Ziyaretçi
HERHANGİ BAŞKA BİR ŞİİR'''
Bir kelebek sürüsü gibiydi,
Kara bir siluet,
Asitte kavrulmuş bir tahta parçası gibi.
Yıkılmış şehirler gördüm,
Taş,duvarı,
Kana silinmiş deşik binalar.
Yanık limon kokusu esiyordu,
Soluk soluk rüzgarda.
Güçsüz mum ışığının,
Son titremeleri gibi.
Sarı duvarlarından,
Sarı ve paslı duvarlarından dökülen,
Çamur topakları gördüm,
Alacalı gecelerin yüreğinden kopan,
Ay parçaları gördüm,
Sökülüp duvarlardan,
Savrulurken rüzgarlarla.
Ve düşerken en son,
Gri çimentosunun üzerine merdivenlerin,
Bu şehvetin gözlerinden kopmuş parıltının,
Ağlayışını ürkek bir sabah gibi,
Gördüm tedirgin gözyaşlarında.
Rüzgarın gizlediği,
İnce bir keman solosu edasıyla,
Yanmakta olan ormanların,
Parçaladığı gece kırıntıları saçılmıştı sokaklara.
Son baharındaydı toprak,
Göğsü yarılmış bir kurt kadar hırçındı,
Kadınlığını teslim ettiği ilk günler kadar acı dolu,
Kuru ve çatlak bir vapur gibi bata-çıka,
Bir balıkçı umudunda,
Göz aklarına biriken öfkeyle...
Gökyüzü vazgeçmiş,
Uçsuz bucaksız bir hiçliğin gölgesine,
Uzanmıştı unutmuşluk.
Kirlenmiş dipdiri yürekler,
Pası bulaşmış çarkların hayallere,
Kızılına bulaşmış gökyüzü yalnızlığın,
Ve yalnızlığın serpintisinde,
Çölün ortasında bir kadın,
Kanlar içinde,
Sessizce,
Avuçlarını dayamış göğe.
Gizemi tutuşmuş pagan mezarlıklarından kaçışan,
Kırmızı akreplerdi çatlakların arasında uğuldayan.
Kraterlerinden yansıyan,
Psikopat bir gülüştü dolunayın,
Gözlerinden damlayan.
Yıkıntı bir düştü,
Geçmişin ağlamaklı melodilerini,
Çalan rüzgardan.
Beynimde parmak izleri,
Düşlerimi eriten kara lekelerdi.
Şeytanın kamburunda usulca,
Ve tanrının kanatlarında titreyerek,
Kımıldıyor toprak,
Kımıldıyor çatlakların arasından mor alevler saçarak.
Şahlanan korkunun,
Şahlanan yalnızlığın,
Şahlanan kaosun pençelerinde,
Bürünerek algıların labirentine.
Kapıyı zorluyor,
Göğü yaran kanlı el,
Ve izler bırak uzaklaşıyor çölün bakir kumlarında.
Ardında,
Kesik bir düş ve,
Parmak izleri bırakarak.
Patlıyor duvarlar.
Bombalanmış okyanuslar gibi.
Yıkılıyor birer birer,
Beni bana hapseden beş duvar.
Kireçleri dökülüyor,
Tuğlaları savrulurken hiçliğe,
Kanıyor gözlerim ansızın,
Yırtılıp dilim,
Derim sıyrılıyor ruhumdan,
Düş oluyor algılarım.
Toprak kımıldıyor!
Çalarak karanlığını gecenin,
Düş kırıntılarımı toplayarak kaldırım diplerinde,
Siyah eteğini sürüyerek,
Rengarenk bir kelebeğin kanatlarına bürünmüş,
Ruhumu ve içgüdülerimi,
Teslim alan bir kadın gibi,
Tüm sadeliğiyle ve sinsice,
Yaklaşıyor ölüm ,
Hissediyorum...
Korkum;
Büyünün karanlığında,
Saçlarımın arasından süzülerek alnıma,
Ve dağılarak yüzümde,
Birikiyor göz yuvalarımda.
Esrarını soluyorum havanın,
Unutamıyorum!
Yarılıyor toprak!
Her biri süzülüyor çatlaklardan içeri yıldızların,
Kızılına boyuyor alnını hayat geçmişin,
Bir pençe ipsiz,
Sahipsiz,
Avcının avuçlarında tir tir titreyen,
Kanlı ve sıcak bir kalp gibi.
İçinde kaybolduğum piramitler görüyorum,
Gökyüzünden aside silinmiş,
Kan pıhtıları damlıyor,
Köleleşmişliğini sildiğim saatler üzerine.
Büyük gemiler görüyorum,
Okyanusların dinginliğinde.
Köle topraklaronda bir kın,
Bir diş,
Küreksiz bir tırnak,
Bir saç kökü,
Düş,
Karabasan,
Bir çocuk,
Ölü bir çocuk,
Bir damla göz akı,
Yürek miğferi,
Bir yıldız,
Bir gökyüzü,
Bir parça dolunay,
Hiçlik,
Var olmamışlık,
Yokluk,
Ölüm,
Çentik atıyor çatlaklardan içeri.
Ve bir yılan,
Ve bir öfke,
Ve bir çift kör göz,
Ve bir helezon,
Ve bir piramit,
Düş izi,
Diş izi,
İz!!!
Ve bakire bir iz,
Hançer,
Küfür,
İhanet,
Bir çift gece,
Pençe atıyor topraktan içeri.
Ve bir katil,
Ve bir kurban,
Ve bir cinayet,
Ve bir intihar doğuyor.
Gecenin ve ölü çocukların cinneti,
Dolunayın tinerli bezi,
Zehir,
Acı,
Yalan fışkırıyor çatlaklardan dışarı,
Kan ve ter içinde...
Kızıl....
Kızıl....
Sponsorlu Bağlantılar
Kara bir siluet,
Asitte kavrulmuş bir tahta parçası gibi.
Yıkılmış şehirler gördüm,
Taş,duvarı,
Kana silinmiş deşik binalar.
Yanık limon kokusu esiyordu,
Soluk soluk rüzgarda.
Güçsüz mum ışığının,
Son titremeleri gibi.
Sarı duvarlarından,
Sarı ve paslı duvarlarından dökülen,
Çamur topakları gördüm,
Alacalı gecelerin yüreğinden kopan,
Ay parçaları gördüm,
Sökülüp duvarlardan,
Savrulurken rüzgarlarla.
Ve düşerken en son,
Gri çimentosunun üzerine merdivenlerin,
Bu şehvetin gözlerinden kopmuş parıltının,
Ağlayışını ürkek bir sabah gibi,
Gördüm tedirgin gözyaşlarında.
Rüzgarın gizlediği,
İnce bir keman solosu edasıyla,
Yanmakta olan ormanların,
Parçaladığı gece kırıntıları saçılmıştı sokaklara.
Son baharındaydı toprak,
Göğsü yarılmış bir kurt kadar hırçındı,
Kadınlığını teslim ettiği ilk günler kadar acı dolu,
Kuru ve çatlak bir vapur gibi bata-çıka,
Bir balıkçı umudunda,
Göz aklarına biriken öfkeyle...
Gökyüzü vazgeçmiş,
Uçsuz bucaksız bir hiçliğin gölgesine,
Uzanmıştı unutmuşluk.
Kirlenmiş dipdiri yürekler,
Pası bulaşmış çarkların hayallere,
Kızılına bulaşmış gökyüzü yalnızlığın,
Ve yalnızlığın serpintisinde,
Çölün ortasında bir kadın,
Kanlar içinde,
Sessizce,
Avuçlarını dayamış göğe.
Gizemi tutuşmuş pagan mezarlıklarından kaçışan,
Kırmızı akreplerdi çatlakların arasında uğuldayan.
Kraterlerinden yansıyan,
Psikopat bir gülüştü dolunayın,
Gözlerinden damlayan.
Yıkıntı bir düştü,
Geçmişin ağlamaklı melodilerini,
Çalan rüzgardan.
Beynimde parmak izleri,
Düşlerimi eriten kara lekelerdi.
Şeytanın kamburunda usulca,
Ve tanrının kanatlarında titreyerek,
Kımıldıyor toprak,
Kımıldıyor çatlakların arasından mor alevler saçarak.
Şahlanan korkunun,
Şahlanan yalnızlığın,
Şahlanan kaosun pençelerinde,
Bürünerek algıların labirentine.
Kapıyı zorluyor,
Göğü yaran kanlı el,
Ve izler bırak uzaklaşıyor çölün bakir kumlarında.
Ardında,
Kesik bir düş ve,
Parmak izleri bırakarak.
Patlıyor duvarlar.
Bombalanmış okyanuslar gibi.
Yıkılıyor birer birer,
Beni bana hapseden beş duvar.
Kireçleri dökülüyor,
Tuğlaları savrulurken hiçliğe,
Kanıyor gözlerim ansızın,
Yırtılıp dilim,
Derim sıyrılıyor ruhumdan,
Düş oluyor algılarım.
Toprak kımıldıyor!
Çalarak karanlığını gecenin,
Düş kırıntılarımı toplayarak kaldırım diplerinde,
Siyah eteğini sürüyerek,
Rengarenk bir kelebeğin kanatlarına bürünmüş,
Ruhumu ve içgüdülerimi,
Teslim alan bir kadın gibi,
Tüm sadeliğiyle ve sinsice,
Yaklaşıyor ölüm ,
Hissediyorum...
Korkum;
Büyünün karanlığında,
Saçlarımın arasından süzülerek alnıma,
Ve dağılarak yüzümde,
Birikiyor göz yuvalarımda.
Esrarını soluyorum havanın,
Unutamıyorum!
Yarılıyor toprak!
Her biri süzülüyor çatlaklardan içeri yıldızların,
Kızılına boyuyor alnını hayat geçmişin,
Bir pençe ipsiz,
Sahipsiz,
Avcının avuçlarında tir tir titreyen,
Kanlı ve sıcak bir kalp gibi.
İçinde kaybolduğum piramitler görüyorum,
Gökyüzünden aside silinmiş,
Kan pıhtıları damlıyor,
Köleleşmişliğini sildiğim saatler üzerine.
Büyük gemiler görüyorum,
Okyanusların dinginliğinde.
Köle topraklaronda bir kın,
Bir diş,
Küreksiz bir tırnak,
Bir saç kökü,
Düş,
Karabasan,
Bir çocuk,
Ölü bir çocuk,
Bir damla göz akı,
Yürek miğferi,
Bir yıldız,
Bir gökyüzü,
Bir parça dolunay,
Hiçlik,
Var olmamışlık,
Yokluk,
Ölüm,
Çentik atıyor çatlaklardan içeri.
Ve bir yılan,
Ve bir öfke,
Ve bir çift kör göz,
Ve bir helezon,
Ve bir piramit,
Düş izi,
Diş izi,
İz!!!
Ve bakire bir iz,
Hançer,
Küfür,
İhanet,
Bir çift gece,
Pençe atıyor topraktan içeri.
Ve bir katil,
Ve bir kurban,
Ve bir cinayet,
Ve bir intihar doğuyor.
Gecenin ve ölü çocukların cinneti,
Dolunayın tinerli bezi,
Zehir,
Acı,
Yalan fışkırıyor çatlaklardan dışarı,
Kan ve ter içinde...
Kızıl....
Kızıl....
//kim olduğunu öğrenemediğim bir yazara ait;
sadece nick olarak AcidLord '98 geçiyor.
sadece nick olarak AcidLord '98 geçiyor.

Şiir Nehri -2- [Arşiv]
