Arama

Hikayeler ve Öyküler -1- [Arşiv] - Sayfa 119

Güncelleme: 3 Aralık 2006 Gösterim: 494.890 Cevap: 1.997
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Temmuz 2006       Mesaj #1181
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Uçurumdaki GözYaşı
Yolun sonundaki kulübeden sağa dönerek patikaya tırmanan adam,tıkanan nefesini öksürerek açmaya çalışırken bir yandan da terini siliyor.sol eli belinde,sağ eliyle gözüne siper yapıp,güneşin parladığı tepe ye doğru bin bir umutla bakıyor.dalıyor düşünüyor.tepe de süzülen martıların sesleri cinayet gibi .tüm güzelliği bozuyor.futursuzca, martıların ecdadı ...kiliyor,hareketli kasvetli kara bulutlara da bi küfür savruldukdan sonra baston gibi dal parcasını destek ederek yola devam ediyor.uyuz bi köpek havlayarak koşuyor.has*****r tamda zamanı diyerek.bir iki taş fırlatıyor korkarak,çetin ceviz olduğunu anlayan köpek kuyruğunu pısıp farklı bir yöne doğru giderek adamı rahatlatıyor.

Sponsorlu Bağlantılar


Aklına cocukluk günlerinde ki sekerek koşması,zıplayarak atlaması, düşmesi ,kalkması geliyor.iç geçiriyor...satmışım ******* yolun yarısındayız ömrün,tükeniyor yavaş yavaş.enerji azalmış çevıklık azalmış,nefes daralmış,kıç baş.kilo nebilim yok işte.tıslayarak yolun taşlarını savurarak devam etmeye çalışıyor,rahvanca.hafif den bi türkü mırıldanıyor..





Şu dağların yükseğine erseler

Lale sümbül mor menevşe derseler,

Bir güzeli bir çirkine verseler,

Güzel ağlar çirkin güler bir zaman.....



Bu ne ya nerden takıldı bu türküde diye hayıflanıyor.



Bir zaman ....ah bir zaman ,zamanın bol,heyecanın çok,gençliğin fena sayılmaz olduğu günler diye düşünüyor... cıgarasının savrulan külü gözüne kaçıyor tamda sırası.yaşarırken gözleri külden iyice melülleşip birazda ağlamaklı oluyor, ahhhhhhh zaman geçmiş, zaman eski zaman,kötü köralasıca zaman .ilacı olacak dı her şeyin diye sesli sesli düşünüyor.ne ilaç oldu ne bişi.zamana yenik düşdüm diye bağırıyo.sanki martılara kuşlara köpeğe böceklere havaya suya.tükenmişliğin sıkıntısı....ağlamaya başlıyor ciddi ciddi.hüngür hüngür.yürüyüşden vazgeçerek olduğu yere çöküyor,bağdaş kurmuş sırtı tepeye dönük geldiği yöne aşağıdaki hayata,ufka toprağa.belli belirsiz her yöne bakıyor.elinde kırık bir dal parçası toprağı delercesine bıçak gibi saplamaya başlıyor, dalın kırılması iyice sinirlendiriyor, yumrukluyor toprağı,.hıçkırıklar öksürmelere karışıyor.ceplerini karıştırıyor bulamamış gibi yapıp biraz daha arıyor sigara paketini.sanki zaman kazanacak.zaman a ihtiyacım vardı diyor belli belirsiz.yakmıyor ağzında dolandırıyor.gözyaşları bardak dan boşanırcasına artık. bağırıp çağırmayı da kesiyor.kesik kesik içli içli yanık yanık özenerek ağlıyor.hep hakkını vermek istediği gibi yaptığı işlerin .daha iyi ağlıyor.bitmemeliydi diyor sessizce.doğanın güzelliği birden duygularını depreştiriyor, bitmemeliydi diyor.kararını gözden geçirme isteği geliyor aklına vazgeçiyor.dönmemesi gereken bir yerde.yapması gerekeni, istediğini istemediğini istemediklerini,isteyip de yapamadıklarını olmayanları olamayacakları aklından geçiriyor .tekrar yola koyuluyor.tepeye az kaldığını görerek gözleri ışıldıyor.rahatlıyor.bi sigara daha çıkarıp bitmemiş sigara’sıyla yakıp mutlu mutlu tüttürüyor.





Arkada bıraktıkları en değerli varlıkları sevdikleri sevemedikleri sevenler sevmeyenler,küllen aşklar ,kor gibi yanmış sessiz sevdaları geliyor .nefret duyguları kabarıyor .vazgeçiyor düşünmekten.....zaten düşünüldü,.tartışıldı...başa dönmenin imkanı yok ,zaten dönülse de değişen bir şey yok ...sonuç belli diyerek kalan yolunu bitirmeye koyuldu.







Aşağıdaki manzara zaten bildik ürpertici.kayalar dik, yüksek, gri, soğuk. rüzgarın sesi dalga sesleri ile karışmış,yosun kokusu tuz kokusu ferahlıkla beraber çekıyor kendine.alt da yalçın kayalar .....yırtıcı korkucu ezici.bayıltıcı can alıcı kayalar, kayalıklar.hani tam atlasan düşecek yerde durmakta.yaşamın hangi noktasında ,şarkının hangi mısrasında şiirin hani kıtasında olduğunu düşünüyo.masal mı hikayemi filmmi.yaşadıkları yaşattıkları mutlu mutsuz ettikleri hayalinden hızlı hızlı geçip gitmeye başladı.bir daha gözden geçirmeli mi ydi yapacağı şeyi.bir daha bir daha.varmıydı son dakkada aklına gelen gönlünde kalan ,arkadan, ah keşke diyen...



Gözü arkada kalırmıydı.....arkaya doğru baktı.kimse yok.yalnızdı...yapayalnız .....yılları gibi..boğazındaki düğüm daha da sıkmaya başladı.aklına gelenler vardı..gözyaşları ince den inceye süzülmeye , göz pınarları çağlama ya başladı.anne diyebildi kısık sesiyle.anne.anacığım diyebildi boşluk da yürürken.


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Temmuz 2006       Mesaj #1182
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Baba,aksam vakti evine gitmiş,5 yasındaki cocugunu kapıda kendisini beklerken görmüş.Çocuk babasına sormuş "baba 1 saatte kaç para kazanıorsun."
Baba "20 milyon."demiş.Cocuk,"bana 10 milyon verir misin?"demiş.Baba sinirli bir sesle "aksam aksam senin oyuncaklarını düşünemem,zaten bütün gün işte kafam patlamış,birde senin oyuncaklarını mı düşüneyim."demiş.Cocuk korkup odasına gitmiş.babanın sinirleri geçince cocuğun odasına gitmiş "oğlum uyuyor musun?"demiş."Sana kızdığım için özür dilerim.Al sana istediğin 10 milton."demiş.Cocuk hemen yastığın altındaki diğer bozuk paralarıda cıkarmış,sayarken baba yine kızmış,"Hem paran var,neden benden istedin?".Cocuk ,"baba bu paralar senin,"demiş,"elimde toplam 20 milyon var bana 1 saatini verir misin?"
Sponsorlu Bağlantılar
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
15 Temmuz 2006       Mesaj #1183
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Aşkın Dili Hep "aşkın dili olsa da konuşsa" deriz. İşte birgün aşk konuşmaya başlamış ve demiş ki :

- "Ey insanlık hep peşimden koştunuz, bana ulaşmaya çalıştınız. Aslında bana ulaştınız ama hiç farketmediniz. Benım için ağladınız zaman bile size hep yalan belki de şaka gibi geldim. Bana hep yakıştırmalar yaptınız. Size bir hikaye anlatayım.

Birgün küçük bir kedi kuyruğunu yakalamak için hep kendi etrafında dönüp duruyormuş ve büyük kedi dayanamayıp ne yapmaya çalışıyorsun diye sormuş. Yavru kedi de bana ancak kuyruğumu yakaladığım zaman mutluluğa ulaşacağımı söylediler. Ben de onun için uğraşıyorum diye cevap vermiş.

Büyük kedi gülmüş ve "ben de küçükken senin gibiydim. Hep kendi etrafımda döner, kuyruğumu yakalamaya çalışırdım ama birgün durdum ve düşündüm ve yürümeye karar verdim işte o zaman anladım ki zaten o benim peşimden geliyordu."

İşte şimdi anladınız mı? Aşk bir kedinin kuyruğudur ki ona ulaşmak için peşinden koşmanız gerekmez, o zaten her hareketinizde arkanızdan gelir.
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
16 Temmuz 2006       Mesaj #1184
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Hayata Dair



Çok gidişler gördüm hayatımda. Ne dostlar terketti, ne sevgililer ummadığım anda... Aslında her gidişin arkasından ağlanmaz, ağlarsak da ne olur halimiz bilinmez. Düşünüyorum da hayatımda değerleri olan bu insanlar nasıl da oynayabilmişlerdi bana karşı hiç adil olmayacak şekilde.. Kendimi unutup bazen onlara acıyorum. Demek ki bu kadar değersizlerdi kendilerince. Değişen toplum bize çok şey kazandırıyor ve beraberinde de çok şey kaybettiriyor.
Hayatı tanımlayabilir miyiz acaba? Mutluluk karşısında üzüntü, tam seviliyorum derken ardından gelen ihaneti ve göz yaşının hiç tükenmediği sözde sevgilileri... Yine de hayata inat seveceğim seni, sana inat olsun diye seveceğim seni. Sen bile şaşıracaksın kaldıramayacaksın bu sevgiyi. Hep ilk günün heyecanı ile seveceğim. İşl öpüşümdeki titremeyle öpeceğim seni ve elini sımsıkı tutacağım.
Yani ben yaşlanacağım, evim yaşlanacak, dünya yaşlanacak ama sana olan aşkım hiç yaşlanmayacak!!! Hep umutlarla başlarsın bazı şeylere ya da güvenle... Ben de seni güvenle düşündüm, gördükçe değil, konuştukça hiç değil, içimde seni yaşayarak sevdim seni.. Mesela beni terkedeceğini hiç düşünmedim. Bana seni seviyorum dememene rağmen beni sevdiğini düşündüm.. Yanımdayken bile özledim seni... Aşığım saa, gitsen de unutamam asla!!
nobody34 - avatarı
nobody34
Ziyaretçi
16 Temmuz 2006       Mesaj #1185
nobody34 - avatarı
Ziyaretçi
TİSUNAMİ

Annemin kardeşimi daha çok sevdiğini düşünürdüm.
çocukluk işte ama öyle düşünürdüm.
İtiraf edeyim...
Küçük küskünlükler sırasında sevgilimin benden önceki
sevgililerini benden daha çok sevdiğini düşündüğüm de
oldu.
Nedense insan hep en son ve en çok sevilen olmak istiyor.
Sahip olduğu sevgiden daha çoğunu istiyor hep.
Yersiz bir istek ama..
Oluyor işte...
Sevdikleri hep bir tercihte bulunsun istiyor.
Tercih edilen olmak için yapıyor bunu...

Güneydoğu Asya'daki büyük deprem sonrasında sulara kapılan bir anne, kucağındaki iki çocuğundan birini
gücü kesilince bırakmak zorunda kalıyor.
5 yaşındaki oğlu sulara kapılıyor.
Anne ve kucağındaki yirmi aylık oğlu direniyor.
Mucize eseri, sulara kapılan oğlu da, kocası da sular çekildikten sonra ortaya çıkıyor.
Gazetede bu haberi okuduğumda en çok bir cümleye takıldı aklım; "Yaşadıkları bu olayı ne anne ne de 5 yaşındaki Lachie artık unutabilecek..."


"Annem beni bırakmıştı..."
Acaba yıllar sonra nasıl bir kişiliği olacak 5 yaşındaki çocuğun.
Gerçekten nasıl gelişecek ruhu?
"Ağladım, ağladım kimse beni duymayınca sustum ve tahtalara tutundum" demiş...
Annesinin tercihi beyninde nasıl bir kıvrıma sıkışacak acaba?
Hadi biraz daha ileri gidersek; "sevmeye engel bir yara" olacak mı acaba bu yaşadığı?
"...Annem beni bırakmıştı"
Çocuklarını kurtarmaya çalışan anne, gücü kesilen kollarından bıraktığı oğlunun ertesi gün bulunmasından
sonra ağlamış. Tanrı'ya şükretmiş. "Kendimi hiçbir zaman affedemezdim" demiş. Evlerine dönmüşler. Ama
belli ki kurtulmuş hayatlarında artık hep bu olay var...
Bir kere kolları çözülmüş annenin. Ne anne affedebilir kendini, ne de Lachie annesini...

Bazen yakınım dediğiniz insanların ihaneti de sizi sulara bırakması gibi değil midir?

Mesela arkadaşımdır dediğiniz birinin sizi kırmızı soğanlı lakerda ile pilaki arasındaki tabağa sarhoş
mezesi yapması?
Arkanızdan konuşması...
Öyle ya, bu yiyeceklerin ve içkinin yanına bir de konu lazım...
Uzatılacak, iştahlandıracak, rahatlatacak...
"...Annem beni bırakmıştı" kadar sızlatır bence bu gerçek insanın kalbini...
Sevgi tercih kabul etmiyor
Ama hayat hep bir tercihe sürüklüyor insanı.
"Akıp giden günlerimiz" bazen tsunami dalgaları kadar vahşice alıp götürüyor bir şeyleri...
İnsan, kollarının direnme gücü tükendiğinde vazgeçiyor bir şeylerden...
Bir tercihte bulunuyor...
Ya annesini seçiyor ya da karısını.
Ya karısını seçiyor ya da sevdiğini.
Ya sevdiğini seçiyor ya çevresini...
vahşi sular alıp götürüyor bir şeyleri.
Kuşandığımız, takındığımız, bir yerlere tıkıştırdığımız ne varsa çekip alıyor. Bir can, bir de
ten kalıyor çıplak...
İşte o zaman ağlayıp ağlayıp susuyoruz. Bulduğumuz bir
tahta parçasına tutunuyoruz...
Uzanan elleri ya da sulara bırakanları unutmuyoruz hiç...
O "tercihler" bir yerlere çörekleniyor...
Ve bir gün bir başka kişisel tercihin sebebi oluyor...

ChinaDoll - avatarı
ChinaDoll
Ziyaretçi
16 Temmuz 2006       Mesaj #1186
ChinaDoll - avatarı
Ziyaretçi
Gitme..!
İsviçre'ye giden uçağın anonsunu duyduğunda ayrılığın ateşi daha bir sardı vücudunu. Yerdeki sırt çantasını yavaşça kaldırdı. Sevgilisi çantayı almak için hamlede bulundu, o ise sadece sevgilisinin gözlerine baktı. Buğulu kahverengi gözleri her zamankinden daha parlaktı şimdi. Bilet kontrolün oraya kadar konuşmadan yürüdüler. Sevgilisinin çantasını girişin yanında bekleyen görevliye teslim ettikten sonra başını önüne eğdi. Söylenecek bir şey kalmamıştı. Her şeyi, söylenmesi hatta söylenmemesi gereken herşeyi söylediğini düşünüyordu. Tüketmişti kelimeleri. Aklına sevgilisini bu kararından vazgeçirmek için binlerce sözcük, kelime geliyordu. Ama bunları o kadar çok söylemişti ki, kelimeler anlamlarını yitirir hale gelmişti. Gidiyordu sevgilisi ve elinden bir şey gelmiyordu. Kalkacak olan uçağın anonsu tekrar duyuldu. Başını kaldırıp buğulu kahverengi gözlere baktı tekrar. "Gitme." Sadece gitme diyebildi. Umutsuzca ve içten. Sesi ağlamaklı çıkmıştı. Sevgilisi sadece yanağını okşadı. "Gitme, kal" Sevgilisinin yüzünde zoraki bir gülümseme. Hiçbir şey söylemedi. Buğulu kahverengi gözlere baktı bir süre. Zaman durmuştu sanki. Sadece o ve buğulu kahverengi gözler vardı. Görevlinin sesini duyunca içi acıdı. Nefes alamıyor, tüm dünya üstüne geliyordu sanki. Ayrılık vakti gelmişti. Tören havasında yavaşça sarıldılar birbirlerine. Sıkı, biraz daha sıkı bir şekilde sarıldı sevgilisine. Derin derin kokusunu içine çekti. Sıcaklığını tenine hapsetti. Buğulu kahverengi gözlerden iki damla yaş döküldü. Gözleri buğulu gözlerde, yavaşça ayrıldı sevgilisinden. Omuzları düşmüş, burnunu hafif hafif çeker olmuştu. Kapıdan geçip alana doğru giden sevgilisinin ardından bakakaldı. Arkasından bağırmak, son defa vazgeçmesini söylemek istedi. Yapamadı. Sevgilisi arkasını dönüp hafifçe elini kaldırdı. O da elini yavaşça kaldırıp el salladı. Artık bitmişti, gidiyordu. Sevgilisi sırt çantasını düzeltip yürümeye devam etti. Gözünde biriken yaşlar artık akmaya başlamıştı. Diğer kapıdan geçene kadar sevgilisinin gidişini izledi. Sevgilisi gözden kaybolduktan sonra arkasını dönüp önce gitmek zorunda olduğu yola daha sonra etrafındaki insanlara baktı. Her şey anlamsızlaşmıştı birden gözünde. Bir süre hiçbir şey yapmadan ve neyi beklediğini bilmeden bekledi. Sonra yavaşça yürümeye başladı. Yürüyecek gücü dahi bulamıyordu kendisinde. Biraz daha yürüdükten sonra ilerideki yürüyen merdivenlerden yukarı çıktı. Önünden aceleci tavırlarla insanlar geçiyordu. Ama hiç birisini fark etmiyordu. Birkaç adım sonra istemsizce arkasını döndü. Gözü az önce çıktığı yürüyen merdivene takıldı. Derin bir iç geçirdi. Tam önünü dönüp yürümeye devam edecekken önce siyah saçlarını gördü. Yaşlı ve yarıya inmiş gözleri birden açılmaya başladı. Daha sonra yavaş yavaş yüzünü görmeye başladı. İçinden sıcak bir şeyler aktı. Heyecan ve mutluluktan bir an için ne yapacağını bilememiş, olduğu yerde kalakalmıştı. Sevgilisi merdivenden çıktıkça içindeki gözlerinde ki yaş daha da arttı.Mutluluktan ağlıyordu artık. Sanki çevresindeki her şey ağır çekim bir filmdeymiş gibi yavaş hareket ediyor, sadece sevgilisi hayatın rutin hızında merdivenden çıkıyordu. Artık gövdesi de görünür olmuştu. Kendine geldikten sonra sevgilisine doğru koşmaya başladı. Çok kısa bir süre koştuktan sonra sanki ayrılalı uzun yıllar geçmiş gibi gelen sevgilisine sarıldı. Az öncekinden daha sıkı ve daha umutlu bir şekilde. Kokusunu tekrar uzun uzun içine çekti. Teninin sıcaklığı içinde hissetti. İkisi de umarsız bir şekilde ağlıyordu artık. "Seni seviyorum." Sesi, gizli bir sırrı fısıldar gibi çıkmıştı. "Ben de seni."
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
16 Temmuz 2006       Mesaj #1187
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Hayatın Üç Dersi



Sonunda zamanı geldi; artık bir evliliğin sonunu yazabilirim. Kıssadan bir değil üç hissem de var üstelik. Arkanı hep kolla, düşersen tutun ve tutunamıyorsan dayan. Daha ne olsun?

Kaderinizin bağlandığı kişiler vardır; ilk gördüğünüzde farkına varmasanız bile hissedersiniz. 'Daima' işte böyle birisiydi; 21 yaşında masum ve samimi. Ankara'nın en güzel kızı. Su yeşili kocaman gözleri, sarı saçları ve inanılmaz gülüşüyle bütün hayatıma ipotek koyacağını bilseydim yapardım bilmiyorum. Herhalde her şey olacağına varırdı.

Geriye dönüp baktığımda iki insan arasındaki duygusal ilişkinin bir menekşe ile ona bakan arasındaki ilişkiden pek de farklı olmadığını anlıyorum. İşin sırrı dikkat ve özende. Yalnızca aşk yetmiyor kısacası.

Beni gözüne kestirmişti. Ukala, parlak ve kendinden emindim. İyi bir başlangıç yani. Gözyaşı döktü, yüreğini açtı ve beni sonsuza dek kendine bağladı. Nereden bilebilirdim. Hayat böyleydi.

Nişanlıydım. Uzun süredir beni bekleyen biri vardı. Ama sevda(!)ağır bastı. Sattım.

Okulu bitti. Sonra biraz benim ısrarım, biraz onun 'her şey düzelir' umuduyla evlendik. Evlendim. Delice çalışıyordum, gece gündüz. Tek derdim kendimi ispatlamak, 'Ömer yapar mı yapar, arkadaş' dedirtmekti. O evde bekliyordu. Arabayı kullanıyor ve benimle hayatı paylaşmaya çalışıyordu. Mutluydu. Öyle sandım.

Dediğimi yaptım. Çok kısa bir süre içinde geleceğimi fethettiğimi düşündüm. Zirvedeydim. Öyle olmadığını anlamam kısa sürdü. Hayat, birkaç kez yenilmeden hiçbir şeyin fethedilemeyeceğini bana gösterdi. Anladım. Çok ağladım.

Hayat bana bu gerçeği birkaç derste öğretti. İlk ders ayağımın altından zemini çekmekti; işteydim. Akşam üzeri son verileri kolluyordum. Aradı ve 'konuşmalıyız' dedi. Bekliyordum ama bu kadar kararlı olduğunu değil. Düşmüştüm.

Bir süredir işe başlamış ve hırsla çalışıyordu. O kadar güzel ve o kadar bağlayıcıydı ki işyerinde herkes onu konuşuyordu. Nefret edeni çoktu; tıpkı göz koyanı çok olduğu gibi.

İşten geç çıkıyor, geç çıkıyordum. Umurumda değildi. Benimdi öyle sanıyordum. Halbuki yalnızca Tanrı nerede öleceğimizi biliyordu, ben bilmiyordum. Öğrendim.

Bir süre ayrılmak istediğini söyledi. Kafama sıksa daha iyiydi. Anlamadım. Anlattı; hiçbir şeyi paylaşmadığımızı, onu dikkate almadığımı, sevgisinin tükendiğini söyledi. Sevgisi nasıl tükenirdi? Sevgi tükenirdi. Menekşem susuzluktan kurumuş, küçük saksısında ölmüştü. Ben kurumuş köklere su dökeceğimi söylüyordum. Kimse dinlemedi.

Bir kış günü beni aradı. Eşyalarını aldığını söyledi. Evden, evimizden. Ağzıma geleni söyledim. Sonra geç vakit, ayazda eve geldim. 17 Ağustos depreminin vurduğu Gölcükte, Donanma caddesi gibi umutsuz bir aşkın yıkıntıları arasında buldum kendimi. Evliliğimden kurtaracak hiçbir şey kalmamıştı. Hayat bana ikinci dersini verdi; terk edildim. Yataksız ve aşksız bir evde, mum ışığında uyudum. Kendi aldığı ışıkları götürmüştü. Bilmediği hayatımı da karanlıkta bıraktığıydı. Alışmaya çalıştım.

Onu en son gördüğümde bilmem kaçıncı asliye hukuk mahkemesinin salonundaydık. Benim yanımda bir kez daha 'evet' dedi ama bu kez ebediyen ayrılmak için. Boşandık. Çanakkale savaşlarının bilmem kaçıncı yıl dönümünün hemen sonrasındaydı. Anzakları nedense hiç sevemedim.

Yıllar geçti. 'Daima' yaşıyor mu bilmiyorum. Önce sesi silindi hafızamdan sonra yüzü. Adını anmadım hiç. Birini sevmiş miydi, bir kızı oldu mu bilmem. Bildiğim bir şey var yalnızca; Ne aşk yetiyordu tek başına ne maşuk yetiyordu aşkına. Menekşeye dikkat etmeliydi. Güneş görsün ama kavrulmasın. Haftada bir su vermeli ama asla suya boğmamalı. Ve iş dönüşü, açılır ya evin kapısı öyle bir sarılmalı ki insan sevdiğine menekşe bile kıskansın saksısından 'neden Tanrım çiçek oldum' diye. İşte hepsi bu. Üçüncü dersi hayatın dayanmaktı.

Dayandım.
ChinaDoll - avatarı
ChinaDoll
Ziyaretçi
16 Temmuz 2006       Mesaj #1188
ChinaDoll - avatarı
Ziyaretçi
İSİMSİZ MELEK


Gözlerini açmak için büyük mücadele etmesine rağmen henüz gözlerini açamıyordu. Nerede olduğunu ve kendini görmek istiyordu. Vücudu yeni şekillenmiş, artık bir bebeğe benzemeye başlamıştı. O dünyaya gelmeye hazırlanan, annesinin karnında mutlu mesut büyüyen bir cenindi. Kızdı ve isminin ne olacağını çok merak ediyordu. Arada bir ellerini hareket ettiriyor, bacaklarıyla neler yapabileceğini hesap etmeye çalışıyordu. En çok içinde bulunduğu yeri merak ediyordu. Kimi zaman sesler duyuyor, kulak kabartıp bu anlamadığı seslerin ne olduğunu dinliyordu. Acaba nasıl bir yerdeydi, ah gözlerini bir açabilseydi görebilecekti.

Yavaş yavaş sıkılmaya başlıyordu bulunduğu yerden. Henüz ismi koyulmamış minik kız bebeği bir an önce dışarı çıkmak istiyordu. O seslerin sahibini, annesini görmek istiyordu. Bazı zamanlar bulunduğu yerin üzerinde gezen birşey farkediyordu. Herhalde annesinin eli olmalıydı. Onu farkettiği anda heyecanlanıyor, henüz yeni çalışmaya başlayan kalbi küt küt atıyordu. Farklı birşeyler hissediyordu, sanki bir tutku, sanki değişik duyguların karışımı vardı annesinde.. Ah annesini bir görebilseydi..

Yavaş yavaş ilerlemeye başladı. Anlaşılan artık zamanı gelmişti. Sonunda son zamanlarda oldukça fazla sıkıcı olan bu mekandan kurtuluyordu. Sonunda annesine kavuşabilecek, gözlerini açabilecek ve onu görebilecekti. Feryatlar eşliğinde bulunduğu yerden biraz daha ilerledi. Sert iki el onu bacaklarından tutup hızlıca çekti. Annesi öylesine bağırıyordu ki, kulakları acıdı. Ne olduğunu bile anlayamadan soğuk bir alana çıkmıştı. Sıkıcı yerde onu saran sıcak su bile yoktu. Sert eller hızla poposuna vurup, onu salladılar. Halen gözlerini açamamıştı, sadece bağıran annesini ve sert elli bir kadını hissedebiliyordu. Daha fazla dayanamayıp ağzını açarak oda " Anne ağlama.. Lütfen ağlama.. " diye bağırmaya başladı.

Üşümüş ve dinlenmiş bir halde kendine geldi. Kollarını ve ayaklarını oynatamıyordu. Anlayamadığı birşeye onu sımsıkı sarmışlardı. Aniden iki el bulunduğu yerden isimsiz miniği aldı ve kucağına yerleştirdi. Yüreği yine küt küt atmaya başlamıştı. Bir zamanlar sadece hissedebildiği o sevgi dolu, tutkulu eller onu alıp yumuşacık bir yere yerleştirmişti. Kendini alan kişinin annesi olduğunu çok iyi biliyordu. Annesini mutlaka görmeliydi.. Yavaşça gözkapaklarını kaldırmaya çalıştı. Koyu lacivert gözleri ufacık açılmıştı. Sislerin çekilmesinden sonra hayal meyal annesini gördü. Yaşlı gözlerle kendisine bakıyordu. "Acaba annem neden ağlıyor ?" diye düşündü. Herhalde kendisinin geldiğine çok sevinmiş olmalıydı. Soğuk nedeniyle annesinin göğüslerine başını yasladı. Annesinin kalbide tıpkı onunki gibi hızlı hızlı atıyordu. " Canım annem, biricik annem " diyerek tekrar bağırmaya başladı. Annesi yavaş ve şefkat dolu hareketlerle minik bebeğinin ağzına göğsünü verdi. Sonra uyumasını bekledi..

Sırtına giren buzdan bıçaklarla uyandı isimsiz minik bebek. Üşüyor ve titriyordu. Fakat hala annesinin kollarındaydı. Başını annesinin göğsüne iyice yasladı. Annesi bu soğukta nereye yürüyordu acaba ? Bir beşikte sallanırcasına, annesinin kucağında ilerlemeye devam etti. Çok uykusu vardı, eğer soğuk canını yakmasaydı bu şefkat dolu sıcak kollarda hemen uyuyabilirdi. Asla burdan ayrılmayacağım diye düşündü. O büyüyüp, abla oluncaya kadar hep annesinin kucağında kalacaktı. Böylesine sevgi dolu sıcacık yerden kim ayrılırdı ki.. Öylesine seviyordu ki annesini, konuşmayı öğrendiğinde ilk onun adını söyleyecekti. Şimdiye kadar görmediğine göre, galiba zaten babası yoktu, yada onu merak etmemişti. Hiç önemli değil diye düşündü, bu sıcak kucağa sahip, gözüyaşlı annesi onun için yeterdi..

Annesi durdu. İsimsiz bebek gözlerini açıp etrafa baktı. Ama heryer karanlık olduğundan hiç bir yeri göremedi. Neden durdu acaba annem diye düşünürken, yüzüne garip duygularla dansetmiş, ılık ve tuzlu bir damla düştü. Annesi, gözlerinden minik bebeğin yanağına damlalar damlatıyordu. Neler olduğunu anlayamıyordu, annesi neden ağlıyordu? Gözlerini kapattı. Göğsüne bir kağıt parçası sıkıştırıldı. Yanaklarında annesinin dudaklarını hissetti. Soğuktan çatlamış olmasına rağmen, tutku ve sevgi kokan dudaklar, isimsiz minik kızın yanaklarından yumuşakca öptü. Bu öpücüğü asla unutmayacaktı. Yaşadığı günlerde hissettiği en güzel duyguydu. İtinayla ve yavaşça yere bırakıldığını farkettti. " Hayır , hayır anne bırakma beni kucağından " diye haykırmaya başladı. Sıcacık ve sevgi dolu kucaktan, soğuk ve sert mermet bir zemine koyulmuştu. Hala haykırıyordu. Annesinin kucağından inmek istemiyordu, üstelik çok üşüyordu. Annesi arkasını döndü, bir kaç adım attı. " Anne, ne olur gitme, anneciğim lütfen beni bırakma! " diye son sesiyle tekrar haykırmaya başladı. Annesi durakladı. Geri döndü. İsimsiz bebek yavaşça sustu. Gelip tekrar kollarına almasını bekliyordu. Fakat annesi gelmedi, tekrar arkasına dönüp, feryatlar arasında hızlıca uzaklaşarak, gecenin, soğuğun ve merhametsizliğin karanlığında kayboldu..

Ne kadar ağlayıp haykırdığını bilmiyordu. Tek hissettiği soğuktu. İliklerine kadar üşüyor ve bir taraftanda belki gelir diye annesini çağırıyordu. Hareket etmeye çalıştı, belki kalkıp annesinin arkasından koşmalıydı. Fakat kollarını ve ayaklarını sıkıca bağlayan beyaz bezden dolayı hareket edemiyordu. Hareket etse bile koşmayı bilmiyordu ki.. Ama annesi için hemen öğrenebilirdi belki ? Soğuğun etkisiyle ayaklarını hissetmemeye başladı. Çırpınmaya çalışan kollarıda yavaş yavaş kayboluyordu. " Anneee.. " diye tekrar haykırdı. " Anneciğim neden beni bırakıp gittin, anneciğim yok oluyorum.. anneciğim lütfen gel beni al.. " haykırmaları boşunaydı. Gecenin ilerleyen saatlerinde haykırmalarına sadece sokak köpekleri yanıt veriyordu. Artık kollarınıda kaybetmişti. Ayaklarım, kollarım ve göğsüm neden kayboldu acaba diye düşündü. Annesizlikten olsa gerekti. Annesi onu bıraktığı için yavaş yavaş kayboluyordu. Yok olacağını, soğuk çenesine ilerleyince farketti. Artık hiç birşeyin anlamı kalmamıştı. Doğru düzgün düşünemiyordu bile. Neden buraya bırakılmış, neden terkedilmişti ? Henüz ismi bile koyulmadan, ne günah işlemişti ki ölüm cezasına çarptırılmıştı ?..

İsimsiz minik kız bebeğinin bırakıldığı cami avlusunda, sabah ezanları çınlamaya başladı. Bir bebeğin annesine " Geri dön anne " haykırmalarının, ınga sesine dönüştüğü yürek parçalayıcı serenat, Allahu Ekber seslerine karıştı. Martılar, sokak köpekleri, hiçbiri bu sahneye dayanamamış, son sesleriyle ağlıyorlardı. Minik bebek gözlerini kapattı. İki damla çıktı gözlerinden. Biri gözpınarının hemen yanında, diğeri ise yanağında donmuştu. Gözlerini son kez kapattı. Bir daha görmek istemiyordu. Ezanla beraber, miniğin seside kesildi. Bir mum alevi gibi yavaşça sönmüştü. O artık ruhları sıkan ve dünyanın sonunu hazırlayan siyah renkteki merhametsizliklere lanet eden, vicdansızlığa tutsak edilmiş bir melekti..
kambis - avatarı
kambis
Ziyaretçi
16 Temmuz 2006       Mesaj #1189
kambis - avatarı
Ziyaretçi
Tersten yaşamak

yaşamın en tatsız tarafı sona eriş şeklidir. şüphesiz ki yaşamı
tersten yaşamak daha güzel, hatta mükemmel olurdu.

nasıl mı ?

camide, musalla taşında uyanıyorsunuz. bir tahta sandık içersinde,
herkes karşınızda saf durmuş, iyiliğinize dua ediyor ve tüm haklar
helal edilmiş vaziyette. tabuttan doğruluyorsunuz, yaşlı, olgun ve
ağırbaşlı olarak. herkes etrafınızda, büyük bir itibar, iltifatlar,
çocuklar torunlar hepsi hazır.

arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz. doğar doğmaz devlet size
maaş
bağlıyor, aylık veya üç ayda bir maaşınızı alıyorsunuz. ne
güzel, hazır maaş, hazır ev... altmışlı yaşlara kadar her şey
garanti, huzur içinde yaşıyorsunuz. sağlığınız gittikçe düzeliyor,
kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz. bir gün çalışmak istiyorsunuz ve işe ilk başladığınız gün size hoş
geldin hediyesi olarak bir plaket ve altın kol saati veriyor
patronunuz. genel müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan
tecrübeli bir insan olarak işe başlıyorsunuz. herkes karşınızda el
pençe divan...

vücudunuzda da bazı hoşa giden dirilişler de başlıyor. gittikçe
zayıflıyor forma giriyorsunuz. diğer hormonsal aktiviteler artıyor,
fevkalade... aman ne güzel günler başlıyor...

derken bir gün patron size artık üniversiteye
gitsen daha iyi olur
diyor. bu arada babanız ortaya çıkmış, "fazla çalıştın" diyor,
"artık eve dön, işi bırak, okumaya başla, harçlığın benden
olsun..." keyfe
bakar mısınız? okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor. ekmek
elden, su gölden bir dönem başlıyor. partiler, diskotekler,
kızların sayısı artıyor.
derken, anne ve babanız sizi götürüp getirmeye başlıyor, araba
kullanma derdi de yok artık... günün birinde sizi okuldan da
alıyorlar, "evde otur, keyfine bak, oyuncaklarınla oyna" diyorlar.

mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı bile
temizliyorlar, hatta bu durum alışkanlık yaratıyor ve hiç tuvalet
kullanmamaya başlıyorsunuz. derken anneniz bir gün size süt verme
kararını alıyor ve başka bir keyifli
dönem başlıyor. mama artık her
yerde, her an ve en taze şeklinde hazır. bir gün karanlık fakat
güvenli ve ılık bir ortama giriyorsunuz. beslenmek için ağzınızı
açmaya dahi gerek yok; bir kordondan besleniyor, sıcacık,
yumuşacık, gürültü ve patırtısız bir ortamda döne döne
yaşıyorsunuz.
sonra küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir hücre halini alıyorsunuz. ve
günün birinde hayatınız bitiyor...
"bir insanı herhangi biri kırabilir, ama bir tek en çok sevdiği
acıtabilirmiş,
çok acıttığında anladım.."

can yücel.
ChinaDoll - avatarı
ChinaDoll
Ziyaretçi
16 Temmuz 2006       Mesaj #1190
ChinaDoll - avatarı
Ziyaretçi
Bir cimrinin günlüğü


15 Temmuz 2003

Ohh be en sonunda ben de günlük tutmaya karar verdim. Bugün benim doğum günüm ve annem bana doğum günü hediyesi olarak bu günlüğü yani seni verdi günlük. Neymiş efendim cimrilik derdimi senin sayende aşacakmışım. Yav bir kere benim cimrilik sorunum yok ki anlatamıyorum hiç kimseye . Sadece biraz tutumluyum hepsi bu. Ne yani paramı her şeye harcayınca daha mı iyi olacakmışım. Para harcanmadıkça güzeldir günlük bunu böyle bil. Bakınca ona yeşil yeşil oooff offf. Efkarlandım be günlük. Bak günlük bundan böyle bütün her şeyi sana anlatacağım böylece benim cimri olmadığıma sende karar vereceksin. Kimse inanmıyor zaten cimri olmadığıma , kimse dinlemiyor zati. Bulmuşum seni anlatayımda derdimi kurtulayım kederlerimden. Bu arada sana kendimi de tanıtayım günlük. Biliyorum saçmalıyorum sen cansızsın bişey anlamazsın dediklerimden ama ben günlüklerdeki moda konuşmalara uyacağım ve seninle her şeyi varmışsın gibi konuşacağım.

1975 yılının 15 temmuzunda doğmuşum be günlük. Tam 28 sene geçmiş hayatımdan. Ne zamanki parayı doğru harcamayı öğrenmişim işte o zaman milletin dilinde olmuşum cimri. Kusura bakma cimri cimri deyip başını şişiriyorum ama gün boyu herkes bana böyle diyor ama başım şişmiyor çünkü zaten şişmiş durumda. Acım büyük be günlük ama bir gün gelecek cimri olmadığımı ispatlayacağım onlara. Bugünkü doğum günüm Allah’tan iyi geçti. Bayağı bir hediye aldım. Babam bana birkutu kibrit almış ne kadar sevindiğimi anlatamam. Kardeşim de bir adet silgi almış hemi de kokulu. Amcam da 5 adet dosya kağıdı almış. Yaz yaz bitmez. Annem de seni almış günlük. Tamam tamam biliyorum hediyeler gerçekten kötü. Sanki bana nispet yapıyorlarmış gibi geldi. Neyse günlük bu konuyu daha fazla açıp moralimiz bozmayalım dimi. Günlük ; bu arada sana adımı söylemedim be. Adım Saffet bir kuyumcu dükkanım var anladığın zengin bir adamım ama tutumluyum. Malımı severim , paramı da.

Hediye olarak seni alınca oldukça şaşırmıştım “Bu ne” diye sorduğumda “Günlük” cevabını almış ve daha da şaşırmıştım. Sanki bilmiyordum senin bir günlük olduğunu. Aman işte ; annem senin benim için oldukça önemli olacağını içimi dökmemde çok faydan olacağını söyledi. Bilmiyorum ama günlük sanki annem beni en fazla anlıyormuş , seviyormuş gibi geliyor. Zaten baksana tek doğru düzgün hediyeyi o verdi.

İlk başlarda seni yadırgamıştım ama sana daha şimdiden alışmaya başladım bile. Hatta sana günlük demek bile istemiyorum sana bir isim vereyim günlük. Bir karizman olur en azından. Hmm düşünmem lazım günlük acaba sana ne isim verebilirim. Aha buldum her baba çocuğuna kendi babasının ismini ya da dedesinin ismini verirmiş. Sana da öyle bir isim vereyim. Evet sana babamın ismini vereyim her ne kadar beni sevmiyor olsa da onu çok severim be günlük. Artık senin ismin Abdulrezzak olsun. Ne o beğenmedin mi ismini. Babam da kendi ismini beğenmemişti zaten. Babama da ismini büyükbabam koymuş evet o da kendi babasının ismini koymuş. Tamam küsme be günlük sana kısaca Abdül derim nasıl bu daha iyi değil mi. Tamam oldu bu iş artık sen benim için Abdülsün.

Amma da konuştum be Adbül. Bugünlük bu kadar yeter zaten feci uykum geldi. Yarın bizim çırağı da kovacağım maaşından kısıntı yapınca işleri yavaşlattı salak. Altı üstü %30 kısıntı yaptım çok mu? Ama dur bakalım yarın gelsin bir hele , göstereceğim o hergeleye. Vay şiir gibi yazdım Abdül. Neyse sana iyi geceler Abdül yarın akşam görüşmek üzere. İyi uykular eğer uyuyabiliyorsan Msn Happy Tamam şaka yaptım Msn Happy

16 Temmuz 2003
Günlük naber , pardon Abdül naber Msn Happy Gördüğün gibi neşeliyim hem de çok neşeliyim. Kovdum çırağı en sonunda. Zaten bir halta da yaradığı yoktu ama alıyordu paraları o ayrı mesele. Kovarken bayağı zorlandım ama tehdit etti beni işçilik kuralları mı ne varmış tazminat alırım dedi senden (Milyarlarca hem de). Tırstım tabi hiç araştırmamıştım gözümden kaçmış. Halbuki böyle şeyler hiç gözümden kaçmaz. Neyse aradım avukat arkadaşı var mı böyle bir şey dedim o da evet olmaz mı dedi. O zaman dedim ki kendi kendime “ İşte şimdi ayvayı yedim. Acaba çıkartmasam mı çırağı aslında fena biri değildi” O sırada aklıma bundan kurtulmanın bir yolu olabileceği geldi. Öyle ya her şeyin bir çözümü vardır değil mi Abdül. Sordum avukata var mıdır bir çözümü diye. O da yoktur dedi. “Eyvah” dedim. “Ne yapabilirim” diyince o da bana “Ne kadardır sende sigortalı” dedi. İşte o zaman içimde bir şeyler kıpraştı Abdül ama nedenini bilmiyordum. Verdim cevabı “Ben onu fazla para gitmesin diye sigortalatmamıştım ki”. “Ne?” dedi bana heyecanla. Ben cevabı tekrarlarken o da bana cimriliğimin en sonunda işe yaradığını söyledi ben de ona cimri olmadığımı tutumlu olduğumu söyledim. Bunun üzerine biraz ağız kavgası yaptık. Yanımda olsaydı eğer komuştum kafayı ona ama şükretsin ki yanımda değildi. Neyse sakinleştiğimiz anda bana o çırak olacak veletin zırnık bile alamayacağını söyleyince içimde kıpraşan şeylerin mutluluk kelebekleri olduğunu o an anladım. Kurtulmuştum Msn Happy Aldım çırağı karşıma anlattım her şeyi kovdum hergeleyi ( Bir gün şiir yazmayı da deneyeyim) .Giderken de velet “Yürü , yürü de ense traşını göreyim yer elması” dedim. Hep birisini kovarken o sözleri sarf etmek isterdim . Sarf ettim oldukça zevkliydi.

Akşam eve geldiğimde bizimkilere de anlattım durumu. Tabi ki beni savunmadılar üstüme geldiler. Neymiş efendim çocuğun rızkıyla oynuyormuşum. Evet oynuyorum kabul ama o da benim rızkımla oynuyordu. Annem girdi araya “oğlum” dedi “zaten bu cimriliğin yüzünden evde kaldın bari insanlardan olma , iyice yalnız kalacaksın”. Boşverin be ben ve param bana yeter diyince az kala babam tarafından hastanelik ediliyordum. “ben ve param” lafına alınmış. Neden “Ben ve ailem” değilde “Ben ve param” Pöh gülerim buna. Allah’tan son sürat odama kaçtım da kapıyı kitledim. Yoksa yemiştim ananası. Şu an bu satırları yazarken bile babam hala bağırıyor Abdül. Varsın bağırsın be günlük hayatımı kendim kontrol edebiliyorum ya o yeter bana zaten yakında yeni bir eve taşınsam hiç fena olmayacak ama kira parası düşündürüyor beni. İlginçtir benim gene uykum geldi Abdül Msn Happy Dur şöyle bir esneyeyim doya doya uaaah. Kusura bakma sen esneyemiyordun di mi Msn Happy Sen ne iyi bir arkadaşsın be Abdül ne kızıyorsun ne ediyorsun. Allah senden razı olsun. Neyse ben yatıyorum yarın işime geç kalmayayım. (gelsin paralar Msn Happy )

17 Temmuz 2003
Günlük dün çok sevinçliydim ama bugün çok sinirliyim. Neden diye sorma çünkü zaten anlatacağım o yüzden yaklaş ve dinle. Hani dün benim elemanı kovmuştum ya “ yok o geri gelmedi Abdül” aman be o kadar sinirliyim ki kendi kendime konuşmaya da başladım. O elaman gelmedi ama annem bir başkasını getirtti ve zorla işe sokturdu bana. Çıldıracağım ya kendi işimde elamanları kendim işe isteyerek alamıyorum. Kendimi light patron olarak hissetmeye başladım. Hadi annemin o elamanı zorla işe aldırtmasını bir yere kadar kabullenebilirim ama çıkarttığım elemanın kesintisiz maaşının iki katı maaşla işe başlatması işi çığırından çıkartan nokta oldu. Yeni gelen eleman az kala bir aile faciasına şahit olacaktı. Evet gerçekten de öyle masamın üstünde duran aile resmini yırtmaya çalışarak annemi tehdit ettim. Ya resim ya da elaman dedim. O da eleman diyerek beni hayal kırıklığına uğrattı. Resmi de zorla aldı elimden. Eleman da pis pis sırıtıyordu. Çakacaktım suratına kız olmasaydı. Ne o günlük sana yeni elamanın bir genç kız olduğunu söylememiş miydim?. Öğrenmiş oldun işte. Bir kızın ne işi vardı kuyumcu dükkanında? Anneme bunu anlatana kadar akla karayı seçtim. O da ani bir hareketle forvetle kaleciyi seçtirdi. Bu yüzden baya bir takıştık yani. Eğer Perihan’ı işe almazsam evde kaldığım her gün kira alacağını söyleyerek beni tehdit etti. Gördün mü hem de öz annem dedi bunu. Kabul etmemem lazımdı ama bir aylık kira parası Perihan’a ödeyeceğim aylık maaştan fazla çıkınca mecbur kabul ettim. Komploya kurban gittim resmen. Belli ki her şeyi önceden planlamışlar. Unutmadan söyleyeyim öğlen yemeğini ben verecekmişim , bitmedi bir de yol parası. İflas ettirecekler adamı yahu. Kardın milleti değil mi adamı ya batırır ya da şımartır başka da bir şey yapmaz zaten. Bunları da kabul ettim mecbur. Allah’tan yeni eleman iyi çalışıyor. Günlük işlem hacminde tüm zamanlar rekoru kırdık bugün. O zaman sevindim aslında işe aldım diye ama belli etmedim ona. Devamlı asık yüzle bakıyorum ona , o da bana baygın baygın bakıyor neden öyle bakıyor çözemedim gitti. Bugünlükte bu kadar günlük bakalım yarın neler olacak doğum günümden beri değişik değişik olaylar oluyor zaten. Yarın görüşmek üzere.

18 Temmuz 2003
Selam Abdül nasılsın. Beni sorarsan nasıl olduğumu anlayamadım. Bir garip hissediyorum kendimi. Mutlu desen değilim , kızgın desen hiç değilim bir garibim. Bu Perihan’dan yavaştan tırsmaya başladım. Tamam iyi çalışıyor bugün de rekoru yeniledik ama bana olan bakışları falan çok garip , anlaşılmaz bakışlar. Kısa kısa da bakmıyor çoğu zaman gözlerini hiç ayırmadan uzunca bakıyor. Rahatsız oluyorum bundan be Abdül. Özellikle öğlen yemeğimizi yerken (ki kuru üstü pilav yiyorduk , merak etme evden getirmiştim yemeği fazla para gitmesin diye) ki bakışlarından dolayı yemeği doğru düzgün yiyemedim. Bir insana bu kadar uzun bakılır mı? Hayret bir şey yahu. Bakışlarını tarif et desen edemem Abdül. Çok garip bakışlar bunlar anlatılamayacak kadar garip. Cidden bu kızın yanında rahatsız hissediyorum kendimi. Acaba annem neden Perihan’ı zorla işe aldırttı? Bana bir komplo mu kuruyorlar yoksa? Zaten eve gelir gelmez direk odama geldim. Herkese bir selam yetti. Bir keresinde müşteriden aldığı parayı bana verirken parayı bana vermeyecekmiş gibi yapıp bir iki dakika oyaladı beni. Şaşkınlığımdan bir şey de diyemedim. Resmen kukla oldum Abdül. Perihan’da o sırada gülümseyerek yüzüme bakıyordu. Sanırım ben de aptal aptal bakıyordum. Ulan var ya rezil kepaze oldum. En son parayı verdiği zaman parayı verdiği elini uzun süre elimden çekmedi. Resmen neden olduğunu bilmemekle beraber tir tir titredim. Donup kalmıştım resmen. Neler oluyor anlayamıyorum Abdül. Yardım et bana. Ahh keşke canlı olsaydın da bana yardım edeydin. Eni en iyi sen anlıyorsun çünkü. Bazen bu kızın uzaylı olduğundan şüphe ediyorum. Acaba uzaylı araştırma merkezine müracaat mı etsem. Şaka yapmıyorum günlük ciddiyim bu konuda. Ne olduğunu anlayamadığım bir durumla karşı karşıyayım korkuyorum. Sırf Perihan’a olan korkumdan öğlen yemeğinde istemiş olduğu colayı aldım. İnanamıyorsun di mi günlük cola aldım. Hatırladığım kadarıyla hiç kimseye cola almamıştım. Ne hallere düştüm be. Bu soruna bir çözüm bulmam gerek. Yarın Perihan’ı dışarı öğlen yemeği için bir şeyler almaya yollarım (Para gidecek ama ne yapalım katlanacağım günlük) o sırada da arkadaşlardan birini ararım. Bana yardım ederler umarım (Beni sevmeseler de) Bakalım yaptığı davranışlar ne anlama geliyormuş. İyi uykular Abdül , uyuyamasan da Msn Happy Neşelenmem lazım di mi Msn Happy ?

19 Temmuz 2003
Merhaba günlük I Am Back Msn Happy Neşeliyim bugün. Bütün her şeyi öğrendim. Arkadaşın biriyle yaptığım görüşmede bana eğer ona bir akşam yemeği ısmarlarsa yardım edeceğini söyledi. Kabul ettiğimde gerçekten de yardıma muhtaç zavallı bir olduğumu kabul etti. Ne durumlara düştüm di mi günlük. İlk defa birisine bir yemek ısmarlayacağım. Bu kız yüzünden iflas edeceğim ama sağlığım iflas etmeyecek. Neyse Perihan dışarıdayken arkadaşla telefonda konuştuk. Ben kızın yaptıklarını anlattım. Uzaylı araştırma merkezine gitme fikrimi de en sonunda ekledim. O da bana “Hödükleşme Saffet şimdi beni dinle dedi” Ve 15 kısa dakika boyunca ki bana 15 uzun dakika geldi (Telefon faturasını düşününce) anlattı da anlattı. Ben anlattıklarına ilk başta inanamadım. Hatta bir ara “Sen akşam yemeği istemiyorsun galiba” diyince “Olur mu Saffet tarihi bir fırsatı teper miyim sanıyorsun” diyerek hafiften yumuşattı beni. Konuşması bittiğinde ben de inanmıştım. Hatta bana “İnanmıyorsan bir aşk filmi izle , işte o zaman inanırsın dediklerime (Aslında bu adam da şair ruhludur ama bir kırodur) diyince akşamleyin evdekilerle bir film izlemeye karar verdim. Bu arada evet günlük kız bana aşıkmış. Ben nasıl anlayamadım anlamadım. Aşıkmış dedim doğru okudun (ya da duydun her neyse) eve gelirken gene paraya kıyıp (Harbi iflas edeceğim) bir film aldım. Geldim eve ve bizimkilerle merhabalaştıktan sonra beraber film izleme teklifi ettim. Önce babam kızdı neden dalga geçiyorum diye. İnandırana kadar bayağı zorlandım. Hatta izleyeceğimiz filmi aldığımı söyleyince annem sanırım heyecandan bayıldı. Beş dakika kadar onu ayıltmakla geçti. Neden film izleyeceğimi falan anlatmadım tabi ki anlatsam rezil kepaze olurdum vallahi. Sonunda filmi de izledim. (Bu arada odamda tv yok fazla masraf yapmayayım diye almamıştım sadece bizimkilerde var) Filmi izledikten sonra (Aşk filmi aldım merak etme) gerçekten de kızın bana aşık olduğuna karar verdim. Bu kadar olur filmdeki bayan oyuncuyla aynı tarz bakışlar hareketler cilveler (Garip hareketlerin cilve olarak adlandırıldığını bu film sayesinde öğrenmiş oldum) resmen aynı ; aynı olmasa da yakın, yakın olmasa da çağrıştırıyor. Peki bu kız bir gün de beni nasıl bu kadar sevebildi. Üstelik o kadar cimri olduğumu( düzeltme : tutumlu )bile bile nede bana aşık olsun ki. Bu işin içinde bir iş var ama ne. Neyse günlük yarın görüşmek üzere . I Will Back. 

20 Temmuz 2003
Vay günlük naber. Şu an ne dinliyorum biliyor musun. Sting’den Shape of My Heart. Vay be amma güzel bir şarkıymış. Arkadaşın teki tavsiye etti bu şarkıyı bana gene bir akşam yemeği sözü üzerine. Gittim hemen aldım albümünü (Biraz zor oldu yalnız bulması Eski bir albümmüş de) Nedense para harcamak artık o kadar zor gelmiyor bana insan birkaç günde değişir mi be Abdül. İnanmayacaksın ama Bir de müzik seti aldım kendime , müzikleri odam da dinlemek için. Nedir bu sendeki değişiklik diye soracaksın. Bilmiyorum ama Perihandan ben de hoşlanmaya başladım. Daha doğrusu evvelden de seviyormuşum aslında ilk gördüğüm andan beri yani. Hani dedim ya ellerim falan titredi diye heyecandan hani. Hatırladın mı? Dün filmi izlerken bu hareketlerin donup kalmaların aslında sevgiden kaynaklanan şeyler olduğunu öğrendim. Rahatım şimdi çünkü her şeyi biliyorum. Birincisi Perihan bir uzaylı değil. (Uzaylı araştırma merkezine yaptığım başvuruyu geri çekeceğim) ikincisi beni seviyor , üçüncüsü ben de onu seviyorum (Sanırım Msn Happy ) Cimrilikten kurtuldum sanırım Abdül. Bak kendim bile kabul ediyorum artık cimri olduğumu. Ama artık değilim bu sevgi her şeyi değiştirdi beni kendime getirdi. (Tam şairim Msn Happy ) Peki bugün neler oldu günlük orasını anlatamam sana özel şeyler oldu. Maazallah bir gün gelir de biri seni okursa mahvolurum. ( Msn Happy ) Yalnız bir şey oldu ki onu anlatayım sana her şeyi birbirimize açılmıştık , ellerlimiz ellerimizde gözlerimiz gözlerimizdeydi işte o sırada içimdeki şair çıktı ortaya ve Perihan’a şöyle dedim

Tutmuştum ellerinden
Bakmıştım gözlerine
Hissetmiştim aşkını kalbimde
Görmüştüm o aşkını gözlerinde
Ve anlamıştım ki
Sende beni seviyorsun
Aynı;
Delicesine...

Sanırım içimdeki şair patladı en sonunda ha ne dersin Abdül Msn Happy Perihan’da çok sevmiş olmalı ki… (öhhöm burayı kesmek zorundayım günlük sorry Msn Happy ) Bir günlük insanı ne kadar a değiştiriyormuş. Hem de birkaç günde. Demek ki bir arkadaş bir insanı nasıl değiştirir , bir aşk ne kadar değiştirir , akrabalar arkadaşlar ne kadar değiştirir. Ailemle de aramı düzelttim. Eve bir kilo telli kadayıf alınca (ki annem gene bayıldı) biraz da laflayınca falan düzelttim arayı işte. Sen günlük beni değiştirdin ve Perihan o daha da değiştirdi. Aşk beni değiştirdi. Sevmek ne kadar güzel bir duyguymuş. Özellikle de sevilmek. Keşke devamlı sevebilsem keşke herkes beni devamlı sevebilse. Varsın para gitsin. Para her şey demek değil , çünkü sevgiyi satın alamazsın. Sen de sevebilseydin keşke günlük. Hissedebilseydin her şeyi özelikle de aşkı. Sen de sev Abdül , sen de sev günlük Sen de sev.

Benzer Konular

17 Şubat 2016 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar