Arama

Hikayeler ve Öyküler -1- [Arşiv] - Sayfa 121

Güncelleme: 3 Aralık 2006 Gösterim: 566.316 Cevap: 1.997
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
21 Temmuz 2006       Mesaj #1201
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Haydi Bakalım Düşeş

Sponsorlu Bağlantılar


-Haydi bakalım düşeş!
Diye heyecandan bağırırken Fatih , Hikmet te gözlerini kapatmış
-Ne geldi! Ne geldi! diye arkadaşlarına bağırıyordu.
Mesut
-Ulan Hikmet çok şanslısın be 6-5 geldi.
Derken Hikmet derin bir nefes aldı i gözlerini açtı ve zarlara baktı harbiden de 6-5 idi zarlar.
-Ohh be bakalım belki mars olmaktan kurtulurum ha ne dersiniz.
Ziya
-Bak orası biraz zor marssın oğlum.
Dedikten sonra bir kötü adam gülüşü yapar gıcıklığına aynen şöyle.
-Muahhhahaha , Nıhıhahaha , Muahhhahaha
Hikmet bu sırada yavaştan sinirlenmişti beklediği taş gelmemişti zaten gelebilecek en kötü zar gelmişti. Hıncını Ziya’dan almaya karar verdi.
-Kalleş Ziya ne o ulan öyle gülüyorsun? Mafya mısın lan sen başıma. Tutmayın beni sıkacağım boğazını.Tutmasanıza lan!
Fatih ;
-Abi zaten tutan yok ki seni.
-Olsun ben söyleyeyim de sonra demeyin niye yaptın diye! Yedim ulan Ziya seni!
Bu arada Fatih’te zarı atmıştır ve beklediği zar gelmiştir.
-Aha düşeş geldi mars oğlum mars.!
-Allaaaah Ziya gittin ulan sen!
-Tamamdır Hikmet boş ver yahu altı üstü mars oldun ne var bunda? Demişti Mesut.
-Şimdi seninde altını üstüne getireceğim ne var olduğunu göreceksin dümbük. Şimdi sana da çakacağım bir tane.
-Uzatma be Hikmet kaybettin işte bahsi. Yahu görende çok büyük bir bahis kaybettin sanacak haaa. Altı üstü 4 adet çay!
-Bak Fatih aslanım. Bu oyun namus meselesidir. Ne kaybedersem kaybedeyim benim için önemlidir o.
-Çüşş artık Hikmet 4 tane çayın lafını ediyorsun demişti Mesut ve Ziya aynı anda.
-Ederim tabi lafını derken siniri gittikçe artmaya başlıyordu. Başımın etini yediniz zaten oyun boyunca. Tüm konsantrasyonumu bozdunuz. Konsantre olabilseydim ben alırdım ya oyunu neyse.
Fatihte sinirlenmeye başlamıştı.
-Ulan nesine konsantre olacaksın zara mı konsantre olacaksın.
Bu sırada da elleriyle bir takım hareketler yaparak sesini de büyücüler misali kalınlaştırarak zara doğru.
-Çift geeeel ey zaaar.
-Bak kaşınıyorsun Fatih. Kaşınmaya ihtiyacın olduğun belli kaşıyacağım şimdi.
-Kaşı lan hadi sıkıysa kaşı bakalım. Kaşı da ben de seni kaşıyayım.
Bu sırada ikisi de birbirinin üzerine yürümüştür. Bu sırada Mesut ile Ziya araya girmiştir. Kahvedekilerde olayı merakla izlemekte ve bazıları pis pis sırıtırken , bazıları olay yerinden gizlice sıvışmaktaydı. Esas ilginç olan ise kimsenin ayırmaya gelmemesiydi. Hatta bazıları
-Vur be Fatih aslansın sen.
-Esas sen vur Hikmet şu hırboya. Vur da görsün dayak nasıl yenilir.
Diyerekten gaza da getirmekteydi. Şenlik alanı gibi olmuştu. Hikmet ile Fatih birbirlerine vurmaya çalışıyor onları da sadece Mesut , Ziya ikilisi ayırmaya çalışıyordu. Oradaki vatandaşta gazlıyordu o ayrı konuydu. Mesut ile Ziya artık onlarla uğraşırken kahve ahalisini de susturmaya çalışıyordu. Adamlar sanki kavgaya açmış gibi idiler. Dikkatli baktıklarında esasında paraya aç olduklarını gördüler. Arkadaşlarından Rıfkı millet bahis oynatıyordu. Offf Rıfkı offf. Diyerekten harbi bir off çektiler.
Mesut iyice sinirlenmişti.
-Dangalak Rıfkı milleti gazlayacağına gel de bize yardım etsene!
-Abi burada iyiyim sağol.
Gibi acayip ve ukalaca bir cevap veren Rıfkı’ya Ziya daldı.
-Oğlum manyak mısın sen para için arkadaş satılır mı? Derken bir yandan da boğazlıyordu.
Kahvedekiler de Rıfkı’yı boğazlayan Ziya’yı görünce ayırmaya başladılar. Bu sırada Rıfkı’da Ziya’ya cevap yetiştiriyordu.
-Abi vallahi benim suçum yok abi. Biliyorsun çok borcum var abi.
-Eh onu karılarla yemeden önce düşüneydin.
-Rica ederim abi Pelin asla bir karı değildir. O bir…
-Bak hala konuşuyor. Oğlum susacak mısın sen. Üstelik bir de evli değil misin sen. Pelin de kim?
Bu esnada kahvedekilerde ayırmayı bırakmış Pelin ismini duyunca dikkat kesilmişlerdi.
Hikmet ve Fatihte hala didişiyorlardı. Zavallı Mesut’ta zor zaptediyordu onları. Kahve ikiye bölünmüştü. Bir kısmı Ziyanın olduğu bölümde diğer kısmıda diğer bölümdeydi.(Tabi paralarını gözetim altında bulundurmaları gerekiyordu.)
Rıfkı cevap vermişti.
-Pelin mi o da kim?
-Az evvel dedin ya.
-Yok abi ben Pelin demedim.
-Çıldırma lan adamı Pelin dedin işte. Ben sana paraları karılar yedirtme diyince sen de Pelin’e bir karı diyemezsin dedin.
-Pelin mi dedim?
-Evet öyle dedin.
-Hmmm.
-Hatırladın dimi.
-Yooo.
-Delireceğim yaa.
-Peki sen niye evli olduğumu bile bile paraları karılara yedirtme dedin. Yoksa sen yedirtiyor musun da oradan mı biliyorsun?
-Olur mu canım öyle şey unutma ki ben de evliyim.
-Nee evli misin.
-Hass… Ehem şey yani biliyorsun ki…
Bu sırada bir şangırtı duyulur kahvenin diğer yarısından gelmektedir. O tarafa baktıklarında Hikmet ile Fatih’in kahvedekiler ile beraber toplandığı görülür. Mesut’un başından kanlar ********tadır. Yerdeki çay bardağı kırıklarından kafasında bardak kırıldığı rahatlıkla anlaşılmaktadır. Mesut’un bu hali Ziya’yı oldukça memnun etmiştir. Deminki sözleri uzunca bir süre konuşulmaz ümidiyle olay yerine geçmiştir.
-Ne oldu burada , derken bile suratına dikkatlice baksanız hafifçe bir gülümseme görebilirdiniz.
Fatih:
-Bir şey olmadı ufak bir kaza sadece.
Hikmet:
-Evet eve ufak bir kaza.
Hikmet ile Fatih’in tartışmaları’nın bitmesi de Rıfkı’nın işine gelmemişti. Beraberliğe 1’e 10 vermişti çünkü ve bayağı da kişi beraberlik demişti.
-Battım dedi battım. Diyerekten başladı ağlamaya.
Ziya:
-Ulan bırak çocuk gibi zırlamayı. Zaten derdimiz başımızdan aşkın bir de senle mi uğraşacağız. Al işte kumarla yatan şaşı kalır demişler. Ya da buna benzer bir şeyler.
-Bitmişim ben abi. Böhüüüee.
Bu ağlamalarına Mesut uyanmıştı.
-Ne oldu Mesut kim indirdi bardağı başına söyle de bana o kişiyi yolunmuş tavuğa çevireyim.
-Offf abi off. Yanıyorum abi.
-Çatlamasana adamı söyle kim vurdu kafana.
-Ben vurdum abi. Hikmet söyledi az önce ben meğersem yetimmişim abi. Annem ile babam ben doğduktan sonra ölmüşler.Öğrenince bunu indirdim bardağı kafama. Böhüeee.
İşler zıvandan çıkmıştı bir yanda Rıfkı bir yanda da Mesut çocuklar gibi ağlıyorlardı. Ağlasınlardı hiç önemli değildi ama bağıra bağıra hiç yaşlarına yakışmayan bir şekilde ağlamaları onları oldukça rezil yapıyordu.
-Saçmalama oğlum olur mu öyle şey. Senin eben anammış. Eğer öyle bir şey olsaydı demişti sana da bana da anlatırdı. Bu arada Hikmet sen niye böyle şeyler uyduruyorsun.
-Nereden uydurayım Ziya. Biliyorsun ki babam bu bölgenin yerel gazetesinin sahibi. Bütün sayılarda kayıtlı arşivde. Ben de hepsini okumuştum sayıların oradan biliyorum. Bütün sayıları da belki bir gün işime yarar diye okumuştum. Harbi işe yaradı.
-Derdin neydi de söyledin?
-O da bana sevgilimin Rıfkı ile çıktığını söyledi. İnanmadım ama intikamı mı almam gerekti. Biliyordum zaten Rıfkı’nın evli olduğunu.
-Sevgili’nin adı Pelin miydi?
-Nereden biliyorsun Ziya abi? Ben sana ondan hiç bahsetmemiştim ki.
-Rıfkı’dan biliyorum.
-Neeaa yani gerçekten de öyle bir şey var yani. Kalleş Rıfkı gel ulan buraya.
Rıfkı kaçmaya çalışmış fakat kahvedeki bazı aile severler bu evli ama çapkın adamı yakalamışlardı. Tam o sırada içeri bir tesadüf eseri ya da Allah’ın bir lütfu olarak artık siz nasıl adlandırırsanız adlandırın Rıfkı’nın eşi geldi. Tabi geldiği gibi gördü göreceğini. Zavallı eşini bir kaç adam tutmuş Hikmet’te vuruyordu bazıları ayırmaya yanaşsalarda diğerleri tarafından bırakılmıyordu.
-Bıyyy eliniz kırıla… Bırakın zavallı eşimiiii. Ne istiyorsunuz onnndannn. Onun kadar daşşş başınıza düşe inşallahhhh.
Diye bağıran cırtlak sesli hanım resmen Rıfkı’nın eşiydi. Üstelik bir de çirkindi. O kadını o halde gören tam da aldatmalık bir eş diyip sonra da tövbe derdi yani. Ziya da aynısını yaptı tövbe dedi.
-Ne diye vurırsınız a gavurlar…
Bu sefer daha da şiddetli bağırmıştı. Bağırmalara da devam ediyordu. Artık orada bulunanlar kulaklarını falan tıkamaya başlamışlardı . Rıfkı’nın tüm itirazlarına rağmen ve de Ziyanın onayıyla tüm gerçeği anlattılar zavallı(!) kadına.
-Neeeaa boyun posun devrilmeye a vicdansız herifff. Allah’ım bu günleri de görecektim yarabbim. Böhüüeee. Boşanacağım senden adi herifff hem de yıldırım boşanacağım.
Ağlaya ağlaya dışarı çıkmıştı. Herkes derin bir oh çekmişti. O neydi yahu , ne sesti o öyle.
Birkaç dakikalığına sessizlik oldu ama ürkütücü bir sessizlik. Herkes sanki birbirini kolluyormuş gibiydi. Bu arada Ziya Hikmet’e şöyle bir soru sordu.
-Hikmet peki sen Pelin denen bu kızın şu iki salakla birden çıktığını nereden biliyordun.
-Bana da Fatih söylemişti
-Evet Fatih dinliyoruz.
Fatih’in de verdiği cevabın da onların cevabından artısı yoktu.
-Bana da Pelin demişti zaten.
-…
-Şaşırmayın Pelin ikisiyle çıkarken ben de Pelini ayartmaya çalışıyordum. Manyak para vardı kızda süper zengindi kaçırmamam lazımdı onu. Zaten nişanladıkta onunla aha bakın bu da yüzüğümüz. Aslında amacımız şu iki salağı da kandırıp onların da paralarını da alabilmekti.
İşler iyice sarpa sarmaktaydı.Rıfkı.
-Hıyar adam senin yüzünden karıdan da oldum zaten yazık değil mi he bana. Çatlak bir karıydı ama her şey değerdi ona.
Mesut:
-Ulan sen hayatımızı yaktın ben de seninkini yakacağım diyerek Fatih’in üzerine atıldı fakat zor zaptettiler onu değmez dediler. Bu sırada Fatih cebinden bir davetiye çıkarttı.
-Elimde sadece bir tane kalmıştı. Onu da arkadaşım Ziya’ya veriyorum. Al Ziya düğünüme beklerim.
Ziya davetiyeyi aldı , baktı baktı ve gene baktı. Bakışları donuklaşmıştı. Herkes fark etti bunu. Zaten kısa bir süre sonra da bayıldı. Zor ayılttılar.
-Fatih Pelin’in soyadının neden Dilektaşı olduğunu söylemedin.
-Ne gerek var ki nerden tanıyacaksın ki.
-Tanırdım merak etme hem de çok yakından.
-Hadi ya yakının mı?
-Hem de çok yakınım.
-Cidden mi akraban mı yoksa?
-Akrabadan da yakın. Karım ulan o benim inanmayan varsa işte bu da cüzdanım ulan. Hay lanet olsun be. Kabul ediyorum ulan ben de parası için yaklaştım ona ve sonu evlilik oldu ama böyle olacağını da bilemezdim.Ne biçim kadınmış yahu ne biçim insanmış bu. Ne olursa olsun Pelin ne yaparsa yapsın bu benim için namus meselesidir diyerek belinden tabancasını çıkardı ve Fatih , Mesut ve Rıfkı’nın topuklarından vurdu. Daha sonra da teslim olmaya gitti.

Mahkeme salonunda en son olarak Fatih çıktı. Hakim anlat bakalım dediğinde;
-Her şey bir düşeşle başladı diye anlatmaya başladı. Sorular soruldu cevapladı. Anlattıkça anlattı. Herkes dinledi. Belki pek çok kez dinlemişlerdi bu olayları ama şimdi sanki daha anlaşılır geliyordu kulağa. Bütün o kavgalar fitnelemeler falan hepsini anlattı.Hakim en son olarak bir şey demek istiyor musun dediğinde verdiği cevap kısa ama çok netti.
-Keşke düşeş atmasaydım.

kambis - avatarı
kambis
Ziyaretçi
22 Temmuz 2006       Mesaj #1202
kambis - avatarı
Ziyaretçi
Yürekleriniz aydınlık olsun

Sponsorlu Bağlantılar




......."Ama hayır, o Dünya'da değil," dedi küçük prens.Tilki şaşırmıştı. Merakla,
- "Başka bir gezegende mi?" diye sordu.
- "Evet."
- "Orada avcılar var mı?"
- "Yok."
- "Aman ne hoş! Peki tavuklar?"
- "Hayır, tavuklar da yok."
- "Hiçbir şey mükemmel olamıyor," diyerek içini çekti tilki.
Birden aklına bir fikir geldi.
- "Benim yaşamım çok tekdüze," diye anlatmaya başladı."Ben tavukları avlıyorum; insanlar da beni.Bütün tavuklar birbirine benziyor, bütün insanlar da... Bu yüzden çok sıkılıyorum. Ama beni evcilleştirirsen yaşamıma güneş doğmuş gibi olacak. Duydugum bir ayak sesinin ötekilerden farklı olduğunu bileceğim.Öteki ayak sesleri beni köşe bucak kaçırırken seninkiler tıpkı bir müzik sesi gibi beni cağıracak, sığınağımdan çıkaracak. Hem bak,şu buğday tarlalarını görüyor musun? Ben ekmek yemem. Buğday benim hiçbir işime yaramaz. Buğday tarlalarının da hiçbir anlamı yoktur benim icin. Bu da çok üzücü.Ama senin saçların altın sarısı.Beni evcilleştirdiğini bir düşü! Buğday da altın sarısı. Buğday bana hep seni hatırlatacak. Ve ben buğday tarlalarında esen rüzgarın sesini de seveceğim..." Tilki uzun süre küçük prense baktı. Sonra da,
- "Lütfen.. Evcilleştir beni!" dedi.
- "Çok isterim," dedi küçük prens. "Ama burada çok kalmayacağım. Bulmam gereken yeni dostlar ve anlamam gereken çok şey var."
- "Insan ancak evcilleştirirse anlar," dedi tilki. "Insanların artık anlamaya zamanları yok. Dükkanlardan her istediklerini satın alıyorlar.Ama dostluk satılan dükkan olmadığı için dostları yok artik.Eğer dost istiyorsan beni evcilleştir."
- "Seni evcilleştirmek için ne yapmalıyım?" diye sordu küçük prens.
- "Cok sabırlı olmalısın," dedi tilki. "önce karşıma, şöyle uzağa çimenlerin üstüne oturacaksın. Gözümün ucuyla sana bakacağım, ama bir şey söylemeyeceksin.Sözler yanlış anlamaların kaynağıdır.Her gün biraz daha yakınıma oturacaksın..." Ertesi gün küçük prens yine geldi.
- "Aynı saatte gelmen daha iyi olur," dedi tilki."örneğin sen öğleden sonra dörtte geleceksen, ben saat üçte mutlu olmaya başlarım.Mutluluğum her dakika artar. Saat dörtte artık sevinçten ve meraktan deli gibi olurum. Ne kadar mutlu olduğumu görmüş olursun. Ama herhangi bir zamanda gelirsen yüreğim saat kaçta senin icin çarpacağını bilemez. Insanın belli alışkanlıkları olmalı..."
- "Alışkanlıkları mı?"
- "Evet.Bunlar coğunlukla ihmal edilir," dedi tilki."Alışkanlıklar bir günü öteki günlerden, bir saati öteki saatlerden farklı kılan şeylerdir.Örneğin benim avcımın bir alışkanlığı vardır.Her perşembe koyun kızlarıyla dansa giderler.Bu nedenle perşembe günleri benim için güzel günlerdir. Üzüm bağlarına kadar sokulabilirim o günler.Ama avcılar herhangi bir günün herhangi bir saatinde gidiyor olsalardı hiç tatilim olmazdı."
Böylece küçük prens tilkiyi evcilleştirdi. Ayrılma zamanı geldiğinde tilki, "Ağlayacağım" dedi.
- "Benim bunda bir suçum yok," dedi küçük prens. "Seni üzmek istememiştim ama evcilleştirilmeyi sen istedin..."
- "Evet orası öyle," dedi tilki
- "Ama ağlayacağını söylüyorsun."
- "Evet, öyle," dedi tilki.
- "O halde evcilleştirilmek senin için pek iyi olmadı!"
- "Çok iyi oldu!" dedi tilki. "Buğdayların rengini düşün." Sonra da, "Gidip güllere bak şimdi," diye ekledi. "Kendi gülünün eşi benzeri olmadığını göreceksin.Sonra da gel vedalaşalı. Sana armağan olarak bir sır vereceğim." Küçük prens gidip güllere baktı.

- "Siz benim gülüme hiç benzemiyorsunuz," dedi. "Hatta hiçbir şeysiniz şu anda.Çünkü ne bir kimse sizi evcilleştirdi, ne de siz bir kimseyi.Ilk gördüğüm zamanki tilkim gibisiniz. O zaman yüz bin başka tilkiden herhangi biriydi. Ama şimdi dostum oldu ve benim icin eşi benzeri yok."
Güller çok utanmışlardı.
- "Çok güzelsiniz, ama boşsunuz benim için," diye sürdürdü sözlerini küçük prens. "Insan sizin için ölemez. Doğru, gelip geçici biri için benim çiçeğimin sizden hiçbir farkı yok. Ama o benim icin yüzlercenizden daha önemli;çünkü suladığım,cam bir fanusun altına koydugum, önüne siperlik yerleştirdiğim çiçek o.Çünkü tırtılları ben onun için öldürdüm. (Birkaç tanesini bıraktık, sonradan kelebek oldular.) Çünkü, yakındığı ya da övündüğü, ya da hiçbir şey söylemediği zamanlarda dinlediğim çiçeğim o benim. Çünkü o BENİM çiçeğim." Tilkinin yanına döndü sonra:
- "Hoşça kal," dedi.
-"Hoşça kal," dedi tilki. "Işte sana bir sır, cok basit birşey;Insan yalnız yüreğiyle doğruyu görebilir. Asıl görülmesi gerekeni gözler göremez".
- "Asıl görülmesi gerekeni gözler göremez," diye yineledi küçük prens; unutmamalıydı bunu.
- "Gülünü senin icin önemli kılan, onun icin harcamış olduğun zamandır."
- "Onun icin harcamış olduğum..." diye yineledi kücük prens.Unutmamalıydı bunu.
- "Insanlar unuttular bunu," dedi tilki. "Ama sen unutmamalısın.Evcilleştirdiğimiz şeylerden sorumlu oluruz. Sen gülünden sorumlusun..."
- "Ben gülümden sorumluyum," diye yineledi küçük prens.Bunu da unutmamalıydı...

ChinaDoll - avatarı
ChinaDoll
Ziyaretçi
22 Temmuz 2006       Mesaj #1203
ChinaDoll - avatarı
Ziyaretçi
Küçüğüm;

Aynı sokakta oturuyorduk. Hergün bir kızla geliyordu eve. Adı ESRARENGİZDİ, herkes onun hakkında farklı şeyler söylerdi. Fakat kimse gerçeği bilmezdi kirli sakalları vardı. Yeşil gözlü, kumraldı. Mahallenin kızları hayrandı ona bense nefret ederdim. Hiç kimseyle konuşmaz, sadece gelir geçerdi.
Birgün onunla yolda karşılaştık. Çok güzel bir yüzü vardı, bana gülümsedi. Şaşırdım ama yine de onu sevmiyordum. Fakat o çok farklıydı... Gece boyunca lambası yanardı.
Uyumak yerine onun evini seyrediyordum, onu sevmediğim halde herşeğiyle ilgileniyordum. Yavaş yavaş onu gözlemeye başladım, o an anladım ki hep kendimi kandırmışım, ona karşı hissettiğim şey sevgiymiş.
Artık o eve gelmeden uyuyamıyordum. Yanına gelen kızları kıskanırdım. Herkes onun kötü olduğunu söyleyince hep onu savundum. Onunla karşılaşmak için kapıda dururdum.
Onu yine yolda gördüm bana göz kırptı yanımdan geçerken onu çağırdım. Acelem var KÜÇÜĞÜM dedi. Bana aramızdaki yaş farkını hatırlatmıştı. Eve gidip sabaha kadar ağlamıştım. Karar verdim, ona aşkımı ilan edecektim. Yolunu gözledim.
Birgün onu gelirken gördüm. Peşine düştüm o eve girdi. Biraz bekleyip kapıyı çaldım. Açtı, ne var KÜÇÜĞÜM dedi. SENİ SEVİYORUM dedim. Gülümsedi. EVET dedi. ne evet dedim, konuşmadı. Koşarak dışarı çıktım. Bir ay boyunca evden çıkmadım. Birgün kızlarla konuşurken ambulans geldi, onun evine girdi.
Sedye ile onu dışarı çıkardılar. Önümüzden geçerken; Ben de seni KÜÇÜĞÜM dedi ve gözlerini yumdu. Kpkırmızı oldum herkes bana bakıyordu... Ağlayarak koşmaya başladım. Akşama kadar sokakta gezdim. Göz yaşalarım durmadan akıyordu. Sonra eve geldim. Annemler ondan bahsediyorlardı. Sevdiği bir kız varmış. Ailesi evlenmesine izin vermeyince kız evden kaçmış. Sokak serserileri onu öldürmüş. Eve getirdiği kızlar evi olmayan kızlarmış. Kimi sevdiyse ölmüş. Çok sevip Acı çekmiş. İntihar edip hastaneyi aramış. Polisler evin duvarında KÜÇÜĞÜM tazısını bulmuş; KÜÇÜĞÜM sen de ölme yazıyormuş bende seni sevdim. Sevdiklerim gibi sende ölme diye ben öldüm KÜÇÜĞÜM...
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
22 Temmuz 2006       Mesaj #1204
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Hazirana Sitem II



Ve yine bir haziran ayı ve yine sahte sevgilere gebe yüreğim. Kızgın çöldeki bir kum tanesi gibi üzerime üfürülecek bir dalga rüzgarı,yüreğimin ortasına düşecek bir damla yağmuru beklemekteyim.Dilim kelimelere isyan etmişken dudaklarım cümlelerle yoğrulmuş nefretini kusmakta sana.İmkansızlar imkansızına vurgunken bedenini terk etmiş ruhum seni Leyla diye bırakmadılar bu kaysın yüreğine.Gözlerim gözlerine müebbet hapisken gözlerinden sordum diye kendini kendime kan yağdırdı gökler,taşlandı tüm iyiler.Ne etsem boş nereye kaçsam faydasız seni bana bırakmadılar bırakmayacaklar.Nedensiz inşa edilen bu şehre lanet yağdırılmışçasına her şey ters her şey üzerime üzerime geliyor.Ya ben bu şehre fazlayım ya da bu ay beni düşman ettin bu şehrin kalabalık ama kimsesiz sokaklarına.
Ve yine bir haziran ayı.
Ey! Vefa yoksunu bitap ay günlerin ihanet cellat’ı gibi beni bekler, gecelerin beni ölüme sürükler, düşmanlarım senin gölgende serinler.güneşim ne kadar da yakıcı olsa yüreğin ölüden daha soğuk daha beter.
Sitemim, kızgınlığım, öfkem… İçimde kötüye ait ne varsa hepsi sana
Ey! Haziran ayı
ChinaDoll - avatarı
ChinaDoll
Ziyaretçi
22 Temmuz 2006       Mesaj #1205
ChinaDoll - avatarı
Ziyaretçi
Sadece Senin İçin AğLadım

Yağmur yağdı yine içimi sevinç kapladı. Yağmur yağınca dünya benimmiş gibi bir his kaplar içimi. Yağmur içinde büyüyen hüzünlerini anlatamayan birinin boşanan gözyaşları gibi gelir bana. Ağlar, ağlar sonra bir enfes toprak kokusu kaplar her yeri. Rahatlamıştır, bir oh çeker. Çok keyiflendiyse eğer üzerine bir de gökkuşağı çeker, bir dal sigara gibi. Kışın yağar yağmur, soğukta yağar yağmur, kapkaranlık gri bulutlar olduğunda yağar. Kimse zaten şaşırmaz bellidir yorgun olduğu, bellidir hüzünlü olduğu ancak bir de bahar da yağar yağmur. Herkes şaşırır neden yağdı diye. Çünkü mutludur, üzülecek ne vardır ama o ağlamıştır işte. Sıcaktır gözyaşları, çünkü kanla karışıktır o damlalar. Ama bunu bilmez, anlamaz diğerleri. Dışarıdan bakıldığın da mutludur o zaten, ağlayacak bir şey yoktur ama onun içindedir gri bulutlar, bazen bir dağın ardından görünse de genelde saklamayı başarır diğer insanlardan o hüzün bulutlarını.

Yağmur yağınca dünya benim olur ya, bunun nedeni belki de ağlayan birinin daha olması olabilir. Kendine bir hüzün kardeşi daha bulursun. Herkes kaçarken onun gözyaşlarından sen koşa koşa gidersin o rahmete. Değdikçe tenine, değdikçe saçına daha bir kabarır için. Ağla dostum sen ağla ben yanındayım dersin. Onun da hoşuna gider bu. Ağladıkça ağlayası gelir. Sonra coşar, yüreği kabarır, herkese duyurmak ister halini. Camlara tempolu bir şekilde vurmaya başlar. Ama kimsenin umrunda değildir. Sonra yine kabuğuna çekilir. Anlaşılamamanın o garip hissiyle tekrar susar ve keser ağlamayı.

Yağmur ben anlıyorum seni, dertlisin, ağlıyorsun. Diğerleri seni anlamıyor sanıyorlar ki ısınan hava yükselir, sonra tozların üzerine konar, bulut olur, soğuk hava kütlesine çarparsa yağmur olur, daha soğuk olursa kar olur, birden olursa dolu, tipi olur. Olur mu hiç öyle şey? Ben inanır mıyım bu saçmalıklara. Sen üzgünsün ağlıyorsun. Sen boş ver onları onlar anlamaz seni. Ağla sen gönlünce. Ben sen ağlayınca çok mutlu oluyorum. İçine atıp durma, gürle, şimşek çak, bağır çağır etrafa. Seni anlamayanlara inat, yağ onların üstüne. Kin tutma sakın zaten sen kin tutamazsın, yufka yüreklisin ama unutamazsın da benim gibi.

Yağmur bak çok özletme gözyaşlarını. Arada bir oturalım, dertleşelim, ulaşamadıklarımızı konuşalım. Sen yağ ben iki elim kanda da olsa çıkarım dışarı. Dolaşırım boş sokakları. Kaldırıp kafamı bakamam gökyüzüne, gözlerinin içine bakamam çünkü o zamanlar da çok derin bakıyorsun benim de canımı yakıyorsun. Ama inan bak hiç bir damlanı yere düşürmek istemiyorum. Keşke herkes böyle düşünse de yere damlan düşmese ama o zaman da yeryüzü üzülür. Ama en azından o anlasa da bari bir kere benim için tutsa. Başka bir şey istemiyorum ondan...



Sen hep gül be gülüm senin yerine yağmur ve ben ağlarız…

arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
22 Temmuz 2006       Mesaj #1206
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Hep Sana



Sensizlikte başladım yeni bir güne... Bu nasıl bir şey biliyor musun? Bilemezsin...
Bilseydin,aynı acıyı sende yaşatsaydın yaşatır mıydın bana bunu...iki gün oldu senle aynı şehirde değiliz.ne kadar tuhaf değil mi? Aynı şehirde olup da seni görmediğim halde sanki uzansam dokunacaktım sana ama burdan asla...
Gözlerim bir noktaya dalmış öyle; duraksadım bir an...karşımda hayalini hatırlıyor da ne düşündüğümü hiç hatırlamıyorum.
Geceyi seviyorum ya! ayrı bir güzelliği var karanlık çöktüğünde sanki bütün rezillikleri kapatıyor.
Offff! Gene yoksun yanımda... seni çok seviyorum ama yazık bunu sen bile bilmiyorsun. Ah sevdiğim yanımda olup da bana sarılmanı nasıl isterdim. Ama olmadı olacak mı dersen, aslaaaaaa......
Üzülme ama sakın ağlama seni sonsuz bir aşkla seviyorum.
Üzülme seni hayalinle yaşatmaya devam ediyorum,
Ne kadar sürer bende bilmiyorum!!!

Balkondayım şimdi,ya sen nerdesin? Bildiğim bir yerde mi?
Belki de sen de gittin benden sonra başka bir şehre kim bilir?

Burayı seviyorum. Denizin dalgasını dinliyor ve kötü değil hep iyi yönünle seni düşünüyorum. Hatalarını hatırlamıyorum,ihanetini unutuyorum.

Evde de kimse yok(!) resmini aldım karşıma, biraz denizi dinliyor, biraz seni seyrediyorum. Neler neler yaşıyorum. Kendimi dinliyorum da çok kızıyorum kendime.... Sonra elime kalemi alıp yazıyorum...

ben senden uzaktayım sevgili,
çok özledim sıcak tenini,
bir gün dönecek misin geri,
yoksa ben mi gelip alayım seni,
sevgili;
sen benim yüreğimsin,
ama sen hiç düşünmez bırakıp gidersin,
seni asla affetmeyeceğim bilirsin....
of ne zordu bu aşk(!)
seni sevmediğimi zannedip gidiyorsun,
aşk değil bu bir sürgün,kaçak
sakın arkaya dönme,
sakın sakın,
çünkü o an anlayacaksın
sana olan sevgimi,
seni seviyorum....
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Temmuz 2006       Mesaj #1207
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Fırat’ın bir yakasında yaşayan bir delikanlı ile öbür
yakasında yaşayan güzel bir kadın varmış. Birbirlerine aşık
olmuşlar. Delikanlı her gece Fırat’ın sularında yüzerek karşı yakaya
geçer sevgilisine ulaşırmış. Şafak sökmesine yakın delikanlı
sevgilisine öpücük kondurup Fırat’ın azgın sularına girip öbür
yakaya geçermiş. Bu gecelerce böyle sürüp gitmiş. Yine bir gece
delikanlı Fırat’ı geçip sevgilisinin yanına gitmiş. Şafak sökerken
delikanlı veda öpücüğünü vermek üzere kadının yanına sokulmuş,
kadına dikkatle bakarak; - senin bir gözün kör müydü! demiş. Kadın o zaman delikanlıya bakarak; - sen sen ol, sakın ola bugün Fırat’a girme demiş. Delikanlı kadından ayrılmış, Fırat’a girmiş ve yüzme bilmediğinden boğularak ölmüş. Bizim delikanlı gerçekte yüzme bilmiyormuş, duyduğu aşk yüzünden, onun gücü sayesinde Fırat’ı geçermiş. O aşk bitince de...
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
23 Temmuz 2006       Mesaj #1208
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
BİR MAKAS VE BİR KUTU İLAÇ

Bir makas ve bir kutu ilaç. Tercih sözkonusu olduğunda hiç düşünmemiştim hangisini seçeceğimi ama işte o an bir kutu ilaca baktım baktıkça kendimi değil geride bıraktıklarımı düşündüm. Ne yaparlardı tek tek bütün tanıdıklarımı düşündüm.
Ölüm haberimi aldıklarında ne yapacaklardı. Görmek isterdim kimin ne kadar üzüldüğünü ama şuna emindim ki üzülmeyen bir tek insan olmazdı tanıdıklarımın içinde belki tanımadığım insanlar bile yada beni tanımayanlar üzülürdü duyunca hikayemi.
Bu suçsuz insanın nasıl olurda kendi canına kıyacağını. Sonra gidip uyuyan kızımın o güzel masum yüzüne baktım.
Beni ne kadar çok sevdiğini söylediği sevgi sözcüklerini duydum kulaklarımda. Bensiz düşünemiyordu hayatı belki herkes gidebilirdi ama ben yani annesi olacaktı hep yanında. Kimse yoktu ben bunları düşünür savaşırken hayatta kalmakla gitmek arasında. Biri gelsin birşey söylesin gitme desinde işim dahada kolaylaşır diye düşündüm. Sonra tekrar kendi evim diyebileceğim ama evim olmayan evin mutfağına attım kendimi. Kardeşim arkadaşı ile gülüyor şakalaşıyordu sanki nereden çıktı bu ablamlar dercesine baktığını hatırladım bu akşamki yemekte gözlerimin içine. Bakmıştı ama tamam gidiyorum hayatından sen rahatını bozma diyemiyordum. Sırtımı dönüp o bakışı unutmak istercesine kızımı alıp kaçmıştım hemen odaya. Bir taraftan bulaşıkları yıkarsam belki fazla yorulmaz ve bize katlanabilir diye düşündüm. Ve kızımı uyutmaya karar verdim kendimle başbaşa kalabilmek için.

Çok üşüyordu minik yavrum yere serili yatakta yatarken başına pencereden gelen rüzgarı elimle ölçtüm birşeyler daha giydirip yeni aldığım hikaye kitabını okudum. Okuduğumu duymuyordum o anda kafamda bin tane düşünce savaşıyor ve kaybediyordu saniye farkla. Sonunda uyumuştu gözlerini kapattığı an başladı yaşlar süzülmeye yanaklarımdan. Kalkıp oturdum çünkü bende hastaydım ve nefes alamıyordum. Nefes alabilmek çok güzeldi ama değerini bilemiyordum. Bir süre ağladım düşüncelerime meze olsun diye.Bir hafta öncesine kadar bir odası kurulu düzeni ve çok sevdiiği arkadaşlarının olduğu bir okula gidiyordu kızım. Bir gün içerisinde değişmişti hem onun hem bizim hayatımız ama biz bile anlayamazken yaşadıklarımızı ona anlatamıyorduk. Artık kirasını bile ödeyemediğimiz evimizden eşyalarımızı alıp götürerek taşıdılar bizi kardeşimin evine. Gelmeyi düşünüp gelmemek çok daha rahatlatıcıydı oysa. Gidelim diyordum gidelim buralardan ama bir evimin olması sadece bana ait olması her zaman daha çekiciydi gözümde. Gitmemek için direndik birsüre sonra onlar geldi. Küçüklüğümün kötü adamları icra polis avukat üçlüsü.Alıp götürdüler ele dokunur ne varsa evimizden. Sanki kararın doğru taşınmalısın der gibiydiler, ne yaptıysak durduramadık bu talanı.
Eve geldiğimde eşim her yeri toplamış süslemişti. Kızımın evi görmesini istemedim, eşyaların yoklukları değil onun vereceği tepki korkutuyordu beni. Neyseki Kızım yoktu evde gittiğimde. Oh şükür dedim içimden görmemiş bize dokunan şeyler kimbilir onda ne yaralar açardı belkide onunda çocukluğundan hatırladığı bu kötü adamlarmı olurdu.

Eşim evi toplamış almayı unuttukları bir müzik çalarda hafiften bir müzik çalıyordu. Çoktandır sermediğim örtüleride sermişti sehpanın üzerine koltuklarımız ve sehpamız vardı hala onu güzelleştirmek istercesine. Aslında görmedi diye sevinmiştim ama kızımın evin o manzarasını gördüğünü ama sandığım kadar büyük bir tepki vermediğini öğrendim. Eve getirdim televizyon seyrettiği bakıcısını evinden. Eve girer girmez o akşam televizyonda oynayacak olan dizileri saymaya başladı sadece hızlı hızlı sevdiği programları sayıyor ve ağlıyordu. Onu yatıştırmak bir gün daha sabretmesini söylemeye çalışmak faydasızdı ama hala bizim ağlamadığımızı ve yalanda olsa gülücükler saçtığımızı görünce sustu. Ertesi günü televizyonumuzun geleceğini söylemiştik ona geleceğine inanmasakta. Gidecek bir yerimiz vardı oda ne zamandır gelmemizi isteyen kardeşimin eviydi. Sanki sevgi doluydu gelin abla beraber yaşayalım dediğinde ağzından çıkan kelimeler. Ama aslında kabus yeni başlıyordu. Aslında hayata sen öyle bakarsan kabus olurdu biliyorum ama artık yaşadıklarımın çok ağır gelmesi beni delirtecek güce ulaşması güzel görmemi engelliyordu hayatı. Ertesi günü bekledik ve eşyalarımızı hemen geri alamayacağımızı söylemeleri ile o akşam bir haftalık kıyafetlerimizide alarak uzaklaştık o evden sanki gecenin karanlığı herşeyi kapatıyor soğuğu ise içimize işliyordu. Otobüs beklerken yeni bir hayata başladığımı düşünüyor kızımın anlamsızca bakan gözlerine bakmamaya çalışıyordum.Zaten ağlayarak çıkmıştı o evden artık bir daha o eve gelmeyeceğini okulunu arkadaşlarını göremeyeceğini biliyordu sanki.

Çok yakında aylardır hazırlandığı 23 Nisan gösterileri yapılacaktı okulunda ve bu gösteri onun için çok önemliydi. Gösteriye katılacağını söyledik buna bizde inanmadan ve çok uzun bir bekleyişten sonra bizi kardeşimin evine götürecek otobüse bindik. Hiç konuşmak istemiyordum durakalmıştım. Oysaki en çok ben istemiştim kardeşimin evine gitmeyi neden mutlu değildim. Eve gittiğimizde kardeşim yeğenim ve bir arkadaşı yemek yiyorlardı. O zaman bu evdemi yaşayacaktım artık dedim içimden kendi evim gibi olmayacaktı hiçbir zaman ama kendi evimiz gibi hissetmek gerekiyordu huzurlu olmamız için.

Aradan bir hafta geçmişti kabus gibi bir hafta yeğenim ve kızım sürekli tartışıyor ve kardeşim ve eşim bu konuda hep kızımın üzerine geliyorlardı. Onu korumak bana aitti. Onu korumak kendimi yaşadıklarımı üzüntülerimi unutup sadece onu korumak. Bu annelik iç güdüsümüydü bilmiyorum ama o çok sevdiğim yeğenimi bir düşman gibi görüyordum kızımı üzdüğü için. O hafta sonu tekrar apar topar çıktığımız evimize gittik hala almamız gerekli şeyler vardı üstelik bir hafta sonra kalan eşyalarımızı bir depoya taşımak zorundaydık ve toparlanacak çok şey vardı. Hızla evi toplayıp sarmaladık ve yine kabus dolu bir hafta geçirmek üzere döndük kardeşimin evine.Kızımı çok seviyordu ne de olsa teyzesiydi ama oda annelik iç güdüsünden hep oğlunu haklı görüyor zaten babasız büyümesinden dolayı acıdığı yeğenimi o da kendince koruyordu.

O hafta Salı günü tatildi ve kızımın yirmiüç nisan gösterilerine katılmak gibi bir hayali vardı hala. Onu gösteriye götürmeye üşendiğimizden değilde gösteride giyeceği kıyafetleri alamadığımızdan götüremiyorduk. Ona havaların yağmurlu olduğunu ve gösterinin iptal edildiğini söyledik hiç tepki göstermedi yine korktuğum gibi olmamıştı ama benim kızım niye tepksizdi kendisi için çok önemli, şeyleri kaybettiğinde bile neden bu kadar tepkisizdi.Oda alışmışmıydı bu yokluğa bu anlamsızlığa bilmiyorum. Pazartesi günü yine çaresizliklik artık son safhasına varmış ve beni hiç istememem birinden borç istemeye kadar zorlamıştı. Herkez herşey beni o kadar incitiyor o kadar üzüyorduki bunun da üzmesi incitmesi hatta çok sevdiğim birini kaybedebileceğim düşüncesi bile beni engelleyemedi.
Ona bir faks çektim sadece yalvardım öl dese ölecektim geldese de gidecek o kadar bıkmıştım o kadar çaresizdim.Faksı çekerken avucumun içine gömmüştüm tırnaklarımı ruh gibiydim ayakta zor duruyor bir yere yaslanmak istiyordum. Çabucak kaçtım faksı çektikten sonra masamın bulunduğu odadan. Çünkü telefon çalsın beni arasın istemiyordum çünkü onunla konuşacak kadar cesaretli değildim. Kimseye yalvarmamıştım üstelik yalvardığım bu kişi başkası olsaydı belki bu kadar etkilenmezdim. Ağzımda iki kelime çıkıyordu sadece onu kaybettim kelimeleriydi. Sigaramı içerken sürekli bunu tekrarlıyor ve ağlıyordum.O anda yaşadığım o büyük acıyı ve sebebini kimseye anlatsamda anlayamaz. Ömrümden ömür silinmişti sanki ölmeyi tercih ederdim o kadar. Sonra toparlandığımı sanarak yerime gittim kardeşim onu aramış ve gelen haber olumsuzmuş.Yani bana borç falan veremezmiş çünkü onunda durumu da iyi değilmiş. Boşuna kendimi küçük düşürmüş yalvarmıştım. Peki şimdi ne yapacaktım. Onu arayamazdım artık konuşamazdım çare değil ölmek istiyordum.Kimseyle konuşmadım iş dışında ve akşam olunca yine bir ruhtan farksız olan bedenimi eve taşıdım. Bu yabancılığı bu umursamazlığı hiç bu kadar hissetmemiştim kardeşim yaşadıklarımı anlattığımda sanki hiç önemsemeden beni dinliyordu bana yabancı gibi bakıyordu çünkü onun hayatı ve heyecanları olduğu gibi kalmış kaldığı yerden devam ediyordu.

Kendimi oraya ait hissetmek için elimden geleni yapmıştım ama başaramadım o gece yanlış bir geceydi. Eşim yoktu çalışıyordu. Bir an önce ölmek tek düşündüğüm buydu saaatler geçtikçe buna daha çok yaklaşıyordum kızımı uyuttum evde sezsizlik hakimdi, kardeşim benim uyuduğumu sanıp arkadaşı ile bilgisayarda chat yapıyordu. Sanki son bakışını unuttuğumu düşünüyor oh be kendi evim kendi odam ve hayatımda bunların ne işi var der gibi salonun kapısını sıkı sıkıya kapattı. Bizi duymak görmek bile istemiyor böyle bir günde tüm olup biteni ona anlatmışken beni nasıl olurda yanlız bırakır diye düşünüyordum, kendimde değildim ve kızımı uyuttuktan sonra mutfağa gittim. Hem ağlıyor hem sigara içiyor hemde saçlarımla uynuyordum. Sanki o saçlar bana ağırlık veriyordu sanki onları kessem başımdaki bu ağırlık kaybolup gidecekti. Şimdi ilaçları içmenin tam zamanı diye düşündüm sigaramı bitirdim ve tekrar kızıma bakmaya gittim dönüşte de yatak odasında makası alıp tekrar mutfağa geldim, makasla ilaç kutusu yanyanaydı. Ölmek kafamdaki tek şeydi herşeyin sonunu ölümümden sonrasını düşündüm. Kızımı eşimi dostlarımı kendimi. Haketmediğim bir hayatı yaşıyordum hakketmediğim acılar çekip inciniyordum. Artık beni hayata ne bağlayacaktı ki. Saçlarımı avuçladım ve kestim umurumda değildi nasıl kestiğim çünkü ölecektim zaten. Kestikten sonra tekrar elimi saçlarıma götürdüm ve rahatladığımı hissettim. Sanki herşeye rağmen yaşamam gerekliydi. Kizım için yaşamam gerekliydi. İçimdeki his bana bunu söyledi. Hala umut vardı ve umutların sebeplerin en büyüğü kızımdı. Saçlarımı toplayıp çöp tormasına attım saklamadım çünkü birileri ben ölmeden onları görsün beni kurtarsın istiyordum keserkende birleri gelsin ne yapıyorsun desin diye bekledim. Kimse gelmedi makası aldığım yere bıraktım ve kızımın yanına başımda korkunç bir ağrı ile uzandım artık ağlamak istemiyordum çok yorgundum. Uyumak ve bir dahada uyanmamak hayalmiydi bilmiyorum ama bu halde uykuya daldım. Sabah kalktığımda olanları unutmuştum. O gün yirmiüç nisandı işe gitmeyecektim kızımla beraberdim.

Hala yaşıyordum ama saçlarım yoktu. Artık kimseye güzel görünmesemde olurdu. Nasıl yaşadığımı bilmeden yaşamaya devam edecektim. Sadece nefes alacak kadar kızımı sevecek kadardı yaşama sevincim. Bu kadar.
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
24 Temmuz 2006       Mesaj #1209
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Her Şey Aynı


Bu masalında her zaman ki gibi sonunu dinleyemeyeceğim ya aklıma sen geleceksin yada benim bile hesaplayamadığım kadar yığılan borçlar her sabah aynı şeyleri yapıyorum aslında şiir defterimin arasında çıkardığım parayla kahvaltı yapıp aldığım borçları vermeye çalışır veremediklerimle uzun uzun düşünürdüm çare bulana kadar ama sana öyle değil gittiğin o günden beri çare bulamadım Biliyor musun o günde beri aynı duruyor her şey koltuğun üzerinde uyuduğun kareli piken başını koyduğun o kalpli yastığın elinden düşürmediğin TV kumandası koltuğunun üzerinde en son içtiğin kahve fincanı mutfakta yine şofbeni açık bırakmışsın kızmıyorum bu sefer korku filmi izlemişsin yine çiçeklere su verip kabını yerde unutmuşsun gazeteyi de yerde bırakmışsın tuvalette makyaj yapıp malzemeleri aynanın önünde unutmuşsun yine aynı siparişi vermişin kapıcıya iki ekmek yumurta kağıtta üzerinde anahtarın yine siyah ayakkabının içine koymuşsun odanın camı açık dedim ya inci tanem her şey bıraktığın gibi evde her şeyi bıraktığın gibi buldum ama seni bulamadım evin neşesi senmişsin anladım canım kek istiyor yapan yok dünde zaten makarnayı dibine yaktım bulaşık yıkıyım derken tabağı çanağı kırdım şofbeni bile yakamadım evin ve ben seni bekliyoruz mandalını kaybetmiş çamaşır gibiyim bir düşün rüzgarlı havada balkona asılan çamaşır ipte durabilir mi duramaz dimi bende hayata senin ellerinden tutunmam lazım çamaşırını mandalsız bırakma ne olur..<A href="http://www.siirkolik.com/hikaye/yazarlar.asp?id=122">
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
24 Temmuz 2006       Mesaj #1210
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
kacış!

Yıllardır böyle devam ediyor. Sen kaçıyorsun, yüreğim ardında kovalıyor. Hep kavuşacağım diye özledim, benim olacaksın diye sevdim seni... Bilseydim olmayacaksın benimle, bilseydim gelmeyeceksin olduğum yerlere hiç düşünür müydüm seni... Hep böyle hayal oldun bana!
Çok şeye kızıyorum, en başta sana... Getirememişken aşkını bana, beni de yabancı yaptın sana...
O daha zor be!
Karşılaştığımız an aklıma geliyor senli günler.oysa şimdi ben senin için,sen benim için herkessin.
Biz beceremedik,bildiğimiz halde her şeyi yok ettik! Ah bilseydim seninle hiç tanışır mıydım,bilseydim sensizliğe böyle dayanır mıydım.
Her şey unutulurda ah birde gece olmasa,benimle dalıyorsun uykuya... Sevgilim ben hazır değilim. Gidişini yenemem,tekrar ayağa kalkamam. Bana bakışın geliyor aklıma o siyah gözlerine,birde gülüşün... Ağlayayım mı güleyim mi şaşırıyorum o anda... Kapının önüne çıkıyorum seni görüyorum karşımda... Olmaz ya gitme, seviyorum seni hala.....

Benzer Konular

17 Şubat 2016 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar