Arama

Hikayeler ve Öyküler -1- [Arşiv] - Sayfa 126

Güncelleme: 3 Aralık 2006 Gösterim: 496.047 Cevap: 1.997
TheGrudge - avatarı
TheGrudge
Ziyaretçi
2 Ağustos 2006       Mesaj #1251
TheGrudge - avatarı
Ziyaretçi
Taş ve Kum
İki arkadaş bir sahilde yürürlerken yolculuklarının bir noktasında,
Sponsorlu Bağlantılar
bir münakaşaya girerler ve biri diğerine tokat atar.
Tokatı yiyenin canı acır ama bir şey söylemeden kuma şöyle yazar.
"Bugün en iyi arkadaşım beni tokatladı.." Suskun bir şekilde yollarına devam ederler.Tokatı atan pişman, tokatı yiyen ise üzgün ve dalgındır. Bir müddet sonra hiçbir şey söylemeden yollarını ayırırlar. Tokat yiyen caddeden karşıya geçmek üzeredir fakat öyle dalgındır ki, hızla üzerine doğru gelen aracı farkedemez. Arkadaşı ani bir refleksle onu kolundan tutup kenara, kendisine doğru çekerek hayatını kurtarır. Bu tez tokat yiyen kişi bir taşa şöyle yazar. "Bugün en iyi arkadaşım hayatımı kurtardı. ". Tokatı atan sorar; "Sana tokat attığımda kuma yazmıştın niye şimdi bunu taşa yazıyorsun?" Diğeri şöyle cevap verir. "Birisi canımızı yaktığında kuma yazmalıyız ki , denizin dalgaları onu silebilsin, ama birisi bizim için bir iyilik yaptığında taşa kazımalıyız ki, kolay kolay silinmesin."
ACILARI KUMA, İYİLİKLERİ TAŞA YAZMAYI ÖĞRENİN. ÖZEL BİR KİMSEYİ BULMAK BİR DAKİKA ALIR ,UNUTMAK İSE BİR ÖMÜR


arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
2 Ağustos 2006       Mesaj #1252
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Hüzün Kokan Sevgiliye

Sponsorlu Bağlantılar


Ellerim ellerini degdiginde avuclarım titiriyorsa ,sesin kulaklarımda yankılandıgında kalbim coksun denizlerin yerini alıyorsa , dudaklarımdan"seni seviyorum" kelimesi süzülürken yüregim bir cocuk gibi kıpır kpır oluyorsa ,üsüyen bakıslarım sadece senin gözbebeklerinin icinde ısınıyorsa ve de tek carem son nefeste sevgimi fısıldamaksa eger , avazım cıktıgı kadar kalbine fısıldıyorum ; SENİ SEVİYORUM

Bugün oldugu igibi yarın da yarınlardan sonra gözlerimdeki yerinin degismeyecegini , her zaman kalbim coskun denizlerin her dalgasında sevda türkülerini kalbine bırakacagıma , ben yanında olmasam da gözlerinden süzülen her gözyaslarını her ne olursa olsun silecegime ve de senin sevdana karsılk ölüm sunulsa ruhuma ben Azrail e ve de ölüme meydan okuyup seni bir ömürboyu sevecegime gökteki yıldızları , kırlardaki menekseleri sahillerdeki kanadı kırık martıları sahit göstererek yemin ediyorum....seni bir ömürboyu sevecegim...

senden sonra hüznün denizinde ayrılıkların umutsuz dalagalrı oldum.Gece gündüz aralıksız gel-gitlerde savruluyorum yalınız limanından diger yalnızlık limanına.Belki tasıdıgım sevgimi bir gün görüp beni tekrar avuclarına alırsın diye seni bekliyorum ucsuz bucaksız sahillerde.

Ölümün soguk nefesi her kösebasında beni beklerken , ecelin korkunc yüzü her sokak girisinde bana pusudayken cakal sürüleri beyaz umutlarıma teik cekmeye hazırlanırken , kör kursunlar gögsüme sıkılmaya nazır iken bile ben SENİ UNUTMADIM.Ve ölüm seni benden alacak kadar gaddarsa bende ölüm ve de azraile meydan okuyacak kadar korkusuzum.

Özgürce yasını tutamadagım , gönlümde bir türlü vedalasamadıgım ,karanlıuk gecelerde kör yıldızlara yoldas ettigim gözyaslarımı senin yoluna seriyorum.Sen yıllandıkca hsareti ve de özlemi cogalan ,acısı bile haz veren hüzün kokan siirlerimin en tatlısın.Sen olmasan da yanımda ben sana alev alev yanacagım.

Ne cocuksu gülüşlerini paylasmak kork ne de hasretle büyünmekten kork.Sevilirken unutulmaktan ve de severken yalnızlıga düsmektenn kork.Korkma seni asla unutmayacagım ve de ben yasadıkca dilimden ismin sevgin ise kalbimden hic eksik olmayacak

TheGrudge - avatarı
TheGrudge
Ziyaretçi
2 Ağustos 2006       Mesaj #1253
TheGrudge - avatarı
Ziyaretçi
YALNIZLIK ADINA
Kaç kere dipsiz bir kuyunun içinde gömüldüğünü hisseder insan? Kac defa, zaman sadece umutsuzca kayıp gider avuçarımızdan? Bilinen sözleri bir kenara bırakmalı bence.Yenilerini aramak lazım acılarimizi tarif etmek için. Anlamsız bir tekerlemeye dönüşüyor çünkü ağzımızdan dökülen her söz...

Hayatınızda kaç defa dibe vurdunuz, içinde boğulduğunuz yalnızlık kuyusunda? Ya da kaç defa sordunuz bu anlamsız sorulari kendinize? Nereden başlamalı basiretimizi bağlayan bu lanetli büyüyü bozmak için? Şöyle bir bakalım geriye bence, bir adım atmadan önce ilerisi için. Ne görüyorsunuz? Ya da ardınızda neler bıraktınız şimdi yanınızda olmayan? Sevgililer, dostlar ya da varsanılan dostluklar... Her seferinde suçlanacak birileri bulunur elbette ki bitirilen birşeylerin ardından. Her insana gücünün yeteceği kadar yük verilirmiş ve sizi en cok incitebilecek kişiler ise yine en çok sevdiklerinizmiş. Belki de bu yüzden bu kadar suçlanırsınız aldığınız kararlar hos karşılanmadığında. Şiddetle protesto edildiğinizde en yakınlarınız tarafından. Bunca nefret ancak bu kadar büyük bir hayal kırıklığının ürünü olabilir.

Sizi zor zamanlarınızda ayakta tutan dayandığınız kişiler midir yoksa dayandığınız kendiniz mi aslında? Peki ne kadar acıtır böylesi bir gerçeğin farkına varmak? Bu kadar zamandır içinizi neşeyle dolduran sevginin, taşıdığınız derecede karşılanmadığını anlarsaniz, ne yapardiniz? Sizin sayenizde ayakta duran bir binanin altinda kaliverirsiniz sonunda. Apışıp kalmak diye de ifade edilir içinde bulunduğunuz durum amiyane bir tavırla.

Şimdiye kadar bunu farketmemiş olmaksa işin şoke edici tarafı olsa gerektir diye düşünmeye başlar ve kendinize söversiniz durmaksızın. Ardından kılıç kuşanırsınız tüm mevcudiyetinize karşı. Size sarfedilen suçlamalara inanırsınız işin tuhaf tarafı ve her adımda bir santim daha içinize saplanır kendi kılıçlarınız... Süphesiz ki farkına bile varmadan nefret eder hale gelirsiniz kendinizden. Işte bu noktada başlar dibine vurduğunuz yalnızlık kuyusuna ilk yolculuk. Emin olun ki arkası ışık hızıyla gelecektir. Benliğinize yaptıgınız bu işkenceyi sona erdirmek yine sizin elinizde. Kendi ayaklarınızla atladığınız bu kuyudan sizi cıkaracak olan kişi de, yine kendiniz olacaktır aynı sekilde.

Hiç bir zaman üzüntü duymamalısınız ardınızda bıraktıklarınız için bence. Cünkü geleceğe taşınamayan şeyler geride kalmalıdırlar. Söylediklerinize ve en önemlisi de size inanmayan, yanıbaşınızda dünyaya sizinle karşı duramayan kişiler için geleceğinizde bir yer olmamalı. Bir ömrü bir dost kucağında ve sıcaklığında geçirmek yürek işidir. İnanç gerektirir kayıtsız şartsız. Bağlılık denilen zincir bu sayede kurulur, bu sayede bir arada, omuz omuza yaşlanır insanlar ve yine aynı inanctır bu zinciri kıracak olan.Ama varlığı değil yoksunlugu kıracaktır bu bağlılık zinciri, dostlarınızla aranızda. Bütün bu olanların sonunda, iç huzurunuzu hala muhafaza edebilmektir önemli olan. Emin olun ki, kendiniz için üzülmeye basladığınız an, size acıyacak insanlar bulmakta zorlanmayacaksınız.

Her zaman söyleyecek birşeyleriniz olmalı hayata ve hayatınızdakilere karşı. Söylenecek şeyler tükendiği anda da susmalı ve ardınızda bırakmalısınız herşeyi. Unutmayın ki hayat algıladığımızdan ve düşündüğümüzden çok daha büyük. Bazı şanslar sadece bir kez geçer elimize. Bazıları ise, hiç beklemediğimiz anlarda bütün güzelliğiyle dahil oluverir naçizane yaşantımıza. Aşklar da, dostlar da ıskalanmaz ve gözden kaçırılmaz emin olun!...

arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
2 Ağustos 2006       Mesaj #1254
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Hüzün Yağmuru



Düşün ki, sevdiklerinden, doğup büyüdüğün topraklardan çok uzaklarda bir yerdesin. Akşam olur kapanırsın dört duvarına... Konuşursun... Ağlarsın... Anlatırsın... Bağırırsın... Sesin yankısını yitirir duvarlarda... Halini bir soran, sesini bir duyan olmaz... Sonra ey der, hey der susarsın... Kıvrılıp yüreğinin içine büzülürsün bir köşede... Kıvranırsın... Kanarsın... Geldiğin yerler gelip çakılır usuna... Düşünürsün... Düşünür üzülürsün. Üzülür büzülürsün...

Bir dost ararsın, elini uzatırsın elin havada kalır... Gözlerin tavanda, sözlerin ağzında çaresiz kalır... Uzun ince bir ah gibi, bir sızı gelip saplanır kalbinin tam orta yerine burgulu bıçak gibi... Ne kadar sevgi varsa kanar içinde, ne kadar özlem varsa yanar... Oturup ağlamak istersin şöyle doya doya ama akmaz bir damla yaş gözlerinde... Yüreğinin ağladığını hissedersin o an, yüreğinle beraber geçmişin de ağlar içinde... Ömrünce hep kırılırsın, kanarsın, durduramazsın kanamayı... Kırgın, kızgın, yorgun, bir o kadar da yaralısın... “Hayat ki, hakkını hep başkalarına vermiştir ama yinede haklı çıkan hep başkaları olmuştur”.

Anlatamazsın derdini kimselere hep içine atarsın. Acıların dehşetli dalgalarında yolunu yitirmiş bir gemi gibi kalakalırsın tanımadığın denizlerin ortasında, şaşkın bitkin, bir o kadar da çaresiz...

Unutursun içindeki ışıkların beyazlığını, bütün renkler siyaha çalmıştır artık. Dalgın dalgın bakarsın sulara, Umut yaralı bir kuş olmuş uçmuş elinden... Ayrılık sözleri su olup sızı sızı akar dilinde, içindeki bütün pınarlar kanamaya başlamıştır...

Kar yangını bir gecedir zaman artık, kahrolası ıssıs sokaklarda... Akşam şehire her gelişinde, hüzünle gelir. Acılarını alıp gitmez... Kanadı kırılmış yavru bir kuş gibi sığınacak bir dal ararsın... Ve sessizce solursun bir hazan yaprağı gibi. Önünde çocukluğun geçer, ilk gençliğin geçer yıl yıl. Gömülürsün karanlığın en derin dehlizlerine... Hüzün kokar rıhtımlar, yalnızlık kokar. Yalnızlık ölüm kokar... Bazen karanlıkta kalır tükenir nefesin....

Bazen gözpınarlarından akan damlalar, bir nehir gibi süzülerek Ren’in kirli sularına karışır. Daralırsın, çıkıp bir dağbaşına haykırmak geçer içindeki ateşi, yankılı kayalara... Koşarsın doruklara, ayakların kırık, dikenler acımasız, yüreğin kanrevan... Hasretle sarılmak gelir son bir defa sevdiklerine.
İhanetin, kalleşliğin, göğsünden vurulmuşluğun acısını taa iliklerinde duyarak yürürsün ıslak caddelerde. Ne şarkıların, ne de şiirlerin bir tadı kalır dilinde. Yanıp kavrulursun hasretin ateşiyle, bir çöle döner yüreğin. Bir yanın Leyladır artık bir yanın Mecnun... Başını önüne eğer yürürsün... Adım adım ölüme götürür seni adımların ...
TheGrudge - avatarı
TheGrudge
Ziyaretçi
2 Ağustos 2006       Mesaj #1255
TheGrudge - avatarı
Ziyaretçi
Su ol
Bir an için sen su olduğunu düşün. Su denli özel, su denli yararlı ve su denli çok, tükenmez...

İnanıyorum ki gerçekten de öylesin. Ama ister çeşmelerden dökül, ister göklerden yağ, ister nehirler dolusu ak; dibi olmayan bir kovayı dolduramazsın. Yani seni dinlemeyenlere sesini duyuramazsın... Unutma daha çok bağırdığında daha çok dinlenmezsin, gürültünün parçası olursun yalnızca!..

Suyun yanında olanlar suyu en az içenlerdir. Çünkü; "Su nasılsa burada, gerek yok ki suyu kana kana içmeye" diye düşünürler... Tıpkı, sesini sürekli duyanların seni dinlemedikleri gibi!..

Ormandaki hiçbir hayvan, ırmağın gürültüler koparan yerinden su içmeye çalışmadı şimdiye dek. Hepsi, hep sabahın en sakin anını bekledi; suyun durgun yerlerini bulabilmek için. Gittiler ve sakin sakin gereksinimlerini giderdiler. Onlar için en uygun olan kendi istedikleri zamanda.Sen, hep bir su olduğunu düşün. Su gibi güzel, su gibi yararlı, su gibi vazgeçilmez... Ve su gibi yaşam kaynağı olduğunu düşün. Ama su gibi yaşatıcı ol. Su gibi yıkıcı, sürükleyici ve öldürücü değil!..

Suysan tarlalarını basma insanların, yuvalarını yıkma, ocaklarını söndürme; sana "felaket" denmesin!Suysan bir bardağa sığabil ki damarlara girebilesin!..Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi yararlı, su gibi gerekli ve su gibi bitmez tükenmez olduğunu da unutma. Ayrıca su gibi sakin olabileceğin gibi, su gibi de "kıyametler" koparıcı olabileceğini unutma...

Vadiler varken önünde ve ovalar varken, yayılabileceğin küçük ırmaklara ayırabiliyorsan kendini ve bardaklara bölebiliyorsan, yaşam verirsin çevrene.Yoksa hep duyulmayan, dinlenmeyen, korkulan ve kaçılan olursun seller, afetler gibi.Tercih elindeydi hep ve hep de "senin" ellerinde olacak... Ya tutmayı öğreneceksin dilini ya da hiç durmadan konuştuğun için, yalnızca bomboş ve anlamsız sesler çıkartan birisi olduğunu zannettireceksin çevrendeki insanlara!Ama yapman gereken şu değil mi? Düşüneceksin ne zaman ne söyleyeceğini. Düsüneceksin kimin dinleyip dinlemediğini, kimin anlayıp anlamadığını. Düşüneceksin anlatmak istediklerinin ne kadarını anlatabildiğini... Hatta anlayanların anladıklarının da senin anlattıklarının ne kadarı olduğunu düşüneceksin...

Konuşmak için en uygun zamanı bekleyecek, en az ama en uygun sözcükleri seçmeye çalışacaksın...Yolcuların, önceden aldıkları biletleri ceplerinde olduğu halde, saatlerini kontrol ederek, zaman yaklaştığında, vapurun kalkacağı iskelede hazır olmaları gibi, sen de fikrini bildireceğin kişinin "kıyıya yanaşmasını" bekleyeceksin!..Demeyeceksin "Ben canım isteyince giderim iskeleye, vapur da o saniyede gelmek zorunda!.."Demeyeceksin "Ben aklıma geleni aklıma geldiği biçimde söylerim. Karşımdaki de değil duymak, değil dinlemek, anlattığımdan bile fazlasını anlamak zorunda!.."Keşke öyle olsaydı. Keşke haklı olsaydın, ama maalesef değil...

Ağzını açıp "Şelaleden dökülen suyu" içmeye çalışan bir tavşan gördün mü hiç?.. Ya da önüne çıkan ağaçları bile sürükleyen bir selden susuzluk gidermeye uğraşan bir ceylan gördün mü?Kaplanlar bile içebilmek için suyun durulmasını bekler; beyni olan her canlı gibi!..

Hadi... Sen şimdi "su olduğunu" düşün ve kendini "su gibi" hisset...Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi berrak, su gibi yararlı... Su gibi yaşam kaynağı ve su gibi bitmez tükenmez olduğunu anımsa...Ama yine su gibi "bir küçük bardağın içine" sığdır ki kendini girebilmeyi öğren insanların damarlarına. Yaşam ver... Vazgeçilmez ol!..

kambis - avatarı
kambis
Ziyaretçi
2 Ağustos 2006       Mesaj #1256
kambis - avatarı
Ziyaretçi
"Ben kendimi yazamıyorum, eğer yazarsam
içimdekileri görürler, kendimi çırılçıplak hissederim. Bu yüzden bir
ömür boyu sadece onunla konuşabileceğim olduğum gibi.
Yanlız kalbimle..."
Söze nasıl başlayayım diye düşünüp durdum,
cümle kurdum sonra devirdim.
Ne sen, ne ben karar veremedik bir türlü hangisi uygun diye.
O, ilişkiler sağlam olsun, kadın kuvvetli olsun ister.
Sana güçlü derler, sen susarsın geçmişe dalıp.
Ağlasam olmazdı, üzerdik onu kimbilir.
Gerçi biz yeterince ağladık zaten.
Gülsem, yeterli olmazdı, övsem utanırdı, o utansa, ben utanırdım.
Söze nasıl başlamalı?
Önce rahatlık vardı, sonra sevgi yarattı bir parça harf, birleşip olur
bir cümleden insan. İnsan parantez içinde bir kalptir.
Sevgili Kalp, resmine bakamıyordum, kırmızıydı çünkü.
Gözlerine takılacak oldum, düşünüyordu.
Aşk vardı, özlem ve beklenen. Ya da bir çocuğun yollarına bakıyordu.
Kaybettim mi bütün oyuncaklarını diye.
Kırmızı bana; "Ağlama, kanat kendini ve bul cennetini orada.
Eğer varsa!.." sözlerini hatırlatıyordu. Öyle demişti.
Ve ben o gece sabaha kadar oturup düşünmüştüm.
Kanatsam, durduramayacaktım. Kokuyordum seni kanatmaktan,
ölmekten değil alıp başımı gitmekten.
Bu deftere ilk sana yazıyorum, oğlumun bana hediyesidir. Bugün
açtım kapağını, yazdıkça süt gözlü çocuk çıkmak istemez olur
kavuğundan. Emdim, emdim kalbimin memesinden... Defterinden
kesilse bir şeye yaramazdı. Yazdıkça gidilmez. Gitmek nasıl olur, iyi
biliyorum.
Sevgili Kalp, inanç aşısı vurursun bana. Bilirsin binlerce gönül kapısı
çalarız. Ben de çaldım, yalnızdım bu memlekette. Sonra günlerden
bir gün kendi kapıma sordum; "Yoruldun mu?" dedi, "Ya sen?"...
Sevginin son damlasını içmek isterler, İçildiğinde de, bir daha
açmamak üzere kapatırsın o kapıları. Bir kalbin içinde kendini
aramaya başladığında, ayrılıklar başlar.
Çünkü orada olmamaktır gitmek.
Ama ben şarkıdaki sözler gibi;
" … Ben bu yüzden hiç kimseden
gidemem gitmem. Unutamam acı tatlı ne varsa hazinemdir.
Acının insana kattığı değeri bilirim küsemem…"
Şimdi pamuk basıp, bir kaç ağır harfi dayatmadan evvel parantezin arkasına,
kendine iyi bak cennetim...
Ben; ağrıyan dağın
....Olcay Yanmaz....
TheGrudge - avatarı
TheGrudge
Ziyaretçi
2 Ağustos 2006       Mesaj #1257
TheGrudge - avatarı
Ziyaretçi
cicek


MARANGOZ
Hikayeler ve Öyküler -1- [Arşiv] Yasli bir marangozun emeklilik çagi gelmisti. Isveren müteahhidine, çalistigi konut yapim isinden ayrilarak esi ve büyüyen ailesi ile birlikte daha özgür bir yasam sürmek tasarisindan söz etti. çekle aldigi ücretini elbette özleyecekti. Ne var ki emekli olmasi gerekiyordu.
Müteahhit, iyi isçisinin ayrilmasina üzüldü ve ondan, kendine bir iyilik olarak, son bir ev yapmasini rica etti. marangoz, kabul etti ve ise giristi, fakat gönlünün yaptigi iste olmadigini görmek pek kolaydi. Bastan savma bir isçilik yapti ve kalitesiz malzeme kullandi. Kendini adamis oldugu meslegine böyle son vermek ne büyük talihsizlikti!...
İşini bitirdiğinde isveren, evi gözden geçirmek için geldi. Dis kapinin anahtarini marangoza uzatti. "Bu ev senin" dedi, "Sana benden hediye" . Marangoz, soka girdi. Ne kadar utanmisti! Keske yaptigi evin kendi evi oldugunu bilseydi! O zaman böyle yapar miydi hiç! Bizim için de bu böyledir. Gün be gün kendi hayatimizi kurariz. Çogu zaman da, yaptigimiz ise elimizden gelenden daha azini koyariz. Sonra da, soka girerek, kendi kurdugumuz evde yasayacagimizi anlariz. Eger tekrar yapabilsek, çok daha farkli yapariz. Ne var ki, geriye dönemeyiz. Marangoz sizsiniz.
Her gün bir çivi çakar, bir tahta koyar ya da bir duvar dikersiniz. "Hayat bir kendin yap, tasarimidir" demistir biri. Bugün yaptiginiz davranislar ve seçimler, yarin yasayacaginiz evi kurar. Öyle ise onu akillica kurun. Unutmayin... Paraya ihtiyaciniz yokmus gibi çalisin. Hiç incinmemis gibi sevin. Kimse izlemiyormus gibi dans edin. Ve lütfen, bu sözleri arkadaslariniza iletin...
TheGrudge - avatarı
TheGrudge
Ziyaretçi
2 Ağustos 2006       Mesaj #1258
TheGrudge - avatarı
Ziyaretçi
MUTLULUK


Ünlü bir sofu öyküsüdür bu. Bir kral sabah gezintisi sirasinda bir dilenciye rastlar. "Dile benden ne dilersen" der.

Dilenci güler ve "Sanki dilegimi gerçeklestirebilecekmis gibi soruyorsunuz." diye yanitlar.

Kral alinir ve söylesi koyulasir.
- Pek tabii her dedigini yerine getirebilirim. Sen söyle hele, ne istiyorsun?
- Söz vermeden önce iki kez düsünün kralim.

Dilenci siradan bir dilenci degildir. Kralin ilk yasantisinda ögretmeni olmustur. Ve ona su sözü vermistir: "Bundan sonraki yasantinda tekrar karsina çikip seni uyaracagim."

Kral olayi unutmustur. Zaten geçmisi hangimiz noktasina virgülüne kadar animsayabiliriz ki? Birlikte yaslanan kisilerin bile anilari farklidir. Bu nedenle kral bastirir:
-Ne istersen verebilirim. Ben güçlü bir Kralim. Yerine getiremeyecegim hiçbir dilegin olamaz.

Bunun üzerine dilenci, çanagini uzatir:
- Su çanagi herhangi bir seyle doldurabilir misiniz? diye sorar. Kral kahkaha atar ve vezirine çanagi altinla doldurmasini emreder.

Çanak dolup tasmakta ama aninda ********tadir. Paralar buhar olup uçmaktadir sanki. Kralin onuru kirilir. Bir dilenci çanagini dolduramadigi kulaktan kulaga yayilir. Giderek pirlantalar, elmaslar, yakutlar akitilir çanaga. Ne var ki çanagin dibi yoktur sanki. Yer yutar ama bos kalir.

Kral yenik düsmüstür. Dilenciye yakarir:
- Tamam, sen kazandin. Dilegini yerine getiremedim ama ne olur bana çanagin neden yapilmis oldugunu itiraf et.
- Çok basit, diye yanitlar dilenci. Insan dimagindan yapilmistir. Yani insanin arzu ve isteklerinden. Doymak bilmez olusu bundandir. Bu gerçegi bir kez kavrarsan yasantin degisir.

Istek nedir ki! Istek ulasilana kadar, belli bir süre heyecen veren bir duygudur. Örnegin; bir araba istersin... Bir yat... Ev... Es! Tek tek her birini elde ettiginde, tümü anlamini yitirir.

Neden?

Çünkü beynin, aklin onlari dislar. Araba garajdadir ve artik istek uyandirmamaktadir. Heyecan, onu elde ettiginde sönüp gitmistir.

Kadin yataginda, para cebindeyse, onlara erismek için katlandigin yogun istek yok oluverir. Gene bosluga düser, yeni bir istek yaratmak zorunda kalirsin.

Istek doyumsuzluk uyandirir ve giderek dilenci olursun. Bir istekten bir digerine çirpinip durursun. Amacina ulasir ulasmaz bir yenisini yaratirsin. Istegin bu yönünü kavradiginda hayatinin dönüm noktasindasin demektir.

Sürekli yolculuk hali iyi sonuç vermez.
Geri dön...
Evine dön...
Seni mutlu edecek ögeleri disinda degil, kendi içinde ara!

Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
2 Ağustos 2006       Mesaj #1259
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Sesine ve Sözüne Hasret
Biliyor musun en çok mektuba başlamam gereken hitap şeklinde zorlandım. Bir başlasam sonu gelecekti eminim! Ama sıradan sözcükleri hiç yakıştıramadım sana, yapmacık sözlere konduramadım seni... Sonra sana hiç mektup yazmadığım aklıma geldi, içim burkuldu, canım acıdı...

Bu mektubu sana gurbetten yazıyorum; sesine sözüne hasret, yüzüne hasret, sıcağına hasret gönlümle başlıyorum mektubuma. Seni o kadar çok özledim ki; Meğer hiç bir kucak seninki kadar sıcak değilmiş, hiçbir acı senin yokluğuna bedel değilmiş. Hiç ama hiçbir hasret senin özlemin kadar yakmazmış içimi.

En acısı, dost bildiklerim, yâr seçtiklerim toplanıp bir araya gelseler, senin çeyreğin bile edemezmiş. Bilsen ne zor bunları itiraf etmek kendime ve sana... Gurbet bile gururumu söndüremedi. Hâlâ gururlu, şımarık, kucuk kızınim. Hayır, hayır yavrunum. 'Ben artık bir genç kızım, başkalarının yanında bana yavrum deme.' derken bile böyle düşünüyordum inan. Şimdi içten bir seslenişine, Yavrum! hitabına öyle ihtiyacım var ki...

Hatırlıyor musun? İlk yürümeye başladığım anları anlatırken ellerimi bırakmadığın için sana kızdığımı, hırslandığımı ve bir an önce yürümek istediğimi söylerdin. Şimdi sakın bırakma ellerimi, anneciğim. Evimizin yumuşak halıları değil yürüdüğüm yollar, bir düşersem halim yaman. Ellerini, sevgini, duanı, desteğini ve sıcağını hiç esirgeme benden.

Hani küçükken en çok kimi seviyorsun diye sıkıştırıp dururdum seni. Ağzından "Seni!" cevabını alana kadar bırakmazdım eteklerini... Seni abimden, babamdan ve ablalarımdan kıskanırdım. Hâlâ büyüyemedim, hem şimdi daha çok kıskanıyorum. İçindeki sevgiyi ve gözlerindeki derin şefkati yalnız benim için sakla...

Ama yapamazsın degil mi? Ana yüreği dayanmaz... Senin sevgin hepimize yeter, ana olunca ben de anlarım değil mi? Aslında en çok bu huyunu seviyorum. Adaletini ve yufka yürekliliğini, anne şefkatini... Fakat hâlâ babam işe giderken boşalan yatağını en çok benim hak ettiğimi düşünüyorum.

Seni öyle özledim ki!..

Şu bilmem kim tarafından icat edilen telefon bile dindirmiyor içimdeki hasreti. Gurbetin yağmurları, söndürmeye yetmiyor içimde büyüyen ateşi... Beni buralara yollarken, "Daha güçlü ol!" diyordun ya, sana kavuşunca öyle bir sarılacağım ki, gücüme şaşacaksın. Sevgimin gücünü sen de anlayacaksın.

Yılların yükünü çekmiş, yorgun ama dimdik omuzlarını özledim.

Dolaplarımı düzenlerken, eşyalarıma bakıp bakıp ağladığın duyuyorum. Yahut arkadaşlarımla konuşurken gözlerinin dolduğunu... İçim acıyor ama bilsen nasıl seviniyorum. Yokluğuma alışamamış olman, mest ediyor beni...

Puslu gözlüm, dert ortağım! İnan içim içimi yiyiyor, ya bitmezse gurbet geceleri, ya geçmezse hasret saatleri, ya vuslat ateşiyle bindiğim mavi tren getirmezse beni... Uzar da yollar kavuşamazsam sana, ya özlem alışkanlık olur da unutursan beni.

Ama beni unutmaman için hep dağınık bırakacağım odamı. Söylene söylene toplarken, yine gözyaşların ıslatacak eşyalarımı. Babam yine dalga geçecek, anlatacak bir bir ağladığını. Ya ben...

Arkadaşlarım çınlatacak odamın duvarlarını, hep anne kokan ilâhilerle... Güçlü ol demiştin ya, ben de yorganı çekmeden başıma hiç ama hiç ağlamayacağım. Ama sonra, Allah ne verdiyse...

Anneciğim! Gözyaşlarım söndüremez içimde yanan ateşi... Çünkü yokluğun, bilmem kaç nüfuslu şu kocaman şehirde kendini yapayalnız hissetmek gibi, imkânsız bir şeyi diz çöküp de Yaradan'dan dilemek gibi.. En azaplı günahlardan sonra sızlayan vicdanım gibi...
kambis - avatarı
kambis
Ziyaretçi
2 Ağustos 2006       Mesaj #1260
kambis - avatarı
Ziyaretçi
BU GECE EVE GİTMEK İSTEMİYORUM


İçim karmakarışık
Coşku dalgası havalandırıyor bir an
Sonra vuruyor kahp* bir karabasan...

Bu gece canım eve gitmek istemiyor
Sinmiş sigara kokusuyla kapalı perdeler loşluğunda,
Boş duvarların soğuk yankılarıyla karşılanmak,
Aynı masada yemek, aynı odalardan odaya gitmek
Aynı raconu kesmek aynada,
aynı telefonun sesini beklemek istemiyorum...

Gözlerim;
Evin köşelerine gizlenmiş,
sancılı biten beklentilerimin canlanmalarını
Yarım bıraktığım işlerimi,
yalnız anılarımın eskittiği eşyamı görmemeli bu gece !

Bu gece canım eve gitmek istemiyor
Cam ekranın karşısında sıcacık hayaller oluşturmak
Parmaklarımın ucunda umutsuz aşklar yaratıp
Yarattığım aşklara inanıp
Hüsran kere hüsran yaşamak istemiyorum

Yatağa uzanıp yalnızlıklarımı yalnızlıkla atarak
Televizyonda milletin rezilliklerini sessizce seyrederek
Cefakar buzdolabının sesini dinleyerek
Gecenin bir yarısında yatak takırtıları duyarak
Uyumak İstemiyorum.

Bu gece eve hiç gitmek istemiyorum!
Zamanı mekânı unutmalı
Kim olduğumu hatırlamamalı
Sakınmadan küfürlerimi savurmalı
Sarhoşlarla tekmeleşmeli
Bir gecelik dostlarım olmalı...

Bu gece darmadağın olmalı !
Kendini aşmış çılgın insanlarla tanışmalı,
Küfretsinler, küfrettikçe kahkaha atmalı
Aptal bir dilencinin berbat şarkılarını dinlemeli
İsyankar bağırışlarından kaçmamalı
Ben de bağırmalıyım ulan, ben de bağırmalı !
Kafayı çekip
Beyoğlu’nda Taksimde göbek atmalı
İstiklal caddesinde istiklalimi ilan etmeli
Çırılçıplak olmalı,
İstiklal caddesini boydan boya koşmalı
Neyzen’i böyle anmalı
Tinerci çocuklar bile şaşkın bakakalmalı !

Gözlerim dönüyor ama bu gece eve hiç gitmek istemiyorum
Beni hiç anlamayacak birilerine kendimi anlatmak istiyorum
Şuh kadınları bar çıkışlarında görmek, onlardan ümitlenmek
Nataşalarla pazarlık yapmak istiyorum “yok paraya”

Can, şarkılar söylemek,
bağır bağır bağırmak,
gelene geçene bulaşmak, laf atmak istiyor
Bu gece canım hiç eve gitmek istemiyor...

Şehrin hüzün kokularını duymak, dar sokaklarında dolaşmak
Nasılsa yıkılmadan kalmış evlere bakmak
O evlerde yaşanmışları hayal etmek istiyorum

Bir sinemaya gitmeli
Çocukluğumun siyah beyaz filmlerini gözümde yaşlarla seyretmeli
Bu gece hiç bitmemeli !

Tüm kadınlarımı anmak, anlamak istiyorum
Kiminden özür dilemek içimden
Kimine lanet okumak dışımdan.

Bu gece rahmetlilerimle birlikte olmak istiyorum
Konuşmak seslerini duymak
Tenlerine dokunmak, doyasıya sarılmak istiyorum
Ne olur bir dakika !

Sağ kalan yakınlarımla,
Çocuk saflığımda konuşmalı
Bu gece küçük olmalı, çocuk olmalı ağlamalı,
Bana bakacak birilerini bulmalı, şefkate zorlamalı...

Bu gece canım eve gitmek istemiyor
Can bu!
Sosyete diskolarına girmek istiyor
Kadınsızım, kadınsız almazlar
Parasızım, parasız kapıdan koymazlar!
Yine de geçeceğim karşısına diskonun, ucuz şarapla;
Seyredeceğim gireni çıkanı eğlenenleri ,
Ben de böyle eğleneceğim!
Yıldızları göremem havai fişeklere takılacağım

Coşmak, coşturmak, koşturmak istiyorum bu gece
Çılgınca dans etmek,
pis heriflerle, kötü kadınlarla sarmaş dolaş olmak
Yerlerde sürünmek İstiyorum

Bu gece sıfır noktasında olmalıyım
En düşüğünden insanlarla beraber
Sızmalıyım...
Bir karakolda uyanmalıyım,,

"isyanındayım,
parmaklarımla yarattığım sıcacık,
pamuk helva aşkların!

....NEG....
10 temmuz - 25 ekim 2005


Benzer Konular

17 Şubat 2016 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar