Arama

Hikayeler ve Öyküler -1- [Arşiv] - Sayfa 134

Güncelleme: 3 Aralık 2006 Gösterim: 496.032 Cevap: 1.997
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
11 Ağustos 2006       Mesaj #1331
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
EVLİLİK AĞACI
Yeni evli bir çift vardı.Evliliklerinin daha ilk aylarında bu işin hiç de hayal ettikleri gibi olmadığını anlayıvermişlerdi..........
Sponsorlu Bağlantılar
KIZZZZZ
Aslında birbirlerini sevmiyor değillerdi.Son zamanlarda o kadar sık olmasa da, evlenmeden önce sıksık birbirlerini çok sevdiklerine dair ne kadar dil dökmüşlerdi..........
KIZZZZZ
Ama şimdilerde,küçük bir söz, ufak bir hadise aralarında orta çaplı bir kavganın çıkmasına yetiyordu.......
KIZZZZZ
Bir akşam oturup ilişkilerini gözden geçirmeye karar verdiler.Her ikisi de,boşanmayı istememekle beraber ,işlerin böyle gitmeyeceğinin farkındaydılar..........
KIZZZZZ
Erkek,"Aklıma bir fikir geldi"dedi."Bahçeye bir ağaç dikelim ve eğer bu ağaç üç ay içinde kurursa boşanalım. Kurumaz da büyürse bunu bir daha aklımızdan geçirmeyelim. Bu süre içinde de ayrı ayrı odalarda kalalım" ......
KIZZZZZ
Bu ilginç fikir hanımının da hoşuna gitti. Ertesi gün gidip bir meyve fidanı aldılar ve birlikte bahçeye diktiler. Aradan bir ay geçti. Bir gece bahçe de karşılaştılar.Her ikisinin de elinde içi su dolu birer bidon vardı.........
KIZZZZZ

arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
11 Ağustos 2006       Mesaj #1332
arwen - avatarı
Ziyaretçi
İşte Öyle Bir Şey

Sponsorlu Bağlantılar

Hani bir yağmur yağar ya bazen... (Birden aklınızı uzun zamandır haber alamadığınız, ne yaptığını bilmediğiniz eski sevgiliniz gelir. ) Hani gök gürler ya arkasından... ( Arayıp, aramama arasında gidip gelirsiniz. İçinizden bir ses "ara" demektedir ve o ses giderek yükselmektedir. Telefon ellerinizdedir, numaralar aklınızda. Dayanamaz, dokunursunuz tuşlara.) Hani şimşekler çakar ya peşinden... ( O da çok sevinmiştir sesinizi duyduğuna. "Nasılsın" diye sorarsınız ama aslında merak ettiğiniz şey "Bensiz nasılsın" dır.)

Hani ıssız yoldan geçerken... (Duyduğunuz ses öyle tanıdıktır ki, güven verir size. Birlikte paylaştığınız anılar birer birer geçit yapmaya başlar önünüzden.) Hani bir korku duyar ya insan... (Sesini test etmeye çalışırsınız. En ufak bir titremeyi, en ufak bir heyecan kırıntısını kendinize yontarsınız. "Demek o da etkileniyor" dersiniz. Ya da tam tersi... Sesindeki soğukluğu algılamaktan korkarsınız. O soğukluk, size dair içinde hiçbir şey kalmadığını gösterecektir ve bununla yüzleşmek o an içinde hiç de işinize gelmeyecektir.) Hani bir şarkı söyler içinden... ( Söylemek istediğiniz çok şey vardır. "Özledim" demek istersiniz ama bunu içinizden söylersiniz. Aynı şekilde karşılık görememeyi kaldıramacağınız için tedirginsinizdir.)

Hani eski bir resme bakarken... (Sahi neden ayrılmıştınız? Neydi bu aşkı bitiren şey? Düşündüğünüzde de ne anlamsız gelir. Belki basit bir kavga, belki bir kıskançlık. Belki de bir ihanet. Ama hiçbir şeyin önemi yoktur artık. Oradasınızdır, onun yanında. Gözünüzün önünde hep onunla olduğunuz anlar vardır.) Hani yılları sayar ya insan... ( Ayrıldığınız ilk anlarda ne kadar da umutsuzdunuz. Günler, geceler geçmek bilmezdi, sayardınız ama bitmezdi.) Hani gözleri dolar ya birden... ( Gözyaşları hücuma kalkmaya hazır askerler gibi beklemektedir gözlerinizin içinde. Konuştukça ağlamamak için zor tutarsınız kendinizi. "Neden" demek istersiniz. "Neden bitti"... diyemezsiniz, dudaklarınızı ısırırsınız. İçinize akar göz yaşları çaresiz. Zayıflığınızı anlamasını istemezsiniz.)

Hani yıldızlar yanıp sönerken... ( Oydu yıldızınız bir zamanlar. Siz her yıldıza onun adını verirdiniz.) Hani bir yıldız kayar ve insan... (Ama yoktur o yıldız artık. Yıldızsız gecelerde yaşamaya mahkumsunuzdur ya da kendinize yeni bir yıldız bulmuşsunuzdur.) Hani bir telaş duyar ya birden.. ("Ne yapıyorum ben?" diye sormaya başlarsınız bir anda. Telefonu "Kendine iyi bak" sözüyle kaparsınız ve yalnız kalırsınız. Bir garip duygu çöker omuzlarınıza... Ve o duyguyla uyuyakalırsınız.)

Sabah uyanırsınız ve sorarsınız kendinize "Neydi bu?"... Cevabı yoktur. Çünkü "İşte öyle bir şey"dir bu... O an yaşadığınız ve belki de bir daha hiç yaşamayacağınız bir şey...
<A href="http://www.siirkolik.com/hikaye/yazarlar.asp?id=1">

Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
11 Ağustos 2006       Mesaj #1333
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Nereye gitsem yanımda ürüyorum sevgimi ve nefretimi...

Her sabah yeniden sayıyorum kaç gündür görüşmediğimizi. Rüyalarımda görüyorum karşılaştığımız anı, başımı çeviriyorum, bulamıyorum söyleyeceğim kelimeyi...

Nefretimle uykuya dalıp ve sevgimle kalkıyorum. Her sabah yeni bir güne başlasam da, sensiz yeni bir hayata başlayamıyorum...

Sabahları cebime koyup "iyi ki"lerimi, "keşke"lerimi, pişmanlıklarımı, çıkıyorum yola, günün bir saatinde "keşke"lerimi alıyorum, başka bir saatinde "iyi ki"lerimi yanıma...

Bir cebimde ise hasretin hala duruyor, yapacak hiçbir şey bulamayınca kalbim bu yorgun kelimelerden medet umuyor...

Senden gittiğimde sadece yaralandım sandım, aslında ruhum bedenimden ayrılmış, geriye kalan bir et parçasıymış anladım...

Artık kiminle konuşsam ruhum sendeki gibi havalanmıyor, bugün kiminle tanışsam kalbim sendeki gibi atmıyor...

Yanımdan geçen herkese sen misin diye bakıyorum, seni gördüğüm anda başımı çevirip kaçıyorum. Senden uzaklaşmak için sana doğru koşuyorum...

Bir gün ararsan, açmayacağım diye kendime sözler veriyorum, her telefon çaldığında sen misin diye heyecanlanıyorum. Seni aramamayı cesaret sanıyorum, aramak mı zor aramamak mı bilmiyorum...

Hiçbir gelen senin yerini doldurmuyormuş, hiçbir giden senin kadar acıtmıyormuş...

Sensiz bir hayatta da mutluluk yokmuş aslında, yokluğunun acısı sevgimden büyükmüş aslında.
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
11 Ağustos 2006       Mesaj #1334
arwen - avatarı
Ziyaretçi
İstifa Ediyorum



....biliyorum, dünyanın nimetleri sırf benim için yaratılmadı, ben üstün değilim, ben farklı değilim. duymak istiyorsan eğer bunuda haykırabilirim, sensiz en çok sevdiğim yaşamdan istifa ediyorum... ayrılıkların hepsi acı verir, ama en acısı vedalaşmadan yaşanan ayrılıklardır. belliki yetmiyor harfler, yetmiyor kelimelerin kısır dünyası. anlıyorum yer ile hayat arasında tariflere sığmayan bir aşk, hayran hayran seyredilmesi, doya doya yaşanması gereken bir çeşitlilik var. bakamıyorum geri kalana, bir gün gerçeği yok olur, sadece bu boya izleri kalırsa diye. yaşamak ne kadar kutsal oysa ki; nasılda mükemmel şu an... biliyorum. korkuyorsun benden. gözlerimden okuyorum, güvenmiyorsun bana. fakat seninde bilmediğin yanlarım var. aşık dolaştığım günler, söylediğim yanık ağıtlar, çizdiğim rengarenk resimler var. karanlık suretimi atıp bir tarafa, o an en saf halimle çıksam karşına, ne düşünürsün; inanırmısın bana... ben mutlak yalnızlığa sürüklenen bir serseri değilim. am bu sensiz boşluğun içinde tamamiyle yok olmadan anladım ne kadar çok güzel olduğunu. biliyorum, dünyanın nimetleri sırf benim için yaratılmadı, ben üstün değilim, ben farklı değilim. duymak istiyorsan eğer bunu da haykırabilirim, sensiz en çok sevdiğim yaşamdan istifa ediyorum...
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
11 Ağustos 2006       Mesaj #1335
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Mahkeme salonunda, seksenlerindeki yaşlı çiftin durumu içler acısıydı.
Adam inatçı bakışlarla suskun, Nine'nin ağlamaktan iyice çukurlaşmış
gözleri ve keskin çizgileriyle bıkkın bakışları süzüyordu etrafını...Ve
Hakimin tokmak sesiyle sustu uğultu ve tok sesiyle, sözü yaşlı kadına
verdi, hakim...

"Anlat teyze neden boşanmak istiyorsun...?"

Yaşlı kadın derin bir nefes çektikten sonra baş örtüsüyle ağzını aralayıp,
kısılmış sesiyle konuşmaya başladı...

"Bu herif yetti gari, 50 yıldır bezdirdi hayattan..."

Sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu mahkeme salonunda... Sessizlik bu tür
haberleri her gün manşet yapan gazetecilerden birinin flaşıyla bozuldu,
kimbilir nasıl bir manşet atacaklardı, yaşanmış 50 yılın ardından...

Çok sayıda gazeteci izliyordu davayı, kadın neler diyecekti..Herkes onu
dinliyordu.. Yaşlı kadının gözleri doldu...Ve devam etti...

"Bizim bir sedef çiçeği vardı, çok sevdiğim...
O bilmez...50 yıl önceydi.. O çiçeği bana verdiği çiçeklerin arasından
kopardığım bir yaprağı tohumlamıştım, öyle büyüttüm.. Yavrumuz olmadı,
onları yavrum bildim... Bir süre sonra çiçek kurumaya başladı. O zaman
adak adadım... Her gece güneş açmadan önce bir tas suyla suluycam onu
diye... İyi gelirmiş dedilerdi... 50 yıl oldu, bu herif bir gece kalkıp
bir kere de bu çiçeği ben sulayım demedi... Taki geçen geceye kadar...
O gece takatim kesilmiş..uyuyakalmışım... Ben böyle bir adamla
50 yıl geçirdim... Hayatımı, umudumu herşeyimi verdim... Ondan hiçbir şey
göremedim.. Bir kerecik olsun, benim bildiğim görevlerden birisini
yapmasını bekledim.... Onsuz daha iyiyim, yemin ederim."

Hakim, yaşlı adama dönerek ;

"Diyeceğin bir şey var mı baba" dedi.

Yaşlı adam bastonla zor yürüdüğü kürsüye, o ana kadar suçlanmış olmanın
utangaçlığını hissettiren yüz ifadesiyle hakime yöneldi.

"Askerliğimi, reisicumhur köşkünde bahçevan olarak yaptım, o bahçenin
görkemli görünümüyle büyümesi için emeklerimi verdim... Fadimemi de orada
tanıdım... Sedefleri de... Ona en güzel çiçeklerden büketler verdim...
O çiçeklerle doludur bahçesi... Kokusuna taptığım perişan eder
yüreğimi...

İlk Evlendiğimiz günlerin birinde boyun ağrısından onu hekime
götürdüm... Hekim çok uzun süre uyanmadan yatarsa boynundaki kireç
sertleşir, kötüleşir dedi.. Her gece uykusunu bölüp, uyansın, gezinsin
dedi... Hekimi pek dinlemedi, bizim hatun...lafım geçmedi... O günlerde
tesadüf bu çiçek kurudu... Ben ona gece sularsan geçer dedim.. Adak
dilettim... Her gece onu uyandırdım. Ve onu seyrettim... O sevdiğim
kadının yavrusu bildiği çiçekleri sularken seyrettim... Her gece o çiçek
ben oldum... Sanki... Ona bu yüzden tapabilirdim..." dedi adam o yaştaki
bir adamdan beklenmeyecek ifadelerle...

"Her gece O yattıktan sonra uyandım... Saksıdaki suyu boşalttım... Sedef
gece sulanmayı sevmez, hakim bey.. Geçen gece de... Yaşlılık.. Ben de
uyanamadım.. Uyandıramadım... Çiçek susuz kalırdı amma , kadınımın boynu
yine azabilirdi... Suçlandım.. Sesimi çıkartamadım..."

O an Mahkeme salonunda herşey sustu...

Ertesi sabah gazeteler "Sedef susuz kaldı" diye yine yalnızca neticeyi
haber yaptılar...
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
11 Ağustos 2006       Mesaj #1336
arwen - avatarı
Ziyaretçi
İyi Geceler Öpücüğü




Her akşamüstü hemşire olarak çalıştığım yaşlılar bakımevine gece nöbeti tutmak üzere geldiğimde herkesin kapısını çalar, sohbet ederdim. Kate ve Chris’i genellikle fotoğraf albümleri kucaklarında, geçmişten konuşurken bulurdum. Kate bana eski fotoğraflarını gururla gösterirdi: Chris uzun boylu, sarışın ve yakışıklı bir erkekti; Kate ise, güzel, saçları koyu renkli ve güleç yüzlüydü. Yan yana o kadar güzel bir görünümleri vardı ki, pencereden içeri vuran gün ışığı, aklaşmış saçlarını iyice güzelleştirir, geçen yılların izlerini taşıyan yüzlerindeki kırışıklar çok hoş görünürdü.

Hep gençken insanın sevgi adına ne kadar az şey bildiğini düşünürdüm. Sevginin bir tür tekel olduğunu düşünmek ne kadar aptalca bir şey. İnsanlar yaşlandıkları zaman sevginin gerçek anlamını çok iyi bilirler; oysa gençken sevgi konusunda sadece tahminlerde bulunulabilirler. Bakımevi personeli akşam yemeğini yerken, Kate ve Chris bazen el ele tutuşur ve yemek odasının kapısının önündeki koridorda yürürlerdi. O zaman bizim aramızdaki sohbet bir anda, bu çiftin birbirlerine olan sevgilerine ve kendilerini birbirlerine bu denli adamaları konusunda bir tartışmaya döner ve birinden biri öldüğü zaman ne olacağını düşünmeye başlardık. Hepimiz, Chris’in daha güçlü ve Kate’in kocasına aşırı biçimde bağımlı olduğunu biliyorduk.

Önce Crhis ölürse Kate ne yapacaktı? Hep bunu düşünüyorduk. Yatma vakti adeta bir ayine dönüşürdü. Kate geceliğini ve terliklerini giyer, sandalyesine oturur ve akşam alacağı ilaçları götürmeme beklerdi. O ilaçlarını alırken, Chris ve ben onu izlerdik. Sonra da Chris, onun sandalyesinden yatağına kadar gitmesine yardımcı olur, yatırdıktan sonra da özenle üstünü örterdi. Bu sevgi gösterisini izlerken belki bininci kez kendi kendime, bakımevlerinde evli çiftler için neden iki kişilik yatak bulundurmadıklarını düşünürdüm. Bütün yaşamları boyunca birlikte uyumuşlardı, ama yaşlılar bakımevine geldikten sonra tek kişilik yataklarda ayrı ayrı uyumak zorundalardı. Bir yaşam boyu tadını çıkardıkları bu rahatlık ellerinden alınıveriyordu.

Chris’in, Kate’in başucundaki gece lambasını uzanıp kapatmasını izlerken, bu tür politikaların ne denli yanlış olduğunu düşünürdüm. Chris daha sonra eğilir, Kate’i öper, yanağını okşar ve birbirlerine gülümserlerdi. Sonra da Chris Kate’in yatağının yanındaki kolluğu kaldırır ve kendi ilaçlarını içerdi. Odalarından çıkarken, Chris’in Kate’e, “İyi geceler Kate”, Kate’in de ona “İyi geceler, Chris” dediğini işitirdim. O kocaman odanın iki yanındaki yatakların ortasındaki boşluk birbirlerinden ayırırdı onları. İki gün izinliydim. İşe döndüğümde kapıdan girer girmez duyduğum ilk şey, Chris’in bir gün önce, sabah erken saatlerde öldüğü oldu.
“Nasıl?” dedim hemen.
“Çok ciddi bir kalp kriziydi ve her şey çok çabuk oldu.”
“Kate nasıl?”
“Çok kötü.”
Hemen Kate’in odasına gittim. Elleri kucağında, gözleri boşlukta, hareketsiz bir şekilde sandalyesinde oturuyordu. Ellerini tutum ve “Kate, benim, Phillis” dedim.
Beni işitmiyordu, gözleri hala boşluğa dikiliydi. Çenesini tuttum ve başını çevirdim.
“Kate, Chris’i kaybettiğini yeni duydum. Çok üzüldüm.”
“Chris” adını duyar duymaz, gözlerine hayat geldi. Yüzüme şaşkın bir ifadeyle baktı, sanki nereden çıktığımı sorgular gibiydi. “Kate, benim, Phillis. Çok üzüldüm.”
Beni tanıdığını belli etti ve buruşuk yanaklarından aşağı gözyaşları süzülmeye başladı.
“Chris yok artık” diye fısıldadı.
“Biliyorum,” dedim, “Biliyorum.”

Bir süre Kate’e özel bir özen gösterdik; odasında yemek yemesine izin verdik ve ona her zamankinden daha dikkatli davranmaya çalıştık. Fakat, zamanla herkes eski düzenine döndü. Odasının önünden geçerken, Kate’in sandalyesinde oturup kucağındaki albüme ve Chris’in resimlerine baktığına tanık oluyordum hep.
Onun için günün en dayanılmaz bölümü yatma vaktiydi. İsteği üzerine Kate’i kendi yatağından Chris’in yatağına taşımamıza ve onu yatağına yatırırken görevlilerin onu güldürmeye çalışmalarına karşın, o hep sessiz kalıyordu. Yatırıldıktan bir saat sonra bile odasının önünden geçerken içeriye göz attığımda, Kate hep gözleri açık tavana bakıyor oluyordu.

Chris’in ölümünün üzerinden haftalar geçmesine karşın, yatma vakti hala onun için çok zor anlardı. Kate o sürede çok huzursuz ve güvensiz gözüküyordu. Hep “Neden?” diyordum kendi kendime. Neden özellikle günün bu saatleri hala çok kötü onun için acaba?
Bir gece odasına girip, onu yine uyanık bulunca,
“Kate, acaba iyi geceler öpücüğünü mü özlüyorsun?” dedikten sonra eğ?ildim ve onu buruşuk yanaklarından öptüm.
O anda gözlerinden yaşlar boşandı, ellerimi sıkı sıkı tuttu ve bana
“Chris her gece bana iyi geceler öpücüğü verirdi.” Dedi, ağlayarak.
“Biliyorum” dedim, fısıltıyla.
“Onu o kadar çok özlüyorum ki, onca yıl bana iyi geceler öpücüğü vermeden hiç yatmadı.”
Ben gözlerindeki yaşları silerken bir süre sustu.
“O beni öpmeden uyuyamıyorum.”dedi.
Gözlerimin içine baktığında bir tür minnet ifadesi vardı yüzünde.
“Beni öptüğün için teşekkür ederim.” Dedi.
Gülümsedi ve fısıltıyla bana
“Chris bana şarkı da söylerdi, biliyor musun?” dedi.
“Öyle mi?”
“Evet,” dedi başını sallayarak, “Şimdi burada yatarken hep bunu düşünüyorum.”
“Nasıl bir şarkıydı?”
Kate gülümsedi, elimi tuttu ve boğazını temizledikten sonra onca yaşına karşın hala güzel olan sesiyle şarkıyı söylemeye başladı:
Öp beni sevgilim, öp beni ayrılmadan önce.
Ve düş kuramayacak kadar yaşlandığımda.
Verdiğin öpücük yüreğimde yaşamalı.
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
12 Ağustos 2006       Mesaj #1337
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Bir askerin drami
Görevli bir mutemet astsubay bankaya gidip taburdaki askerlerin maaşlarını çekmiş. biliyosunuz, askerlere ödenen rakamlar çok düşüktür ama bunlar bir araya gelince hayli yüklü bir meblağ olur. adam bankadan çıktıktan sonra evi yolunun üzerinde olduğundan şoförüne eve uğrayacağını söylemiş. niyeti rahat rahat bi tuvalete girmekmiş adamcağızın.
Eve geldiğinde karısının küçük oğluyla banyoda olduğunu görmüş. büyük oğlu da oturma odasında legolarla oynuyomuş. astsubay para çantasını oğlunun yanında bırakıp tuvalete girmiş. ancak geri döndüğünde zavallı adam inanılmaz bir manzarayla karşılaşmış. oğlan çantadaki deste deste paraları cayır cayır yanan sobaya atıyomuş. babasını görünce de sırıtmaya başlamış yaptığının ne menem birşey olduğundan habersiz yumurcak. astsubay hemen çocuğun elinden hızla çekmiş bond çantayı. ama çanta neredeyse boşalmışmış. yaşadığı şokla oğluna hızlı bir tokat aşketmiş astsubay. tokadın şiddetiyle savrulan çocuğun kafası sobanın kenarına çarpmış ve oracıkta ruhunu teslim etmiş. yaptığından bin pişman astsubay küçük oğlunun kalbini dinleyip de atmadığını görünce çılgına dönmüş. o an kemerinden beylik tabancasını çıkarıp bir saniye bile duraklamadan kurşunu kafasına sıkmış.

Silah sesini duyan karısı koşarak odaya gelmiş. zavallı kadın oğlunun ve kocasının yerde kanlar içinde yattığını görmüş ve ne yaptığını bilmeden bağırıp-çağırmaya başlamış. o sırada banyoda yıkadığı küçük oğlu gelmiş aklına. hızla banyoya koşmuş ama maalesef oğlunun, küvetin içindeki, suya yüzükoyun paralel vaziyette cesediyle karşılaşmış. birkaç dakika içinde yaşadığı bu zincirleme felaket sonucunda aklını kaçırmış kadın ve hayatının geri kalan bölümünü akıl hastanesinde geçirmiş
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
13 Ağustos 2006       Mesaj #1338
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Kaç Kırlangıç Kovaladınız ?




Kırlangıcın biri, bir adama aşık olmuş. Pencerenin önüne
konmuş, bütün cesaretini toplamış, röfleli tüylerini kabartmış,
güzel durduğuna ikna olduktan sonra, küçük sevimli gagasıyla cama
vurmuş. Tık..... Tık......Tık....
Adam cama bakmış.Ama içeride kendi işleriyle uğraşıyormuş.
Meşgulmüş! Kimmiş onu işinden alıkoyan? Minik bir kırlangıç!
Heyacanlı kırlangıç, telaşını bastırmaya çalışarak, deriiin
bir nefes almış şirin gagasını açmış, sözcükler dökülmeye başlamış.
Hey adam!Ben seni seviyorum. Nedenini niçinini sorma. Uzun
zamandır seni izliyorum.Bugün cesaret buldum konuşmaya.Lütfen
pencereyi aç ve beni içeri al.Birlikte yaşayalım.
Adam birden parlamış: Yok daha neler? Durduk yerde sen de
nerden çıktın şimdi? Olmaz, alamam,demiş.Gerekçeside pek sersemceymiş:
Sen bir kuşsun! Hiç kuş, insana aşık olur mu?
Kırlangıç mahçup olmuş.Başını önüne eğmiş.Ama pes etmemiş,
bir süre sonra tekrar pencereye gelmiş,gülümseyerek bir kez daha
şansını denemiş: Adam, adam!Hadi aç artık şu pencereni.Al beni
içeri! Ben sana dost olurum.Hiç canını sıkmam!
Adam kararlı, adam ısrarlı: Yok ,yok ben seni içeri alamam
demiş.Biraz da kaba mıymış, neymiş lafı kısa kesmiş.İşim gücüm var,
git başımdan. Aradan bir zaman geçmiş, kırlangıç son kez adamın penceresine
gelmiş: Bak soğuklar da başladı, üşüyorum dışarıda. Aç şu pencereyi
al beni içeri.Yoksa, sıcak yerlere göç etmek zorunda kalırım.Çünkü
ben ancak sıcakta yaşarım.Pişman olmazsın, seni eğlendirirm.
Birlikte yemek yeriz, bak hem de sen de yalnızsın' yanlızlığını paylaşırım, demiş.
BAZILARI GERÇEKLERİ DUYMAYI SEVMEZMİŞ! Adam bu yalnızlık
meselesine içerlemiş.Pek bir sinirlenmiş: Ben yalnızlığımdan
memnunum,demiş. Kuştan onu rahat bırakmasını istemiş.Düpedüz kovmuş.
Kırlangıç , son denemesinden de başarısızlıkla çıkınca,başını önüne eğmiş,
çekip gitmiş. Yine aradan zaman geçmiş.Adam, önce düşünmüş, sonra kendi
kendine itiraf etmiş:Hay benim akılsız başım; demiş.Ne kadar
aptallık ettim! Beklenmedik bir anda karşıma çıkan bir dostluk
fırsatını teptim. Niye onun teklifini kabul etmedim ki? Şimdi böyle
kös kös oturacağıma , keyifli vakit geçirirdik birlikte.
Pişman olmuş olmasına ama iş işten geçmiş.Yine de kendi
kendini rahatlatmayı ihmal etmemiş: Sıcaklar başlayınca, kırlangıcım
nasıl olsa yine gelir.Ben de onu içeri alır, mutlu bir hayat sürerim.
Ve çok uzunca bir süre, sıcakların gelmesini beklemiş.Gözü yollardaymış.
Yaz gelmiş, başka kırlangıçlar gelmiş.
Ama......
Onunki hiç görünmemiş.
Yazın sonuna kadar penceresi açık beklemiş ama boşuna.
Kırlangıç yokmuş! Gelen başka kırlangıçlara sormuş ama gören
olmamış.Sonunda danışmak ve bilgi almak için bir bilge kişiye gitmiş.Olanları anlatmış.
Bilge kişi gözlerini adama dikmiş ve demiş ki:
"KIRLANGIÇLARIN ÖMRÜ 6 AYDIR...."

HAYATTA BAZI FIRSATLAR VARDIR, SADECE BİR KEZ ELİNİZE GEÇER VE DEĞERLENDİRMEZSENİZ UÇUP GİDER!
HAYATTA BAZI İNSANLAR VARDIR, SADECE BİR KEZ KARŞINIZA
ÇIKAR;DEĞERİNİ BİLMEZSENİZ KAÇIP GİDERLER!
VE ASLA GERİ DÖNMEZLER!

Dikkatli olun....
Farkında olun.....
Ve bir düşünün bakalım;
Acaba siz bugüne kadar pencerenizden kaç kırlangıç kovaladınız?
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
15 Ağustos 2006       Mesaj #1339
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Kaç Maske? Kaç Kişilik?




Bir elimde siyah bir maske diğer elimde transparan bir maske,karşımda ise bir ayna vardı.
Yanımdaki masanın üzerinde ise renkli maske ve onun altında kalmış kırık bir maske duruyordu. Aynaya saf saf bakmaya başladım. Birkaç sorunun cevabını bulmak için o aynanın karşısına geçmiş, öylece kendimi görüyordum.Saçlarımdan ellerime kadar kendimi süzdüm. Şükür, kırık çıkık bir tarafım yoktu. Sonra birden gözlerime dikkat ettim. Ne hissediyorsam onları yansıtıyorlardı. Pek sıkılgan,pek bitkin.Asıl hissettiğim farklı birşeyler yaşama isteği,bir kıvılcım,başka,daha başka birşeylerdi.O zaman gözlerimde buluştu yüreğimdeki kıpırtı. Başımı kaldırdım, sanki başka biri vardı içimde,belki iki kişiydik o an. Gözlerim daldı uzaklara,zor döndüm şimdiye. Bir de ne göreyim! İki masum yaş akıyordu gözlerimden,baktımki bir ışık gördüm orada, pırlanta gibi parıldayan gençliğimi.Kaybetmek istemediğimin direnişimdi o yaşlar.
Sonra maskeleri denemeye başladım teker teker. İlk hangisini taksam?Siyahı,gece gibi siyahı. Korktum bir an "bu dakim?" dedim. Yüzümü saklamıştı bu maske,sadece gözlerimi gördüm.Kurtulmak istercesine,istekli bir bakış sezdim. Saklanmak için, kendimle yalnız kalmak için bu maskeyi takardım belki. Sonra kırık olanı denedim. Yüzümün yarısını görebildim ve de gözümün tekini. Yalnız kalmak neymiş o zaman anladım. Üzgün, çaresiz tek kalan gözüm, yanındakine kavuşmak istedi. Bu maske kişilğimin de yarısı demekti. Yarım kişililiktense tam bir kişiliği tercih ettim. Ve diğer maskeyi,renkli olanı denedim. Cıvıl cıvıldı,dert tasa taşımıyordu,hüzün yoktu sanki,mutluluk hissettim,insanlarla yaşamanın güçlüklerine rağmen,onlarla hayatın eğlenceli olduğunu ve onları ne kadar çok sevdiğimi anladım. Sanırım bu maskeyi kullanabilirdim. Geriye saydam olan kalmıştı. Bir "oh" çektikten sonra onu da taktım. Herşey açık seçik gözümün önüne geldi. Başarılara erişmek için savaşmam gerektiğini anladım. Doğallığın yücelik olduğunu ve duyguların saklanmaması gerektiğini,gözyaşlarının önüne geçilemeyeceğini,hayatta aslında yapayalnız, kendi ayaklarımın üzerinde duran bir kişi olduğumu anlattı bu maske. Bu maske bendim işte,maskemi buldum. Benim maskem kendi yüzümdü. Belki arada bir renkli maskeler takmak,mutluluk şarkıları söylemek iyi gelecekti ama aslında maskesiz kahramandım ben...
seul_soliste - avatarı
seul_soliste
Ziyaretçi
15 Ağustos 2006       Mesaj #1340
seul_soliste - avatarı
Ziyaretçi
Elveda Bitanem

Sabah uyandiginda midesinde bir yanma hissetti yanmanin nedeni aksam yedikleri degil uyanir uyanmaz bugün yapacaklarinin aklina gelmesiydi. Bugün 2 yildir götürmeye çalistigi bir birlikteligi bitirecekti aslinda bunda geç bile kalmisti. Bitmeli dedi içinden her gün; bu tatsiz uyanis bitmeli... Içinde bir muhakeme baslamisti, kendi kendine söyleniyordu:

“Ona da haksizlik etmek istemiyorum belki hatali olan benim.... Bulunmaz Hint kumasi degilim ya, görünüs olarak himmm yakisikli çocuk denilecek biri hiç degilim.... Ama yaptim çok çalistim bitmesin diye kendimle mantigimla çok kavga ettim olmadi....” Genç adam bunlari düsünürken surati sekilden sekille giriyordu. Süratle giyinerek disari çikti, bugüne kadar hiç bekletmemisti onu simdide bekletmemeliydi. Istanbul soguk ve yagmurlu bir Nisan ayi yasiyordu.Genç adam gökyüzüne bakarak iç geçirdi bulutlar bizim yasayacaklarimizi biliyor onlar bile agliyor halimize.

Birkaç saatlik yolculuktan sonra Kadiköy iskelesine geldi her zamanki gibi yine ilk kendisi gelmisti bulusma yerine. Birkaç dakikalik beklemeden sonra karsidan kiz arkadasinin geldigini gördü, simdi midesindeki agri daha da artmisti. Karsilama faslindan sonra Besiktas'a gitme karari aldilar, yolculuk sirasinda hiç konusmadilar; genç adam günesin yoklugunda grilesen denize bakiyordu. Genç kiz arkadasinin bu durgunluguna anlam verememisti, öyle ya nereden bilecekti bu gün ayrilik çanlarini çaldigini.

“Üsüdüm” dedi genç kiz, bu yolculuk boyunca edilen tek lafti. Besiktas'a geldiklerinde bir cafe de oturdular, genç kiz anlamisti kendisine bir sey söylenmek istendiginin... “Bana bir sey mi söylemek istiyorsun” dedi, genç adamin gözlerine bakarak. Genç adam gözlerini kaçirarak “evet” seklinde basini salladi.

Genç kiz daha da heyecanlanmisti. Biraz da sinirlenerek “söyle öyleyse ne diye bekliyorsun.”

Genç adam içini çektikten sonra “sence biz nereye kadar gidecegiz, daha dogrusu biz iyi bir ikiliyiz”

“Bunlari sorma geregini neden duydun.” dedi genç kiz.

Genç adam söze basladi: “bak canim bundan birkaç ay önce aksam saat 11:00 civariydi sanirim, hatirladin mi?

Genç kiz “evet hatirladim” dedi, ama genç adam genç kizin sözünü bitirmesini beklemeden “o aksam seni düsünüyordum diger aksamlarda oldugu gibi senin için bir siir yazmistim onu o an sana okumak istemistim, sana telefon açtigimda siirimi bile dinlemeden simdi sirasi mi canim ya senin de isin gücün yok mu demistin bana. Biliyor musun o an bir kaç yumruk yedikten sonra kroki durumuna düsen bir ***sör gibi olmustum sessiz kalip özür dileyerek telefonu kapatmistim. Daha sonra bu siiri benden hiç istememistin. Ve bunun gibi bir çok defa tartismamiz oldu. Geçenlerde hasta olup yataklara düstügümde arkadaslarimla birlikte sen de gelmis, Meral'in bana sen sanslisin Nalan sana bakar sözüne karsilik sinirli bir edayla “aaaa banane isim yok da sana bakacagim, annen baksin demistin bunu da hatirladin mi?”

Genç kiz tekrar “evet” dedikten sonra saskin saskin “evet ama bunlari neden hatirlatiyorsun bilmiyorum. Biliyorsun benim kisiligim böyle, duygusalligi sevmiyorum . Ve hasta bakici gibi göründügümü de kimse söyleyemez.”

Genç adam güldü “Evet canim bak burda haklisin, sen zaten olmak istesen bile bu kalbi tasidigin müddetçe hasta bakici hemsire falan olamazsin.”

Genç adam devam etti “bana simdiye kadar kaç kere sabahin erken saatlerinde güzel sözcüklerden olusan bir mesaj çektin, hiç hatta günün hiçbir saatinde çekmedin. Duygusalligi sevmeyebilirsin ama sen seni seven insanlari mutlu etmeyi de sevmiyorsun, halbuki ben senin tam tersine kendimden çok insanlari mutlu etmeyi seviyorum. Seni tanidigimdan beri her sabah aksam, gece yani seni andigim her saat tatli sözcük mesajim vardi senin için biliyor musun? seninle ben ak ile kara gibiyiz”

Genç kiz anlamisti, “yani ne istiyorsun benden sair olmami mi?”

Genç adam tekrar gülümsedi içinden dün gece verdigin ayrilik kararinin ne kadar dogru oldugunu düsünüyordu.

“Hayir dedi sair olmani istemiyorum zaten olamazsin da; yalniz biz ayrilmaliyiz, ayrilirsak ikimiz içinde en hayirlisi bu olacak.”

Genç kiz sasirmisti, “Neden ama ben seni seviyorum, senin de beni sevdigini saniyordum.”

Genç adam iç çekerek “hayir canim sen esas beni sevdigini saniyorsun, eger beni sevseydin simdi burda baska seyler konusuyor olurduk.”

Genç kizin gözleri yasarmisti, Genç adam cebinden çikardigi mendili uzatti, genç kiz göz yaslarini silerek kesik bir sesle “Sen bilirsin, umarim beni baska biri için birakmiyorsundur.”

Genç adam “Nasil böyle bir seyi düsünürsün, senden baska olmadi ve uzun sürede olacagini sanmiyorum.” Genç adam ve genç kiz iki sevgili olarak oturduklari masada artik iki yabanci gibi duruyorlardi. Istanbul yagmurlarla yikanirken yagmura iki sevgilinin umutlari da karisiyordu.

Birkaç dakika sesiz oturduktan sonra genç kiz “kalkalim istersen” dedi.

Genç adam ben biraz daha burda kalmak istiyorum, istersen sen kalkabilirsin. Genç kiz “tamam o zaman sana mutluluklar dilerim” diyerek elini uzatti. Genç kizin sesi ve eli titriyordu genç adam “arkadas olarak beraberiz ama sen istersen tabi” dedi. Genç kiz evet” anlaminda basini salladi ayrilirken son kez sarildilar birbirlerine.

Genç kiz uzaklasirken genç adam masada dondu kaldi vakit ögleni bulurken yagan yagmur yerini günese birakmisti, ama genç adam titriyordu onu titreten açan günese ragmen esen rüzgar miydi, yoksa kalbindeki ayrilik acisi miydi. Saatlerce dolasti devamli kendini sorguluyordu hatayi bastan yaptim diyordu, ama yasadigi güzel günlerde olmustu.”allahim” dedi “allahim güç ver bana”.

Dostlarini düsündü onlarin dediklerini düsündü. Arkadaslari sizler birbirine zit insanlarsiniz yol yakinken dönün bu yoldan dememis miydiler. Tabi ya dogru olani yapmisti. Saatler geçtiginde artik günes yerini yildizlara birakmisti, eve döndügünde yürümekten bitap duruma düsmüstü. Kendisini karsilayan annesine hiçbir sey söylemeden kendi odasina gitti. Gece bir türlü bitmek bilmiyordu anilarin agirligi altinda eziliyordu genç adam, ama sabah erken kalkip ajansa gidecekti, bunun için uyumasi gerekiyordu.

Birkaç saat sonra genç adam uykuya dalmayi basarmisti ve sabah 7'de saatin zirlamasiyla uyandi genç adam. Evden çikacagi zaman cep telefonuna bakti, mesaj ve 10 tane cevapsiz arama vardi. Genç adam yorgun oldugu için duymamisti telefonunun sesini. Cevapsiz arama ve mesaj canimcim'dan gelmisti canimcim onun Nalana taktigi isimdi, heyacanla mesaji açti mesajda sunlar yaziyordu.......

“Sadece onlari sevmeyi sevdim Hepsini onlarsiz yasadim da Bir seni sensiz yasayamiyorum Bu aski tek kalpte tasiyamiyorum Sana yemin güzel gözlüm bir tek seni sevdim Ve seni severek ölecegim, ELVEDA BIRTANEM.......”

evet, genç adam sasirmisti, mesajin gelis saatine bakti sabahin besini gösteriyordu güldü kahkahalar atarak güldü onu tanidigi ve arkadas oldugu günden beri ilk defa bir siir aliyordu ve ilk defa bu saatte araniyordu....

Heyecanla hizli arama yapti, çalan telefonu yabanci bir ses açti.

Genç adam “Nalan ile görüsebilirmiyim” dedi. Fakat karsidaki agliyordu, hiçkira hiçkira agliyordu; “Ben onun annesiyim yavrum, canim kizim bu sabah intihar etti. Gece odasinda birilerini arayip durdu, sabah odasinin isigini sönmemis görünce merak ederek odasina girdim, ama yavrum kendini asmisti.”

Genç adam beyninden vurulmusa döndü. Bir gün önceki mide agrisinin iki katini çekiyordu simdi. Oldugu yere yigilip kaldi.............

Birkaç ay sonra...

Iki doktor konusur. Doktorlardan biri digerine karsidaki hastanin durumunu soruyor ....

- haaa o mu, üç ay önce getirdiler elindeki cep telefonunu hiç birakmiyor, kendisi yüzünden bir genç kiz intihar etmis, o günden sonra o cep telefonu her zaman elinde devamli bir seyler yazip birine yolluyor. Geçenlerde merak ettim o uyurken gönderdigi numarayi aradim hayret ki numara 3 ay önce iptal edilmis, ve gelen mesajlarda bir siir:

“Sadece onlari sevmeyi sevdim Hepsini onlarsiz yasadim da Bir seni sensiz yasayamiyorum Bu aski tek kalpte tasiyamiyorum Sana yemin güzel gözlüm Sana yemin güzel gözlüm bir tek seni sevdim Ve seni severek ölecegim, ELVEDA BIRTANEM.......”

Benzer Konular

17 Şubat 2016 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar