Arama

Hikayeler ve Öyküler -1- [Arşiv] - Sayfa 132

Güncelleme: 3 Aralık 2006 Gösterim: 500.330 Cevap: 1.997
kambis - avatarı
kambis
Ziyaretçi
10 Ağustos 2006       Mesaj #1311
kambis - avatarı
Ziyaretçi
AŞK NELER YAPTIRIR ?
Güne her zamankinden daha erken başlarsınız. Sanki kendinizi günler boyu uyumuş gibi hisseder ve gayet formda olursunuz.
Gözlerinizin içi gülmeye başlar, yanaklarınız pembeleşir, acayip güzelleşirsiniz. Sizi gören aşık olduğunuzu anlar. Müzik kadar aşk da ruhun gıdasıdır.
Bir anda alış-veriş delisi olursunuz. Ama bu tam bir çılgınlık aşamasıdır. Yepyeni giysiler, kokular ve makyaj malzemeleri alırsınız. Dolaptakilerin ise pabuçu çoktan dama atılır.
Aldırış etmediğiniz kilolarınız can düşmanınız selülitler baş düşmanınız olur çıkar. Her daim ayna karşısında onlardan nasıl kurtulacağınızı düşünürsünüz.
İş güç kendini arka planda bulur. Ne varsa ne yoksa hep o dur.
Sizi görenler nedensiz sırıtmalarınızı ve ağzınızın kulaklarınıza yapışmasına, herkese hatta hoşlandığınız kişilere dahi sevgi dolu davranmanıza bir mana veremezler. Halbu ki siz yeni aşkınız sayesinde dünyanın en mutlu insanısınızdır. Varsın sizi anlamasınlar.
Paronayak olup çıkarsınız, yemeden içmeden kesilirsiniz. Sürekli onu düşünürsünüz. Ya beni aldatıyorsa, bugün hiç aramadı ya başına bir şey geldiyse gibi paranoyalar üretir. Onun sizin yanınızda olmadığı zamanları işkence saatleri haline getirirsiniz.
Onunla geçen süre nedense su gibi akıp geçer. Onu her gün görmek için sürekli yalanlara başvurup, en yakın arkadaşınızı bile satarsınız.
Kalp atışlarınız bir türlü normale dönmez. Hele onu görünce adrenalin miktarınız maksimum noktalara sıçrar. Elleriniz titrer, midenize kıramplar girer.

Sponsorlu Bağlantılar
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
10 Ağustos 2006       Mesaj #1312
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
''Hayat arkadaşım;-sanırım bunu söylemeye hakkım vardır...nede olsa 5 yılımızı paylaştık....-

Sponsorlu Bağlantılar
Sana bu mektubu yazmak ne kadar zor anlatamam ama yazmak zorunda olduğumun farkındayım.

Tam 47 gündür yüzüme bile bakmadın.O kadar yoğundun ki işlerinle oturup konuşamıyorduk bile.Ne zaman konuşmaya çalışsam ya çok yorgun olduğunu yada işe gideceğini söyledin.

Eve geç saatte gelmelerin,uzun iş seyahatlerin hiç bitmedi...Sabırla bekledim inan hiç şüphelenmedim.Hep işleri yoğun bizim için çalışıyor dedim.

Oysa eskiden böyle değildik be aşkım...Öğlen hep yemekleri birlikte yerdik.Akşamları erken gelirdin,sohbet eder,televizyon izlerdik.47 gün öncesine kadar uyurken birbirimize hiç sırtımızı dönmezdik...

..............

Gecelerce sen uyuduktan sonra düşündüm.Tam 37 gündür düşündüm ne oldu bize diye ve her gecenin sonunda işleri yoğun kararına varıyordum,çaresizliğimden...

10 gün önce ne buldum biliyor musun?47 günün sebebini...Evet 47 günün sebebini...

Bunu hakedicek ne yaptım inan bilmiyorum...

Belki şimdi ben çaresizliğimle çekip giderken sen onun yanındasındır...Kim bilir...

Şimdi gitmek acı vermiyor bana o resimde onla mutluluğunu gördüm ya gitmek canımı acıtmıyor.

Belki sen boşanmaya,beni aldattığını itiraf etmeye cesaret edemedin...Ama ben gitmeye cesaret ediyorum işte...

Umarım onla mutluluğun benimkinden uzun sürer!!!

Hoşçakal...
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
10 Ağustos 2006       Mesaj #1313
arwen - avatarı
Ziyaretçi
İnternet Aşkı



insan kendini ne zaman yükseklerde hisseder?ne zaman içindeki mutlulukla o yükseklerden aşağılara bırakır kendini?ne zaman yaşanası günlerin sahiplerini arar bir yerlerde?

çocuk ağlıyordu,eşi ise mutfakta onu bekliyordu...iki eli vardı ama uzun değildi..hamarattı genç kızken her oğlan annesi onu almak için yarışmışlardı birbirileriyle.ilk önce çocuğunu emzirdi en tatlısından şevkat sundu ona,sevgisini gösterdi.ama eşi:nerdesin dilara?çabuk kahvaltımı hazırla,işe geç kalıyorum,diyerek sesini salmıştı.sanki evde değil pazarda karpuz satıyordu.dilara derinden bir iç çekti,sabırla çabucak kahvaltıyı hazırladı..eliyle dolabı açtı,malzemeleri masanın üzerine koydu.bir çatal derken işlem tamamdı..eşi kahvaltısını yapardı artık..gerçi onunda eli kolu vardı ama o erkekti,erkek.çalışıyordu evinin ihtiyaçlarını o karşılıyordu hep.dilaranın parasını da alırdı harcar diye..ama onun aldığı paraları ne yaptığını da bilen yoktu..

o gün izinliydi dilara.eşi gider gitmez bayiden aldığı bir günlük internet bağlantı şifresini kurdu bilgisayarına.kendini unutma zamanı gelmişti.çocuk da uyumuştu oh ne güzeldi.sigarası ve içindeki volkan bir olup başladılar odayı mutluluğun sisiyle doldurmaya.

''slm'',''nasılsın canım'' cümlesi ilk geldiğinde gözlerinin ufuklarında şimşekler çaktı dilaranın.zamanı durduramadığı anlar geldi aklına.duvaklı bir şekilde gelin arabasından indiğinde bu eve girmek istemediğini anımsadı.içimizde doğru olduğunu zannettiğimiz nice kararlarımız vardır pişmanlık duyduğumuz,nice kendimizi aldatışlarımız vardır inatlara karşı yapmış olduğumuz.dilara da öyle yapmıştı.güzeldi,çok güzel ve çirkin olmak başa belaydı bu zamanda.güzel olsan konuşanın çok olurdu,çirkin olsan bol bol reklamın yapılırdı kadınlar meclisinde?dilara bulunduğu ortamdan kurtulmak için evlenmişti.sonradan anladı öfkeyle kalkanın zararla oturduğunu.evlenirken melek olanın evin içinde hep gözünün trende olduğunu.

kah bir deniz kenarında yakamoz seyrettiler kah duygularını çarpıştırıp uzaktan uzağa gözgöze geldiler.leyla ile mecnunun ayrılıklarından konuştular.çelebisi oldular aşkın, cisimsiz.sevmek buymuş dedi dilara,kavuşamamakmış dedi.acısıyla kahrolmakmış sevgilinin..yokluklarda mutluluk yaratabilmekmiş yaşmak, diye düşündü.görüp de dokunamadığı,kendisi kadar tanıyamadığı bir insanı sevmişti.ama bu nasıl olmuştu o da farkında değildi.

aldatmanın en kötüsü tensel değil,duygusaldır aslında.dilara hiç bir zaman aklından birincisini geçirmedi ama ikincisini çoktan yapmıştı bile.ne yapsındı?bir merhaba,bu gün neler yaptın demek yoktu eşinde.işten gelir yemek hazırmı diye sorardı ilk.onun çayı gelsindi sonra.meyvelerini yesindi televizyon seyrederken.
kumandanın tek sahibi oydu.dilarayı bırakın çocuklarının bile başını okşamazdı sevgiyle.hadi dışarı çıkalım yemeği dışarda yiyelim hep beraber,sinemaya gidelim,hafta sonu şunu yapalım demezdi.dilara şevkati bulduğu yuvaya konmak istedi o kadar,gerisi yalandı.ama çocuklarını düşünüyordu.onlara hiç belli etmiyordu babalarına duyduğu nefreti,içindeki saklı sevgiliyi.tek belli ettiği şey nete giremediğinde içinden onlara taşmasını engelleyemediği stresiydi.

aynı yastıkda iki duygu yanyana geliyordu her akşam.birisi deniz kenarında birisi ırmak kenarında seyerediyordu yıldızların kaymasını.göz göze gelmeden sahte bir özlemle oturuluyordu müsafirlerin karşısında.her sabah yeni yeni konuşmalarla doğuyordu güneş.oysa insanız bizler.kendimize saygı duyulmadığında neden saygısızlıkla cevap veririzki muhatabımıza?neden cesaretimizi elimize alıp kendimize saygı duyulmasını isteyemeyiz ki?neden sevmediğimiz bir insanın onurunu zedeleyerek onu sırtından bıçaklarız ki?neden her yolun ayrımı varken iki yolu aynı evin kapısında birleştirmede inat ederizki?neden bize ulaşmak isteyenlere yollarımızı kapatırız ki?neden ikilemlerimizi bir yana bırakıp sevdiklerimizle yanyana yaşamak için çabalayamayız?içimizde,bilinçaltımızda sakladığımız hisleri neden nette dile getiririz?bulduğunu kaybetmekten korkmak mı yoksa bulunduğu yerden memnun olup lafın gelişi sevmek mi?
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
10 Ağustos 2006       Mesaj #1314
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Sevgiler vardır hani hiç bitmeyen, yaşandıkça arkası gelen. Mutluluğun ta kendisidir hani, hiç eksilmeyen. Bir narin çiçek gibidir her gün yeniden yeşeren. Bilir misin bir de hani ulaşılamayan sevgiler vardır, hiç sulanmadan, hiç güneş yüzü görmeden büyüyen çiçeklere benzerler. Dilin varmaz hani bu büyük aşkı içinden atıp haykırmaya, ellerin varmaz hani gidip onun elinden tutmaya. Sadece gözlerin vardır senin bu aşkını anlatan, bir yalan söylemeyen onlardır, yada derdini gizleyemeyen. Elinden kurtulup uçan bir kuşa benzer aşk, bazense elinde çok tutup öldürdüğün bir kuşa. Ötüşü mutlu eder seni günün her saati, neşe sacar senin yaş(**YASAK KELIME). En yorgun oldugun bazı sabahlar bile uyandırır belki seni. Ama ne hoştur onunla uyanmak, ne hoştur ona yakın olmak. Belki de uçup kaçırmaktan korkuyorsun ona aşkını söyleyince, o güzelliği biraz daha seyredeyim istiyorsun onu uçurmadan. Ama bir sabah olur ki uyanamamışsındır onun sesiyle, pencereye çıkıp puslu gözlerle aramışsındır. Biraz sonra gelirdi nasılsa önemli değil. Beklemeler devam eder pencere önünde, ama hava artık kararmıştır . Onu görmeden gelen bir gece ne kadar da hüzünlüymüş meğer. Ertesi sabah yine bir hüzünle uyanırsın, yoksa seni terk mi etmişti, hem de onca aşkına rağmen. Şimdi ondan ne bir haber kalmıştır ne de bir başka iz, kalakalmışsındır ondaki o büyük aşkla. Halbuki tam onun gittiği gün tüm cedaretini toplayıp onu sevdiğini söylemeyecek, Ona olan aşkını yüzüne haykırmayacak mıydın? Günlerden bir gün o kuşa yine denk gelirsin. Ama her zamanki cıvıl cıvıl öten kuş değildir artık O. Ağlamak istersin hani ağlayamaz, dokunmak istersin hani dokunamazsın. Tüm ateşini atarsın içine, onca sevgini hapsetmeye çalışırsın bedenine. Ama artık aşkını Ona anlatmanın da faydası yoktur, Ona delice yanmanın da. Çünkü o kuş artık başkalarının elinde, başkalarının kafesindedir, ve bir daha da senin olmayacaktır.
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
10 Ağustos 2006       Mesaj #1315
arwen - avatarı
Ziyaretçi
İnternette Dürüstlük



Beni okuyorsanız eğer, buralara kadar ulaştıysanız yani, sizin de bu ortamda dostluk ve sevgi aradığınızı ya da er geç arayacağınızı düşünüyorum...
Birbirimizi görmeden, tanımadan ve sadece "hissederek" yürüttüğümüz dostluk ilişkisi yaşamımızdaki diğer ilişkilerden çok farklı gelişiyor..

Gerçek yaşamda önce fizikleriyle, giyim kuşamlarıyla, sonra da fikirleriyle ve yaşam görüşleriyle, zihinleriyle tanışırız insanların..

Oysa burada, sanal ortamda, önce fikirler ve görüşler ön plandadır, birbirimizi zihinlerimizle tanırız, severiz (ya da sevmeyiz) ve bazen de tanımak isteriz, görüşür tanışırız....

Değer verir, dost oluruz..

Çok sevdiğim bir şair ve filozofun, Halil Cibran'in sözlerini yazım süresince paylaşacağım sizlerle:
"Dostunuz size aklından geçenleri açıklarken ne -hayır-ı ne de -evet-i ona söylemekten korkmayınız. Ve o sustuğunda yüreğiniz onu dinlemeyi sürdürsün; Eğer dostun senin içindeki denizin alçalacağını bilmek zorundaysa, bırak yükseleceğini de bilsin.. Yalnızca zaman öldürmek için aranılan dost nedir ki ? O, sizin ihtiyacınızı karşılamak içindir, yoksa anlamsız boşluğunuzu değil.. Ve dostluğunuzun uyumunda bırakın kahkahalar yükselsin ve zevkler paylaşılsın..."

Bazen bu büyü bozulmasın diye, dürüst olamadığımız için, bu tanışmayı istemeyiz. Karşımızdakinin dürüstlüğü veya bizimki, bir şekilde kafamızda hep dürüstlüğü sorgularız, güvenmek isteriz yazılana, dostlarımıza....
Gerçekten o kişi mi...
Gerçekten böyle mi düşünür...
O mu gerçekten bizim etkilendiğimiz...
Sevgi duyduğumuz...
Yoksa yalan mı bize söyledikleri....
yoksa...
yoksa...
bize sevgiden bahseden, yüce duyguları bayrak etmiş kişi, evinde eşini veya çocuklarını döven biri mi? En azından, insanları iddia ettiği kadar sevmiyor olabilir mi? Zaman içinde tanıdıkça kuşkular başlayacaktır...

Hiç kimse yalanı sürekli sürdürecek kadar zeki değildir...Ve hiç kimse de bu yalanlara sonsuza kadar inanacak kadar saf değil...

Dürüstlük, özgürlük demektir ve özgürlük kısıtlanmamalıdır asla...
"Özgürlüğünüz, kendisine vurulmuş olan zincirlerinden kurtulduğunda, daha büyücek bir özgürlüğe zincir olur..."

Sürdürmeye çalışacağımız yalan, hatırlamak zorunda olduğumuz uydurma kişilik en çok kendimizi rahatsız edecektir bir gün.....

İnsan karşıısındakini bir süre aldatabilir belki...
Hatta uzun bir süre de bunu devam ettirebilir...
Ama, kendini kandıramaz, bunu hep sürdüremez...
Sürdürürse, kişilik sorunları başlayacaktır, yarattığı kahramanı yaşatmaya çalışırken, kendisini yaralamış, hatta öldürmüş olabilir...
Ne kaybederiz oysa, ne olur boyumuz kısa veya uzun ise, zayıf veya şişman isek....
Sağlığımız yerinde veya değil ise...
Eksiklerimiz varsa...
Paramız olsa veya olmasa...
Veya o filmi görmemişsek, o şiiri duymamışsak....
Ya da o ülkeye gitmemişsek...
Sesimiz güzel değilse...
O konuya yabancı isek....
Söylediğimiz yaşta değilsek...
Manken-fotomodel bir kadın veya atletik vücuda sahip bir erkek değilsek..
Ya da yaşamımızda olmadığını söylediğimiz birileri varsa...
Ne fark eder dostluk adına..
Yalanların esiri olarak yaşamak ve bir gün her şeyden kaçmaktansa, dürüst olmayı denesek dostlarımıza ve kendimize...
Yarattığımız dünyanın birgün başımıza çökmesindense....
Daha kötüsü, bir başkasının dünyasını yıkmaktansa....
"Tıpkı okyanusun sahilinde durmadan kumdan kaleler yapan ve sonra da bir vuruşta gülerek yıkıveren çocuklar gibi. Oysa sizler kumdan kaleler yaptıkça okyanus sahile daha çok kum yığmaktadır. Ve yaptığınız kaleleri yıktıkça okyanus sizlere gülmektedir..."
Kendine mükemmel bir kişilik yaratmak çok kolay..
Zor olan,olduğunu dürüstçe olabilmek.....
En acı gerçeğin bile en güzel yalandan üstün olduğunu hatırla....
Dürüstlük temelinde oturan dostlukların daha değerli ve uzun ömürlü olacağını ta içinde biliyorsun...
Unutma, uzun vadede dürüstlük her zaman galip gelecektir...
Kendini zor olsa da, acı olsa da, kabullen...
Çünkü sen biriciksin, çok değerlisin. Sonradan acısını çekeceğin hayalleri yaratma..
"Acınız, idrakinizi kaplayan kabuğun kırılmasıdır. Nasıl ki, bir meyvanın yüreğinin güneşi görebilmesi için kabuğunun çatlaması gerekir, acı da sizin için öyledir. Kalbinizi güncel yaşantınızın mucizelerine hayran tutabilseydiniz, acınız mutluluğunuzdan daha az görkemli olmazdı. Tıpkı tarlalarınızdan geçip giden mevsimler gibi, yüreğinizin mevsimlerini de kabul edebilseydiniz, Pişmanlık ve üzüntülerinizin Kış'ında çevrenize huzur içinde bakabilirdiniz... Acılarınızın çoğu kendinizce seçilmiştir. İçinizdeki hekimin hastalıklı benliğinizi tedavi amacıyla verdiği tatsız ilaçtır... Bu nedenle, içinizdeki hekime güvenin ve uzattığı devayı sükunetle ve yatışarak için.."
Karşındakine güvenmek istiyorsan, dürüstlük arıyorsan, önce kendini güvenilir kılmalısın. Bunun da yolu bir; acı da olsa, zor da gelse kendinle tanış ve bize seni sun..

Çünkü biz seni seviyoruz, klavyenin tuşlarındakini sahte dostu değil, sadece ve tam da şu halinle seni...
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
10 Ağustos 2006       Mesaj #1316
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
SIMDI!

Hiçbir duygumu ertelemedim ben. yasayacagim hiçbir seyi sonraya birakmadim. sonra diye bir seyin olmadigini biliyorum çünkü. hep yarina dair hayaller kurmak, gelmesi mümkün olmayacak zamanlari beklemek benim isim degil.

ask zamana meydan okur ama sen karsi koyamazsin ona. orada durup öylece bekleyemezsin gelecegi. bir adim atmalisin, bir el uzatmalisin aska dogru. askin anahtari cesaret degil mi yar? cesur olmak gerekmez mi bir sevdayi yasamak, bir sevdayi büyütmek için? kaç gece yalniz geçti hesaplasana...

kaç gece bir sonraki günü düsünerek geçti. neler yapabilirdik, neler yasayabilirdik düsünsene... her sabahi birlikte karsilamak vardi seninle. sevismekten yorgun düsmüs bedenini öpücüklerle yeni güne hazirlayabilirdim. gözünü açar açmaz ilk gördügün sey ben olurdum ve sen benim yüzümde mutlulugu görürdün.

bu kentin her yerinde, herkesin içinde el ele dolasabilirdik. girmedigimiz sokak kalmazdi. bakislara aldirmadan sokagin ortasinda sarilip öpebilirdim seni. bir sarkiyi sözlerini bilmesek bile bagira çagira söyleyebilirdik. sonra bir filme gider, bir kitap okur, denize bakar, bir martinin bir lokma simit kaparabilmek için vapurlarin pesinden bikmadan uçusunu izleyebilirdik. paylastigimiz her an beynimize bir daha çikmamak üzere kazinirdi

özlerdik birbirimizi delicesine. bir saati yalniz geçirsek, bir sonraki saati iki saatlik yasardik. yasayamadigimiz o bir saatin acisini çikarmak için. peki biz ne yaptik? aski bir bekleyisin sirtina yükleyip ona sadece uzaktan bakmakla yetindik. her an aski yasamak varken, her gün birbirimizi yeniden kesfetmek varken, bu yolda birer kasif olmak varken sürgünleri yasamaya mahkum ettik birbirimize.

gözlerinin içine bakip SENI SEVIYORUM demek istiyorum. askin akisina kapilip hiçbir kaygi duymadan gidebildigin yere kadar gitmek istiyorum. kokunu içime çekmek, teninin sicakligiyla irkilmek istiyorum. yasama senin adinla anlam katmak, mutlulugu bulmak ve bir daha kaybetmemek istiyorum.

seni istiyorum, yarin, öbür gün, öbür hafta, öbür ay, öbür yil degil,

SIMDI!
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
10 Ağustos 2006       Mesaj #1317
arwen - avatarı
Ziyaretçi
İrtibat



-Arabayı sağa çek dostum.
-Salaklaşma Çetin neden çekeyim durup dururken?
-Aptal olma ne diyorsam yap bir şey diyorsam bir sebebi var.
-Çekmeyeceğim işte dalga geçip durma benimle. Geçende de durdurdun beni sırf geyiğine.
-Oğlum bu sefer ciddiyim yanılmıyorsam bir ufo gördüm. Şu tepenin arkasına geçti ona bakmam gerek.
-Çetin sen harbi hastasın. Ne yani şimdi sana inanmamı mı bekliyorsun? Biliyorsun ki ben ufolara inanmam bunlar saçmalıktan başka bir şey değil. Eğer gerçekten var idi iseler neden bizle irtibata geçmediler.
-Tartışmanın sırası değil Barış bas şu frene.
Çetin bu sırada frene basmaya niyeti olmayan Barış’ın yerine ayağını frene uzatmış ve basmıştı. Çok sert basmıştı. Eğer ki Barış araba sürmekten iyi derecede anlamamış olsaydı herhalde birkaç takla atardı araç.
-Yani sana inanamıyorum Çetin ya. Bir hayal gördün ve o hayal uğruna az kalsın öldürecektin bizi!!
Çok sert sözlerdi bunlar resmen bağırmıştı Çetin’e. Fakat Çetin sanki inadına sakindi.
-Onu tekrar gördüm. Sanki bizi izliyor. .
-Ehh benim bu saçmalıklarla kaybedecek vaktim yok!
Arabayı çalıştırmayı denedi fakat çalıştıramadı.
-Hay aksi ne oldu merete neden çalışmıyor. Halbuki yeni almıştım hemen bozulmaması gerekirdi. Hele bir şehre geri döneyim arabayı aldığım Tarık denen hıyardan birkaç hesap soracağım mor tarafından.
-Boşuna uğraşma çalıştıramazsın. Bu tip ufo gözlemlerinde her çeşit elektronik araç belli bir süreliğine çalışmaz olur. Bu da demek ki oldukça yakınız dostum.
-Neye yakınız?
Barış’ta şaşkınlık ve korkunun izleri vardı.
-Neye mi onlara. Bak işte orada.
Barış dikkatlice baktı fakat bir şey göremedi.
-Hasta mısın herhangi bir şey yok orada.
-Sen bakana kadar gitti. Hızlı çevirseydin başını keşke.
-Asıl sen soruma cevap ver bakalım eğer var idi iseler bizimle neden irtibata geçmediler?
-Aslında irtibata geçildi ama senin gibi insanlar yüzünden hiçbir şey açıklanmıyor.
-Ne demek benim gibi ben kaz kafa mıyım? Hiçbir şeyi anlamayacak kadar salak mıyım?
-Hayır ondan değil.
-Peki ya neden?
-Çünkü sen inanmıyorsun ve inanmadığın bir şeyin iletişimini hazmedemeyebilirsin ve senin gibi milyonlarca insan var.
-Nasıl yani?
-Açıkçası çok büyük bir karmaşa çıkabilir. Hiçbir zaman inanmadıkları varlıkların birden ortaya çıkması ve iletişime geçmesi pek çok insanda psikolojik dengesizlikler oluşturabilir bu da dünya üzerinde büyük bir kaosa yol açabilir.
-Aman be hep varsayımlardan gidiyorsun. Madem varlar ispatlayın kardeşim.
-İspatlar çok ama inanmak istemeyen de çok.
-Yani?
-İnanmıyorsan eğer ne kadar ispat olursa olsun inanmadığın şeye gene de inanmazsın.
-Saçmalıyorsun.
-Saçmalamıyorum gerçekleri söylüyorum.
-Madem öyle bunu söylemeye dayanağın nedir.
-Fizikçiler.
-Oğlum fizikçilerin ne alakası var konuştıklarımla?
-Onlarında inanmadıkları ama aslında olan bir şey var.
-Nasıl yani?
-Tutturmuşlar ışık hızı geçilemez diye neymiş Einstein ispat etmiş. İşte budur inanmadıkları şey yani ışık hızının geçilmesine inanmıyorlar.
-Hoop burada dur bakalım Einsteina laf etme kötü olur yoksa.
-Dur bir hele anlatıyorum.
-Tamam devam et akıllı çocuk.
-Einstein’ın zekasına hiçbir lafım yok gelmiş geçmiş en büyük fizikçilerden fakat bu teorisi ne kadar ispat edilirse edilsin doğru değildir. Zaten iki sene önce bir bilim şirketinin labaratouarda yaptığı deneyde ışık hızı birkaç kat hızla geçilmiş.
-Hadi canım sallama.
-Doğru diyorum bunu gazetelerde yazdı ama hemen fizikçiler itiraz etti buna yok geçilemediği ispat edildi zaten buna göre nasıl geçildiği ispat edilir diye.
-Doğru demişler.
-Doğru ama kendi bilgilerine göre çünkü ışık hızının geçilmesi demek fiziğin neredeyse hemen hemen hepsinin yeniden düzenlenmesi demek. Bu da işlerine gelmiyor tabi.
-Gene atıyorsun.
-Fizik yanlış.
-Kızdırma beni sinirlerim atmaya başladı.
-Doğru söylüyorum. Madem fizik doğru neden hala bazı uzay araçları uzaya gönderilirken patlıyor?
Tartışma iyice alevlenmişti her iki tarafta seslerini yükseltmişti ki bir ses onların sesini bastırdı. Gördükleri ufo gelmişti.
-Al işte inanmadığın ufo karşında.
Barış şakındı hem de çok şaşkındı öyle ki ne yapacağını bilmez hale geldi. Birden ufodan çok yüksek oranda ışık gelmeye başladı barış ve Çetin bunun üzerine elleriyle yüzlerini kapamak zorunda kaldılar.
- Lanet olsun bu ışık yüzümü yakıyor dostum! Aaah…
- Dışarı çıkalım dedi Çetin. Çabuk ol arabada kavrulmaktansa dışarıda kavrulalım en azından kaçma imkanına sahip oluruz.
- Tamam ufo manyağı şom ağız senin dediğin gibi olsun.
Dışarı çıkmışlardı. Çetin herhangi bir tehlikeye karşı uzaklaşmaları gerektiğini söylemişti.Birden hareket edemez hale gelmişti.
-Ne oluyor Çetin böyle hareket edemiyorum. Kahretsin şu frene basmasaydın olmayacaktı böyle şeyler.
-Bozdurma ağzımı ben basmasam bile bizi yakalayamayacaklarını mı sanıyordun ha. Bizi takip ediyorlardı dostum ve bizim onlardan kaçmak için yapabileceğimiz maksimum hız bu külüstürle 180 km fakat bu uzay araçları çok hızlı gidebiliyorlar ışığı kat kat geçebiliyorlar.
-Allahım neydi günahım da bu hallere düştüm. Hey ne oluyor böyle hareket ediyorum sanki ama hiçbir yerimi kımıldatmıyorum ki.
-Bizi uzay araçlarına çekiyorlar. Kaçırılmanın son aşamasındayız.
-Ne kaçırılmak mı. Hayır ya olamaz ya. Önümüzdeki hafta evlenecektim ben. Geri gelemezsem ne der bizimkiler. Zavallı annem ne zor bulmuştu o kızı.
-Oğlum sen hasta mısın araç bizi çekiyor sen neler diyorsun. Hem zaten birkaç saatlik bir kaçırılma olacak bu.
-Ne demek istiyorsun?
İşte bu sırada aracın altından açılan bir girişten içine girmişlerdi.. Fazla büyük olmayan bir araçtı. Sanki tek odaymış gibiydi. Başka oda vardıysa da ikisi de kapısını göremiyordu. İçeri de herhangi bir varlık yoktu. Bu da başka odaların da olduğunun bir göstergesi idi. Odada sadece bir monitör vardı. Belli süreçler içerisinde çeşitli yerleri gösteriyordu. Çetin’in anladığı kadarıyla bu yerler ufonun etrafıydı. En azından 10 kamerası olmalı diye düşünd Çetin.
-Diğer kapılar nerede acaba. Kamera ya da benzer bir şeyler de göremiyorum. İzleyin bakalım bizi…
-Ne diyorsun sen Çetin ya. Bitmiş tüm hayatım zaten. Hele bir göreyim çiroz yaratıkları dalacağım hemen vallahi. Tüm dünyanın intikamını alacağım. Hiçbir şey benim o yaratığa kafa atmamı engelleyemez.
-Hele bir sakin ol Barış. Önce bir ortamı tanıyalım ki her şeye hazır olabilelim.
-Ne sakin olması yahu ne sakinliği manyak alienler gelsin kaçırsın bizi ondan sonra da sakin olayım di mi. Biz hiç onları kaçırdık mı ki onlar bizi kaçırıyor.
-Barış saçmalamaya başladın.
-Saçmalamıyorum ağabeycim ben kısır olmak istemiyorum.
-Ne kısırı ne diyorsun oğlum.
-Ne oldu ufo uzmanı o kadar çok biliyorsun da bunu duyunca şaşıryorsun. Biraz bilgim var herhalde. İnanmam etmem ama az bir şey bilgim var bu konuda. Bu yaratıklar kaçırdıkları insanları kısır yapıyorlarmış. Bir dergide okudum.
-Ulan adam böyle saçmalıklara nasıl inanabiliyorsun. Kısır yapmıyorlar oğlum. Sadece kadınların yumurtalıklarını alıyorlar hepsi bu.
-Ohara kısır yapsa daha iyi be. Manyak mı lan bunlar.
-Manyak değil kısırlar.
-Ne kısırı.
-Eee madem az bir şey okudun bunu da bilmen lazım di mi.
-Saçmalıyorsun.
-Saçmalamıyorum. Okuyorum. Eğer sen de okuduklarını düzgün anlasaydın dünyalıları kısırlaştırmadıklarını kendi kısırlıklarına çare bulmak için dünyalıları kullandıkları öğrenmiş olurdun.
-Yuh be.
-Aynen öyle dostum. Bir ara sana ayrıntısıyla anlatırım bunu. Tabi sen burada olup bitenleri hatırlayabilirsen.
-Ne demek hatırlayabilirsen. Aslanlar gibi hatırlarım. Mega hafıza var bende.
-İsterse 10 ışık hızı hafıza olsun dostum hatırlayamazsın. Bunlar bir alet sayesinde burada yaşananların bir kısmını sadece hipnozla hatırlanacak şekilde siliyorlar bazı kısımları da hiç hatırlanmayacak şekilde siliyorlar.
-Nasıl yani.
-Bütün bilgileri nasıl elde ettim sanıyorsun. Okuduğum kitapların hepsi kaçırılma vakalarının ayrıntılarını hipnoz sayesinde elde edilen bilgilerle veriyor.
-Yani ben hiçbir şey anımsayamayacak mıyım?
-Maalesef aynısı bana da olacak. Buradaki tüm her şeyi unutacağım şu güzelim aletleri şu ekranı hepsini. Ve de seninle yaptığımız konuşmayı. Sen bu gemiden çıktıktan sonra gene ufolara inanmayacaksın. İşte bu üzüyor beni.
-Varsın hatırlamayayım bu serserileri. Bu hatırayla yaşayacağıma ölürüm daha iyi. Bu arada neden bazı şeyler hipnozla hatırlanabiliyor.
-Belli ipuçları verebilmek için.
-Ne gibi ipuçları?
Derken girdikleri bölümün hemen karşısındaki monitrün ortasında bir şeyler hareket etmeye başladı. Önce ufak bir daire ortaya çıktı daha sonra da bu daire daha da büyüdü ve bir insanın geçebileceği seviyeye geldi. Bu arada monitör ise hala yerinde duruyordu fakat dairenin olduğu yer şeffaftı ve arkası rahatlıkla görünüyordu. Bir nevi şeffaf monitördü artık.
-Hay Allah be nedir bu böyle. Ne biçim bir araç bu. Söyle bakalım ufo uzmanı açıkla bunu.
-Böyle bir şeyi ben de beklemiyordum inan ki.
-İstersen buna da açıklanamayan ufo monitörü de ha Yani AOM. Ha ha ha. Ulan sinirden gülüyorum yahu.
-Çok komiksin dostum.
Alaycı bir bakış attı. Yüzü çok sıkıntılıydı. Hiç böyle bir şey beklemiyordu.

-Böyle şeylerden bahsedildiğini hiç duymamış ve okumamıştım. Çok garip. Dikkatli bak Barış sanki kapının ya da girişin , ya da adı her ne halt isenin arkasında biri var. Görüntülerden tam seçilemiyor ama bizim gibi olduğunu söyleyebilirim.
-Onu bende görebiliyorum. Bizim boyumuz kadar var sanırım. Galiba yanında birisi daha var. Uzun saçlı sanırım bu bir dişi olmalı.
-Bunlar griler değil , evet kesinlikle değiller.
-Grilerde nedir?
-İnsanları esas kaçıran uzaylı varlıklardır. Hani demin dedim ya kısır yaratıklar. İşte onlara griler denir. Kısa boyludurlar ve tenleri gridir herhangi bir şekilde de saçları yoktur.
-Hass. Kim o zaman bunlar ya da nedir?
-Bilmiyorum susma hakkımı kullanacağım.
Uzun süre sessiz kaldılar. Onlar girişin bir tarafından uzaylılara diğerleri de onlara baktı. İki tarafta birbirini tartıyor gibiyordu. İlk kim harekete geçecek sanki iki tarafta da bilmiyor gibiydi. Sadece birbirlerinin bulanık görüntülerine bakıyorlardı. Tedirginlerdi. İlk tepki karşı taraftan geldi. Yavaşça gelmeye başladılar. Girişten geçerken monitördeki görüntülerin gene dairesel biçimde dalgalandıklarını gördüler. Aynı bir su damlasının suya düşerken yaptığı dalgalanmalar gibi. Bu ikisi kapıdan geçtikleri zaman Barış’ın tepkisi önce şaşırtıcı sonra da sert oldu.
-Ulan bunlar da insan bee!
Gerçekten de insanlardı ya da öyle görünüyorlardı. Belki de bir zırhtı üstlerindeki. Tabi Çetin bunları tam olarak düşünemeden Barış’ın saldırısı gerçekleşti. Onların bir grup şakacı insan olduklarını sanmış olmalıydı.
-Şerefsizler utanmıyor musunuz bizimle dalga geçmeye ha.
Öyle hızlı saldırmıştı ki peş peşe yumruklar indiriyordu karşısındakilere Çetin tutmasaydı eğer onu işler daha kötüye gidebilirdi.
-Dursana be oğlum manyak mısın. Zarar vereceksin hem kendine hem de onlara. Belki de yıllar boyu oluşacak bir dostluğu yok ettiğinin farında mısın ha. Bak hele şu yaptıklarına.
Gerçekten de yazık uzaylıların ağızları burunları kan revan içindeydi. Uzun saçlı olan yani bayan olan (Doğal olarak artık yüzlerini seçebiliyordu Çetin tabi bir de şu kanlar olmazsa) cebinden çıkarttığı bir aletle önce yanındakinin sonra da kendisinin suratına o aletle bir şeyler sıktı. Suratlarındaki kanlar yavaşla yok olmaya başladı. Sanki kanları vücut tekrar geri istiyormuşçasına derinin içine gidiyormuş gibiydi. Bunu öğrenmek için zamanları yoktu tabi herhangi bir şey sormadılar. Barış’ın haşat ettikleri bir süre sonra suratlarında ne bir kan ne de bir şişik kalmıştı. Bu görüntü karşısında barış’ın asabiyeti de gitmiş yerini korku ve heyecana bırakmıştı. Artık onların şakacı insanlar olduğunu düşünmüyordu.Erkek olduğunu düşündekleri varlık onlara doğru bir iki adım yaklaştı.Bu durum karşısında Çetin ile Barış da geriledi. Hatta Barış geri giderken tökezledi ve yere düştü. Yüzü hala insanımsıya dönüktü.
Bu yaratık sanki demin hiç yaralanmamış gibi hiç kimse tarafından tartaklanmamış gibi sakince bizimkilere seslendi.
-Merhaba dünyalılar. Sizleri bir kurtarma görevi için seçmiş bulunuyoruz kabul ediyor musunuz?

Devam edecek…
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
10 Ağustos 2006       Mesaj #1318
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Bizim, fotoğraflarımız olacak en sevgili anlarımızda çekilmiş,mutlaka gülerken.
Senin bana, benim sana hediyelerimiz olacak asılan, çirkinde olsa kendi elimiz değmiş resimler, Belki alçı kalpler, belki bir senin bir benim boyalı ellerimizle kaplayacağız duvarımızı rengarenk..
En güzel aşk şiirleri sana olacak
Duvarlarımız yalan söylemeyecek, buram buram yaşam sevgisi kokacak...
İnsanlar mutsuzlar sevgili, her şeye açlar ve doyumsuzlar...
Bense, bir tek seni istiyorum, bir tek seni aşkım...
Çünkü, sen benim her şeyimsin aşkım herşeyim...
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
10 Ağustos 2006       Mesaj #1319
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
sensiz kalmayı kaldıramıor yüreğim.
Kısa ayrılıklar bile kaderimi arttırıyor,hüzün dolu geceler yaşatıyor bana.
Seninle olmanın tadını almışım bir kere ,bundan vazgeçemiyorum.Alışkanlıkdeğil bu,her alıkşkanlık terk edilebilir bir gün.oysa benim yaşam kaynagımsın sen,insan hayatından vazgecebılırmı?
özlüyorum seni,özlemin büyüdükçe büyüyor içimde,durduramıyorum .kavuşacagımız anı bekleyerek geçior zamanım.hiç birşey zevk vermiyor bana sen yokken ,sıçrayarak uyanıyorum geceleri ,yanıma bakıyorum,YOKSUN.Tekrar gözlerimi kapıyorum ,dönüp duruyorum sabaha kadar.Sensizken her güne yorgun uyanıyorum,tadım yok işte anla.
oysa yanımdayken sen,günün tüm yorgunlugunu unutuyorum.Sohbetimizin keyfi,dokunmalarımızın sihri,yaşanan tüm olumsuzlukları silip götürüyor.Huzurla dalıyorum uykuya.Seninleyken sadece bir kaç saatlık uyku bile,ertesi günü ayakta ve sapasğlam geçirmeme yetiyor.
SEVGİLİM OLDUĞUNU VAR OLDUGUNU BİLMEK YETIYOR BANA.
Zamanı seninle,sadece seninle geçirmek varken,aşkımızı büyütmek,tutkuyla yaşamak varken beklemek zor gelıyor ınan ''şimdi olsa''diyorum''çıksam evden,gitsem yanına,yemek yesek birlikte,o gülse,ben baksam,heyecanlı heyecanlı anlatsa yaşadıklarını...
Sonra tatlılıgından bahsetsem şımartsam onu,Boğazın kıyısında yürüsek birlikte,yağmur üzerimize yağsa,üşüsek,sarılsak birbirimize,ısınsak tenimizin ateşiyle''...AMA YOKSUN İŞTE.Bu gecede sensiz geçecek ve ben yediğim yemekten zevk almayacağım.Bu gece sevgilim,bir fırsatını bul ve üzerinde şehir ışıklarının dans ettigi denize bak,kokusunU içine çek.Beni hissedeceksin.Çünkü ben ne zaman yalnız kalsam, denize bırakıyorum yüreğimi ,sana ulaşması için.Çünkü seninleyken atıyor yüreğim.HAYDİ SEVGİLİM GEL.Al yüregimi öyle gelllLL
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
10 Ağustos 2006       Mesaj #1320
arwen - avatarı
Ziyaretçi
İsimsiz

Yalnızlığın bu türlüsünü hiç yaşamadım ben, oysa bu yalnızlığın ilacının sen olduğunu biliyordum. Elimi uzatsam tutacağını, kaygılarla dolu saatlerin bir anda yok olacağını biliyorum.
Sandığım kadar güçlü değilmişim demek ki konuşmak istiyorum...
"Seni hiç sevmemiştim, sana değer vermemiştim" demek istiyorum.
Ama çıkmıyor bu sözcükler ağzımdan tıkanıp kalıyor boğazımda hem nasıl söyleyebilirim ki bunu? seni düşünmenin bile bana heyecan verdiğini nasıl inkar edebilirim? Seninleyken yüreğimin deli bir ırmak gibi çağladığını, hiç bitmeyen bir coşkunun içinde neşeyle yaşadığımı nasıl saklayabilirim?
Sen hayatımda değişik bir renktin. Değişiklik arıyordum sen bana yaklaşınca uzak kalmadım demek istiyorum. Oysa renklerin güzelliğini seninle keşfetmiştim ben her renge hatta diyebilirim ki en güzel renklere senin adını vermiştim. Hayatımda bir değişiklik olduysa bu seninle gelmişti. Senden uzak kalmayı hiç aklımdan geçirmemiştim hele seni kaybetmeyi hiç. Sana yakın olmanın verdiği hazzı başka hangi duygu tattırabilirdi bana?
"Alımlıydın, güzeldin bu yönlerinle etkilemiştin beni. Kişiliğin, kültürün, zekan hiç dikkatimi çekmemişti" demek istiyorum.
Bunun yalan olduğunu sende biliyorsun sen yoksun, sözlerin var. Kendini anlatışın vardı, hayata bakış açın vardı, ve ben senin olmadığın zamanlarda işte bunları yaşıyorum. Şimdi Beni sadece güzelliğin etkiledi " desem kendimi bile inkar etmiş olurum.
Kilometreleri senin için kat etmedim sadece öyle zan etmeni istedim. Bir oyundu ve bitti demek istiyorum. Ama bunları söylemekle kendimi kandırmış olurum. Çünkü ben yolları içimdeki o tarif edilmez heyecanla aştım. Seni gördüğümde yaşadığım titremeyi gizleyebilmek için ne yapacağımı şaşırıyordum.
Aslına bakarsan ben aşka falanda fazla inanmak istemiyorum demek istiyorum çünkü benim aşk değil başlı başına bir tutkuydu.
Aşkın gücünün hayattaki başka her şeyden daha kuvvetli olmayacağına inanırken, gerçekleri yüreğimin sesiyle bulurken, insanı insan yapan en önemli şeyin aşk olduğunu düşünürken... " Aşka inanmam demek ben hiç yaşamadım" demekle eş anlamlı.
Hayat hep seçenekler sunar insana oysa yaşam bana böyle bir seçenek bırakmadı eğer bir seçenek şansı verseydi “ben yaşamımdaki her şeyi bir kenara seninle olmak” seçeneğini seçeceğimden hiç kuşkun olmasın. Ama her zaman en doğrusunu seçmek mümkün değil.
Önemli olan yaşanan yanlış da olsa bundan yarına dair bir ders çıkarabilmektir.
BEN ŞİMDİ YANLIŞI YAŞIYORUM...

Benzer Konular

17 Şubat 2016 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar