"KANATLAR; GÖKLERİN ŞİİRİ...
İKİ KANAT... Sadece iki kanat... Martıların denizleri yüreğimize taşıyan çığlıkları, göçmen kuşların hikâyelere konu olan esrarlı yolculukları, kelebeklerin çiçekleri birbirine komşu eyleyen zarif uçuşları, pervane böceğinin ateşin kıvrımlarında sonlanan yolculuğu, bülbülün güller ülkesindeki serencamı ve daha nicesi, sadece iki kanat arasında olup bitiyor.
Doğrusu, hepimiz her hâlimizle kanatlar arasında yaşıyoruz. Her birimiz gönlümüzde bir kuş saklıyor ve büyütüyoruz. Yeryüzündeki serüvenimizi "gönül kuşu"nun uğradığı tuzaklarla anlatıyor şairler."Gönül kuşu" ten kafesinde hapistir, çünkü sevgilinin gözyaşlarının danelerine kanmıştır. Ayaklarımızı yerden kesen hayaller, kendimizi "kuş gibi özgür" hissettiğimiz anlar, bir sevdiğimize kanat gerdiğimiz haller, bizi her defasında göklere kanatlandırır, kuşlara yoldaş eyler. Kafdağı'nın ardında bir "Anka kuşu" bekler bizi. Hüdhüd kuşu, Süleyman'a (a.s.) esrarlı bir yoldaş olur, Ebâbil kuşları Kâbe'ye bekçi oluverir. Ürkekliğiyle ünlü güvercin, sevgilinin âşığı avlayan gözünü temsil eden şahin, boynundaki halkasıyla kulluğu simgeleyen kumru, alımlı kuyruğuyla gözleri avlayan tavus kuşu, zarif yürüyüşüyle sevgiliye özlemi hatırlatan keklik, hasreti ve vuslatı kanatlandıran üveyikler, uzun göç kervanlarıyla uzakları ve gurbeti çağrıştıran turnalar ve daha nice kuş, insan duygularının gizemli çırpınışlarına elçilik eder. Öyle ki, insanı anlamak kuşları anlamaktan geçiyor gibi.Kuş misali gelip geçtiğimiz şu dünyada her defasında kuşların dilinde, göçünde, uçuşunda arıyoruz kendimizi.
İşte bu yazı da, sizi özel bir gerekçeyle kuşların yanına çağırıyor. Kuş kanatlarının sırrına kanat açmaya, kuş teleklerinin arasında küllenmiş gerçeği yeniden alevlendirmeye var mısınız? Rüzgârın koynuna usulca ve ustaca sokulan kanatlar, hava taneciklerini gölgesi altında şiirli akışlara büründüren kanatlar, sadece varlıklarıyla, gerçeği, dengeyi, ölçüyü çağrıştırır ve estetiği, güzelliği, zerafeti kanatlandırır. Kanat, her defasında bizi kendimizin ve gerçekliğin üstüne çıkarır, düşünce ve duyguyu havalandırır, ötelere taşır. Her birimiz bebekliğimizi ve çocukluğumuzu bir annenin kanatları altında geçirdik. Şimdi kol kanat gerdiğimiz, kanat açtığımız sevdiklerimiz vardır meselâ.
"Kanat" derken bir şeyden söz etmiyoruz aslında. Kanat, çok şeydir.Örneğin, kuş kanadı yüzlerce telekten ve her bir teleğe bitiştirilmiş sayısız tüyden oluşan kalabalık bir topluluktur. Tüy ve teleklerin tutuşturulduğu özel kas ve kemik takımı, topluluğun diğer üyelerini oluşturur. Hiçbir kanat bu kalabalıklığına rağmen yalnız kalmak istemez. Mutlaka çifttir; tek kanatla uçulmaz! Kanatlar çok çeşitlidir de. Rüzgâra binmenin zarif üslubu olan kuş kanatları, böceklere doğru geldikçe küçülür, küçüldükçe değişik renklere, değişik biçimlere bürünür, değişik görevler alır. Örneğin "kelebek" dediğimiz böceğin çoğu kanattır; kanat yoksa, kelebek de yoktur. Sanki kelebek iki kanadı göstermek ve sergilemek için dans ediyordur çiçekler arasında. Sinekler ve arılar ise kanatlarını gizlemek ister gibidir; kelebeğe kıyasla oldukça küçük olduğu yetmiyormuş gibi, şeffaftır kanatları. Bu yüzden, önemsizliğin simgesi gibi zikredilirler çoğu kez. "Sinek kanadı kadar kıymeti olsa" gibi ifadelerde, insanın sinek kanadını hafife alma alışkanlığına gönderme vardır. Oysa, hiçbir kanat kendi hafifliğine inat hafife alınası değildir.
Kanat, uçmaya göre tasarlanmış kemiklerden özel hareket becerileriyle donatılmış kaslara, özel renklere bürülü ve özelleşmiş fonksiyonlar yüklenmiş farklı şekillerdeki teleklerden, her bir detayında özel bir hikmet saklı, rüzgârlarla oynaşmaya hazır sayısız tüylerine kadar ağır bir hesabın sonucu, altından kalkılmaz bir anatomik tasarımın bütünleştiği yerdir. Kendi içindeki, kuş ya da böcek gövdesine bitişme üslubuyla daha da genişler, gelişir. Kanatların kendi anatomisinde gerçekleşen çok sayıda faktörün zarif ve pürüzsüz uyumu ve ahengi, hava akımı, güneş ışığı, su ve yağmur gibi çok sayıda dış faktörle olan etkileşiminde de dinamik biçimde devam eder. Kuşların ve böceklerin zarif ve nazenin kanatları, rüzgârın hışmını telekleri arasında sakinleştirmeye; yağmurun, sıcağın ve soğuğun hırçınlığını gölgesinde dindirmeye çoktan beri hazır gibidir. Kanatların zerafet ve çevikliği, ahengi ve esnekliği bağrında ağırlayan ve barıştıran tasarımı sayısız kuşun, sayısız uçuş manevralarında hiç bozulmadan sürer. Fotoğraf karesine düşen hiçbir kanat çırpışı çirkin ve biçimsiz değildir; aksine telaş ve koşuşturma içinde de estetiğin ve güzelliğin her daim kanat uçlarında taşındığını gösterir.
Kanatların her hareketinde seyredegeldiğimiz bu eşsiz uyum ve estetikte, bildiğimiz kadarıyla, bazı açık çelişkiler gizlidir. Uçuşta en azından şimdilik bizim hesaplarımıza uymayan zıtlıklar barınır. Kanatların iki ucu arasında nice imkânsızlar gerçekleşir.
Uçuş her zaman hafif olmayı gerektirir; ancak hafiflik de kaçınılmaz olarak, kırılganlığı ve kolay incinebilirliği getirir. Bir şey sağlam ve kırılmaz olacaksa ağır olmalıdır; hafif olacaksa kırılgan ve zayıf durmalıdır. Oysa, kanatlı kuşların nazenin bedenlerinde ve uçarı böceklerin minik gövdelerinde hafiflik ve sağlamlık bir arada barınırlar. Bunun için kuşların bedenleri her açıdan hafif fakat sağlam olmak üzere tasarlanmıştır. Kuşların kemikleri bu yüzden oyuk oyuktur; ancak kemik içine değişik boylarda ve çarpraz açılarda kirişler yerleştirilmiştir. Bu mini kirişler içi boş kemiklere sağlamlık ve kararlılık kazandırır. Gerçekte kemiklerin içi boş değildir; hava kesecikleri ile dolu olan kemik boşlukları, hem kuşun havanın kaldırma gücüyle hafiflemesini sağlar, hem de uçuş esnasında fazlasıyla oksijene ihtiyaç duyan kuşun akciğeri için yedek depo görevi görür. Bir hesaba göre kuşların vücut hacminin yaklaşık beşte dördünü hava kesecikleri oluşturur, kanat kemiklerine kadar uzanan bu hava keseciklerinin hepsi merkezdeki akciğere bağlanır. Bu tasarım, kuşun yüksek miktarda oksijen ihtiyacı ile hafif olma ihtiyacını birlikte karşılar. Bildiğimiz bütün kuşların ortak özelliğini oluşturan gaga, kuşların hafiflemesi yönünde bir başka özel tasarımdır. Sindirim sisteminin başlangıcını oluşturan dişler ve çene kemikleri ağırlığı artıracağı için, kuşlar ince, uzun, hafif ve esnek gagalarıyla beslenirler. Kuşların dişsizliklerinden kaynaklanabilecek muhtemel hazımsızlık sorunları için de özel kaslardan yapılmış taşlıklar tasarlanmıştır. Taşlıkta, mideye gelen katı gıdalar birbirleriyle sürtünerek eritilir, öğütülür. İnsanlarda ve çoğu memelilerde idrar ve dışkıyı depolayarak boşaltım yapmanın uygun zamana ve mekâna ertelenmesini sağlayan mesane ve kalınbağırsaklar da bir ağırlık kaynağı olacağından, kuşlarda mesane ve kalınbağırsak yoktur. Bu yüzden, başınızın üzerinde uçuyor da olsalar, idrar ve dışkılarını hiç bekletmeden yapmaya eğilimlidirler. Kuşların modern uçaklara ilham kaynağı olan aerodinamik vücut şekilleri ise her ne olursa olsun havanın kaldırma gücünü uçuş lehine kullanmayı, uçuş aleyhine olan havanın direncinden sıyrılmayı sağlıyor. Kanatların, kanat tüylerinin, gövde tüylerinin de katkısıyla, ele gelmez ve başına buyruk görünen rüzgâr, kuşun kanatları altında boyun eğer, hizaya gelir, ahenge bürünür, sakinleşir, hatta sessizleşir. Bir kuş kanadının dokunmasıyla biçimsiz duran hava akımları, çılgın türbülanslarla şeffaf bir heykele dönüşür; hava zerreleri kanatlar altında bir şiir gibi ahenkle sıralanır.
Uçuşun hiç kuşkusuz merkezinde duran kanatları anlamak pek kolay değil! Modern zamanların insan yapımı olan çelik uçak kanatları temel özelliklerini kuş kanatlarından ödünç alıyor. Örneğin uçak kanatları da tıpkı kuş kanadı gibi üst kısmı bombeli, alt kısmı düz ya da hafif çukurumsu olarak tasarlanıyor. Maksat, kanadın üst kısmından geçen havaya, alt kısmından geçen havaya kıyasla daha çok hareket verip bir kaldırma gücü sağlamak. Çocukların pek sevdiği frizbilerin üst kısmının hafif bombeli oluşu da bu yüzdendir. Aynı şekilde uçak kanatlarına birtakım yan aparatlar takılarak kanat açısının ve kanat alanının değişik fonksiyonlara ayarlanması sağlanır. Örneğin, tıpkı kuşlarda olduğu gibi, kalkış ve inişlerde uçak kanadının arka kısmındaki ek kanatlar (flaplar ve kanatçıklar) açılarak ek yüzey alanı kazanılıyor, hızın yavaşlamasını telafi etmek üzere ek yüzey alanı sağlanıyor, düşüşe karşı frenleme yapılıyor. Uçağın süzüldüğü ve düz uçtuğu zamanlarda ise kanatların yüzey alanı azaltılıyor. Kuş kanatlarının kalkış, iniş ve süzülüş zamanlarında, çok parçalı, çok eklemli, çok esnek yapısıyla aldığı biçimlerle kıyas edildiğinde, uçak kanatlarının bu kabiliyetleri hayli kaba ve ilkel duruyor. Dahası, çelik uçak kanatlarının yekpare yapısı ani ve kısa mesafeli manevralara asla izin vermezken, kuş kanatlarının yüzeyini oluşturan her nokta, her telek, her tüy, kısa mesafeli ve ani manevralarda bir hedef doğrultusunda hızla koordine ediliyor; buna, uçakların aksine, gövde, kuyruk ve ayaklar da aktif olarak eşlik ediyor. Bu yüzden, kuşların küçüklüğüyle bilinen "kuş beyinleri"ne kıyasla, kas ve eklem hareketlerinin koordinasyonunda rol alan, refleks tepkilerin merkezini oluşturan "beyincik" daha büyüktür.
Aslında kuşların modern uçaklarla kıyaslandığı bu noktada, modern uçaklarda henüz gerçekleşmeyen bir imkânsızın gerçekleştiğine, iki çelişkili tasarım özelliğinin barıştığına tanık oluyoruz: hareketlilik ve kararlılık. Mühendislik çalışmaları, bir yapının tasarımında hareketlilik ve mukavemetin ters orantılı olduğunu gösteriyor. Bir yapıya hareketlilik ve esneklik kazandırırken, kararlılık ve mukavemeti yitirmeniz kaçınılmazdır. Bunun tersi de geçerlidir. Mukavemet ve kararlılık vermeniz gereken bir yapıyı olabildiğince hareketlilik ve esneklikten arındırmanız gerekir. Ne var ki, kuş kanatlarının tasarımında, olağanüstü hareketliliğin olağanüstü sağlamlıkla birleştirildiğine, olağanüstü esnekliğin olağanüstü kararlılıkla buluşturulduğuna tanık oluyoruz. Hem her noktasında sayısız hareket seçeneği var, hem her noktasında son derece sağlam ve dayanıklı! Anlaşılan o ki, kanatlar, evrimcilerin bazı sürüngenlerin milyonlarca yıl önce, ağaçtan düşe düşe, ara sıra zıplayarak, su üzerinde kayarak, zaman içinde, her nasılsa, rastgele, birdenbire edindikleri eğreti birşey olmaya hiç mi hiç aday değil. Gölgesi altında sayısız detayın ahenkli bütünlüğünü ve bir uçtan bir uca onlarca çelişkili özelliği bir arada barındıran kanatlar hiç de hafife alınası değil!
Üstelik, kanatlar hiç de kolayca ve rastgele kuş gövdesine bitiştirilecek şeyler değil. Kanatların gövdeyle buluşması ve çalışması ilk bakışta görülemeyecek çok boyutlu hesaplamalar, geniş çaplı mülahazalar gerektiriyor. Bunun hiç olmazsa birkaç boyutunu anlamak için, bildiğimiz bir yerden, kuş kanatları ile uçak kanatlarının en belirgin farklılığından başlayalım. Kuş kanatlarını modern uçak kanatlarıyla karşılaştırırken dile almaya bile cesaret edemeyeceğimiz, en önemli ve en görünür fark şudur: Kuşlar kanatlarını çırparlar. Uçak kanatlarından en azından şimdilik böyle bir beklentimiz yok. En iyi uçak mühendisleri dahi, uçakları kanat çırparak uçurmak gibi bir fikri akıllarının ucundan geçirmiyorlar bile... Kuşların kanat çırparak elde ettiği itme gücüuçaklarda şimdilik jet motorlarla sağlanıyor. Açıkçası, uçaklar kanatlarıylauçuyor değiller! Kanatların işlerinin çoğu motorlardan gelen itme gücünüyönlendirmek ve uçağa havada asılı kalacak yüzey alanı sağlamak. Ancak kuşlardauçuşun motoru kanatlardır. İşte yerçekimine sürekli karşı koymak gibi ağır biryükün sadece kanatlara yüklenmesi bayağı hesap gerektiriyor. Bunun içinöncelikle güçlü ve kesintisiz bir enerji kaynağı gerekiyor. Kuşlarda kanatlarınbağlı olduğu ana kaslar kuşların göğüs kemiklerine sıkı sıkıya bağlıdır ve çabucakyorulmayacak niteliklerle donatılmıştır. Bu kasların dakikada onlarca, hattabinlerce kez kasılıp gevşemesine rağmen yorulmaması ve krampa maruz kalmamasılâzım. Bir güvercin dakikada 360 kez, kuşların en küçüğü olarak bilinen sinek kuşu ise 4200 kez kanat çırpar. Bu yüzden kuşların göğüs kafeslerini çevreleyen kaslar insana kıyasla çok daha kalındır ve beden ağırlığının çokdaha büyük bir kısmını oluşturur.
Bu gerçeği daha iyi kavramak için bir insan olarak kanat çırparak uçmaya kalktığınızı farzedelim ve uçuş hesaplarını buradan hareketle gözden geçirelim. Ciddi hesaplamalara göre, hiç olmazsa havada süzülebilmenizi sağlayacak bir çiftkanadınızın iki ucu arasındaki mesafenin 50 metreden az olmaması gerekiyor. Bu kanatları çırpabilmeniz için de göğüs kaslarınızın yaklaşık 2 metre kalınlıkta olması gerekir. Ancak göğsünüz üzerinde yaklaşık iki metre kalınlığa ulaşan kasların sizi sokacağı tuhaf biçimi hesap etmeye kalkmadan, ilave edilen yeni kasların ağırlığının uçuşunuzu pek de güvenli kılmayacağını, bu ek ağırlıkla daha uzun bir kanat ihtiyacının belireceğini de düşünün. Üstelik, bu ek kaslarla rahatlıkla kanat çırpıp uçuyor olsanız da, burada harcayacağınız enerji miktarının karşılanması ve göğüs kaslarının çalışması için hızlı ve kesintisiz enerji akışının sağlanması; bunun için ise, vücudunuzda bir dizi temel değişikliklere daha gidilmesi gerekiyor. Metabolizmanızın bu hızlı enerji akışını karşılayabilmesi için en az bir 10 kat daha hızlanması gerekiyor. Bunun için de çok iyi hızlı bir oksijen, besin, su temini gerekiyor. Bunun için de akciğerlerinizin şimdikinden hayli büyük ve geniş olmasını, midenizin siziülser edecek biçimde hızlı asit salgılıyor olmasını, günlük su alımınızın onlarca kat artmasını temenni etmelisiniz. Elbette iş bununla bitmiyor!Metabolizmanızı uçmaya yetecek biçimde hızlandırdınız diyelim. Bu defa sürekli ateşler içinde olmayı da göze almanız gerekiyor. Çünkü metabolizma artışı, vücudunuzda bir anda şimdikinin onlarca katı kimyasal reaksiyon.Bu da ısı demektir. Şu halde birkaç derece arttığında sizi yatağa düşüren vücut sıcaklığınız en az 20 derece birden artmış olacaktı! Siz en iyisi uçmayı kuşlara bırakın!
Aslında uçmak kuşların "kuş beyni"nden beklenmeyecek kadar akıllıca bir iştir! İnsan örneğinde anlatmaya çalıştığımız sonu gelmeyen bu dengesizlikler birkaç grameden sinek kuşundan yüzlerce kiloya varan albatrosa kadar yaklaşık 9500 kuştürünün milyarlarca üyesinde pürüzsüz bir ahenge bürünerek kanatlanmış ve sessizce başımızın üzerinde dolanıp durmaktadır. Kuşların gövdesine kanat eklemenin bedeli, en azından yaklaşık 43 °C?ye varan vücut sıcaklığı, insan kalbinin altı katı hızla atan kalpleri, vücut hacminin beşte dördünü oluşturan göğüs kaslarıdır.
Kanatların gövdeye bitiştirilmesi kadar, kanatların kendi iç tasarımı da sayısız hesabı gerektiriyor. Her şeyden önce her kuşun kanadının o kuşun gövdesiyle estetik bir uyum içinde olması gerekir. Kanatların renginin, büyüklüğünün ve açılma biçiminin kuşların çiftleşmesine, kamufle olmasına, haberleşmesine, avlanmasına da hizmet ediyor olması gerekir. Kanatlar sadece uçmak için olsa bile her kuşun uçma ihtiyacı farklıdır. Kimisi uzun bir süre havada kalır, uzun mesafeli göçler yapar; kimisi kısa bir süre havada kalır, ani vuruşlarla avlanır. Uzun sürede havada kalan kuşların daha çok süzülmeye yarayan uzun ve dar kanatlara ihtiyacı vardır;albatrosların kanatları gibi... Albatroslar uzun ve dar kanatları sayesinde deniz üzerinde meydana gelen hava akımlarını kullanarak, en az enerjiyle en uzak mesafelere uçabiliyorlar. Hava akımı bittiği zaman kendilerini yeni bir akıma veriyorlar. Leylekler gibi göçmen kuşlara ise uzun ve geniş enli kanatlar lazımdır. Uzun ve geniş kanatları sayesinde, göçmen kuşlar, soğuk havanın yer düzeyiyle temas ettiği noktada oluşan sıcak hava akımlarını kanatları altına alabiliyorlar. Helezonik olarak yükselmeye başlayan sıcak hava akımını uzun ve geniş kanatlarının altına hapsedip bir yelkenli gibi yükselip süzülüyorlar. Güvercin ve sülün gibi kuşlar ise pek uzun mesafede uçuşları yapmazlar; daha çok kısa süreli ve hızlı manevralı uçuşlar gerçekleştirir, sık sık kalkış ve iniş yaparlar. Onlara lâzım olan da kısa ve bodur kanatlardır.Şahin gibi yırtıcı kuşların çok hızlı pikeler ve ani manevralar yapması gerekir. Onlara lâzım olan da dar ve sivri uçlu kanatlardır. Demek ki kanatlanmak sonsuz bir hesap işidir. Evrimci söylemin milyonlarca yıla -her nasıl olmuşsa- diye ustaca havale ettiği rasgelelikte olacağa hiç benzemiyor.Bunca hesap ya bir anda kasıtla gerçekleşir ya da hiçbir zaman gerçekleşmez.Göklerde ahenkle inip kalkan sayısız kanadın altında gerçekleşen ince düzenlemeler, hassas ölçüler, şaşmaz dengeler keyfimizce uzattığımız uzunca bir zamanın, rastgele etkileşimlerin, hesapsızca savrulmaların işi olamaz.
Bu gerçeği daha bir yakından kavramak için, kanatlardan birinin herhangi bir teleğinde dizili tüylerin arasına başımızı sokalım. Varsayalım ki, kanatların bütün sırlarını kavradık, bütün uçuş hesaplarını anladık. Geriye hâlâ daha anlaşılmaz bir şey kalıyor: kuş tüyü... Başımızı yumuşakça yaslayıp uyuduğumuz kuş tüyünün birçok araştırmacının uykularını kaçırdığını biliyor musunuz? Kuş tüyleri ve uçuş telekleri, Kızılderililerin başına taç olmayı hak edecek kadar paha biçilmez şeylerdir.En az 140 milyon yıldır yeryüzünde uçuştuğunu bildiğimiz kuş tüyleri, kâinatın başlangıcı gibi, ışığın yapısı gibi, henüz tam anlamıyla çözümlenmemiş bir sırdır. Omuzunuza bir tüy düştüğünde, aklımıza da kocaman bir soru işareti takılmalı. Bir kuşun uçuşunda en önemli unsurlar tüyler ve teleklerdir. Hafiflik, esneklik, sağlamlık gibi üç zıt özellik, kuş tüyü hafifliğinde barışıyor, buluşuyor. Bir büyük kuş tüyünün ortasından oldukça hafif fakat sağlam bir omurga kemiği geçer. Bu ince kemiğin ucu doğrudan deriye girer. Bu kemiğin her iki yanında ise birbirine paralel biçimde dizilen ince ve hassas tüy telleri yer alır. Tüy telleri de küçük kancalı telciklerle fermuar gibi birbirlerine geçmişlerdir. Bu sayede hem uçuş için sürekli bir alan sağlanmış, hem yağmur damlalarının kuşu ıslatıp ağırlaştırması önlenmiş, hem de soğuğa ve sıcağa karşı kusursuz bir izolasyon temin edilmiş olur. Bir kanadın üzerinde değişik büyüklüklerde ve konumlarda yerleştirilmiş telekler, bu teleklerin ince omurgasına bağlı tüy telleri, tüy telleri arasında giderek küçülen teller ve telcikler, bir kuşun kanatları altında ağırlanan hava taneciklerini henüz seslendirilememiş eşsiz bir şiir ahengiyle kucaklar. Âdeta her bir hava taneciğine ayrı ayrı tutunur.
Kuşlar kanatlara yapışır, kanatlar tüylere tutunur, tüyler hava zerrelerine asılır.Böylece göklerin bu sessiz ve sözsüz şiiri hep asılı kalır. Henüz hiçbir şair, kanatların dokunduğu bu şiiri yere indirecek şiiri yazamadı. Tıpkı Mülk sûresinin "Bakmazlar mı üstlerinde uçan kuşlara?" diye başlayan ve şairleri utandıran dâveti gibi, göklerde dolaşan, yükseklere kanatlanan bir şiirdir."
(Dr.Senai DEMİRCİ)