Arama

Hikayeler ve Öyküler -1- [Arşiv] - Sayfa 37

Güncelleme: 3 Aralık 2006 Gösterim: 495.944 Cevap: 1.997
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
13 Mart 2006       Mesaj #361
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
SEVİYORUM TANRIM !

Sponsorlu Bağlantılar
İnanç Tarihi dersimin öğrencilerinden biriydi Tommy. Uzun saçlı, değişik
bir gençti. Sınıfta benimle en çok tartışan öğrenci oydu. Tanrı'ya kayıtsız
şartsız inanmayı kabullenmiyordu. Mezun olurken bana imalı, imalı;
-"Günün birinde Tanrı'yı bulacağıma inanıyor musun hocam? " dedi.
-"Hayır" dedim, yavaşça.
-"Yaaa" dedi. "Oysa senin, bu derste Tanrı'yı pazarladığını sanıyordum
hocam..." Kapıdan çıkıp gitmek üzereyken arkasından bağırdım:
-"Tanrı'yı bulabileceğini düşünmüyorum. Ama o seni mutlak bulacak bir gün,
eminim." Tommy, omuzunu silkip yürüdü... Mezuniyetten sonra izini
kaybetmiştim ki, acı haberi kendisi getirdi bana...Ölümcül kansere
yakalanmıştı. Odama girdiğinde; zayıflamış, çökmüştü... Kemoterapi,
o uzun saçlarını dökmüştü... Ama gözleri halâ pırıl pırıldı...
-"Birkaç haftalık ömrüm kalmış hocam" dedi.
-"Sana bir şey sorabilir miyim?" dedim.
-"Tabii" dedi, "Ne öğrenmek istiyorsun?"
-"Sadece 24 yaşında olmak ve ölmekte olduğunu bilmek nasıl bir şey?"
-"Daha kötüsü olabilirdi... 50 yaşında olmak, kafayı çekmek, kadınlarla
beraber olmak ve müthiş paralar kazanmayı, yaşamak, sanmak gibi..."
Sonra niye geldiğini anlattı... "Okulun son günü sana Tanrı'yı bulup
bulamayacağımı sormuş; "hayır" yanıtını alınca şaşırmıştım. Sonra,
"ama o seni bulur" dedin... İşte bunu çok düşündüm. Doktorlar
ciğerimden parça alıp kötü huylu olduğunu söylediklerinde;
Tanrı'yı aramayı ciddiye aldım birden... Habis ur, diğer hayati
organlarıma yayılmaya başlayınca, sabahlara kadar dualar etmeye
başladım... Hiç birşey olmadı. Bir sabah uyandığımda; ilahi bir mesaj
alma yolundaki umutsuz çabalarımdan vazgeçiverdim aniden.
Ömrümün geri kalan vaktini; Tanrı, ölümden sonra hayat falan gibi
şeylerle geçirmeyecektim. Daha önemli şeyler yapma kararı aldım.
O zaman gene seni düşündüm... "En büyük mutsuzluk, sevgisiz bir hayat
sürmektir, bundan daha kötüsü de bu dünyadan, sevdiklerine
"Seni seviyorum" diyemeden gitmektir" demiştin...
Son günlerimi bu eksiği gidermekle harcayacaktım işte...
En zorundan başladım... Babamdan..." Oğlu yanına geldiğinde;
babası, gazete okuyormuş.
-"Baba, seninle konuşmam lazım" demiş Tommy.
-"Peki, konuş oğlum"
-"Yani, çok önemli bir şey..."
Babası, gazeteyi 10 santim indirmiş o zaman aşağı;
- "Neymiş o bakalım?"
-"Baba, seni seviyorum. Bunu bilmeni istedim." Tommy,
gülümsedi, arkasını anlatırken... Babasının elinden yere düşmüş
gazete... Hayatında hiç yapmadığı iki şeyi yapmış.
Tommy'ye sarılmış ve ağlamış... Sabaha kadar konuşmuşlar.
Babası, ertesi sabah işe gitmek zorunda olduğu halde...
"Annem ve kardeşimle daha kolay oldu" diye devam
etti Tommy... "Onlar da bana sarılıp ağladılar. Yıllardır bana
söylemedikleri, söyleyemedikleri şeyleri anlattılar. Bütün bunları
yapmak için bu kadar geç kalmış olmama üzüldüm sadece...
Ölümün gölgesi üzerime düşünce; kalbimi açıyordum,
bana, aslında çok daha yakın olması gereken insanlara..."
Nefes aldı Tommy..." Bir gün baktım, Tanrı, orada...
Hemen yanıbaşımda duruyor... Ona yalvardığım zaman,
bana gelmemişti. Onun kendi programı vardı, kendi bildiği gibi
yapıyordu. Gerçek olan şu ki, haklıydın...
Ben, onu aramaktan vazgeçtiğim halde, gelip, beni bulmuştu."
- "Tommy" dedim. "Sandığından çok önemli şeyler söylüyorsun, tüm
insanlığa... Sen, Tanrı'yı bulmanın en emin yolunu anlatıyorsun.
Onu, sadece kendine ayırmak, sadece ihtiyaç duyunca aramak
işe yaramaz... Ama hayatını sevgiye açarsan o, gelir seni bulur.
Bunu anlatıyorsun farkında mısın?" Devam ettim; "Tommy, bana
bir iyilik yapar mısın, bunları gelip sınıfımda da anlatabilir misin?"
Bir gün tespit ettik. Ama Tommy gelemedi o gün... Ölümle hayatı
sona ermemişti tabii... Şekil değiştirmiş, büyük bir
adım atmıştı sadece... İnanmaktan, görmeye geçmişti...
Ölümünden önce son bir defa konuşmuştuk.
-"Söz verdiğim derse gelemeyeceğim, halsiz ve bitkinim hocam" demişti..
-"Anlıyorum Tommy !"
-"Benim yerime onlara sen anlatır mısın hocam, sen anlatır mısın?
Herkese, bütün dünyaya, benim için anlatır mısın?"
-"Anlatırım Tommy" dedim. "Anlatırım, merak etme!"

İnsanlara; "Seni seviyorum" demek için, ölümü beklemenize
gerek yok, şimdi, hemen şimdi başlayabilirsiniz...
Başlayın ki, hayatınız güzelleşsin, zenginleşsin..

Hem, şimdi başlamazsanız,
belki de hiç söyleme şansınız olmayabilir...


dagarcik10011cbk119ha16nw



Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Mart 2006       Mesaj #362
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
AYAK İZLERİ

Sponsorlu Bağlantılar
Adamın biri, bir gece bir rüya görmüş,
Upuzun bir kumsal boyunca annesi ile yürüyormuş.
Onlar yürürken tam karşılarındaki gökyüzünden de
Bir film şeridi gibi, adamın hayatından sahneler geçiyormuş.
Kumsal adamın hayat yolu imiş sanki
Adam kumda iki çift ayak izi kaldığında dikkat etmiş . . .
Bir çifti kendisinin, bir çifti annesinin.

Hayatının son sahnesi de gökyüzünden geçtikten sonra adam,
Kumdaki ayak izlerine boydan boya bir daha bakmış ve
Birden bir şey dikkatini çekmiş:
Hayat yolunun pek çok bölümünde
kumda sadece bir çift ayak izi
ve adam dehşet içinde farketmiş ki,
ayak izlerinin, tekleştiği zamanlar,
hayatının en kötü, en acı anlarına rastlıyor...

Bu keşfi onu fena halde rahatsız etmiş
ve annesine sormaya karar vermiş.
Anee . . eğer sana inanırsam, senin yolundan gidersem
her zaman yanımda olacağını,
her zaman yanıbaşımda yürüyeceğini söylemiştin . . .
Oysa hayat yoluma bakıyorum.
En zorlu, en kötü, an acılı anlarımda
sadece bir çift ayak izi görüyorum kumda . . .
Anlamıyorum anne, anlamıyorum . .
Hayatın kolay günlerinde yanımda yürüyorsun da
sana en muhtaç olduğum anlarda beni niye terk ediyorsun ?

Anne gülümseyerek cevap vermiş :
Sevgili, çok sevgili evladım . . .
Ben seni çok sevdim ve hiç terketmedim.
Hayat yolundaki en zorlu sınav günlerinde,
yani en acılı, en kötü anlarında
kumda hep bir çift ayak izi gördün.
Dikkat et!
Ayak izleri teke indiğinde derinleşiyor.

Çünkü o sıralar ben, seni kucağımda taşıyordum

__________________


venüsün_kızı - avatarı
venüsün_kızı
Ziyaretçi
13 Mart 2006       Mesaj #363
venüsün_kızı - avatarı
Ziyaretçi
CD'YE YAZILAN İLAN-I AŞK


19-20 yaşlarında bir delikanlı amansız bir hastalığa yakalanmış. Doktorlar birkaç ay içinde öleceğini söylemişler. Bu haber üzerine delikanlı kendini hayattan soyutlayıp, amaçsızca dolaşmaya başlamış. Bir gün, kaset, CD, kitap satan bir mağazaya girmiş. Rafların arasında bakınırken, bir kenarda duran tezgahtar kızı görmüş ve ondan çok hoşlanmış. Hatta, orada daha uzun kalmak ve kızla konuşabilmek için bir CD almış.

Aralarındaki muhabbet sadece alışveriş için olsa da, bu, oğlanı çok mutlu etmiş. Ertesi gün tekrar aynı yere gidip bir CD daha almış. Bu vesileyle kızla yine sohbet etmiş. Artık her gün mağazaya uğrayıp, sırf kızla birkaç kelime edebilmek için CD alıp duruyormuş. Derdi müzik değil, kızla konuşmakmış ya, bu yüzden her seferinde kıza, "Ne önerirsiniz?" diye sorup, onun söylediği CD'yi alıyor ama eve gidince bir kenara atıyormuş. Dolayısıyla hiçbirini açmayıp odasında bi yere fırlatmış.

Kızla araları her geçen gün daha iyi olmuş. Ancak konuşmaya cesaret edemediği için, bir kağıda, "Senden çok hoşlandım, lütfen görüşelim" yazmış, altına da adres ve telefonunu eklemiş. Bu küçük notu kızın tezgahının altına gizlice koymuş. Kız maalesef bu yazıyı günler sonra farketmiş ve gördüğünde çok mutlu olmuş. Çünkü o da çocuktan hoşlanıyormuş.

Kızcağız o kadar heyecanlanmış ki, delikanlıyı telefonla aramaktansa -e notu da geç gördü ya- yüzyüze görüşmek için evine gitmiş. Kapıyı üzüntülü olduğu her halinden belli olan orta yaşlı bir kadın açmış. Kadın, oğlunu soran bu tatlı kıza ağlayarak sarılmış ve çocuğun birkaç gün önce öldüğünü söylemiş. Dünyası yıkılan kız ağlayarak oradan uzaklaşmış.

Bir süre sonra delikanlının annesi oğlunun eşyalarını toplarken dolabında açılmamış bir sürü CD bulmuş. Bunların ne olduğunu anlayamayıp birini ambalajından çıkarmış. İlkinde gördüğü not üzerine hüngür hüngür ağlamaya başlamış ve hepsini açmış. Her CD'nin içinde, tezgahtar kızın el yazısıyla aynı not varmış: "Senden çok hoşlandım, lütfen görüşelim".
_________________
venüsün_kızı - avatarı
venüsün_kızı
Ziyaretçi
14 Mart 2006       Mesaj #364
venüsün_kızı - avatarı
Ziyaretçi
ÖLÜMDEN HEMEN ÖNCE YAZDIKLARI

Emma Bombeck Avustralya'da kanserden öldü..
"Hayatimi yeniden yasayabilseydim eğer; Hastayken yatağa girer dinlenirdim. Ben olmadığım zaman her şey kötüye gidecek diye düşünmezdim.. Gül seklindeki pembe mumu saklamaz yakardım.. Daha az konuşur, ama daha çok dinlerdim.. Yerler kirlense, masa örtüm lekelense bile daha çok arkadaşımı aksam yemeğine davet ederdim..
Oturma odasında TV seyrederken, patlamış mısır yer, şömineyi yakmak isteyen birisi olduğunda ona engel olmazdım.. Yerler leke olacak diye korkmazdım.. Bana gençliğini anlatmaya çalışan dedeme daha çok vakit ayırırdım.. Kocamın sorumluluklarını daha çok paylaşırdım..
Saçım bozulmasın diye, arabanın camının açılmasını önlemezdim.. Eteğimin lekelenmesine aldırmadan çimlere otururdum.. TV seyrederken daha az, hayata bakarken daha çok ağlar ve gülerdim.. Ömür boyu garantilidir denilen hiçbir şeyi satın almazdım..
Hamileliğimin bir an önce sona erip, doğum yapmayı dilemek yerine, hamile olduğum her anın tadını çıkarır ve içimde bir canlı büyütmenin ne kadar harika olduğunu fark ederdim.. Bu o kadar nadir bir olay ki.. Mucize gibi bir şey..
Çocuklarım beni öpmek istediklerinde, asla "Önce git ellerini yüzünü yıka" demezdim.. Onlara daha çok "seni seviyorum", ondan da daha çok "özür dilerim" derdim.. Ama başka bir hayat verilseydi en çok yapacağım şey; her dakikasını değerlendirmek olurdu..
Dikkatle bak.. Gerçekten gör.. Yaşa.. Vazgeçme.. Küçük şeyler için şikayet etmekten vazgeç.. Bana benzemeyenler, benden daha çok şeye sahip olanlar ve kimin ne yaptığı beni ilgilendirmezdi.. Bunun yerine, ilişkilerimi güçlendirmeye çalışırdım.. Sahip olduğunuz ruhsal, fiziksel ve duygusal her şey için ALLAH'a şükredin.. Tek bir hayatınız var ve bir gün sona eriyor.. Umarım her gününüzü değerlendirirsiniz.''

eLmA_$eKeR! - avatarı
eLmA_$eKeR!
Ziyaretçi
14 Mart 2006       Mesaj #365
eLmA_$eKeR! - avatarı
Ziyaretçi
Ankakuşu Efsanesi


Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg Anka, Bilgi Ağacı nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş...
Kuşlar Simurg a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler.
Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler.
Ancak Simurg un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı nın tepesindeymiş. Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş. Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. Yorulanlar ve düşenler olmuş.
Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp;
papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş(oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış):
Kartal; yükseklerdeki krallığını bırakamamış;
baykuş yıkıntılarını özlemiş,
balıkçıl kuşu bataklığını.
Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış.
Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi 'şaşkınlık' ve sonuncusu Yedinci Vadi 'yokoluş'ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş... Kaf Dağı na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış.
Simurg un yuvasını bulunca ögrenmişler ki;
'SİMURG ANKA - Otuz Kuş' demekmiş.
Onların hepsi Simurg muş. Her biri de Simurg muş.
Simurg Anka yı beklemekten vazgeçerek, şaşkınlık ve yokoluşu da yaşadıktan sonra bile uçmayı sürdürerek, kendi küllerimiz üzerinden yeniden doğabilmek için kendimizi yakmadıkça, her birimiz birer Simurg olmayı göze almadıkça bataklığımızda, tüneklerimizde ve kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız.
Şimdi kendi gökyüzünde uçmak zamanıdır...
eLmA_$eKeR! - avatarı
eLmA_$eKeR!
Ziyaretçi
14 Mart 2006       Mesaj #366
eLmA_$eKeR! - avatarı
Ziyaretçi
Bir gün, çelimsiz, küçük bir kız çocuğu sokağın köşesine oturmuş yiyecek, para, ya da alabileceği herhangi bir şey için dileniyordu. Üzerinde yırtık, pırtık giysiler vardı; yüzü gözü kir içinde, perişan bir hali vardı. Kız dilenirken, sokaktan genç, canlı ve iyi görünümlü bir adam geçti. Kızı farketmişti ama belli etmemek için dönüp ikinci kez bakmadı. Büyük ve lüks evine, mutlu ve rahat ailesinin yanına geldiğinde, çok güzel hazırlanmış akşam sofrası onu bekliyordu. Fakat az sonra düşünceleri tekrar o fakir kıza takılıverdi. Duyguları birşeylere itiraz ediyordu. Sonra kolay yolu tercih etti ve itirazlarını Allah’ a yöneltti: "Böyle birşeyin olmasına nasıl müsaade ediyorsun? Neden o küçük kıza yardım için birşeyler yapmıyorsun Allah’ ım?" diye yakındı içinden.
Sonra ruhunun derinliklerinden gelen bir cevap işitti : "Yaptım. Seni yarattım!"
eLmA_$eKeR! - avatarı
eLmA_$eKeR!
Ziyaretçi
14 Mart 2006       Mesaj #367
eLmA_$eKeR! - avatarı
Ziyaretçi
HAYATIMIZDAKI BUYUK TASLAR

Bu hikaye Northwestern Universitesi is dairesi master ogrencileri ile zaman yonetim dersi profosoru arasinda gecer:

Profosor sinifa girip karsisinda duran, dunyanin en secilmis ogrencilerine kisa bir sure baktiktan sonra, Bu gun zaman yonetimi konusunda deneyle karisik bir sinav yapacagiz dedi.Kursunun altindan kocaman bir kavanoz cikarip ardindan yumruk buyuklugugunde taslari alip buyuk bir dikkatle taslari kavanozun icine yerlestirmeye basladi.Kavanozon daha fazla tas almayacagindan emin olduktan sonra ogrencilere dondu ve bu kavanoz doldumu? diye sordu.Ogrenciler hep bir agizdan doldu diye cevapladilar.

Profosor oylemi? dedi ve kursunun altina egilerek bir kova micir cikarti.Miciri kavanozun agzindan yavas yavas doktu sonra kavanozu sallayarak micirin taslarin arasina yerlesmesini sagladi.Sonra ogrencilere donerek bir kez daha bu kavanoz doldumu? diye sordu.Bir ogrenci dolmadi heralde diye cevap verdi.Dogru dedi.

Profosor yine kursunun altina egilip bu defa bir kova kum cikartti ve kumu kavanoza bosaltarak taslarin ve micirlarin arasina yerlesmesini sagladi.Tekrar ogrencilere kavanozun dolup olmadigini sordu ogrenciler hayir diye cevapladilar.Guzel dedi ve bu defa bir surahi su alarak kavanoza bosaltti.Sonra ogrencilere donerek bu deneyin amaci ne? diye sordu.Uyanik ogrencilerden biri zamanimiz ne kadar dolu gorunurse gorunsun aslinda ayirabilecegimiz zamanimiz mutlaka vardir diye yanitladi.

Hayir dedi Profosor bu deneyin esas amaci Eger buyuk taslari bastan yerlestirmezsen kucukler girdikten sonra buyukleri asla kavanozun icine yerlestiremezsin gercegidir.

Profosor devam etti nedir hayatimizdaki buyuk taslar?Cocuklariniz, esiniz, sevdikleriniz, arkadaslariniz, hayalleriniz, sagliginiz, egitiminiz vs vs.. buyuk taslariniz belki bunlardan biri belki bir kaci belkide hepsi.Bu aksam uyumadan once iyice dusunun sizin buyuk taslariniz hangileri iyice karar verin.
Bilinki buyuk taslarinizi kavanoza ilk basta yerlestirmezseniz bir daha asla yer bulamazsiniz ...
eLmA_$eKeR! - avatarı
eLmA_$eKeR!
Ziyaretçi
14 Mart 2006       Mesaj #368
eLmA_$eKeR! - avatarı
Ziyaretçi
BÖYLE SEVDİM SENİ


Ben seni kocaman bir yürekle sevdim. Gözlerim değil, yüreğimdi seni gören. Sen damarlarımdaki kana karışıp, geldin oturdun yüreğime. Bir başka yerde olamazdın zaten. Sen, benim en değerli yerimde, yüreğimde olmalıydın, orda kalmalıydın.

Çok aşka ev sahipliği yapan bu yürek, ilk kez bu kadar kolay kabullendi seni. Her hangi bir konuk değildin artık. Bu yüzden ne ağırlama faslı vardı, ne de uğurlama. Bu yüreğin gerçek sahibiydin.

Şimdi sonbahar, kışa giriyoruz ya…
Ben dört mevsim yaşadım seninle, çiçek çiçek açtın yüreğimde.

Gökkuşağı zayıf kaldı, senin renklerin karşısında. Taze bir yaprak gibiydin. Açelyaydın pembeliğinle, üzerine çiğ taneleri düşmüş sarı güldün, kırmızıydın bir ateş gibi ve maviydin. En çok bu renkle sevdim seni. Denize tutkundum, denizi sensiz seni denizsiz düşünemem.

Seni severken dünyayı da sevdim ben.
İnsanları da… Kendime bile dar gelirken, içinde herkese yer olan bir hayatın sahibiydim artık. En kızgın, en tahammülsüz olduğum anlarda bile, seni düşünmek yetti bana. İçimdeki sevinç yüzüme yansıdı, güldüm. Beni böylesine güldüren senin sevgindi ve ben kaygısız içten gülüşün ne demek olduğunu, nasıl güzel bir şey olduğunu anladım seninle.

Her şeye rağmen sevdim seni, güçlüydüm ve aşamayacağım hiçbir zorluk yoktu. Koca bir kente koca bir ülkeye kafa tutabilirdim. Sen elimden tutuğumda patlamaya hazır bir volkan gibi hissederdim kendimi. Menzil sendin ve ben o menzile ulaşmak için önüme çıkan her şeyi yok edebilirdim. Sana ulaşmamı engelleyecek her şeyi eritirdim, kül ederdim. Sana ulaştığımda ise sakin bir göle dönüşürdüm ve o göle bir tek sen girebilirdin.

Sevdim ve hayrandım da…
Her halin çekti beni. Duruşunu, uyumanı, gülmeni, kızmanı, şaşkınlığını, saflığını, kurnazlığını, çocuksuluğunu, olgunluğunu sevdim. Sesini de sevdim suskunluğunu da, küçük oyunlarını, kaprislerini, sitemlerini, korkularını sevdim. Seni ve o doyumsuz sevdanı, uçarı sevgini anlatacak hiçbir cümle seni yeterince tarif edecek kadar derin olmadı.

Seni severken yorulmadım. Çünkü sen yaşam kaynağımdın. Her gün yenilendim, seninle çoğaldım, büyüdüm. Eksik kalan neyim varsa tamamladın. Ölmeyecektim çünkü sen ölmezliğin ta kendisiydin…

Sevdim seni işte, ötesi yok…
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Mart 2006       Mesaj #369
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
DUDAKLA BARDAK ARASI

Eski Sisam krallarından Ancee adında bir zalim, yeni yaptırdığı
bir bağa üzüm kütükleri diktiriyormuş.İşlerin bir an önce
bitmesini
sağlamak için de kölelerini hiç dinlenmeden çalıştırıyormuş. O
zavallı kölelerden biri, bir gün pek bitkin düştüğü için
dayanamaz
ve zalim krala:
-Niçin bu kadar acele ediyorsunuz efendim? Siz bu bağın
üzümlerinden yapılacak şarabi hiç bir zaman içemeyeceksiniz ki!
Deyivermiş.
Kral biraz kızmışsa da sesini çıkarmamış. Nihayet gün gelip
üzümler yetiştikten sonra, kral köleler de dahil herkesin hemen
toplanmasını emretmiş. Bir müddet sonra da o bağın üzümlerinden
yapılmış şaraptan bir bardak getirilmesini emretmiş. Daha önce
kehanet gösterisinde bulunan köleyi de huzuruna Çağırtmış. Şarap
bardağını eline alarak:
- Söyle bakayım, benim bu şaraptan hiç bir zaman içemeyeceğimi
tekrar iddia edebilir misin? diye sormuş.
Köle ş öyle cevap vermiş:
- Belli olmaz efendim. İçebileceğinizi söyleyemem. Çünkü dudak
ile bardak arasındaki mesafe çok uzundur. O arada basiniza neler
gelebileceğini de bilemem!
Köle sözlerini bitirir bitirmez, içeri kralın adamlarından
biri girmiş. Bir yaban domuzunun bahçeye girdiğini ve asmaları
kırıp
döktüğünü söylemiş. Kral elindeki bardaktan bir damla dahi
içmeden
hemen dışarı fırlamış. Bahçede domuzun bulunduğu yere koşmuş.
Kral
ve domuz arasında öldüresiye bir mücadele başlamış. Sonunda
yaban
domuzu mızrak gibi azı dişleriyle, Sisam kralının karnını yarıp
ölümüne sebep olmuş.
Kral bostanda, bardak masada kalmış..


Şu söz bu olayı güzel bir şekilde ifade ediyor:
"Nasip ise gelir Hint'ten Yemen'den,
Nasip değil ise ne gelir elden?"
Sevgiyle kalın...


Kalbinize yakın bulduklarınızı çantada keklik sanmayın. Sıkıca
asılın onlara, tıpkı hayata asıldığınız gibi... Çünkü onlarsız
hayat da anlamsızdır. Hayatınızı asla aşka kapatmayın. Aşkı
bulmanın
en kısa yolu, "aşık olmaktır", korumanın en iyi yolu ise ona
kanat
takmak...
Hayatı çok hızlı koşmayın, nereden geldiğinizi ve nereye
gittiğinizi
unutmayın.
Hayatın bir yarış değil, her saniyesinin tadı çıkarılması
gereken
güzel bir yolculuk olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Dün tarih
oldu...
Yarın bir sır... Bugünün kıymetini bilin.

Can DÜNDAR
venüsün_kızı - avatarı
venüsün_kızı
Ziyaretçi
14 Mart 2006       Mesaj #370
venüsün_kızı - avatarı
Ziyaretçi
Papatyanın Hikayesi
Koskoca bir bahçede harikulada çiçekler içinde bir papatya..Ve papatya aşık olmuş, yanmış tutuşmuş Ak sakallı bahçıvana..Bir ümit bekliyormuş. Yüzlerce çiçeğin arasından Onunla, sadece onunla saatlerce ilgilensin.. Buz gibi suyunu sadece ona döksün istiyormus.. Sadece ona değsin makası, Sadece ona gülsün dudakları.. Kıskanıyormuş bahçıvanı,Kırmızı güllerden, Sarı lalelerden, Mor menekşelerden..Zambaklardan...Papatya, sadece bahçıvan için açıyormuş, Bembeyaz yapraklarını.. Bir gün, Aşkı öyle büyümüşki.. Papatya yapraklarını taşıyamaz olmuş.. Eğilivermiş boynu..Toprağa bakıyormuş artık.. Bahçıvanın sadece sesini duyuyormuş Ayaklarını görüyormuş..Bunada şükür diyormuş.. Yetiyormuş ona, bahçıvanın varlığını hissetmek.. Zaman akıp gidiyormuş..Papatya bahçıvanın yüzünü görmeyeli çok olmuş.. Ne var sanki boynumu kaldırsa Bir kerecik daha görsem yüzünü diyormuş.. Ve işte bir gün.. Bahçıvan papatyaya doğru yaklaşmış.. İncecik bedenini ellerinin arasına almış..Elindeki sopayı, köklerinin yanına, toprağa sokmuş bir iple papatyanın gövdesini bağlayıvermiş sopaya.. Papatya o an daha çok sevmiş bahçıvanı.. Hala göremiyormuş onu, Ama bedeni kurtulmuş.. Uzun bir müddet sonra, Bahçıvan uğramaz olmus bahçeye.. Gelen giden yokmuş.. Kahrından ölecekmiş papatya..Ama işte bir sabah... Hortumdan akan suyun sesiyle uyanmış.. Derin bir oh çekmiş.. Çılgıncasına sevdiği bahçıvan geri gelmiş.. Birden, kendisine doğru gelen iki ayak görmüs.. Bu onun delicesine sevdiği bahçıvan değilmiş..Başka birisiymiş.. Adamın elinde bir de makas varmış.. Papatyanın kafasını kaldırmış yukarıya doğru..Ne güzel açmışsın sen öyle demiş.. Bu gencecik, yakışıklı bir delikanlıymış..Gözleri gök mavisi, saçları güneş sarısıymış.. Ama gövden seni taşımıyor demisş. Elindeki makası papatyanın boynuna doğru uzatmış..Ve bir hamlede başını gövdesinden ayırmış.. Papatya yere düşerken hatırlamış sevdigini.. O ak saçlı, ak sakallı, yaşlımı yaşlı bahçıvanı hatırlamış..Birde o gencecik, yakışıklı delikanlıyı düşünmüş.. Ve o an anlamış, neden o yaşlı bahçıvanı sevdiğini..O her seye rağmen, papatyaya emek vermiş.. Ona hiç bir zaman güzel oldugunu söylememiş, Ama onu aslında hep sevmis.. Papatya anlamış artık..Sevgi, emek istermiş...Yere düstüğünde son bir kez düşünmüş sevdiğini..Teşekkür etmis ona içinden..Son yaprağıda kuruduğunda, Biliyormuş artık..
Gerçek sevginin,söylemeden, yaşamadan, ve asla kavuşmadan varolabileceğini...

Benzer Konular

17 Şubat 2016 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar