Arama

Hikayeler ve Öyküler -1- [Arşiv] - Sayfa 192

Güncelleme: 3 Aralık 2006 Gösterim: 567.171 Cevap: 1.997
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
13 Kasım 2006       Mesaj #1911
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Özledim seni...

Sponsorlu Bağlantılar
Ayrılık yüreğimi karıncalandırıyor nicedir...

Beynimi uyuşturuyor özlemin...

Çok sık birlikte olamasak bile benimle olduğunu bilmenin bunca ay içimi nasıl ısıttığını yeni yeni anlıyorum.

Yokluğun, hatırlandıkça yüreğime saplanan bir sızı olmaktan çıkıp sürekli bir boşluğa dönüşüyor.

Sabahlara seni okşayarak başlamaları, akşamları her işi bir kenara koyup seninle başbaşa karş ılamaları özlüyorum; oynaşmalarymızı, hırlaş malarımızı, yürüyüşlerimizi, kaçamak tatillerimizi, sevimli haşarılğıını, çocuksu küskünlüğünü...

Nasıl da serttin başkalarına karşı beni savunurken; ve ne yumuşak, bir çift kısık gözle kendini ellerimin okşayışına bırakırken...

Bilsen, ne zor gitmen gerektişini bile bile "Kal" demek sana...

Ne zor, senin için ebedi mutluluğun beni unutmandan geçtişini bilmek...

Gitmeni asla istemediğim halde, buna mecbur oldu?umuzu görmek ve sana bunları söyleyemeden "Git artık" demek...

"Beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk kavuşacaksın mutluluğa" demek sana ne zor...

..Sesimi, kokumu çekip alıvermek beyninden; sesin, kokun hala beynimdeyken...

..Seni görmemek ve belki yıllar sonra karşıylaştığımızda bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden...

..Yeni bir sevdayı kesinlikle yasakladığım kalbime söz geçirmek...

..Ve sonra kendi ellerimle bindirip seni yabancı bir arabanın arka koltuğuna, birlikte güneşlendiğimiz onca yazı, yanyana titreştiğimiz onca kışı, paylaştığımız bunca acıyı, onca kahkahayı ve bütün o uzak yeşillikleri katıp yorgun bedeninin yanına, arkandan pişmanlık gözyaşları dökmek ne zor...

..Yokluğunu beklemek, ne zor...

Bunlary düşündükçe, şu anda uzakta bir yerlerde üşüdüğünü sezinleyerek panikliyorum. Bütün engelleri aşıp, terk edilmiş caddeleri, kimsesiz sokakları, yalnız bulvarları arşınlayarak sana ulaşmak, sessizce başını okşamak, kulağına sevgi sözcükleri fısıldamak ve yavaşça üzerini örtmek geçiyor içimden...

Paylaştığımız bir mazinin, yitirdiğimiz bir geleceğe dönüşmesinden hicran duyuyorum.

Gizli gizli hüzünlendiğim akşamlardan birinde, terketmişlere özgü bir terk edilme korkusunu da yüreğimin derinliklerinde duyarak sana koşmak, yaptıklarım ve daha çok da yapamadıklarım için özür dilemek ve "Dön birtanem" demek istiyorum:

"Geri dön... canın seni bekliyor..."

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Kasım 2006       Mesaj #1912
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Üniversiteli delikanlı Kolejli kıza bir voleybol maçında rastladı.Okul salonundaydı maç. Tribünsüz, minik bir salon.. Seyircilerle, oyuncular arasında, sahanın çizgisi vardı sadece.. O kadar yakındılar..

Sponsorlu Bağlantılar

Delikanlı, bu tatlı, bu güzel, bu dünyalar şirini kızı ilk defa görüyordu takımda.. Hoşlandığını, fena halde hoşlandığını hissetti. Az sonra bir şeyi daha hissetti. Uzun zamandan beri maçı değil, o güzel kızı izlediğini.. Kız servis atarken hemen önünden geçti. Göz göze geldiler.. Kız gülümsedi.. Delikanlı, çok popülerdi o yıllarda..Kız onu tanımış olmalıydı. Kim bilir, belki kız da ondan hoşlanmıştı.. Belki de delikanlı öyle olmasını istediği için ona öyle gelmişti.. Set değişip, takım karşıya gidince, delikanlıda yerini değiştirdi, o da karşıya gitti.. Üçüncü sette tekrar eski yerine döndü.. Kızda gidiş gelişleri fark etmişti galiba.. Bir defa daha gülümsedi. Manidar..


"Anladım" der gibi bir gülümseyişti bu.. Delikanlı o hafta boyu hep bu dünyalar şirini kızı düşündü.. Pazar günü, sabahın köründe kalktı, erkenden oynanacak maçı, ne maçı canım, o dünyalar şirini kızı görmek için.. Delikanlı artık kızın hiçbir maçını kaçırmıyordu.


Dahası..Ankara Koleji'nin her dağılış saatinde, okul civarında oluyordu, onu bir kez daha görmek için.. Karşılaştıklarında, hafif çok hafif bir gülümseme, çok minik bir baş eğmesi ile selamlaşır olmuşlardı..Bir defasında, yaptığına sonra kendisi de günlerce güldü.. O gün gene tesadüfmüş gibi, okul dağılımı kızın karşısına çıkmış, gülümseyerek selamlamış, sonra arka sokaklara dalıp, yıldırım gibi koşarak, bir blok ötede gene karşısına çıkmıştı.. Kız bu defa, iyice gülmüştü.. Karşısında, sözüm ona ağır ağır yürüyen, ama nefes nefese delikanlıyı görünce..


Delikanlı, voleybol takımının kaptanını iyi tanıyordu. Arkadaştılar.Sonunda bütün cesaretini topladı, kaptana açıldı.. O kızdan fena halde hoşlanıyordu. Galiba kız da ona karşı boş değildi. Bir yerde,bir şekilde tanışmaları gerekiyordu.. O zamanlar, bu işler böyle oluyordu çünkü.. Kaptan: "Tabii" dedi.. "Bu hafta sonu güzel bir konser var. Biz onunla gitmeye karar vermiştik zaten. Sen de gel. Hem konseri birlikte izleriz, hem de tanışırsınız.."


"Mutluluk işte bu olmalı" diye düşündü delikanlı. "Mutluluk işte bu.." Ve konser gününe kadar geceleri hiç uyuyamadı.. Konser gününü de hiç ama hiç unutmadı..O ne heyecandı öyle.. Konserin verildiği sinemanın kapısında tanıştılar.. El sıkıştılar.. O güzel ele dokunduğu anı da hiç unutmadı delikanlı.. Kaptan, salona girdiklerinde, ustaca bir manevra daha yaptı. Delikanlı ile dünyalar şirini kız yan yana düştüler. İnanamıyordu delikanlı.. Onunla nihayet yan yana oturduğuna, onun sıcaklığını hissettiğine, onun nefesini duyduğuna inanamıyordu.. Biraz önce tanışırken tuttuğu el, bir karış ötesinde öylesine duruyor, delikanlı, sahnede dünyanın en romantik şarkısı söylenirken ki, o an dünyanın bütün şarkıları dünyanın en romantik şarkısıydı ya, o eli tutmak için öylesine büyük bir arzu duyuyordu ki içinde.. Ama uzatamıyordu işte elini.. Her şey böyle iyi giderken, yanlış bir hareketle, onu ürkütebileceğinden, incitebileceğinden öylesine korkuyordu ki.. Sonunda dayanamadı, sanki kolu uyuşmuş gibi, uzandı.. Kolunu kızın koltuğunun arkasına koydu.. Kızın omzuna değil.. Koltuğun üzerine.. Sonra kız arkaya yaslandı.. Birkaç saç teli, delikanlının elinin üzerine dokundu..

Kalbi yerinden fırlayacak gibi atıyordu artık genç adamın.. Dünyalar şirini kızın saçları eline dokunuyordu çünkü..Konserden çıkarken, kız, şakalaştı.. "Sizi her maçımızda görüyoruz. Alıştık nerdeyse.. Yarın Adana'da maçımız var.. Gözlerimiz sizi arayacak.."


Hayır, aramayacaktı..Delikanlı o anda kararını vermişti çünkü.. Cebinde onu otobüsle Adana'ya götürüp getirecek, hatta öğle yemeğinde bir de Adana kebap yedirecek kadar para vardı.. Gece yarısı kalkan otobüse bindi..


Sabah erkenden Adana'ya indi. Maç saatine kadar başı boş dolaştı. Salona erkenden girdi, en ön sıraya tam servis köşesine en yakın yere oturdu.. Takımlar sahaya çıkarken, salondaki en heyecanlı seyirci oydu. Maç falan değildi sebep tabii.. İlk sette kız farkında bile değildi onun.. Nerden olsundu ki.. İkinci sette öbür tarafa gittiler.. Döndüklerinde, üçüncü sette kız fark etti delikanlıyı..Yüzünde çok ama çok şaşkın bir ifade, biraz mutluluk, biraz da gurur vardı sanki.. Ankara'nın hele Kolej'de çok popüler bu delikanlısının onun için ta oralara geldiğini bilmenin gururu..

Maç bitti. Kız soyunma odasına, delikanlı garajlara gitti. Tek kelime konuşmadan.. Konuşmaya gelmemişti ki..Kız "Keşke orada olsaydın" demişti. O da olmuştu işte.. Hepsi o..


Ona o kadar çok şey söylemek istiyordu ki aslında..Bir gün üniversite kantininde gazete okurken, iç sayfalarda bir şiire rastladı. Daha doğrusu bir şiirden alınmış bir dörtlüğe.. Söylemek istediği her şey bu dört satırda vardı sanki..Bembeyaz bir karta yazdı o dört satırı.. Öğleden sonrayı zor etti, Kolejin önüne gitmek için.. Kızın karşıdan geldiğini gördü. Koşarak yanına gitti. "Bu sana" diye kartı eline tutuşturdu ve kayboldu ortadan, kız, dizeleri okurken..

"Ne hasta beklerdi sabahı
Ne taze ölüyü mezar
Ne de şeytan bir günahı
Seni beklediğim kadar!.."


Ertesi gün öğleden sonra, tarif edilemez heyecanlar içinde Kolej'in önündeydi gene.. Kız karşıdan geliyordu.. Bu defa yanında arkadaşları yoktu. Yalnızdı..Yaklaştığında işaret etti delikanlıya.. Gözlerine inanamadı genç adam.. Onu yanına mı çağırıyordu yoksa.. Evet, çağırıyordu işte.. Kalbinin duracağını sandı yaklaşırken.. "Sana bir şeyler söylemek istiyorum" dedi kız.. O da heyecanlıydı, belli..


"Bak iyi dinle.. Dünkü satırlar için çok teşekkürler.. Herhalde hissettin, ben de senden hoşlanıyorum. Ama senden evvel tanıdığım birisi daha var. Ondan da hoşlanıyorum ve henüz karar veremedim, hanginizden daha çok hoşlandığıma.. Ve de şu anda, onu terk etmem için bir sebep yok."


"O zaman karar verdiğinde ve de eğer seçtiğin ben olursam, hayatında başka kimse olmazsa, ara beni" dedi delikanlı ikiletmeden.. Ayrıldı kızın yanından.. Bir daha voleybol maçına gitmeden, bir daha okul yolunda önüne çıkmadan.. Bir daha onu hiç görmeden..


Yıllarca sonra Levent'in söyleyeceği şarkıdaki Sezen'in sözlerini o, o zaman biliyordu sanki. Aşk onurlu olmalıydı.. Günlerce, haftalarca, aylarca bekledi.. Tıpkı, kıza verdiği o dörtlükteki gibi bekledi.. Hastanın sabahı, seytanın günahı beklediği gibi bekledi.. Heyecanla bekledi. Hırsla, arzuyla bekledi. Umutla, umutsuzlukla bekledi. Bazen öfkeyle bekledi.. Ama bekledi.. Başka hiç kimseye bakmadan, başka hiç kimseyi bulmadan bekledi.


Bir gün bir şiir antolojisinde şiirin tamamını buldu.. İki dörtlüktü şiir aslında.. İlki kıza verdiği.. Bir ikinci dörtlük daha vardı o kadar.. O dörtlüğü de bir kartın arkasına dikkatle yazdı.. Cebine koydu..


Bekleyiş sürüyor, sürüyordu..Okullar kapandı, açıldı.. Aylar, aylar geçti.. Bir gün delikanlı kızı aniden karşısında gördü.. "Günlerdir seni arıyorum" dedi kız.


"Günlerdir seni arıyorum. İşte sana haber.. Artık hayatımda hiç kimse yok!.."


"Yaa" dedi delikanlı.. "Yaa" dedi sadece..Kalbi heyecandan ölesiye çarparken, aylardır ölesiye beklediği an gelip çatmışken, ağzından sadece bu ses çıkmıştı..


"Yaaa!.."

Cebinde artık iyice eskimiş kartı uzattı kıza.. "Sana bir şiirin ilk dörtlüğünü vermiştim ya bir gün" dedi.. "Bu da ikinci ve son dörtlüğü onun.."


Sonra yürüdü gitti, arkasına bile bakmadan.. Kız dizelere bakarken..

"Geçti istemem gelmeni
Yokluğunda buldum seni.
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme artık neye yarar!.."


Aradan yıllar, çok ama çok uzun yıllar geçti. Delikanlı bugün hâlâ düşünüyor..O uzun, çok uzun bekleyiş aşkını öldürmüş müydü, acaba?.

Ya da beklerken, ölesiye beklerken hayalinde öylesine bir sevgili yaratmıştı ki, artık yaşayan hiç kimse bu hayali dolduramazdı.. O sevgilinin kendisi bile.. Hayalindekini yaşatmak için mi, yaşayanı silmişti yani?.. Yokluğunda bulmak bu mu demek oluyordu?..


Ya da.. Ya da..

Bir şiirin romantizmine mi kapılmış, bir delikanlılık jesti uğruna, mutluluğunun üzerinden öylece yürüyüp gitmişti, acaba? Delikanlı bu soruların yanıtını bugün hâlâ bilmiyor..Bilmediğini de en iyi ben biliyorum.. Çünkü, delikanlı bendim!..


Hıncal Uluç
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
14 Kasım 2006       Mesaj #1913
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Acı
Sizin için ne derece önemi var bunu bilmiyorum ama ben bu satırları yazarken gözümden damlalar akıyor klavye üzerine. Erkekler ağlamaz lafı bana göre değil. Ağlamaktan hiç utanmadım,duygularım,acılarım beni boğduğu zaman hep ağladım.Yine ağlıyorum... Sizleri tanımıyorum ama sizlerle paylaşmak istiyorum.Lütfen;bu satırlara bir seven olarak sahip çıkın ve lütfen yazılı satırlar olarak geçmeyin. Okudukça yeryüzünde insanlar neleri yaşarmış diyeceksiniz buna eminim. Bir memur ailenin en küçük çocuğu olarak babamın tayininin çıktığı bir köye taşındık.Huzursuzdum,okulumu bir köy okulunda okumaktansa ,şehirde medenice okumak istiyordum.kaydımı yaptırdı babam okula.İlkokul 4. sınıftan başladım köy okuluna.Beni bir sınıfa verdiler.Öğretmen köyde yabancı olduğumu biliyordu ve hangi sıraya oturmak istiyorsan otur dedi bana.Bir kızın yanı boştu sadece oraya oturdum.Hayatımı adadığım,gidişiyle beni bitiren insanla ilk o zaman tanıştım.İsmi Altınay idi.Çocuk yaşımda bile onun güzelliği beni çok etkilemişti.Masmavi gözleri,gamze yanakları ile arada bir bana dönüp gülüşü,yanlış yazdığım notlarımda kendi silgisiyle defterimdeki hatayı silmesi beni o minik yaşımda ona bağladı.O dönemlerde çocukça bir arkadaşlıktı. Zaman ilerledikçe onsuz tek saniye geçiremiyordum.ya ben onlara gidip ders çalışıyor, yada o bize geliyordu.Mükemmel bir paylaşımcıydı.Yüreğini,sevgisini,dostluğunu daha o yaşta vermişti bana.İlkokulu birlikte okuduk ve aynı sırada bitirdik.Hep onunla hep ona biraz daha alışarak. Ortaokula geçtiğimizde ailelerimize rica ettik ve bizi aynı okula yazdırdılar, hatta aynı sınıfa,hatta aynı sıraya oturmamız için babalarımız öğretmenlere adeta yalvardılar.Başarmıştık. Yine aynı sıradaydık.Geride kalan ilkokul dönemindeki iki yılda anladım ki onsuz hayat bana huzur vermiyordu.Yaşımız olgunlaştıkça o beni,ben onu daha çok seviyordum.Çocukça başlayan arkadaşlığımız sevgiye aşka dönüşmüştü ortaokul yıllarımız bitmek üzereyken.Şehir merkezinde.Ailelerimiz liseye geçtiğimiz sırada ortak bir karar aldılar.Buna göre tek ev kiralayacak ikimiz aynı evde kalacaktık.Annem de bizimle kalacaktı.Allah'ım o karar bize iletildiğinde dakikalarca sarmaş dolaş kutlamıştık bunu.Ona aşık olmuştum.Aynı duyguları o da paylaşıyordu ve bunu fareden ailelerimiz okul bittiğinde evlendirelim diye karar almışlardı bile.Ona tapıyordum artık.Haşa Allah'a şirk koşar gibi günah işlercesine seviyordum.İlk elini tuttuğumda sakın bir daha bırakma demiştim. Yanakları kızarmıştı,utanmış ve başını önüne ! eğmiş,gülümsemiş ve elimi sıkı sıkı kavramıştı.Artık her gün elele tutuşup okula gidiyor okuldan çıkarken elele dolaşıyor geziyor öyle gidiyorduk evimize.Arada bir elleri terler ve her terleyişte elini elimden kurulamak için çekerdi.Bunu her yaptığında kızar elimi bırakma diye azarlardım,hep tamam tamam diyerek gülümser ve hızla elini avucuma sokuştururdu. Her şey harikaydı,dünya cennet gibiydi gözümüzde.Yıllar akıp gidiyordu mutluluk içinde.Nihayet liseyi de bitirmek üzereydik.karne dönemi gelmişti.Karnelerimizi aldık hiç kırığımız yoktu.Sevinçle sarıldık birbirimize elimi tuttu.bunu kutlamak için bir cafeye gidip cola içerek kutlayacaktık.Okulun az ilerisinden geçen bir çakıl yol vardı.Her zaman toz duman içinde olurdu.çakıllarla kaplıydı.O yolun benim ve ölürcesine sevdiğim insanın ayrılmasında bu kadar rol oynayacağını bilsem hiç girer miydik o yola.Neler vermezdim o yolu yürümemek için. Eli yine elimdeydi,ansızın elini çekti,terlemişti yine eli.Sanırım dört adım atmıştım.Dönüp yine azarlayacaktım.Çünkü hem elimi bırakmış,hem de geride kalmıştı.Dönüp baktığımda Dünya başıma yıkıldı.Sanki gök kubbenin altında kaldım.yerdeydi ve yüzünden kan fışkırıyordu.ne yapacağımı bilemedim üzerine kapandım yüzüne yapışmış saçlarını kaldırdığımda hayatımı bitiren o görüntüyle karşılaştım.Başı kesilmiş bir tavuk gibi çırpınıyordu.Suratına bir taş parçası bıçak gibi saplanmıştı ve bakmaya doyamadığım mavi gözlerinden biri akmıştı.Suratının yarısı yoktu.Hırlıyordu bana bir şeyler demek istiyor kanla kaplı diğer gözünü temizleyerek bana bir şeyler demeye çalışıyordu.Yoldan geçen bir kamyonun tekerinin altından fırlayan bir taş suratına saplanmıştı.Ölürcesine bir aşkı,geleceğimizi kibrit büyüklüğünde bir taş parçasının bitireceğini bilemezdim.Donuk donuk hiç konuşamadan yüzüne bakmaktan başka bir şey yapamıyordum. Ellerini tuttum kaldırdım başını göğsüme dayadı ve elimi sıkı sıkı tuttu.Akan kan ellerimize damlıyordu.Yoldan geçen bir araba durmuş bizi seyrediyordu,hastaneye yetiştirelim dediğimde kanlı olduğu için almadı ve kaçtı gitti.Kimse arabaya almıyordu.çevreme bakıp yardım eden demekten,ona dönüp seni seviyorum,beni bırakma,dayan demekten başka bir şey yapamıyordum.İki dakikalık bir çırpınıştan sonra kucağımda öldü.Cennet olan Dünya 5 dakikada cehenneme döndü.Tam dokuz yıl oldu onu yitireli.Kendime olan güvenimi yitirdim.Artık kimseyi sevemem,kimsede beni sevemez korkusundan kurtaramıyorum kendimi.Bitkisel hayatta gibiyim.Tek elimde kalan bu net.bu net aracılığıyla sizinle paylaşmak istedim.Yitiren,ya da ben yitirenle paylaşmak isteyen herkese elleri terlese bile ellerimi bırakmamaları şartıyla elimi uzattım.Dost,kardeş,arkadaş ne olursanız olun ama elimi bırakmayın.Size sesleniyorum, elimi bırakmayın lütfen...
tuOneLa - avatarı
tuOneLa
Ziyaretçi
14 Kasım 2006       Mesaj #1914
tuOneLa - avatarı
Ziyaretçi
Gölcük Depremindeki Esrarengiz Fareler
Saat 02.45 olmustu.O aksam simdiye kadar görmedigim derecede gökyüzü berrak ve yildizlar çok yakindi.Tam Gölcük de donanmanin biraz açiginda aglarimiz denizdeydi.Küpeste altinda 3 kisi yatiyordu,birazdan aglari toplar tekrar atariz sabahda limana gireriz diye düsünüyordum.Aglara dogru baktim.samandiralar yerlerinde yoktu.Çok sasirdim ilk defa böyle oluyordu,çok balik olmaliydi,aglari çekmeye basladik.Inanilmaz derecede balik vardi,çok büyük boyda istavritler,mezgit aglarimizi doldurmustu.Bazilari ise sanki cansiz gibiydiler.Bu sirada teknenin bütün tahtalarinin büyük bir titresimle sallandigini hissettim.Ne kadar sürdügünü tam olarak hatirlamiyorum.Digerlerine bagirmak istedim ama dilim tutuldu.O sirada gökyüzü ve deniz birden bire tarif edemiyecegim dercede degisik bir kirmizi renk aldi.Tam karsimizda deniz adeta ikiye yarilmis bize dogru geliyordu ki sol tarafimiza donanmaya dogru döndü ,bütün gemiler hallaç pamugu gibi atildi ve bir patlama oldu toz bulutu yükseldi.Sonra bize dogru döndü,üzerimize geliyordu Bu sirada tüpras da bir patlama oldu.Alevler bütün etrafi yaladi adeta,korkunç bir seyler oluyordu.Açilarak gelen deniz bizi tam ortasina aldi,teknemin(1oMt.)yükseldigini gördük,denizin dibindeki kumlar göründü ve hizla yere çarptik.ne oldugunu tam olarak anliyamamistik ki,teknenin içinde yüzlerce fare olustu,hepsi büyüktü ve yavas çekimdeki hareketleri yapiyorlardi.Fareler adeta etrafimizda uçusuyorlardi,ben simdiye kadar bukadar büyük ve fazla fare görmedim.Tam o sirada yukari çekin gibi seler duyuldu,bir taneside dikkat edin fareler var diye bagiriyordu,gerisini hatirlamiyorum.

Bu olayi balikçi Yasar beyin agzindan dinledikden sonra teknesine gittik.teknenin omurgasi gerçektende kirilmisti.Aradan 10 gün geçmesine ragmen aglardaki baliklar kurtlanmis olarak duruyordu,gerçektende çok büyüktüler,ama hiç fare ölüsüne raslamadik.Kendisi teknesinin yeni oldugunu ve evi gibi oldugunu bu sebeple içinde fare olmasinin mümkün olmadigini söyledi.Tatanoz ve kuduz asisi yapilmis.Bir daha denize çikmayacagini söyledi.
balikçinin anlattiklarini buraya aktarirken bir miktar düzenledim ama özüne sagdik kalarak.Ben burada farelerin slow-motion hareketlerini ve ortaya çikmalarini paranormal bulduk.Neden böyle hareket ediyorlardi acaba bir zaman karmasasi olabilirmiydi.Tabiki bilmiyoruz ama fareleri bir çok tanik dogruladi,kiyi arastirmalarinda ise bir tek fare ölüsüne bile raslanmadi.Denizin ortasinda yarilan yariga çarpan tekneye fareler nereden dolmustu.?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Kasım 2006       Mesaj #1915
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kasıtların o kadar uzağındaydım ki, teklifsiz biri gelip tutsaydı kolumdan ve çekip götürseydi, nereye demez, sormazdım…
“Ben de iyi değilim uzun zamandır. Gerginim oldukça. Hayata karşı tepkiliyim ve yaşadığım her gün git gide daha fazla geriyor beni ve gerilmekten de yoruldum. Yaşamak da istemiyorum artık.”
Attığım her adımımda, baktığım her yerde seni aramak… Nefes aldığım her yerde nefes aldığın yerleri düşünmek. Gündüz vakitlerinde bile heyulalarla boğuşmak. Yaşamak denmezdi bunlara da beni koyup gittiğinden beri. Aşkımıza tanıklık eden ve dokunan yerlerde anıları tekrar canlandırmak yaşamaksa da, son perdesinde o sahnenin hançerlenmek; bu da ölüm demekti işte. Sahnenin son perdesi de, acılar içindeyken ben, öylece üzerime düşüyordu ve karanlıkla kaplanıyordu yeryüzü her defasında. Sen ise şikâyet ediyordun;
“Doğum günümü bile kutlamadın!”
Evet kutlamamıştım çünkü, seni her gün doğuran bendim bu ölü bedenden. Doğuran da bendim, öldüren de. Affı yasak kılınan bir katildim artık. Sayısız kere doğurmuş ve sayısız kere öldürmüştüm seni. Hala ölmek mi istiyordun?
“Öldür beni! Keşke bir araba çarpsa, biri bıçaklasa, yolda giderken kurşunlara gelsem. Kendimi öldürecek kadar bile gücüm yok. Güçlü görünüyorum ama kimse bilmiyor öyle olmadığımı.”
Bunu yeni öğrenmiyordum. Elinde bir hançer, durmadan hançerliyordun beni oysa aşkımın gücüyle dimdik ayakta dikilirken. Gücün o kadardı senin; sana sarılanı hançerlemeye yetiyordu gücün; ya da bununla besleniyordun. Sen dememiş miydin;
“Bir gün ben de çok sevecek ve ben de terk edileceğim.”
Sana anlatmaya çalıştığım o bir zamanlar duyamadığın çığlıkların, şimdi boğuyordu seni. Ayağa kalkacak gücün bile yoktu şimdi düştüğün yerden.
“Evet. Şimdi de ben hançerleniyorum.”
Hançerleniyordun aşşağılık bir hançerle ve izzetsizce yerlere düşürüyordun ihtiras dolu bedeninle, o zavallı yüreğini, hakkı olmadığı halde. Nefretimi güçlendirmekten başka etkisi yoktu sözlerinin. Bir zamanlar dünyanın kalbinden kutsal kâselerle sana sevgisini sunan ben, ne yazık ki senden nefret ediyordum artık. Ve yaptığın zulmü, evet zulmü hak etmeyen yüreğini de, beden kafesinden çıkarmak istiyordum artık.
“Nefret etmek de sevgi kadar doğal ve güçlüdür.”
Hayır, bu başka bir şeydi. Doğallığı ve gücü batsın. Bana neydi bunlardan. Neden söylüyordun bunları bana. Ben hançerlememiştim seni. Nefretimdin; sevgiliydin; sevgili nefretimdin. Ben…Seni seviyordum ne yazık ki. Ve seni sevdiğimden beri yeryüzünde yalnızca bana ait bir dehlizi keşfetmiştim ve oradaydım öylece yıllardır ve karanlıktı her yer.
Saldırganlıkla suçluyordun beni, hala anlamadan sevgimi, nefretimi ve bu iki sarmalda boğulan ruhumun cinnetini. Ve sen de seni sevmeyeni seviyor ve hançerleniyordun şimdi. Üstelik,
“ Bir dehlizim bile yok”’tu senin.
feather
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
14 Kasım 2006       Mesaj #1916
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Arayış
İnsan hayatı çoğunlukla arayışlarla geçer iyi bir iş iyi bir arkadaş çevresi iyi bir gelecek iyi bir eş gibi
Arayışlar böylece sürüp gider birini yakalayınca birini kaybeder ötekine ulaşınca birini çoktan yitirir tam buldum işte bu dediğinde sonrasında istemediği bir sonuçla karşılaşınca yitirilen zamana acır insan
Ve arayışlarla elde edilenler hiçbir zaman eşitlenmez sürekli bir arayış içerisinde sürüklenmeye mecbur kalırsın
Umut tükenmeyen bir sermaye arayışlarda kullanılan yegane servettir. Umut bitmez bittiği yerde arayış bitmiş ölmüş yada yaşarken ölenlerden olmuşuzdur.
Her nedense arayışlar her zaman bir sevgide toplanmış hak edilen hatta hak edildiği halde alınamayan bir sevgi arayışıyla süre gider hayat, ama ufuk geniş ve ülkü ulaşılamayacak kadar uzak değildir. Sevgi kutsal gizemli bir şekle girer sevgideki ilahiyatı bulabilmek ümidiyle birçok güçlük def edilir ve arayışlar devam eder.
Arzulananlar alınıp arayışlar sonuçlandığında çekilen acılardan kurtulmak en azından acıları dindirmek üzere yalnızlık seçilir.
İşte o an , gönül dağıma kurduğum bağ evine çekilir kendi yaralarıma kendim merhem olmaya çalışır türküler eşliğinde tan yerindeki ela gözlerle beni gözlediğini hisseder her daldığımda beni düşündüğünü hayal eder yaralarımı iyileştirmeye çalışırım. İşte o an tüm acılardan kurtulur yeniden doğar ve koynumda biriktirdiğim tüm ışıltıları serper gök yüzüne saçlarıma yağan yıldızlarla bütünleşir kuşlar kadar özgür olur kırardım esaret zincirlerini
Dinen sızılar iyileşen yaralarla ama yara izleri bedenimdeyken dönerim hayata çarklar arasındaki yerimi alır büyük ve acımasız çarklar arasında yıpranmadan ve yok olmadan yaşamaya devam eder mutluluk oyunu oynarım.
sahte göz yaşlarının tuzlu sudan başka bir şey olmadığını anladığım anda rüyamın pembeliği bozulur ve uyanırım. Tatlı ama acı veren uykumdan. Elde kalan sermayemle ilahi sevgiyi bulma ümidiyle devam ederim hayata ve arayışlarıma.
MARLON - avatarı
MARLON
Ziyaretçi
14 Kasım 2006       Mesaj #1917
MARLON - avatarı
Ziyaretçi
Ölümsüz Aşk

Gözleri yine nemli, yine ıslak bakışlar... Alışmıştı artık bu mecburiyete, boyun eğdi. Henuz hayatının baharında ama ölümle yüz yüzeydi. Babası onu kurtarmak için elinden geleni yapıyordu. Ama onu ne babasının çabaları ne de kalbinin teklemesi değil, kalbindeki sızı ilgilendiriyordu. Kalbinin derinliklerindeki sızı. Sevdiği aklına geldi bir damla yaş daha döküldü gözlerinden... Ayrıldıklarından beri tam beş çile dolu yıl geçmişti. Aslında sevgilerinin arasına o kahrolası para girmişti. Hatırlıyordu da sevdiği ona bir keresinde:
"Ben zengin değilim sana şuan yaşadığın gibi bir hayat vaadedemem ama seni seven bir kalbim var. Sana sadece onu verebilirim." demişti.

Zaten sevgiye muhtaç birisi başka ne isteyebilirdi ki. Kendisini sevmesi yeterdi. O en çok Saçlarının dökülmesine üzülüyordu. Çünkü sevdiği öpmüş koklamıştı saçlarını. Her dökülen saç yüreğine bir hançer olup saplanıyordu. Şimdi tek isteği sevdiğinin son anlarında yanında olmasıydı. Ne olurdu onu bir kez daha görebilse, onu bir kez daha koklayabilse. Olmuyordu ne yapsa çaresiz ne yapsa erişilmez olmuştu arık. Bu düşünceler arasında uykuya daldı.

Babası heyecanlı bir şekilde kızının odasına girdi. " Müjde kızım,kalp bulundu " dediğinde kızının bir peri güzelliğinde, sevdiğinin özleminden ıslanmış yüzüne baktı ve çıktı odadan...

Nihayet kendine geldiğinde sanki başka bir dünyadaydı. Kendini çok garip hissediyordu. İçinde acaip bir his vardı. Sanki bu dünya ona çok farklı gelmişti. Aklına yine sevdiği geldi. Kalbi eskisinden daha hızlı atmaya başladı. Kalbi değişmişti ama sevdiğini eskisinden daha çok sever olmuştu.

Bir gece ansızın uyandı uykusundan. Kalbi çok hızlı atıyordu. Anlam veremedi ve tekrar uyumaya çalıştı. Fakat hemen her gece aynı durumla karşılaşınca doktora gitti, durumunu anlattı. doktor "Bir aya kalmaz geçer" demişti. Ama aradan aylar geçmesine rağmen durum aynıydı.

Birgün bahçeye çıktı. Çiçekleri seviyordu. Kırmızı güllerin yanına gitti. Kalbi hızlı hızlı atmaya başladı. En çok kırmızı gülleri severdi. Çünkü sevdiği ona benzediğini söylerdi hep. Bu sırada bahçe kapısı çaldı. Kapıyı açtı kimse yoktu. Tam kapıyı kapatacakken yere baktı bir mektup vardı mektubu yerden aldı ve mektubun kendisine geldiğini gördü. Fakat mektubu gönderen ismini yazmamıştı. Mektubu açtı ve kalbi hızlı hızlı atmaya başladı. Bu koku onun kokusuydu. Kendini zorlayarak eve girebildi. Birden bütün kanı çekilmişti sanki vücudundan. Zarfın içinden mektubu titreyen ellerle çıkardı ve okumaya başladı :
" Sevdiğim, bugün sevdamızın altıncı yılı. Seni hep sevdim. Seninle ayrılmak zorunda kaldığımızdan beri, bir kalbe iki sevginin sığmayacağını bildiğimden ne birini sevdim ne de evlendim. Her günüm çile ve azapla geçti. Her gün sana şiirler yazdım, her gün şiirlerimi okudum ve her gün ağladım. Tam beş yıl boyunca her gün yazdım, okudum, ağladım. Bir gün önüme bir fırsat çıktı. Bu fırsatı reddedip kendime daha fazla haksızlık edemezdim. Belki seni unuturum diye senden çok uzaklara gittim. Ama şimdi seni daha çok özlüyorum. Her gece yanına geliyorum o masum yüzünü okşuyor yanaklarına öpücükler konduruyorum, sen uyanıyorsun benim geldiğimi anladığını sanıyorum ama sen o tatlı uykuna geri dönüyorsun. Sevdiğim hep ben geldim senin yanına artık
sen gel olur mu. Kırmızı güllerimize iyi bak. Ve artık unutma içinde seni senden daha çok seven bir kalbin var. Ona iyi bak olur mu. Kırmızı güllere ve kalbimize iyi bak. Seni yanıma gelene kadar bekleyeceğim sevdiğim Hoşçakal..."

arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
14 Kasım 2006       Mesaj #1918
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Hani bekleyişlerimiz,özlemlerimiz vardır.Hani sabahlamalarımız vardır.uykusuz kalmalarımız,kan çanağı olmuş gözlerimiz,sigara üstüne sigara,fincan fincan kahveler…
Bazen de gelmeyeceğini bile bile gözlerimizi onun yollarını bekleme kölesi yapmalarımız vardır.hani bir umut ışığı yaksa gönlümüzde,her şeyimizi vermeye uğruna feda etmeye hazırdırız.hani hiç olmadık,hiç duymadık heyecanlarla beklemelerimiz vardır baharı.geceyi gündüze,kışı yaza,rüzgarı dala kavuşturan rabbimiz özlemimizi ve sevdalımızı bize kavuşturacak bize geri verecek diye bekleriz her baharın gelişini.baharda gonca gonca açan gülleri bir başka bekleriz.zannederiz ki o goncadan onun yüzü çıkacak onun kokusu yayılacaktır.
Özlemimizi beklerken geceye sevdalı deliler gibiyizdir.ayla yıldızlarla konuşmalarımız karanlığa haykırışımız vardır.sanki o karanlığın ardında beliren aydınlıkta bekler bizi özlemini çektiğimiz.onun içindir ki boş boş sözler savurup dalıp gideriz o yokluğa,o karanlığa,o aydınlığa….
Günler ayları aylar yılları koparır takvim yapraklarından.ama sevdalımız,özlemimiz bir kez olsun çalmamıştır kapımız ve bir kez olsun ortak olmamıştır sabahlamalarımıza.
Halbuki kapının bir tık sesine neler vermeyizdir ki.ne yapsak ne etsek boştur artık gidenler geri gelmez derler.
Ama inadına bekleriz,inadına ayaktayızdır güneşle birlikte ve inadına umutlarımızın suyunu verip umudumuzu yeşertiriz her baharın sabahında.
Bu gün olmazsa yarın,yarın olmazsa mahşerde deyip bekleriz günlerce,aylarca…özlemle beklediğimiz özlemimizi.

recruit87 - avatarı
recruit87
Ziyaretçi
14 Kasım 2006       Mesaj #1919
recruit87 - avatarı
Ziyaretçi
Gitme… Ne olur, son kez söylüyorum… Gitme…
- ……………
- Sus, bir şey söyleme… Sessizliğinle konuşmak istiyorum. Beni bir başıma bıraktığın sensizliğinle... Sevgisizliğinle konuşmak…
- ……………
- Peki, son 5 dakika… Bir sigaranın ömrüne adanan bu zamanda çok konuşmayacağım. Sen olacağım. Tıpkı sen. Sen, sen, sen…
- ……………
- Bundan yıllar önce, yine bir haziran ayında, bir yıldız kaydı bilir misin? Gökyüzünden kalbime, ve oradan bir daha hiç bulamadığım bir yere. Rivayet, deniz diyorum kimi zaman, kimi zamansa bir çocuğun gülüşünde arıyorum o yitirilişi. Arıyorum, sadece arıyorum. Ve kendime soruyorum cevabını bulamadığım yüzlerce soru gibi. Biliyor musun? Nerden bileceksin ki? Benimki de soru. Geç yatma, sonra uykun ağır oluyor, üstünü örten bir müddet olmayacaktır yanında. Sonra beni özlersen sana aldığım yastığa sarılıp uyuman yeterli, o gece görüşürüz nerde olduğumuzu bilmeden. Belki bir külkedisi olursun kollarımda, ya da yine gidersin umulmadık bir anda. Ama uyandığında istesen de olmayacağım düşündüğün yerde. Belki bıraktığın yerde olacağım, bir an bile kıpırdamadan, konuşmadan, unutmadan, usanmadan. Bıkmadan… Ama ya bıkarsam, unutursam seni… Düşünmek, düşünmek bile çıldırtıyor beni.
- ……………
- Sen kelebekleri sever miydin? Ömürleri saatlere sınırlı kelebekleri… Ve kardeleni..?
- ……………
- Ne yazık… Peki hiç düşünmedin mi?
- ……………
- Hayatımın geri kalanına bir kelebek kadar acıyla baktığımı, ve yokluğunun soğuğunu delecek gücü kendimde bulamadığımı… Dedin ya, düşünmemişsin… Sen, ne düşünürsün ki zaten..?
- ……………
- Bu ev! Bu halı, bu, bu her şey. Dahası, hiçbir şey.
-
- Yakında sabah olacak. Fırınlar güne tozlu ellerle merhaba diyecek. Gazeteler kilometreleri aşmış raflara konulmuş olacak. Ben uyuyor olacağım, bir ihtimal. Ve, ve sen gitmiş olacaksın…
- ……………
- Git, git, git… Defol Git! Anlıyor musun? Bir daha olma hayatımda, yolda, yolda bile karşıma çıkma. Tükürdüğüm kaldırımda yüzüne bakacağım… Ha, bu arada, bende kalan kitaplarını kütüphaneye bağışlıyorum. Arta kalanları ise yok edeceğim. Senden bana sadece adın kalacak.
- ……………
- Ne dedin? Anlamadım? Emin ol, emin ol her zamankinden daha iyi olacağım.
- ……………
- Tamam. Kendime gelmeliyim. Abarttık galiba. Haydi, yolun açık olsun güzellik… Yolun, açık olsun…
- ……………
- Kapıyı kapatmayı unutma. Ben burada kıvrılıp güneşin doğuşunu seyredeceğim. Karanlığını görebildiğim güneşi… Selametle…
- ……………
- Ben de seni… Unutmayacağım…

(Uykuya dalar. Uyandığında sevdiğinin resmine bakar… Yıllardır olmayan sevdiğine…)
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
14 Kasım 2006       Mesaj #1920
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Günlerden bir gün, yıllardan bir yıl, bir padişahın ganimet malından eline çok güzel ve tarif edilmez bir kumaş geçer. Terzi başını çağırtıp o kumaşı eline verir. Terzi başı kumaşı görünce aklı başından gider. Ve sanki hasta olur. Padişaha kaftan kesmek için yaklaşıp evvela tahmin için eline arşın alır:

- Sultanım, üstatlar, "bin ölç bir kes, ölçmeden kumaşa el vurmasın hiç kes (kimse) demişler", der.

- Sultanım, bu kumaş kaftan olmaya el vermez, diye söyler. Dörtte bir, çeyrek daha gerekir ki, hazret-i sultana layık bir kaftan olsun.

Padişah çaresiz:
- Biraz dursun, der ve buna uygun parça bulunması için şehir ve vilayet aransın, diye emreder. Her ne kadar şehir baştan başa aranır ve memleket boydan boya taranırsa da ona münasip kumaş ve o beze uyar bir yoldaş bulunamaz. Padişah çaresiz kalıp bir başka terziyi davet eder:

- Şu güzel kumaştan bana iyi bir elbise yapıver, diye söyler.

Usta terzi de :" Bismillah" deyip iki dizi üstüne gelir. Kumaşı söyle bir tahmin edip sındısını eline alır, Padişahın nasıl gönlünden geçerse işte tam öyle, mükemmel bir elbise biçer. Padişah överek ihsanlar eder. Terzi ihsanları alıp elbiseyi dikmeye gider.

Nice zaman sonra, bir gün padişah gezmeye çıkar. Şehri dolaşırken bir oğlan çocuğunu o eşsiz kumaştan bir elbise ile görür. Padişah hayret ederek elbisenin aslını teftiş edip araştırır. Çocuğun, o elbisesini diken adamın oğlu olduğunu öğrenir. Terziyi getirtip:

- Usta, bu elbisenin parçasını nerede buldun?

Terzi:
- Sultanım size dikilen elbisenin artan parçasıdır.

Padişah:

- Ya bizim terzi başı "Bu kumaştan bir kaftan çıkmaz" derdi. Sen hem tam çıkardın hem de oğluna kaftan yaptın, nasıl oldu? der.
Terzi:
- Sultanım onun oğlu büyüktü; kaftan çıkmaz demesi onun içindi, der.

Benzer Konular

17 Şubat 2016 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar