ZAMANSIZ GEÇİŞ
Her başlangıç, içinde çoğul anlamda sonlar barındırır.
'Bu işin sonu nereye varacak? '
İrileşmiş göz bebeklerine yansıyan ürküntüyü dağıtamıyordu. Beyninde merak kamçısı şakıyor, onlarca soru, biribirinden zıplayarak çoğalıyor, aynı anda sürekli üşüşüyordu. Gevşemeye çalışırken utancından, yeniden irkildi. İzleniyordu. Nasılsa tüm düşüncelerini okuyabiliyorlardı. Bu yüzden gelmemişler miydi?
'Peki ama neden ben? Sizin için öylesine sıradan biriyim ki!
'Onu değerlendirmeyi bize bırakın'
'Sesimi nasıl duydunuz? Boğaz boğumunda topak olur, sıkışırdı. Yanlış zamana ışınlanmış, kökü havada salınan biri gibiyim.
'Gelecekten soluduğu zamana bakabilen kaçınızı bulduk sanıyorsunuz? Artık sakinleşin biraz, hem, hep böylesi bir anı beklemediniz mi? Sonuçta biliyoruz.'
Gömüldüğü hareketli, döner koldukta önce oturuşunu düzeltti, biraz doğruldu. Koltuğu, sağa sola çevirdi. 'Bana biraz izin verin' diyerek, yerinden kalktı. Mutfağa geçti. Nestcafesini hazırlamaya koyuldu. Zaman kazanarak toparlanmak istiyordu.
Başına gelenleri kare kare canlandırarak anımsamaya çalıştı...
...
Olağan bir güne uyanmıştı. Genelde her zaman yaptıklarını, sırası ile gerçekleştiriyordu. Ortalığı düzenlemiş, çayını demlemişti.Günün gelişmelerini takip etmek üzere televizyonda, haber kanalını açmıştı. Aklında, 'akşam yemeğini dışarıda geçiririz, sıcak temmuz akşamının serinliğinde, deniz kenarı yürüyüşümüzü de yaparız' kurgusunu canlandırıyordu. Huzurlu bir gündü.
Bilgisayarın düğmesine bastı. 'Harika' dedi içinden. 'Severdi bu sözcüğü kullanmayı.' Önceki günden programına aldığı, okuyarak araştıracağı birbirine bağlı, yığınla konular vardı. Yine önceki günden çeşitli sitelere eklediği yeni şiiri içine sinmişti.'temasındaki mesajın anlaşılıp anlaşılmadığı yazılan yorumlarda ortaya çıkacaktır' düşüncesinde, içini coşkulu bir sabırsızlık taşırıyordu. En çok da öne sürdüğü görüşleri, savlarını pekiştiren habere ulaşmış olması, doğru yolda ilerlediğini görmesi açısından, kendini mutlu hissetmesine neden oluyordu. Tezlerini ispat ve geliştirme arayışlarına ivme kazandırıyordu. 'Bilgisayar ve internet, ne büyük nimetti. İnsanlık için, çağ dönüştürecek bir faktör olarak değerlendiriyordu. Endüstriyel gelişimin bir koluydu teknoloji, o'na göre.'
Çocuk saflığında çekincesiz; 'Haydi yeni gün geleceği sun bana, seni arıyorum' diyerek seslendi. Kulaklarına dokunan bu cümle, hoşuna gitti. Tebessüm ederek bilgisayarın açılışını yaptı.
Önceden belirlediği düzenlemeyle siteleri tek tek açmaya başladı.Tıkladığı linklerin pencereleri alt çubukta diziliyordu. Bir an durakladı. 'Hay aksi, yine fazla pencere açarak çok yüklendim galiba' diyerek, sorunu kavramaya çalıştı. Saate baktı. Tam 10.00'u gösteriyordu. 'sabah sabah internetteki yoğunluk nedendi acaba? Bazılarını eksilteyim' diye düşündü. Monitör kitlenmişti. Olmuyor, yapamıyordu. Bilgisayarında kontrolü kaybettiğini farketti. Bir anda ekranı karardı. Ardından yoğun parazitli anlaşılmaz sesler, kulağında çınlamaya başladı. Ne yapacağını bilmez halde kasılmış, öylece kalakalmıştı. Alnını elleriyle sıkıca sıvazlayarak' neler oluyor Tanrım' diyerek çaresizce mırıldanıyordu ki, mekanik tok bir erkek sesi ile sarsıldı.
'Merhaba'
Aynı anda ekranda, pastel renklerin akışkanlığında silüet halinde, erkek yüzü belirmişti. Değişken, çeşitli renklerin karmaşasında, giden gelen titrek bir görüntüydü. Kesin yüz hatlarını seçmek olanaksızdı.
'Siz de kimsiniz? Nereden çıktınız? ' diye seslenebildi ancak.
'Korkmayın, sakin olun, size bir zararımız olmayacak. Sizinle görüşmeye geldik. Kısa bir aralık, konuğunuz olacağız sadece.'
'Benden ne istiyorsunuz? Kimsiniz? Böyle bir şeyi nasıl yapabilirsiniz? Bu ne cesaret? Panik halinde sıralanıyordu sözcükler.
' Bakın, çok uzun ışık yıllarından, farklı Galaksiden geliyoruz. Sizin anlayabileceğiniz tarzda açıklamaya çalışacağız. Dilinizi sizin gibi kullanmaya gayret ediyoruz. Sizlerden yani bildiğiniz insan varlıklarından değiliz.'
Aman Tanrım, başına neler geliyordu ve kimbilir daha neler gelecekti.
Ekrandaki silüet, aklındakileri okurcasına;
' Hayır kesinlikle bizden yana başınıza kötü hiç bir şey gelmeyecek. Emin olabilirsiniz. Bizden çok tedirgin olabileceğinizi biliyorduk. Size ulaşmanın en makul yolunu seçtik. Yoksa herhangi bir insan bedeni görüntüsünde de karşınıza çıkabilirdik, zor kullanarak teslim alabilirdik. Sadece sizinle tanışmak ve konuşmak istiyoruz. Sessizce geri döneceğiz, istemediğiniz sürece kesinlikle yine karşınıza çıkmayacağız.'
'Ama hala anlıyamıyorum, benden ne istediğinizi. Sonuçta zorla sizin ile muhatap oluyorum. Şu an başka seçenek bırakmıyorsunuz. Ne demek, insan kimliğinde bana görünmeniz? Sizi anlamamı nasıl bekliyebilirsiniz? '
'Aslında bilgisayarınızı kapayabilirsiniz. Ama yine bir biçimde biliyorsunuz ki, sizinle görüşürüz. Bize gereklisiniz, üzgünüz, seçildiniz. Sizi dinlemek üzere geldik. Size görünmek, tanışmak istedik. Sadece bir insan türü olarak durumunuz bize ilginç geliyordu. Sizi bir süredir izlemekteyiz. Bizimle görüşmek, sizin için de imtiyaz olacaktır, böyle düşünmeye çalışın lütfen.'
'Benden neler dinlemek istiyorsunuz? Kim olduğunuzu nereden bilebilirim? Nasıl kanıtlayabilirsiniz? Artık günümüzde nasılsa bilgisayarlara, niyetlendikten sonra sıradan insanlar da girebiliyor.'
'Haklısınız, bize inanmıyacağınızı tahmin etmiştik. Gerekli çalışmaları yaptık. Galaksimize, sizinle kısa bir geziye çıkalım istiyoruz. Çok zamanınızı almayacak. Size de çok değişik ve yararlı gelecektir. O zaman bize inanacaksınız. Ardından sohbete devam ederiz.'
'Nasıl yani, bu nasıl olacak? '
' Korkmayın, bunu bizim usulümüzce gerçekleştireceğiz. Sadece süzüldüğünüzü hissedeceksiniz. Biz sizlerden çok farklıyız.
Sizin de bizim gibi olmanızı sağlayacağız. Henüz bilemiyeceğiniz yöntemlerle...'
' Yalnız, şimdi değil, düşünmem, onaylamak için kendime gelmem gerekiyor. Daha zamana ihtiyacım var.'
Bilinçsiz, eleriyle gözlerini kapadı. Onları görmediğinde, görünmezmiş gibi...
...
İçtiği kahvenin buruk tadı ve sevdiği şekerli, vanilyalı krema karışımı onu her zaman rahatlatır, kafasını berraklaştırırdı. Mutfakta geçirdiği süre, ürkek ataletli halinden sıyrılmasını sağlamıştı. Kendini onlarla konuşmaya hazır hissediyordu. İçeride sabırla beklendiğini biliyordu. Gerçi, onların da, en az kendi gibi gizemli tereddütler taşıdıklarını ayrımsıyabiliyordu. Mutlaka kendisinin tepkilerinden çekiniyorlardı aslında. Girişimlerinin sonuçları nasıl karşılanır, bilinemezdi.
Masasına yerleşirken;
'Herşey tamam ama size nasıl hitap edeceğim, bizim gibi 'insan' değilsiniz. Aslında insan'ın da gelecekte farklı boyutlara geçiş yapabileceğini düşünüyorum ya...
'Önemli değil, bize kısaca 'siz' demeye devam edebilirsiniz. Ayrıca, zaten öngörülerinizi birlikte değerlendireceğiz.'
'Hangi Galaksi sisteminden geliyorsunuz?
'Kısmen billiyorsunuzdur da, Dünya'dan 2 milyon ışıkyılı uzakta, 300 milyon yıldız kümesi bulunan Andromeda'dan geliyoruz.
Monitörle, mekanik sesli görüşme yaparak enteresan bir durum yaşanıyordu.
'Artık kendinizi nasıl hissediyorsunuz. Sorun değil ise, yola çıkabiliriz.'
Öneri karşısında, durulduğunu düşündüğü heyecan dalgasının yeniden göğüs çeperlerine çarpmaya başladığını farketti. Derin soluk alarak gücünü toplamaya çalıştı. Omuzlarını geriye esneterek ayağa kalktı.
'Yaşamım boyunca ekstrem olaylar neden hep beni bulur ki? Bir bu eksik kalmıştı' diye düşündü. İnanılmaz bir deneyim olacaktı.
'Evet, gidebiliriz' diye seslendi.
'Sakın kaygılanmayın, tamamen gevşeyin lütfen. Bilincinizi kaybetmeyeceksiniz. Çok rahat gideceksiniz. kesinlikle hoşunuza gidecek.'
Ayaklarının yerden kesildiğini hissetti. Refleks hareketi ile gözlerini kapamıştı. İçi boşalıyor, hafifliyor, sanki yükseliyordu. Evet uçuyordu. Vakum çekişi ile sanki bir tünelin içine girmişti, süzülüyordu... Gözlerini kırpıştırdı. Önce araladı, sonra yavaş yavaş açtı. Tek başına ışınlanmıştı. Ağrısı sızı yoktu. Mavi-gri karışımı bir karanlığın içerisindeydi. Ara ara toz kümesi bulamacasının çevrelediği ışın noktacıkları parıldıyordu. Genleşiyor, genişliyor, yayılıyordu. Buna rağmen yine de yol aldığı dehlize nasıl sığdığına anlam veremiyordu. Yoksa her şey bir kandırmaca mıydı? İpnotize olmuş, uykuya dalmış, rüya mı görüyordu. Her şey bilinenin dışında gelişiyordu. Uyanık olmasına rağmen irade kontrolüne sahip değildi.
Artık çok geçti. Engel olabilecek durumda değildi. Çaresiz, anlık tereddüt handikapını geçiştirmeliydi. Çelişkiler girdabından, hızla yaklaştığı, huni ucu benzeri çıkış deliğini farketmesiyle sıyrıldı. Derinlerden yansıyan ışık gittikçe büyüyordu... Ve işte beyaz, sarı olarak ışıldayan aydınlığın içine girmişti. Açık gözleri kamaşıyor hiç bir şeyi seçemiyordu. Işınlar giderek kırılırcasına renk armosine ulaştı. Yoğun renkler hareler oluşturuyor bulutlar halinde biribirine geçişler yapıyorlardı. Olağan dışı zevkli hazların eşliğinde büyülü süzülmek, beynin sanki pelteleşmesine neden oluyordu. Sinir saplarında tüm artı ve eksi kutuplar eşitlenmiş, bir birini yok etmiş nötr'leşmişti. Sıfır noktadaydı. Zaman çizelgesi hem sonsuz uzunlukta hem bir anlık kısalıkta gibiydi. Bedeninin kütlesi ve hacmi yok olmuştu. 'Evet genelde düşüncelerimde tasarladığım gerçekleşiyor' diye düşündü. Her şey gerçeklikten çok ötedeydi... Sersemlemiş halinden bilgisayarından çıkan mekanik ses benzeri ile sıyrıldı.
'Geldik, gezegenimize hoşgeldiniz.'
Bakınmaya, nasıl bir yerde olduğunu kavramaya koyuldu. Hayal kentti. Tarif edilmesi çok zordu. 'Aklımın alması zorlaştıkça deliliğe mi terfi ediliyorum' düşüncesi saplandı. Her şey zıtlıklarla örüntülüydü. Net seçilebilen belirginlikler; kızıla yakın kahverengi kayalıklarla, girintili çıkıntılı labirent görüntüydü. Uçsuz sayıda irili ufaklı tepelikler, biçimsiz tümsekler, düzensiz sıralanmıştı. Kuru, yavan, kasvetli çölü andıran garip bir yerdi. Öte yandan yerle gök arası, uçuşan sis perdesi ile kaplıydı. Öbek öbek şeffaf bulutsular, titrek oynaşılar içerisinde kayıyordu. Beynini zorladıkça şakaklarında kıskaçlar yoğun bir basınç uyguluyor, vurgun yemiş halde, tüm biyolojik oluşumları fışkıracakmış gibi oluyordu. Karşısındaki görünür karelerin fotoğraf çekimine yetmiyordu beyni.
Ortalık, tarifsiz yoğunlukta keskin metal kokuyordu. Gökyüzü, puslu krem ve gri tonlarının örtüsü ile kaplıydı. Biz insanların geliştirdiği şehircilik tarzında yerleşim birimleri seçilmiyordu. Su belirtisi farkedilmiyordu. Ağaçlar, bitki çeşitleri, hayvanlar yok gibiydi.Yaşanacak bir yer değildi. Dünyamızın doğa örüntüsü yoktu.
'Neydi buranın yaşam özellikleri, nasıl yaşanabilirdi buralarda Tanrım' diye geçirdi aklından.
'Hayır, bize göre değil gezegeniniz. Sizler gibi yaşayamayız.'
'Aynı şey bizim için de geçerli. Yalnız aradaki anatomik, biyo fizyolojik yapılarımızın farkını hesaba katmalısınız.'
Tüm ilgisini geldiği çevreye verdiğinden ancak bir an kendi durumunun ayrımına varabilmişti.
Bedeni kaybolmuştu, yoktu. Üstelik kendisine seslenenler de öyleydi.
'Neler oluyor, neden bu haldeyim? Kahretsin ne yaptınız bana? '