Arama

Medya Haber - Sayfa 167

Güncelleme: 13 Ekim 2017 Gösterim: 660.116 Cevap: 1.864
ßaLpaRmaq - avatarı
ßaLpaRmaq
Ziyaretçi
8 Ocak 2012       Mesaj #1661
ßaLpaRmaq - avatarı
Ziyaretçi
Medya yanlış yerde poz veriyor

Sponsorlu Bağlantılar
Son günlerde hararetle tartışılan gündemlerin bir ucu hep gelip dine dayanıyor. Üstelik bu tehlikeli temas, “aşırı gruplar” üzerine yıkılamayacak kadar geniş bir yelpazede yapılıyor

Son günlerde hararetle tartışılan gündemlerin bir ucu hep gelip dine dayanıyor. Üstelik bu tehlikeli temas, “aşırı gruplar” üzerine yıkılamayacak kadar geniş bir yelpazede yapılıyor. Hal böyle olunca her kriz-haber, sembollerin kavgasına dönüşüyor ve bu konuda ısrarla yapılan haberler geniş bir kitlede huzursuzluğa sebep oluyor.

Gündemin ateşle raksına bakın lütfen: ‘İçki yasağı’ üzerine gösterilen tepkiler, İstanbul Göztepe’de yapılması düşünülen camiye karşı yapılan kampanyalaErdoğan’ın üst kimlik sadedinde İslam’a atıfta bulunmasına karşı yükselen eleştiriler… İçki yasağı, cami yapımı, üst kimlikte İslam, imam hatipler…

Medya-siyaset kavgası ya da içki yasağı


Yukarıda bahsi geçen hararetli konulardan her birinin haberleştirilmesi için makul sebepler var aslında. Türkiye, ilginç bir ülke. Bir yönüyle halkın neredeyse tamamı (yüzde 99 deniyor) Müslüman. İslam’ın kültür izleri hayatın hemen her safhasını kuşatmış durumda. Diğer bir açıdan bakıldığında rahatlıkla görülebiliyor ki, Müslüman halk, inanç ve ibadet konusunda insanların şahsi tercihlerine müdahale edilmesini istemiyor. Daha açık söylemek gerekirse, İslam’ın yasak kıldığı ve günah saydığı şeylerin yapılmasını, bireyin kendi tercihi içinde kendi günahı olarak değerlendiriyor. O yüzden farklı hayat tarzları toplumda bir tartışma sebebi olarak karşımıza çıkmıyor. Sosyal gerçek böyle olunca, farklı hayat tarzlarına politik müdahalelerin yapılması doğru ve tabii gelmiyor.


Mesela bu ülkede öteden beri içki satılıyor; ancak sokaktaki insanın öncelikli gündeminde böyle bir mesele yok. O, iktidardan hayatı kolaylaştıracak icraatlar bekliyor; tıpkı medyadan kavgaları körüklememesini beklediği gibi. Halk içkiyi şahsi bir tercih olarak görüyor; günahkâr saydığı insanların bu fiili yapmaktan vazgeçmesi ve tövbe etmesi için dua bile ediyor. İş meyhane kapatmaya ve kanun gücüyle içki içenlerin derdest edilmesine gelince, böyle bir baskıyı da makul görmüyor; çünkü “günahkâr” gördüğü insanların vicdani bir sorumluluk taşıdığına ve bu sorumluluğun devlet gücüyle yönlendirilemeyeceğine inanıyor. Bu duruşun hem dini hem tarihi sebepleri var…


Manzara şu: Hükümet kanadı ısrarla “içki yasağı uygulaması”nın söz konusu olmadığını söylüyor. Medya da ısrarla içki yasağı uygulayan belediyeleri kovalıyor. Bir numune bulunur bulunmaz, Türkiye’de böyle bir uygulamanın yapılacağı kuşkusunu arttırıcı yayınlar yapılıyor. Bu bilgilere şüpheyle bakanların sayısı az değil; zira herkes şehrinde, sokağında, caddesindeki büfesinde değişik bir uygulama görmüyor. Otellerde, restoranlarda genel bir uygulama da söz konusu değil. Bu puslu manzara zihinlerde “ortada medya-siyaset kavgası mı var” şüphesi bırakıyor.


İşin daha acı bir yanı var: Medya gruplarının içki serbestisi üzerine aşırı vurgu yapması, bir zaman sonra “İslam düşmanı medya” imajına da dönüşebiliyor. Bu imajın yanlışlığı ortada; ancak medya kendini halka tastamam ifade edemiyor. “Bu yaptıklarım özgürlükler uğruna” dese, diğer özgürlük konularında da benzer bir hassasiyet bekliyor kamuoyu. Anlaşılacağı üzere, karmaşık bir konuyla karşı karşıyayız. O yüzden medya dikkatli yayın yapmak, meramını doğru anlatmak zorunda…


Mesela “Göztepe Parkı’na cami” meselesi o kadar sembolleştirildi ki! Mesele değişik grupların suiistimali sayesinde “cami karşıtlığı” ya da “cami destekçiliği”ne dönüştürüldü. Son “cami yapılmasını protesto” mitingi az daha büyük çatışmalara sebep olacaktı. Güya 171 “sivil toplum kuruluşu” cami yapımı projesini protesto ediyor. 171 derneğin katıldığı mitingde gazetelere göre 500 kişi var. İçlerinde kamu vicdanında sabıkalı sayılabilecek dernekler de var. Her dernekten üç-beş adam gelse bile 500’den fazla adam toplaması gerekirdi; ancak olmadı. Bu arada bir grup da çıkıp “Cami hakkımız engellenemez!” diye bağırmaz mı; hatta bir adım daha atıp, tekbir getirmeye başlamaz mı? Ne oluyor bize Allah aşkına! Bir semte cami ihtiyacı olup olmadığını tespit edecek akil adam mı kalmadı bu ülkede?..


Açık ve dürüst olmak lazım: Şayet orada bir cami ihtiyacı yoksa ne gereği var böyle bir teşebbüse? Yok, gerçekten o bölgede bir sıkıntı dolayısıyla cami gerekiyorsa, niçin konu bu kadar gerginleştiriliyor? Bu tür konularda yöneticilere büyük sorumluluk düşüyor. Böyle mevzuları ele ayağa düşürmek, sokak meselesi haline getirmek, istenmeyen olaylara sebep olabilir. Basının duruşu da çok önemli! Bir basın kuruluşu böyle hararetli bir konuda “ille de cami yapılacak!” üslubunu da takınamaz; “buraya cami yaptırmam!” rolüne de soyunamaz. Bu ülkede cami yapımına karar verecek hiç mi kurum yok, hiç mi uzman yok, hiç mi makul yönetici yok!..


Medyanın genelde art niyetli olmadığına inananlardanım. Açıkçası hiçbir medya kuruluşunun ve yöneticisinin “cami düşmanı” olacağına inanmam, inanmak istemem. Çünkü dini, dindarlık çizgisinde yaşamayan meslektaşlarımız bile, kültürel zenginliğimizin en önemli parçası olarak görür. Ne var ki bazı haberlerin veriliş tarzından yanlış imajlar ortaya çıkıyor. Sanki medya “cami karşıtı” bir düşünceye mahpusmuş gibi algılanıyor. Öyle değil; ancak algı bu. İletişimdeki en temel kural ne dediğinizden çok, nasıl algıladığınızdır. Göztepe’de cami yapılmasına karşı çıkanların makul sebepleri olabilir; bunların soğukkanlı bir üslupla, objektif kriterlerle halka duyurulması gerekir.


Üst kimlik tartışmasının akıbeti de böyle oldu. Başbakan Erdoğan farklı etnik kökenlerin Türkiye’yi parçalayamayacağını anlatıyor. Sebep belli. Deniz Baykal’ın “Türkiye Yugoslavya olur” tezini çürütmek için Türkiye’deki değişik etnik kökenlerin İslam dini gibi kardeşliği emreden bir din sayesinde düşmanlığa sebep olmadığını söylüyor. Sen misin bunu diyen. Bazı meslektaşlarımız, neredeyse bin küsur yıllık sosyal bir gerçeği baskı altına alacak. Erdoğan “Tüm Türk halkını İslam üst kimliğiyle bağlayacağız” dese, kopan fırtınaya bir anlam verilebilir; ancak sözün ne evveli bu teklife müsait ne ahiri. Mesele dallanıp budaklanıyor, parçalı Ortadoğu haritasına, ümmetçiliğe (vesaire) kadar getiriliyor. Avrupa Birliği için bu kadar çalışan bir hükümet neredeyse İslam birliği oluşturmakla suçlanacak! Eleştirilerin bir kısmı anlaşılır; ancak bir kısmının zıvanadan çıktığı ortada.


Türkiye medyatik dayatmalardan çok çekti


Aslında medya topyekûn bir pozisyon almış değil. Mesela Hadi Uluengin cumartesi günü Hürriyet’te “Din ve kimlik” başlığıyla bir yazı kaleme aldı. Uluengin, “Din, yani ülkemiz açısından İslam, birleştirici bir “üst kimlik” oluşturabilir mi? Hiç tereddütsüz, evet! Fakat bilhassa en başta vurgulayayım ki, asla “tek unsur” kalmaması kaydıyla, evet.” diyor. Hadi Bey’in ve aydınların önemli bir kısmının yaklaşımı da gösteriyor ki, tek tip gazete yazarı da, yöneticisi de yok. O zaman neden yanlış bir imaj veriliyor, bunu anlamak çok zor. Manzara karmaşık olunca, komplo goygoycuları “x medya grupları irtica haberlerine yakında başlar; çünkü son günlerde İslam üzerinde yapılan habercilik bir kampanya sürecinin emaresidir” diyebilir. Türkiye medyatik dayatmalardan çok çekti ve yaşananlardan birçok ders çıkardı. Öyle ki hataları tekrar etmek, bir daha düzeltilmeyecek yanlışlar anlamına geliyor. Yani, bu seferki muhtemel fatura ülkemiz için çok ağır olur. Değer mi?


Cumhuriyet Gazetesi topu taca atıyor


Hasan Cemal “Cumhuriyet’i Çok Sevmiştim” adlı bir kitap yazdı. 19 yıl Cumhuriyet Gazetesi’nde çalışan ve genel yayın yönetmenliğine kadar yükselen bir yazarın hatıralarını dile getirmesi, çok büyük bir haber konusu. Cemal, şahsi kavgalarını anlatsa ve Cumhuriyet’e şantaj yapmaya kalksa, yani bir menfaat beklentisi içinde olsa kitabına mesafeli durulabilir; ancak, böyle bir durum yok ortada. Hasan Cemal, aydın olmanın cesaretiyle bir döneme ışık tutuyor. O yüzden kitap, gazetelerde, televizyonlarda, internet sitelerinde geniş yer buldu. Bu kitapla birlikte Cumhuriyet, darbecilik, cuntacılık, kışkırtıcılık gibi ağır suçlamalarla karşı karşıya. Hele Cumhuriyet Yayın Yönetmeni hakkında yazılanlar, yenilir yutulur cinsten değil. Düşünebiliyor musunuz, Selçuk için “takiyyeci, darbeci, faşist, Stalinci…” gibi sıfatlar kullanılıyor; tabii ki Cemal bu sonuçlara yaşadığı olaylardan yola çıkarak varıyor…

Peki Cumhuriyet ve yayın yönetmeni ne yapıyor? Kitabı basan Doğan Grubu’nun sahibi Aydın Doğan’a yükleniyor. Hatta bu arada ucuz bir kurnazlık daha yaparak Doğan Grubu ile Zaman’ın ortak hareket ettiğini, bunun planlı olduğunu iddia ediyor. Tam bir panik atak durumu.

Yılların gazetecisi böyle bir kitabın haber konusu olacağını bilmezden geliyor, aklı sıra kendine cephe kuruyor, ‘öteki’ için de cephe daraltıyor. İyi bir taktiğe benziyor. Cumhuriyet Gazetesi’ni Cumhuriyet’imiz ile özdeşleştirerek sistemi yanına çekmeye yelteniyor. Diğer taraftan Akşam’ın, Vatan’ın, Yeni Şafak’ın ve daha pek çok gazetenin yazdığı haber ve yorumları görmezden geliyor ve yazılanları “Doğan-Zaman” ittifakı gibi göstererek kitabı haberleştirenleri dar bir alana sıkıştırmaya çalışıyor. Yazdıklarında suçlamalara cevap olabilecek tek satır yok! Böyle bir kitabı haberleştirmek mi suç, görmezden gelmek mi; önce buna cevap verilmeli ve bu kitaba gözlerini kapatanlar ile Cumhuriyet arasındaki ilişki sorgulanmalı. Böyle ilginç bir kitabın haber yapılması hangi gazetecilik mantığıyla sorgulanabilir ki!


Ayrıca ‘İlhan Ağabey’ itiraf etmeli ki; ortada bir suçüstü durumu var. Herkesi acımasız bir şekilde suçluyordu Selçuk. Şimdi takiyyecilik yapmakla suçlanıyor; üstelik takiyye hatıraları art arda sıralanarak. Hasan Cemal’in kitabıyla görüldü ki Cumhuriyet, istediği rejimi getirmek için anti-demokratik bütün yolları mubah görüyormuş, bu amaç için gizli ilişkiler içine giriyormuş, istihbaratçıların ricası üzerine yazılar neşrediyormuş, cuntacılar ile işbirliği yapıyormuş…


Cumhuriyet yöneticilerinin meslektaşlarını patronlarına ya da sisteme jurnalleme yerine, somut olaylar üzerine konuşması gerekiyor. Meseleyi ille de geçiştirmek istiyorsa, son dönemde sıkça yaptığı gibi Sayın Selçuk bir Bektaşi fıkrası anlatabilir. Kitaptaki suçlamaları okuyunca aklıma bir fıkra geldi mesela. Gerçi Bektaşi fıkrası değil; ama yine de işe yarayabilir. Âmâ iki adam bir sofrada buluşmuş. Âmâlardan biri diğerine “Dolmaları üçer üçer yeme!” diye bağırmış. Hayatında böyle bir şeyi aklının ucundan bile geçirmeyen masum âmâ, “Nerden çıkarıyorsun bunu kuzum?” diye sormuş. Cevap manidar: “Çünkü ben hep öyle yiyorum!” İşte bu kitap Cumhuriyet’in ‘takiyye’ maskesini düşürmüş oldu; üstelik kuru iddialarla değil yaşanmış anılarla. Artık Hasan Cemal’in kitabı okunmadan son çeyrek asrı anlamak mümkün değil...


Son düzenleyen _Yağmur_; 9 Ocak 2012 11:23 Sebep: Sayfa düzeni
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
8 Ocak 2012       Mesaj #1662
Avatarı yok
Yasaklı
Bu Silahlar Öldürmüyor

Sponsorlu Bağlantılar
fileashx

ABD ordusuna ait olduğu iddia edilen ve bazıları gerçek bazıları hayal ürünü ölümcül olmayan silahlardan oluşan bir liste internette yayımlandı.

Ölümcül Olmayan Silahlar Referans Kitabı adlı listenin ABD Savunma Bakanlığı tarafından hazırlandığı iddia ediliyor.

İnternete sızdırılan belgede, halihazırda varolan bazı silahların nasıl geliştirilebileceğine ve olası yeni teknolojik atılımların neler olabileceğine yer veriliyor.

Listede kalabalıkları dağıtmak için tasarlanan lazer ve ısı ışınları, ya da dalgıçlarda mide bulantısına yol açan ses dalgaları gibi çeşitli maddeler yer alıyor.

Belgeyi internette yayımlayan Kamu İstihbaratı adlı örgüt, ABD hükümetinin ulusal güvenliği gerekçe göstererek gizli tuttuğu bilgileri kamuoyuna sızdırmasıyla biliniyor.

Pentagon'dan bir sözcü, ölümcül olmayan silahlar listesini ne yalanlayacağını ne de doğrulayabileceğini söyledi.

İnternette yayımlandığı şekliyle 100 sayfayı aşan raporda her silahın kendine has özellikleri, nasıl bir hasara yol açtığı ve kullanımının oluşturabileceği sorunlar ele alınıyor.

Bahsi geçen silahların insan vücudunda yol açtığı tipik etkilerden bazıları geçici körlük, sağırlık ve hareket kabiliyetini yitirme olarak açıklanıyor.

Örneğin, Yüzücü Tabancası olarak adlandırılan silahın sudaki düşman yüzücüleri veya dalgıçları, ses dalgalarını kullanarak etkisiz hale getireceği belirtiliyor.Ses dalgaları, sudaki insanın işitme duyusunu hedefleyerek ciddi mide bulantısına yol açıyor.

Belgede, bu silahın olası bir yan etkisi denizdeki diğer canlı türlerine verebileceği zarar olarak belirlenmiş ve henüz ''geliştirme'' aşamasında olduğu belirtiliyor.

Daha uçuk fikirler arasında, lazer ışınlarıyla bir düşman uçağının kanatları çevresindeki aerodinamik akımın bozulabileceği ve uçağın yön değiştirmesinin sağlanabileceği öne sürülüyor.

Ölümcül olmayan silahlar listesinde henüz geliştirme aşamasında olduğu söylenen bir diğer fikir, ısı dalgaları yayan bir sistem aracılığıyla insanların istem dışı hareket etmesini ve bir grup halinde yer değiştirmelerini sağlamak.

Bir arabanın motorunu uzak bir mesafeden durduracak kapasitede yüksek enerjili mikrodalgalar yayan, taşınabilir bir cihaz da gene listede yer alan silah fikirleri arasında.

ABD Savunma Bakanlığı bünyesinde ölümcül olmayan silahlar üzerinde çalışan daire 1996 yılında kuruldu. Fakat ne kadar başarılı olduğu konusunda şüpheler var.

2009 yılında yayımlanan bir hükümet raporunda, sözkonusu dairenin yaklaşık 50 proje üzerinde 400 milyon dolara yakın para harcamasına karşın, yeni tek bir silah bile üretmeyi başaramadığı sonucuna varılmıştı.


Kaynak: BBC(08 Ocak 2012,10:09)

HANDSOME - avatarı
HANDSOME
VIP ☪ ɴє мυтŁυ тürĸüм đἶყєɴє
9 Ocak 2012       Mesaj #1663
HANDSOME - avatarı
VIP ☪ ɴє мυтŁυ тürĸüм đἶყєɴє
Demirtaş'ın öcalan talebi!..

Medya Haber

BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, parti çalışmaları kapsamında Şırnak’ın Silopi ilçesinde yaptığı açıklamada terör örgütü PKK'nın lideri Abdullah Öcalan'la ilgili taleplerde bulundu.

Selahattin Demirtaş, “AK Parti hükümetinin Şırnak ve ilçelerine özel bir yaklaşımı var. Daha önce seçimden birkaç ay önce İçişleri Bakanı Beşir Atalay, bu bölgeye ziyaret yaptıktan sonra ‘bizim Hakkari ve Şırnak ile ilgili özel planlamalarımız var. Zamanla bunları hayata geçireceğiz’ demişti. Bu özel politikalarının programlarının ne olduğunu biz aşağı yukarı tahmin ediyorduk. Ama bugün geldiğimiz noktada çok daha iyi anlaşılmıştır." dedi.

"HALKIN EVLATLARINI, CENAZELERİNİ..."

Özellikle Şırnak’tan neredeyse seçilmiş hiç bir temsilcinin bırakılmadığını söyleyen Demirtaş sözlerinin devamında şu ifadeleri kullandı: "Tamamına yönelik bir tutuklama operasyonu seçilmiş arkadaşlara yönelik siyasi bir soykırım ama aynı zamanda kesintisiz bir şekilde askeri operasyonlar kar kış demeden sürekli olarak bir teyakkuz halinde burada halkın evlatlarını, cenazelerini halka teslim ederek bir politika ortaya koydular."

"ÖCALAN TECRİTİ BİTMELİ"

BDP Genel Başkanı Demirtaş, “Sayın Öcalan’a dönük aylardır sürdürülen hukuksuz tecriti asla kabul etmediğimizi her fırsatta ifade ettik. Sizler de nasıl bir iradeyle tecrite karşı durduğunuzu bugüne kadar tepkileriniz ile ortaya koydunuz. Buradan bir kez daha altını çizerek belirtmek istiyorum. Daha düne kadar heyetlerinizi göndererek görüşme yaptınız. Protokolleri imza aşamasına getirdiniz. Daha düne kadar Kürt sorununun ve barış meselesinin çözümünde muhatap aldığınız kişiye karşı bugün böylesine bir saygısızlığı biz kabul etmiyoruz. AK Parti hükümetinden bu konuda açıklama bekliyoruz. Düne kadar görüştüğünüz ciddiye aldığınız bir siyasi muhatapla bugün tekrar görüşmemenizin nedeni nedir? Hükümet bunu açıklamak zorundadır ve bu tecriti hem derhal bitirmek, sağlığı özgürlüğü ile ilgili tedbirleri almak hükümetin görevidir, sorumluluğudur.” şeklinde konuştu.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Adam Olmak; Cinsiyet Meselesi DeğiL.! Şahsiyet Meselesidir!..
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
9 Ocak 2012       Mesaj #1664
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
Ümran Menderes Tarihi Sırrı Açıkladı

"Aydın'a 28 Şubat sürecinde 2'nci Roosevelt olursun, denilerek Başbakanlık teklif edildi" diyen Ümran Menderes, Süleyman Demirel'in, eşi merhum Aydın Menderes'i incittiğini söyledi.

120109mendereshmedium


İki hafta önce hayatını kaybeden Aydın Menderes'in 20 yıllık yol arkadaşı Ümran Menderes, eşinin vefatı sonrası SABAH'a çarpıcı açıklamalarda bulundu. Yaşadıkları felaketlere karşı dirayetli duruşuyla tanınan Ümran Menderes, "Post modern darbe" olarak tanımlanan 28 Şubat sürecinde eşine "2'inci Roosevelt" olursun denilerek, Başbakanlık teklif edildiğini, ancak bunu ciddiye almadıklarını söyledi. Menderes, ismini vermek istemediği bir milletvekilinin 2 yıl önce gelerek, "Demirel bile bu konuyu biliyordu. Neden Aydın Bey bunu istemedi" diye çıkıştığını aktardı. Ümran Menderes'in çok özel konulardaki sorulara bile açık yüreklilikle verdiği yanıtlar şöyle:

"ZAMAN GEÇMEK BİLMİYOR"
Acınız taze. Evde zaman nasıl geçiyor?
Zaman geçmek bilmiyor. Hayatım onunla doluydu. Şimdi bomboş kaldım. Sağ olsunlar, gelenim gidenim çok oluyor. Tek hedefim Aydın Bey'in yarım bıraktıklarını tamamlamak. Bir anı kitabı yayımlamak istiyordu, sesini kayda alıyordu. O projeyi sürdüreceğiz.

Aydın Bey'in hastanedeki son günleri nasıl geçti?
Eşim kazadan sonraki 16 yılı dolu dolu geçirdi. Çok okurdu. Zarafeti, nezaketiyle, demokrat görüşüyle, engin birikimiyle... Kimseyle kıyaslayamıyorum Aydın'ı. Son iki yazısını hastanede yazmıştı. En son yazısında da "Allah'ın yardımına herkesin ihtiyacı var demek ki" demişti. Kader işte...

Aydın Bey'in trafik kazasının arka planını anlatır mısınız?
Hepimiz Aydın'ı yanındaki kişiye direksiyon vermemesi için uyardık. O da tereddüt yaşadı. Önce gelmemi istedi, sonra olmadı. Asla ismini veremem ama Aydın'la beraber olan kişinin görevi şoförlük değildi. Hatta sürat yapmasıyla tanınıyordu. Aydın nasıl verdi o direksiyonu bilmiyorum. Kader belki de. Çok gerçekçi bir insandır. İlk konuşmamızda "benim boynumdan aşağısı yok" dedi. Ben de "sesini duyayım, yüzünü göreyim yeter" dedim. 16 yıl da bu sözümün arkasında durdum.

Kaza sonrasında evdeki zamanlarını nasıl geçirirdi?
Aydın boş durmaktan nefret ederdi. Ev, ofis gibiydi. Ben de o ortamı yarattım. Bir gün olsun ne içimden ne de dışımdan of demedim. Biz hep başımıza gelenler normalmiş gibi yaşadık. Sandalyesinde bile dimdik duruşu vardı.

28 ŞUBAT SÜRECİ
28 Şubat sürecinde neler yaşadınız?
O dönem Ayaş'taydık. Bir duyum almıştık. Hatta Aydın'ın özel minibüsü gümrükten çıkmamış göründüğü için kullanılmıyordu. Belediye Başkanı Melih Gökçek bize engelliler için kullanılan belediye otobüslerinden tahsis etti. Rahmetli Erbakan'ı Başbakanlık Konutu'nda ziyarete gittik. Aydın içeride görüşürken, benim telefonuma "Efendim asker, yakında bir uyarıda bulunacak" yönünde mesaj geldi. Ben onu özel kaleme verdim. Orada sanıyorum Erbakan'a yakın emekli albay vardı, onun duyumu olmamış. Konu öylece kaldı ama bir iki gün sonra da tanklar Sincan'a yürüdü.

Aydın Bey'in yorumu ne oldu?
Çirkin şeyler oldu o dönemde. Sayın Süleyman Demirel, kendi kurduğu partiyi ikiye böldü. Bunlar yaşanmamalıydı, oyla gelen oyla gitmeliydi. Aydın, duruşunu değiştirmedi. Hatta Aydın'a dolaylı yoldan Başbakanlık teklif edildi. "Aydın Bey, ikinci Roosevelt gibi olsun" denildi. Biz hiçbir şekilde ciddiye almadık. Sonra bir milletvekili arkadaşımız, iki sene öncesinde "hanımefendi teklif ciddiydi. Demirel de konuyu biliyordu. Aydın Bey neden istemedi" diyerek tepki gösterdi. İsmini söylemek doğru olmaz.

Süleyman Demirel'e kırgınlığınız oldu mu?
Partide soyadı olsun ama etkili olmasın gibi bir durum ortaya çıktığını düşünüyorum. Sayın Demirel'e sitem olsa ne olacak da... Aydın'ı çok üzdü son birkaç senede. Farklı düşüncelerini daha önce söylemedi, rahmetli Adnan Menderes'in devamı olan partide yıllarca görev yapıp, en üst düzeylere geldi. Saygımız var, büyüğümüz ama Aydın çok incindi. Aydın'ın düşüncesinde olan herkes de incindi. Çok şanssızdı Aydın siyasette. Evet, kazadan önce de sonra da fırsat verilmedi.

Özel bir vasiyeti var mıydı Aydın Bey'in?
Cenazesine gelmesini istemediği birkaç yakını vardı. Onlara tepkiliydi. Ama isim vermek hoş olmaz. Kopuk bağları vardı, arayıp sormazlardı. Sadece bunu söyleyebilirim.

Siyasete atılmayı düşünüyor musunuz?
Hayır. Aydın'a yakın olmayı, Anıt Mezar'a yakın olmayı düşünüyorum. Kesin karar veremedim. Bir ayağım hep İstanbul'da olacak. Ona kendimi yakın hissetmeliyim.

Sen sadece aynasin...
HANDSOME - avatarı
HANDSOME
VIP ☪ ɴє мυтŁυ тürĸüм đἶყєɴє
10 Ocak 2012       Mesaj #1665
HANDSOME - avatarı
VIP ☪ ɴє мυтŁυ тürĸüм đἶყєɴє
CHP den Çok konuşulacak iddia!
Medya Haber

CHP Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan, iktidarın kendisine koruma halkaları yarattığını, bunu gün geçtikçe genişlettiğini savunarak, "Bir adım ötesinde, terörün finansmanının önlenmesi adı altında, belki CHP'nin tüm varlığını dondurmaya cüret edileceğini hissetmeliyiz" dedi.
Kültür, Turizm ve Çevre Gazetecileri Derneği'nce, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü dolayısıyla Çağdaş Sanatlar Merkezi'nde düzenlenen "Tutuklu Gazeteciler ve Milletvekilleri" konferansında konuşan Tarhan, "Türkiye'de iktidarın, resmi propaganda aracı haline getirdiği medya yoluyla gücüne güç kattığını" öne sürdü.
Medyada yapılan haberlerden örnekler veren Tarhan, "2002 yılında ülkemizde 66 kadın cinayete kurban gitmişken, 2010 yılında bu 1550 olmuştur. Yani 10 yıldır bizi yönetenlerin sorumluluğu sorgulanmalıdır, medyanın sorumluluğu da sorgulanmalıdır. Bunca tutuklunun önce nerelerde hedef gösterildiğini de hatırlayalım ve sorgulayalım" dedi.
"Deniz Feneri'ne, Uludere'de 35 canı alan bombardımanın soruşturmasına gizlilik kararı verenler ve suspus işbirlikçiler de sorgulanmalıdır" diyen Tarhan, şöyle konuştu:
"Bu gizlilik kararını verenler, insanların özel yaşamları, dost sohbetleri tefrika halinde yayımlanırken neredeydiler? Bunlar, 'daha çok kişi tutuklanacak, hele bir anayasa değişsin' diyenlerle aynı çetenin mensupları.
Yasa dışı dinlemeleri yapanlarla sorumluları bulmayanlar, yayımlayanlar, hedef gösterenler, zemin hazırlayıp sahte dava hazırlayanlar aynı çetenin mensuplarıdır. Masum gazetecileri zindanlarda çürütenler, kendi meslektaşlarına inanılmaz bir nefretle saldıranlar aynı çetenin mensuplarıdır.
Bir yargıç olarak, kürsü ve yargıtay deneyimim bu yargılamaları, bu sahte yargılamaları açıklamaya yeterli değil. Çünkü bu bir yargılama değil, esasa etkisi olmayan sırf vakit geçirmek için sorulan sorular ve nafile çapraz sorgularla geçiştirilen zamanlar, kaç on yıla sığdırılacak bunu bilemiyorum, göremiyorum. Sanki bu davalar hiç ama hiç bitirilmemek üzere kurgulanmış."
MAL VARLIĞINI DONDURMA
İktidarın kendisine koruma halkaları yarattığını, bunu gün geçtikçe genişlettiğini iddia eden Tarhan, "Bir adım ötesinde terörün finansmanının önlenmesi adı altında, belki CHP'nin tüm varlığını dondurmaya cüret edileceğini hissetmeliyiz toplum olarak. Çünkü terör şüphesiyle, bir idari kararla her özel ya da tüzel kişinin mal varlığını dondurma yetkisi geliyor. Tutuklu milletvekilleriyle bağlantı kurularak böyle bir tehlikeyi hep birlikte yaşayacağımızı ben seziyorum. Artık sezmekten, öngörmekten inanın bıktım. Çünkü bu öngörülerim gün gün gerçekleştiğini görmek gerçekten çok rahatsız edici" dedi.
Türkiye'de bazı medya patronlarının ekonomik olarak sıkıştırılmaları nedeniyle "gizli sansür" kararı aldıklarını iddia eden Tarhan, "Bugün gazetecilerin sürgün, cezaevi ya da zaman zaman mezar olan kaderlerine bir de gizli sansür mekanizmaları eklenmiş durumda" diye konuştu.
Tarhan, bir araya gelerek, aydınların, gazetecilerin ve halkın temsilcilerinin hürriyetini tahdit eden, demokrasiyi hapseden bu adaletsizliğe karşı mücadelelerini sürdüreceklerini söyledi. Konferansa, BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi eski Dekanı Korkmaz Alemdar ve gazeteciler de katıldı.

Adam Olmak; Cinsiyet Meselesi DeğiL.! Şahsiyet Meselesidir!..
HANDSOME - avatarı
HANDSOME
VIP ☪ ɴє мυтŁυ тürĸüм đἶყєɴє
11 Ocak 2012       Mesaj #1666
HANDSOME - avatarı
VIP ☪ ɴє мυтŁυ тürĸüм đἶყєɴє
Erdoğan'a savaş Mesajı

Medya Haber
Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad 4 ay sonra ilk kez kameraların karşısına geçti

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, uzun bir aradan sonra ilk kez halka seslendi. Esad konuşmasında, Arap ülkelerini eleştirdi ancak Suriye'nin egemenliğine saygı duyan çözüm önerilerine açık olduklarını ifade etti.haber.com sitesinin derlediği habere göre yaklaşık dört ay sonra ilk kez halka seslenen Esad, Şam Üniversitesi'nde yaptığı konuşmada, "Suriye'yi istikrarsızlaştırmayı amaçlayan" dış güçleri suçladı.
"Bu amaçla hareket eden bölgesel ve uluslararası tarafların artık gerçekleri çarpıtamayacağını" söyleyen Esad, medyanın da yardımıyla Suriye'ye karşı küresel çapta bir korku kampanyası başlatıldığını ifade etti.
Esad, yaklaşık 100 dakika süren konuşmasında, Suriye'ye demokrasi ve reform dersi vermekle itham ettiği Arap Birliği ülkelerini de eleştirdi. "Suriye'de ilk parlamento 1917'de açıldı. Bize tavsiyede bulunan ülkeler o zamanlar neredeydi" diyen Esad, "Bunların durumu, ağzında sigara olan bir doktorun, hastasına sigarayı bırakması için tavsiyede bulunmasına benziyor" ifadesini kullandı.
"ARAPLIK'TAN ATAMAZLAR"
Kahire merkezli Birliğin, Arapların çıkarlarını koruma konusunda başarısız olduğunu söyleyen Esad, buna karşın Suriye'nin egemenliğine saygı gösteren tüm çözümlere kapılarının açık olduğunu söyledi.
Esad, Arap Birliği'nin kendilerini Birlik'ten atabileceğini, ancak Araplık'tan atamayacağını, çünkü Araplığın bir üyelik olmadığını ifade ederek, "Bir vücut kalpsiz yaşayamaz" diye konuştu.
Suriye'nin üyeliğini askıya alan Arap Birliği geçtiğimiz ay, Esad'ın 19 Aralık'ta kabul ettiği barış planını yerine getirip getirmediğini denetlemek için bu ülkeye bir gözlemci heyeti gönderdi. Heyet, Suriye'deki incelemelerini sürdürüyor.
"KENDİ İNSANIMIZLA SAVAŞMIYORUZ"
Erdoğan'ın da zaman zaman dile getirdiği, güvenlik güçlerine, sivillere ateş etmeleri için talimat verdiği yönündeki haberleri yalanlayan Esad, "Bizler insanlarımıza karşı savaşmıyoruz. Bu insanların arkasında saklananlarla savaşıyoruz" dedi.
Hükümetin tüm siyasi güçleri kapsayacak şekilde genişletilmesi fikrine sıcak baktığını belirten Esad, yeni bir anayasa için Mart ayında referandum yapılmasının planlandığını söyledi.
"DEMİR YUMRUK VURACAĞIZ"
İstifa etmeyi düşünmediğini söyleyen Esad, Suriye halkının kendisine desteğinin sürdüğünü ve "yakın zamanda zafer ilan edeceklerini" belirtti.
Suriye lideri, teröristlere karşı "demir yumruk" vurulmasını gerektiğini ifade ederek, "Terörle mücadele, herkesin savaşıdır. Ulusal bir savaştır, sadece hükümetin savaşı değildir" diye konuştu.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Adam Olmak; Cinsiyet Meselesi DeğiL.! Şahsiyet Meselesidir!..
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
11 Ocak 2012       Mesaj #1667
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
Üniversitede Kopya Skandalı

Uşak Üniversitesi Eski Rektörü'nün eşinin de aralarında bulunduğu 3 öğretim görevlisi hakkında, YÖK Disiplin Kurulu, Doçentlik sınavında kopya çektikleri iddiası ile soruşturma başlattı.

120111 uC59FakC3BCnivshmedium

UŞAK - Uşak Üniversitesi'nde geçen Kasım ayında açılan doçentlik sınavında 'kopya çekildi' iddiaları üzerine YÖK tarafından soruşturma başlatıldı.

YÖK Disiplin Kurulu, Uşak Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Adnan Şişman'ın aynı üniversitenin eğitim fakültesi'nde öğretim görevlisi olan eşi Ayşin Şişman ile Uşak Meslek Yüksekokulu Öğretim Görevlileri Volkan Turhan ve Doçentlik sınavında kopya verdiği iddia edilen İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Ozan Örmeci hakkında soruşturma başlattı.

Üç Öğretim görevlisinden savunma isteyen YÖK Disiplin Kurulunun önümüzdeki 23 Şubat'ta kararını açıklayacağı öğrenildi.

Eski Rektör Prof. Dr. Adnan Şişman'ın emekliliğini istediği, kopya skandalına adı karışan eşi Öğretim Görevlisi Ayşin Şişman'ın da istifa dilekçesi verdiği Üniversite Rektörü Prof. Dr. Sait Çelik tarafından da doğrulandı.

Uşak Üniversitesi'nde şok etkisi yaratan kopya skandalı ile ilgili olarak açıklama yapan Rektör Çelik, "Kopya olayına adları karışan 3 öğretim görevlisi ile ilgili olarak YÖK tarafından soruşturma başlatıldı. Sınavla ilgili olarak bilirkişi incelemesinin ardından YÖK Disiplin Kurulu soruşturma başlattı. Soruşturmayla ilgili olarak Öğretim Görevlileri Ayşin Şişman, Volkan Turhan ve Ozan Örmeci'ye YÖK'ten gönderilen savunma tebligatları bugün ulaştırılarak tebliğ edildi. Ayrıca Öğretim Görevlisi Ayşin Şişman üniversitemize öğretim üyeliği görevinden istifa, eski Rektör Prof. Dr. Adnan Şişman da emeklilik dilekçesi verdi" dedi.

Sen sadece aynasin...
HANDSOME - avatarı
HANDSOME
VIP ☪ ɴє мυтŁυ тürĸüм đἶყєɴє
12 Ocak 2012       Mesaj #1668
HANDSOME - avatarı
VIP ☪ ɴє мυтŁυ тürĸüм đἶყєɴє
Medya Haber

Sırrı Sakık, TBMM Genel Kurulu’nda kürsüye mermiyle çıktı ve konuşmasını bitirdikten sonra elindeki mermiyi kürsüye bıraktı


TBMM Genel Kurulu'nda, 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Öngören Teklifi'nin 2. maddesi üzerinde konuşan Sırrı Sakık, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'e tepki gösterdi.
Medya Haber

Medya Haber

Medya Haber

ELİNDEKİ MERMİYLE KONUŞTU

Elindeki mermiyi göstererek konuşan Sakık, şöyle dedi:

"Sayın Bakan sizin bu dilinizdir ki bakın geçen gün sizi telefonla aradım, konuştum. 9 Aralık'ta ben Ankara'dan Adana'ya giderken silahımı VIP'te güvenlik güçlerine teslim ettim. Ve silahımda hiçbir mermi yoktu. Zabıtlar tutuldu, ben Adana Havaalanı'na gittim, oturdum, benim masama silahımı getirip bıraktılar ve hemen yanında da bana bir mermi hediye ettiler, masama koydular. Biz bu mermilerin ne olduğunu biliriz. Çünkü nereden geldiğimizi siz çok iyi bilirsiniz. Bu mermiler infaz yapılmadan önce birileri hedefe oturtulmuşsa bu mermiler onun masasına koyulur veyahutta adresine gönderilir, bunu sizinle paylaştım. Kamuoyuyla paylaşmadım. Gruptaki arkadaşlarımla paylaştım. Bu sorunu belki insani ilişkilerle çözeriz dedim. Bir ayı aşkın bir süredir hiçbir işlem yapılmadı. Eğer siz Ankara'daki tutanakları oradaki kameraları alıp incelerseniz silahın boş olduğunu siz de görürsünüz. Siz Adana'daki kamera kayıtlarını alıp bu merminin nasıl benim masama koyulduğunu görürdünüz. O da olmadı, ikinci bir mektup geldi. Her gün tehdit mektupları alıyoruz. Bizi ölümle tehdit ediyorlar."

BEN VE ARKADAŞLARIMA BİR ŞEY OLURSA İLK SORUMLU SİZ OLACAKSINIZ

İçişleri Bakanı'na dönerek konuşmasını sürdüren Sakık, "Vallahi ölümden korkmuyoruz. Kamuoyunu da buradan uyarıyorum. Allah adına diyorum ki ben ve arkadaşlarıma bir şey olursa ilk sorumlu siz olacaksınız. Bizimlen çatışmak, vallaha hodri meydan, bizim tercihimiz değil ama başımız üstünde de yeri var" dedi.
KONUŞMASI BİTİNCE MERMİYİ KÜRSÜYE BIRAKTI

Konuşması bitince elindeki mermiyi kürsüye bırakan Sakık, "Adana'da benim masama konulan bu kurşunu buraya bırakıyorum" dedi. Oturumu yöneten Meclis Başkanvekili Güldal Mumcu da, "Evet lütfen onu alınız. Lütfen sahibine veriniz" dedi. Ardından kavas tarafından kürsüdeki mermi alındı.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Adam Olmak; Cinsiyet Meselesi DeğiL.! Şahsiyet Meselesidir!..
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
12 Ocak 2012       Mesaj #1669
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
İstanbul'u Kana Bulayacaklardı



Medya Haber

Bombalı eylem hazırlığında olan terör örgütü üyesi suç üstü yakalandı...

Fehman Hüseyin'in verdiği talimat doğrultusunda Çekmeköy'de bulunan bir alışveriş merkezi önünde bombalı eylem hazırlığında olduğu iddia edilen terör örgütü üyesi suçüstü yakalandı.

Alınan bilgiye göre, terör örgütü PKK'nın üst düzey sorumlularından Fehman Hüseyin tarafından son dönemde güvenlik güçlerince yapılan operasyonlardan dolayı terör örgütünün içine düştüğü zor durumdan kurtularak moral kazanması amacıyla metropol illerde riski az ve kamuoyunda ses getirici eylemler yapılması talimatı verildiği bilgisine ulaşan İstanbul İl Jandarma Komutanlığı hemen harekete geçti.
Yapılan istihbari çalışmalar sonucunda Fehman Hüseyin'in verdiği talimat doğrultusunda Yurtsever Demokratik Gençlik (YDG) örgütü üyesi M.E.'nin sansasyonel bir eylem hazırlığında olduğu belirlendi. İstanbul İl Jandarma Komutanlığı ve İl Emniyet Müdürlüğü'nün koordinesinde başlatılan takip ve çalışmalar sonucunda M.E.'nin 7 Ocak 2012 günü üzerinde bulunan patlayıcı maddeleri kullanacağı veya el değiştirebileceği tespit edildi.
Operasyon için düğmeye basan jandarma ve polis ekipleri, 7 Ocak 2012 günü saat 19.00 itibariyle Çekmeköy ilçesi Cumhuriyet Caddesi üzerinde beklemeye başladı. Şüpheli, elinde beyaz bir poşetle Cumhuriyet Caddesi'ndeki bir alışveriş merkezi önünde eylem hazırlığı içerisindeyken saat 20.40'da suçüstü yakalandı.
Şahsın üzerinde yapılan aramada, teneke kutusu içerisinde kullanıma hazır vaziyette parça tesirli (cam misket) el yapımı patlayıcı madde, yine teneke içerisinde patlayıcı olduğu değerlendirilen kimyasal karışımlı toz madde, 1 adet patlayıcı maddenin ateşlenmesinde kullanılan 16 cm uzunluğunda saniyeli fitil, 1 adet cep telefonu, 1 çift muayene eldiveni, 1 adet siyah renk kar maskesi ve 1 adet çakı ele geçirildi.
Gözaltına alınan M.E.'nin üzerinde ele geçirilen yaklaşık 250 gram ağırlığındaki el yapımı patlayıcı maddenin, parça tesirini arttırmak maksadıyla bilye ve çivilerle güçlendirildiği belirlendi. İfadesi alındıktan sonra adliyeye sevk edilen zanlı, tutuklanarak Metris Cezaevi'ne gönderildi. (İHA)

Sen sadece aynasin...
HANDSOME - avatarı
HANDSOME
VIP ☪ ɴє мυтŁυ тürĸüм đἶყєɴє
13 Ocak 2012       Mesaj #1670
HANDSOME - avatarı
VIP ☪ ɴє мυтŁυ тürĸüм đἶყєɴє
Medya Haber

Kültür Bakanlığı'nın desteğiyle çıkarılan kitapta şok ifadeler...
Ferdi Merter Fosforoğlu, Nilüfer Aydan, Kıvanç Terzioğlu, Vedat Akdamar ve Bengü Akdamar tarafından kaleme anılan 'Yeşilçam'dan Serpintiler'de Yeşilçam emektarları tartışma yaratacak sözlerle tanıtıldı.
Akşam Gazetesi'nin haberine göre, Filmsan Vakfı ile Artshop'un hazırladığı, Bakanlık logosuyla yayımlanan ve önsözü Kültür Bakanı Ertuğrul Günay tarafından yazılan kitapta, bazı oyuncuların 'etnik' ve 'siyasal' kimliği açık bir dille vurgulandı.
İşte, Yeşilçam'ın emekçilerine 'vefa' amacıyla hazırlandığı belirtilen kitapta yer alan o ifadeler...
Örgüt lideriyle evli Nur Sürer: '16 Haziran Hareketi' adlı silahlı sol örgütün lideri olduğu gerekçesiyle müebbet hapse mahkum edilen Sarp Kuray ile evlendi. Kadın haklarıyla da yakından ilgili olan Sürer, politik duruşuyla da bilinmektedir. 2007'de İstanbul'da gerçekleşen 1 Mayıs kutlamalarına katılan sanatçı, polis tarafından gözaltına alındıktan bir gün sonra serbest bırakıldı.
Yürüyüşe katıldı Tarık Akan: Devrimcileri övdükleri için Türkiye'de hapis cezasına çarptırılan sanatçılarla dayanışmak için 2011'de yapılan yürüyüşe katıldı. Özellikle 70'li yıllarda Yeşilçam filmlerinde oynadığı 'Ferit' karakteri ile bilinen Tarık Akan, sinema oyunculuğunun yanında siyasi olarak 'sol' görüşe yakınlığı ile tanınmaktadır.
Arap ve Kürt asıllı İbrahim Tatlıses: Gerçek adı İbrahim Tatlı'dır. Arap ve Kürt asıllı Türk ses sanatçısı, besteci, yapımcı, sinema oyuncusu ve TV programcısıdır.
Türksolu'nda yazıyor İlyas Salman: Uzun yıllardır oynadığı 'Kürt' tipi rolleri yüzünden Kürt olarak kabul edildi. Bunu açıkça yazanlar da olmuştur. Ancak 2007 yılında kendi yazısında ve kitabında 'Türkmen Alevisi' olduğunu belirtti. Kendisi sol görüşlüdür. TKP'nin Kartal'da yaptığı 1 Mayıs mitingine katılmıştır. Şu anda ise Türksolu Dergisi'nde yazmaktadır.
BUNLAR DA DİĞER 'SERPİNTİLER'....
Tecavüzcü ve kötü adam Nuri Alço: Genellikle tecavüzcü ve kötü adam rollerinde oynamıştır. 80'li yılların erotik simgelerinden Ahu Tuğba ile bazı filmlerde rol almıştır.
Seks furyasıyla ünlü oldu Aydemir Akbaş: Türk sinemasının gişe hasılatı bakımından neredeyse battığı dönemde, sinema sektörünü kurtarmak ve hızla kapanmakta olan sinema salonlarının iş yaparak açık kalması adına Yeşilçam'ı saran seks filmleri furyasındaki rolleriyle ünlü olan Aydemir Akbaş, bu dönemde dahi asıl titri olan dram ve komedi tarzından vazgeçmemiş, bulunduğu her filmi de bu özellikleriyle şekillendirmiştir.
Genellikle ****** ama kalbi temiz karakterleri canlandırdı Ahu Tuğba: Türk sinemasının 80'li yıllardaki seks sembollerinden biri oldu. Genellikle ******, uyuşturucu bağımlısı ama kalbi temiz karakterleri canlandırdı. Erkekçe Dergisi'ne pozlar verdi.
Kurallarını bozdu Türkan Şoray: 1983 yılında oyuncu Cihan Ünal ile evlenen Türkan Şoray, kurallarını bozarak 'Mine' filmiyle birlikte soyunmaya ve öpüşmeye başlamıştır.
'Afrodit' unutulmaz Banu Alkan: 'Afrodit' lakaplı sanatçı, her zaman olumlu tepki toplamasa da sürekli gündemde kalmayı başarmaktadır. Sinema kariyerine son veren sanatçı, Türk sinemasının unutulmaz isimleri arasında olmayı sürdürüyor.
Erkek Bülent Kitapta, Bülent Ersoy'un kadın yerine 'erkek fotoğrafı' kullanıldı. Müzik yaşamına başladığından beri önemli başarılara imza attığı belirtilen ve ses tonunun, Japonya'da yapılan testler sonucu 'yüzde yüz kusursuz' bulunduğu ifade edilen Ersoy için, 'Sahneye çıktığı yıllardan itibaren, transseksüel kimliği doğrultusunda görüntüsü hızla değişti. O yıllarda bu konumuyla ilgi çektiği kadar tepkilerle de karşılaştı' denildi.
Çerkezler'e özgü çıkık popoya sahip Sevtap Parman: Çerkezler'e özgü bir özellik olan çıkık poposundan dolayı 'Bayan Popo' lakabını aldı.

Adam Olmak; Cinsiyet Meselesi DeğiL.! Şahsiyet Meselesidir!..

Benzer Konular

28 Ekim 2016 / ThinkerBeLL İletişim Bilimleri
20 Ekim 2015 / Jumong Genel Mesajlar
24 Ekim 2008 / CrasHofCinneT Bilgisayar
18 Kasım 2010 / ThinkerBeLL X-Sözlük
21 Şubat 2010 / ThinkerBeLL Bilim ww