Arama

Hayata Dair - Sayfa 13

Güncelleme: 2 Ekim 2013 Gösterim: 240.211 Cevap: 1.657
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
30 Nisan 2006       Mesaj #121
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Hayat Sen Varken Güzel Sevgilim...


Sponsorlu Bağlantılar



Hiç acı çekmeden yaşamak gibi saçma sapan isteği olan bir adam değildim senden önce. Ama öyle acılar yaşadım ki: Senin sevgin sayesinde ben mutluluk nedir unutur oldum. Bu yüzdendir hep mutluluk isteyişi gözlerimin ve mutluluk yollarına hasret kalışı ayak bileklerimin. İşin kötü yanı artık isteyemiyorum sadece mutluluk. Biliyorum ki seni sevmekten vazgeçmeden bu olmayacak hiç bir zaman. Zaten hayat ve sen başlı başına iki yüksünüz benim için. En az hayat kadar yaşamak kadar ağır seni sevmek. İkisinden birinden vazgeçmek gerekiyor; her zaman olmasa da arada sırada mutlu olmak adına…



Yaşamdan vazgeçmek ölmeyi gerektiriyor anlamsızca ama ben daha o kadar sıkılmadım oyuncaklarımdan. Ölmek istemem benden çok daha kötü durumdaki insanlara yaptığım en büyük haksızlık olur. Senden vazgeçmekse ölümden beter bir şey gibi geliyor bana. Eğer ki geri dönüşü olunacağını bilsem denerdim seni unutmayı, ama dedim ya yaşamak gibi bir şeysin sen benim için. Sanki bir anlık unutsam seni ben bir ömür boyu geri dönüşü yok öleceğim. Kim bilir belki bu ölümüm; diğer ölümlerimden bile daha keyifli gelecek bu anlamsız yaşayışıma

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Mayıs 2006       Mesaj #122
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
MUTLULUĞU ARARKEN ELDEKİ ACILARDAN YA DA

TANRIYI ARIYORKEN EVDEKİ DİNDEN OLMAK ÜZERİNE BİR HİKAYAT
Duman, belleğimi dağıtan simya; kül, acılarımdan arta kalan mutluluk; izmarit, benden aldıklarınla kurduğun yalancı hayat; kibrit, turnusol; kül tablası, tek gerçek…
Sponsorlu Bağlantılar
Şişe, taşıdığı umudu bilmeyen bir yalvaç; kapak, az sonralı bir fragman; el, utangaç bir ******; alkol, halkla ilişkiler sorumlusu...
Tuval, pisuvara konulmuş kokulu taşlar; fırça, elinde tutuğun yaşama ağrısı; boya, tüm gereksiz yinelemeler; spatula, kastı aşan adam öldürme; çığlık, geriye kalan her şey
* * *
Bütün köşeleri tek tek kontrol ediyorum gözlerimle. Beyaz bir geceye hazırlanıyor belleğim. Oysa bugün kaçacaktım kendi damarlarımdan, kırıp dökecektim duvarın beyazlığını, ağlayacaktım biraz da ayrılığa içerleyip. Yalnız ve yansızım her zamankinden çok.
Ummagumma Vol-2…evdeyim. Sonrası tüm oyunlar gibi grotesk ve hepsinden çok tragedya. Birkaç gün önce yoldaydım ve Vol-1 çalıyordu. Korku ilk kez olmasa da bir kez daha, kuruyan boğazımda yutulmaya teşne bir tükürük gibi inatla yerleşivermişti içime. Yol çizgileri belirsizdi ve her arayış gibi bu yolculuk da amaçsız, insanca, şairaneydi. Belleğimde kalanları yazdığım romana aktarıp gerisin geri dönüverdim yolculuğa. Ayaklarımın altından akıp giden dünya aslında yuvarlakmış, oysa beni taşıyan her şey dört köşe. Gözlerim bile. Neresine dokunsan otobüsün, orada bırakıyorum bedenimin bir parçasını. Tanrıyla son sohbetimi yapmak üzere uzanıyorum telefona. Çalıyor… Karanlık, yol kenarlarında bekleşen ölüleri çekiyor içine ve hayat veriyor özgürlük düşlerimize.
Eskiden nasıl da güzeldi yolculuklar. Kaybolmaktı hep paradoksun bir yanı ve gizdüşümü okurdum kara kaplı bir kitabın derinliklerinde. Hayatlar birikirdi cam bir fanusa. Kırmızı bir ayrılık akşamı yaşanırdı gökyüzünün bize ayrılan kısmında. Eskiden dostluklar var mıydı, yaşananlar bir gün biter der miydik yine de. Eskiden her şey yeni miydi ya da şimdi epriyen yanlarımdan bir aşkın kahve kokusu mu yayılıyor dört köşeli dünyaya. Ben başkası mıyım peki ya Rimbaud?
‘Telefonu çalmaya devam ediyor…ses veren yok.’
Hayat, uçurumdan aşağı yuvarlanan taşlarda buluyordu kendini. Köşeye sıkışan herkes yeni bir gambite niyetlenirken aslında an sonraki açmazı görmezden geliyordu. Ben mermerden bir küllük müyüm? Yaşama aşık bir garip şair mi? Ben hüzün müyüm; peki ya Vincent?
İki yanı denizle kuşatılmış taştan köprünün-ki üstü de yanları da taşlandı-üzerinden geçerek gidilebilecek en kısa yoldan vardım dün gece cesedimi çıkardığım otele. Mönüdeki balığı ve şarabı masada bırakıp son tanıdığım insanı da attım odanın penceresinden aşağı. Artık yalnızdım ve mutlu. Bindim ilk otobüse, döndüm şehre.
Size bir hikâye anlatacağım. Bundan sonra benden mantık dahilinde bir şey arayanların boynu altında kalsın.
Yıllar önce bir ülkenin bir kentinde bir adam yaşarmış. Ona dair tüm yazılan çizilenler bir yana, o kimseyi ciddiye almaz, akşamları teknesine binip açıldığı denizle paylaşırmış içinde birikenleri. Adamın dedik ya bir teknesi varmış, bir kedisi ve bir de 14. yy’dan kalma kılıcı. Yalnız değilmiş kısacası. Aşkı aramış, insanca arzuların peşinden koşmuş, birkaç savaşta birkaç arkadaşını kaybetmiş, doğal afetlerde evini. Takvimlerde yıllarını kaybetmiş, aynalarda yüzündeki gençliği, karanlık bir gece yazdıklarını kaybetmiş, sabah olunca da arama isteğini. Üç beş kuruş biriktirip aldığı hırkasını kaybetmiş bir bayram günü fener alaylarını izlerken, eski bir dünya haritası varmış ta kıtalar ayrılmazdan evvel çizilmiş olan, onu kaybetmiş.
Hikâyeye dönmek üzere yakıyorum cigaramı gecenin zifiri aydınlığına. Otel odasının penceresinden düşen kendimden başkası değildi. Yol boyu geçmişe döndüm. Geleceğe akarken zamanın tiktaklı kantantı ve akrebin vakur hüznü, ben tersinir bir tepkimenin içinden aldım yaşamıma anlam katan proteinlerin tümünü: geçmişe döndüm. İlk çocukluktan ilk aşk sızısına, ilk yazma hevesinden yırttığım onlarca sayfanın günah çıkartma ayinlerine ve anlatmak istediklerimle anlatmayı hiç düşünmediklerim arasındaki gizil ve bir o kadar da derinden oluşmuş ilişkiye…sen, sen olalı dinlememiştin böyle bir öykü biliyordum. Ben, bana beni anlatan onlarcasını dinlemiş, elimde Musa’dan aldığım asa sırtımda son yalvacın yırtılmış hırkası ve çantamda kendi kattığım anlamlardan kurduğum koskoca bir ülkenin düş-atlaslarıyla insanoğluna kendi öyküsünü anlatmaya başlamıştım. Yolun tam ortasında bir kahvaltı salonunun en dip masasında bir cigara daha söndürdüm gecenin ışıklı karanlığına.
Dört köşeli bir beşikte geçiverdi zaman. Yalancı meme, sahici ayrılıklar ve gene yolculuklar dört köşeli otobüslerde sürüp giden.
Kentin ışıkları beliriyordu, nefretle yaşadığım yolculuk bitecekti ve tüm sorular kendi çözüm kümesinde yanıtsızlığını sürdürecekti. Mutluydum, karanlıktı, özgürdük. Zaten değil mi ki özgürlük geceleri anlamlıdır ve nedendir ki insan geceleri kendisine yaklaşır ancak. Değil mi ki acı çekmek biraz da mutluluk ayracı ve mutluluk olmayan şeylerin en anlamlısı (Umut da öyle)!
Kâğıt, acı veren bir geri dönüşün hikâyesi; kalem, son heves; mürekkep, ses ve ışıkla kurgulanmış bir göstergebilim; silgi, kamu vicdanı; el, metamorfoz geçiren bir totem…
Yastık, beyin pansumanı; yatak, altta kalan; uyku, ince belli bir bardaktan boşalan yağmur damlaları; saat, babası belli anası belirsiz bir karın ağrısı; gece, derin devlet…
Ben, denge aleti; ömrüm, asimetrik paralel…

ahmetseydi - avatarı
ahmetseydi
VIP Je Taime
1 Mayıs 2006       Mesaj #123
ahmetseydi - avatarı
VIP Je Taime
TAVIR HERSEYDIR

92 YASINDA, UFAK TEFEK,KENDINDEN EMIN VE GURURLU , HER SABAH SEKIZDE GIYINIP KUSANAN VE her ne kadar kör bile olsa SACLARINI KIVIRIP MAKYAJINI MUKEMMELCE YAPAN YASLI HANIM


bugün bir huzur evine tasindi. 70 yasındaki kocası ise geçenlerde
gereken hamleyi yapıp Allah'ın rahmetine kavuşmuştu. Huzur evinin kapısında sabırla beklenen bir kaç saatin ardından, odasının hazır olduğu söylendiğinde tatlı tatlı gülümsedi.


Yürütecini asansöre yönlendirdiği sırada, kendisine odasını anlatmaya başladım, penceresinde asılı perdelerden de söz ettim. Ben anlatırken, az önce kendisine köpek yavrusu verilmiş Sekiz yasındaki küçük bir kızın heyecanıyla " o perdeleri pek severim " dedi

" Mrs. Jones henüz odayı görmediniz, biraz bekleyin demiştim ki "Bunun onunla bir ilgisi yok"dedi.

"mutluluk zamandan önce karar verdiğiniz bir şeydir. Benim odadan hoşlanıp hoşlanmamam mobilyaların nasıl düzenlenmiş olduğuyla değil, benim onları zihnimde nasıl düzenlediğimle ilgilidir.

Ben onları sevmeye karar vermiştim zaten" benim her sabah uyandığımda verdiğim bir karardır"

Bir seçme hakkim var: Ya bütün günümü artık çalışmayan vücut parçalarımın
bana verdiği sıkıntıyı düşünerek geçiririm ya da yataktan çıkıp hala
çalışan vücut parçalarım için şükrederim. Gözlerim açık olduğu sürece her yeni gün bir hediyedir. Yeni güne ve hayatımın sadece bu döneminde, biriktirdiğim mutlu
anılara konsantre olacağım.


Yaslılık banka hesabi gibidir. Ne yatırdıysan onu çekersin hesabından..
Bu nedenle benim tavsiyem, hatıraların banka hesabına dolu dolu mutluluk yatırman olacaktır.


Anı bankamı doldurmaktaki katkın için sana teşekkür ederim. Hala oradan mutluluk çekiyorum.


Mutlu olmak için su beş basit kuralı hatırla:

1. Kalbini nefretten arındır

2. Zihnini endişelerden arındır

3. Basit yasa

4. Çok ver

5. Daha az bekle


Aile, Bilmem farkında mısın, eğer yarin ölecek olsak çalıştığımız şirket daha bir kaç gün bile olmadan yerimizi dolduruverir. Oysaki ardımızda bıraktığımız ailemiz bizim kaybımızı ömürlerinin sonuna kadar hissedecektir. Gelgelelim ki, ailemizden daha çok isimize veririz kendimizi, pek de akıllıca bir yatırım değil, ne dersiniz?


FAMILY ne demektir biliyor musun?

FAMILY= Msn Roseather Msn Angelnd (M)other (I) Msn Heartove Msn Upou
ѕнσω мυѕт gσ ση ツ
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Mayıs 2006       Mesaj #124
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Dünya güzelliklerle dolu, hayat yaşamaya değer…
Sen?
Sen (en azından bence) güzelsin.
Seni, en azından bence güzel olman hiçbir şey ifade etmiyorsa sana;
Sevin….
Çünkü bu harika….
Çünkü o zaman, sen sandığın kadar yalnız ve sıkıntıda değilsin!
Yani seni yeterince önemseyen insan var..
Ama senin, en azından benim için özel oluşun
Kıpırdatıyorsa içini;
Sen önlenemez bir selsin…
Tutulamaz bir zıpkınsın.
Farkında ol bunun.
Çünkü, bir kişiye onu önemseyecek bir kişi yeter..
Diğerleri ikramiye!


Seni önemseyecek bir kişi…
Bu bir kişi; kim olursa olsun,
Dünyanın neresinde olursa olsun fark etmiyor.
Bir kişi için değerliysen…
Bir kişi bekliyorsa seni…
Bir kişi seviyorsa, önemsiyorsa;
Kaybetmiyorsun.
Çünkü vazgeçmiyorsun!
Binlerce örneği var bunun.
Kaybetmenin, dünyanın bütün lügatlarında bir tek soyadı var
VAZGEÇMEK……
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Mayıs 2006       Mesaj #125
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
AKŞAMLARI NE YAPIYORSUNUZ?..


Dümdüz bir soru size: Akşamları evde ne yapıyorsunuz?

Koltuğa uzanıp, hiç tanymadığınız Amerikalı dedektiflerle, hiç tanımadığınız Amerikalı haydutları mı kovalıyorsunuz?

Yoksa yerli dizilere kaptırıp hiç bilmediğiniz konaklarda yaşanan hayatları mı seyrediyoruz?

Dört saat televizyon seyretmenin sekiz saat çalışmak kadar beyni yorduğunu biliyor musunuz?

İki türlü hayat var:

1. Yaşanan hayat,

2. Seyredilen hayat,

Akşamlarınız televizyona kilitliyse, bilin ki, hayat sadece seyrediyorsunuz !
Akşamları evde ne yapıyorsunuz? Akşamlarınızı nasıl geçiriyorsunuz?
"Pek çoğu gibi biz de çekirdek çıtlatıp saatlerce televizyon izliyoruz" diyorsanız, durup bir düşünün lütfen; dünyaya birkaç kez daha geleceğinize mi inanıyorsunuz?
Böyle bir şey olsaydı, şimdiki hayatımızın bir bölümünü ziyan etmek şimdiki kadar acı sonuçlar doğurmayabilirdi belki.

Ne çare ki sadece bir hayatımız var.
Bu da maalesef, çok kısa.
Ortalama altmış yılın yirmi yılı uykuda geçiyor.
Kalan kırk yılın yirmi yılı çocukluk, eğitim, vesaire...
Son yirmi yılı da ziyan edersek, bize yaşanacak birşey kalmaz.
Akşamlarınızı sadece televizyona veriyorsanız, sayılı nefeslerinizden bir bölümünü çöpe atıyorsunuz demektir!
Çünkü televizyon izleyen kişi hayatta değildir, zira hiçbir şey yapmamakta,hiçbir değer üretmemektedir; bu da bir anlamda yaşamamak sayılır.

Ne mi yapmalyız..

1. Ailece kitap okuyun, sohbet edin:

Nasıl tanıştığınızı, ilk nerede görüştüğünüzü,sıkılıp sıkılmadığınızı, nerede nasıl evlendiğinizi, nikah şahitlerinizi, düğününüzü anlatın. Çocuklarınıza, onları hem dinleyin, hem de okumaya çalışın.

2. Gezin:

Gezmek için ille de bir maksat olması gerekmez, en büyük maksat hayatı paylaşmaktır.

Yakınsanız deniz kenarına inin, ayaklarınızı denize sokun ve becerebiliyorsanız taş sektirme yarışına girin.

Sonra da güneşin pembe gülücükler saçarak batmasını seyredin. ( İnanın televizyon seyretmekten çok daha keyifli ve dinlendiricidir)

Ormanda hep birlikte yürüyün, ağaçlara isim takın, yol boyu açan çiçekleri sevin ve çocuklarınıza bunlarla sevmeyi öğretin. (Ama bilin ki hayat öğrenmek ve öğretmekten ibaret değildir. Dinlenmek, eğlenmek gibi olgular da hayatın bir parçasıdır)

Çocuklarınızla ilişkilerinizde asla öğretmen tavrı takınmayın. Onlarla arkadaşlık etmek dünyanın en keyifli işidir.

3. Akraba ve komşularla ilgi. ilişki kurun: Onlara ya gidin, ya da onları size davet edin.

Sohbetiniz televizyonsuz olsun ki tadı çıksın.

Birbirinizi gerçekten tanımaya çalışın.

Bilirsiniz, "Komşu komşunun külüne muhtaçtır."

4. Kültürel ve sanatsal etkinliklere katılın:

Konferans, seminer, sergi, doğru sinema ve tiyatro
Hayatınıza biraz olsun renklendirecek başka şeyler de bulabilirsiniz. Yeter ki isteyin.

Bir şeyi çok isterseniz, Allah sebebini halk eder ve çok istediğiniz şeye ulaşırsınız.
"Olmaz ki" diye düşünüp taleplerinizi ertelerseniz,hiçbir yere ulaşamasınız.

Aile başlarının güçlenmesi, paylaşacak şeylerin çokluğuyla mümkündür. Ne kadar çok şey paylaşırsanız aileniz o kadar güçlenecek, o kadar diri duracak ve mutlu olacaktır.

Hatıra defterine televizyon dizilerini yazamazsınız. Oraya ancak yaşadıklarınızı yazabilirsiniz.

Her gün bir şeyler yaşamalı ve bunları deftere geçirerek geleceke tarih düşürmelisiniz.

Bugün öyle bir hayat yaşayın ki, yarına da kalsın.Torunlarınıza filan anlatacaklarınız olsun.

Ayrıca unutmayın ki; Hayatı biriktiremezsiniz;
Ya her anını yaşayacaksınız, ya da ziyan edeceksiniz.

Artık cevap gelsin:

Akşamları ne yapıyorsunuz?..


YAŞIYOR MUSUNUZ, YOKSA SEYREDiYOR MUSUNUZ?

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Mayıs 2006       Mesaj #126
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
SABIR ŞİKAYET VE FERYATTAN BULUNMADAN HOŞNUTSUZLUK GÖSTERMEDEN GELEN BELAYA KATLANMAKTIR BELAALRA SABRETMEK KURTULUŞA SEBEP OLAN GÜZEL HUYLARDANDIR SABIR PEYGAMBERİMİZİN HASETLERİNDENDİR
SABRIN AZLETİ VE BÜYÜKLÜLÜĞÜ SEBEBİYLE KUR'AN-I KERİM-İ DE TYETMİŞTEN FAZLA YERDE SABIR VE SABREDENLERİN SEVABLARININ HESAĞSIZ VERİLECEĞİ BİLDİRİLİYOR
BİR HASTALIK BİR BELA GELİNCE BAĞIRMAK ÇAĞIRMAK FAYDA VERMEZ AKSİNE ZARARLI OLUR BUNUN TEK ÇARESİ ALLAHIN TAKDİRİNE RAZI OLMAKTIR SABITLI OLMAYAN MUVAFFAK OLAMAZ BU DÜNTA ZAHMET VE BELA YERİDİR U DÜNYAYA GELEN BU MUSİBETLERE MARUZ KALACAKTIR KİM ALLAHTAN KORKARAK SABREDERSE SIKINTILARDAN KURTULUR VE NURADINA ERER
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
10 Mayıs 2006       Mesaj #127
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Önce evlendiğimizde hayatın daha iyi olacağına inandırırız kendimizi.
Evlendikten sonra, bir çocuğumuz doğduktan, hatta ardından bir tane
daha olduktan sonra hayatın daha iyi olacağına inandırırız kendimizi.
Sonra çocuklar yeterince büyük olmadıkları için kızar, onlar
büyüyünce daha mutlu olacağımıza inanırız.
Bundan sonra ergenlik dönemlerinde çocuklarla uğraşmamız gerektiği
için öfkeleniriz. Kendimize, çocuklarımız bu dönemden çıkınca daha mutlu
olacağımızı, yeni bir araba alınca, güzel bir tatile çıkınca,emekli
olunca, yaşantımızın dört dörtlük olacağını söyleriz.
Gerçek ise şu andan daha iyi bir zaman olmadığıdır.
Eğer şimdi değil ise ne zaman?
Hayatınız her zaman mücadelelerle dolu olacaktır.
En iyisi bunu kabul edip,her ne olursa olsun mutlu olmaya karar vermektir.
En sevdiğim sözlerden biri Alfred D. Souza'ya aittir.
Der ki; "Uzun zamandan beridir hayatın -gerçek hayatın- başlamak
üzere olduğu izlenimine kapılmıştım. Fakat her zaman yolumun üzerinde bir
engel, öncelikle erişilmesi gereken bir şey, bitmemiş bir iş,hizmet edilecek zaman, ödenecek bir borç oldu.
Sonra hayat başlayacaktı.
Sonunda anladım ki bu engeller benim hayatımdı."
Bu görüş açısı, mutluluğa giden bir yol olmadığını gösterdi.
Mutluluk yoldur.
Öyleyse sahip olduğunuz her anın kıymetini bilin ve mutluluğu,Vaktinizi harcayacak kadar özel biriyle paylaştığınız için ona daha fazla değer verin.
Unutmayın, zaman hiç kimse için beklemez.
Öyleyse,
Okulu bitirene kadar,
100 milyar kazanana kadar,
Çocuklarınız olana kadar,
Çocuklarınız evden ayrılana kadar,
İşe başlayana kadar,
Evlenene kadar,
Cuma gecesine kadar,
Pazar sabahına kadar,
Yeni bir araba,
yada ev alana kadar,
Borçları ödeyene kadar,
İlkbahara kadar,
Yaza kadar,
Sonbahara kadar,
Kışa kadar,
Maaş gününe kadar,
Şarkınız söylenene kadar,
Emekli olana kadar,
Ölene kadar....
MUTLU OLMAK İÇİN İÇİNDE
BULUNDUĞUNUZ "AN" DAN DAHA İYİ BİR ZAMAN OLDUĞUNA KARAR VERMEK İÇİN BEKLEMEKTEN VAZGEÇİN.
MUTLULUK BİR VARIŞ DEĞİL, BİR YOLCULUKTUR.
PEK ÇOKLARI MUTLULUĞU
İNSANDAN DAHA YÜKSEKTE ARARLAR, BAZILARI DA DAHA ALÇAKTA.
OYSA MUTLULUK İNSANIN BOYU HİZASINDADIR
Unutmayın "YARIN KİMSEYE VAAD EDİLMEMİŞTİR"


MURATHAN MUNGAN
Hi-LaL - avatarı
Hi-LaL
Ziyaretçi
12 Mayıs 2006       Mesaj #128
Hi-LaL - avatarı
Ziyaretçi
Elektrik gider ve ben biterim...
Vay be elektrik haynatımın kaynağıymış da haberim yokmuş . Hayatın kaynağı güneştir su dur havadır hikayeymiş . Hayatın kaynağı elektrikmiş Msn Happy Sabah uyandım elektrikle gitmiş . Yaşadıklarım sırasıyla şuydu .
. Ev soğumuş kombi yanmıyor
. Kalkayım bari çamaşırlar bekliyor yarına giyecekler yıkanmalı Msn Sad
. Aaaa yıkayamam ki
. Neyse bir duş alayım Msn Sad aaaa sıcak su akmaz
. iyi ben de çay yapayım elektrik gelene kadar aaaaa neden bu ocağın çakmağı çalışmıyor kibrit yok mu bu evdeee
. tamam o zaman ben de tv izle sseeeemm yok izlenmez
. Buldum internete takılırım bilgisayar çalışmazzzz Msn Sad((( neyse Lap top açılır sevinçle başına oturulur ve eeee modem çallışmıyoorrrr bbu nmodem elektriğe mi bağlıyı yaaa
. En iyisi evden çıkmak arabaya atlayıp uzaklaşmak aaaa otoparkın kapısı da mı elektrikliydi araba çıkmaz ki offf
. Kitap mı okusam derken elektrik geldi ohhh be

Hemen çamaşırlar makinaya atılıp çay kondu tv karşısında güzel bir kahvaltı yapıldı diyemeyeceğim çünkü hemen ardından yine gitti geldi gitti geldi ve ne kadar önemli olduğunu hatırlattı bize Msn Happy
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Mayıs 2006       Mesaj #129
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
BİR SEVDA MASALI


Öyle bir ilişkiye tutulursunuz ki ne sevebilir ne terkedebilirsiniz. Körkütük bağlanmışsınızdır aslında.
En güzeli yıllarınızın acı tatlı hatıralarınızın ortağıdır.
İç çekmelerinizin nedenini, yazılarınızın ilhamı, sohbetlerinizin konusudur.
Göz yaşlarınızda, bilinçaltınızda, kahkahanızdadır. Korkunca sakladığınız bir sığınak coşunca öptğünüz bir dayanak. Sevdanız riyasız, çıkarsız, karşılıksızdır. Sınırsız ve nihayetsiz, ölmek var dönmek yoktur. Gün gelir anlarsınız içten içe bir şeylerin kanadığını; Tutkulu sevdaların gizli hançerleri başlar parıldamaya...
.....
Şurasından burasından eleştirmeye koyulursunuz: "Şöyle göründe, böyle demese, değişse biraz yada eskisi gibi olsa."
Başkalarını örnek göstermeye, " Bak onlar nasıl yaşıyor!" demeye başlarsınız. Hem birlikte yaşayıp hem özgür olmanın yollarını ararsınız. Aşkınızın gözü kör değildir artık. Yanlışını görür düzeltmek istersiniz. "Eskiden böyle miydi yaa" diye başlayan sohbetlerde açılır eleştirilerin kapısı. Açıldıkça bastırılmış ihtirazlar yükselir bilinçaltından. Böyle sürmeyeceğini bilirsiniz. Değişsin istersiniz. O sevgisizliğinize yarar bunu ihanete sayar. Tutkulu ilişkilerde ihanetin bedeli ölümdür. "Ya sev ya terket!" diye gürlerler.
.....
Bir zamanlar bir gülücüğüyle alacakaranlı ısıtan o rüyabir kabusa dönüşür birden. Kapatır gönlünün kapılarını yasaklar kendini size. Hoyrattır bakmaz yüzünüze zehir akar dilinden konuşturmaz, suçlar, yargılar, mahkum eder. Mühürler dudaklarınızı, yırtar atar yazdıklarınızı, siler sizi defterden "İyiliğin içindi hepsi seni sevdiğim için" derssiniz dinletemezsiniz. Ayrılırsanız yaşayamayacağınızı bilirsiniz. Ama böylede sevemezsiniz.
İhanetten kırılmıştır kaleminiz severek terk edersiniz. "Madem öyle....."nin çağı başlar ondan sonra. Madem ki siz böylesine tutkunken, o hep başkalarını seçmiştir . Madem ki kıymetinizi bilememiştir , o halde günah sizden gitmiştir. Lanet ederek bu karşılıksız aşka çekip gitmeleri denersiniz. Aşkın göçmenlik çağı başlar böylece....
Daha özgür olacağınız limanlara demirlersiniz bir süre. Ne varki unutamaz, uzaktan uzağa izlersiniz olup biteni...
........
Etrafı bir sürü uğursuzla dolmuş, kurda kuşa yem olmuştur. Delikanlılar, elikanlılar, uğrunda ölenler, sırtına binenler sarmıştır çevresini. Gurur duyar onlarla, koynunda besler gözünü oysunlar diye "Bana ne kendi seçimi" diye omuz silkersiniz bir süre Ama sonra...
Ansızın kulağınıza çalınan şarkı yada kapı aralığından süzülüp gelen koku hatırlatır onu yeniden...
.....
Yaban ellerde, başka kollarda ondan bahseder ağlarsınız. Kokusunu özlersiniz. "Seni hala seviyorum" diye bağırmak geçer içinizden... Dönemezsiniz. Göremedikçe bağlanır, uzaklaştıkça yakınlaşırsınız.
....
Anlarsınız ki bir çaresiz aşktır bu. Ne onunla olur nede onsuz. Hem kollarında ölmek, kucağına gömülmekarzusu hem "Ne olacak sonunda kuşkusu.... Böyle sevemezsiniz.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Mayıs 2006       Mesaj #130
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
AŞk KaÇ Para Eder

Kaç para eder
Acı
Kaç para
Gavur parasıyla kaç para
Çektiğim acı kadar
Varmı ki anlamı,ızdırabı
Aşksa bunun anlamı
Canım bu kadar acımamalı
Yanmamalı alev alev

Tüm perişanlıklar
Kaplamamalı kanımı
Ama içim acıyor
Kanım kaçıyor sipher,sipher
Perdeler kapanıyor
Gözlerim söndürdü ışıkları
Gecenin karası her yanım
Aşk sa bu
Benim düşmanım da olsa
Yakmamalı canımı
Yakmazdı da öldürürdü en kötüsü
Bu da bu kadar acı sayılmazdı

Çektiğim benim
Çekmekse daha acı
Ateşlerde yürümek
Acıyı çekmek se
Ölmekten daha ağır
İşkence
Hamdım piştim

Aşık olmak
Çokmu kötü diye sorma
Aşık olmayan hamlara
Yanmayı ne bilsin ki
Mevlayı görmeyen
Yüreği yanmayan insanlara

364272zg

Benzer Konular

27 Kasım 2010 / Ziyaretçi Cevaplanmış
7 Mart 2012 / Misafir Soru-Cevap
20 Temmuz 2009 / _PaPiLLoN_ Psikoloji ve Psikiyatri