Arama

Hayata Dair - Sayfa 23

Güncelleme: 2 Ekim 2013 Gösterim: 267.472 Cevap: 1.657
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
22 Temmuz 2006       Mesaj #221
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Can Dündar'dan olgunluk üzerine...

Sponsorlu Bağlantılar
........20 li yaşlara kadar iyilikle kötülüğün ülkesi, kalın
sınır çizgileriyle ayrılıyor birbirinden. Sıkı
dostları ve düşmanları oluyor insanın. Onları ölesiye
seviyor ya da ölesiye nefret ediyor onlardan.

30 larında yalanı hakikatten ayırt etmeye başlıyor.
İyi sandıklarının hıyanetiyle tanışıyor, sırtında dost
işi hançer darbeleriyle; ve en kötü zannettiği
şefkatle imdadına yetişiveriyor.

Zaman kanatlanıp da 40 ına yaklaştığında
insan, iyiyi kötüden ayıran hudut çizgilerini birbirine
karıştırıyor. İyilere nakşolmuş kötüyü ve kötülerin
içindeki iyiliği de keşfediyor ademoğlu. Anlıyor ki,
iyi insan/kötü insan yok; insanın içinde iyilik ve
kötülük var, kötüyle iyi panzehiri değil birbirinin;
kankardeşi.
İyilerle kötüler çekiştirmiyor ipi. İyilik ve
kötülükten örülmüş ibrişimin kendisi.


Bunu anlayınca şaşmıyorsun nefretin birden şehvete
dönüşmesine; acı girdaplarının içinde hazzın
raksetmesine.
Tevazuyla gurur, haysiyetsizlikle onur el ele
yürüyor.
İnsan, şuuraltındaki isyankarla sahtekarı, günahkarla
tövbekarı birarada farkediyor.
Benim, hükmeden ve boyun eğen, zulmeden ve acı çeken.
Bunca şiddet kadar onca merhamet de benim eserim.
Minneti nefrete, korkuyu cesarete, zaferi hezimete
bulayan benim.
Kundak bezime tıpatıp benziyor kefenim,
hayatım muhteşem ve sefil, mağrur ve rezil, hayasız
ve asil.
Ben, hem örs hem çekicim.

İşte bu keşif kolaylaştırıyor yaşamı..
Anlıyorsun ki toplumlar gibi insanlar dakanlı iç
savaşlarına borçlu ilerlemesini..

O zaman , iyileri kötülerden ayırmak gibi nafile bir
uğraşı bırakıp -başta kendin olmak üzere- insanların
içindeki iyiliğin peşine düşüyorsun; kıymet bilmeyi ve
-yine başta kendin olmak üzere- herkesi hoş görmeyi
öğreniyorsun.

Tükendikçe pahalanıyor zaman; günler azaldıkça
uzuyor. Saçların gibi, seyreldikçe değerleniyor dostların.
Günahları ve zaaflarıyla da övünüyor insanlar;
sevapları ve zaferleri kadar.

Önemli değil kaç kez yenildiğin; önemli olan, kaç
yenilgiden sonra yeniden doğrulabildiğin.

Bu paramparça ruhlardan, çelişkili duygulardan,
çatışmanın açtığı yaralardan mucizevi bir ahenk
çıkıyor ortaya

ki olgunluk diyorlar adına.....

Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
22 Temmuz 2006       Mesaj #222
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
RUYADAN UYANIŞ

Sponsorlu Bağlantılar
Baba …! Uykunu böleceğim.
Ama seninle konuşmak istiyorum.
Uyan baba, uyan
Bak bana …
Sana neler anlatacağım..
Başucuna gelip sana haykırdığımda !
Gözlerini açıyorsun biliyorum.
Beni dinliyorsun belki de..
Bana bir şeyler fısıldıyorsun…
Biliyorum…
Ama gücüm yetmiyor..
Ne toprağı yenip ne de gözlerine ulaşmaya
Fısıltılarını duyuyorum yine de…
Öğrettiğin gibi hissedebiliyorum duygularını
KAPKARA MEZARINDA….!

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Temmuz 2006       Mesaj #223
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Acilarin yorumunu yapmak anlamsizdir...Hiçbir zaman geriye dönülmez...Hiçbir
büyü olanlari degistiremez, suç kimsenin degildir. Aldigin yaralar ne denli
derin olursa olsun, yüreginde sakladigin keyifli anlari, küçük mutluluklari
unutma...Kendine zaman tani, Nasil olsa bu da geçer, gider..Yitirmek bizi
tüketir. Ama yüregine acilari gömmeyi ögrenmelisin...Yasamseni yeniliyecektir.
inan bana...Geçmisi ardinda birakmanin ve her seye yeniden baslamanin
sagladigi..Mutlulugu yasamani isterim...Bütün basarisizliklari, kederleri, kötü
yazgilari senden uzak tutabilsem keske: ama o zaman yasamin kendisinden uzak
düserdin...Mutluluk kadar kalp acilari, yürek sancilaridir bizi canli kilan ve
yeniden yasama baglayan...Mutlulugu sakinarak sürdür; ödünç alinmistir
çünkü......NEREYE GiDERSEN GiT..Yürüdügün o bildik yolda yeni basangiçlar
olacaktir. Korkular, kuskularla dolu zorluklar yasanacaktir. Mutlu saskinliklar
da olacaktir. Bir dönemeçte dünya ayaklarinin altinda uzanacak bir
digerine derin vadiler karsilayacaktir seni...Yürüdükçe yeni tatlar, yeni
kokular, yeni dokunuslar kesecek yolunu...Bu seçtigin yol senin mutlulugun,
senin yasamin...Mutluluk diliyorum. Ancak kendi kabuguna çekilerek yasanan
mutlulugu degil.....Rahatlik ugruna hayallerinden vazgeçerek elde edilen türden
olani da degil......Gerçekten yapmak istediklerini yaparken yasanacak
mutlulugu...Ya da çaba gösterme riskini, verme riskini, sevme riskini göze
aldiginda duyulan mutluluklari...
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
23 Temmuz 2006       Mesaj #224
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
İnci Dakikaları

Sen bana yeni yılsın her dakika
Her dakika bir yaşıma daha giriyorum

Sen benim üstüne titrediğim güzel ve yeni
Saatim kadar saadetimin gözbebeği zamansın
Ben bin parçaya bölündüm her parçasında
Her parçasındayım kırkayak sesli boğuk arkadaşlığın
Çalkantısız Üniversitenin yalnızlığın ve ağlamanın
Erkek ağlar mı diyeceksin
Hayberin kapısı ağlar mı erkek ağlar mı
Ben yel gibi erkekler ağlar diyorum
Bir dakika ağlar yılbaşı dakikasında
Daha gözlerimin gerçek yaşları belirmeden
Ağlamak diye bir şey yoktur diye bir şey
Yüzme bilmeyen bir uyurgezer yüzer ya
Çürük ve havada asılı tahtalar üstünde
Hafif kedi ayaklarıyla yürür gerçekten yürür ya
Sen benim ağlamamı erkekliğime
Uyanan ölmeyen yenilenen
Azgın kışlar içinde keskin baharlar bulan
Seni bulan yeniden bulan tekrar tekrar bulan erkekliğime say

Bütün bir yıl bütün bir yaşama boyu
Gizli heybelere binbir gece eşyası doldurduğuma say

Ben otomobilleri böylesine yankısız sağır komam
Öyle bir isyan şiiri var ki ben onu yakalayacağım
Bu yunan şehrinin düzenini öper ve yalvarırım
Şehrin ölümünü yanlış anlama
Gözleri kör oldu doğrudur ama o kadar
Ve şehrin gözlerini geri verme dakikalarıdır bu yılgın çanlar

Senin odan gün ışığı en güzel müzik bana
Farklılıklar odası
Giden tren buharları içinde örümcek ağı
Sen güzel örümcek ağı yaşamakla yaşamamak
Doğduğumuz şüpheyle öldüğümüz şüphe arasına gerilmiş
Garip bulut farklı müzik güzel örümcek ağı

Ben bir yabancı buğunun kokusunu alıyorum
Bu kokuyu alıyorsam onulmaz kıskançlık yaramdandır
Benim garipliğime bakma benim kıskançlığıma bakma benim
İncilerin ilk gerçek ve yeni yorumunu bulur gibi oluyorum
Bu inciler denizlerin en karanlık noktalarında bile yoktur
Benim ak ve kara kayalar içinde bulduğum inciler
Bu inciler sen olmasan bende bile yoktur
Oldukları yerde bile
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
23 Temmuz 2006       Mesaj #225
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
bir bahar ikindisi Yüreğim bir bahar ikindisini yaşarken uzaklarda buluyorum kendimi. Kalbimin orduları bozgunda ihtilal var gülüm. İçimde bir alaca at koşar meçhule son söz ölüm.
Şu garip gönlü incitmek reva mıdır? Sen söyle zaman içinde bir zamansızlıkla yüreğimden sana seslenmek deva mıdır? Yetmez mi bu kadar gözyaşı, bir o kadar kan ve tek servetim titrek bir can avuçlarına bir gül yaprağı koymaya değmez mi?
Doğu bakışlı, samyeli kokulu, saçlarında çöl tozu olan esrarlı yarim ayrılık perdelerini kaldırıp yaralarıma merhem olma zamanı gelmedi mi? Çöl çiçeğim ben burdayım zamanın kalbinin attığı yerde, tahtını kurduğun yüreğimde, evet ben burdayım hemde senle. Tut ellerimden bak gözlerime derin derin, duyacaksın çığlıklarını yüreğimin. Gel artık tahtına, sultana sultanlık yakışır dışarda kalmak ne diye...
Gel artık gönlümün gülü, tutayım ellerinden yürüyelim senle bir bahar ikinsi, güneşi uğurlayıp yıldızlara hoşgeldin diyelim ikimiz.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Temmuz 2006       Mesaj #226
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
009rr
evrenin içerisinde dünya
dünyanın içerisinde bedenler
bir bedenin küçük bir kısmında bir rahim
rahim içerisinde tohumlar...
"belki de ruhlar ileride varolacak beden tohumlarını kiralıyorlar"
mumlar sönmekteyken
ve gece zemherilere gömülmekteyken
ruhların harekete geçip birer tohum kiralaması
kendinden önce kiralanmış olana ait, iki bedenin paylaşımından yola çıkarak
terkedilecek vakti geldiğinde
ve terkedecek zaman doldu dendiğinde
bir göçe tabi tüm ruhlar
dördüncü boyut-üçüncü boyut arası gidip gelenler...
geri dönmek üzere bir konak bulmuşlar kendilerine
bir ceset gibi cansız,yerde dururken
duyguları,hisleri hayalleri ve huyları
bir başka kiralık beden var mıdır onlar için?
yoksa bütün bunları o cansız halleriyle toprak altına mı saklarlar?
düşler çemberi hepsinde aynı mı ilerler?
işte bir kısır döngü şimdilik
çıkmazların eşiğinde bir düş,yanına almış bir yürek
yolun sonu diye birşey yok artık
bir sis bulutunun gözlerdeki pusluluğu arasından neler gördüysen bana anlat
işte o gördüklerin yada görebildiklerin bedelini bazen ağır ödediğin hayatın
bedenlerin tutsaklığında, ruhlar işkence ederlerken içten içe kendilerine
bir geri dönüş umuduyla ayakta kalırlar
hepsi ama hepsi asıl varoluşu anımsar
ölümün sessizliği sardığında etrafı
ve en sonunda bir geri döniş daha başlar vakit tamam dendiğinde


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Temmuz 2006       Mesaj #227
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Sen kadere inanırmısın bilmem…Ama ben inanmam…Hayatımıza kendi irademizle yön verdiğimizi,her şeyin bir nedeninin ve açıklamasının olduğunu ve seçimlerimizle yollarımızı kendimizin çizdiğini sanırdım…Tesadüflerin ve kesişmelerin birbirine görünmez iplerle bağlı olduğunu, anlaşılmaz bir sırrın büyüsüyle ömrümüze onların şekil verdiğini bilmezdim…Sonra birgün kaderimle tanıştım…Şuan bu mektubu neden yazdığımı ve niçin başkasına değilde sana yazdığımı açıklayamam…

Şu an kendime dönüp baktığımda bu mektubu bana yazdıran şeyin kader denen o tuhaf, o anlaşılmaz, o karşı konulamaz gizemden başka bir şey olmadığının farkına varıyorum…ve sessizce tanrıya gülümsüyorum…

Şöyle bir düşünüyorum da tüm gün boyunca kimin gözlerinin içine baksam, bu gördüğün ben değilim, ben aslında çok başkasıyım diyor…Kimi sevsem bu sevgiyle yarışacağı yerde benimle yarışıyor..Kim beni sevse bu sevgide önce kendi yaralarını onarmaya çalışıyor…Nereye gitsem, oraya benden önce kırgınlığım gidiyor..benden önce sevgiyi öğrenmeden nefreti öğrenen özgür gidiyor…Nerden dönsem ardımda küskünlüğüm kalıyor..Kimse kurtaramıyor bu küskünlükten. Şiirler, aşk nefret etmektir,diye bitiriyor…

Geçen gecenin bir yarısı tek başıma dolaşıyorum…Bunca geç olmasına rağmen saat, her yer öylesine gürültülü ve kalabalıktıki…Onca gürültü ve onca kalabalığa rağmen heryer aslında öylesine sessiz ve ıssızdıki…Sanki insanlar bu ıssızlığı ve sessizliği gizlemek için durmadan boşlukta dolaşıp duruyorlar ve anlamsızca konuşuyorlardı..benim gibi…

Kalabalıktan uzak bir banka oturuyorumdum…Ayaklarımın altından güçsüzlüğümün suları akıp gidiyordu sanki..Güçsüz düşmüş inancım aşkımı ne kadar kirletmeye çalışsada, sanki bir el durmadan yıkayıp arıtıyordu onu…

Bazen düşünüyorumda hepimiz kendimizi başkalarından çok farklı sanıyoruz, ama aslında birbirimize o kadar çok benziyoruz ki…Bu yüzden birbirimize ne denli çok görünmez bağlarla bağlı olduğumuzu bir bilsek her şey öylesine değişecekki…Ama bu bağları göremiyoruz bir türlü…Herkes kendisi diye bilmediği bir başkasını anlatıyor ve sonra yeniden kendi karanlığına gömülüyor…Birlikte ama yalnız…

Bazen düşünüyorumda, beni anlayacak birileri mutlaka vardır…Hem yalnızlık beni olgunlaştırır, yeni keşiflere hazırlar..Belirsizlikse çoğu kez özgürlüğün kapılarını açar bize.Biraz önce söyledim, görünmez bağlarla bağlıyız birbirimize..İşte bu bağları görebilmek ve birbirimizi anlamak için daha çok çaba harcamalıyız..Bize çoğu kez anlamsız görünen olayların,tesadüflerin ardındaki gizli anlamı görmemiz gerekiyor…

Şimdi kendime bir soru sordum..Yaşamak ne ki,hem kendini hemde sevdiklerini durmaksızın kimsesiz bırakmak değil mi?...Yaşamak yüzünü onca yemine rağmen ortada bırakmak değil mi?...Yaşamak her gittiğin yerde bıraktığın yüzleri özlemek değil mi?...Yaşamak,içinde o sonsuz ve tesellisiz acının tesellisini aramak değil mi?..

Her şeye rağmen bu hayatın ne yengisi, ne de yenilgisi teselli etti beni..Ne zaman kazandım,ne zaman artık kurtuldum desem,daha derin bir boşluk açıldı önüme..Bu hayatın kurallarıyla ne zaman çıksam yola, kazandıkça kaybettim,yükseldikçe alçaldım…Ne aklımdan kurtuldum,ne delirdim..İçimdeki erdem öylesine soluksuz kalmış ki,ne zaman bir güzellik görsem ertelediğim yaşanmamışlıklarım gelir aklıma…

Ne zaman kirli, inançsız bir gece yaşasam anlamsızca ve kimsesiz bir ağlayış gelir içimden..Ne zaman beni bana hissettiren birine sarılsam, çok uzaktan, çok eski bir duygu bana rağmen,bana inat yanımdan geçip gider..

Kimi sevsem hiç olmadığım kadar yalnızlaşırım..Kimi anlamaya çalışsam hayatımın boşluğu çarpıyor yüzüme..Kime elimi uzatsam o unutulmuş yaşanmamışlıklarımla karşılaşırım..Kendimi daha fazla ne kadar tüketebilirim sence? Kime sarılsam verip de tutamadığı sözler çıkar karşıma…

Artık öyle bir duruma geldim ki..Her sabah doğan güneşten utanıyorum…Onca yıl duasız bıraktığım tanrımdan utanıyorum..Bunca işarete rağmen bunca özleme rağmen bir türlü gidemediğim yerlerden utanıyorum…Yanan bir hayattan onca yıl bir kurtuluş beklediğimden utanıyorum…



Ama bak her şeye rağmen ne öğrendim biliyor musun? İnsanın asıl öyküsünü anlatmadan ölmesinin, onu aslında hiç tanımayan, ama çok iyi tanıdıklarını iddia edenlerin insafına kalmasının sonsuz bir acımasızlık olduğunu beklide ilk kez bu kadar derinden hissettim…Ve bu hissediş anından itibaren yaşamak istediklerimle aramda korkunç bir yarış başlattı..Aslında beni hiç tanımayan, ama tanıdıklarını iddia edenlerin insafına bırakmıycam hayatımı…
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
27 Temmuz 2006       Mesaj #228
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Gönülyaşı

Doğduğu yaşta insan,
Ölürkende…
Demekkki,
Anamda yaşlanmadı babamda,,
Biz aldandık..
Meğer sabitmiş gönülyaşı…
*
Yaş geçmiş baş aynı baş
Ama saçsız…
Ama Kırlarmış…
Göz halkalarım kırışık
Safca belki ama,
kendimle barışık…
Yaşımı sorma bana,
Yakışır mı der şaşarsın..
Bendeki halleri..
Yıllar geçse ne yazar,
Acıları neşeleri,
süzmüşler azar azar…
*
yaşa başa bak derler,
o hazanı görüntünün…
gönülde…
Yine, 14 ndeyim ömrün…
Vurulumasına ramak yaşıyor hayat
O gerçek mührün…
İnsan olmak unutmakmış, en acı hançer yarasını…
Belki… zaman
Boyuyor beyazın karasını…
*
Bilse taşır mı beden,
yüklendiklerini…
Ne acımasız, kırar döker
Kerpeten gibi bazen, hoyratca söker,
Koparır alır dünya ,
verdiklerini…
*
Evladım diyerek,
Buram buram sıcakta nasırlı ellerinin
Toprağa sarılışı vardı ki bir,
Çıkım başında bir nefes gölgede.
Kucağında sarılışı özledim ..
Babama,.
Dolana dolana…
*
Buğday tarlasında ,
Terli, ıpıslak…..buğday kılıçığı yapmış,
En helalinden memelerden, şapur supur…
Doymayı özledim….
Yaz yağmurunun parfüm sürdüğü
Mis kokulu örtmeyi özledim…
Rüzgarda savuralan
Anamın boynuna…
Sarılıpta ağlamayı, hıçkıra hıçkıra
*
Kurtuluş son nefeste
Keşke…
Kimbilir..boncuk boncuk verirken canı…
Senide alacak…
Alan ***** ,babanı..
Özleyerek bitecek belki
Hayat ….
Siren çalacak apansız…
Öyle bir yelki…
Hoyrat acımasız…
<a href="http://kazancortakligi.hemalhemsat.com" target="_blank">Kazanç Ortaklığı</a>
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Temmuz 2006       Mesaj #229
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Resim


En çok sevdiğim ressamdı güneş.
Hele bir ankebutu kendine tuval tutmaya görsün,
O portreler yok mu ki;
Piyasada para etmeseler bile
En değerlileriydi âmennâ
Ve dünyanın neden bu kadar...?
Diye başlayıp uzayan sorulara yanıt.

Bir deli coşmak gelir giderdi içimden
Susar otururdum yerimde, çünkü,
Ada balığından kopup gelen anber olurdum
Neşemle baş başa kaldığımda
Seher kuşlarına 'bülbül' derlerdi ilk gezdiğim yerlerde
Güneş angarya çalışırdı tam gün
Simurg gelir geçerdi önümden
Tebessümle seyrederdim
A'râf'dan dünyayı
Cennetti bir yanım, gördüm...
Duvarlarıma astığım gölgelerden belli idi tüm bunlar;
Sırf bu yüzden beyazı yeğ tutardım badanalarda
Zaten, ilim arızî bir haldi.
Âlem-i ekber , âlem-i esbab olurdu
Ormanların kıyısından gökyüzüne çıktığımda
En çok sevdiğim ressamdı güneş!
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Temmuz 2006       Mesaj #230
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Biliyorum derken
Birgün bana birisi şöyle demişti;

hayat yaşandığı kadar vardır
gerisi ya hafızalardaki hatıra
yada hayallerdeki ümittir
hüsranı ise tek yerde görüyorum
yaşamak mümkünken
yaşamamış olmakta....


Ve bu andan sonra alacakaranlık kuşağına dönen, tamamen değişen yaşamım
adına.....

Kahrına gelin teli bağladığım gönlümün adak ağacı!...

Gecelerime güneş doğdurmaya çalışarak daha ne kadar ümitleri ile can çekişerek
yaşayacak..Hastalıklı geçen günlerimin dermanı gene düşünmelerden köşe bucak
kaçan zehir beynimin mantık çabaları olacak...
Biliyorum kahretsin! Biliyorum neyin doğru, neyin yanlış olduğunu biliyorum...
Sevdiklerini kurban etmemek için, iribaş bir kurbanım...

Ama sakince değil, asice, bağıra çağıra gidiyorum...
Sessizliğimde ki çığlıklara gebe gidiyorum... Düşünmek istemiyorum. Düşününce
kim tutabilir ki beni, biliyorum ki tutulmak istemiyorum. Yok sayacağım tüm
değerleri, değersizlikleri ve sadece ben olacağım biliyorum. Özgürlüğüme esir
ettiğim ben deliler gibi coşacak biliyorum. Hem de o kadar yakın ve büyük...

Herkes olsun derken kimsesizliğe hazır mıyım.?

Haklarım kendimden doğuyor. Bunları değiştirsem, başkasının hakkında, hakkım
olur muyum....Ben bende ölmeliyim, ki ölümün dayanılmaz lezzetinde ki çağrısına
kulaklarımı tıkayıp, ben kendimce ölmeliyim.

Biliyorum derken, bilinmezlerde oynadığım sahil çocuğu, enginlere acılamayan
kendine acıyası ben....



Benzer Konular

27 Kasım 2010 / Ziyaretçi Cevaplanmış
7 Mart 2012 / Misafir Soru-Cevap
20 Temmuz 2009 / _PaPiLLoN_ Psikoloji ve Psikiyatri