Arama

Hayata Dair - Sayfa 142

Güncelleme: 2 Ekim 2013 Gösterim: 240.507 Cevap: 1.657
Nisyan-ı Bâtın - avatarı
Nisyan-ı Bâtın
Ziyaretçi
15 Ocak 2009       Mesaj #1411
Nisyan-ı Bâtın - avatarı
Ziyaretçi
Dünya 3 Gündür

Sponsorlu Bağlantılar
Dünya üç gündür

Bir genç Hasan Basri’ye gelerek bir gün bizzat,
Dedi: (Eder misiniz bana biraz nasihat?)

Buyurdu ki: (Evladım, sen Rabbinin emrini,
Aziz tut ki, O dahi aziz tutsun hep seni.

Çok korkunç tehlikeler vardır ki önünde hem,
Ölüm, kabir ve mahşer, mizan, sırat, Cehennem.

Bunlar, senin önüne gelir elbet peş peşe.
Yarın ya kurtulursun, ya girersin ateşe.

Akıllı şu kuldur ki, hesap günü gelmeden,
O, kendi hesabını bir bir görür önceden.)

Bir gün Hasan-ı Basri, bir gurup genci gördü.
Birisi, kahkahayla pek fazla gülüyordu.

Böyle aşırı gülen o genci çağırarak,
Buyurdu ki: (Evladım, bir şeyi ettim merak.

Bu kadar çok gülmenden, düştüm büyük hayrete.
Yoksa iman ile mi gittin sen ahirete?)

O genç (Hayır) deyince, sordu ki o zaman da:
(Yoksa ağır mı geldi, sevapların mizan’da?)

Yine (Hayır) deyince, buyurdu ki: (Yoksa sen,
Sırat köprüsünü mü geçebildin salimen?)

Yine (Hayır) deyince, buyurdu ki: (Evladım,
O halde bu kahkaha nedendir, anlamadım?

Bir insanın önünde varken bu tehlikeler,
Nasıl böyle sevinir, nasıl böyle çok güler?)

O genç bunu duyunca, hiç gülmedi bir daha.
O günden tövbe edip, tam yöneldi Allah'a.

Nasihat istemişti biri de kendisinden.
Buyurdu: (Ahirete hazırlık yap şimdiden.

Sağlamlar hasta olur, gençler olur ihtiyar.
Ve ecel, her kişiyi bir gün gelip yakalar.

Bir yılanı, ateşte yanarken görsen şayet,
Üzülür, kurtarmaya edersin sa'y-ü gayret.

Bunu görmeye bile dayanmazken yüreğin,
Sen, kendini ateşe atarsın, yok haberin.

Dünya üç gün gibidir, dün, bugün, bir de yarın.
Dün gitti, geri gelmez, bu senin büyük kaybın.

Yarın henüz gelmedi, belki de gelmeyecek.
Zira yarın gelmeden, belki ecel gelecek.

Öyle ise gün bugün ve saat bu saattır.
Bulunduğun gün ve an, sana büyük fırsattır.

Dostunun çokluğuna güvenme bu gün sakın.
Zira sen öldüğünde, hep yalnız kalacaksın.

Kabre yalnız girersin ve yalnız dirilirsin.
Münker ile Nekir'e, yalnız cevap verirsin.

Hesap ve Mizanda da, yalnız olursun yine.
Ve sen yalnız çıkarsın Sırat'ın üzerine.

Tek şey var bu yerlerde sana yoldaş olacak.
İhlas ile yaptığın işlerdir o da ancak.)

Hasan-ı Basri
ahmed - avatarı
ahmed
Ziyaretçi
15 Ocak 2009       Mesaj #1412
ahmed - avatarı
Ziyaretçi
Düş Olmaktan Çıktı Yaşamak....

Sponsorlu Bağlantılar


getirirken düşlerini bana,
kanamasın kalbinde yediverenler,
güneşe doy,
buz kesmesin vücudun,
ellerin yetim kalmasın kollarıma...
inan;
bendeki sen,
bu değilsin...


ah !
yaralı yüreğimin ivmesi,
donan gülüşlerimi,
tek hamlede diriltirsin...
ve bir göç masalını anlatır gözlerin

kanda yoğun bir isyan,
şuh sesler çıkarırken,
kelamını çalarlar dilinden,
depreşirken aşka sövgün,
giden gölgene inat,
kararınca solar asaletin...
artık;
lekelenmiş ve hurdahaş ,
olmuştur ellerin...
inan;
akla düşen,
ölüm değilsin....


şimdi;
göğüne küskün yıldız gibisin,
fitne fucur,
aklında yalnızlığın,
yordamını ararsın...
ki,
yolunu bulasın

farzet ki;
çıktığın keşif yolculuğunda,
yalnızsın...
farzet ki;
yanar bütün nehirleri,
dünyanın...
ve göğsünde hissettiğin ağrı,
bir çocuk ağlaması,
ya da ölüm sesli,
ney resitali...
usulca ayağının altından ,
kayar toprak,
artık düş olmaktan çıkmıştır,
yaşamak...
farzet ki;
sen düş yaşamışsın...
farzet,
yaşamamışsın...



Nebile Aydın

ahmed - avatarı
ahmed
Ziyaretçi
16 Ocak 2009       Mesaj #1413
ahmed - avatarı
Ziyaretçi
Gene O Sancılar Başladı



Gene o sancılar başladı geceye susamışlığımda
Başladı boş kalan ellerim titreme krizlerine
Seni sordum yoldaki dağarlara, tepelere bir umut
Bilemedim buğulu gözlerin içinde kaybolmayı başıboş

Gene o sancılar başladı, çevirdiğim yapraklardan
Her ismini andığımda neden diye feryadımdan
Eski bir aynadan gördüğüm kadar kendimi
Eski bir aynadan bakıyorum şimdi geriye kalanlara

Girdiğim kapıların ardında, ellerim bomboş döndüm
Kaybettim artık kendimi, seni aradığım yollarda bıraktım
Birkaç eski yiten umutla dolu kalp kırıklarımı
Karanlığa saydamlaşmış hüzün dolu bembeyaz sayfaları
Karaladım çoktan, bir çocuk ümidiyle

Gene o sancılar başladı, giden sevgilinin ardından
Sessiz bir çığlık, vazgeçmiş olan yaşların arasından
Garipsenmiş yalnızlığım, vurdu hayallerimi duvarlara
Acımasızca vurdu kırdı seni, paramparça...



Onur Çoban
ahmed - avatarı
ahmed
Ziyaretçi
17 Ocak 2009       Mesaj #1414
ahmed - avatarı
Ziyaretçi
Hasret Daha Zor




Sen yoksun diye
Bitirebilirdim hayatımı
Bir uçurumun sonunda
Ama bu kolay
Asıl zor olanı
Hasretinle yaşamak hayatı

Emin Koca
Mikropçuk_11 - avatarı
Mikropçuk_11
Ziyaretçi
17 Ocak 2009       Mesaj #1415
Mikropçuk_11 - avatarı
Ziyaretçi
Şem'e düşen pervâneler
Gelsin bir hoşça yanalım
Aşka düşen divâneler
Gelsin bir hoşça yanalım
Yanmaktır bizim kârımız
Harcedelim hep varımız
Pervâneler yâranımız
Gelsin bir hoşça yanalım
Varım söylen şol bülbüle
Neden âşık olmuş güle
Ermek istersen ol Kül'e
Gelsin bir hoşça yanalım
Bülbül yuvan yıkıldı mı
Yavrun yere döküldü mü
Ölüm sana dokundu mu
Gelsin bir hoşça yanalım
Nesimî döğünsün taşlar
Akıtalım gözden yaşlar
Hak tariktir hey kardaşlar
Gelsin bir hoşça yanalım
Kul Nesimi
Harry Kewell - avatarı
Harry Kewell
Ziyaretçi
17 Ocak 2009       Mesaj #1416
Harry Kewell - avatarı
Ziyaretçi
Çocukluktan başlar gelecekte neler olacağı düşüncesi. “Bunu büyüyünce yapabilirsin”, “Bunu büyüyünce anlayabilirsin” gibi ifadelerle yada “Büyüyünce ne olacaksın?” gibi sorularla şartlandırılırız.

Önce büyüyünce ne olacağını merak eder çocuk. Sonra yapmak istediği pek çok şeyi yapabilmesi için büyümesi gerektiğini öğrenir. Geleceğe odaklı yaşamaya şartlanmanın temelleri o zamanlardan atılır. Ve zanneder ki istediği pek çok şeyi büyüyünce elde edecektir. Kendilerinden daha iyi şartlarda yaşamasını istedikleri çocuklarına anne babaları ellerinden gelen tüm imkanları vermeye çalışırlar. Ancak çocuk biraz daha büyüyüp yaşı gereği de, ailesiyle yada çevresiyle birtakım problemler yaşamaya başlayınca, bu kez aile yada çevresinden birileri “sen hayatın toz pembe olduğunu mu zannediyordun ki!” şeklinde ifadelerle ona hayatın zor olduğunu anlatmaya çalışırlar.


Çocuk büyür, ancak geleceğe odaklı yaşamak alışkanlık haline gelmiştir artık. İyi bir iş ister, çünkü daha fazla parayla daha mutlu olacağı öğretilmiştir. Mutluluk için beklemesi gerekmektedir. Öğrenimi sırasında gerçekten seveceği birini tanır, ama iş sahibi olmadan onunla birlikte olamayacaktır. Sevgiyi de geleceğe ertelemeyi öğrenir. Huzur zaten asla bu ortamda bulabileceği bir şey değildir. Huzurun da gelecekte iyi bir iş, güzel bir ev, bir araba sahibi olup, evleneceği ve evinde çocuklarıyla birlikte oyun oynayacağı yada ayaklarını uzatıp oturacağı gün (tabi hali kalırsa) geleceğini zanneder. Çocuklarının evlendiğini görünce mutlu olacağı umudu, torunlarını kucağına alınca huzur duyacağı umudu yada daha pek çok şey.

Üzgünüm ama, ne huzur, ne mutluluk, ne de sevgi bu şartlarda hiçbir zaman gelmeyecektir. Her şey ama her şey akıp gitmiştir. Hayat tüm bu yaşananların kendisi değil midir zaten? Hayat sadece ve sadece bir yolculuk ve sizin bu yolculukta nasıl davrandığınız ve olanları algılayış biçiminize göre öyle yada böyledir. Elinizdekiler sizi şu anda mutlu etmeye yetmiyorsa emin olun ki o hep beklediğiniz (ev, araba, çocuklarınızın büyümesi yada her ne ise beklediğiniz) onları elde edince de mutluluk gelmeyecektir.

Umut olmalıdır elbette, hayaller de, amaçlar da. Amaçsız bir yaşam düşünülemez. Ancak bu “her şeyi geleceğe erteleme” davranışına dönüşüyorsa tehlikelidir. Mutsuzluğunuzun mimarı olmaya başlıyorsunuz demektir.

Benzer bir biçimde mutluluğu, huzuru yada sevgiyi geçmişte de arayabilir insanlar. Adına “nostalji” der ve bir de bunu yüceltirler. Hatta bu bir kazanç kapısı haline dönüştürülmüştür. Bunun bize mutluluk verdiğini zannederiz. Halbuki bu sahte bir mutluluktur. Geçmişe dönüp pişmanlıklar içinde yaşamak kadar, yine geçmişe dönüp mutluluğu, huzur ve sevgiyi orada aramak da en az onun kadar yanlış ve tehlikelidir.

Mutluluğu neler getireceği belli olmayan bir geleceğe ertelemek de, geçmişe dönüp mutluluğu aramak da bizim yaşam yolculuğumuzun farkına varamamamızdır. Tıpkı bir yere gitmek için seyahate çıktığımızda gideceğimiz yere odaklanarak oraya gidince mutlu olacağımızı, dinleneceğimizi hayal etmek yada dönüp arkamıza bakarak kayıp gittikten sonra fark ettiğimiz bir görüntünün güzelliğini tekrar görmek istemek gibidir. Halbuki arkamıza döndüğümüzde yine şu an olanları kaçıyoruzdur.

Olması gereken zamanı yakalamaya çalışarak, yapılması gereken işleri alelacele yetiştirmek, bir an önce eşimizle, çocuklarımızla yada sevdiklerimizle birlikte olabilmek için kendimizi parçalamak ve stres yaratmak da değil. Zamanı yakalamaya çalışmayın, sadece onunla birlikte hareket edin. Yapılması gereken tek şey şu anda her ne yapıyorsanız yaptığınız o şeyin ne olduğunun farkına varmak. Zihninizi ona odaklamak, zihnin kendi başına kalmasına izin vermemek. Çünkü bütün bunlar zihnin bilinciniz tarafından başıboş bırakılmasından kaynaklanıyor. İpler zihnin elindeyken bunların yaşanması gayet doğal bir durumdur.

Yaşam yolculuğunuzda varacağınız yeri mi, geçtiğiniz yerleri mi düşünmek istiyorsunuz, yoksa sadece “an”ı yaşamak ve gerçek huzuru, gerçek mutluluğu ve gerçek sevgiyi mi deneyimlemek istiyorsunuz elbette buna siz karar vereceksiniz.
ÖmÜrCeK - avatarı
ÖmÜrCeK
Ziyaretçi
17 Ocak 2009       Mesaj #1417
ÖmÜrCeK - avatarı
Ziyaretçi
Matemdir sensiz geçen günlerim
Gözlerim ama,yüzüne hasretim
Bütün yıllarımı senin için tukettim
Vuslat kaçtı,Canımdan çoktan geçtim ben

Gönül çaresiz,kıvranır kahır içinde
Gülmeyi unut karagül,ağla sende
gelmek meziyetmi,neden,niye
Hicrandır asıl meziyet,sen çekme

Hasret yakar,çaresi yok bilirim
Nicedir bu lanet hücredeyim
kaçamam kilitlerler çevrilmişim
Vuslat kaçtı,Ölüm bundan sonrası...
Nephthys - avatarı
Nephthys
Ziyaretçi
18 Ocak 2009       Mesaj #1418
Nephthys - avatarı
Ziyaretçi
***Hayatlarımız***






Aşkın sıcaklığı damarlarımızda
Gün olur vurur yüreği acılarına
Gün olur çıkarır kavak ağacının dallarına
Aşkı kırmızı biliriz
Ondan geleni öyle severiz

Ayrılığa mal edilmiştir gözyaşlarımız
Çoğu zaman veda etmeye sakındığımız
Hani o aksi tavırlarımız
Kavuşma hayaliyle büyüyen umutlarımız
Ayrılığı sarı biliriz
Bir kere aşka ayrılık adını vermişiz

Herkesin bir yalnızlığı var içinde yaşattığı
Derin yaralarını umarsızca sızlattığı
Deli sevdaların kapılarına kilit astığı
Ha babam bağrına vurdukça kanattığı
Yalnızlığı beyaz biliriz
Onun için kefeni beyaz biçmişiz

Hani birde herkesin sonu ölüm varya
O bahsettiğimiz yârin kollarında
Hani niceleri geride bırakır gider ya
Bir karış toprağa razı olur ya
Ölümü siyah biliriz
Azrail’in cübbesini görür öyle gideriz

Kavramlarla geçip gidiyor hayatlarımız
Bir sürü umuda halat bağladığımız
Ömürden bir nefes çekip bıraktığımız
Bir mezar taşına karşılık gelen hayatlarımız


Mehmet Olcay
ahmed - avatarı
ahmed
Ziyaretçi
19 Ocak 2009       Mesaj #1419
ahmed - avatarı
Ziyaretçi
Çıkarken Kapıyı Çekte Öyle Git!



Kapısını açtım yüreğimin bak,
Çıkarken kapıyı çekte öyle git,
Gitmeni sineye çekerim,ancak;
İnsanca karşıma çıkta öyle git.

Yarınsız aşklara artık karnım tok,
Sahte sevgilerden canım yandı çok,
İçin rahat olsun,gönül borcun yok,
Sadece yüzüme bakta öyle git.

Vazgeçebilirim,defol git çabuk,
Yara dinleşti,bağlamaz kabuk,
Hiç bir şey bırakma,ne çöp ne çubuk,
Fotoğraflarını yakta öyle git.

Mazeretler aramaya çalışma,
Madem kararlısın,bana danışma,
Daha sonra gıyabımda konuşma,
Eteğinden taşı dökte öyle git.

El ele son defa adımlayalım,
Gözgöze bir şeyler yudumlayalım,
Mazimizi yaşanmamış sayalım,
Sevdamı yürekten sökte öyle git.

Tesellim mey olur,zaman ilacım,
Unuturum elbet,ve diner acım,
Sana değil,ben sevgine muhtacım,
Kafana iyice sokta öyle git.

Kal demek faydasız,çekip gidene,
Git şansını başka gönülde dene,
Yük olur bu yürek artık bedene,
Alnıma bir kurşun sıkta öyle git.


Mustafa Şahin
ÖmÜrCeK - avatarı
ÖmÜrCeK
Ziyaretçi
20 Ocak 2009       Mesaj #1420
ÖmÜrCeK - avatarı
Ziyaretçi
Sessiz ol
Gecenin türküsüne değmesin sesin
Usulca basarak parmak uçlarına
Öyle gel düşlerime..

Düşlerimde hiçbir şeyi düşünme
Sadece sana olan sevgimi dinle
Bırak aksın geçmişin acı sözleri
Yanı başımızda çağlayan derelerle

Sessiz ol
Benimsin sadece
Gecenin sessizliğinde..

Belki de sana sonsuz güvendiğim yer
Belki de hesapsız sevdiğim
Belki de çılgınca seviştiğim
Düşlerime gir...

Sessiz ol
Gecenin türküsüne değmesin sesin
Usulca basarak parmak uçlarına
Öyle gir düşlerime...

Benzer Konular

27 Kasım 2010 / Ziyaretçi Cevaplanmış
7 Mart 2012 / Misafir Soru-Cevap
20 Temmuz 2009 / _PaPiLLoN_ Psikoloji ve Psikiyatri