Arama

Hayata Dair - Sayfa 64

Güncelleme: 2 Ekim 2013 Gösterim: 268.633 Cevap: 1.657
maipoem - avatarı
maipoem
Ziyaretçi
12 Nisan 2007       Mesaj #631
maipoem - avatarı
Ziyaretçi
Üç Güzel Arkadaşım Var: Ağaç, Su, Kitap

Sponsorlu Bağlantılar

Bazen kollarına kurduğumuz salıncakta sallanırız. Bazen saklambaç oynarken arkasına saklanırız. Yaramazlığımız üstümüzdeyse, tepesine tırmanıp, aşağılara bakarız. Ağaç bizim arkadaşımızdır.

Her mevsim bir başka güzeldir. Baharda çiçek açmış bir erik ağacıysa bahçelerin süsüdür. O bembeyaz rengiyle sanki cennete uzanır bir ucu. Yeni pembe çiçekler açmış badem ağacına ne demeli… Bahar bayramını şenlendiren neşeli çocuklar gibidir ağaçlar. Ceplerimize doldurduğumuz çağla bademlerini, erikleri, kirazları, dallarını eğip sunarlar bize. Ağaçsız bir dünya, yoksul bir dünyadır.

Ağaçlar insana benzerler biraz. Bazıları arkadaşlarıyla birlikte büyük bir ormanda yaşarlar. Çeşit çeşit kuşlar ötüşür dallarında. Herhalde bu, okul bahçesinde oyun oynayan çocuklardan biri olmak gibidir.
Bazı ağaçlar üç beş arkadaşıyla birlikte bir dağın tepesinde yaşar. Bazıları, bir dere kenarında, suyun şarkısını dinler. Bazıları, pencerelerinden çocuklar bakan bir evin bahçesinden el sallar. Bazısı ise uçsuz bucaksız bir ovanın ortasında yapayalnızdır.
Yine de dalında kuşlar öter, gölgesinde insanlar serinler…
Nerede olursa olsun, ister boyu bulutlara ulaşsın, isterse benim boyum kadar olsun, ağaçsa arkadaşımdır benim! Onun da en yakın arkadaşı sudur. Öyleyse su da arkadaşımdır.

Su kenarlarında pıtır pıtır çoğalmalarından anlarız; ağaçlar suyu çok sever. Su da senin benim gibidir biraz. Yolculuk yapar durur yeryüzünde. Azizdir. Kıymetli bir nimettir.
Yani sevdiğimiz, ama ayrı bir yere koyarak sevdiğimiz bir arkadaşımızdır su. Su gibi aziz olmak isteriz. Su gibi berrak ve temiz… Değdiği her yeri yeşile ve maviye boyar su. Deniz olur, göl olur, ırmak olur, yağmur olur… Yeryüzündeki hiçbir şey susuz yaşayamaz. Nerede su varsa hayat oradadır. Su hayatın kendisidir.

Susuz, toprağın dudakları çatlar, susuz büyüyemez ağaç. Ve susuz yaşayamayız biz de.
Bütün güzel şehirler suyun komşusudur. Kiminin deniz geçer ortasından kimini bir ırmak ikiye böler. Kimi şehirde göle bakar evlerin pencereleri… Su yoksa şehir de yok. Göğümüzü süsleyen beyaz bulutlar sudur, toprağımızı besleyen yağmur sudur, siyah toprağımızı yemyeşil bir örtüyle örten de su… Dağlarımızı yeşerten, şehirlerimizi, evlerimizi, sokağımızı, bahçemizi süsleyen ve sonra da akıp giden bir yolcudur su. Sanki birini arar, her şeyin kaynağı olan birini, dağ taş gezer. Bize temizliği öğütler, arılığı, duruluğu…

Ve kitaptır bize ağacı ve suyu anlatan…
Kitapların içinde de ormanlar vardır. Ormanlarda ulu ağaçlar… Kitap bize ulu ağaçları, dalında kuşlar ötüşen, kuşlu dalların altında tilkilerin beklediği, tavşanların zıp zıp zıpladığı ormanları anlatır. Yaprakları anlatır, böğürtlenleri, yaban güllerini… Ormanda oyun oynamaktan yorulmuş sincapların bir dere kenarında su içişlerini anlatır bize kitaplar.
Kitapların içinden de akar ırmaklar. Ağaç dallarında, dinlenen kuşlara ninniler söyler ve ta evimize kadar gelip sevindirirler bizi. Her kitabın denize kıyısı vardır. Her ağacın kitaba değer bir dalı.

Ağaçlarla, yağmurlarla, kitaplarla kalın…

Musa Güner

gzelarkadamjg4
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Nisan 2007       Mesaj #632
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Hayat

Sponsorlu Bağlantılar

Ben hayatı bir oyun sahasına benzetirim. Futbol mu, voleybol mu, satranç mı oynandığı önemli değildir. İnsanlar da bu oyun sahasında birer oyuncudurlar. Satranç taşlarının hepsinin nasıl ayrı ayrı bir fonksiyonu varsa, insanlara da farklı farklı roller verilmiştir. Oyun sahası hep mevcuttur, oyuncular hep değişir ve roller de dağıtılıp durur. Hepimiz üzerimize düşen bu rollerle, kendimizce doğru olan fikirlerle hamleler yaparız. Sonra da her oyunun, oyuncular açısından bir sonu olduğu gibi, “ölüm” rolümüzü tamamlar ve sahayı başkalarına bırakırız. Eğer takım oyunu oynarsak, hepimiz başarılı sonuç alırız. Bu sonucu da sağlık, huzur ve mutluluk olarak nitelendirmekteyim. Eğer takımı iyi kuramazsak az başarılı olsak da yine de bir sonuç elde ederiz ve rollerimizi başkalarına bırakırız.
İnsanoğlu: Doğar, büyür ve ölür... Buna polyannacılık diyenler oldu, adını ne koyacağımız önemli değil. Bence yaşadığımız hayatı yansıtıyor. Kısa bir zaman dilimine sığdırılan ve bize sunulan bu yaşamın, insanoğlunun birbirini üzecek ve mutsuz edecek davranışlarına, sözlerine ve samimiyetsizliğine zaman ayrılmasına yetmeyecek kadar kısa olduğu düşüncesindeyim. Bu yüzden her insanın, bize sunulan ve belli bir zaman dilimiyle sınırlandırılan bu kısacık yaşamında huzurunun ve mutluluğunun en küçük payını bile kaçıracak davranışlardan uzak durması gerektiği düşüncesindeyim. Hepimize farklı roller verilir. Hangi şartlar altında olursak olalım hepimiz bu mücadelenin içindeyiz. Her türlü manevi ve maddi yaşam koşulları. Şartlarımıza göre bu oyunu bir şekilde tamamlamamız gerekir. Gerçeklerden kaçamayız. Onlarla yüzleşip mücadele ederiz. Hiçbirimiz mükemmel değiliz, hepimizin kendine özgü kusurları vardır. Önemli olan kusurlarımızdan korkmamamız ve onları sahiplenmemizdir. Kusurlu olduğunu düşündüğümüz insanları da oldukları gibi kabul etmeyi başarabilmek gerekir. Kusurlarımızda gerçek gücümüzü bulduğumuzu bilirsek eğer, rolümüzü de ona göre oynar yine de mutluluğu yakalarız.
Bu oyunu daha önce oynamadık ve yaşayarak görüyoruz. Rolümüzü en iyi ve başarılı şekilde icra etmeyi başarmalıyız. Bunun için elimizden gelenin en iyisi için çaba harcamalıyız. Hatalarımızdan ders alıp, düzeltmeyi öğrenmemiz gerekir. Rol bizde olduğu sürece sihirli sopa elimizdedir. Mutluluk ise yanıbaşımızda...
Arkadaşlarımdan birisi, sınav haftası kütüphanede çalışırken sınav programını göstererek ne kadar sıkışık olduğunu ve benim sihirli değneğimle o sınavlar arasında iki gün açarsam ne kadar rahatlayacağını söyledi. Aslında bana sen sihirli sopadan bahsedip duruyorsun hadi bakalım gün ekleyebilirsen ekle de görelim demek istedi. Şunu belirteyim ki her zaman farklı görüşlere ve bakış açılarına saygı duyarım. Ben de ona dönerek benim elimde olsa on gün eklerim dedim. Bu sihirli sopa tasvirini anlamakta güçlük çeken kişiler için güzel bir örnek işte. Benim tam olarak bahsettiğim konu bu. İnsanoğlu kendi elinde olan ve kendisini mutlu edeceğine inandığı olayları zamanında yapmayıp sonra kader, alınyazısı diyerek öylesine kabul etmeyi seçiyor. Oysa buradaki örnekte olduğu gibi arkadaşım zamanında tüm derslerine çalışmış olsaydı, sihir dediği olayı kendiliğinden gerçekleştirmiş olacaktı. Ben de hayatta her şeyin kendi elimizde olmadığını biliyorum. Çevremizde yaşayan canlıların davranışları veya sözleri mutlaka bizim hayatımızı etkiliyor.
Hayatımızda hiç mi sevmedik? Sevdik, güvendik, saydık, inandık. Zaman geldi bu benim eş ruhum deyip yol aldık. Evlenme hayalleri kurduk. Mutlu bir yuva. Ne oldu hiç mi sevdiğiniz insan karşınıza çıkıp ben başka birini aramıza soktum demedi?
Günahım ne, ne yaptım ben ona, suçum neydi, ben ölesiye sevdim canımı verirdim onun yüzündeki bir tebessüm için hiç mi demediniz?
Bu iradeniz dışındaki bir olay değil midir?
Ne gelir elden, söyleyin ne gelir elimizden?
Eğer hep dürüst davrandıysanız, sevdiyseniz, saydıysanız, güvendiyseniz, inandıysanız karşınızdaki insana bu suç mu?
Bu insanlık değil mi?
Söyleyin değil mi?
Sevmek değil mi bizi insan yapan, yücelten?
Eğer karşınızdaki sizin kadar yürekli değilse, mert değilse, sevgiye ihanet edebiliyorsa, gaddar bir yürekse, sevgisiz bir yürekse ne yapabilirsiniz?
Bir anda tüm güveninizi, saygınızı, sevginizi hançerleyebiliyorsa sözleriyle sizin günahınız mı var?
Nereye kadar soru sorabilirsiniz kendinize?
Boşa zaman kaybetmek değil midir bu sorular?
Hayat devam ediyor. Zor olsa da devam ediyor. “Evet” onsuz devam ediyor. İrademiz dışındaki olaylara ne kadar üzülebiliriz ki! Biz üzerime düşeni yaptıysak, “sevdiysek, güvendiysek, saydıysak, inanmışşak, iyi niyetli olmuşsak, gururunu ve onurunu yıpratmadıysak” vicdanımız rahatsa devam ederiz yolumuza. Ne yapabiliriz ki başka! Kıymet bilmeyen biz miydik, sevgiye ihanet eden, ya da karşımızdakinin tertemiz duygularını inciten, güvenini yıpratan?
“Hayır”. Cevabınız hayırsa hayat devam ediyor sizin için. Hem de aynı saflıkta. Gün gelecek yeniden güvenebileceksiniz, ya da sevebileceksiniz korkmadan incinmekten. Benim ifade ettiğim olay; ortaya çıkan sonucu önceden değiştirme etkileme şansımız varsa bunun mücadelesinin verilmesidir. Bazen kendi elimizde olan olaylar vardır. Zamanında gerekeni yaparsak o an o sihri yaşarız. Sihir aslında bizim verdiğimiz mücadelede gizli. Bu mücadeleyi de sadece yaşarken verebileceğimize göre ben de diyorum ki rol bizde ise; sihirli sopamız elimizde ve mutluluk da yanıbaşımızda olabilir. Neden Olmasın ki? Olumlu düşünmek bence daha etkilidir. Kendimi karamsarlığa sürükleyip, mücadele gücümü kırmaktansa, olumlu düşünüp mücadele ederim. Madem ki doğdum, hayatta nefes alıp veriyorum ölene kadar bu mücadele sürecek. Pozitif düşünmenin bana daha fazla yararı olduğuna inanırım. Hayatımızda yukarıda da belirttiğim gibi bazı olaylar karşısında yeterince mücadele etmeyip olan oldu dediğimiz oluyor. Kabulleniyoruz şu veya bu şekilde. Kendi adıma da söyleyebilirim ki bazen söylenmesi ve konuşulması gerekenler zamanında konuşulsa herşey daha farklı gerçekleşebilir insan hayatında.
O nedenle yaşadığımz sürece, yukarıdaki yazımda sizlerle paylaştığım düşüncelerimde söylediğim gibi rol bizde olduğu sürece “yaşadığımız, nefes aldığımız sürece” kendi çabalarımızla değiştirebileceğimiz ve sonucunda bizi mutlu edeceğine inandığımız herşey için sonuna kadar mücadele etmeliyiz. Alın yazısı veya kader deyip geçmemeliyiz.
Aslında bize sihir gibi görünen bazı olayların temelinde bizim yaşadıklarımız ve çabalarımız vardır. Kadere, alın yazısına inandığım kadar inanın ki insanların kendi elinde olan birçok şeyin de varlığına inanıyorum. Kişi kendi mutluluğu, huzuru için öncelikle kendisi bir mücadele vermeli ki hayatında o sihri yakalayabilsin. Kendi irademizle sonucu değiştirme ihtimalimiz olan herşey için mücadele etmeli, irademiz dışındaki olaylar için de üzülmemeliyiz. İrademiz dışındaki olaylara hükmetme gücümüz yoktur... İnanmak ve yorulmadan mücadele etmeyi başarabilmemiz gerekir. Böylelikle rol bizde olduğu sürece sihirli sopa elimizde mutluluk ise yanıbaşımızda olabilir.


Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
15 Nisan 2007       Mesaj #633
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Mutluluk Nerededir?

MUTLULUK:


Uyandırılma tedirginliği olmadan huzur içinde dalınan uykudadır.


MUTLULUK:


Yazın en sarı sıcağında serin bir denizdedir, bir ağaç gölgesindedir.


MUTLULUK:


Çıplak ayakla koşulan ıslak çimenlerdedir.


MUTLULUK:


Sıcak bir günün sonunda esmeye başlayan serin bir yeldedir.


MUTLULUK:


Bir rakı kadehinde, bir peynir diliminde, bir kavun serinlğinde, bir üzüm tanesindedir.

MUTLULUK:
İnce belli bir bardakta içilen tek şekerli demli çayın tadındadır.


MUTLULUK:

Anlatılan bir fıkranın ardından atılan kahkahadır. İzlenen bir
filmde dökülen gözyaşlarıdır



MUTLULUK:


Günün ilk aydınlığında, gecenin son karanlğındadır.


MUTLULUK:


Annenin okşayışında, babanın bakısında, çocuğun gülüşünde, sevgilinin dokunuşundadır.


MUTLULUK:


Düşünüldüğünde gülümseten çocukluğa dair bir anıdadır.


MUTLULUK:


Yarın için, hiç bıkmadan beslenen umuttadır.


MUTLULUK:


Bir çiçeğin yaprağında, bir kelebeğin rengarenk kanadındadır.


MUTLULUK:


Güneşin sarısında, gecenin karanlığındadır.


MUTLULUK:


Sevgilinin yanağına kondurulan bir öpücüktedir.


MUTLULUK:


Mesafeye aldırmadan sevgiyi büyütebilmektedir.


MUTLULUK:


Küçük bir tartışmadan sonra kimin haklı olduğunu düşünmeden sevgiliye söylenen "seni seviyorum" sözündedir.


MUTLULUK:


Acılarına, hüzünlerine, zorluklarına rağmen, kaygısızca ve haykırarak "yaşıyorum" diyebilmektedir

-Alıntı-




İlave :



Mutluluk, onca yaşanmışlığın ardından boşluğa bir kaç saniye daldıktan sonra herşeye rağmen yinede gülümseyebilmektir...
Nephthys - avatarı
Nephthys
Ziyaretçi
15 Nisan 2007       Mesaj #634
Nephthys - avatarı
Ziyaretçi

Hayata Dair



Yaşamın ölüme gebe kaldığı gibi
Aşk hep ayrılıkla son bulacak
Ne kadar gülerse gülsün İnsan
Bir gün aynada yalnızlığına ağlayacak


Her zaman dediğim gibi
Mutluluk geçici yalnızlık baki


Ertuğrul Bayam
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
16 Nisan 2007       Mesaj #635
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Hırs

Sen kaçan bir yavru geyiksin dağda
Ben peşine düşmüş bir canavarım.
İstersen dünyayı çağır imdada,
Yeryüzünde bir sen, bir de ben varım.

Seni korkutacak geçtiğin yollar,
Arkandan gelecek hep ayak sesim.
Sarıp vücudunu hayali kollar
Enseni yakacak sıcak nefesim.

Kimsesiz odanda kış geceleri
İçin ürperdiğin anlar beni an!
De ki odur sarsan pencereleri
De ki, rüzgar değil, odur haykıran.

Göğsümden havaya kattığım zehir
Solduracak bir gül gibi ömrünü.
Kaçıp dolaşsan da sen şehir şehir,
Bana kalacaksın gene son günü.

Hırsım gibi sonsuz yaşarsan sen de,
Ben ölümle sırdaş olur beklerim.
Hırsıma toprağı rakip etsen de
Mezarında bir taş olur beklerim.

Necip Fazıl Kısakürek
tikkymelike - avatarı
tikkymelike
Ziyaretçi
16 Nisan 2007       Mesaj #636
tikkymelike - avatarı
Ziyaretçi
Yalan

Hadi gidiyorsun
Yürekten kan gidiyor,sen gidiyorsun
Herşey gidiyor
Gökte bulut,dağda kar,düzde kervan gidiyor
Solgun bir gül oluyor insan
Bir demet kar çiçeği ölüyor,sen gidiyorsun
Ne ucuz yaşıyorsun,ne kolay
Bir kristal gibi ellerimden düşüyorsun
Bakma öyle
Ben kanıyorum sen üşüyorsun
Kolay değil bir yalan bu
Yaralayan koca bir yalan
Yalan işte
Sevdiğim yalan
Şarkılardan arta kalan ve sabah buğusu
Ve tarla faresi ve ekmek derdindeki işçi kalbi gibi
Yumuşacık sıcak bir yalan
Islak gözlerimle geçiyorum
Yaralı bir ceylanın kalbinden
Ceplerimde kül var
Bir yangından arta kalan
Sorduğum adreslerde kimse oturmuyor
Ve kimse olmuyor ben sorduğum zaman
Herşey bir yalan gibi yandığı zaman
Yalnız olduğunu anlıyor insan
Anladım ve geçtim
Yaralı bir ceylanın kalbinden
Aynamı kırdım,fotoğraflarımı yaktım
Nasıl da acımasızdım tatralarıma karşı
Nasıl da umarsız
Su gördüm düşümde
Karanlıktı ve gürültüyle çağlıyordu
Ceplerimde kül vardı ve yanıyordu
Sonra sabah oluyor
Ve bir ceylan kalbinde alem ağlıyordu
Hayır,diyordu bir dağ köylüsü
Hiç bir şey için geç değil
Ve geç değil
Birşey için hiçbirşey
Birşey vardı öyleyse,birşey
Beni çeken
Güneşin dağdasından uzağa
Kocaman çayırlara çeken birşey
Gümrah ırmaklara
Sonra sıcağa sonra acıya
Sonra yaralarıma merhem olmaya kapıma dayanan
Birşey
Tutsana beni bırakmasana
Olsun,yaralasana
Olsun,ağrısada
Yalan da olsa kalsana
Dağ köylüsü aşkın olduğu yerde ben varım
Sen olmasan da ben varım
Yağmur yağar,saçlarım filizlenir
Bir yıldız düşer omuzlarıma
Islık çalar,ıslanır,şarkılarımı söyler geçerim kapımdan
Camların buğusundan ve yağmurun kokusundan
Tanırlar beni
En iyi yalanlarını alırım onların
Adresler sorarım kimseler oturmaz orada
Ve kimseler olamaz ben sordukça
Dağköylüsü
Şimdi gidersen
Şimdi git
Kalırsan şimdi


İbrahim Sadri
Nephthys - avatarı
Nephthys
Ziyaretçi
17 Nisan 2007       Mesaj #637
Nephthys - avatarı
Ziyaretçi
Hayata Ve Hüzünlere Dair




Yağmurlu bir gündü. İçimizdeki kayıp kentlere, asla ehlileştirilemeyen
bakışlarımızın ateşinin isyanını haykırıyorduk. Ölümün tüm acımasızlığıyla teslim aldığı bedenlerin çaresizliği gibi damlıyordu alnımızdan bir bir hatıralarımız. Kanayan yanlarımızı sarmaya çalışırken, içimize ıslak tenimizin yorgun teri dökülüyordu. Ellerimizle yüreğimize daldıkça yaşanan onca acılarımıza karşı, direniş dinamiklerimiz iflas ediyordu sanki. Eşsiz yanan bir ışığın karanlığa düğümlenmesi gibi teslim aldı bizi zaman içinde sessiz yaşadıklarımız. Onca yaşanan ve dilimizde defalarca tekrarı söylenen hüzünlü melodilere biat etme yerine, baş kaldırıyı tercih etmiştik. Ve bu başkaldırı yazgımıza karşı bir intikam değildi. Belki de tenimizde yeni bir ölüm yaşama telaşıydı yada yeni bir ölüm yaşama hazırlığı. Ölmek ve gökyüzünün bizim için söyleyeceği yeni şarkılara uyanmak istiyorduk. Bunun içinse kaç tane yıldızın duasını almamız gerektiğini yada kaç kutsal meleğin gücünde yakarışta bulunmamız gerektiğini bilmiyorduk. Yinede ne olursa olsun, bir yerlerde yaşanılan baharlardan taze bir gül kokusu geliyordu burnumuza ve hızlı adımlarla gitmeye çalışıyorduk gül kokusunun geldiği yere doğru. Avuçlarımızda biriken sorunlar konuştukça hafifliyor, kirpik uçlarımızdan süzülür gibi yer küreye karışıyordu ve biz göz bebeklerimizde yenileniyorduk.

Yiğit bir savaşçının soluğundan dökülürcesine benliğimizi arıyorduk kelimeler arasında. Dertlerimizi saldıkça o yiğit bakışlara, kızıl bir gül açıyordu sanki yüreğimizden süzülen umutlarda ve alnından öpesim geliyordu iki dağ arasında ölen savaşçıları.

Dökülen, çürüyen ve eskiyen bir çok hatıranın esir aldığı bir bedenin orta derecede akan gözyaşları olarak, hafızamıza biriktirdiğimiz ve bilincimizin altına kazıdığımız daha az hüzünlere giden yolu arıyorduk. Uzaklarda bir yerlerde, örtüsüyle gizli olan mavi bir hayatın bu onurlu duruşumuza göz kırptığını iliklerimde hissediyordum. Belki de bu hislerin bilinciydi bizi hayatın ipine sımsıkı saran. Geçtiğimiz tozlu yollara iki beden uzandığımızda, gelecekte bizleri karşılaması muhtemel mutsuz birkaç kaldırım taşının o kadarda yaşanılmaz olmadığını o anki gülümsemelerimizden anlıyorduk. Gözlerimizde bir çok göz yaşından arta kalan nemli izler vardı belki. Her şeye rağmen hayatın ve yaşamın ismini çizmiştik yüzümüzün acılarla dolu hatlarına. Ve olgularımızla yüzleşmek için bir dahaki mart ayını beklemeye hiç de niyetimiz yoktu. Bu halimizin akıl yada bilim yoluyla bir açıklamasını aramıyorduk. Çünkü aşkın bıraktığı hüzünlere dair yaşamların ilim yada akıl yoluyla açıklamaya elverişli olmadığını biliyorduk. Mavi yaşamlarda gizli bakışların seyrinde, evrenin sonsuzluğuna büyüyen asırlık çınarın özgür gölgesine uzanır gibi, ölmeye yada tükenmeye yüz tutan tüm yanlarımızı yeni bir yaşam ateşi sarmıştı. Alışkanlıkların, yüzeysel tutsaklıkların ilkel ve gerçeklikten uzak olan yanını aşk diye sananların tekrarının bir daha olmaması dileğiyle. Olursa böylesi yaşamlar, mutluluğu kısmen hüzünlerimizle soluyarak bu hayatların doku örneklerini incelemeye alıp genlerine baktıktan sonra, bir sonraki hayatlara daha onurlu doğmalarını sağlamak amacıyla, ey hayata ve hüzünlere inananlar gün ışığına çıkın artık.



ORHAN DEMİRTAŞ

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
17 Nisan 2007       Mesaj #638
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
askimainatib8

Yenildim sen çıkmazında vefasız bir aşk'a
Şimdi günahlarda adaklarım
Söz geçer mi göz pınarlarıma?
Bir damla kalır aşkıma inat

Gözümün sen kenarında...


IHLAMURLAR ALTINDA
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
17 Nisan 2007       Mesaj #639
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Gülümsemeyi asla unutma.

Gözlerinin içi gülsün gülerken, bakışların pırıl pırıl olsun ve her zaman nemli kalsın göz pınarların.

Unutma kendini sevilebilecek bir insan haline getirmeyi ve ondan sonra da kendini sevip kendine sarılmayı.

Zamana güven ve onun senin en büyük dostlarından biri olduğuna. Acılarının ve felaketlerinin ancak onun koynunda uyuyabileceğini unutma.

Unutma. Başına gelenlerin günün birinde kişisel tarihinin ayrıntılarından biri olmaya mahkum olacağını unutma.

Her çiçek sevgilin olsun, her sevgilin ise bir çiçek. Açık tut gönlünü tüm güzelliklere.
Yasalar, günahlar, yasaklar sen olduğun için vardır. Ve sen bir tane olduğun için şu koca dünyada, gir günaha çekinmeden, çiğne yasayı.

Ay dedenin sihrini gönderdiği gecelerde uyuyarak çalma hayatından saatlerini. Gecenin içinde yolculuğa çıkmayı unutma.

İçinde hiç ölmeyecek bir gençlik virüsü yarat ve kaç yaşında olursan ol, her zaman yirmi beş yaşında kalman gerektiğini unutma.

Asla taviz verme seni sen yapan yanlarından. Onurlu bir yasam sürebilmen için, şartlar ne olursa olsun direnmeyi sakın unutma.

İçindeki seni katletmeye kalkma sakın. Kendine vuracağın her darbenin seni senden biraz daha uzaklaştıracağını unutma.

Korkma mahallenin delisi olmaktan. Doğrucu Davutlar ne kadar çoğalırsa mahallende, hayat mutlaka daha iyiye gidecektir, unutma.

Hatanın affedilmeyecek olanından kaç, ama hata yapmayayım diye de yakıp geçme yıllarını. Unutma ki, hiç hata yapmayan bir insan yapabileceklerinin en iyisini yapamamış demektir hayatta.

Korkma insanca korkularından. Ve korkunun kendisinden çok, onun beklentisinin daha korkutucu olduğunu unutma.

Bir anlamı olsun kendinle yaptığın kavgaların. Ve hep ileriye taşısın seni kavgada attığın her adım.

Açık bırak pencereni ve sabah güneşinin, rüzgarı önüne katarak perdelerle yapacağı raksa dönük olsun bakışların.

Küçücük mutlulukların görkemine inandır kendini ve gülümse. Umutların bitmesin asla ve umutların bittiği yerin, hayatın da bittiği yer olacağını asla unutma.

Ve şaire kulak ver: " Senden bir tane daha yok bu dünyada."
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
17 Nisan 2007       Mesaj #640
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Sönmüş saçlarında son damla ışık,
Bir düş’ün içinde gibi her akşam
-Ve yüzleri duman kadar dağınık-
Geçer bu sokaktan binlerce adam.
Umut gözlerinde ölü bir bakış,
Çığlık bir bükülüş dudaklarında;
Bulamadıkları nedir ki, yaz kış
Dolaşırlar şehrin sokaklarında?
Sanki yalvaran bir duadır onlar,
Belki tanrılara açık vesvese,
Bir nehir. Bu nehir her akşam akar
Derinden ruhları çağıran sese.

Ahmet Muhip Dranas

Benzer Konular

27 Kasım 2010 / Ziyaretçi Cevaplanmış
7 Mart 2012 / Misafir Soru-Cevap
20 Temmuz 2009 / _PaPiLLoN_ Psikoloji ve Psikiyatri