Arama

Sonsuz Aşk - Sayfa 3

Güncelleme: 26 Ekim 2014 Gösterim: 504.662 Cevap: 2.787
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Şubat 2006       Mesaj #21
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
askimm1232uf

Sponsorlu Bağlantılar
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Şubat 2006       Mesaj #22
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
BİRAZDAN SABAH OLACAK…
PARA,TARİFELER,BEKLENTİLER,
Sponsorlu Bağlantılar
RANDEVULAR,TAKSİTLER,İŞ,ANNELER VE
KORKULAR BAŞLAYACAK…
BUNLAR VARSA VE BİZİM İÇİN GEÇERLİYSE
AŞK YOKTUR VE HİÇ OLMAMIŞTIR SEVGİLİ.
BİRBİRİMİZİ KANDIRMAYALIM.
HADİ GÜNE HAZIRLAN.
YAŞADIKLARIMIZI UNUTMAYA ÇALIŞ.
AŞK BİZE GÜVENİP VERDİĞİ BÜYÜSÜNÜ,
SIRLARINI,CESARETİNİ,BİLGELİĞİNİ
VE O İLKEL,O YABAN AGRISINI GERİ ALACAK.
BUNLAR OLURKEN İÇİMİZ BİR AN ÇOK ÜŞÜYECEK,
SONRA GEÇECEK…
HADİ,OYALANMA BİRAZDAN YARIN OLACAK…
AŞKTA YARIN YOKTUR SEVGİLİ…
363183ga
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Şubat 2006       Mesaj #23
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İçimdeki Sensizlik


Sen ölümle arana mesafe koyacak kadar soğuk bir kışı andırıyordun
Geride ise, gözyaşlarına acımayacak kadar masum bir seveni kandırıyordun

Özlemlerime koşacağım anların teneffüs zilini çalmadığında,
Geçmişteki mutluluklar yeter dermişçesine
Tren çığlığı rayların küflü demirlerinin,
Masumiyetine benzediği zamanları kazıdım hafızama.

Şeytanla dost olan acımasızlığının teseddürüne bürünmüş sahte yüzün
Kim bilir Daha kaç kişiye verecek hüzün.

Başkalaşan kişiliğin, kimden darbe almışdı da
Yoksulluğumu büyüttüğüm kurak tarlamın ekinlerine,
Bir karga gibi sokulup, oruç bozarcasına
İyinin ve kötünün kararsızlığıyla saldırdın?

Asil bir sefillik deryasında
Oltama takılan yosun kaplamış yüreğin,
Gurur diyerek yaşamaya çalıştığım
Paslanmış ufkumun sis çökmüş hayalini çürüttü.

Duymayı çoktan unuttuğum
Sağırmı oldum yoksa dedirten tatlı sözlerini,
Hangi sütü lekeli ananın evladına söyledin de
Notasız besteler gibi
Türküsüz bir ömre mahkûm bıraktın beni?

Ama bir gün hepsinden bıkıp,
Bakkal defteri ve taksit kartları sıkıntısında
Sade bir ömrün kenar mahalle saflığında yaşamak istiyorum dersen,
Ve sorarsan bu acımasızlığından kurtulmanın yolunu
Sana tek tavsiyem, Azraillin elinden su iç!

Bir insanı sevmekle başlıyordu aşk
Ve terk etmesiyle acı.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Şubat 2006       Mesaj #24
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Her aşk kendi masalını yarattı; beni perilere bıraktı, seni kaf dağının
ardına attı derler ya hep...

Benim sevda yolculuğumda sen en güzel masaldın ya. Hani herşeydin ya, hani
hep yanımdaydın ya....
Yada belkide hiç yoktun, ben sadece var olduğunu düşünmüştüm....

Hiç yaşanmamış bir sevdada, sen hiç yaşayamadığımdın...

Yüreğim ellerinde ne güzelde duruyordu... Sen alırken sormamıştın.. Alıp
gittiğinde ben sormadım. Biliyordum geri vermeyeceğini versende yüreğimin
geri gelmeyeceğini biliyordum..

En çok sende güzeldi En çok senle güzeldi....

Bırakıp gitiğin günden beri kaç gece gecti saymadım, bu yorgun bedenim buna
nasıl dayandı hıc anlamadım..Bilgiğim tek sey vardı... Sen vardın yanımda,
yalnızlığımda, korkularımda, gözyaşlarımda ve aldığım her Nefeste

Sen Nefesimdin.....

Gittin.... Gittiğinden beri hiç yazmadığım cümleler döküldü yüreğimden...
Gidişinin ve senin adına...
Dön diye değil, Sev diye değil... Sadece Bil Diye.....

Sende yüreğimin seni nasıl sevdiğini bil diye... Anladın mı?

Anlamadın değil mi? Boşver anlama... Önemi yoktu değil mi, önemi yoktu senin
için akan yaşların ve senin için solan bakışların...
Kac bakış solmustu ugrunda ve kac göz kurumustu yolunda....

Sen Sevdaya Tutsak; Ben Sana
Sen Aşka Aşık; Ben Sana
Sen Sevilmeye Mahkum; Ben Sensizliğe
Sen ve Ben Farklı Yollarda

Sonsuzluğun getirdiği aşk olsun kağında ve kainatın getirdiği mutluluk olsun
yolunda ve aradığın olsun ömrüne ömür eklediğin....
Son düzenleyen Blue Blood; 25 Şubat 2006 00:00
kambis - avatarı
kambis
Ziyaretçi
25 Şubat 2006       Mesaj #25
kambis - avatarı
Ziyaretçi
Adı Yok Sevdamın..!
olmuyor böyle sevgili olmuyor!
ne bir ses ne bir haber
günler saatler sensiz geçiyor
sevda keyif ehli yaşanmaz...
seveceksen kendinden vereceksin
sevdikçe karşılığını göreceksin
taviz vermemek aşkı öldürür...
aşk acısıyla tatlısıyla tuzuyla
pişmeli ki olsun aşk kalıcı..
engeller inişler çıkışlar zorluklar
aşkı yormaz zirveye yüceltir..
sevgi aşk sabırla emekle istekle
ilmek ilmek renk renk dokunmak ister..
sevgiyi tatmak için sevgiyle bakmalı
hesapsızca karşılıklı gönülden akmalı
ihmal aşkı unutturur soldurur sevgili...
Şimdi..!
ya herşeyinle benim ol,
yada her şeye rağmen benim ol...
varlıkta yoklukta sevinçte üzüntüde
yanımdalığına güvenirsem eğer
yakarım dünyayı ben seninle...
ya bana seni ver en şeffaf yürekle
ve kal seviş benimle sonsuza dek
yada dön git eflatun sevgilere...
karar senin yârim
tamam mı aşkım
tamam aşkım..! Ayla Eker
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Şubat 2006       Mesaj #26
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
new icon21 seni özlemek
Seni özlemek
Baharda dallarda donmak demek
Vurdumduymazlığına inat
Seni sil baştan yaşamak demek
Aldığım her nefesi veremeyecek gibi almak,
Boğulmak, düğümlenmek demek
Mavi içinde gride kaybolmak demek
Seni Özlemek...
Aynı rüyayı her gece görmek
Ve artık
Rüya görmemeyi dilemek
Kabus olmak
Kaybolmak
Yitmek, seni özlemek....
Sigaramın dumanını savurmak boşluğa
Ve
Savruluşunda senin hayalini görmek sisler ardında
Hep dilemek
Ama hiç ulaşamamak seni özlemek...
Bağırmak, ağlamak, üzülmek, efkarlanmak
Bunların hiçbirini yapamamak
Ve İnsan olmaktan uzaklaşmak
Seni Özlemek...
Ölmek ... Ölmek... Ama hiç ölememek...
Ellerin, dillerin,
Duaların, sözlerin,
Boşlukta iliklerimi dondururcasına bana geri dönmesi demek
SENİ ÖZLEMEK daha pek çok şey demek
Ama tükenişimle, söndü kelimeler...
ÖZLEMEK
SENİ
ÖZLEMEK...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
26 Şubat 2006       Mesaj #27
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Her gece olduğundan biraz daha muhtacım sana
Kırgınım aslında, kızgınım
Hayır sana değil
Seni kırıp üzen su aptallığıma.
Ne olursa olsun,
Zamanım da mekanım da değişmiyor
Hep, her zaman aynı yere çıkıyor yollar;
Sana!..

Uzun zaman oldu içimdeki maviler donalı. Kendim seçtim sevdayı tek başıma yaşamayı. Yalnızlığımın sorumluluğunu taşıyacak kadar da yürekli olduğumu düşünür ve söylerdim herkese gururla. Geceler sancı olur işlerdi içime ama yüreğimde yasattığım sevdamı düşündükçe, içime yayılan sıcaklık alıp götürürdü tüm sancılarımı...

Ne kadar zamandır böyleyim, ne kadar zamandır en yakın dostum özlem, hatırlamıyorum. Sanki zaman durdu. Evet özlüyorum ve özlemeyi de seviyorum. Çünkü özlemin içinde askım, mutluluğum, umutlarım var. Gidenlerin ardından ağıt yakmamayı öıreneli çok uzun zaman oldu ama sen bambaşkaydın. Kimseyi senin kadar sevmemiştim ki. Seni birine anlatmaya kalksam sözcükler yetmiyor, kelimeler acizleşiyor. Neye benzetsem, hep bir yanın eksik kalıyor...

Gülemiyorum artık En iyi yapabildiğim şeyi kaybettim? Aslında önce seni ve senle birlikte her?eyimi kaybettim. Yan?mda yoksun. Olsan sarılırdım sana sıkı sıkı. Bırakmazdım, sıkılır, bağırır çağırırdın ama ben biraz daha fazla sarılırdım sana. Biliyorum benden bağımsızdın, hiç sahip olamadım sana. Olmakta istemedim aslında, çünkü hep yanımda olacaktın...
Ya da ben öyle sandım...

Dinledi?im her sarkıda, her yağmurda ıslandığımda, dalgaların kayalara çarpışında, her nisanda ve her eylülde, sen yeniden gidiyorsun benden. Ben bu ayrılıkların acısını yasarken, birgün gidebileceklerini düsünerek, kimsenin gelmesine izin vermiyorum?

Sana ilk satırlarımı yazdığımda, yine mum ışığı vardı odamda. Soğuk, beyaz bir defterin her şeyi hayale dönüştüren sayfalarında, ilk kez seni yaşamıştım. Şimdi uzun yağmurların ardından yine mum ışığıyla dolu odamda, yine ve hala sana yazıyorum. Çünkü ben her hayal kırıklığım, her duvara çarpışımdan sonra hala sana dönüyorum.

Ortasından kopartıldığı için hiçbir zaman sonu gelmeyecek günlerimize dönüp, hala seni arıyorum...

Çünkü seni hala ..........
Son düzenleyen Blue Blood; 18 Haziran 2006 10:48
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
26 Şubat 2006       Mesaj #28
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Usanmak, vazgeçmek, umursamamak...
Bu üç kelime eğer bu sırayla dizilmişse artık bir insan yaşamında, sevilmeyi özlemeye başlamıştır o insan.
Sadece şefkatli bir ses ve o sesin tek birhecesi bile yeter yağmurlu bir günü
güneşli bir gün yapıvermeye...
Karşımdaki suretin durgunluğu tanıdık...
Usanmaktan vazgeçmişliğe uzanan bir koridorda; ağlamadan, söylenmeden,
gözünü kırpmadan oturuyor..
Mutsuz olması için hiçbir sebep yok oysa.
Bir işi, bir evi, ailesi, geliri, ve sairesi, ve sairesi var...
Hayatın beyaz, kalın resim kâğıdına benzeyen ilk gününde,kurşun kalemle bir
çırpıda çizilmiş ilk taslağında ne varsa hepsi tamam yani.
İş boyamaya geldiğinde, içlerini doldurmak gerektiğinde başlıyor bütün mesele...
"Daha ne istiyorsun?"diyorlar.
Oysa o kelime,"Daha"; ne korkunç, ne büyük, ne yıkık bir köprüdür.
O kadar yıkıktır ki; döküntüsü tıkamıştır zaten bütün yolları...
Şimdi, oturduğu yerden kalkmadan yapıyor yapmak zorunda olduklarını.
Ve hiç de mutluluk duymuyor mutluluk duyması gerekenlerden...
Her şeyin, her ilişkinin, her adamın,her kadının, her günün bir şekilde "aynılaşması" yoruyor aslında.
Kırmızı ışıkların uzun,yeşillerin kısa olması, üzerinde uzlaşılmış her meselenin sonunda rengini kaybetmesi, "asansörü ve 24 saat sıcak suyu olan her dairenin" ultra lüks sayılması gibi...
Yani son derece sıradan,yani sadece olması gerekenin olduğu her durumun; şükran duyulması gereken bir halmiş gibi sunulması...
Ve en çok da aza kanaat ettikçe "hiç"in reva görülmesi usandırıyor...
Sonra vazgeçiyor anlaşılmayı, aranmayı, özlenmeyi beklemekten...
Kırılanı,örseleneni, dağılanı düzeltmekten ve gün üstüne gün koyup biriktirmekten...
Birikmiş öfkeleri bilemekten vazgeçiyor...
Artık o, koridorda öylece otururken umursamıyor daha önce bugüne sebep olanların tekrara düşmesini.
Öyle ya; daha ne istiyor ki? "Asansörü ve sıcak suyu varken" ve her şey ultra lüks diye pazarlanırken?..
Kurşun kalemle eskizi çizilmiş ve sonradan renklendirilmiş bir hayatın ne
eksiği olabilir ki?
Renkleri uyumsuz ve solgun olsa ne çıkar?...
Sadece "sevilmek" harekete geçirir donmakta olan bir kalbi.
Ve hızla çarpan bir kalptir her seferinde, dünya üzerindeki onca güzel şeyin sebebi...
Yani... Sızlayan yerinden sevmeye başlamalı bir insanı.
Sevdiği kadar da sevilmektir zaten bir
acının yara bandı...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Şubat 2006       Mesaj #29
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Sevgi emekmis;


Bunca zaman bana anlatmaya çalistigini,
Kendimi buldugumda anladim.

Herkesin mutlu olmak için baska bir yolu varmis
Kendi yolumu çizdigimde anladim..

Bir tek yasanarak ögrenilirmis; hayat, okuyarak,dinleyerek
degil.. Bildiklerini bana neden anlatmadigini, anladim..

Yüreginde ask olmadan geçen hergün kayipmis
Ask pesinden neden yalinayak kostugunu anladim..

Aci doruga ulastiginda gözyasi; gelmezmis gözlerden,
Neden hiç aglamadigini anladim..

Aglayani güldürebilmek, aglayanla aglamaktan daha degerliymis,
Gözyasimi kahkaya çevirdiginde anladim..

Bir insani herhangi biri kırabilir, ama bir tek en çok sevdigi
acitabilirmis, Çok acittiginda anladim..

Fakat, hakedermis; sevilen onun için dökülen her damla
gözyasini, Gözyaslariyla birlikte sevinçler terkettiginde anladim..

Yalan söylememek degil, gerçegi gizlememekmis marifet,
Yüregini elime koydugunda anladim..

''Sana ihtiyacim var, gel!'' diyebilmekmis güçlü olmak,
Sana ''git'' dedigimde anladim..

Biri sana ''git'' dediginde, ''kalmak istiyorum'' diyebilmekmis sevmek,
Git dediklerinde gittigimde anladim..

Sana sevgim simarik bir çocukmus, her düstügünde ziril ziril aglayan,
Büyüyüp bana sımsıkı sarildiginda anladim..

Özür dilemek degil, ''affet beni'' diye haykirmak istemekmis pisman olmak,
Gerçekten pisman oldugumda anladim..

Ve gurur, kaybedenlerin, acizlerin maskesiymis
Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmis
Yüregimde sevgi buldugumda anladim..

Ölürcesine isteyen,beklemez,sadece umut edermis bir gün affedilmeyi,
Beni afetmeni ölürcesine istedigimde anladim..

Sevgi emekmis;
Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür birakacak kadar
sevmekmiş...

CAN YUCEL
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Şubat 2006       Mesaj #30
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bir daha geri dönersen burada olmayabilirim
“Geçecek, inan bana geçecek...”
“Öyle çok istiyorum ki geçmesini...”
“Biraz daha sabret ne olur, hem bak yanindayim ben... Ayni duygulari sen beni terk ettiginde ben de yasadim, o yüzden çok iyi anliyorum seni...”
“Bilmiyorum, sen olmasan ben ne yapardim...”
Yattigim yerden dogrulup bir sigara yakiyorum. Gecenin kör bir vakti. Hep bu saatlerde onun yüzüyle uyaniyorum. Aci bir silkinisle. Sanki karanlik, dalgali bir denizde bogulmak üzereyken... Böyle anlarda ölüm çok sefkatli geliyor bana. Kollarina atilmak istiyorum onun. Bu aciyi yasamaktansa ölümün sefkatine siginmak istiyorum... Elimde sigara odamizin tavanini seyrediyorum. Elektrikli sobanin kizil yankisi vuruyor tavana, duvarlara... O kizil yankida onun yüzü dolasiyor. Bazen gülümseyerek yaklasiyor, bazen kayitsizca solup gidiyor. Neden silemiyorum onun yüzünü zihnimden, bunu anlamakta zorlaniyorum. Onu unutmak için neler vermezdim oysa. Ömrümde hiçbir yüz bu denli saplanti haline gelmemisti. Eskiden saplantilarimi belli bir sinirin içinde tutardim, onun hayatima hükmetmesine izin vermezdim. O saplantilar simdiki gibi hayatin disina sürüklemez, bu denli derin bir boslugun önünde tutmazdi beni... Olsa olsa tatli bir iç agrisi, soylu bir hüzün katardi hayatima...
Bu iç agrilari, bu soylu hüzünler hayatima gizli bir sevinç bile katardi. Hizlanirdi ömrüm... Öyle derinlesirdi ki kalbim, olacaklari önceden tahmin ederdim... Oysa simdi hayatim ellerimin arasindan kayip gidiyor. Her gece bu saatlerde tam bir boslugun derinligine savrulurken can çekisir gibi ve kan ter içinde uyaniyorum... Uyaninca, hayatta oldugumu yeniden hissedince, ölmedigimi anlayinca tuhaf bir sevinç duyuyorum. Eksik, aci, buruk bir sevinç bu...

Sen de benimle uyaniyorsun. Niçin derin bir aciyla uyandigimi bilerek... Bir boslugun önünde nasil can çekistigimi, yanimda senin oldugunu anlayinca nasil mutlu oldugumu, varligina nasil ihtiyaç duydugumu bilerek uyaniyorsun...

Ben yatakta dogrulup bir sigara yakinca ve tavandaki, odanin duvarlarindaki kizil yankilari seyre daldigimda, sen de yüzümü öyle seyrediyorsun sonsuz bir merak ve kaygiyla... Çok iyi biliyorum su an yasadigin bencil bir aci degil... Kendin için degil, benim için üzülüyorsun. Beni yitirmekten çok, benim kendimi yitirmemden, ruhumun parçalanmasindan korkuyorsun... Sana, sevgine rakip olan birine duydugum özlemden degil yasadigin bu korku... Daha büyük acilar çekip, geri dönüsü olmayan hatalar yapmamdan, hayatimi bir daha geri alamayip onu sonsuza dek kaybetmemden korkuyorsun...

Yüzümde o hüzünlü solugunu hissediyorum. Saçlarimi sefkatle oksuyorsun ve, geçecek, inan bana geçecek, bak yanindayim, hep seninleyim, diyorsun... Öylesine utaniyorum ki sen bu sözleri söylediginde, sana karsi öylesine çaresiz hissediyorum ki kendimi, yüzüne bile bakamiyorum. Bana gösterdigin kosulsuz sevgi karsisinda küçük düsüyorum...

Seninle ayni evi, ayni hayati paylasirken, bir gece ansizin kaybolsaydin... Beni günlerce aramayip, sonra da karsima çikip, ben birine asik oldum, aramizdaki her sey bitti, ayrilmamiz gerekiyor, bu evde artik birlikte yasayamayiz, deseydin... Beni bir anda dipsiz bir bosluga birakip asik oldugun insanla bu evde yasamaya baslayarak beni hayatindan çikartsaydin, sana karsi neler hissederdim? Arasan, çok yalnizim, o artik yok hayatimda ve sana çok ihtiyacim var, deyip beni yanina çagirsaydin, gelir miydim yanina? Gelsem bile, onu hala unutamadigini, aklindan çikartamadigini, ben yaninda yatarken, gecenin hep o kör saatlerinde can çekisircesine uyanip, tavandaki, odamizin duvarlarindaki kizil yankilarda onun yüzünü aradigini hissettigimde, ben de ayni aciyla uyanip, sana, geçecek, inan bana geçecek, sen beni terk ettiginde ben de bunlari yasadim, biliyorum bu aciyi, ama bak ben yanindayim, diyerek saçlarini sefkatle oksar miydim?... Seni onca derinden severken, yani basimda, yillardir birlikte yattigimiz yatakta baskasina duydugun özlemin acisini seninle paylasir miydim?...

Ne zamandir kendimle ilgili hiçbir seyden emin degilim. Pes pese birbirinden öyle ayri, öyle farkli duygular, öyle farkli hayatlar yasadim ki, artik ne zaman, nasil davranacagimi bilemiyorum. Seni de, kendimi de defalarca sasirttim... Hep savrulan bendim. Hep giden... Bana duydugun sevgine, kurdugumuz hayata inanan ve o yikilmasin diye hep çirpinansa sendin... Sen onarmak için ugrasiyordun, bense yikmak için... Sana veda edip, bilmedigim bir yolculuga çikarken, tanidigimi sandigim, aslinda hiç de tanimadigim bir baska insana dogru kosarken tarifsiz acilarla odana siginan; çileni, özlemini sessizce çekip beni bekleyen sendin... Sonra çiktigim yollari kaybedip, bilmedigim ve tanimadigim bir insanin dünyasinda ruhu paramparça edilip, sonsuz hayal kirikliklariyla yine sana geri dönen bendim...

Beni hiç beklemedigim bir anda birakarak böyle bir yolculuga çikip, bilmedigin, tanimadigin bir insan tarafindan ruhun parçalandiktan sonra sonsuz hayat kirikliklariyla yine bana geri dönseydin, seni bekler miydim? Sana çok ihtiyacim var, çok yalnizim, deseydin bana, yaralarini sarmaya gelir miydim?... Üstelik ona yine geri dönüp dönmeyeceginden emin olmadigimi içten içe hissetsem bile, beni biraktigin yerde olur muydum?... Belki de o an hissettigin acidan çok daha fazlasini bana çektirdigini hiç unutmamis olsam bile, sana duydugum o derin sevgiyle yasadiklarimi hiç yasamamis sayip, sana hiçbir öfke, hiçbir kirginlik duymadan, sadece sen yaralarini sarasin ve hayata kaldigin yerden baslayasin diye, baskasi için çektigin acilari, sanki bütün bunlari benim için yasamissin gibi, acina sonsuz bir saygi duyarak onlari sevgimle sarip sarmalar miydim?...

Duygularim öyle karmasik ki, inan bilmiyorum böyle bir anda ne yapacagimi... Ama eger askta beni yenseydin, sana tutkuyla baglansaydim, belki de yapardim. Bir baskasina asik oldugunu bile bile, benim yanimda onu özledigini hissetsem bile, bir gün beni sevme ihtimalin için yaninda olurdum. Parçalanmana, dagilip gitmene izin vermezdim... Bunun kölece bir baglanma oldugunu bile bile yapardim... Evet, kölece...
Çünkü hayat ne kadar adaletsizse ask da o kadar adaletsiz... Bizim iliskimiz de böyle adaletsiz basladi iste... Bana gelen, beni her kosulda sevecegini söyleyen, ilk kez, seni seviyorum, diyen sendin... Ilk sen konustun... Ilk kez sen sevdigini söyledin. Konusmak, bir insana sevdigini söylemek yenilgiyi göze almaktir. Sen beni severek, bunu itiraf ederek yenilgiyi göze aldin... Ve iliskimiz hep böyle devam etti... Asil kisi bendim. Hep benim sorunlarim önemliydi... Sen kirk yilin basi sorunlarini anlattiginda * hakki olan taraf bendim... Seni kirma hakki hep bendeydi... Bu iliski çok uzadi, artik bitsin, diye hep söylenen hep ben oldum... Sanki benim için bir sisin ardinda yasiyor gibiydin. O sisin ardinda ne acilar, ne gelgitler yasadigini çogu kez düsünmüyordum bile... Seni olmadik zamanlarda nedensizce kirdigimda beni üzmemek için bir odaya çekilip gizli gizli aglayan sendin... Bu iliskide bencil olmak hakki senin degil benimdi...
Bütün bunlari o zaman degil, simdi düsünüyorum derin bir pismanlikla... Hayat sana yasattiklarimin neredeyse aynisini bana yasattiginda düsünüyorum... Bir iliskide yenilen oldugumda...

Benim sana yaptiklarimi, ugruna seni terk ettigim kadin bana yasattiginda... Çünkü tipki senin bana konusarak, beni sevdigini söyleyerek yenildigin gibi bende onunla iliskime konusarak, yenilerek basladim... Tipki senin gibi, o beni hiç hak etmedigim halde kirip incittiginde onu üzmemek için arka odalara saklanip gizli gizli aglayan bendim... Bencil olma hakki bende degil ondaydi... Kirk yilin basi ona sorunlarimi anlattigimda * dinlemek istemeyen oydu... Hep o önemliydi, onun sorunlari, *... Asil kisi oydu... Bende tipki senin gibi bir sisin ardinda yasiyordum bu iliskide... Tipki benim sana yaptigim gibi, bu sisin ardinda ne acilar, ne gelgitler yasadigimi düsünmeyen, bunun için en ufak bir çaba harcamayan artik oydu... Roller degismis, bu defa kölece baglanan ben olmustum...

Bana onca sey katmis, onca özverilerde bulunmus olmana ragmen, o ise benden çok sey alip götürmüs ve benim için neredeyse hiçbir fedakarlikta bulunmamis oldugu halde, eger bir gün ansizin bu sehirde bir deprem olursa önce kimi ararim, diye aklimdan geçirdigimde, bunu söylemek su an öyle aci veriyor bana, ama itiraf etmeliyim ki önce onu arayacagimi düsünmüstüm...

Iste günümüzde ask böylece kölece yasanan, hastalikli, adaletsiz bir baglanma biçimiydi... Insan böyle baglandiginda kendisine yabancilasiyor, hayatla baglarini yitiriyor, gerçekligi o kölece tutkusuna göre algiliyor, sevgi diye, ask diye derin, iflah olmaz bir yabancilasma içine giriyordu... Kendi yarattigi bir yanilsama içinde kaybolup gidiyor, ama ne zaman hayatin, ask diye baglandigi o yanilsamanin kaskati gerçegine çarptigini fark ettiginde nasil derin bir hataya düstügünü, oldugu noktadan çok daha gerilere savruldugunu görüyor... Iste o an, ben ne kendimi ne de hayati aslinda hiç tanimamisim, diyor, tipki benim gibi ruhu kötürüm oluyor, gecenin kör bir saatinde korkunç bir boslugun içine yuvarlanmak üzereyken can çekisir gibi uyaniyor ve dudaklarindan dökülen ilk sözler, Tanrim, ne oldu bana, ne oldu, oluyor...
Ne tuhaf, her gece ayni saatte ölümü özleyerek uyandigimda ve, Tanrim ne oldu bana, ne oldu, diye sayikladigimda yanimda sen oluyorsun... Iste o an pismanlik, utanç ve umudu ayni anda yasiyorum... Saçlarimi sefkatle oksayip, geçecek bunlar, inan bana geçecek, dediginde Tanrimin sen oldugunu düsünüyorum...
Bir sisin ardinda yasayan ve hep görmezlikten gelinen güven ve umutlarin, degeri bilinmeyen fedakarliklarin, ancak kaybettikten sonra anlasilan sevgilerin bütünü olan bir Tanri gibi görünüyorsun gözüme o an...

Bu gece de oldugu gibi, neredeyse seninle her gece hep ayni seyi yasiyoruz... Ben hep o kör vakitlerle zihnimden bir türlü çikmayan o yüzle uyaniyor, sonra bir sigara yakiyorum... Elektrik sobasinin tavandaki, odamizin duvarlarindaki kizil yansimalarinda bir görünüp bir kaybolan, o hayalimde yarattigim askin can çekismesini bir süre yasadiktan sonra, senden, bana gösterdigin o kosulsuz sevgiden utanip salona geçiyor, kendime bir içki koyuyorum... Sense kederle bulaniklasan kalbimle günün ilk saatlerini seyre koyuldugum o anda yanima geliyor, karsimdaki koltuga oturuyor, beni teselli etmeye çalisiyor, bana hayati, çektiklerini, insan iliskilerini, yanilgilari anlatiyor, beni içine düsmemek için çirpindigim o dipsiz bosluktan sevgiye, umuda, yasama sevincine, yeniden eski kendime çekmeye çalisiyorsun...

Bu gece de iste ayni seyleri yasiyoruz seninle... Iste yine karsimda oturuyorsun. Ise gitmene bir iki saat var neredeyse. Seni zorlu bir is günü bekledigi halde hiç düsünmeden, hiç * etmeden yanima geliyorsun... Bir iki saatlik uykuyla yine yollara düsecegini hiç dert etmeden beni yalniz birakmiyorsun... Sehpanin üzerinde duran ödenmemis faturalara bakiyorsun bir süre... Faturalarin arasina gelisigüzel bir sekilde karismis duran yazi notlarima göz gezdiriyorsun. Önümde duran takvimde isaretledigim konferans ve imza günlerimin tarihlerine kaygili ve hüzünlü bir ifadeyle göz atiyorsun...

Ve sonra gerçek anlamda hiç sevilmemis bir Tanrinin sesiyle bana sesleniyorsun: “Günlerdir yazi masana oturmadin... Bak çok yakinda konferanslarin basliyor... Faturalarin birikmis, yakinda telefonun, elektriklerin kesilebilir... Ne olur toparla kendini, o yok, o gitti, simdi sen varsin ve sen çok önemlisin, bunu hep söyle kendine, sen kendine yardim etmezsen, kimse yardim edemez, ben de yardim edemem... Bu noktaya gelmek için ömrünü verdin, ne çok çaba harcadin... Önünde koca bir gelecek var... Yazik degil mi onca emegine, onca uykusuz geçen gecelerine...”

Sen bana bunlari söylerken günesin ilk isiklari penceren içeri sizmaya basliyor. Günesin ilk isiklari önce sevgi dolu yüzüne, sonra sehpanin üzerindeki ertelenmis hayatima, sonra da benim yüzüme vuruyor... Iste o an ben seni bir baskasi için terk edip gittigimde, senin de tipki benim gibi yalniz geçen gecelerinde, kör bir vakit uyanip elinde sigara evinin penceresinden sokagi, ise giden insanlari, günün ilk isiklarini seyrettigin saatler geliyor aklima... Bana duydugun özlemin acisiyla kivrandigin ve içinden, ne zaman geçecek bütün bunlar, o bana ne zaman geri dönecek, ya da dönmezse ben onu nasil ve ne zaman unutacagim, dedigin saatler... Bu anlarinda ben yaninda yoktum. Seni teselli eden kimse yoktu... Seninle birlikte uyanip, geçecek bunlar, ne olur sabret biraz, bak ben yanindayim, diyerek saçlarini sefkatle oksayan kimse yoktu... Bu koca sehirde karsiliksiz sevginle bir basina kaldiginda seninle sabahi karsilayip, topla kendini, o yok, o gitti, artik sen önemlisin, bunu hep söyle kendine, diyen bir arkadasin bile yoktu...

Birden bütün o anlarin, bütün o kimsesiz saatlerin içimde patliyor... Yasadigim acilar, kalbimi bulaniklastiran bu keder çok anlamsiz geliyor... Bugüne dek yasadigim bütün mutluluklarin senin mutsuzluklarin üzerine kurdugumu anliyorum... Iste o an ilahi adalete hiç inanmadigim kadar inaniyorum... Oturdugum koltuktan kalkip senin dogrulmana izin vermeden ayaklarina kapanarak, ne olur beni affet, biliyorum kalbinde açtigim yaralar kolay kapanmayacak, ama sen yine de beni affettigini söyle, söyle su an buna çok ihtiyacim var, diyorum... Birden bu davranisimdan çok utaniyor, ellerimden tutup beni ayaga kaldirmaya çalisiyorsun, ama buna gücün yetmiyor, bacaklarina simsiki sarilip gözyaslarimla ayaklarina kapanmayi sürdürünce, bu defa içinden kopan derin bir hiçkirikla, kimsesiz geçen gecelerinin kederiyle yüklü ve yillardir içinde birikmis duran gözyaslarinla sen de benim ayaklarima kapaniyor ve, ne demek affetmek, ben seni hiç suçlamadim ki, seni lanetlemedim ki, sevgimin bedelini ödedim sadece, hayat senin hayatin, ne yasarsan yasa, içimde bu sevgin oldugu sürece her zaman kabulümsün, affedilecek bir sey yok, ne olur kalk ayaga, ne olur kalk, diye yalvariyorsun bana...

Iste ilk kez o zaman itiraf ediyorum sana, gözlerine bakmaya cesaret edemeden, yüzümü gögsüne saklayip, hiçkiriklarla ve kesik kesik: “Bu sehirde ansizin bir deprem olursa ilk kimi ararim diye kendime sordugumda, seni degil, onu arayacagimi düsünmüstüm, bu aklima geldikçe utaniyorum kendimden, sen beni affetsen de, ben kendimi affedemiyorum...”

Bunlari söyledikten sonra, kollarindan, yüzümü gömdügüm gögsünden kopup yerime oturuyor, çekinerek, ürkerek sana bakmaya çalisiyorum... Ama bu defa bana bakmayip pencereden sokagi seyrediyorsun. Kisa, hüzünlü bir sessizlik oluyor aramizda. Disarida okula giden çocuklarin sesleri duyuluyor...
Yüzüme bakmadan çok yakinin olan birinden duydugun bir ask öyküsünü anlatmaya basliyorsun: “Aslinda bu itirafina çok sasirmadim. Ask galiba böyle bir sey... Böyle adaletsiz... Beni de onu sevdigin gibi sevmeni çok isterdim. Onun için istediklerini benim için de istemeni... Ama bu olmadi, belki hiç olmayacak. Bu böyle olmadi diye sana olan sevgimden hiçbir sey yitirmedim ben. Hiç eksilmedi sana olan sevgim. Asil tuhaf olan bu degil mi?... Düsünsene, sevdigin, hayatini ona adadigin adam, bir gün birine asik oldugunu söyleyerek seni hayatindan çikartip ona gidiyor, ve bir gün eger bir deprem olursa ilk arayacagi kisinin sen degil, seni birakip gittigi, o asik oldugu kadin olacagini düsündügünü sana itiraf ediyor... Geçenlerde bir arkadasim anlatti... Kadinla adam birbirlerine delice bir tutkuyla bagliymislar. Uzak sehirlerde yasiyor olmalarina ragmen firsat buldukça kilometrelerce yolu asip birbirlerini görmek için her seyi göze aliyorlarmis... Görenlerin, tanik olanlarin hayran kaldigi, zaman zaman kiskandigi bir ask yasiyorlarmis... Kimse kimseyi böylesine sevemez diyorlarmis. Ama bir gün adam kadini yasadigi sehre arabasiyla getirirken yolda çok kötü bir kaza olmus. Adam küçük siyriklarla atlatmis kazayi. Ama kadin feci sekilde yaralanmis. Adam kadini hastaneye götürmüs, onu o halde birakip gitmis ve bir daha hiç aramamis... Kadin aylarca hastanede kalmis. Bütün vücudu kiriklar içindeymis, hatta uzun süre yürüyememis. Bu sirada hep asik oldugu adami sayikliyormus, ama ondan hiç haber alamiyor, telefonla aradiginda ise telefonlarina çikmiyormus... Ve bir gün adamin baska biriyle evlendigini duyunca tarifsiz yikilmis... Kadini hastanede acilar içinde kivranirken onu yalniz birakmayan bir baska adam varmis. Bu adam yillardir derin bir tutkuyla seviyormus bu kadini. Onun bir kazada yaralandigini ögrenince bütün isini gücünü birakip hastaneye, onun yanina kosmus... Ve bir daha hiç ayrilmamis yanindan... Kadin biraz olsun iyilesince – çünkü kazada ömür boyu çekecegi bir kas hastaligina yakalanmis – yanindan hiç ayrilmayan o adam her seye ragmen kadina evlenmeyi teklif etmis... Kadin adama duydugu o derin minnetten dolayi teklifi kabul etmis. Adam belki de hayatinda hiç mutlu olmadigi kadar mutluymus. Ama kadin, yasadiklari kazadan sonra onu hastaneye o halde birakip kaçan, ardindan karsisina çikan bir baskasiyla ansizin evlenip kendisini bir daha hiç aramayan ve telefonlarina çikmayan o adama asikmis hala... Hatta bir keresinde çok güvendigi bir arkadasina, aradan yillar geçmis olmasina ragmen bana simdi gel dese, kosar giderim ona, demis... Iste insan birine asik oldugunda gözü baska hiçbir seyi görmüyor... Yasadigin onca seye ragmen, beni birakip gittigin o kadin, seni onca kirip incitmis oldugu ve karsisina çikan ilk firsatta, kendisine senden daha iyi bir gelecek ve konforlu bir hayat sunacak olan bir adamla seni aldattigi halde, çok zayif bir aninda, sana gel dese, belki de bu yasadiklarini bir anda unutup ona kosarak gidecegini biliyorum ben... Ama bunu içten içe bilmeme ragmen su anda yanindayim senin. Seni bir kez degil, defalarca kaybettim ben, daha da kaybedebilirim... Bak, bir gün ona yine geri dönecegini düsünmeme ragmen seni seviyorum... Seni içimden atamadigim sürece bu hep böyle olacak... Ama sunu unutma, belki bir daha gidip geri döndügünde beni burada, yaninda göremeyebilirsin...”

Gökyüzü tamamen aydinlanmisti... Disaridan gelen sesler çogalmisti... Anlattigin öykü hayatimizi öylesine gerçek kilmisti ki, disarida akip giden hayattan soyutlanmis gibiydik... Sanki sonsuza dek karsilikli öyle kalabilirdik... O anda birbirimiz için öylesine gerçek, öylesine saydamdik ki, gereksiz bir söz, gelisigüzel bir sekilde yapilan bir davranis bu anin büyüsünü bozabilir, aramizdaki bu inanilmaz yakinligi lekeleyebilirdi... Yüzünden yüzüme dogru müthis bir aydinlik yayiliyordu. Yillardir benim seni gerçekten görmeme engel olan o sis dagilip gitmisti... Kendimi bile böylesine gerçek bir aydinlikta görmemistim hiç... Beni benden bile daha iyi taniyan tek insandin sen... Bu aydinlikta en çok bunu anlamistim. Bir daha hayatim boyunca beni senin kadar iyi taniyan kimse çikmayacakti karsima... Iste bu gerçekti aslinda ask dedikleri, sevgi dedikleri... Nereye gidersem gideyim, kiminle olursam olayim bu gerçek hiç degismeyecekti... Evet söyledigin her sey sonuna kadar dogruydu... Bunca yasananlara, yasadigim onca hayal kirikligina ragmen seni birakip gittigim o kadin çok zayif bir animda, gel dese, kosarak giderdim ona... Bu gerçegi bilerek yanimda olmaya ve beni sevmeye devam ediyordun... Bu olaganüstü bir cesaretti...

Sen bu cesareti sana ne kadar aci verse de gerçege hiç sirtini çevirmede, ona gözlerini kirpmadan ve kendini hiç aldatmadan bakabilme gücün sayesinde kazanmistin... Bende eksik olan bu cesaretti iste... Ne zaman bakmaya yeltensem bana hep aci vermis olan gerçege sirtimi dönüyor, onu o haliyle görmektense kendimi hep aldatmayi seçiyordum...

Bu korkuya yenilip seni hep bir sisin arkasinda gördügüm günlerde de anlamistim aslinda senin beni herkesten çok daha iyi tanidigini... Ne zaman, nerede, ne yapacagimi benden bile iyi biliyordun. Ama istesen de engel olamiyordun buna... Çok aci çekecegimi, tarifsiz savrulacagimi tahmin etsen bile hayatima duydugun saygidan ötürü bunlari yüzüme vurmuyordun...

Benden onca yas küçük olmana ragmen aslinda çocuk olan bendim... Hatta çocuk kalmisligimla gizliden gizliye övünürdüm. Olaylari ve yasananlari görmek istedigim gibi görür ve önümdeki akisa öylece kaptirirdim kendimi... Filmlerdeki, romanlardaki gibi yasamak isterdim. Orada yazilip gösterilenlerin aslinda birer kurgudan, birer yanilsamadan ibaret olduguna inanmak istemez, gerçegin siradanligindan ve o * tekdüzeliginden kaçmak için roman kahramanlarina, film yildizlarina öykünerek yasamayi bir maharet sanardim... Hayata, gerçege degil kafamda yaratigim senaryolara inanir, hayati ve gerçegi yarattigim bu senaryolarin içinde arardim... Karsilastigim insanlari, yasadigim olaylari hiç uymayacak olsalar bile israrla yazdigim bu senaryolara uydurmaya çalisirdim... Kendimi buna zorlar, ama her seye karsin gerçekler agir bassa bile, aslinda hiç de öyle olmuyormus gibi yapar, içine almaya çalistigim o kimse bu senaryoda oynamak istemese bile bu oyunu tek basima sürdürmeye çalisirdim...

Senden kaçmak istemem belki de en çok bu yüzdendi... Yazdigim bu senaryolarin hayata uymadigini, gerçeklerle çelistigini söyledigin için ve bu oyunlarin içine girmedigin için * uzaklasmak istiyordum senden... Sinirlarimin nerede baslayip nerede bittigini anlamiyor, arzuladigim askla gerçek aski hep birbirine karistiriyor, hep bu yüzden hayatin bana sunduklariyla, elimdekilerle, binbir emekle yarattiklarimin bana kattiklariyla yetinmiyordum... Daha büyük coskular, siradisi asklar, binbir sürprizle dolu iliskiler yasamak için her seyi bir anda elimin tersiyle itiyor, geride biraktiklarima neler yasattigimi ve bu gidislerin bedelinin ne olacagini neredeyse hiç düsünmeden kafamda yarattigim yanilsamalara ve bos hayallere kaptiriyordum kendimi.

Mesela zenginlik meraklisi birinden paraya pula önem vermeyen ve adalet duygusu çok gelismis birini, ya da soysuz birinden sonuna kadar mert ve kisilikli birini çikartmayi düsünüyordum... Birini seviyorsan, ona baglanmissan, o nasil bir dünyanin insani olursa olsun, beklentileri nasil sekillenmisse sekillensin, er geç bir gün beni anlayacak ve onunla her konuda anlasacagiz, yalanina kendimi inandirmaya çalisiyordum...
Çocuk kalmislik bir yerde buydu... Inanmak istediklerine inanmak, hayati ve gerçegi kafasinda yarattigi gibi yasamaya inat etmekti... Ve çogu kez iyi bir sey degildi. Bir masumiyetin yasanmasi gibi görünse de içinde hayli bencillik, hayli acimasizlik tasiyan bir duyguydu...

Iste ben de içimdeki çocugun sesine uyup ve seni kaderine terk edip kafamda yarattigim bir senaryonun pesinden gitmis ve tipki o kapildigim ve hiç aklimdan çikmayan filmlere, romanlara benzer bir ask yasamaya çalismistim... Ve gittigim yerde karsilastigim insani ve olaylari yarattigim senaryoya uydurmaya çalistikça kendimden ve hayattan her geçen gün biraz daha uzaklasmis ve tam kaybolacakken yeniden sana geri dönmüstüm... Belki de hiç geriye dönemeyebilirdim... Yarattigim senaryonun, kurgulari içinde kendimi sonsuza dek kaybedebilirdim...

Saskin ve acemi bir trapezci gibiydim bu hayatta... Hep öyle oldum... Sen beni simsiki tutmusken, yeni ve farkli bir sey yasamak adina, üstelik karsimdakinin kim oldugunu bile bilmeden, dahasi onu tanimak için hiç ugrasmadan ellerimi senin ellerinden koparmis ve onun beni simsiki tutacagi yanilsamasina kalbimi inandirarak kendimi bosluga birakmistim... O boslukta onun ellerini çaresizce ve umutsuz bir umutla aramis, tam bosluga düsecekken son bir gayretle geriye dönmüs, orada ellerini görmüs ve onlara yeniden simsiki sarilmistim...

Asil simdi, tam bosluga çakilacakken ellerimi hiçbir sey olmamis gibi yine simsiki tuttugunda daha iyi anliyorum bir zamanlar sana neden tutkuyla baglanmadigimi... Çünkü sen hep vardin... Bana yoklugunu hissettirmedin ki... Içimdeki çocukluga güvenip seni ne kadar kirip incitsem de,seni her aradigimda yine o biraktigim yerde hep ayni yogunluktaki sevginle beni bekliyordun... Seni birakip gittigimde içindeki özlemin acisiyla hep kösene çekilip sana dönecegim günü bekledin... Hiç farkli yüzlerle çikmadin karsima... Bir baskasinin varligini hissettirip kiskandirma oyunlariyla beni kendine baglamaya çalismadin... Beni olmadik zamanlarda kirip incitmeye, egomu yaralamaya çalismadin... Aslinda bunlari yapanlardan çok daha iyi biliyordun bu oyunlari... Insanlar kendilerini kirip incitenlere, egolarini yaralayanlara tutkuyla baglaniyor ve onlari bir daha hiç unutmuyorlardi biliyordun... Ama bunlari bilsen bile senin için asil olan, insanin sevdigini bile isteyerek asla kiramayacagi, onu kendisine tutkuyla aglamak için bile olsa seven insanin bunu yapmayi asla düsünemeyecegiydi...

Sevmek senin için birçoklarinda oldugu gibi bir kendi kendini tatmin oyunu degildi... Sevilmek kadar ve belki de ondan daha çok sevmekti senin için önemli olan. Bu yüzden seni terk edip bir baskasina gittigimde hayatina hemen bir baskasina almayi hiç düsünmedin...

Sevmek böyle bir seydi çünkü... Insan sevdiginden ayrildiginda uzun, çok üzün bir süre bir baskasini sevemez, hayatina alamaz, ona baglanamaz, kösesine çekilir, acisiyla, özlemiyle bas basa kalirdi... Baskalari nasil ve ne yasarsa yasasin ask senin bir için bir yenme, yenilme oyunu degildi... Sonsuz bir teslimiyet, sonsuz bir inanisti... Çünkü o baskalari için sevmek sadece egolarin çarpismasindan baska bir sey degildi... Elde etmek, kazanmak, yenmek... Hirslarin tatmininden ibaretti... Elde ettikleri, kazandiklari anda istediklerine kavusuyor, ele geçirdiklerinin, yendiklerinin cazibesi aninda soluyor, bir baskasini daha ele geçirmek, onu kazanmak için yeni bir savas oyunu baslatiyorlardi... Bu savas oyununda sevmek, kendini tutkuya kaptirmak karsi taraf için güçsüzlük sayiliyordu... Oysa asil güç sevilebilmek için girisilen onca oyunda degil, sonu ne olursa olsun yine de sevebilme cesaretiydi... Belki de onlar gibi beni böyle kosulsuz sevdigin için seni güçsüz biri sanmis, bu savas oyunlarindan hiçbirini oynamadigin için sana tutkuyla baglanmamistim... Oysa asil güç senin yaptigindi, sevilmemeyi göze alarak sevmende yatiyordu bu gücün... Onca terk edilmene ragmen yine ayakta kalip hayata simsiki sarilmanin sirri bu yaninda sakliydi...
Sen oldugun gibi, bütün çiplakliginla duruyordun iste... Belki de bu yüzden * senden... Beni çok iyi taniyan, nerede ve ne zaman ne yapacagimi bilen bir anne gibiydin. Kosulsuz sefkatinle nereye gidersem gideyim, döndügümde bulabilecegim bir anne...

Sana ne kadar aci çektirirsem çektireyim o anne yaninla garip bir merhamet duyuyordun aslinda bana... Kendimi kafamda yarattigim senaryolara, o gerçege ve hayata asla uymayacak oyunlara kaptirdigimda beni birakip gitmemen belki de bu yüzdendi...

Çünkü karsima çikanlar oyunlarini benim kadar büyük bir içtenlik ve saflikla oynamiyorlardi... Bense karsima çikan kimsenin inanmadigi kadar inaniyordum oyunlarima, yarattigim o senaryolara... Onlari gerçek gibi, hayat gibi yasiyordum... Kapilip gidiyordum... Dürüsttüm oynadiklarimda...

Bu yüzden ugruna seni terk ettigim kadin beni ansizin birakip bir baskasina gittiginde ona duydugum aska öylesine inandirmistim ki kendimi, günlerce ayni yatakta yattigimiz halde sana dokunamamis, seninle sevisememistim... Bana, neden benimle sevismiyorsun, diye sordugunda ise, onu hala unutamadim, o kalbimdeyken seninle sevisirsem sana haksizlik etmis olurum, demistim... O an sadece derin bir hüzün ve sevgiyle bakmis, hatta yasadiklarima içten içe gizli bir saygi duyup, ama o su an seni hiç düsünmüyor ve bir baskasiyla belki de büyük bir zevkle sevisiyor, bile dememistin... Çünkü bunu söylediginde derin bir aci yasayacagimi herkesten çok iyi biliyordun...

“Içimden seni atamadigim sürece bu hep böyle olacak... Ama bir daha geri döndügünde beni burada, yani basinda bulamayacaksin...” Bu sözler kalbimde derin bir aciyla yankilandiginda sen beni yanaklarimdan öpmüs, çoktan isine dogru yola koyulmustun... Bense günlerdir hiçbir sey yapmadan duruyor, sadece pencerenin kenarinda elimde kim bilir kaçinci sigara bütün bu yasananlari düsünüyordum...

Söyledigin bu sözler bir kez daha, bir kez daha yankilandi içimde... Sonra önümdeki sehpayi seyrettim bir süre... Ödenmemis faturalarimi... Faturalarin arasinda kaybolmus olan ve yazmaya gücüm yetmedigi için notlar halinde biraktigim karalamalarimi... Takvimde tarihlerini isaretledigim halde günlerdir kayitsiz kaldigim konferans ve imza günlerimin tarihlerini...

Iste hayat buydu, buydu gerçek olanlar... Yarattigi kurgularin kölesi olan bendim. Yasadiklarin seni ne denli kirsa da aslinda bu iliskide güçlü olan sendin... Çünkü ask ve sevgi hayatin ve gerçegin içinde gizli durandi... Bir baska zaman, baska bir yer yoktu... Asil ask, asil sevgi yasanan bunca seye ragmen yine bana geri dönmendi... Bosluga tam çakilirken son bir gayretle döndügümde ellerime tipki eskisi gibi simsiki sarilmandi... Asil ask, asil sevgi, ben bir baskasi için aci çekerken, senin, geçecek bunlar, bak ben yanindayim, biraz sabret, ben de çektim bunlari, deyip saçlarimi sefkatle oksamandi...

Ne yazik, bütün bunlari anlayabilmek için bu denli savrulmam, bu denli aci çekmem gerekiyormus...

Yazan : Cezmi ERSÖZ img ok


Benzer Konular

6 Kasım 2015 / ThinkerBeLL X-Sözlük
11 Mart 2012 / Mira Edebiyat
 Sonsuz
14 Şubat 2013 / buz perisi Matematik