Arama

Anlayana - Sayfa 27

Güncelleme: 26 Kasım 2018 Gösterim: 623.620 Cevap: 3.995
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
3 Ekim 2006       Mesaj #261
nünü - avatarı
Ziyaretçi
gök yüzünde dolaşan bulutlardaki sular misali göz pınarımda biriktin
yüreğimdeki özlemin acısıyla
Sponsorlu Bağlantılar
yanaklarımdan süzüldün aktın

hüzün birikti hasret birikti
kavuran bir sevda birikti
sensizliğe isyan birikti
dağlar gibi özlem birikti

yemyeşil çimenlerde arıyorum seni
akşamın yıldızında arıyorum seni
gecenin karanlığında bekliyorum seni
sabahıb ışığında bekliyorum seni

keşke bilseydin sana olan sevgimi
keşke anlasaydın sana olan aşkımı
öğrenseydin sana karşı sevdamı
tutkum hasretim sevgilimsin
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
4 Ekim 2006       Mesaj #262
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
GİDERSEN YIKILIR BU KENT

Sponsorlu Bağlantılar
Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider
Bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında
Yanlış adresteydik, kimsesizdik belki
Sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar
Biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı
Üşür müydük nar çiçekleri ürperirken

Gidersen kim sular fesleğenleri
Kuşlar nereye sığınır akşam olunca

Sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu
Sustuğun yerde bir şeyler kırılıyor
Bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun
Adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına
Öpüştüğümüz her yer adınla anılıyor
Birde seni ekliyorum susuşlarıma

Selamsız saygısız yürüyelim sokakları
Belki bizimle ışıklanır bütün varoşlar
Geriye mapushaneler kalır, paslı soğuklar
Adını bilmediğimiz dostlar kalır yalnız
Yüreğimize alırız onları, ısıtırız
Gardiyan olamayız kendi ömrümüze her akşam

Gidersen kar yağar avuçlarıma
Bir ceylan sessizliği olur burada aşklar

Fiyakalı ışıklar yanıyor reklam panolarında
Durmadan çoğalıyor faili meçhul cinayetler
Ve ölü kuşlar satılıyor bütün çiçekçilerde
Menekşeler nergisler yerine kuş ölüleri
Bir su sesi bir fesleğen kokusu şimdi uzak
Yangınları anımsatıyor genç ölülere artık

Bulvar kahvelerinde arabesk bir duman
Sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere
Bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun
İsyan olur milyon kere, hiç bilmez miyim
Sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın
Devriyeler basıyor karartılmış evleri yine

Gidersen yıkılır bu kent kuşlar da ölür
Bir tufan olurum sustuğun her yerde

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Ekim 2006       Mesaj #263
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Anlat,
Suskunluk hüznün rengidir gözlerde.
Hüzün ki silinmez bir daha
Yerleşirse gözbebeklerine...

Anlat,
Susma acılarını.
Paylaşmaktır en çok yakışan acılara
Nasıl ki çoğalırsa sevinçler paylaşıldıkça
Acılar da eksilmez yürekte gizlenirse...

Anlat,
Sustukça çareler çıkmaz yollara girer.
Gönül ırmakları kurur,
Susuz kalır umudun Ceylanları
Yağmurlar yağmaz,
Bulutlar küser göğüne...

Anlat,
Kederler büyür sessizlikte.
Mevsimler bile döker içini
Yağmurla,
Karla,
Rüzgârla söyler, kendi dilince...
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
4 Ekim 2006       Mesaj #264
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
AŞKTA YARIN YOKTUR SEVGİLİ

Aşk bu dünyanın ölçüleriyle açıklanamaz sevgili.
O ilkel bir acıdır, yaban bir ağrıdır.
Gelir ve içimizdeki o çok eski bir şeye dokunur.
Sonra bir perde açılır ve yolculuk başlar.
Bu yolculukta artık para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş,
anneler ve korkular yoktur.
Aşkın kendi gerçekliği vardır sevgili.
İnsan bir başka ışığa teslim olur...
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil,
içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir.
Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur.
Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.

Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın
hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de...
Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının
çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir
sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...

Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili,
kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı
hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye.
Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda,
gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri,
o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim.
Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...

Aşk çok eski bir şeydir sevgili.
Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer.
Sevdiğimiz insanların çocuklukları da...
Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer.
Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider,
hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...

İnsan bazen nedensiz yere umutsuzluğa kapılır.
Kimselere veremez sevgisini, kimselere kendini anlatamaz, evlere kapanır...
Bazen denizler, kıyılar çeker insanı.
İnsan bu kapılmayı anlayamaz, oysa çok eski bir yerde
yaşanmasından korkulup vazgeçilmez aşkların sızısıdır bu.
Bu sızı, bu yenilgi mevsimlerle yıllarla devredilir başka insanlara...
Bir insanın yaptığı bir hatanın tüm insanlara yayılması gibi...

İşte şimdi biz de sevgili, ya olmadık zamanlarda
umutsuzluğa kapılıp, soluğu evlerde alacağız, ya da denizler,
kıyılar çekecek bizi. Nasıl biz başkalarının
korkaklığını taşıyorsak, başkaları da bizim korkaklığımızı taşıyacak, yenilgimizi, umutsuzluğumuzu...

Birazdan sabah olacak...
Para, tarifeler, beklentiler, randevular, taksitler, iş,
anneler ve korkular başlayacak...
Bunlar varsa ve bizim için geçerliyse aşk yoktur ve
hiç olmamıştır sevgili. Birbirimizi kandırmayalım...

Hadi güne hazırlan. Yaşadıklarımızı unutmaya çalış.
Aşk bize güvenip verdiği büyüsünü, sırlarını,
cesaretini, bilgeliğini ve o ilkel, o yaban ağrısını geri
alacak. Bunlar olurken içimiz bir an çok üşüyecek, sonra geçecek...

Hadi, oyalanma birazdan yarın olacak...

Aşkta yarın yoktur sevgili...

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Ekim 2006       Mesaj #265
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ne zaman dilimle ıslatmaya kalksam cümlelerimi ayazda kalıp donuyorlar.
Hiçbiri güneş yüzü göremeden dilimin gölgesine çekiliyor.
Gözlerimin ardında gizli saklı bir yerden beynime vuruyorlar yazılmamış,
söylenmemiş ayazda kalan cümlelerim.
Hep arka sıralarda otururdum. Ben orda öğrendim sıra sıra dizmeyi
aklımdakileri. Aklımdakiler dilime çarptığında ya üşürdüm yada terlerdim.
Ateşim cümlelerime vururdu.Söyleyecek ne çok söz kalmış yarım yamalak. Bazen
sıkılır sessizlikten ayazda donmuş cümlelerimi ateşe verir yakardım.
Cümlelerim yandıkça ince ince sızlardı birilerinin kalbi.
Susmayı öğrendim ben, sustukça bildiğim cümlelerimi unutmayı, unuttukça
yarım kalmayı, yarım kaldıkça ayak üstü yaşamı atıştırmayı öğrendim.
Öğrendikçe büyümeyi, büyüdükçe kırılmayı, kırıldıkça susmayı.
Susa susa susamamayı öğrendim ama ben susmayı severdim.
Kim çeldi cümlelerimin aklını da sustular.
Günahı boynuna ama o saplamıştı bıçağı dilime. Bütün cümlelerim kana
bulandı.
Bütün güzel cümlelerim düzene yenik düştü. Sana. bana. bize. yenik düştü....
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Ekim 2006       Mesaj #266
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Eylül geldi,
Kim ne derse desin, şairler ne yazarsa yazsın tarifine hacet olmayan, maskesiz özentisiz hilesiz eylül geldi. Silkinin ey insanlar hüzünlenmenin değil yüzleşmenin, geçip giden hayatı, bir kefeye koyamadığın yüreği yorumlamanın vakti geldi. Telafisi mümkün olmayan, buruşuk bir kağıt gibi yırtıp attığın, zuhûruna asla ihtimal vermediğin vakit geldi.
Al yüreğini eline sorgula, bir akşamüstü geçtin mi arka sokaklardan, kaldırımlardan fışkıran fukara çocukların saçlarını okşadın mı? İhtiyar bir ninenin hatırını sordun mu? Genç kızın melankolik,hummalı ve eskimiş gözlerini bıçkın delikanlının tükenmişliğini, terkedilmişliğini gördün mü? Hayatı bir sanrıdan ayıran sükûnetin kırık dökük pencerelere, hırpalanmış ve örselenmiş yüreklere sindiğini serpildiğini hissedebildin mi?
Perçemlerini, hayallerini, fıtratını, ve oluş sırrını çağdaş tanımlara, sinsi ve şeytani tebessümlere sunan adsız ve hep sanık durumunda bırakılan genç kızlara, istikbâlinden bile sürgün edilen, solmuş pörsümüş, hayalleri talan ruhu iğdiş edilmiş, şâşaalı ve tantanalı dünyalardan kovulmuş delikanlılara yüreğini açabildin mi, başını koyup dizlerine ağlayabildin mi?
Binbir çeşit bilumum mağazaların hızla arttığı, envai çeşit metanın “ al, al “ hilesiyle camekânlara sürüldüğü “ al – tüket ” diye bas bas beynine üfürüldüğü, hınzır ve sömürgen bir keşmekeşin içinde sızlayan yanının farkına varıp “eyvah!“ diyebildin mi?
Bütün bedenini istila etmiş, ruhunu bakımsızlaştırmış bir parya muamelesini müstehak saymış sloganlardan, ideolojilerden ve şehirleşmiş münasebetlerden tiksinip bütün geçmişini kusarcasına “heyhat” diyebildin mi?
Karangu gecelerde başını ellerinin arasına alıp sana vadedilen yaşam ve ölüm hususunda sesin titremeden, sararıp solmadan, korkmadan “nereye kadar” deyip nefsinle cebelleştin mi?
En güzel yerindeyken hayatın,bu sürüp giden hengâmeden başını kaldırıp aynalara koştun mu hiç?...

Eylül geldi, hüznün değil yüzleşmenin...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Ekim 2006       Mesaj #267
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Artık aldanmak istemiyorum. Beni sevgilerinin ölümsüzlüğüne inandır, korkulardan, şüphelerden kurtar.
Hiç aldanmamışların o engin iç rahatlığına hasretim. Ayıkla, arıt beni... Bütün insanlar aldanıyormuş, sürekli bir aldanmaymış yaşamak... Ne çıkar?
Ben artık aldanmak istemiyorum ya! Sen ona bak... Onun için seni erişemeyeceğin bir yere çıkarmayacağım, olduğun gibi seviyorum seni.
Olmanı istediğim gibi değil... Hiç olamayacağın gibi değil... Neredeysen orada dur... Nasılsan öyle kal...
Bütün mevsimleri bir günde, bütün yılları bir mevsimde yaşamaya razıyım seninle.
Yanımda olduğun zamanlar nasıl apaydınlık oluyorum, nasıl içim huzurla doluyor, görmüyor musun? Gözlerimin derinliğine bakma; başın dönmesin...
Gelecek günleri düşünme, korkma büyük hazlar yaşamaktan. Erişemeyeceğin hiç bir mutluluk yok. "Yaşadım" diyemeyeceğin hiç bir günün olmayacak benimle...
Hiç aldatma beni, hiç yalan söyleme... Bir gün aldatsan bile; aldandığımı senden öğrenmeliyim önce. O zaman ölsem de mutlu ölürüm, inan... Biraz da olsa inanmış ölürüm.
Aldanmak...
En büyük yıkıntısı iç dünyamızın...
Aldanmak...
Ses veren üç telimizden birinin kopması...
Aldanmak...
O en son fakat en kesin kabullendiğimiz gerçek...
Sen hiç aldatma ne olur!..
Yıkılışım da sevgim kadar büyüktür benim. Bırak, kalbimden ses veren bütün teller ben yaşadıkça sana inanmayı söylesin.
Sana kayıtsız, şartsız inanmak olsun; bütün kazancım yaşamaktan. O zaman her şeye katlanırım. Korkulardan, endişelerden uzakta her saniye yaşadığımı bilirim.
Çaresizlikler beni korktumaz. Şu aşağılık dünyanın hiç bir acısı seni sevmeyi unutturamaz bana artık.
İnanmak; seni düşündükçe söylediğim bir şarkı olmalı dudaklarımda...
İnanmak; gökyüzünün en karanlık zamanında bile görebileceğim bir yıldız olmalı...
Dağlardan, denizlerden esen serin rüzgarlar gibi, senden gelen bir şey olmalı inanmak.
Kimi gün kalem olmalı parmaklarımda, kimi gün kulağımda musuki, gözlerimde ışık olmalı. İçtiğim suda, yediğim ekmekte sana tüm inanmanın tadını duymalıyım.
Her sabah ilk ışık, sana inanarak yaşayacağım mutlu bir gün getirmeli bana. İşte o zaman yokluğuna bile dayanabilirim, özlemlerim daha derin bir anlam kazanır.
Seni beklerken şüphelerin o kahredici zehiri ile, geciktiğin her saniye bir defa ölmem.
Artık aldınmak istemiyorum. Seni aldatmak zevkinden sonuna kadar mahrum edeceğim. Beni aldatmanın acısını da, sevincini de hiç tattırmayacağım sana.
Çünkü, aldattığın zaman; yemin ediyorum yeryüzünde olmayacağım. İnanmışlığım ölüme kadar sürsün, bırak...
Zarımı son defa senin için atıyorum!..
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
4 Ekim 2006       Mesaj #268
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Ağladığımı kimseye söyleme anne
Onlar beni güçlü biliyor
Onlar beni en zor günümde bile ayakta biliyor
Ben aslında gülerek geçirdiğim he günün akşamı evde ağlarken
Onlar benim içimin sızladığını, yüreğimiz yandığını bilmiyor...
Ağladığımı kimseye söyleme anne
Onlar beni kral belliyor
Onlar beni kızdım mı dünyayı yakacak insan biliyor...
Ben aslında onun gözlerine bakmaya bile kıyamazken
Onlar benim biri uğruna üzülecegimi tahmin bile etmiyor
Ağladığımı kimseye söyleme anne
Onlar beni ağlamaz biliyor
Onlar beni üzüldüm mü bulunduğum şehri bulutlar kaplar biliyor.
Ben aslında odama kapanıp sitem duygusuyla bir köşeye sinerken
Onlar beni hiç bir şeyin sarsacağını akıllarının ucundan bile geçmiyor..
Ağladığımı kimseye söyleme anne
Onlar bunu hiç bilmiyor
Onlar için ben en sağlam köprülerden daha sıkı baglıyımdır hayata ..
Ben aslında ölümle yaşam arasındaki ince çizgide bir o yana bir buyana giderken Onlar hala benim için hayatın büyük bir hayal kırıklığı olduğunu bilmiyor
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Ekim 2006       Mesaj #269
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
aşk böyle
bir şey işte

Tam göğsünün
ortasında bir yerin acıyacak...Evinin seni içine
sığdıramayacak kadar dar olduğunu fark edeceksin...
Sokağa fırlayacaksın...Sokaklar da dar gelecek...Tıpkı vücudunun
yüreğine dar geldiği gibi...
Ne denizin mavisi açacak içini, ne pırıl pırıl gökyüzü....Kendini
taşıyamayacak kadar çok büyüyecek, bir yandan da kaybolacak kadar
küçüleceksin..
Birileri sana bir şeyler anlatacak durmadan..."Önemli olan
sağlık."
"Yaşamak güzel." "Boş ver, her şey unutulur."Sen hiçbirini
duymayacaksın...
Göz yaşlarından etrafı göremez hale geleceksin...
Ondan ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, az sonra kollarında
ölmek isteyecek kadar çok seveceksin...
Hep ondan bahsetmek isteyeceksin..."Ölüme çare bulundu" ya da
"Yarın kıyamet kopacakmış" deselerbaşını kaldırıp Ne dedin?" diye
sormayacaksın...Yalnız kalmak isteyeceksin...Hem de kalabalıkların
arasında kaybolmak...
İkisi de yetmeyecek... Geçmişi düşüneceksin...Neredeyse dakika
dakika...Ama kötüleri atlayarak...Onunla geçtiğin yerlerden geçmek
isteyeceksin... Gittiğin yerlere gitmek... Bu sana hiç iyi
gelmeyecek...Ama bile bile yapacaksın...
Biri sana içindeki acıyı söküp atabileceğini söylese,
kaçacaksın...
Aslında kurtulmak istediğin halde, o acıyı yaşamak için
direneceksin...
Hayatının geri kalanını onu düşünerek geçirmek
isteyeceksin....Aksini iddia edenlerden nefret edeceksin...
Herkesi ona benzetip...Kimseyi onun yerine koyamayacaksın...Hiçbir
şey oyalamayacak seni...
İlaçlara sığınacaksın...
Birkaç saat kafanı bulandıran ama asla onu unutturmayan.Sadece bir
müddet buzlu camın arkasından seyrettiren...
Bütün şarkılar sizin için yazılmış gibi gelecek...
Boğazın düğümlenecek,dinleyemeyeceksin...Uyumak zor, uyanmak kolay olacak...
Sabahı iple çekeceksin...Bazen de "Hiç güneş doğmasa"
diyeceksin...Ne geceler rahatlatacak seni ne gündüzler...
Ölmeyi isteyip, ölemeyeceksin...Belki çivi çiviyi söker diye
can havliyle önüne çıkana sarılmak isteyeceksin
Nafile...Düşüncesi bile tahammül edilmez gelecek...Rüyalar
göreceksin,
gerçek olmasını istediğin...
Her sıçrayarak uyandığında onun adını söylediğini fark
edeceksin...
Telefonun çalmasını bekleyeceksin...
Aramayacağını bile bile...Her çaldığında yüreğin ağzına
gelecek...Ağlamaklı konuşacaksın arayanlarla...
Yüreğin burkulacak...Canın yanacak...Bir daha sevmemeye yemin
edeceksin...
Hayata dair hiçbir şey yapmak gelmeyecek içinden...Onun sesini bir
kez daha duymak için yanıp tutuşacaksın...
Defalarca aradığı günlerin kıymetini bilmediğin için kendinden
nefret edeceksin...
Yaşadığın şehri terk etmek isteyeceksin...Onunla hiçbir anının
olmadığı bir yerlere gidip yerleşmek...
Ama bir umut...Onunla bir gün bir yerde karşılaşma umudu...Bu umut
seni gitmekten alıkoyacak...
Gel gitler içinde yaşayacaksın...Buna yaşamak denirse...
Razı mısın bütün bunlara...?
Hazır mısın sonunda ölüp ölüp dirilmeye...?
O halde aşık olabilirsin ...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Ekim 2006       Mesaj #270
Misafir - avatarı
Ziyaretçi


Gölgeler düşsede yüreğinin üstüne, güneşini sakın söndürme..

Eğer umut yoksa yaşam çok uzak kalır insana..

Unutma senden bir tane daha yok bu DÜNYADA...