Bugün oğlumla birbirimizin gözlerinin içine bakarken, her zamankinden fazla kaldık, zamanı aştık…
“Seni çok seviyorum”dediğimde “Ben de seni çok seviyorum anne” cevabı bizim güne başlama şifremiz haline geldi…
Biz bu ritüeli her sabah alışkanlık haline getirdik ama ben her seferinde başka hislere kapılıyorum… Mesela kollarımı enn sonuna kadar açıp güneşe sımsıkı sarılabileceğimi, istersem uçabileceğimi (ciddi ciddi) içime büyük bir hortumla mucize pınarının aktığını değil de fışkırdığını, sihirli olan her şeyi yapabilme gücüne sahip olduğumu hissediyorum…
Aslan oluyorum, Bambi oluyorum, karınca oluyorum, noel anne oluyorum… Oluyorum gerçekten!!
Bu mucizenin bir sıralaması var geceden başlayan… Yarın yuvaya giderken ne giyeceğimizi hazırlıyoruz ki onlar biz uyurken bizi beklesinler…
- Pantalonumu koy annee…
- Peki…
- Gömlek mi kazak mı?
- Kazak olsun hava soğuk…
- Peki…
- Çorap getiriyorum anneeee…
- Tamam ben de ayakkabını koyuyorum o zaman…
- Spor ayakkabım olsun amaaa…
- Hayır hava soğuk,bot olsun…
- Hayır anne, ben spor ayakkabı giyicem. Baba gibi siyah
- Haydaaa!!
- Peki… Hazırladık kıyafetlerimizi şimdi masal ve uyku zamanı tamam mı?
- Yok diğiil…
- Niyeymiş bak saat 9 oldu.
- Bir kere Bambi’yi seyrediyim öyle yatarım tamam mı anne?
- Hayır… Bugün çizgi film hakkımızı kullandık. Sana Bambi’yi anlatırım o zaman anlaştık mı?
(ya kıyamet ya da anlaşma sağlanır belli olmaz)
- Aaa, sütümüz geldii )
Yastığa başını koyup, eline sütünü verdiğimde yine o büyülü bakışmanın en kritik ötesi yerinde…
- Anne kardeşlerime iyi geceler demedim amaaaa…
- Haydaaa, dedik ya odamıza girmeden? Bak çok zor uyudular zaten şimdi girmeyelim odalarına…
- Yok girelim, ben sessiz olurum, bak böyle (en kısık artist haliyle pıs pısss pıs)
- Peki…
Çıkıyoruz yataktan ve kardeşlerinin odasındayız. Ani bir ses yükselmesi olmaması için elini sıkı sıkı tutuyorum, süt soğuyor diye de kaygılıyım…
- Anne onlar pirzola yiyemiyorlar di mi?
- Yok yiyemiyorlar oğlum daha çok küçükler…
- Çünkü dişleri yok di mi anne? (Sinsi bir gülüşle…)
- Evet yok, hadi artık sen yatağına, iyi geceler de de çıkalım…
“Çıkmıcaamm”… Veya “Peki”… Duruma göre…
Yatağımızdayız… Elinde süt… Kritik bakışma anı ve dua saati… Şükür duası… Önce anne… Sonra o…
Ve masal… Bir masal daha…
………….
Ve evde bir sessizlik…
Minik kahramanlar iki saate kalmaz başlarlar gülücük atmaya bana, hem ne gülücük kahkahaya çeyrek kala…
Benimki öyle bir uyku ki, hep kesik ,hep aralıklı ama ille de sabahı iple çeken…
Allah’ın gücünü en sınırsız, en deli hissettiğim her şeyi yapabilecek gücümün de gücünü hissettiğim anlar…
Yaşama sevinci… Aşk… Tutku… İbadet… Sınırsız ve sonsuz bir güç…
Sabah olsun, öğlen olsun, gece olsun… 2010 olmuş, 11 olmuş,12 olmuş… Farketmez akıp giden anlar, günler, yıllar… Sindire sindire yaşıyorum gizli gizli ağlarken “her an”ı…
Kendimle kalabildiğim sessizlikte hep aynı soru… Yumuşacık battaniyesi olmayan, şimdi üşüyen, hüzünlü bakan çocuklar için bir şeyler yapmalıyım… İçim rahat olmuyor böyle!! Hep aynı duygu beni kemiriyor…
Harekete geçiyorum… Dostlarım da bana el verecek!!Sahip olduğum güç uzaklara yetecek… Bunun için çalışacağım,elimden geleni yapacağım… Sevinç ve sevgi dağıtacağım… Kadere çelme atacağım… Kabullenilmişliğe bir mum yakacağım…
Çocuklar gülsün diye…
Gülben Ergen...