Arama

Kanser - Tek Mesaj #1

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Mart 2006       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  kanser.jpg
Gösterim: 7905
Boyut:  67.4 KB

Kanser

, vücutta yapı ve işlev bakımından anormal hücrelerin denetimsiz ve aşırı çoğalmasıyla ortaya çıkan yüzden fazla hastalığın ortak adı. Bu çoğalma, yaşamsal önemi olan bir organ ya da dokuda oluşursa normal işlevi bozarak ya da kesintiye uğratarak ölüme yol açar.

Kanser birçok farklı bitki ve hayvanda görülürse de en sık insanda rastlanan türleri araştırılmıştır. Vücuttaki hücre ya da dokular tam olarak anlaşılamayan nedenlerle normalden hızlı büyüyüp anormal boyutlar aldıklarında ve normal işlevleri değiştiğinde kanserleşmeden söz edilir.

Kanser, önceden düşünüldüğünün tersine, vücudun genel durumundan, yapısından bağımsız gelişen bir olgu değildir. Kanserin ortaya çıkmasının, bireyin yatkınlığı ve bağışıklık sisteminin durumuyla yakından ilişkili olduğu düşünülmektedir. Örneğin meme ve prostat kanserlerinde bir tür virüsün rol oynadığı sanılmaktadır. İyi huylu urların tersine, kanser çevreye yayılma eğilimi gösterir. Yayılmanın derecesi genellikle hastalıktan kurtulma şansını da gösterir. Kanser gelişirken üç evreden geçer.

Ur, kaynaklandığı dokunun içinde sınırlıysa hastalığın erken evrede olduğu söylenir; hastalık bu evredeyken saptanırsa çoğunlukla tedavi edilebilir. Doğrudan yayılma evresinde kanser hücreleri çevredeki dokulara ya da o bölgeye ait lenf düğümlerine yayılmıştır; bu evrede tedavi kimi zaman başarılı olur. Kanser hücreleri çoğalmaya başladıkları ilk organ ya da dokudan kan ya da lenf dolaşımı yoluyla vücudun daha uzak bölgelerine gitmiş ve ikincil urlar oluşturmuşsa kanserin metastaz evresinde olduğu söylenir. Metastaz yapmış kanserlerin iyileşme olasılığı çok düşüktür.

Kanser hücreleri sağlıklı hücrelerden daha hızlı bölünür ve çoğalırsa da, kanserli ve normal dokular arasındaki ayrımda belirleyici olan kanser hücrelerindeki çoğalmanın durdurulamaması ve bu hücrelerin, normal doku büyümesinin işlevsel dengesine özgü yararlı ve sınırlı olarak çoğalan bir doku biçiminde farklılaşmamasıdır.

Sınıflandırma

. Kanserler temel yapılarına göre karsinom ve sarkom olarak ikiye ayrılabilir. Karsinomlar vücudu kaplayan deri ile meme, solunum ve sindirim yolları, iç salgıbezleri, üreme organları ve boşaltım sisteminin iç yüzünü döşeyen epitel dokudan; sarkomlar bağdoku, yağ dokusu, kan damadan, kemik ve kıkırdak gibi dokulardan çıkar. Ender görülse de, bazı kanserler hem epitel doku, hem de bağdokudan kaynaklanır ve karsinosarkom olarak adlandırılır. Kan yapıcı dokular, sinir sistemi ve pigmentli deri hücrelerinin kanserleri bu sınıflandırmaya girmez.

Kanserin türünü belirtmek için karsinom ve sarkom sözcüklerine, kaynaklandığı dokuyu belirten Latince ya da Yunanca önekler takılır. Örneğin kemik dokusunda yerleşen ve gelişen kanser osteosarkom, yağ dokusu kanseri liposarkom, lifsi bağdokunun kanseri fibrosarkom olarak bilinir. Öte yandan, adenoöneki, tiroit adenokarsinomu ya da mide adenokarsinomunda olduğu gibi epitel kökenli kanserlerde özellikle salgıbezi hücrelerinin bulunduğunu gösterir.
Derinin bazal hücreli kanseri ya da dil, dudak, gırtlak, idrar kesesi, dölyatağı boynu ve kamış gibi organların mukoza dokusundan kaynaklanan kanserler de epidermoit ya da yassı hücreli karsinom olarak adlandırılır.

Nedenleri.

Kanserin oluşmasında çeşitli etkenlerin tek başına ya da bir arada rol oynayabileceği bilinmekteyse de, mekanizma tam olarak anlaşılmamıştır. Örneğin asbest, çok halkalı hidrokarbonlar ve sigara dumanındaki çeşitli bileşiklerin kansere neden olduğu, radyoaktif serpinti, X ışınları ve morötesi (ultraviyole) ışınları gibi İyonlaştırıcı ışınım kaynaklarının da kanserojen olduğu anlaşılmıştır. Ama etkenle karşılaşma ile kanserin ortaya çıkışı arasında geçen süre genellikle çok uzun olduğu için, etkene hedef olma süresi ve yoğunluğuyla kanserin ortaya çıkma olasılığı arasındaki ilişki tam olarak bilinemez. Bazı kanserlerin virüs kökenli olduğu sanılmaktadır.

Örneğin, Epstein-Barr virüsünün Burkitt lenfomasına, üreme organlarında enfeksiyona neden olan uçuk virüsünün kadınlarda dölyatağı boynu kanserine yol açabileceği bilinir. Araştırmalar, kansere neden olduğu düşünülen virüslerdekine benzer genlerin insanda da bulunduğunu göstermiştir. Sağlıklı hücrelerde yer alan bu genler fenotipe yansımadığı sürece kanserleşme söz konusu değildir. Son yıllarda kalıtımın da kanser oluşumunda etkili olduğu görüşü ağırlık kazanmaktadır. Kanserleşmenin ilk evresinde, dezoksiribonükleik asidin (DNA) yapısı doğuştan gelen ya da sonradan gelişen bir bozuklukla değişir. İkinci evrede hücrenin düzenli ve denetimli çoğalması bozulur. Bu dönemde kimyasal ve fiziksel etkenler, hormonlar ya da beslenme düzenindeki değişmeler gibi dış etkenler kanserin ortaya çıkmasında tetik rolü oynayabilir. Bu dönemin oldukça uzun sürmesi, hücre kanserleşmeden önce, alınacak önlemler üzerinde araştırmalar yapılmasını kolaylaştırmıştır.

Tedavi.

Günümüzde kanser tedavisi çeşitli ilaç ve hormonların verilmesine (kemoterapi), cerrahi tedavi, radyoterapi ya da bunların bir ya da birkaçının birlikte uygulanmasına dayanır. Kanser tanısı ne kadar erken konur ve tedaviye ne kadar çabuk başlanırsa iyileşme olasılığı o kadar yüksektir.
Bütün tedavi türlerinde istenmeyen etkiler ve sonuçlar görülebilir. Kemoterapide kullanılan ilaçların çoğu kanser hücresinin çoğalma ve yayılmasını önlemeye yöneliktir ve bu etkiyi hücrenin DNA’sının yapısını değiştirerek gösterir. Ancak, bu etkinin kanser hücrelerine özgü olmaması sağlıklı hücrelerin DNA’sının da değişerek zarar görmesine yol açar. Bunun gibi, radyoterapide kanserli dokuya yöneltilen ışınlar çevre dokuları da zedeleyebilir. Günümüzde radyoterapi aygıt ve tekniklerinin geliştirilmesi bu tehlikeyi bir ölçüde azaltmaktadır.

Kalınbağırsak, meme ya da akciğer gibi organlarda, belirli bir bölgedeki sınırlı urlar cerrahi girişimle çıkartılabilir; yayılma (metastaz) olasılığını azaltmak için kötü huylu hücrelerin tümünün çıkartılması gerekir. Metastaz genellikle birincil kanser odağından uzaktaki bir bölgede ve çok sayıda urla ortaya çıktığı için bu aşamada cerrahi girişim yetersiz kalabilir; tek tedavi yolu kemoterapidir.

Görece ender rastlanan bazı kanser türlerinin tedavisinde oldukça iyi sonuçlar elde edilmiştir. Örneğin yumurtalık ve erbezi (testis) kanserlerinde platin içeren kanser ilaçları etkilidir. Vücudun savunmasını üstlenen hücrelerin yer aldığı lenf dokusu kanserlerinde ilaçlar ve radyoterapi yaşam süresini belirgin olarak uzatabilir; çocukluk dönemi lösemilerinde kemik iliği nakli ölüm oranını azaltır. Bu tedavi yönteminin başarısı, bütün organ ve doku nakillerinde olduğu gibi vericinin kemik iliği hücrelerinin alıcıda uyuşmazlık yanıtına yol açmamasına ve nakledilen hücrelere saldıracak savunma hücrelerini etkisiz hale getirmesine bağlıdır.

Günümüzde kanserin oldukça yaygın bir hastalık olduğu söylenebilir; gelişmiş ülkelerde üç kişiden biri, yaşamının belirli bir döneminde kanser olur. Etkin bir tedavi yöntemi bulunana değin kanser tedavisinde başarı hastalığa erken tanı konmasına ve bilinen kanserojenlerden kaçınmaya bağlı kalacaktır.
Kanserle ilgili araştırmalarda belki de en önemli ilerleme, kanserden korunmanın taşıdığı önemin giderek daha iyi anlaşılması olmuştur. Örneğin, sigara ile akciğer kanseri arasındaki ilişkinin saptanması bunun klasik örneğidir. Daha az bilinmesine karşılık, bunun kadar önem taşıyan bir uygulama da, sanayi ve gıda maddeleri yapımında kullanılacak tekniklerde kanser yapıcı maddelerin kullanılmaması yönündeki sürekli denetimdir.

Son düzenleyen perlina; 16 Mart 2017 15:04