Arama

Ebeveynler ve Çocuklar - Sayfa 15

Güncelleme: 24 Ekim 2016 Gösterim: 177.765 Cevap: 202
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
7 Mayıs 2006       Mesaj #141
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Anne-baba ve çocuk arasındaki olumlu iletişim ailenin mutluluğunu artırır. Ayrıca çocuğun bu iletişim tarzını model alarak hayatı boyunca sağlıklı sosyal ilişkiler kurmasına yardımcı olur ve kendini ifade yeteneği ile özgüvenini güçlendirir.
İletişim, iki yaşındaki çocuk için de, ergenlik çağındaki çocuk için de hem özsaygının hem de karşılıklı saygının anahtarıdır. Anne/baba ve çocuk arasındaki olumlu iletişimin temel ilkeleri şunlardır:
Sponsorlu Bağlantılar
  • Çocuğunuzun kendisiyle ilgilendiğinizi, ihtiyacı olduğunda yardım edeceğinizi bilmesini sağlayın.
  • Çocuğunuz sizinle konuşmak istediğinde televizyonu kapatın veya gazeteyi elinizden bırakın.
  • Çocuğunuz size önemli birşey söylemeye çalışırken telefon görüşmesi yapmaktan kaçının.
  • Başka insanların özellikle dahil olması gerekmediği sürece, konuşmalarınızı özel tutun. Çocuğunuzla aranızdaki en iyi iletişim etrafta başka insanlar yokken gerçekleşir.
  • Çocuğunuzu başka insanların önünde utandırmak veya güç duruma düşürmek sadece içerleme ve düşmanlık duyguları hissetmesine neden olur, iyi bir iletişime değil.
  • Çocuğunuzun tepesinden konuşmayın. Konuşurken fiziksel olarak çocuğunuzun düzeyine inin.
  • Çocuğunuzun bir davranışı ya da bir olay nedeniyle çok sinirliyseniz, objektif davranamayacağınız için, yeniden sakinleşene kadar iletişim kurmaya çalışmayın. Beklemek, yatışmak ve çocukla daha sonra konuşmak en iyisidir.
  • Çok yorgunsanız aktif bir dinleyici olabilmek için daha fazla çaba harcamanız gerekecektir. Gerçek bir aktif dinleme kolay iş değildir ve bedeniniz ve zihniniz yorgunken daha da zorlaşacaktır.
  • Dikkatle ve nazik bir şekilde dinleyin. Çocuğunuz birşey anlatmaya çalışırken sözünü kesmeyin. Çocuğunuza arkadaşlarınıza gösterdiğiniz nezaketi gösterin.
  • Olayların nedenini sormayın, ne olduğunu sorun.
  • Çocuğun anlatmaya çalıştığı durum hakkında önceden bilgi sahibiyseniz, bunları çocuğunuzla paylaşın.
  • “Senin için neyin iyi olduğunu ben biliyorum”, “sadece dediğimi yap, sorun çözümlenecektir” ya da “ben sözümü bitireyim sen de konuşacaksın” gibi cümleleri, telkinlerde bulunmayı ve ahlaki açılardan kınamayı en az düzeyde tutun. Bunlar açık iletişim kurma ve bu açıklığı devam ettirmeye yardımcı olmayacaktır.
  • Aptal, budala, tembel gibi aşağılayıcı sözler kullanmayın.
  • Çözüme yönelik somut adımlar geliştirmesi için çocuğa yardımcı olun.
  • Çocuğu yaptığı veya yapmadığı şeylerden dolayı değil, kendisi olduğu için kabul ettiğinizi gösterin.
  • Çocuğun açık iletişimi sürdürmesini destekleyin. Bunu, çocuğu olduğu gibi kabul ederek ve gösterdiği iletişim çabalarını takdir ederek sağlayabilirsiniz.

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Mayıs 2006       Mesaj #142
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İyi Bir Aile Nasıl Olur?

Sponsorlu Bağlantılar
Şunu unutmayınız ki, sağlam bir aile, şu dört ayak üzerinde kurulan kutsal bir müessesedir. Bunlar: 1-Sevgi, 2-Güven, 3-Fedakarlık, 4- Hoşgörüdür.

Bunlardan bir tanesinin sarsılması, aile sarsıntısına yol açar. Bunun için birbirinizi Allah rızası için (O'nun rızasını kazanma ümidi ile) seviniz, birbirinize güveniniz…

Birbirinizin kusurunu araştırmayınız. Sonra aranızdaki sevgi ve saygıyı sarsarsınız. Resulullah "Koca zevcesini su-i zanna mevzu ederek ona baskı yapmasın, hanımını gizli teftiş etmesin" buyuruyor…

Sırlarınızı başkalarına açmayın. İkiniz arasında kalması gereken sırlarınız olacaktır. Onları başkalarına açarak birbirinizi güç ve gülünç duruma düşürmeyiniz. Unutmayınız ki sırlar sizde kaldığı sürece siz onlara hakimsiniz, başkalarına da söylenince artık siz sırrınızın esiri olursunuz

Hiç bir vazife aile vazifesinden Önce olamaz. Züht, takva, nafile ibadet gibi gerekçelerle bile ailede karşılıklı karı-koca görevleri ihmal edilemez.

Malınızı kazanırken olduğu gibi, harcarken de ailenizi düşünmek zorundasınız. Hastalığı sırasında kendisine geçmiş olsun ziyaretine giden peygamberimize malını Allah yolunda tasadduk ettiğini söyleyen Sad. b. Ebi Vakkas'a "İyalini zengin bırakman, başkasına muhtaç bırakmandan daha hayırlıdır" buyurmuşlardır.

Bazı özel programlarla birbirinizin gönlünü hoşnut ediniz. Başkalarının dikkatini çekmemek ve aile mahremiyetine gölge düşürmemek için, şakalaşınız, eğlenceler tertip ediniz.

Birbirinizi ruhen desteklemek üzere birbirinizden hoşnut olduğunuzu yakın akrabalarınıza, anne-babanıza anlatınız. Bu aranızdaki güven ve sevgiyi artırır. Fakat birbirinizin özelliğini başkalarına anlatmayınız. Yani bir kadın kocasının özelliğini başka kadınlara, bir erkek de karısının özelliğini başka erkeklere anlatmaya kalkışmasın. Bunda herhangi bir fayda da yoktur değerli dinleyiciler…

Evinize geldiğinizde birbirinizi tatlı dil, güler yüzle karşılayınız. Bu davranış sizin kendi sıkıntılarınızı da giderir. Geç vakitlere kadar dışarıda kalmayınız. Şüphelere meydan vermeyiniz.

Birbirinizi kıskandırma denemelerine kalkışmayınız. Telafisi güç sıkıntılara yol açarsınız.
Birbirinizden gizli hiçbir şeyiniz olmasın. Şüphelere yol açarsınız. Her konuda birbirinizle istişare ediniz. Böylece, sonucunda da sorumluluğunu birlikte paylaşmış olursunuz. Çocuklarınızın yetiştirilmesinde anne-baba olarak öneminizi ve sorumluluğunuzu bilerek onlara örnek olunuz. Eğitimlerinde ihtilafa düşmeden müşterek metot uygulayınız.

Geçimsizliğiniz olursa, bunun sebeplerini başkalarına hatta en yakınlarınıza bile anlatmayınız. Zira bu anlatılanlar mutlaka bir suçlama olacaktır. Unutmayın ki, bu sıkıntı giderilir de, sonra anlattıklarınızdan dolayı birbirinize karşı mahcup olursunuz.

Birbirinize karşı gösterdiğiniz sevgi ve saygıyı ailelerinize karşı da gösteriniz.
En güzeli aramaya kalkışmayınız. Zira güzelin güzeli vardır. En güzeli bulamazsınız. Öyleyse eşinizin güzel tarafları vardır, onu bulmaya çalışınız…
.
Birbirinize karşı hoşgörülü olunuzi

Adetlerle inançlarınızı birbirine karıştırmayım. Yetişmiş olduğunuz çevreye aileden getirdiğiniz mahalli adetleriniz anlaşmazlık konusu olmasın.

Birbirinize karşı nazik ve kibar davranınız, aileler nedense kibar davranışı, hep başkalarına karşı göstermek olarak değerlendirir. Halbuki kibar ve nazik davranışa da öncelikle aile fertleri layıktır. Şüphesiz ki, bu başkalarına kibar davranılmaz anlamına da gelmez…

İş bölümüne dikkat ediniz. Fakat bunun için elinize kalem, kâğıt alıp yazmaya gerek yoktur. Hayat, iş bölümünü kendiliğinden yapmıştır zaten. Yeter ki anlayışlı olunsun. Küçük görüş, düşünce ve davranış farklılıklarını çözülmeyen problemler haline getirmeyiniz. Unutmayınız ki, iki kişinin her noktada aynı düşünmesi, aynısını yapması mümkün olamaz…

Bu insan fıtratına aykırıdır. İhtilaflar mutlaka olacaktır. İnsan zaman zaman kendisi ile bile ihtilafa düşer. Öyleyse bazı konularda muhalefet edilmesini eşler de tabii karşılamalıdır. Dolayısıyla küçük anlaşmazlıkları büyütüp problem haline getirilmeden halletmelisiniz. Şu güzel sözü de aklınızdan çıkarmayınız. "Büyük yangınlar, küçük kıvılcımlardan çıkar.
Kıvılcımları ise bir fincan su söndürür" . Öyleyse bir fincan su ile söndürülebilecek kıvılcımı büyütüp itfaiyeyi çağıracak felaket haline getirmeyiniz. Fişinizin istemediği kişileri evinize almayınız.

İnançlı olunuz. Birbirinize karşı davranışlarının temelinde sadece Allah’ın rızasını kazanma niyeti ve samimiyeti olsun. O zaman huzur bulur ve mutluluğunuzda ve kutsal aile yuvanızın devamında yardımcınız Allah (c.c) olacaktır.

Ailenin psikososyal sağlığı ve mutluluğu için bilinmesi ve uyulması gerekli bilgiler olacağı açıktır. Daha açık bir ifadeyle buna ailenin dostları ve düşmanları da diyebiliriz. Tabii bunlar iç ve dış etkenler olabilecektir. Önce sağlıklı bir aile nasıl olmalıdır, bunun üzerinde duracağız ve ondan sonra da konumuza geçip bazı çok mühim meseleleri dile getirmeye çalışacağız. Ancak konuya geçmeden önce dilerseniz güzel bir müzik arası verelim…

……………..ZEKAİ TUNCA- HAYAT SEVİNCE GÜZEL………….

Sağlıklı Bir Aile Nasıl Olmalı diye bir soru zihinlerimizde oluştuysa şu başlıklara birlikte bakalım…

Aile bir birey değil bir kurumdur. “Bir tarafım ağrıyor” deriz ama ailem ağrıyor demeyiz.

Aileyi oluşturan bireylerin ki bunlar çekirdek aile dediğimiz küçük aile modelinde anne baba ve çocuklardan oluşmaktadır. Her birinin bizzat ailesi için yapması lazım gelen hususları hakkıyla yapabilmesi gereklidir. Ailede her bireyin kendine has yetki ve sorumlulukları vardır. Ailede her bireyin belli bir rolü olacaktır. Aile bireylerini bir insanın vücut uzuvlarına benzetmek mümkündür. Yani bu uzuvların teker teker sağlığı nasıl ki vücudun sağlığını oluşturuyorsa, burada da aile içersinde bulunan kimselerin teker teker aileye karşı görevlerini yapabilmesi de o ailenin sağlıklı ve mutlu olmasında belki de en büyük etkenlerden olmaktadır.


Bir babanın çocuklarına yapabileceği en büyük hizmet onların annelerine, saygı duymasını sağlamasıdır. Aynı şekilde annenin de çocuklarına yapabileceği en büyük hizmet onların babalarına saygı duyması ve bunu göstermesidir….
Son düzenleyen GusinapsE; 7 Mayıs 2006 04:22
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
7 Mayıs 2006       Mesaj #143
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Sevgi gören çocuklar sevgi göstermeyi öğrenirler

Çocuğunuzun yaşamı boyunca olumlu, mutlu ve güvenli ilişkiler kurması ve sürdürmesi için öncelikle sizinle olan ilişkilerinde bunu yaşaması gerekir, çünkü çocuklar ilişkiler konusundaki temel bilgi ve deneyimleri ilk olarak aile içinde kazanırlar.

Elbette çocuğunuzla ve genel olarak ailenizde olumlu ve sağlıklı bir etkileşim ortamını oluşturmanız için yapabileceğiniz pek çok şey var. Aşağıda, çocuğunuzla daha sevgi dolu ve olumlu ilişkiler kurmanıza yardımcı olacak 10 tavsiye yer alıyor.

1. Sevgi ve şefkatinizi gösterin
Çocuklar ilişkiler hakkında ilk bilgilerini anne-babalarından alırlar. Evde sevgi gören çocuklar sevgi ve şefkati başkaları ile paylaşma kabiliyetini kazanırlar. Çocuğunuza bol bol şefkat ve ilgini gösterin. Sarılmanız, kucağa almanız, öpmeniz çocukların kendilerini güvende hissetmelerini sağlar ve başkalarına nasıl sevgi göstereceklerini öğretir. Ayrıca aranızda karşılıklı olarak doyurucu bir ilişki kurmanıza yardımcı olur.

2. Büyük çocuklar da sevildiklerinin gösterilmesini ister
Çocuğunuz büyürken de sevginizi paylaşmaya devam edin. Anne-babalar doğal olarak bebek ve küçük çocuklara bolca fiziksel şefkat gösterirler, ancak büyük çocuklara şefkatinizi belli etmeniz de önemlidir. Onlarla birlikte zaman geçirmeniz de onlara değer verdiğinizi anlamalarını sağlar.

3. Onu sevdiğinizi söyleyin
Çocuğunuza onu sevdiğinizi söyleyin. Tıpkı ne kadar sevildiklerini duymanın yetişkinlerin hoşuna gitmesi gibi, çocuklar da anne-babalarının kendilerine olan sevgilerini teyit etmelerini beklerler.

4. Günlük yaşamdaki özel anları değerlendirin
Günlük yaşamlarınızdaki özel anların kıymetini bilin. Rutin işleri çocuklarla aranızda bağ kurma fırsatları olarak değerlendirin. Örneğin yan yana oturarak kitaplarınızı okumak birbirinize yakın olduğunuzu hissetmenizi sağlayabilir. Hazırladıkları ödevlere bakarak veya katıldığı faaliyetlerle ilgili sorular sorarak onlarla ilgilendiğinizi anlamalarına olanak verin. Yeni keşiflerde bulundukları, açık havada keşifler yaptıkları ya da çamurda oynadıkları zamanlardaki heyecanlarını paylaşın.

5. Yetişkinlerle ilişkilerinizde örnek olun
Yetişkinlerle olan ilişkilerinizde örnek oluşturarak çocuklarınıza arkadaşlıkların nasıl sürdürüldüğünü gösterin. Eşinizle ilişkilerinizde sevgi ve saygı ile davranmaya özen gösterin. Böylece çocuklarınız yaşamlarındaki önemli kişilere karşı olumlu davranışlarda bulunmayı öğrenecektir.

6. Dinleyin ve konuşun
Düzenli olarak çocuklarınızı dinleyin ve onlarla konuşun. İyi bir iletişim ilişkilerin olgunlaşmasına ve gelişmesine yardımcı olur. Çocuklarınıza duygularına önem verdiğinizi gösterin ve onlar sizinle konuşurken dikkatle dinleyin. Siz çocuğunuzu dinlerken, o da dinlemeyi ve duygularını nasıl denetleyeceğini öğrenir.

7. Ailece birlikte zaman geçirin
Her hafta aile olarak hep birlikte zaman geçirmeye gayret edin. Dışarıda bir Pazar kahvaltısı yaparak, birlikte bisiklete binerek, yürüyüşe çıkarak ya da evde masa oyunları oynayarak hep birlikte eğlenin.

8. Her bir çocuğunuzla birebir zaman geçirin
Her bir çocuğunuzla düzenli olarak birebir zaman geçirin. Onları sizin için özel kılan şeylerin neler olduğunu anlamasını sağlayın. Her çocuk eşsizdir ve onların kendilerine has özelliklerini methetmeniz öz değer duygularını besler. Çocuklar kendilerine değer verildiğini hissettiklerinde yaşamlarında karşılarına çıkan sorun ve çatışmaları çok daha rahat çözümlerler.

9. Ayrı olsanız da yaşamınızın bir parçası olduklarını hissettirin
Çocuğunuzdan ayrı yaşıyorsanız veya çocuğunuzu her gün göremiyorsanız telefon, e-posta veya mektuplarla temasınızı devam ettirin. Yaşamınızın önemli bir parçası olduklarını bilmelerini sağlayın.

10. Olumlu tavır benimseyin
Çocuklarınızda etkileşimlerinizde olumlu bir tavır sergileyin. Sevgi dolu bir ailenin parçası olmak hem çocukların kendileri hakkında iyi duygular beslemelerine yardımcı olur, hem de başkalarıyla sosyal etkileşimlerde gerek duyacakları güven duygusuna sahip olmalarını sağlar.

Her gün çocuklarınıza şefkat ve sevginizi gösterin ve karşılığında onlar da sizi gülücükler, sarılmalar ve sevgileri ile ödüllendirsinler!

Çocuklarınızla olan ilişkileriniz sürekli gelişmeye ve olgunlaşmaya devam edecek ve bir yetişkin olarak kendi ilişkilerini kurmaya başladıklarında da aranızdaki bağ devam edecektir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Mayıs 2006       Mesaj #144
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Hz. Peygamber (sas), Hz. Ali ve Hz. Fatıma arasında sevgi ve saygı bağlarını kuvvetlendirmekle kalmaz, onların arasını düzelterek hakemlik yapar. Sehl bin Sad Hz. Ali ile eşi Fatıma arasında geçen bir hadiseyi şöyle anlatır:

Rasulullah (sas), kızı Fatıma’nın evine geldi. Hz. Ali’yi evde bulamadı. Bunun üzerine Fatıma’ya “Amcamın oğlu nerede?” diye sordu. Hz. Fatıma (R.anha), “Aramızda birşey oldu da darıldık. Bundan dolayı dışarı çıktı ve gündüz uykusunu benim yanımda uyumadı” dedi. Rasulullah bir arkadaşından, Hz. Ali’yi bulmasını istedi. O adam gidip geldi ve “Ya Rasulallah, o mescitte uyuyor” dedi. Rasulullah gitti, baktı ki Ali yan tarafında yatmış, ridası bir yandan sıyrılmış, vücudu toprağa bulanmış haldeydi. Rasulullah, “Ey Eba Turab! Ey Eba Turab, kalk!” diye toprağı Ali’nin bedeninden silmeye başladı. Birlikte Hz. Ali’nin evine gittiler. Hz. Peygamber’in birkaç saat sonra neşeli çıktığını gördüler. Sahabeden birisi sebebini sorunca, “Nasıl sevinçli olmayayım, en yakınlarımı barıştırdım.” diye buyurdu. Bu olayda Hz. Peygamber’in Hz. Ali ile Hz. Fatıma’nın arasını düzelttikten sonra kendisine iki cihanın en güzel nimetleri verilircesine sevinmesi evli çiftlerin arasını bulmanın hem manevi yönüne hem de psikolojik faydasına işaret etmektedir. Aile büyüklerine düşen görev, çiftler arasında sevgi ve saygı bağını geliştirmektir. Hz. Ali ve Hz. Fatıma’nın evinde her zaman huzur ve sükunet hakimdi.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Mayıs 2006       Mesaj #145
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İSLAMDA AİLE KAVRAMI VE
MÜSLÜMAN BİR AİLENİN NİTELİKLERİ

Erkekle kadının meşru evlilikle kurduğu yuvaya aile denmektedir.
Aile yuvası tarih boyunca sosyal, siyasal ve ekonomik etkilerle bazen genişlemiş, bazen daralmış, fakat daima var olagelmişti. Eskiden aile sadece karıkoca ve çocuklardan müteşekkil değildi. Dede, nine, büyük baba, torundan başka amca, dayı, kardeş, yeğen gibi civar hısımları da içine alan büyük bir topluluk idi. Kimi zaman bir aşiret, bir klan veya bir kabile başlı başına bir aileyi teşkil ederdi. Mülkiyet aileye ait bir nitelik taşır ve aile başkanının kişiliğinde temsil edilirdi.
Denilebilir ki; özellikle Fransız devriminden sonra aile yapısı ve anlayışında önemli ölçüde değişiklikler meydana geldi. Batı kaynaklı hukuka yönelen ülkelerde fertler arasında, hukuki eşitlik prensibi kabul edildi.
İslam ise kendi mensuplarının kuracağı aile yuvasını, kendine özgü bir takım ilkelere bağladı. Zira aile, bir toplumun çekirdeğini oluşturur. Her fert de, aile yuvasının eğitim ve terbiyesinden geçer. Böylece fertlerin ilk kültür ve gelenek hamurunu aileleri yoğurur.
Kur'anı Kerim'de kadın ve aile ile ilgili yüzden fazla ayet mevcuttur. Sevgili Peygamberimizin bu mevzudaki hadisleri de azımsanayacak kadar çoktur. Diğer taraftan, fıkıh mezheplerinin oluştuğu devirden itibaren de her mezhebin fıkıh ve fetva kitaplarında aile ile ilgili bölümler, o mezhebin hakim olduğu bölgelerde kanun olmuştur.
Müslüman bir ailenin niteliklerine gelince; birincisi ve şüphesiz en önemlisi nikahtır. İslam toplumunda aile, nikah temeline dayanır. Aslında nikah müessesesi bütün semavi dinlerde korunmuş ve evlilikle ilgili bir takım prensipler konmuştur. İbn Abidin'in bu konudaki bir ifadesi şöyledir: "Bizim için Hz. Adem döneminden günümüze kadar meşru olmuş, daha sonra ve cennette de devam edecek nikah ile imandan daha sürekli ibadet yoktur."
İslam nikahsız olarak bir arada yaşayanların topluluğunu, aile yuvası saymamış ve mensuplarını evlenmeye teşfik etmiştir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Dört şey peygamberlerin sünnetlerindendir: Utanmak, kokulanmak, diş temizlemek (misvak) ve evlenmek."
İkinci olarak aile fertlerinin, sağlam bir inanca ve günlük hayatta güzel amellere sahip olmaları hedeflenir. İslamda aileyi birbirine bağlayan asıl bağ, iman bağıdır. Kan bağı bundan sonra gelir. Bu sebepten dolayıdır ki; imandan yoksun olan hısımlar aile bütünlüğü dışına çıkmış olur.
Nitekim, kendisine iman etmemiş olan oğlunu tufandan kurtarmak için dua eden Nuh Peygambere Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Ey Nuh! O, asla senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme." ( Hud 46 )
Annebaba ve çocuklar arasındaki ilişkilerin karşılıklı sevgi ve saygı esasına dayanması da müslüman ailenin niteliklerindendir. Ebeveynin çocukları İslam fıtratı üzere yetiştirmesi ve ebedi hayata hazırlaması gerekir. Bu konudaki hadis şöyledir: "Her doğan çocuk İslam fıtratı üzere doğar. Daha sonra annebabası onu yahudi, hristiyan veya ateşperest yapar."
Çocukların da annebabaya karşı sevgi ve saygı göstermeleri, ihtiyaçlarını gidermeleri gerekir. Özellikle yaşlılıkta bu daha bir önem kazanır. Ayette şöyle denmektedir: "Rabbin yanlız kendisine kulluk etmenizi, anababanıza iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine "öf" bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle." ( İsra 23 )
Karıkoca arasındaki ilişkilerin karşılıklı sevgi, saygıya dayanması, söz ve davranışların güzel olması mutlu bir aile hayatı için şarttır. Bir ömrü birlikte yaşamaya karar vermiş eşler birbirlerinin kıymetini bilmeli, karşılıklı anlayış ve fedakarlık içinde İslamın belirlediği ilkelere uyarak, Allah'ın rızasını kazanmaya çalışmalıdırlar.
Bunun yanısıra aile fertleri, günün gerektirdiği bilgi, görgü, edep ve tecrübe ile sürekli bir gelişmenin içinde bulunmalıdır. İslam pratik ve dinamik bir dindir. Bu yüzden müminlerin, sürekli maddi ve manevi bir gelişmenin içinde olmalarını ister. Bir ailede her fert kendini iş, çalışma ve meslek alanında iyi bir şekilde yetiştirmeli bunun yanısıra da İslami bilgilerle donatmalıdır.
Aile bireyleri İslam ahlakı ile ahlaklanmayı da hedeflemelidir. İslam en son ve mükemmel bir din olduğu için en yüce ahlak değerleri de onda toplanmıştır. İslam ahlakının esaslarını ise; vahiy ve sünnet belirlemiştir.
Müslüman bir ailenin niteliklerini birkaç satır veya birkaç madde ile ifade edebilmek tabi ki mükün değildir. Biz burada önemli gördüklerimizin bazısına yer vermeye çalıştık. Günümüzde ailelerde mevcut olan nitelikler, özellikle aranan ve hedeflenen değerler hangileridir ?.. Bunun yorum ve değerlendirmesini siz değerli okuyucularımıza bırakıyor ve hepinizi Allah'a emanet ediyorum...
Son düzenleyen GusinapsE; 7 Mayıs 2006 04:21
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
7 Mayıs 2006       Mesaj #146
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Evlilik ve aile terapileri, eşlerin iyi niyetine rağmen ortaya çıkan iletişimsizlik problemini ortadan kaldıracak, eşlere yardım amaçlı programlardır. Evliliğinizde eşinizle birlikte üstesinden gelemediğiniz uyum ve iletişim sorunlarınız varsa, tarafsız bir aile terapistine başvurmanız, çözüm için atabileceğiniz en önemli adım olabilir.
Evliliklerde uyum sorunu ve iletişim bozukluğu yaşayan çiftlerde konuyu aralarında anlayışla ve samimiyetle konuşmak çok önemli bir adımdır. Sorunların her iki tarafın ailelerine aktarılması ise olayın daha fazla büyütülerek çözümün daha da güçleşmesine neden olacaktır; çünkü aile ortamındaki tartışmalar ve suçlayıcı konuşmalar, ailelerin beklentilerini ifade ediş biçimleri, sorunları pekiştirerek onarılmaz hale getirecektir. Evlilik ve aile terapileri, eşlerin iyi niyetine rağmen ortaya çıkan iletişimsizlik problemini ortadan kaldıracak, eşlere yardım amaçlı programlardır.
Evliliklerde çok yaygın olarak yaşanan bir hata, eşlerin evliliği çıkmaza sürükleyen kişi olarak hep karşılarındakini görme ve göstermeleridir. Genellikle kendi hatalarının farkında olmazlar. Çoğu zaman erkek, evlilikte ortaya çıkan uyumsuzlukları düzeltmek için çaba göstermek yerine evden kaçmayı, işine ve arkadaşlarına daha çok vakit ayırmayı, zaman zaman da içkiye ya da evlilik dışı bir ilişkiye yönlenmeyi seçer. Bu, bir anlamda erkeğin evlilikte yaşadığı sorunlara tepki veriş şeklidir. Bu durum kadını, eşi tarafından ihmal edildiği duygusu yaşamaya, dolayısıyla bazen yersiz kıskançlıklara, davranış bozukluklarına, suskunluğa ya da iletişimsizliğe itebilir.
Evlilik bünyesinde var olan sorunlar, anlaşmazlıklar, çatışmalar ve iletişimsizlik, her iki taraf için de giderek psikolojik sorunlar yaratabilir. Bu durumda, suçlayıcı olmayan ve tarafsız bir aile terapisti, eşlerin sorunları nasıl algıladığını, hangi duygu ve düşüncelerle tepki verdiğini anlayıp, her iki tarafa da bilgi verebilir. Terapi süresince, eşlerin birbirlerini daha iyi anlayabilmeleri, davranışlarını ve bu davranışların karşı taraf üzerinde yarattığı etkileri fark etmeleri, beklentilerine uygun davranmaları sağlanabilir. Ancak, sorunun kendisinde olmayıp karşı tarafta olduğunu söyleyen ve terapiye gelmeyi reddeden eş, diğer eşin terapisini de güçleştirir ve hatta imkansız hale getirebilir. Oysa bir evlilikte sorunlar varsa, tek eşin sorunu olarak değil, ancak bir bütün olarak ele alındığında düzeltilebilir. Bu nedenle, evliliğini kurtarmak isteyen çiftlerde her iki eş de soruna sahip çıkmalı ve düzeltmek için çaba göstermelidir. Eşler, ilişkilerini düzeltmek için tedavi süresince de ortak çaba harcamak zorundadır.
Empati, kendisini karşısındakinin yerine koyarak onun duygularını anlamaya çalışmak demektir. Evlilik ve aile terapilerinde empati eğitimi, eşlerin birbirlerini anlamaları açısından büyük önem taşımaktadır. Terapi süresince, eşlerin birbirlerini daha iyi anlamaları öğretilir. Gereksiz çatışma ve anlaşmazlıklara yol açan yanlış anlama ve iletişim kopuklukları giderildiğinde, pek çok evlilik hakim önüne gitmekten kurtarılabilir.
Evlilik ve aile terapileri, aile bireylerinden yalnızca birinin belirgin psikolojik problemlerinin bulunduğu durumlarda, örneğin depresyon, panik atak, heyecan kontrolsüzlüğü, davranış bozuklukları gibi bir problemi olan tarafı bireysel olarak tedavi ederken, diğer eşi de problemi ortadan kaldırabilmeye yardımcı olması için yönlendirir. Bir anlamda, eşinin sorunuyla başa çıkma yollarını öğretir. Her iki eşe de sağlıklı iletişim kurmayı öğretirken, yıkılmaya hazırlanan yuvanın kurtulmasına yardımcı olur.
Unutmayın; evliliğinizde eşinizle birlikte üstesinden gelemediğiniz uyum ve iletişim sorunlarınız varsa, tarafsız bir aile terapistine başvurmanız, çözüm için atabileceğiniz en önemli adım olabilir.
KafKasKarTaLi - avatarı
KafKasKarTaLi
Ziyaretçi
7 Mayıs 2006       Mesaj #147
KafKasKarTaLi - avatarı
Ziyaretçi
AİLE VE İNSAN

Allah'ın belirlediği, insanlara rahmet ve birlik kurumu olarak gönderdiği İslam, fıtrat hukukunu temsil eder.(1) Her insan, ancak bu iI~hi sistem içinde huzur bulur ve kurtuluşa erer.(27
İslam'ın kaynak kitabı Kur'an, Allah'ın, insan hayatını kadın ve erkeğe dayalı olarak kurduğunu, aralarına karşılıklı bir ünsiyet koyduğunu, onları birbirlerinde sevgi ve sükunet bulacak şekilde hazırladığını şöyle beyan eder: "O'nun Ayetlerinden biri de kendi cinsinizden sizi cezbeden eşler yaratması, aranıza sevgi ve şefkat yerleştirmesidir. Bunda, iyice düşünen bir toplum için mesajlar vardır."(3) Ayette açıkça belirtildiği gibi, insan hayatı, aile üzerine kaimdir. Tabii ki bu hayat, iman değeri ve İslam prensiplerine göre tanzim edilmelidir. İslami hayat pratiğinin, gerek ailede gerekse diğer sosyal ünitelerde takva bilincinin sürekli canlı tutulmasıyla gerçekleşeceği de şöyle dile getirilir:
"Ey insanlar! Sizi bir tek canlıdan yaratan, ondan da onun eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rebbinize karşı gelmekten sakının.."(4)
İslam fıkhının "sünnet" kavramıyla ifadeye koyduğu evlilik,(5) Peygamber Aleyhisselam tarafından uygulamaya konulmuş bir fıtrat tavrıdır. Demek ki İslam'a göre evlilik, anlamsız bir fantezi veya imtiyaz değil, en tabii bir ihtiyaç ve meşru bir hak olmaktadır.
Müslüman, bir ailenin en önemli ve öncelikli görevi, "Allah'a şeksiz inanan ve İslam'ı şirksiz yaşayan kişilikli insanlar yetiştirmektir." Kuran, değinilen görevin önceliğine şöyle dikkat çeker: "Hani Lokman, oğluna öğüt vererek şöyle demişti: Oğulcuğum, sakın Allah'a ortak koşma. Çünkü Allah'a ortak koşmak (şirk), büyük bir zulümdür.Msn Demon
Koruyucu Kale: Aile
Aile kurumunun fert ve toplum hayatında icra ettiği başka fonksiyonlar da vardır. Aile, cinsel güdünün denetim ve tanziminde, güzel ahlak ve Adabın kazanılmasında çok önemli bir misyona sahiptir. Evlilikle oluşan aile, tabii arzuların meşru biçimde giderilmesini ve soyu sopu belli nesillerin yetiştirilmesini sağlar. Aile, sefahat hayatına karşı koruyucu bir kaledir. Çünkü insan tabiatının kendini en iyi biçimde ifade edebildiği; sevgi, saygı, şefkat ve fedakarlık gibi yüksek değerleri realize edip pratiğe dönüştürdüğü yer ailedir. İnsan kişiliğinin kazanılması, geliştirilmesi ve olgunlaşması için en uygun iklimi sağlayan aile, bir nevi yüksek ahlak okuludur. Evlilik sonucu oluşan ailenin, insan açısından ne kadar gerekli olduğu, Kur'an'da şu anlamlı ifadelerle dile getirilir: ".. Onlar (erkekler) kadınlar için giysidir, siz kadınlar da onlar için giysisiniz.."(7) Bu ayet, kadın ve erkeği birbirlerinin giysileri olarak tanımlamaktadır. Bilindiği gibi elbise vücudu örter, giyeni güzelleştirir. Elbisesiz insan, kendini eksik ve güvensiz hisseder. Kadın ve erkeğin birbirlerinin giysileri olmaları, evlilik yoluyla gerçekleşir. Çünkü evlilik, eşleri zina ve benzeri pek çok günahlardan korur, maneviyatı kuvvetlendirir ve ahlaki güzelleştirir.
Gerek ailede gerekse diğer sosyal ünitelerde İslam eğitimi uygulamalarımız ya lafta kalmış ya da hatalı olmuştur. Bu durumda yapılması gereken ilk iş, kişi ve toplum yapısının en hayati besleyicisi olan aileyi ve diğer kurumları yeniden gözden geçirmek, onları asıl yapı ve fonksiyonlarına kavuşturup İslam insanı yetiştiren kurumlar haline getirmektir

Ailenin Tanımı ve Tabii Faaliyetleri
Ana - baba ve çocuklardan oluşan, yakın akrabalar vasıtasıyla da daha geniş bir alana uzanan aile, toplumun bütün katmanlarına etkili olan temel bir ünitedir. Onun en önemli rolü ise, "neslin devamını ve iyi yetiştirilmesini sağlamaktır". Ancak ailenin bu faaliyetini sürdürebilmesi, onun düzenli ve uyumlu olmasına bağlıdır. Böyle bir aile, duygusal, sosyal, ekonomik ve ahlaki şartlar yerine getirilerek kurulabilir. Sadakat, samimi sevgi, şuurlu itaat ve güzel ahlak gibi yüksek değerler üzerine kurulmuş aileler, İslam toplumunun en büyük güvencesidir.
Aile, toplumsallaşmada da önemli rol oynar. İnsanlar arasındaki akrabalık bağlarını geliştiren, bu bağlar, büyük ölçüde sosyo - ekonomik dayanışma ve karşılıklı destek haline dönüştüren kurum, ailedir. Yine, nesillerin islami değerlerle tanışmasına, sosyal değişimlerin sağlıklı ve istikrarlı biçimde oluşmasına katkıda bulunan kurumların başında aile gelir. Zaten bir kurumun varlığı, onun etkinliği ile ölçülür. Etkinliğini yitirmiş kurumlar, bir bakıma yok gibidir.

Aileye Yönelik Saldırılar
Günümüzde aile, birtakım çağdaş saldırılarla karşı karşıyadır. Çünkü, İslam dışı sistemler ve bu sistemler doğrultusunda oluşturulmuş kurumlar, aileyi temelinden sarsacak tehlikeler üretmektedir. Özellikle İslam'a düşmanlık ederek kadın haklarını savunduklarını sanan şehvet tacirleri, her fırsatta evliliği kötü göstermekte ve ailenin etkinliğini yok etmek istemektedirler. Kadını zevk aleti olarak kullananların kurdukları iblis tuzağına yakalanan çok sayıda insan, aile ve İslam dışı arayışların peşine düşerek çağdaşlık adına her çeşit günahı işleyebilmektedir. Ayrıca eğitim kurumları, genç nesillere büyük ölçüde İslam dışı değerleri taşımakta, kitle-iletişim araçları da adeta İslam dışı bir hayat tarzı oluşturmaya soyunmuş bulunmaktadır. Birtakım bağırgan seslerin, "cinsel özgürlük" sloganları atması, ~nikahsız beraberliğin" bazılarınca çağdaş yaşamın bir gereği sayılması gibi olumsuz gelişmeler, aileye yönelik saldırıların ve tehlikelerin hangi boyutlara ulaştığını gözler önüne sermektedir. İslam'a ve onun önerdiği evliliğe karşı çıkanlar kadını zevk aleti olarak kullanabilmek için fesat özgürlüğü istemektedirler.
Bütün bu olumsuzluklar karşısında müslümanlar, inandıkları ve söyledikleri doğruları hayata geçirmek; yeni nesillerin Allah sevgisi ve islami hayatı yaşama arzusu içinde yetiştirilmelerini sağlamak için yılmadan çalışmalıdırlar. Bu çalışmaya, Öncelikle ailede islami bir hayat modeli ortaya koymakla başlanmalıdır. İyi müslümanların geçmişte kaldığını söylemenin artık hiçbir yararı yoktur. Bugün, hayatın her alanında, iyi müslüman örneklerine ihtiyaç vardır. Çünkü dün hazırlanan, bu gün gerçekleşir ve yarını hazırlar.
Gerçeği görmenin ve açıkça söylemenin zamanı gelmiştir.Gerek ailede gerekse diğer sosyal ünitelerde İslam eğitimi uygulamalarımız ya lafta kalmış ya da hatalı olmuştur. Bu durumda yapılması gereken ilk iş, kişi ve toplum yapısının en hayati besleyicisi olan aileyi ve diğer kurumları yeniden gözden geçirmek, onları asli yapı ve fonksiyonlarına kavuşturup İslam insanı yetiştiren kurumlar haline getirmektir.

Aile Geçimsizliklerini Önleme Veya Giderme Çareleri

İslâm, milletin varlığını teşkil eden âile hayatının mesut ve huzurlu olması için, gerçek ve keskin hükümler beyan etmiştir.
Bir milletin huzûru, terakkî ve teâlisi, o milletin bireylerini teşkil eden âile ocaklarının huzur ve saâdetine bağlıdır. Binaenaleyh, âilenin çatısını teşkil eden ev reisi erkek ile medeniyet ve terakkinin tamamlayıcı unsuru ve erkeğin felâketini önlemeye sebep olan ev hanımı olan kadındır.
Aile bireyleri olan karı ile kocanın geçimsizlik yapmamaları ve birbirlerine sevgili ve saygılı olarak yaşamaları için şu hususlara riayet etmeleri şarttır :
1 - Kadın, erkeği âile ve ev reisi olarak tanınması ve bilinmesi lâzımdır. Bu bir dinî, ahlâkî ve ilâhî hükümdür. Binaenaleyh helâl ve doğru olan her emrine itâat etmesi lâzımdır.
2 - Kadın ve erkeğin huy ve tabîatlarında birbirlerini anlaması ve anlaşması lâzımdır.
3 - Fikir ve ahlâk bakımından birbirlerine saygı ve hürmet etmelidirler. Yani ev işlerinde ve emsali şeylerde istişâre ve fikir teatisinde birbirinin fikrine iltifat ederek değer vermelidirler.
4 - Kadın ve erkek, her iki tarafta bir birbirinin haklarına riayet etmesi lâzımdır. Karı, koca haklarının uzun îzahı hemen ileride ayrı ayrı beyan edilecektir.
5 - Erkek île kadın, müşterek veya her birinin kendisine has vazifelerine riâyet etmeli ve birbirinin vazîfesini hiçimsememeleri lâzımdır. Her ikiside birbirinin vazifelerinde yardımlaşmaları veya vazifelerini takdir etmelidirler.
Meselâ : Erkek, devamlı hayatta ve mematta lâzım olacak evin ihtiyacını, âilenin nafakasını, mehrini ve her türlü ihtiyaçları karşılamak için çeşitli vazife ve iş görmektedir. İşyerinden, dükkânından dairesinden, câmisinden, cemaatinden ve sair vazifelerinden evine geldiği zaman, karısı güler yüzle, tatlı dille ve en güzel saygı ve sevgi ile taltif etmesi ve gereken hizmetinde bulunması lâzımdır.
Kadın da, kocası gittiği zaman onun evini, çocuklarını bekliyor, yemeğini yapıyor, cinsi arzusunu tatmin ediyor ve erkeklerin yapamayacağı pek çok vazifeleri görmektedir. Kadının, bu ve benzeri vazifelerini de erkeğin takdir etmesi ve iyi muâmele yapması lâzımdır.
Binâenaleyh, şuurlu ve îmanlı olan her erkek ve kadın, birbirlerini kötülemek değil, son derece birbirlerine ve yaptıkları vazifelere saygı gösterirler. Böylece karşılıklı sevgi, saygı ve takdirle mesut bir âile yuvasında yaşarlar. Bu hali temin eden âileye ne mutlu. Hak teâla bütün müslüman kardeşlerimize, bu bahtiyar hayatta olmalarını nasip buyursun, Âmin.
Fakat ne yazık ki, bugün bulunduğumuz cemiyette boşanma dâvalarından geçilmemekte, ev halkının pek çoklarında da istenen ve beklenen huzur saâdet görülmemektedir.
Buraya faziletli kişilerin arasında geçen şu olayı nakletmek yerinde olacaktır :
"Bir gün Hz. Ömer, (R.A.)'e hanımından şikâyet etmek üzere bir adam geliyor ve Hz. Ömer (R.A.)in kapısına geldiği zaman adam, Hz. Ömer (R.A.)'in hanımı Ümmü Gülsümün (R.A.) Hz. Ömer (R.A.)'e ağır ve acı laflar attığını işitiyor.
Bu duruma muttâli olan adamcağız kendi kendine, "Ben bu adama karımdan şikâyet etmek istiyorum, halbuki bende olan belânın aynısı bunda da var" diyor.
Bunun üzerine Hz. Ömer (R.A.) o adamı çağırıyor ve şikâyetini dinliyor.
Adam; "Ben sana karımdan şikâyet etmek istemiştim. Fakat senin karından, bu sözleri işitince (şikâyetten vazgeçtim) döndüm. "
Bunun üzerine Hz. Ömer (R.A.) benim üzerimde onun bir çok hakları olduğundan onun o sözlerini ve hareketlerini hoş görüyorum diyor ve o hakları şöyle sayıyor :
a) O karım, benimle cehennem arasında bir sütre ve perdedir. Binaenaleyh kalbim (ve nefsim) onunla haramdan (Zinadan ve emsâlinden uzaklaşır ve sâkin olur. Yâni nefsim ve şehvetim onunla cimâ etme netîcesinde her türlü haramdan uzaklaşır, dolayısıyla Cehennemle benim aramda bir perdelik vazîfesi görmüş oluyor.
b) O karım, benim hazînedarımdır. Binâenaleyh her ne zaman ben evimden çıkarsam benim evimin bekçisi ve muhâfızıdır.
c) O karım, benim çamaşırcımdır. Benim elbisemi yıkar.
d) O karım, benim çocuğumun süt anasıdır.
e) O karım, benim ekmekçimdir.
Bunun üzerine b adam, sendeki olan bütün bu haller bende de aynıdır, Binaenaleyh sen, karındaki kusurlarını hoş gördüğün gibi, bende karımın kusurlarını hoş görüyorum, diyo:." (Akkirmani, Şerhi Hadisi arbain, s.202)
Ey yirminci Asrın insanları ve Ey garp hayranları ve ey moda düşkünleri ve ey sosyete hayat sahipleri ve ey âile yuvasının kutsiyetini bilmeyenler ve ey İslâm ahlâkından haberdar olmayanlar? bakın okuyun âile ocağına dolaysıyla top yekun Millete huzur, saâdet ve terakki getirecek fazîletli insanlık ve âile hayatı işte budur.
6 - Meşrû mâzeret olmadığı müddet, karının kocasına cinsi arzusunu yerine getirmesi lazımdır.
7 - Karı kocasının ve koca karısının, babasına, anasına kardeşlerine ve yakın akrabalarına saygılı olmâsı lâzımdır. Aksi takdirde birbirinin yakınlarını tahkir eder, hürmetsizlikte bulunursa, elbette karşı tarafta üzülür, gücenir ve nihâyet oda aynı hareketle mukâbelede bulunur. İşte o anda âile huzûru diye bir şey kalmaz.
8 - Kadın ve erkek, evin sırrını dışarıya çıkarmamalıdırlar. Aralarında geçen en mahrem cihetleri veya ufak tefek dedikoduları sağa sola yaymamaları lâzımdır. Zira "Sivilci kaşıya kaşıya yara olur" kabîlinden tolerans!a karşılanacak pek çok âile sırları ve halleri söylenirse, geçimsizlikler baş gösterir.
9 - Kocanın. karısını dînî, ahlâki yönden îkaz edip her türlü dedikodularını nasîhat ederek gidermeye çalışması lâzımdır.
Yukarıdan beri saydığımız maddelerin esasını teşkil ve tebyin eden şer'i hükümlerden bazıları şunlardır :
"Şerlerinden, serkeşliklerinden yıldığınız kadınlara gelince :
- Onlara (Evvelâ) öğüt verin, (vazgeçmezlerse) kendilerini yataklarında yalnız bırakın. (Yine kar etmezse) dövün; size itaat ederlerse, aleyhlerine bir yol aramayın, Çünkü Allah (C.C.) çok yücedir. çok büyüktür.
- (Eğer karı ile kocanın) âilesinden bir hakem, (kadının) âilesinden bir hakem gönderin. Bunlar barıştırmak isterlerse, Allah (C.C.) aralarında (ki dargınlık yerine geçime), onları (uyuşmaya) muvaffak buyurur. Şüphesiz ki Allah (C.C.) hakkıyla bilicidir. (Her şeyin hükmünden) haberdardır.
Eğer bir kadın, kocasının uzakla;masından (yatağını terk etmesinden nafakasında ihmal göstermesinden), yâhut (herhangi bir sûretle kendisinden) yüz çevirmesinden endişe ederse, sulh ile aralarını düzeltmekte ikisine de vebal yoktur. Sulh daha hayırlıdır." (Nisâ Suresi, 34,35)
Bu âyeti celilelerde, âile hayatındaki geçimsizliklerin giderilmesi husûsu beyan edilmiştir. Bu hükümleri maddeler hâlinde şöyle açıklayabilîriz.
a) Karı ile kocanın arasında bir geçimsizlik ve dedikodu geçer ve kadın kocasına karşı serkeşlik eder kocasının lafını ağzında koyarak karşılarsa, kocası karısına dînî öğütlerle itâat etmesini ve âile huzûrunun temini için, kötü davranışlarını terk etmesini açık bir dil ile tavsiye eder.
b) İtâatsız kadın, kocasının nasihat ve öğüdünden almazsa, karısını kendi yatağında yalnız başına terk eder. Bu hâlin yapılması ile kocasına içten bağlı ve nâmuslu kadınlar yola gelir. Zira kadınlar da efendilerine karşı bağlılıklarından dolayı yalnız başına hortlayıp kalmak onları çok içlendirir ve kıskançlık hasletlerinin de neticesi olarak efendilerinin kendilerinden tamâmen soğumalarından korkarlar.
c) Kocasının nasihati ve yatağını ayırması ile de yola gelmeyen kadını kocası, yüzüne ve fercine vurmamakla, ve sopasız olmak ve kırıcı da olmamak şartı ile döver. Ataların bir sözü vardır, "Dayak Cennetten çıkmış" derler. Dayağı yiyince yola gelir ve kocasına itâat eder. Netice de Cenneti boylar.
Bu hükümleri Şâir şöyle açıklamış : Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.
Kocasının karısını tazir ve tekdir suretiyle dövmesi, şu hususlarda câizdir :
1 - Hanımın, kocasının huzuruna giyip takınması lâzım gelen ziynetini takınmaması neticesindedir. Zira kadın, bütün süs eşyalarını giyinmesi ve güzel kokulanıp kocasının huzuruna çıkması lâzımdır. Fakat yirminci asırda bu hareket tamamen tersinedir. Kadın, iş zamanının dışında evinde bulunduğu zaman imkân dahilinde ziynetlerini takınıp kocasının huzuruna çıkıp, dışarıya çıktığı zamanda ise, imkân dahilinde ziynetlerini, süslerini ve süs yerlerini kapatması lâzımdır.
Fakat şaşılacak ve hayret edilecek. şeylerdendir ki, gelin olmuş, kocaya varmış kadınlardan bir çokları sanki bir daha gelin olacak veya piyasaya satılık mal gibi sokağa çıkışları cidden esef vericidir.
Evde pislik içinde bulunup, dışarıya yabancı erkeklerin göreceği yere süslenerek, kokulanarak çıkan melun kadınları, elbette kocası dövebilir. Ve böyle olmalarını hoş gören erkeklerde nâmusunu kıskanmayan belki de bir gün namusunu ortaya atan ve başkasına teslim eden bir zavallı mahluk olabilir.
2 - Kocası, karısını döşeğe dâvet ettiği zaman meşr0 mâzeret yok iken icâbet etmediğinde dövme hakkı vardır ve dövebilir,
Zira hasta, hayızlı ve nifaslı olmadığı taktirde kadın kocasının döşeğine dâvetini reddetmeye hakkı yoktur. Kocasını zinaya gitmekten alıkoymak ve evine bağlılığını temin etmek için kadın kocasının cînsî zevkini tatmin etmekle mükelleftir.
Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz bir Hadis-i Şeriflerinde meâlen şöyle buyuruyor :
"Kadın, kocasının döşeğinden kaçarak yatarsa, kocasının yatağına dönünceye kadar melekler o kadına lânet ederler." (Buhâri)
3 - Karısı namazı kılmadığı zaman, kocasının dövme hakkı vardır ve dövebilir. Zira namaz, bir farzı ilâhidir.
4 - Cünüplükten gusül etmeyen karısını, kocası döver. Zira buda bir vecîbe-i İslâm'dır ve bir tahârettir.
Kocasının izni olmadan veya müsâade etmediği yere karısı çıkar ve giderse, kocasının dövme hakkı vardır, Fakat bu dövme hakları, yukarıdaki hükmü ilâhi mûcibince nasîhat ve yatağını veya odasını ayırdıktan sonra en son çâredir.
Hz. Peygamberimiz (S.A.V.) Efendimiz bir Hadis-i Şerifinde mealen şöyle buyuruyor :
"Allah (C.C.)a inanan bir kadın için; kocasının sevmediği, istemediği bir kimseyi kocasının evine girmeye izin vermesi,
- Kocasının izni ve rızası olmadan evinden çıkması,
- Kocası hakkında (aleyhinde) söylenen hiç bir kimseye itâat etmesi,
- Kocasının döşeğinden kaçması helâl olmaz " (Hakim) Bu hükümlerin daha genişi Fıkıh ve ahlâk kitaplarında zikredilmiştir.
d) İkinci âyeti Celilede, de araları açılmış karı ile kocanın arasını bulmak için, her iki taraftan da ortaya birer sulhçu dikilmesini tavsiye duyurulmaktadır.
Öyle ya tek taraftan sulhçu gitse, tam âdil olamaz. Bir başarı da elde edilmesi güç olur veya hiç bir netice vermez. Sözü dinlenir iş adamı ve güzel ahlâkı ile bilinen kimselerin araya girip ortayı bularak ıslâh etmeleri, sönmek ve yıkılmak üzere olan bir ocağı yapmaları ne güzel ameldir ve övülmeye değer iyi hareketlerdendir.
Şâyet bu güzel amelleri işleyip huzurlu aileyi huzursuzluğa veya âile yuvalarını yıkmaya çalışan müfsitler hâlinde olanlar olursa, bunlar iblisin aveneleri melun insanlardır. .
Böyle müfsitlik yapanlar hakkında,. Hz. Resulü Ekrem (S.A.V.) efendimiz şöyle buyuruyor :
"Bir kimse, kadını kocasına isyan ettirirse, bizden(Ümmeti Muhammed'den) değildir." (Nisa Suresi, 34-35)
Ailenin geçim ve huzuru için gereken bütün çarelere başvurulduğu halde, kadın yine serkeşlik ederse, son çare talâk vermek sûretiyle imkâna baş vurmaktır. Fakat bu yolu bugün bilen ve yapanda hemen hemen yok hâlindedir.
Nikahlanan bir erkek, karısına 3 talâkla sahip olur. Binaenaleyh. geçimsizliğin en son çaresinde bu üç talaktan birisini, erkek kadın hayızlı değil iken verir. Üç ay iddet bekler. Sonra tecdidi Nikah yaptırır iki talakla âileliğe devam eder. Kadın yola gelmez yine ahlaksızlık ve itaatsızlık yaparsa, ikinci telâkı verir, iddetini bekler. Nikâh tazeletir ve âilelik hayatına devam eder. Yine ıslâh olmazsa en son talakını verir ve işini bitirir. İşte buna fıkıhda "Ahseni Talâk - en güzel talakı denir bu şekilde ayrılmakta her iki taraf için bir sâadettir.
Bu hususta cenabı hak şöyle buyuruyor :
"Eğer (Karı koca) birbirinden (boşanıp) ayrılacak olursa, Allah (C.C.) her birini fazlü keremiyle ihtiyaçtan vâreste kalır." (Nisa Suresi, 130)
Son düzenleyen GusinapsE; 7 Mayıs 2006 04:20
ahmetseydi - avatarı
ahmetseydi
VIP Je Taime
7 Mayıs 2006       Mesaj #148
ahmetseydi - avatarı
VIP Je Taime
Aile Nedir? Ailenin Islevi Nelerdir?

“Aile; anne-baba ve çocuklardan olusan en küçük sosyal birim.” Daha ilkokul yillarinda ögretilir bu sekliyle ailenin tanimi bizlere. Hepimiz bu tanima uyan ya da uymayan bir ailenin içine dogariz. Çogumuzun günlük yasamin kosturmacasinda aklimiza gelmez aile tanimin içerigi, bizler için anlami; ailemizin ve aile içinde bizlerin ne kadar degistigi… “iyi” yada “kötü” deriz içine dogdugumuz ve sonradan kurdugumuz aileye. Nedir aslinda ailemizin “iyi/saglikli” ya da “kötü/sagliksiz” olmasi? Aile, bireyler için hangi islevleri görür ve saglikli ailelerin özellikleri nelerdir?

Aile her seyden önce bir sistemdir. Aile içindeki bireylerin kisisel özellikleriyle iliskilidir. Ama yine de kendine ait bir yapisi, düzeni ve özellikleri vardir. Çok rastlariz aile içinde suskun olup da aile disina çiktiginda son derece konuskan olabilen insanlara. Aile içinde suskun kalmalari ögretilmistir; “suskun” rolü verilmistir çünkü onlara… Beklide ailede ondan daha fazla konusmasi beklenen gerekli insanlar vardir çünkü. Ya da aile sistemleri ancak onlar suskun kaldiklarinda bir arada olmaya devam edecektir; aile içinde ögrenirler bunu.

Aile sisteminin 5 temel fonksiyonu genel olarak bizlere ailelerin saglikli ya da sagliksiz olmalari hususunda bilgi verir. Aile içinde problemlerin çözümü; aile içi iletisim, aile içinde rol dagilimi, duygusal karsilik verme ve duygulara dahil olma/ olabilme ve davranis kontrolü.

1- Problem çözme; ailelerin sorunlara yaklasimi ve çözüm seklini anlatir. Yemegi kimin pisireceginden maddi yükü kimin üstlenecegi gibi maddesel problemler ve aile üyelerinin birbirine karsi yasadiklari olumsuz duygularin çözümü gibi duygusal problemlerin üstesinden gelebilme bu kategoride degerlendirilir. Problemler aile bireyleri tarafindan tanimlanabiliyor ve konusulabiliyorsa, çözüm önerileri sunulup, çözümü konusunda ortak karar alinabiliyorsa çözüme uygun davranislar uygulaniyor ve sonuçlari aile içinde kimse suçlanmadan degerlendirilebiliyorsa bu saglikli ailenin bir göstergesidir.

2- Aile içi iletisim, ailede sözlü ve sözsüz mesajlarin nasil ifade edildigine gönderme yapar. Aile içinde iletisimin olabildigince açik ve direk olmasi ailenin saglikliligina isaret eder. Ev islerinden bunalan ve yardim isteyen bir annenin çocuguna “çok sorumsuzsun, çok daginiksin” demesi yerine “ev islerinden çok yoruluyorum en azindan odani sen topla” diyebilmesidir aslinda açik ve direk iletisim; yani saglikli iletisim. Tartismalar yasansa bile yine çözüm bulunabilecegini gösterir.

3- Roller; ailenin çesitli fonksiyonlarinin karsilandigi, aile bireylerinin çogu zaman otomatik olarak yerine getirdigi davranis kaliplaridir. Ailede kimin hangi görevi üstlendiginden aile içindeki sinirlarin nasil korunduguna kadar genis bir yelpazeye isaret eder. Örnegin toplumda anne babanin sorumlulugu olarak kabul edilen özellikler, aile içinde de uygulanabiliyorsa; yani anne-baba, anne babaliginin, çocuk çocuklugunun bilincinde ise, bu davranis kaliplari içinde davranabiliyorlarsa ve bu ailenin her bireyi tarafindan kabul edilebiliyorsa bu ailedeki rol dagiliminin saglikli oldugunu gösterir.

4- Duygulara dahil olabilme ve karsilik verebilme; aile bireylerinin duygusal durumlarina uygun sekilde karsilik verebilmelerini ortak ya da bireysel aktivitelerini paylasabilmeyi ifade eder. Ailenin sikinti yasayan bir üyesinin kendini anlasilmis hissedebilmesi, uygun sekilde yardim görebilecegini bilmesi ailenin saglikli olusuna isaret eder. Benzer sekilde arkadaslariyla vakit geçirmek isteyen bir ergenin ailenin bilgisi dahilinde ama özelini de koruyarak huzurlu vakit geçirebilmesi de saglikliligin göstergesidir. Tipki keyifle ve ailece yenen aksam yemekleri gibi.

5- Davranis kontrolü; fiziksel olarak tehlikeli durumlarda psikobiyolojik ihtiyaçlarin karsilanmasi noktasinda ve aile üyelerinin sosyal kontrole ihtiyaci oldugunda kendini gösterir. Ne çok kati ve degistirilemez ne de tamamen bosvermis ya da kaotik davranislar yerine yeterince esnek ve duruma uygun davranislar gösterebilmesi ailenin saglikli olusuyla alakalidir. Yani karnesinde kirik notlar oldugu için hayatinin karartilacagini düsündügünden, kendi hayatini karartma karari verebilecek çocuklarin olmadigi ailedir saglikli aile. Cezalandirilacagini bildigi halde, notlarinin kendi sorumlulugunda oldugunu, düzeltilebilecegini aile içinde ögrenilebilmis çocuklar vardir saglikli ailenin içinde.

Sonuç olarak; bu bes fonksiyonda iyi kötü bir denge tutturmus gerekli olan durumlarda esneklik gösterebilen ve degisime ayak uydurabilen aileler saglikli ailelerdir ve aile üyelerinin saglikli bireyler olabilmelerine olanak saglar. Bu ailelerde “hayat sartlari” zorunlu degisimleri direttiginde degisimler ya da bozulmalar yasansa da yine saglikli olusa dönebilmek mümkün olur. Ailelerin sagligi ve yapisi, bireylerin sagliksiz olma ihtimaline feda edilemez. Bizler bu tip ailelerden kendi ailelerimizi kurabilecek ya da kurmayi isteyebilecek kadar bagimsiz ama her zaman sevilecegimizi ve deger verilecegimizi bilecek kadar da bagimli olabiliriz.
ѕнσω мυѕт gσ ση ツ
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
7 Mayıs 2006       Mesaj #149
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Doğumda Babanın Yardımı
Bebek bekleyen babanın dikkati sancı çeken eşinin iyiliğiyle kendisinin doğumda bulunan bir eş ve yeni baba olmasıyla ilgili kaygıları arasında gidip gelir. Korku ve beklenti içinde olduğu için gerginleşir, yapabileceği bir şey olmadığı için birilerinden teselli bekleyebilir; tanıdık bir yüzden, omuzunda bir elden, yapılacak bir işten. Ancak eşi kesinlikle kendisine ait olan bir işle meşguldür. Bu nedenle en azından bir sonraki faaliyet dalgası gelene kadar kendisini oyalayacak birşeyler yapması gerektiğini anlar.

Sancılar işleri halletmeye alışmış bir erkeği çileden çıkarır çünkü o anda ne yapması gerektiğini bilmesi gerçekten zordur. İşte eşinizin onayı ve kılavuzluğunda uyguladığınız taktirde herkese faydası olacak bazı ipuçları: eşinizin yiyecek, içecek durumunu tekrar gözden geçirin, sırtını ovun, sırtını alt kısmındaki ağrıyı azaltmak için parmak eklemlerinizle iyice bastırarak masaj yapın, göğsünüzde, kollarınızda veya omuzunuzda dinlenmesine izin verin. Yastıklarını tekrar düzenleyin, yatıştırıcı kompresler hazırlayın. Sancıyı hızlandırmak için göğüs ucu masajı yapın, kasılmalar arasında birlikte yürüyün ve dimdik ayakta durduğu pozisyonlarda ona destek olun. Ona sarılın ve çömelmek isterse, kollarının altından tutun. Ayrıca diğer bakıcılar çalışırken de gerçekten hak edilmiş zamanlar olan molaları istemekten çekinmeyin. Tüm bu faaliyetlerden başka, bu aşamada yapabileceğiniz en yararlı iş yoğun bir dikkat içinde beklemektir.

Genel görüş bir yana, bir doğum uzmanı değilsiniz; siz eşsiniz. Bu nedenle de temel işiniz bir sonuç elde etmek için çalışmak değil, orada bulunmaktır. Eşinizin ihtiyaçlarına karşı uyanık, süreç içinde onun becerisine güvenen, eşinin talimatlarını uygulamaya istekli ve eşinin bedeninin verdiği bütün sinyalleri algılamaya hazır bir eş olarak var olmak. Eşinizin bedeni tam olarak ne yapması gerektiğini bilir.

Sizin özel öneminiz, eşinizi sevmenizde, onunla ilgilenmenizde ve çevresini gereksiz müdahalelerden arındırarak sakin bir doğum yapmasına yardım etmenizde yatar. Bu şu anlama geliyor; gerektiğinde eşinizin avukatı olmalısınız. Tedbiri elden bırakmamak şarttır. Eşinizle sağlık görevlileri arasında doğabilecek her türlü tartışmada arabuluculuk yapın. Bürokratik işlemlerle ilgilenin, cesaret kırıcı yorumları yumuşatarak iletin. Tüm işlemlerin sizin onayınızdan geçmesinde ısrar edin. Şu anda analitik bir şekilde düşünecek halde olmasa bile, eşinize seçenekleri sunup, seçimlerini ilgililere iletebilirsiniz. Doğum, öncesi saatlerde eşinizle ilgilenmeniz, hem ona, hem çocuğunuza, hem de kendinize bakmanızın bir yoludur.

ahmetseydi - avatarı
ahmetseydi
VIP Je Taime
7 Mayıs 2006       Mesaj #150
ahmetseydi - avatarı
VIP Je Taime
Yaşlanan nüfus, yalnızlaşan çocuklar



Malthus başta olmak üzere karamsar bazı nüfus bilimciler, nüfus arttıkça tabii kaynakların yetmeyeceğini, nüfus planlaması yapmanın mecburi olduğunu ileri sürdüler. Buna uyan dünyanın hali ise ortada. Özellikle gelişmiş ülkelerin nüfusu endişe verici tarzda düşüyor, fakir ülkeler daha da fakirleşiyor, nüfus yaşlanıyor ve çocuklar yalnızlaşıyor...


İtalya, kadın başına düşen doğum oranı ortalamasında dünyadaki en düşük oranlardan birine sahiptir. (1,18) Bu her yıl ölümden az doğum olması anlamına gelmektedir. Yani nüfus yerine konulamamaktadır. Ülkenin emeklilik sigortası hâlihazırda borçtadır. Roma Üniversitesinden nüfus bilimci Antoni Golini, “Ekonomik yüke dayanmak için şimdiden göçmenlere bağımlı hale geldik. Bu, İtalyan kültürünü riske atmaktadır. İtalya artık İtalyan olmaktan çıkacaktır. Diğer bir ifadeyle bu İtalyan toplumunun sonudur.” demektedir.


Başta zengin ülkelerde olmak üzere aile, giderek küçülmektedir. Avrupa’da doğurganlık oranı 1990’da 1.72 iken 2000’de 1.46’ya düşmüştür. Aynı dönemde Asya’da bu rakam 3’ün az üzerinden 2.54’e inmiştir. Çoğunluğu Katolik olan Güney Amerika’da bile, doğurganlık oranı azalmaktadır. Brezilya’da 40 yıl önce 6.3 olan kadın başına çocuk oranı 2.3’e düşmüştür. 48 az gelişmiş ülkede bu rakam 5.74’tür ve ancak 2050’de 2.51’e gerileyeceği hesaplanmaktadır.


Ailelerin çoğu tek çocukla yetinmektedirler. Aileler daha fazla çocuk istediklerini söylemekte, fakat bunu gerçekleştirmemektedirler.


Nüfus bilimci Margarita Delgado, İspanya’da 28 yıl içinde doğum oranlarının yarıya inerek 1.2 olduğunu ve ilk doğumların 25 yıl önceki %38’e nazaran %50’ye çıktığını işaret etmektedir. ABD nüfus bürosuna göre 1976’da %9.6 olan tek çocuklu aile oranı 1998’de %17’ye yükselmiş ve aynı dönemde 3 ve daha fazla çocuğu olan ailelerin oranı %21’e düşmüştür. Halbuki 30 yıl önce “Nüfus Bombası” adlı kitabında Paul Ehrlick, yiyecek kıtlığı olacağını ve dünyanın tabii kaynaklarının tükeneceğini iddia ediyordu. Bu ve benzeri kıyamet senaryolarının korkusu, aileleri ve ülkeleri çok sıkı bir aile planlamasına sevk etti.


Az çocuk akımının bir sebebi de annelerin çalışması... Artık kadınlar çocuk doğurmaya zaman, para ve enerji bulamıyorlar. Alman psikolog Hortut Kasten, “pekçok genç kadının evlenmeden önce birden fazla çocuk istediğini biliyoruz, ama yola çıkınca kariyer arzularından büyük kısıntılar yapmayı göze almadıkça bunun mümkün olmadığını görüyorlar” demekte.


İtalya’da yapılan bir araştırma ise 16-24 yaş arası kadınların %52’si daha şimdiden “kariyere engel olduğu” gerekçesiyle hiç çocuk istemediklerini ifade etmişler.



ÇOCUKLARIN AZALMASI DENGESİZLİĞİARTTIRIYOR!


2050 yılında, en fakir ülkelerdeki insan sayısı 2.4’e katlanacak ve dünyadaki 10 kişiden 9’u bu ülkelerde yaşayacak.



DÜNYA YAŞLANIYOR!


Birleşmiş Milletler raporları önümüzdeki 50 yılda 60 yaş üzeri nüfusun 3 kat, 80 yaş üzeri nüfusun ise 5 kat artacağını göstermektedir.Daha da fazla yaşayan bu yaşlıların bakımını kim üstlenecektir? Şu an dünyada her 100 çalışana 11 emekli düşmektedir. ABD Nüfus Bürosu 2050’de her 100 çalışana 26 emekli düşeceğini hesaplamıştır. Washington’da kurulu strateji ve beynelmilel araştırmalar merkezi (CSIS) sorumlusu Paul Hevitt bunun “ekonomik ve sosyal bir felaket” olacağını söylüyor.



TEK ÇOCUK PROBLEMİ


Değişen aile yapısı üzerinde gözler en çok tek çocuklara odaklanmaktadır. Tek çocuklar rutin olarak ben-merkezci (egoist) ve uzlaşmasız olmakla suçlanmaktadırlar. Çin’de “küçük imparatorlar” olarak bilinen yalnız çocuklar, artan çocukluk çağı suçlarından, yaygınlaşan maddeciliğe kadar herşeyden sorumlu tutulmaktadır. “Tek çocuklara aşırı ihtimam gösterildiğinden kurallara uymuyorlar ve şımarıklar” yaygın kanaattır.


Bu tür inanışlar tek çocuk anne-babalarında sıklıkla suçluluk ve öfke duyguları uyandırmaktadır. Şimdi buna karşı “tek çocuk”lar savunmaya geçmişlerdir. Web siteleri açmakta, daha çok psikologlara götürülerek problemleri giderilmeye çalışılmaktadır.


Tek çocuklar da durumlarından memnun değiller. Yarısı tek çocuk olduklarını saklamaktadırlar. Üstelik bu çocuklar yalnızlığın ne kadar zor olduğunu çevrelerine hatırlatıyorlar.


Şurası kesindir ki tek çocuklar, bazı şeyleri çok kardeşlilerden daha farklı yaşamaktadırlar.Pek çoğu başarılı olmak için kendisini baskı altında hissetmektedir ve anne-babalarını model almaya daha yatkındırlar. Tek çocukların kendilerine kardeş istemelerinin bir sebebi de, yaşlı ve hasta anne-babalarına bakma görevini paylaşmak istemeleridir.

Evet, insanlar daha az çocuk istedikçe bir yandan problemli tek çocuklar ortaya çıkmakta; diğer yandan dünyada fakir-zengin dengesizliği fakirler aleyhine da bozulmakta ve nüfus giderek yaşlanmaktadır
ѕнσω мυѕт gσ ση ツ

Benzer Konular

7 Temmuz 2012 / asla_asla_deme Taslak Konular
24 Mayıs 2009 / barış Tıp Bilimleri
13 Şubat 2012 / AeraCura Taslak Konular