Arama

Kadın Sağlığı - Sayfa 35

Güncelleme: 25 Temmuz 2014 Gösterim: 319.779 Cevap: 357
GüNeSss - avatarı
GüNeSss
Ziyaretçi
16 Ekim 2011       Mesaj #341
GüNeSss - avatarı
Ziyaretçi
Birçok kadın hamilelik döneminde güzel görünmeye fazla önem göstermez. Hamilelik döneminde hormonlar kadınların düşünce ve duygularını önemli ölçüde değiştirir. Bu dönemide cildinize ve kilonuza gerekli özeni göstererek kendinizi daha güzel ve formda hissedebilirsiniz.

Sponsorlu Bağlantılar
Yapılan çalışmalar mutlu annelerin çocuklarının daha huzurlu, aktif ve sağlıklı olduklarını göstermiştir. Araştırma ayrıca mutlu annelerin bebekleri için daha kaliteli süt ürettiğini ileri sürmektedir. Annelerdeki olumsuz duygu ve düşünceler doğum sonrası depresyon riskini arttırır ve bu durum da bebekleri olumsuz yönde etkiler.

Anne adayları bu dönemde ilk olarak uzman bir doktorun kontrolü altında sağlıklı bir diyet uygulamalıdır. Diğer hamile kadınların tavsiye ettiği diyetler kesinlikle uygulanmamalıdır. Herkesin sağlığı ve beslenme düzeni kendisine özgüdür ve diyet programları kişiye özel olarak hazırlanmalıdır. Anne adayı ayrıca bu dönemde doktorun önerdiği vitamin ve mineral takviyelerini de almalıdır. Doktor izni olmadan kesinlikle ilaç kullanılmamalıdır.

Egzersiz ve kilo kontrolü bu dönemde anne adayının dikkat etmesi gereken konulardan birisidir. Anne adayları için bu dönemde 6 ile 10 kilo arası öngörülen kilolardır. 10 kilonun üstü annenin doğum esnasıda zorluk yaşamasına yol açabilir. Anne adayı ayrıca hamilelik süresince düzenli olarak uyumalıdır ve stresten uzak durmalıdır.

kaynak:
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
11 Ocak 2012       Mesaj #342
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
Kilo Vermenize Yardım Edecek 10 Altın Kural

Sponsorlu Bağlantılar

Kilo Vermenize Yardim Edecek 10 Altin Kural
Kahvaltıyı atlamayın: Kahvaltı metabolizmanızı harekete geçirir ve kalorilerinizi yapmak için önünüzde bütün bir gün olur. Kahvaltı ettiğiniz zaman, günün geri kalanında daha iyi, daha sağlıklı seçimler yapmanız da kolaylaşır. Ayrıca, vücudunuzun karbonhidratları işleme yeteneği sabahları daha yüksektir unutmayın!

Az ve sık yiyin: Burada amaç, kan şekeri seviyenizi belirli bir sınırda tutarak açlıktan bisküvi vb. paketlerine uzanmanızı engellemektir. Az ve sık yiyerek metabolizmanızın gün boyu etkin çalışmasını sağlamış olursunuz.

Daha yavaş yiyin: Yemeğinizi yutarcasına yerseniz, masadan daha çok yemiş olarak kalkarsınız. Beyninizin doyduğunuzu midenize haber vermesi yaklaşık yirmi dakika alır, bu yüzden yemek zamanlarınızı daha acelesiz geçirin. Her zaman oturarak yiyin. Lokmalar arasında çatalı elinizden bırakın ve yutmadan önce lokmanızı sonuna kadar çiğneyin.

Bol bol lifli gıda yiyin: Lif oranı yüksek diyet, kilo vermenin en iyi yollarından biridir. Bir araştırmada, her 1000 kalori başına 26 gr. lif içeren düşük yağlı bir beslenme rejimi uygulayan kişilerin yağ bakımından daha yüksek, lif bakımından daha düşük (günde sadece 7 gr.) bir rejimle beslenen kişilere göre daha çok kilo kaybettiği görülmüş. Bu size çok görünebilir ama kepekli tahıl gevrekleri, tam tahıl unundan makarna, ekmekler ve bol bol meyve sebze yiyerek lif alımınızı yükseltebilirsiniz.

Market tuzağına düşmeyin: Asla markete aç gitmeyin ve her zaman bir liste yapın ki raflardaki lezzetli ama yağlı yiyeceklere ya da kasadaki cips ve çikolatalara yenik düşmeniz zorlaşsın. Haftalık büyük alışverişleriniz dışında her zaman alışveriş arabası yerine sepet kullanın ki en gerekli şeyleri satın aldıktan sonra başka bir şey taşıyacak yeriniz kalmasın!

Porsiyonlarınıza dikkat edin: Kaba bir ölçü vermek gerekirse, bir porsiyon karbonhidrat (örneğin:makarna, pilav ya da patates) avucunuzun içine sığabilmelidir. Aynı şey proteinler için de geçerlidir. (et, balık, peynir vb.) Meyve ve sebzeyi daha çok yiyebilirsiniz.

Alkolün ölçüsünü kaçırmayın: Alkollü içkiler, vücutta depolanamayan, işe yaramaz kalorilerle doludur. Bu yüzden vücut onların kullanabildiği kadarını kullanır. Vücudun ihtiyacından daha fazla ne yemişseniz onları da yağ olarak depolar. İçki aynı zamanda iradenizi de zayıflatabilir. Örneğin; birkaç biradan sonra, acılı bir kebap yemek gözünüze çok daha cazip görünebilir.

Akşamları karbonhidratlara yüklenmeyin: Akşam yemeğinden sonra genellikle karbonhidrat harcamayacağınız için, bunlar büyük olasılıkla yağ olarak depolanır. Karbonhidratlı besinler yerine, balık gibi proteinli besinler ve bol bol sebze yiyin.

Tabaklarınız küçültün: Yemek takımınızdaki o koca tabakların yerine, yaklaşık 20 cm. çapında daha küçük tabaklar kullanmaya başlayın. İnsanlar, alacakları kalori miktarına bakmaksızın tabaklarını silip süpürmeye eğilimindedir.

Öğünlerden önce meyve ya da salata yiyin: Bir araştırmada, her öğünden önce küçük bir elma ya da armut yiyen kadınların, meyveyi yemeyen ama aynı düşük kalorili diyeti uygulayan kadınlardan daha çok kilo kaybettiği görülmüş. Bir başka araştırmada, yemekten önce 100 kalorilik az yağlı bir salata yiyen insanlar, salatayı yemeyenlere kıyasla yaklaşık yüzde 12 daha az yemek yemişler.





BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Sen sadece aynasin...
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
19 Ocak 2012       Mesaj #343
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
Cinsel Sağlığınız İçin Öneriler

cinsel 194x300

Cinsel yolla bulaşan hastalıklar, günümüzde çok eşli bir yaşamın benimsenmesi nedeniyle oldukça sık karşılaşılan sorunlardan. Bir de, bazı hatalı alışkanlıklar yüzünden gelişen hastalıklar var; mesela naylon iç çamaşırının yol açabildiği mantar enfeksiyonu gibi! Bu tür hastalıklar estetik, psikolojik ve hijyenik sorunları, hatta kimi zaman kısırlık veya erken doğum gibi çok ciddi tabloları da beraberinde getirebiliyor. Aslında günlük hayatımızda alacağımız basit önlemlerle bu hastalıkların ortaya çıkmasını önleyebiliriz.

Alerji testi yaptırın
Vajinal bölgenizde, sadece regl dönemi sırasında gelişen bir kaşıntınız mı var? Yanıtınız evet ‘evet’ ise o zaman sizin sorununuz alerji olabilir. aklınızda bulunsun, kokulu pedler vajinanın duyarlı cildinde kaşıntıya sebep olabiliyor. Köpüklü banyo yapmak ve bu bölgeyi kokulu sabunla yıkamak da alerjiyi tetikleyebiliyor. siz iyisi mi kokulu ürünler kullanmayı bırakın. Belirtiler ortadan kalkarsa, suçluyu bulmuşsunuz demektir. Doktorunuz aksini öenermedikçe, vajinanın içini yıkamaya yönelik üretilen hijyen ürünlerini de kullanmayın. Çünkü bunlar vajinayı bakterilere karşı koruyan ”laktobasil asit” ortamının zarar görmesine yol açabiliyor.


Diyetinizi gözden geçirin

Yapılan çalışmalar, haftada 4 ile 6 kez tavuk yiyen kadınların sistite daha eğilimli olduğunu gösteriyor. Bu soruna tavukta bulunma ihtimali olan E koli bakterisinin neden olabileceği düşünülüyor. Teksas Üniversitesi Southwestern Medical Center’de yapılan bir araştırma; diyet içeceklerdeki maddelerin, mesanede tahrişe yol açabileceğini ve idrar tutamama sıkıntısını artırabileceğini ortaya koyuyor. New York Long Island Jewish Medical Center’de yapılan çalışmada ise günde 2 dilimden fazla beyaz ekmek tüketmenin, içeriğindeki rafine karbonhidratın kan şekeri seviyesini yükseltmesi nedeniyle mantara daha uygun bir zemin hazırladığını ifade ediyorlar.


Stresten uzak durun

Uzmanlar stres altındaki kadınların regl dönemlerini, sakin mizaca sahip olan ve stressiz bir yaşam süren kadınlardan 2 kat daha ağrılı geçirdiklerine dikkat çekiyor. Bunun muhtemel sebebi ise stres yüzünden yükselen prostaglandin (çeşitli dokularda bulunan ve yağ asitlerinin türevi olan yağ kökenli bir madde) üretiminin, ağrılı krampları tetiklemesi. Bu artış özellikle regl döneminin ilk yansında görülüyor. Dolayısıyla, siz de hiç olmazsa regl döneminde stresten uzak olmaya çalışın.


Mantardır diye düşünmeyin

Vajinal bölgedeki her kaşıntının mantar enfeksiyonundan kaynaklandığını zannedip, gelişigüzel ilaç alarak kendi kendinizi tedavi etmeye kalkmayın. Çünkü, aslında sorununuzun nedeni başka bir hastalık, örneğin, bakteriyel vajinit olabilir. Mantar enfeksiyonu peynir kesiği kıvamlı bir özellik sergilerken, bakteriyel vajinit akıntısı ise daha akıcı oluyor. Doktorunuz bakteriyel vajinit tanısı koyarsa, antibiyotik tedavisi uygulayacaktır.


Smear testi yaptırın

Uzmanlar, hiçbir yakınmanız olmasa bile Pap Smear testini düzenli olarak yaptırmanız gerektiği uyarısında bulunuyor. Çünkü bu test İle jinekolojik kanserler arasında 2. sırada yer alan rahim ağzı kanseri erken dönemde yakalanabiliyor. Hatta rahim ağzında kanser başlangıcı olabilecek herhangi bir hücresel değişiklik bile pap smear testi ile belirlenebiliyor. Bu nedenle aktif cinsel hayata başlayan her kadının, 20 yaşından itibaren yılda bir kez pap smear testi yaptırması çok önemli. Risk faktörü taşıyanlarda ise testin 6 ayda bir tekrarlanması gerekiyor


Klamidya enfeksiyonlarını önemseyin
Her yıl düzenli olarak doktor kontrolünden geçin. Çünkü, genltal bölgeye kolaylıkla yerleşebilen ve cinsel yolla bulaşan hastalıklardan biri kabul edilen klamidya bakterisi enfeksiyonu günümüzde çeşitli testlerle ortaya çıkarılabiliyor ve başarılı bir şekilde tedavi edilebiliyor. Eğer tedavi edilmezse, bir yandan fallop tüplerinde tıkanma sonucu kısırlığa yol açabiliyor, öte yandan genltal siğil virüsü olan HPVnin enfeksiyonunu kolaylaştırarak rahim ağzı kanseri riskini artırabiliyor.


İdrara çıkışınızı takip edin
Uzmanlara göre; günde 8 kez İdrara çıkmak normal. Eğer daha sık idrara çıkıyorsanız, muhtemelen çok fazla SM tüketiyorsunuz demektir. Yine de, çok ani olarak tuvalete çıkma ihtiyacı hissediyorsanız ya da tuvalete erişemeden İdrar kaçınyorsanız, bu, fazla çalışan bir mesaneden muzdarlp olduğunuz anlamına gelebilir. Tıpta aşırı Uzmanlar stres altındaki kadınların regl dönemlerini, sakin mizaca sahip olan ve stressiz bir yaşam süren kadınlardan 2 kat daha ağrılı geçirdiklerine dikkat çekiyor. Bunun muhtemel sebebi ise stres yüzünden yükselen prostaglandin (çeşitli dokularda bulunan ve yağ asitlerinin türevi olan yağ kökenli bir madde) üretiminin, ağrılı krampları tetiklemesi. Bu artış özellikle regl döneminin ilk yansında görülüyor. Dolayısıyla, siz de hiç olmazsa regl döneminde stresten uzak olmaya çalışın. aktif mesane adı verilen bu durum ilaçla tedavi edilebiliyor.


Jinekologunuzla görüşün

Bazı kadınlar farklı idrar kanalına sahipler. “Nasıl” diyorsanız, hemen söyleyelim: Mesela idrar kanalı vajinaya yakın olabiliyor. Bunun sonucunda da bakterilerin içeri girmesi kolaylaşıyor. Böyle bir anatomiye sahipseniz, kişisel hijyeninize daha çok dikkat etmelisiniz. Örneğin tuvalet ihtiyacını karşıladıktan sonra arkaya doğru temizlememeniz ve ellerinizi her tuvalet sonrası yıkamanız gibi.


Bisiklet selenizi değiştirin
Doktorlar ince ve küçük sele kullanan kadın bisikletçilerin üriner bölge enfeksiyonlarına daha yatkın ve seksüel duyarlılıklarının da normalden daha az olduğunu belirtiyorlar. Çünkü, küçük bisiklet seleleri, perine kanalındaki sinirlere anormal bir baskı yaparak genital organları etkiliyor. İyisi mi siz büyük bir sele kullanın ve vücudunuzu ileri doğru uzatmaktan de kaçının.


Vulvanızı kontrol edin!
Uzmanlar her kadının vulva bölgesini 3 ayda bir kendi kendilerine muayene etmeleri gerektiğini belirtiyorlar. Çünkü bu sayede pek çok hastalık, erken dönemde, yani henüz tedavi edilebilir aşamadayken saptanabiliyor. Siz de vulvanızı düzenli olarak muayene edin ve bu bölgede siğil, kitle, şişlik ya da koyu lekeler fark ederseniz, hemen doktorunuzu arayın.



BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Sen sadece aynasin...
buz perisi - avatarı
buz perisi
VIP Lethe
5 Şubat 2012       Mesaj #344
buz perisi - avatarı
VIP Lethe
Hem zayıflamak istiyor hem de bunun için çok uzun saatler aç kalmak gibi hayatı zorlaştıracak yöntemlere hiç katlanamıyorsanız, sizin için kilo vermenin en basit yöntemlerini açıklıyoruz. İşte 15 basit yöntem ile zayıflamanın en kolay yolları:

1- Porsiyonları küçültün: Kendinize yasaklar koymak yerine her şeyden küçük miktarlarda tüketin. Böylece mahrumiyet duygusu gelişmez ve bu alışkanlığınızın tamamen değişmesi içinde daha sabırlı olabilirsiniz. Yasaklar koymak bu beslenme tipinden vazgeçmenize sebep olabilir.


2- Çayı ve kahveyi şekersiz için: Her gün beş kesme şeker kullandığınız hesabından yola çıkarsak bakın nasıl bir tablo ortaya çıkıyor: Günde 5 şekerx20=100 kalori enerji veriyor. Her gün sadece 100 kaloriden vazgeçerek ayda 3 bin kalori, yılda 36 bin 500 kalori tasarruf ederek yıl sonunda 5 kg. zayıflayabilirsiniz.

3- Salatanın yağına dikkat: 1 tatlı kaşığı zeytinyağı yeterli. Bundan fazlası 50 kalori demek. Salatanızda zeytinyağı miktarını azaltmak için içinde sirke ve baharat bulunan soslar yaratabilirsiniz. Bu soslara biraz hardal veya yoğurt ekleyebilirsiniz.

4- Haftada 1-2 kez kurubaklagil: Mercimek, nohut, kuru fasulyeyi ihmal etmeyin. Haşlayıp salatalarınıza katabilir, çorbasını yapabilirsiniz. Böylece bitkisel protein kaynağı ve lif bakımından daha zengin beslenmiş olursunuz. Lifler, kansere karşı koruyucu olduğu gibi bağırsak hareketlerini de düzenler.

5- Doymuş yağ tüketimini azaltın: Hayvansal besinlerin; süt, yoğurt, peynir ve etlerin yağsız olanlarını tercih edin. Böylece daha az yağ ve kolesterol almış olursunuz, günlük kalori alımınız da azalmış olur.

6- Alkol tüketimini sınırlandırın: Alkol seviyorsanız tercihiniz şarap olsun. Rakı, votka ve viski yüzde 45-50 oranında alkol içerirken, şarapta bu oran yüzde 12-15. 1 gr. yağ 9 kalori içeriyor, 1 gr. alkolse 7 kalori.

7- Her sabah aynı kahvaltıyı yapmayın: Bazı günler yeme biçiminizi değiştirin. Tek yönlü beslenmeyerek farklı tatları deneyin. Bazen meyve ve yoğurt, bazen peynir ekmek, bazen yulaf ve süt, bazen de yumurta ve ekmek gibi.

11- Çeşitli beslenin: Hiçbir besin tek başına mucizevi bir özelliğe sahip veya hiçbir besin tek başına suçlu değildir. Hedefiniz hep ölçülü beslenmek olsun. Dengeli beslenme tüm dünya otoriteleri tarafından hâlâ en geçerli yöntem. Mucizeler aramayın, kilo kaybederken sağlığınızı da kaybetmeyin.

12- Kalori saymayın, dengeli beslenin: Her öğünde, beş temel besin grubunu alın. Bu şekilde beslenmeyle besin öğeleri arasında dengeyi sağlarsınız. Bu grup; süt-yoğurt, et-balık-tavuk, ekmek-tahıllar, sebze ve meyveden oluşuyor.

13- Etiket okumaya başlayın: Doğru besini ararken, mutlaka etiketleri okuyun. Besinlerin kalori, yağ ve tuz değerlerini, son kullanma tarihlerini inceleyin. Yağ, kalori ve tuz bakımından daha düşük olanları seçin.

14- Yaşam biçiminizi ve düşünce şeklinizi yenileyin: Dengeli beslenme ve iyi yaşamı hayatınızın bir parçası haline getirin, etrafınıza da bunu anlatın. Diyetteyim düşüncesi yerine “Ben artık bu şekilde yiyeceğim” fikrini benimseyin.

15- ”Ya hep ya hiç” demeyin: Diyetiniz bazı günler veya öğünler bozulabilir. Sakın “Battı balık yan gider” diye düşünmeyin, kaldığınız öğünden veya ertesi günden devam edin.



BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
In science we trust.
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
23 Şubat 2012       Mesaj #345
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
Kadınlara çikolata müjdesi
İsveç’te yapılan araştırmaya göre haftada iki kez çikolata tüketmek, felç riskini yüzde 20 oranında azaltıyor.

120105 chocolatefest 2011 promo imagehlarge


Kilo alma korkusuyla çikolatadan uzak durmaya çalışan, suçluluk duygusuna rağmen çikolata kaçamakları yapmaktan vazgeçmeyen kadınlara müjdeli haber İsveçli araştırmacılardan geldi.
İsveç Karolinska Enstitüsü’nün Amerikan Kardiyoloji Dergisi’nde yayımlanan araştırmasına göre, haftada iki kez çikolata tüketen bir kadın, kendisiyle aynı fiziksel koşullara ve yaşam alışkanlıklarına sahip, ancak çikolata yemeyen hemcinsine oranla kendini felç riskinden yüzde 20 daha fazla koruyabiliyor.
Araştırmaya göre; kakaoda bulunan antioksidan özelliğe sahip flavonoidler, kötü kolestorol olarak adlandırılan düşük yoğunluklu lipoproteinlerin (LDL) oksidasyonunu önlüyor ve bu şekilde kişinin kalp ve damar hastalıklarına yakalanma ve felç riskini düşürüyor.
Yaşları 49 ile 83 arasında değişen 33 bin 372 kadının, 8 farklı kategoriye ayrılarak kapsamlı şekilde incelendiği araştırmada, yeme alışkanlıkları, yaş grupları ve sağlık koşulları birbirine denk gruplardaki kadınlar, sadece çikolata tüketimlerindeki farklara göre incelendi. Tüm deneklerden ayrıca son bir yıl içinde aralarında çikolatanın da bulunduğu 96 farklı gıdayı hangi sıklıkla tükettiklerine dair 350 sorudan oluşan anketi yanıtlamaları istendi.

UZMANLAR BİTTER TAVSİYE EDİYOR
Merkez tarafından 10.4 yıl boyunca yapılan incelemelerin sonucunda, 33 bin 372 kadında görülen bin 549 felç vakasını mercek altına alan uzmanlar, çikolata tüketen kadınların, kendi kategorilerindeki çikolata tüketmeyenlere oranla felç riski ve kalp damar hastalıkları konusunda daha avantajlı olduklarını tespit etti.
Uzmanlar, çikolataların farklı miktarlarda kakao içerebileceği uyarısında da bulunarak, söz konusu araştırmadaki kadınların, en az yüzde 30 oranında kakao içeren çikolata tükettiklerini belirtirken, daha az şeker ve daha çok kakao içerdiği için bitter çikolata tüketilmesini tavsiye ediyorlar.
Araştırmanın, tansiyonu düşürdüğü, insülin direncini azalttığı ve kan pıhtılarını önlediği de bilinen çikolatanın, kalp damar hastalıklarıyla mücadelede de etkili olduğunu tespit eden en geniş kapsamlı çalışma olması bakımından önem taşıdığı belirtildi.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Sen sadece aynasin...
adsız - avatarı
adsız
VIP VIP Üye
22 Kasım 2012       Mesaj #346
adsız - avatarı
VIP VIP Üye
Kadın Sağlığı Hakkında Bilinmeyenler

İnsan vücudu yaşam boyunca birçok evreden geçer. Her bir evre kendine göre artılar ve eksiler taşır. KADINLAR HANGİ YAŞTA HANGİ TESTLERİ YAPTIRMALIDIR?

Özellikle kadınlar sağlık kendilerine daha fazla önem göstermelidir. Çünkü, kadın vücudu fonksiyonel açıdan erkek vücuduna göre daha karmaşıktır. Doğurma özelliğine sahip olmaları, çeşitli yaşlarda bir dizi karmaşık olayla karşı karşıya kalmalarına neden olur. Ergenlikle birlikte kadın östrojen salgılanması ile birlikte bazı fizyolojik ve biyolojik değişiklikler meydana gelir. Buna bağlı olarak hem vücudunun şekli hem de kimyası değişir. Kadın Sağlığı konusunda merak ettiklerimizi Elab laboratuar Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Aytaç Keskineğe’ye sorduk.

Kadınlar hangi dönemlerde üremeyle ilgili testler yaptırmalı?
Kadınlarımız her dönemde vücutlarının sesine kulak verin vermeli. Ergenlik çağından başlayarak, 45’li yaşların sonrasında dahi kadınların belirli zamanlarda belirli testleri mutlaka yaptırmaları gerekiyor.

Ergenlikten başlayacak olursak kız çocuklarına ilk testler hangi yaşlarda yaptırılmalı?

İleriki yaşlarda karşılaşılabilecek sorunlara tedbir almak için 12-14 yaşlarda başlayan adet dönemi ile kız çocuklarının üreme sağlığı kontrol edilmeye başlanmalı. Bu dönemde en sık görülen problemlerin basında adet düzensizlikleri gelir. Bunların arasında adet görmeme, normalden daha kısa veya uzun sürede adet görmek, periyotların farklı olması, az ya da çok kanama olması sıralanabilir. Benzeri şikayetlerle annelerine gelen kız çocuklarının mutlaka bir kadın doğum uzmanına götürülmesi doğru olur.

Adet düzensizliği durumunda ne gibi testler yapılıyor?
Anatomik veya hormonal bozuklukların araştırılması gereklidir. Genellikle bu şikayetlere estrogen, FSH ve LH hormonları arasındaki dengede bozulma veya prolaktin hormonunda yükselmeler sebep olur. Bunun dışında yumurtalıkların ve tüplerin durumunu araştırmak için ultrason yapılması da son derece faydalıdır. Ergenlik döneminde kız çocukları bu gibi şikâyetleri aileden saklama eğiliminde olurlar. Bu sebeple bu dönemde kendisine yakın olmaya çaba göstermeniz önemlidir. Oldukça sık görülen bu problemlerin bir kez tanısı konduktan sonra tedavileri genellikle kolaydır.

Adet düzensizliği ergenlik çağı sonrası da görülebilir mi?
20’li yaşlarda adet düzensizlikleri yaşayan kadınlar ve genç kızlarda da adet düzensizlikleri görülebiliyor. Adet düzensizliği ile beraber kilo alma ve erkek tipi tüylenme varsa “polikistik over sendromu” dediğimiz yumurtalıkların fonksiyonel yumurta üretememesine bağlı yumurtalıklarda kistleşme, aşırı kilo alımına bağlı insülindirenci ve bunun sonucunda diğer hormonal aktivitelerin bozulduğu durum aklımıza gelmelidir. Tanı ve tedavisi son derece kolay olan bu rahatsızlık, atlandığı takdirde ilerleyen yaşlarda tip–II diyabet, Kalp damar hastalıkları, obezite, kısırlık sorunları ortaya çıkabilmektedir. Dolayısıyla hangi yaşta olursanız olun eğer yumurtalıklarınızda kist, fazla kilo ve erkek tipi tüylenme gibi bulgularınız varsa mutlaka LH/FSH hormonlarıyla birlikte HOMA-IR dediğimiz insülin direncini ölçtürmelisiniz.
Doğurganlığı etkileyen faktörler hangi yaşlarda ortaya çıkıyor?
Özellikle çocuk doğurma yaşları olarak bilinen 30’lu yaşlarda doğurganlık üzerine etki eden birçok faktörün ortaya çıkıyor. Bunlardan birincisi yumurtlamayı kontrol eden ve döllenme olduğu takdirde rahmin döllenmiş yumurtayı geliştirecek yapıya sahip olmasını sağlayan östrojen, FSH, LH ve progesteron hormonlarıdır. Adetin 3’üncü gününde bu hormonların düzeylerini ölçtürerek üreme fonksiyonlarınız hakkında bilgi alınabiliyor. Üreme üzerine etki eden diğer bir hormon grubu ise tiroit bezi tarafından sentez ediliyor. Tiroit bezi fonksiyonlarının normal olmadığı durumlarda gebe kalmak oldukça zordur. Bu sebeple hamilelik planlayan anne adaylarının öncesinde T3, T4, TSH, Anti-TPO ve Anti-Tgtestlerine baktırmaları çok önemlidir. Bu test sonuçlarında sorun görünen kadınların bir hormon hastalıkları uzmanıyla görüşmeleri gerekiyor. Tiroid bezi fonksiyonları düşük olan anne adaylarının tedavi edilmedikçe hamile kalması oldukça zordur. Ayrıca Anti TPO, anti Tg adı verilen tiroidantikorları pozitif olan anneler de ise düşükler görülebiliyor.
Emziren kadınlar neden hamile kalmazlar?
Prolaktin adı verilen beyinde hipofiz bezi tarafından salgılanan hormon anneyi süt vermek üzere hazırlar. Bu hormon aynı zamandan doğal bir doğum kontrolü sağlamaktadır. Böylece anne emzirdiği dönemde tekrar hamile kalamaz. Gebe olmadığı halde prolaktini yüksek kadınlar ise bu yüzden hamile kalamaz. Prolaktin seviyesi yüksek kadınların doktorlarıyla görüşerek tedaviye başlamasını önermekteyiz.
İkinci Bölüm: 40 ve 50’li yaşlarda kadınları bekleyen olası sağlık sorunları ve yapılması gereken testler
ömr-ü bahar
SaglikON2 - avatarı
SaglikON2
Ziyaretçi
17 Aralık 2012       Mesaj #347
SaglikON2 - avatarı
Ziyaretçi
rahim ici hasarlanmasiTekrarlayan tüp bebek başarısızlıklarında rahimiçi dokusunun hasarlanmasının gebelik şansını artırdığını biliyor musunuz? Bahçeci Sağlık Grubu Fulya Tüp Bebek Merkezi kadın Hastalıkları Uzmanı Op.Dr. Güvenç Karlıkaya, “Rahimiçi dokusuna hafifçe hasar verilerek gebelik için daha uygun hale getirilmesine yönelik çalışmalar; yaranın iyileşme döneminde verdiği cevabın bir sonraki dönemde embriyonun tutunma şansını arttırdığını ortaya koydu” dedi.



Son yıllarda tüp bebek konusunda yaşanan birçok gelişmeye, gebelik elde etmedeki başarının artmasına rağmen, birçok çift tekrarlayan uygulamalarda mutlu sona ulaşamayabiliyor. Çocuk sahibi olamayan çiftlerde tekrarlayan başarısızlıklar hem maddi hem de moral anlamında oldukça sıkıntı verici olmakla beraber, tüp bebek tedavileri ile uğraşan doktorlar içinde rahatsız edici bir durum.



Rahimiçi Hasarlanması Gebelik Şansını Nasıl Artırıyor?

Bahçeci Sağlık Grubu Fulya Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Güvenç Karlıkaya tekrarlayan tüp bebek başarısızlıklarında rahimiçi dokusunun hasarlanmasının gebelik şansını artırdığı yönde araştırma sonuçlarının olduğunu söyledi. Karlıkaya sözlerine şöyle devam etti:

“Özellikle tüp bebekte kullanılan ilaçlara iyi cevap veren yumurta kapasitesi yeterli, oluşturulan embriyoları kaliteli, rahminde belirgin bir problemi olmayan kadınlarda, tekrarlayan uygulamaların başarısızlıkla sonuçlanması hekim hasta ilişkilerini de olumsuz etkilemektedir. Son yıllarda yapılan çalışmalar, bu tür durumlarda gebelik oluşmamasının bir nedeni olarak da embriyonun yerleşeceği rahim içi dokusunun gebelik için yeterli olmamasını göstermektedir. Bilindiği gibi bir embriyonun rahim duvarına yerleşmesi her zaman gerçekleşmez. Bu olay adet döngüsü içerisinde belirli ve kısıtlı bir dönem içerisinde olmaktadır. Bilimsel araştırmalar, bu dönemde rahim içinin yapısının, başka dönemde olmadığı kadar yoğun, büyüme ve gelişmeyi sağlayan faktörlerle aktif olduğunu göstermiştir. Tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı olan kadınların bazılarında, sorunun belki de bu olabileceği düşünülmüş ve bu durumu düzeltmeye yönelik bir takım yöntem ve tedaviler üzerinde çalışılmıştır. Amerika’da yayınlanan RBMonline dergisinin son sayısında yayınlanan araştırma sonuçlarına göre; rahimiçi hasarlama işleminin açıklanamayan tüp bebek başarısızlıkları olgularında başarı şansını ciddi biçimde arttırdığı açıklandı. Tedavi öncesi rahim içi problemleri saptamaya ve gidermeye yönelik operasyonlar, rahim-içi duvarının kan akımını arttırmaya yönelik vitamin ve ilaç takviyeleri, rahim-içi dokusunun daha normale yakın büyümesine yönelik tüp bebek tedavileri, tüp bebek tedavilerinde oluşan embriyoların dondurulup daha sonra nakledilmesi hep bu durumu iyileştirmeye yönelik girişimlerdir. Rahim-içi dokusunun gebelik için daha uygun hale getirilmesine yönelik çalışmalardan birisi de endometriumun yaralanması işlemidir. Genellikle tüp bebek işlemine başlanacak adet döneminden bir önce yapılan bu işlemde histeroskopi veya basitçe bir biopsi aletleri kullanılmakta ve rahim-içi dokusuna hafifçe hasar verilmektedir. Bütün vücut dokularının, yaralanmaya verdiği cevabı rahim-içi dokusuda vermekte ve hemen kendisini iyileştirmeye çalışmaktadır. İşte bu iyileştirme döneminde dokuda açığa çıkan büyüme, iyileştirme ve yapıştırma faktörlerinin, bir sonraki dönemde embriyonun tutunma şansını arttırdığı ileri sürülmektedir.”
Gülgeceler - avatarı
Gülgeceler
Ziyaretçi
1 Mart 2013       Mesaj #348
Gülgeceler - avatarı
Ziyaretçi
Çatlaklardan Nasıl Kurtulursunuz?

Herkes hızlı kilo alıp vermeden dolayı vücudunun bazı bölgelerinde çatlaklar meydana gelir. Bu aslında sadece bayanlara özgü bir şey değildir. Erkekler de hızlı kilo alıp verdiklerinde çatlaklara sahip olabilirler. Bu durumun kadınlarda daha fazla görünmesinin nedeni de doğumdur tabiki. Doğum yapmış birçok bayanın vücudunda çatlaklar oluşabilir. İşte şimdi bu çatlaklardan nasıl korunuruz veya nasıl kurtuluruzun cevabını arayacağız. Haydi buyrun..

Kadınların korkulu rüyalarından biri olan vücut çatlakları, genellikle ergenlik döneminden itibaren hızlı kilo alıp verme, hızlı boy uzaması, dengesiz beslenme, hamilelik ve genetik yatkınlık gibi nedenlere bağlı olarak ortaya çıkar ve bacak, kalça, bel çevresi, göğüs ve diz arkalarında enine-boyuna ince beyaz çizgiler şeklinde kendini gösterir.

Bu sorunla ilgili görüşlerine başvurduğumuz Dr. Levent Türbedar, çoğu kadının problemi olan vücut çatlaklarının %100 etkili bir tedavisinin olmadığını, fakat geliştirilen yeni yöntemler sayesinde çatlakların iyileştirilip, doku kalitesinin artırılabileceğini söyledi:

“Derinin aşırı gerilmesine bağlı olarak, cildin elastin ve kolajen dokularındaki tahribat sonucunda ortaya çıkan vücut çatlakları, bir çeşit deri yırtılmasıdır. İlk oluştuklarında pembemsi görünümde olurlar. Zamanla bu pembe çizgiler mora, soluklaşarak beyaza, sedef rengine dönüşür. Ayrıca yine derideki esnemelerin yoğunluğuna bağlı olarak çatlaklar sadece renk farklılıkları şeklinde değil aynı zamanda kabarık veya çukurlaşmış görüntüler şeklinde de oluşabilirler.”

Tabiki çatlakların oluşmaması için önceden alınabilecek birtakım önlemler var. Dr. Türbedar, özellikle açık tenliler, gelişme çağında ani kilo alan ve boyu aniden uzayan gençler, doğum nedeniyle karnı gerilen anneler ve her şeyden önemlisi ailelerinde çatlak olan kişilerin diğer insanlara göre daha fazla risk taşıdıklarını belirtiyor:

“Her şeyden önce dengeli beslenmek, hızlı kilo alıp vermekten kaçınmak, düzenli ama çok ağır olmayan egzersizler yapmak gerekiyor. Vücudu sürekli kremler ve yağlarla nemlendirmeli, cildin kurumasına ve gerilmesine izin vermemeli. Ayrıca düzenli masaj ile ve banyoda fırçayla mümkün olduğu kadar kan dolaşımını artırıp deriyi uyarmak da mümkün…”
Çatlakları nasıl iyileştirebiliriz, kapatabiliriz

Özel cilt masajları, mikrodermabrazyon, kimyasal peeling’ler, mezoterapik tedaviler, çeşitli dermo kozmetik kremler, ilaç (tretnoin) tedavileri, IPL ve Dye lazer tedavileri, günümüzde vücut çatlaklarının tedavisinde kullanılan yöntemler. Tedavilerde cilt tipi, çatlağın safhası, genişliği, bölgesi gibi çeşitli faktörler göz önüne alınarak kombine programlar uygulanıyor.

Çatlaklarda doku kalitesi artıyor
Çatlakların türü değil safhaları var. Çatlaklar taze yani henüz renkleri mor veya soluk kırmızıyken bu, dokuda kan dolaşımının mevcut olduğunu gösteriyor.

Bu safhada dokunun kolajen ve elastin üretebilecek kabiliyette olduğunu söylemek mümkün… Ve yapılacak olan her türlü sağlıklı müdahale, iyileşme sürecine katkıda bulunur. Daha ileri safhalarda, yani çatlak rengi beyaza dönünce, tedaviler daha uzun sürede yanıt verir. Ama yine de tedaviye başlamakta yarar vardır.

Yalnız tekrar hatırlatalım; çatlak tam olarak tedavi edilmiyor, iyileştirilebiliyor.

Kaynak
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Gülgeceler - avatarı
Gülgeceler
Ziyaretçi
1 Mart 2013       Mesaj #349
Gülgeceler - avatarı
Ziyaretçi
Kadın Sağlığı ve Çalışma Hayatı

Hazırlayan Dr. Didem Gediz Gelegen


Üreme sistemleri ile ilgili farklar dışında, kadın ve erkek işçilerin zararlı iş koşullarından ve bunları kontrol önlemlerinden aynı şekilde etkilendiğine dair yaygın bir yanlış anlayış vardır. Kadınlar ve erkekler çoğu kez aynı hastalıktan etkilenirken, fiziksel, metabolik, hormonal, fizyolojik ve psikolojik olarak faklılık gösterirler. Örneğin, kadınların ortalama beden ve kas kütlelerinin daha küçük olması nedeniyle kişisel koruyucu giysilerin ve araçların ölçülerine uygun olup olmadığına dikkat etmek gerekir. Aynı şekilde, ortalama beden kütlesinin erkeklerden daha küçük olması kadınları alkolün karaciğer ve santral sinir sistemi üzerine etkileri açısından daha duyarlı kılar.

Çalıştıkları iş türleri, yaşam biçimlerini etkileyen sosyoekonomik ortam ve sağlığı geliştirme programlarına katılım ve yanıt açısından da faklılıklar gösterirler. Son zamanlarda bazı değişiklikler olmasına rağmen, kadınlar genellikle sıkıcı derecede rutin ve tekrarlayıcı kazalara maruz kaldıkları işlerde çalışıyorlar. Ücret eşitsizliği yaşıyor; ev işleri, çocuk ve yaşlı bakımı gibi erkeklerin aynı derecede paylaşmadığı sosyal sorumluluklar taşıyorlar.

Gelişmiş ülkelerde kadınların beklenen yaşam süresi, hemen her yaş grubunda, erkeklerden uzundur. Beklenen yaşam süresi 45 yaşındaki bir Japon kadın için 37.5 yıl, İskoç kadın için 32.8 yıl iken diğer birinci dünya ülkelerinden kadınlar için de bu sınırlar arasındadır. Bu gerçekler kadınların sağlıklı olduğu gibi bir algılamaya neden olur. Bu "extra" yılların, çoğu önlenebilir olan kronik hastalıklar ve sakatlıklarla geçirildiği gerçeği ise gözden kaçırılmaktadır. Birçok kadın karşılaştıkları sağlık risklerinden, dolayısıyla bu risklerin kontrolü ve ciddi hastalık ve kazalardan korunma yöntemlerinden haberdar değildir. Örneğin, birçok kadın meme kanseri riskinin fakındayken, zaman içinde kadınlarda majör ölüm nedeni haline gelen kalp hastalıklarının ve primer olarak sigara kullanımındaki artışa bağlı olarak ki koroner arter hastalıkları için de majör risk faktörüdür. artış gösteren akciğer kanserinin farkında değillerdir.

Amerika Birleşik Devletleri'nde, 1993 yılında, 2500 erişkin kadın ve 1000 erişkin erkekle görüşülerek yapılan ulusal bir araştırma (Harris ve ark.1993) kadınların ciddi sağlık sorunları yaşadıklarını ve gerekli tıbbi yardıma ulaşamadıklarını göstermiştir. Araştırma sonuçlarına göre, her on kadından üç veya dördünün uygun klinik koruyucu hizmet almamaları nedeniyle tanısı konulmamış, tedavi edilebilir hastalık riski taşıdığı saptanmıştır. Koruyucu hizmet almamalarının nedeni, sağlık sigortalarının olmaması veya doktorlarının test yaptırmalarını ve araştırmanın gerekli olduğunu söylememesidir. Ayrıca, araştırmaya katılan önemli sayıdaki kadının kişisel doktorlarından memnun olmadıkları görülmüştür: on kadından dördü (erkeklerin iki katı) doktorun kendilerini ciddiye almadığını ifade etmiş ve % l7’sine (erkeklerde % 10) problemin "kafasında" olduğu söylenmiştir.

Ruhsal hastalık oranları kadınlar ve erkekler için kabaca aynı iken hastalık türleri değişmektedir: kadınlarda depresyon ve anksiyete bozuklukları daha sık görülürken erkeklerde madde ve alkol bağımlılığı ve anti sosyal kişilik bozuklukları sıktır (Glied ve Kofman 1995). Erkekler genellikle ruh sağlığı uzmanlarından yardım alırken, kadınlar sıklıkla birinci basamakta tedavi edilmekte ve çoğu ihtiyaç duydukları ilgiyi görememektedir. Kadınlar, özellikle yaşlı kadınlar, fazla oranda psikotropik ilaç reçetesi almakta ve bu durum psikotrop ilaçların muhtemelen aşın tüketildiği konusundaki kaygıyı arttırmaktadır. Çok sık olarak, önlenebilir ve tedavi edilebilir sorunlardan ve stresten kaynaklanan zorluklar, sağlık çalışanları, aile üyeleri, şefler ve çalışma arkadaşları ve hatta kadınların kendileri tarafından "ay hali' veya "yaşam değişikliği" yansıması olarak tanımlanmakta ve tedavi edilmeden bırakılmaktadır.

Saydığımız koşullar, kadınların yaşlı ya da genç olsun bedenlerini tanıdıkları ve onun nasıl işlediğini bildikleri varsayımıyla birleşmektedir. Bu varsayım doğruluktan uzaktır. Bu konuda yaygın bir ihmal ve eleştirilmeden kabul edilmiş yanlış bilgilenme söz konusudur. Çoğu kadın bilgisizliğini açıklamaktan utanmakta ve "normal" veya basit açıklamaları olan semptomlar nedeniyle kaygı taşımaktadır.

Kadınlar, çalışma yaşamının büyük bir kısmında işgücünün %50'sini oluşturduğuna ve bazı sektörlerde daha fazla yer aldıklarına göre; önlenebilir ve düzeltilebilir sağlık sorunları sağlıkları, üretkenlikleri ve çalıştıkları şirketler üzerinde belirgin ve ortadan kaldırılabilir bir yük doğurmaktadır. Bu yük, kadınlar için düzenlenmiş bir işyeri sağlık geliştirme programı ile belirgin şekilde azaltılabilir.

Kadın Sağlığını Geliştirmek için İşyeri Programı

Sağlık bilgisinin büyük bir kısmı gazeteler, dergiler ve televizyon kanalıyla edinilmektedir. Fakat bu bilgilerin çoğu eksiktir ve belli ürünlerin ve hizmetlerin tanıtımı için uyarlanmıştır. Medya, genellikle, tıbbi ve bilimsel gelişmelerin tanıtımında, cevaplandırdığından daha çok soru sormakta ve hatta gereksiz gerginliklere yol açmaktadır. Sağlık çalışanları hastanelerde, kliniklerde ve özel muayenehanelerde hastanın semptomları ile bağlantılı olmayan önemli sağlık konuları ile vakit harcamamak içiıı hastanın verilen bilgileri anlayabilecek bir altyapıya sahip olup olmadığından emin olmak konusunu çoğu kez eksik bırakmaktadırlar.

İyi düzenlenmiş bir işyeri sağlık geliştirme programı, kesin ve tam bilgilenme, grup içinde ve bireysel görüşmelerde soru sorabilme fırsatı, klinik koruyucu hizmetler, sağlık geliştirme etkinliklerine katılını fırsatı, hastalık ve sakatlıkları asgari düzeye çekebilmek
için danışmanlık hizmetini içermelidir. İşyeri, sağlık deneyimlerinin ve bilgilerinin paylaşımı için hele de sağlık sorunları iş koşulları ile bağlantılıysa ideal bir ortamdır. Sağlıklı yaşam biçimine ulaşılması ve sağlık geliştirici etkinliklere katılım için çalışma arkadaşlarının varlığı ek bir motivasyon sağlar.

Kadınlara yönelik programlar büyük bir çeşitlilik göstermektedir. Ernst ve Young adlı büyük bir firma, Londra’daki çalışanları için dışarıdan gelen bir konsültan tarafından düzenlenen Kadınlar İçin Sağlık Seminerleri organize etmiştir. Seminerlere tüm düzeylerden çalışanlar katılmış ve çok memnun kalmışlardır. Katılan kadınlar sunumlarının biçimini belirleme konusunda serbest bırakılmıştır. Konsültan dışarıdan geldiği ve çalışma statüleri için bir tehdit oluşturmadığı için, birlikte kadın sağlığı hakkında kafalarının karışık olduğu birçok konuyu tartışmış ve açıklığa kavuşturmuşlardır.

İngiltere'de BUPA (British United Provident Association) Sağlık Merkezleri 35 bağlantılı ancak coğrafi olarak ayrı birimde gezici sağlık üniteleriyle binlerce kadına hizmet vermiştir. Kadınların büyük bir çoğunluğu sağlık geliştirme programlarına işverenleri tarafından gönderilmiş, geri kalanlar bağımsız olarak katılmışlardır.

BUPA, en azından İngiltere'de, sadece kadınlara koruyucu hizmet veren muhtemelen ilk kadın sağlığı merkeziydi. Hastane bazlı ve bağımsız kadın sağlığı merkezleri yaygınlaşmakta ve varolan sağlık sistemi içinde yeterli hizmet alamayan kadınlar için bir çekim merkezi oluşturmaya başlamaktadır. Prenatal ve obstetrik hizmetler yanında özellikle koruyucu hizmetlere önem veren birinci basamak sağlık hizmeti sunulmaktadır.

Johns Hopkins School of Hygiene and Public Health'den araştırmacılar tarafından, Commonwealth Foundation desteğiyle yapılan, 1994 yılı Kadın Sağlığı Merkezleri Ulusal Araştırmasına göre ABD'de 3600 kadın sağlığı merkezi vardır (Weisman 1995). Bunların %71'i primer olarak rutin jinekolojik muayene, Pap testi ve aile planlaması hizmeti verirken; %82'si gebelik testi ve kürtaj danışmanlığı; %5O'si kürtaj; ayrıca cinsel yolla bulaşan hastalıkların tespiti ve tedavisi, meme muayenesi ve kan basıncı kontrolü hizmetleri verilmektedir. Bu merkezlerin birçoğu çevresindeki işyerlerinin kadın çalışanlarına işyeri kadın sağlığını geliştirme programları çerçevesinde hizmet sunmaktadır.

Verilen hizmet türü ne olursa olsun, kadın çalışanlar için işyeri sağlık geliştirme programının başarısının sırrı sadece sunulan bilgi ve hizmetin güvenilirliğinde değil, daha önemlisi, sunuluş biçiminde yatmaktadır. Programlar kadınların yaklaşımları, anlayışları ve aynı zamanda kaygıları dikkate alınarak belli bir duyarlılıkla hazırlanmış olmalıdır. Bir yandan destekleyici olmalı ve hizmeti bir lütufmuş gibi sunmamalıdır.

Kadınların Sağlığı ve Çalışma Yaşamları


Kadınlar ücretli işgücü piyasasında kalıcıdır. Hatta birçok endüstrinin temel işgücünü oluşturmaktadır. Erkeklerle her açıdan eşit uygulamalarla karşılaşmalıdırlar. Sadece bazı sağlık deneyimleri açısından farklılık gösterirler. Sağlık geliştirme programı kadınları bu farklılıklar konusunda bilgilendirmeli; ihtiyaç duydukları ve istedikleri sağlık hizmeti türüne ve kalitesine ulaşmaları için güçlendirmelidir. Şirketler ve yöneticiler kadınların çoğunun önemli kadın hastalıkları yaşamadıkları, yaşayan küçük bir kısım için de önleme ve kontrolün mümkün olduğu konusunda eğitilmelidir. Kadın hastalıkları, çok nadir olgular dışında ve benzer hastalıkları olan erkeklerden daha sık olmayacak düzeyde, kadınların tam katılımı ve etkin iş performansının önünde engel oluşturmamaktadır.

Birçok kadın yönetici bulundukları yüksek pozisyonları sadece işlerinin mükemmel olmasından dolayı değil, aynı zamanda hiçbir kadın hastalığı yaşamadıklarından dolayı elde etmişlerdir. Bu durum bazı kadın yöneticilerin bu tür sorunları yaşayan kadınlara karşı daha tahammülsüz ve destekleyici olmayan bir tavır sergilemelerine yol açabilir. Görünen o ki, işyerinde kadınların yükselmelerinin önündeki engellerden biri de kadınların kendileridir.

Kadın sağlığı konularına ve sorunlarına odaklanan ve onları uygun duyarlılık ve bağlantı ile yönlendiren bir işyeri kadın sağlığı geliştirme programının sadece çalışan kadınlara değil, aynı zamanda onların aileleri, toplum ve çalıştıkları işyerlerine de faydası vardır.


Kaynak
_AERYU_ - avatarı
_AERYU_
Ziyaretçi
28 Mayıs 2013       Mesaj #350
_AERYU_ - avatarı
Ziyaretçi
TÜRKİYE'DE HER 5 GEBELİKTEN BİRİ DÜŞÜKLE SONUÇLANIYOR

Türk Jinekoloji Onkoloji Derneği (TJOD) Başkanı Cansın Demir, Türkiye'de yaşanan her 5 gebelikten birinin düşükle sonuçlandığını söyledi. Modern tıptaki ilerlemelere rağmen düşüklerin (abortus) çoğu zaman nedeninin bilinmediğini belirten Demir, 'Düşük; gebeliğin 22. haftasından veya fetus ağırlığının 500 grama ulaşmasından önce gebeliğin doğal olarak sonlanmasıdır. Ülkemizde tüm gebeliklerin yüzde 20’si yani 5 gebelikten biri düşükle sonuçlanıyor.' dedi.

Türk Jinekoloji Onkoloji Derneği (TJOD) her yıl 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı'nı da kapsayan hafta içinde gelenekselleşmiş TJOD Kongresi'ni gerçekleştiriliyor. 2013 kongresi 15-19 Mayıs tarihlerinde Antalya'da Rixos Sungate Oteli'nde düzenleniyor. Kongrenin dördüncü gününde TJOD Başkanı Prof.Dr.Cansun Demir, İkinci Başkanı Prof.Dr.Ali Baloğlu, İstanbul Şube Başkanı Prof.Dr.Ateş Karateke ve Sayman Doç.Dr. Eray Çalışkan basın toplantısı düzenledi.

Bu yıl düzenlendikleri 11. Ulusal TJOD Kongresi'nin aynı zamanda başkanlığını yaptığı Akdeniz Ülkeleri Jinekoloji ve Obstetrik Federasyonu (FGOM) 5. kongresi ile birlikte düzenlendiğini belirten Prof. Dr. Cansun Demir, 'Böylece Portekiz'den Yunanistan'a Avrupa, Fas'tan Mısır'a Afrika ve Ürdün, Lübnan gibi Ortadoğu'da Akdeniz'e kıyısı olan ülkelerden hekimler de kongreye katıldı. Perinatoloji, infertilite, endoskopi, jinekolojik onkoloji ve ürojinekoloji konularının konuşulduğu kongrede, Türkiye’den ve yurt dışından alanında söz sahibi yaklaşık 400 konuşmacı, 60 oturumda 4 ayrı salonda kadın hastalıkları ve doğum alanındaki son gelişmeleri konuştu.' şeklinde konuştu.

Modern tıptaki ilerlemelere rağmen düşüklerin çoğu zaman nedeninin bilinmediğini aktaran Demir, 'Düşük; fetusun dış ortamda yaşayabilme kabiliyetinin kazanmasından yani gebeliğin 22. haftasından veya fetus ağırlığının 500 grama ulaşmasından önce gebeliğin doğal olarak sonlanmasıdır. Tüm gebeliklerin yüzde 20'si düşük ile sonuçlanır. Gebeliklerin yaklaşık yüzde 20'sinde vajinal kanama vardır. Bu durum gebe ve eşinde büyük bir huzursuzluğa sebep olur. Erken gebelikteki yoğun kanamalar asla göz ardı edilmemeli, acilen araştırılmalıdır. Kanaması olan gebeliklerin yüzde 12'sinin düşük ile sonuçlandığı gösterilmiştir. Buna karşılık birçok gebelik tanınmadan önce kaybedilir.' açıklamasında bulundu.

Düşüklerde en önemli risk faktörünün fetustaki kromozomal anormallikler olduğunu kaydeden Demir, şöyle devam etti: 'Diğer risk faktörleri ileri anne yaşı, daha önce düşük yapmış olma, annenin geçirdiği enfeksiyonlar, ilaçlar ve çevresel etkenler, kronik hastalıklar, bağışıklık sistemi bozuklukları, rahim ve rahim ağzının yapısal anormallikleridir. Kendiliğinden düşükler beş grupta tanımlanır; düşük tehdidi (abortus imminens) tanım olarak, rahim ağzı açıklığı olmaksızın kanamanın olmasıdır. Kaçınılmaz düşük (abortus incipiens) kanama miktarı fazladır, rahim ağzında açılma ve karın/kasık ağrısı olabilir. Tam olmayan düşük (inkomplet abortus); eğer fetus veya plasentanın tamamı veya bir parçası rahim içerisinde kaldıysa buna tam olmayan düşük denir. Farkedilmeyen düşük (missed abortus); cansız gebelik materyalinin birkaç haftadan uzun süre rahim içinde kalmasıdır. Kendiliğinden atılmayla sonuçlanabileceği gibi tıbbi olarak müdahale de gerektirebilir. Boş kese (anembriyonik gebelik); yapılan ultrasonografide gebelik kesesi 20 mm'ye ulaşmasına rağmen içinde canlı bir fetus görülmemesidir. Tedavi kürtajdır. Kan uyuşmazlığı olanlarda anti-D immunglobin uygulanmalıdır.'

'KADIN SAĞLIĞI DENİLDİĞİNDE İLK OLARAK ÜREME SAĞLIĞI VE AİLE PLANLAMASI AKLA GELİYOR'

Kadın sağlığının aile ve toplumdan kaynaklanan psiko-sosyal faktörler, kadının bireysel sağlık durumu, doğurganlık davranışı, sağlık hizmetlerinin kalitesi gibi pek çok faktörden etkilendiğini belirten Ali Baloğlu ise 'Kadın sağlığı denildiğinde, ilk olarak üreme sağlığı ve aile planlaması akla gelmekte. Ancak, kadınların üreme sağlığı ile ilgili sorunlarının yanı sıra, diğer sağlık sorunları da vardır. Bu nedenle kadın sağlığının yalnızca üreme sağlığı ve aile planlaması olarak ele alınmaması gerekmekte.' dedi.

Kadın ve sağlık alanındaki toplumsal cinsiyet konularını iki ana kategoride toplanın mümkün olduğunu anlatan Baloğlu, şunları söyledi: 'Bu kategorilerden birincisi, kadınların sağlık sorunları ve hastalık riskleri; ikincisi ise kadınların sağlık hizmetlerine erişimi ve mevcut hizmetlerin kadınlar tarafından gerçek anlamda kullanılmasıyla ilgili sorunlardır. Kadınların sağlık sorunları ve hastalık riskleri kadın ve sağlık alanında ele alınması gereken konuların başında gelmektedir.Kadınların sağlık hizmetlerinden tam, eşit ve en yüksek standartlarda faydalanmalarını sağlamak, kadının insan haklarının tam olarak sağlanmasının temel koşullarından biridir.'

CİHAN

Kaynak:

Benzer Konular

11 Aralık 2014 / ThinkerBeLL Sağlıklı Yaşam
19 Şubat 2013 / Demir YumruK Taslak Konular