Arama

Kadın Sağlığı - Sayfa 25

Güncelleme: 25 Temmuz 2014 Gösterim: 319.827 Cevap: 357
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
6 Temmuz 2006       Mesaj #241
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
RAHİM AĞZI KANSERİ

Sponsorlu Bağlantılar
Rahim ağzı kanseri meme ve rahim kanserinden sonra kadında en fazla rastlanan üçüncü kanserdir. Ortalama görülme yaşı 45 dir. Erken rahim ağzı kanseri hastasının %95'inden fazlası iyileşebilir. Bu yüzden erken teşhis ve tedavisi önemlidir. Rahim ağzı kanserinin nedeni tam olarak bilinmemektedir. Fakat kansere yatkınlığı arttıran bazı faktörler vardır. Bunlar;
  • Siyah ırkda daha fazla görülür,
  • Çok eşlilik,
  • Cinsel temasın 20 yaşından önce başlaması,
  • Düşük sosyo ekonomik düzey,
  • Viral ve bakterial enfeksiyonlar,
  • Çok doğum,
  • Sigara içimi,
  • Vitamin C eksikliği,
  • Erkek eşin sünnetli olmaması,
  • Hastanın bağışıklığının baskılanması.
Rahim Boynu Kanserinin Klinik Bulguları

Erken evre kanserler genelde bulgu vermezler. Erken dönemde yakalayabilmek için yıllık rutin smear testi ve muayene gereklidir. İlerlemiş kanserin klinik bulguları;

  • Adet arası kanamalar
  • Bu kanamalar lekelenme, kanlı akıntı veya aşikar kanamalar şeklindede olabilir. Genelde kokulu, kaşıntı yapmayan akıntıdır.
  • İlişki sonrası kanama
  • Kasık ağrısı genellikle tek taraflıdır
  • Zayıflık, kilo kaybı ve kansızlık hastalığın geç dönem bulgularıdır.
Rahim ağzı kanserinin ilerlemesi bazen çok hızlıdır. Bu nedenle, kanserin erken dönemde saptanabilmesi için gebelerde dahil olmak üzere tüm kadınların düzenli jinekolojik muayene ve smear testi yaptırmalarının büyük önemi vardır. Çünki hastalık bulgu vermeye başladığında çoğunlukla ilerlemiş safhadadır, ve klinik olarak yapılacak şeyler kısıtlıdır. Kanserin tanısı jinekolojik muayene ve alınan örneklerin patolojik incelemesi ile yapılır. Erken evre kanserlerin tedavisinde sadece rahim boynu veya rahimin alınması ile başarılı sonuç elde edilirken, ilerlemiş kanserlerde büyük ameliyatlar ve bunlara ek olarak yapılan radyoterapi ve kemoterapi tedavilerinin sonuçları pek yüz güldürücü olmamaktadır.

Son düzenleyen GusinapsE; 9 Temmuz 2006 02:39
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
9 Temmuz 2006       Mesaj #242
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Kemik Erimesi - Osteoporoz

Sponsorlu Bağlantılar
Kemikler vücudu dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı korurlar, bir takım mineralleri içlerinde bulundururlar,kan dokuları ve kemik iliğini içlerinde bulundururlar, vücutta hareketin sağlanması için eklemleri oluştururlar. Kemik kalsiyum, magnezyum, fosfor ve minerallerin ortaya çıkardığı kristallerden meydana gelir. Kemiklerin yapısında kemik oluşturan ve bunu yıkan hücreler vardır. Doğumdan hemen hemen 25 yaşına kadar kemik yapıcı hücreler etkinlik gösterirken 45 yaşına kadar da aralarında bir eşitlik görülür. Bu yaştan itibaren de yıkıcı hücreler etkinlik göstermeye başlar. Bu nedenle kemikte bulunan mineraller azalır ve bu azalmayla da kemiklerde kırılmalar ortaya çıkartır. Kemiklerde bulunan minerallerin önemli miktarda azalmasıyla osteoporoz meydana çıkar.

Osteoporozun Çeşitleri
Birinci tür osteoporoz:
Kadınlarda kemik yıkan hücreleri engelleyen bir etkende yumurtalıklar tarafından ortaya çıkarılan östrojendir. Fakat kadınların 45 yaşından itibaren yumurtalıklarında ki üretimler aksamaya başlar ve en sonunda tamamiyle durur. Böylece kadın adet göremez ve menopozo girer. Böylelikle östrojen de fazlasıyla azalma görülür ve kemiklerdeki yıkım süreci hızlanır.

İkinci tür osteoporoz:
Kemiklerdeki yıkım ilerleyen yaşlarda fazlalaşır. 70 yaşından sonra yıkım oldukça çoğaldığından sağlıklı bir insan gibi hareket edememeye başlanır. Bu rahatsızlığı yaşayan insanın oturduğu kanepeden yere düştüğünde dahi kemiklerinde kırılma görülebilir.

Üçünçü tür osteoporoz:
Bu tip osteoporoz yıkıcı hücrelerden dolayı oluşmaz. Daha çok kortizon alan kişilerde belirlenir. Kortizonu, astım, romatizmal rahatsızlıklar ya da başka nedenlerden dolayı alanların ilacı sürekli kullanmaları halinde ortaya çıkar.

Osteoporozun Oluşumundaki Nedenler
Osteoporoz ilk başladığı dönemler de kendini göstermez. Özellikle menopozun ardından ortaya çıkan osteoporoz da belirtiler ortaya çıkmaz. Menopozdan bir kaç yıl sonra kemiklerin hemen hemen yarısı yıkıma uğrayabilir. Osteoporoz vücutta etkinliğini göstermeye başlamışsa hastanın boyunda kısalma, belinde ağrıların olması, sırtın kamburlaşması ve el bileklerinde hassasiyet olarak gözlenebilir. Osteoporozun ikinci türünde ise, ilerleyen yaşlarda vücut ağrıları olarak da kendini gösterebilir. Omur kemiklerinde ve önemli durumlarda kalça kemiğinde kırılma olabilir. Uzmanlara göre kemik kırılmaları ciddi boyutlarda ölüme bile yol açabilir. Kalçasında oluşan hasardan dolayı ameliyat olan kişilerden % 25’inin bir yıl içinde hayatını kaybettiği görülmüştür. Öteki %25’inin ise yatalak olduğu belirlenmiştir. Bu nedenlerle hastalık vücutta etkin hale gelmeden belirlenmesi gereklidir.
Yapılan araştırmalara göre osteoporozla bazı insanlarda daha çok karşılaşılıyor. Bu araştırmalar sonucunda kadınların bu hastalığa daha çok yakalandıkları görülmekte ve özellikle hassas bir vücuda sahip olan, sarışın ya da kumral, çok doğum yapan, vücut hareketi monoton olan ve de olması gerekenden daha önce menopoza giren kadınlarda bu hastalığa sıkça rastlanmaktadır. Ayrıca kalsiyum içeren gıdalar tüketmeyen, sigara ve alkol kullanan, kortizon kullanan, böbrek fonksiyon bozukluğu olan ve ailesinde osteoporoz olan insanlarda da daha sık görülmektedir.

Osteoporozun Teşhisi
Osteoporozun üzerine bir çok araştırma yapılmaktadır. Araştırmaların bir kısmında osteoporozu vücutta etkinliğini göstermeden önce ortaya çıkaracak bir takım aletler oluşturulmuştur. Oluşturulan bu aletlerin bazısı X ışınlarıyla işlev görürken, bazısıda en sık kullanılan DEXA tedavisidir. Bu yöntemin hastalara karşı bir olumsuzluk gösterdiği belirlenmemiştir. Hastayı bir masaya yatırarak üzerinde hareket halinde olan bir kamera gezdirilir. Daha sonra bu işlem sırasında ortaya çıkan bulgular sistem bilgisayarına geçirilir. Taramanın süresi nasıl bir metodun yapılacağına ve nasıl bir aletin kullanılacağına göre değişiklik gösterir. Alınan bulgularda bu sürenin her koşulda 30-40 dakika kadar sürdüğü belirlenmiştir.
Osteoporozun vücutta ciddi boyutta etkinliğini göstermesi herhangi bir röntgen filminde de görülebilir. Bu şekilde görünen osteoporozda kemik kütlelerinin en az %30'unun yok olması gerekir. Bütün bunlara rağmen hastalığı belirten en iyi yöntemin doktorların klinik belirlemeleri olduğu görülmüştür.
Bir çok insanın osteoporozu yaşama riski olduğunu düşünürsek, bunun önüne geçmenin en iyi yöntemi sık sık doktor kontrolünden geçmektir. Vücutta etkisini göstermeye başlamadan önce osteoporozu teşhis etmek sağlığınız açısından oldukça yarar sağlayacaktır.
Osteoporozdan korunmak için aşağıdakileri gözönünde bulundurun.
·Yağsız olması koşuluyla bol miktarda süt ve süt ürünleri tüketilmelidir.
·Bol miktarda C vitamini ve magnezyum alınmalıdır.
·Proteini fazla olan gıdalardan uzak durmak gerekir.
·Tuz tüketimi az olmalıdır.
·Beslenmede özellikle sebzeler tercih edilmelidir.
·Kafein içeren içecekler ve alkol alınmamalıdır.
·Doktor tavsiyesi altında bir takım hareketler uygulanmalıdır.
·Yerden bir şey almanız gerektiğinde beli bükmeden dizleri bükerek alınmaldır.
·Elinizde ağır bir şey taşımaktan kaçının.
·Ani hareketler yapmayın.
·Ayakkabılarınızın rahat olmasına özen gösterin.
·Ayağınıza bir şey giyerken eğilmeyin, oturarak giyin.
·Zemini buzlu ya da kaygan olan yerlerde dolaşmayın.
·Evinize her tarafın rahatlıkla görüldüğü bir aydınlatma yapın.
·Banyonuzun olduğu bölümü sürekli aydınlık tutun.
·Sürekli kullandığınız eşyaları yanınızda bulundurun.
·Telefonunuzu rahatlıkla ulaşabileceğiniz yerlere koyun.
·Banyonuzun kaygan olmamasına herzaman özen gösterin ve herhangi bir durumda tutunmanız için kollar yaptırın.
·Oturduğunuz bölümlerin yanlardan destekli olmasına dikkat edin
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
9 Temmuz 2006       Mesaj #243
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi




LOHUSALIK
Doğumdan sonraki 6 hafta lohusalık olarak adlandırılır. Bu dönemde gebeliğin kadında yarattığı fizyolojik ve psikolojik değişimler gebelik önceki haline döner. Her organ ve sistemin gebelik öncesi haline dönmesi farklı zamanlar alır. Bu nedenle halk arasında "lohusanın mezarı 40 gün açık kalır" sözü yaygın olarak kullanılır. Bu söz gerçekleri yansıtmaktadır. Çünkü doğum ve lohusalık döneminde ortaya çıkan hastalıklar hayatı tehdit eder boyutta olabilir.

Lohusalık dönemi çok erken, erken ve geç lohusalık olarak 3 döneme ayrılır.

Çok erken lohusalık doğumdan sonraki ilk 24 saati, erken lohusalık ilk 1 haftayı, geç lohusalık da geri kalan süreyi temsil eder. Üreme orgaları 6 haftada normal haline döner ve emzirmeyen annelerin büyük bir kısmı bu dönem sonunda adet görmeye başlar.

Doğum sonrası beligin olarak fark edilebilen ilk değişiklik rahim boyutlarında olur. Bu küçülmeye involüsyon adı verilir.

Uterin involüsyon
Gebelik süresince rahim yaklaşık 11 kat büyür, ancak doğumdan sonra süratle küçülmeye başlar. Bebek doğdukan hemen sonra yaklaşık 20. gebelik haftasında olduğu boyuta iner. Bu evrede ağırlığı yaklaşık 1 kg kadardır. Birinci haftanın sonunda 12. gebelik haftasındaki büyüklüğüne dönen uterus, 6 hafta sonunda gebelik öncesi boyutuna iner.


Doğumdan hemen sonra rahim kasılmalarının gücü doğum sırasındaki güçlerden çok daha fazladır. Bunlara takip eden ağrılar (afterpains) adı verilir. Bu ağrılar 2-3 gün kadar devam edebilir. Daha önce doğum yapmışlarda daha fazla hissedilir. İlk 12 saatte sıklıkları daha fazladır, bu saatten sonra gerek sıklığı gerekse şiddeti giderek azalır.

Doğumda plasentanın ayrılmasından hemen sonra, plasentanın uterusa yapıştığı alan yarı yarıya küçülür. Bu küçülme sayesinde açıkda olan damar uçlrı kapanır ve kanama azalır.Rahimin içini döşeyen ve endometrium adı verilen zar tabakasının normale dönmesi 3 hafta alırken plasentanın yerleştiği aşan 6 haftada iyileşir. İyileşmenin tam olamadığı durumlarda şiddetli kanamalar görülebilir.

Doğumdan sonra rahim içinden gelen sıvıya LÖŞİ (lochia) adı verilir.İlk gelen taze kırmızı kan löşi rubra olarak adlandırılır.Bu sıvının içinde kan ve doku parçacıkları bulunur.Birkaç gün içinde miktarı azalır ve rengi açılır. Artık bu sıvı löşi seroza olarak isimlendirilir. 2. haftadan sonra daha koyu kıvamlı ve açık renkli löşi alba gelmeye başlar. Doğumdan yaklaşık 4 hafta sonra bu akıntılar kesilir.

Löşi içeriği açısından enfeksiyona çok müsait bir ortamdır.Bu nedenle hijyene çok dikkat edilmelidir.

Doğum esnasında 10 cm açılan ve tamamen incelip kağıt gibi olan serviks (rahim ağzı) açıklığı 1 hafta sonunda yaklaşık 1 santimetreye iner. Rahim ağzı normal doğum yapmışlarda artık yuvarlak değil yassı bir görünüm alır. Rahim ağzının görünümü kişinin doğum yapıp yapmadığını belli eder. Serviksin tamamen iyileşmesi yine 6 hafta kadar bir zaman alır.

Doğum sırasında çok fazla zorlanan ve esneyen vajinna dokusu yavaş yavaş iyileşmeye başlar ve 3 hafta sonunda nihai halini alır ancak asla doğum yapmadan önceki gerginliğine gelemez.

Gebelik boyunca genişleyen ve esneyen karın kasları ve pelvik kaslar 6 hafta sonra toparlanır ve bu dönemden sonra egzersiz önerilir. Dolaşım, boşaltım, endokrin gibi diğer sistemlerde olan değişiklikler de 6 hafta sonunda normal haline döner.

Lohusalığın komplikasyonları
Doğumdan hemen sonra ciddi ve ani komplikasyonlar görülebilir. Bu nedenle lohusa en az 24 saat gözlem altında tutulmalıdır. Sık aralıklarla tansiyon ölçümleri yapılmalı, kanama kontrol edilmelidir.


Doğum esnasında verilen ve sancıları destekleyen ilaçlar tansiyonda ani artışlara neden olabilir.Bu dönemde bulantı ve kusmalar görülebilir. Kusulan materyalin solunum yollarına kaçması zaatürreden ani ölüme kadar pekçok soruna yol açabilir.

Nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte doğumda plasentanın çıkmasından hemen sonra annede titreme nöbeti görülür. Bu ciddi bir durum değildir ve bir süre sonra kendiliğinden geçer.

Kanama
Erken lohusalığın en önemli komplikasyonu kanamadır. Normal doğumdan sonra 500 mililitreden fazla kanama olması anormal olarak kabul edilir. En önemli ve ciddi nedeni atonidir. Atoni doğumdan sonra rahmin kasılmaması ve dolayısı ile açıkta olan damarların kapanamamasıdır.Son derece acil ve hayatı tehdit eden bir durumdur. Çok kısa zamanda çok fazla miktarda kanama olur. Uygun ortamlarda yapılmayan doğumlarda acil ameliyat şartları yok ise anne kaybedilebilir. Bu nedenle evde yapılan doğumlar son derece risklidir.


Tedavide önce elle rahim masajı yapılır ve damar yolu ile rahim kasılmasını sağlayan ilaçlar verilir. Eğer tedavi sonuç vermez ise acil bir operasyon ile rahmin alınması dahi gerekebilir. Bu ameliyat atonide hayat kurtarıcıdır.

Emboli
Anne hayatını tehdit eden başka bir durumda amniyon mayii embolisidir. Burada bebeğin amniyon sıvısı annenin kan dolaşımına geçer ve akciğerler, beyin vb. gibi organlara giden damarlarda tıkanıklığa yol açar. Anne çok kısa bir sürede hayatını yitirir. Tedavisi ne yazik ki çok güçtür ve yüz güldürücü değildir. Modern obstetrideki en önemli anne ölüm nedeni amniyon mayii embolisidir.


Enfeksiyon
Lohusalık humması olarak adlandırılan durum doğumdan sonraki ilk 24 saatten sonra ortaya çıkan ve aynı gün içinde olmamak kaydı ile 2 ya da daha fazla sefer ateşin 38 oC ya da daha fazla olması durumudur. En sık nedeni üreme, boşaltım ve memelerin enfeksiyonudur. Doğum eyleminin uzaması, zarların erken açılması gibi durumlar enfeksiyon riskini arttırır. En sık görülen enfeksiyon rahim içinin iltihaplanmasıdır. Buna endometrit adı verilir. Genelde 3. gün ortaya çıkar ve ateş 40 dereceye kadar yükselebilir. Löşi oldukça kötü kokuludur. Olay karın boşluğuna kadar yayılabilir.


Muayenede rahim oldukça hassas ve ağrılıdır. Enfeksiyonun kan yolu ile yayılması meydana gelir ise hayatı tehdit eder.

Tedavide yatak istirahati, sıvı desteği ve uygun antibiyotik kullanımı önerilir %5 vakada ise idrar yolu enfeksiyonu ortaya çıkar. Genelde 2. veya 3. günde belirti verir.

Vajinada olan yaralanmalar İYE riskini arttırır. Tedavide uygun antibiyotikler önerilir.

Gebelik öncesi var olan her türlü sistemik hastalık lohusalık döneminden olumsuz yönde etkilenebilir. Bu nedenle lohusalıkda son derece dikkatli olunmalıdır.
kamyon - avatarı
kamyon
Kayıtlı Üye
9 Temmuz 2006       Mesaj #244
kamyon - avatarı
Kayıtlı Üye
Bayanlarda şişmanlığı önleyen 5 kural


Olgunluk çağına gelen kadın kilo almaya başlamışsa, bunun sağlık açısından tehlike oluşturacağını düşünmek yanlıştır. Şişmanlık tehlikeli boyutlara ulaşmadan önlenebilir. Ancak bu konuda aceleci olunmamalı. Mexnopoz öncesinde başlayan şişmanlama, hormon dengesinin yeniden kurulmasıyla sona erebilir. Şişmanlık tehlikeli boyutlara ulaşmadan önlenebilir.

1. Ölçüleri sıkı takip

Menopozda özellikle bel bölgesindeki kalınlaşma tehlike işaretidir. Karındaki yağ hücreleri metabolik bakımdan daha faaldirler ve kalçalardaki yağ hücrelerinden daha tehlikelidirler. Bu bölgelerdeki yağ hücreleri, ensüline karşı direnç oluştururlar. Bu da kandaki şekerin temizlenmesi için çok daha fazla ensülin üretimini zorunlu hale getirir.

2. Stresten kaçının

Stresin metabolizma üzerindeki etkisi asla hafife alınmamalı. Özellikle menopoz döneminde kadının strese girmesi, kilo almasını hızlandırıyor. Menopoz döneminde kadının hayatında yeni stres kaynaklarının ortaya çıkması kilolarının da artmasında etkin bir rol oynuyor. Sakın stresin sizi zayıflatacağını düşünmeyin. Menopozda stres kilo aldırır.

3. Egzersiz

Eğer olgunluk çağına gelinceye kadar vücut egzersizi yapmadıysanız, artık geç kaldığınıza kendinizi inandırmayın. Tam aksine, bugünden tezi yok, egzersizlere başlamalısınız. Kaslarınız ensülin alıcılarıyla yüklüdür. Ne kadar çok kas kütleniz olursa, egzersizler sayesinde düzenli bir şekilde ısı açığa çıkarırsınız ve karbonhidratlarla yağları yakmanız kolaylaşır. Kalbinizi ve kemiklerinizi de korursunuz. Menopoz döneminde düzenli vücut egzersizi yapmak çok önemlidir.

4. Troid kontrolü şart

Kadınların yüzde yirmi beşi, menopoz dönemine yaklaşırken tiroid bezleriyle sorun yaşarlar. Tiroid bezlerinin az çalışması, metabolizma hızını azaltır. Yorgunluk, kilo almak, el ve ayakların soğuk olması, saçların seyrelmesi ve kabız gibi belirtiler tiroid problemlerinin habercisidir. Tiroid ölçümü yaptırıp tirod hormonlarınızın ne durumda olduğunu öğrenmenizde büyük yarar var.

5. Hormon dengesine dikkat

Menopoz dönemi başlayan kadınların hepsi vücutlarındaki östrojen fazlasını yok edebilmek uğruna bir beslenme programı, vitamin ve mineral takviyesi ve egzersiz programı uygulamalıdır. Şeker ve nişasta ağırlıklı besinlerden uzak durulmalı, posalı besin maddeleri tercih edilmeli. Bu arada fast- food türü yiyecekleri beslenme listenizden hemen çıkarmalısınız.
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
9 Temmuz 2006       Mesaj #245
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
35 yaşın üzerinde gebelik

Yaş gebelik için kesin bir engel değildir. Fakat bir kadının üreme sağlığı 35 yaş üzerinde azalır ve elde edilen bir gebeliğin doğuma kadar sağlıklı bir şekilde ilerletilmesi zorlaşır. Yaş ilerledikçe bir kadının yumurtalıklarındaki yumurta rezervleri azalır. Her adet dönemi ile yumurta rezervi azalır, fakat ilerleyen yaş ile yumurtalıklarin beslenmesi azalır ve rezerv buna bağlı olarak süratle azalır. Bu durum bazı bayanlarda daha erken yaşta olabilir. Bu durum prematür yumurtalık yetmezliğidir. Bunun yanı sıra ilerleyen yaş ile ilişki sıklığı ve spermlerin yumurta ile karşılaşma ihtimali azalabilir. Bunun yanı sıra yumurtlama düzensizliği, azalan yumurta kalitesi ve hormonal yetersizlikler gebe kalmayi güçleştirebilir. Progresiv bir hastalık olan endometriozis ilerleyebilir ve gebeliği daha da güçleştirir. Düşük yapma riski ise 30 yaşına kadar %10 iken, otuzlu yaşlarda %13 ve kırklı yaşlarda %34'e yükselmekte ve elde edilen bir gebeliğin sağlıklı bir şekilde ilerlemesi zorlaşır.
Otuzbeş yaşın üzerindeki evli çiftler düzenli ilişki kurmalarina rağmen gebe kalamadiklari takdirde doktor kontrolüne girmek için altı aydan fazla beklememelidirler. Ayrica aşağida belirtilen durumlarda vakit kaybetmeden doktorunuza başvurmanız gerekir;

- Adet düzensizlikleri olduğunda,
- İki yada daha fazla düşük olduğunda,
- Daha önce doğum kontrolü olarak spiral kullanıldığında,
- Erkek eşde prostat enfeksiyonu olduğunda,
- Cinsel yolla bulaşan enfeksiyon hikayesi olduğunda,
- Geçirilmiş batın cerrahisi olduğunda.

Böylelikle ilerleyen yaşta önem kazanan zaman kolayca harcanmamış, ve bebek isteyen çiftin klinik durumu bir an önce anlaşılarak doğru tedaviler başlanmış olur.
GozDemNur - avatarı
GozDemNur
Ziyaretçi
10 Temmuz 2006       Mesaj #246
GozDemNur - avatarı
Ziyaretçi
40 Yaş Üstü Kadınların Sağlık Problemleri

Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve Kanserle Savaş Dairesi Başkanlığı’ndan yapılan ortak açıklamada, 40 yaşın üzerindeki kadınlar karşı karşıya oldukları sağlık riskleri konusunda uyarıldı. Türkiye’de her yıl yaklaşık 30 bin kadında meme kanserine rastlandığı kaydedilerek, bu hastalığın 40 yaş üzerindeki kadınlarda en sık görülen kanser türü olduğu vurgulandı. Yeni meme kanseri tanısıkonan kadınların yüzde 70’inin 50 yaş üzerinde olduğuna dikkat çekildi. Meme kanserinin, kadınlarda ölümlere yol açan kanser türleri arasında ilk sırada yer aldığı kaydedilerek, 40 yaş üzeri kadınlarda bu hastalığın görülme sıklığının, 40 yaş altındaki kadınlardan 4 kat daha fazla olduğu bildirildi.

Türkiye’de koroner kalp hastalıklarından ölümlerin yüzde 43 oranıyla ilk sırada yer aldığı vurgulanarak, bu ölümlerin önemli bir bölümünün 41-58 yaş grubundaki kadınlarda görüldüğü ifade edildi. Yüksek tansiyon, sigara ve alkol kullanımı, şişmanlık, hareketsiz yaşam tarzı, diyabet ve bilinçsiz beslenmenin, özellikle 40 yaş üstü kadınlarda kalp-damar hastalıklarına yakalanma riskini artırdığına dikkat çekilerek, şu uyarılarda bulunuldu:
dotBlack Yeterli ve dengeli beslenin. Bu, 4 besin grubundaki besinlerin yeterli miktarda tüketilmesidir. Söz konusu besinler; süt grubunda yer alan süt, peynir ve yoğurt, et grubunda yer alan et, tavuk, yumurta ve kuru baklagiller, sebze ve meyve grubu ile tahıl grubuna giren ekmek, bulgur, makarna, pirinç, mısır ve tarhanadır.
dotBlack Alkol ve sigaradan uzak durun. Sigara; akciğer, ağız boşluğu, yemek borusu, boyun, pankreas, mesane, böbrek, mide ve kan kanserine, alkol ise karaciğer ve yemek borusu kanserine yol açar.
dotBlack 20 yaşın üzerindeki tüm kadınlar ayda bir kez kendi kendilerini elle muayene etmelidir. Bu kontrollerde kadınlar memelerinin dokusu veyapısı konusunda fikir sahibi olacakları için oluşacak herhangi bir değişikliği hemen fark edeceklerdir. Bu muayeneler, adet bitiminde yapılmalıdır. Çünkü regl (adet) döneminde meme dokusu yumuşak olur ve herhangi bir kitlenin varlığı kolayca fark edilir. Adetten kesilme söz konusuysa bu muayene her ayın aynı gününde tekrarlanmalıdır.
dotBlack Meme muayeneleri ayna karşısında dikkatli bir gözlemle yapılmalıdır. Ayna önündeki kontrollerde; memede ele gelen sertlik veya kitle, meme başlarının pozisyonlarında değişiklik, kalınlaşma, kızarıklık veya yara olması, memenin rengi, dokusu veya şeklinde değişiklik, meme derisinde kalınlaşma, şişme veya renk değişikliği, meme ucundan akıntı, meme veya meme başında içeriye doğru çekilme durumu tespit edilirse derhal bir hekime başvurulmalıdır.
dotBlack Kadınlar 40 yaşından itibaren kontrol amaçlı mamografi çektirmelidir.

BESLENMEYE DİKKAT
40 yaşın üzeri kadınlardan beslenmeyle ilgili olarak da şunlara dikkat etmeleri istendi:
dotBlack Yağlar konusunda ölçülü olun ve doymamış yağları tercih edin. Tereyağı, diğer hayvansal yağlar ve margarinlerin çoğu doymuş yağlardır ve kolesterol düzeyini artırırlar. Ayçiçek, soya, mısırözü gibi bitkisel yağların çoğu doymamış yağlardır ve kolesterol içermezler. Yemeklerin doymamış yağlarla hazırlanması yararlıdır.
dotBlack Günlük protein ihtiyacınızı hayvansal ve bitkisel kaynaklı gıdalardan dengeli olarak alın.
dotBlack Besinler yoluyla alınan kolesterole dikkat edin. Kolesterol miktarı kırmızı et, sakatat gibi hayvansal gıdalarda yüksektir. Bu besinler tüketilirken kolesterol içerikleri göz önünde bulundurulmalıdır.
dotBlack Posalı besinleri sıkça tüketin. Sebze ve meyveler posa, vitamin ve mineral içeriği zengin besinlerdir. Kuru baklagiller, yulaf, mercimek, mısır, buğday ve ekmekgibi posa yönünden zengin besinler günlük beslenmede yer almalıdır.
dotBlack Şekerli içecek ve tatlı tüketiminizi azaltın, şeker içeriği az olan besinleri tercih edin. Bu besinlerin fazla miktarda tüketimi, vücut ağırlığının artmasına ve besleyici değeri yüksek olan besinlerintüketiminin azalmasına neden olur.
dotBlack Tuz tüketimine dikkat edin. Tuz tüketimi ile yüksek tansiyon arasında yakın bir ilişki vardır. Tuz içeriği düşük besinler tüketin. Sebze ve meyve tüketimini artırın.
dotBlack Vücut ağırlığınızı dengede tutun, fiziksel aktivitenizi artırın. Vücut ağırlığının normalden az ya da çok olması çeşitli sağlık sorunlarına zemin hazırlar. Bu nedenle kilonuzu normal sınırlar içindetutmak için yeterli ve dengeli beslenmeye özen gösterin.
dotBlack Hareketli bir yaşam sürmeye çalışın, kısa mesafeleri yürüyün
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
10 Temmuz 2006       Mesaj #247
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
tatin grubu ilaçlar meme kanseri riskini artırmıyor

Kolesterol seviyesini düşürmek için kullanılan statin grubu ilaçların, daha önce söylenenin aksine meme kanseri riskini artırmadığı bildirildi.
ABD'nin Pittsburgh Üniversitesinden bilim adamlarının yaptığı, Amerikan hükümetinin maddi destekte bulunduğu araştırmaya göre, suda erimeyen statin esaslı ilacı alan kadınlar, ilaç kullanmayanlara göre yaklaşık yüzde 20 oranında daha az risk altında.
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
13 Temmuz 2006       Mesaj #248
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi

Adet Ağrısı (Dismenore)

Adet ağrısı yumurtalığın yarattığı gerilimle ortaya çıkıyor. Adet ağrısı olan kadınların yüzde 33’ü orta şiddette, yüzde 32’si şiddetli ağrılı iken yüzde 14’ü dayanılmaz şiddette ağrıları olduğunu belirtiyor. Kadının sosyal hayatını, günlük aktivitelerini ve çalışma koşullarını oldukça olumsuz etkileyen adet ağrıları, çok şiddetli olduğu dönemlerde kadının iş hayatından tamamen uzaklaşmasına sebep olabiliyor. Adet ağrılarının, birincil ve ikincil dismenore olmak üzere iki tipi var. Birincil dismenore kolik tarzında görülen bir ağrı ve genellikle hafif yaşanıyor. Yapısal bir bozukluktan kaynaklanmıyor. Hastanın günlük aktivitesini engellediği zaman ağır olarak nitelendiriliyor. Prof. Dr. Özyalçın, "Vakaların çoğunda, ağrı adetten yarım gün önce başlar bir günden az sürer. Birincil adet ağrılarında bulantı, kusma, ishal de olabilir. Bu tip adet ağrıları birkaç yıl içinde kendiliğinden kaybolabilir. Fakat 10 hastanın 8'inde ilk çocuğun doğumundan sonra kaybolur. İleri derece adet ağrıları birçok genç kızda ve kadında işten, okuldan ayrı kalmaya yol açabilir. Hafif ve orta bulgular analjeziklerle tedavi olur" diye açıkladı.

Birincil dismenore ağrısı
Birincil dismenore ağrısı genellikle tüm karın bölgesinde ya da simetrik olarak kasıkta gelişiyor. Sırta, alt belin üstüne, yanlarda ise bir ya da iki kalçaya yayılıyor. Tam mekanizması bilinmemekle birlikte, ağrının rahim kaslarındaki gerginlik artışına, normal adet gevşemesinin olmamasına, kan akımında geçici bir tıkanıklık olmasına bağlı olabileceğini söylemek mümkün. Bu durum artmış ya da ritmik olmayan, rahim kasındaki kasılmalara ve rahim duvarında sinir uçlarının duyarlılık artışına yol açıyor.

İkincil dismenore ağrısı
Adet dönemi ağrısı bir rahatsızlığın belirtisiyse ya da bir rahatsızlığın sonucunda ortaya çıkıyorsa, buna ikincil dismenore dendiğini belirten Dr. Dinçer ikincil dismenorenin, rahmin yerleşim posizyon bozuklukluklarından, gelişmeyle ilgili sorunlardan, ek hastalıkların çıkardığı sorunlardan ve bazı rahim kası urlarından kaynaklanabildiğini söylüyor.
Ters dönük rahime bağlı ağrı Rahimin ters dönmesi, erişkin kadınların yüzde 15 ile 20'sinde görülüyor. Ağrı genellikle adet öncesi (premenstrüel) dönemde daha şiddetli olup, adetin birinci veya ikinci gününden sonra azalıyor. Rahimin ters dönmesi belirti vermezse tedaviye gerek duyulmuyor. Ancak ağrı şikayetleri oluşursa, rahim ağzına halka yerleştirilerek rahim yeniden şekillendiriliyor. Ağrı şikayeti tedavi sonrası kaybolursa yerleştirilen halka 6 ile 8 hafta bırakılıyor. Ağrı tekrar oluşmazsa halka çıkarılıyor ve gerekmedikçe başka tedavi uygulanmıyor.

Endometriozise bağlı ağrı
Rahim iç duvarını oluşturan hücrelerin, rahim iç bölgesi dışında vücudun başka bir yerinde ortaya çıkmasıyla oluşuyor. Özellikle yumurtlama dönemlerinde bu hücrelerin rahim içindeymiş gibi davranması sonucunda ortaya çıkan ağrılı sorunlardır. Rahim dokularının vücudun başka yerlerinde yapışmış olmasından ortaya çıkan bu ağrı, sadece adet günlerinde görülüyor. Çıktığı yere göre bulgu veriyor. Eğer rahim dokusu bacaktaysa bacak ağrıyor ya da kalçadaysa ağrı kalçada hissediliyor.

Yumurtalık kisti ağrısı
Yumurtalık kistlerine bağlı ağrı şikayetleri seyrek de olsa daha çok gençlerde görülüyor. Genelde doğum kontrol haplarıyla tedavi ediliyor. Kistin kaybolması ile birlikte ağrı şikayetleri de geçiyor. Kist oluşumunun sık tekrarı durumunda ise cerrahi girişim uygulanıyor. Prof. Dr. Özyalçın bu tip ağrılarla ilgili şunları söyledi; "Yumurtalık kistleri, belirli hormonların aktif olduğu dönemlerde gerilir ve bu gerilimin artmasına bağlı yumurtalık ve kasıkta ağrılar hissedilir. Kistin bulunduğu yerlerde, kalçaya ve bele yayılan ağrılar şeklindedir. Bütün kistler ağrı yapmaz. Ağrı kistin durumuna ve büyüklüğüne göre değişir. Bazen kistler patlayarak akut ağrılı sorunlara yol açabilirler. Bu gibi durumlar hemen ameliyat gerektirebilir."

Belirgin patoloji olmaksızın gelişen kronik pelvik (kalça) ağrılar
Jinekolojik kaynaklı olan fakat herhangi bir nedenin bulunmadığı kronik ve tekrarlayan pelvik (kalça) ağrıları da kadınlarda sıkça görülüyor. Bu ağrı, kadın cinsel organlarının pelvik bölgede yerleşmiş olmasından kaynaklanıyor. Bazı vakalarda ağrının psikolojik kaynaklı olduğunu vurgulayan Dr. Selçuk Dinçer, "Psikiyatrik araştırmalar, çocukluk yaşta ya da daha ileri yaşlarda cinsel veya fiziksel tacize uğramış kadınlarda pelvik ağrıların arttığını gösteriyor. 2000 yılında yapılan bir araştırmaya göre ABD’de 9 milyon kişi bu ağrıyı yaşıyor. Bu vakaların yüzde 70’inin tanısı ise konulamamış. Tanı maliyetleri ise oldukça yüksek. En önemli belirtisi karnın alt bölgesi ve bel ağrısıdır. Ağrı şikayetleri adet öncesi dönemde daha şiddetli olup, adetin birinci, ikinci gününde şiddeti azalır. Tam olarak tanımlanmış başarılı bir medikal tedavisi yoktur. Hastanın yakınmalarına tatminkar bir açıklama bulunamasa da, bu şikayetlerin ciddi bir şekilde değerlendirilmesi gerekiyor. Doktorun, hastanın ailesi ve sosyal durumu hakkında bilgi edinmesi çok önemli. Psikolojik problemler, bu tip nörotik davranış biçimine eşlik edebileceği için tedavide bu durumun mutlaka göz önüne alınması gerekiyor" diye konuşuyor.
Psikolojik kaynaklı rektal perineal (kalça) ve cinsel organ ağrıları
Uzmanlar, psikolojik kaynaklı kalça ve cinsel organ ağrılarını genellikle tacizle ilişkilendiriyor. Bu ağrı tipine, şizofreni ya da majör depresyon bulguları eşlik edebiliyor.

Adet ortası ağrı (Mittelschemerz)
Mittelschemerz, iki adet ortasındaki yumurtlama döneminde gerilime bağlı olarak oluşan bir ağrı tipi. Daha çok 20-30 yaş arasındaki genç kadınlarda görülüyor. Ağrı birkaç saat ile bir iki gün arasında sürüyor. Ancak kimi zaman bu süre dört güne kadar çıkabiliyor. Mittelschemerz, 20-30 dakika süren şiddetli ağrı ile başlayıp yavaş yavaş kayboluyor. Karnın alt bölgesinde, tek taraflı veya iki taraflı ağrı olarak ortaya çıkıyor. Belirli bir patolojik nedeni olmasa da, olgunlaşmakta olan yumurtanın tüp yada rahim kasında yaptığı kasılmaların yarattığı gerginlik artışı sonucunda oluştuğu biliniyor. Eğer ağrı şiddetli değilse tedavisi için basit ağrı kesiciler yeterli.

Tüberküloz salpenjit
Yumurtanın, yumurtalıktan rahime geçtiği kanalda tüberküloz oluşması dolayısıyla görülen ağrı. Gelişmiş ülkelerde oldukça seyrek görülse de az gelişmiş ülkelerde halen gözlemlenen bir sorun. En sık görülen belirtileri kısırlık, kalça ağrısı, genel durumda düşkünlük yani günlük aktivitelerin yerine getirilmemesi ve adet bozuklukları. Antitüberküloz ilaç tedavisi uygulanıyor. Tedavinin 18 ay ile 2 yıl arasında sürmesi gerekiyor. İlaç tedavisine rağmen ağrı ve kalça ile ilgili semptomlarda azalma olmuyorsa cerrahi müdahele gerekebiliyor.

Posterior Parametrit
Rahimin yanlarından çıkarak, rahimin pelvis içindeki yerinde kalmasını sağlayan bağlardan biri olan ligamentum latum denilen yapının içinde bulunan gevşek bağ dokusuna parametrium adı verilir. Parametriumda ortaya çıkan enfeksiyon, iltihapsız ödem (enflamasyon) durumlarında alt karında bazen de belde ağrı olabilir.
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
13 Temmuz 2006       Mesaj #249
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi


DOĞUM KONTROL HAPI


Doğum kontrol hapları ya da bilimsel adıyla oral kontraseptifler (OK) tüm dünyada yaygın şekilde kullanılan ve ucuz. basit ve oldukça yüksek etkili ilaçlardır. İçinde hormon olduğunun bilinmesi kadın sağlığı açısından son derece yararlı olduğu bilinen bu ilaç grubu hakkında pekçok yanlış bilgi ve inanışın doğmasına neden olmuştur. Sırf bu yanlış inanışlar nedeni ile pekçok kadın doğum kontrol hapı kullanımından endişe duymaktadır. Yazının tamamını okuduğunuzda bu mucizevi ilaçlar ile ilgili bilimsel gerçekleri bilecek ve anlayacaksınız.

TARİHÇE
Kadında yumurtlamanın engellenmesi ile gebelik arasında ilişki kurulması ilk kez 1900'lü yılların başında gerçekleşmiştir. Ludwig Haberlandt adlı bir fizyoloji profesörü yumurtlalıklardan elde edilen ekstrelerin üreme potansiyeli ve yeteneğini engelleyebileceğini göstermiş ve 1931 yılında doğum kontrolü için hormonların kullanılmasını önermiştir. Hormonal doğum kontrol yöntemlerinin prensipleri bu dönemde fark edilmesine karşın teknoloji bu olayı destelemek için yeterli olmamıştır. Kadında yumurtalıktan salgılanan ana östrojen olan östradiolün 12 gramını üretmek için 80.000'den fazla dişi domuzun yumurtalıklarının işlemden geçirilmesi teknolojik yetersizliği ifade etmek için yeterlidir. Yine 1 gram progesteron hormonu üretmek için o dönemde 2500 gebe domuzun yumurtalıklarına gerek duyulmaktaydı. 1951 yılına gelindiğinde progesteron hormonu artık sentetik olarak üretilebilir hale gelmiştir. Aynı yıl progesteronu oluşturan karbon moleküllerinden ondokuzuncusunun çıkartılması ile maddenin etkinliğinin daha da arttığı fark edilmiş ve norethindron adı verilen snetetik progesteron bulunmuştur. 1956 yılında insanlar üzerindeki ilk deneyler yapılmış ve kanamanın kotrolü amacıyla doğum kontrol amaçlı kullanılması planlanan ilaçların içinde östrojen olması gerektiği fikri doğmuştur. Bu çalışmaların sonucu 1960 yılında ilk doğum kontrol hapı olan ENOVID piyasaya sürülmüştür. Bu hap günümüzde kullanılan haplar gibi hem östrojen hem de progesteron hormonu içeren kombine bir doğum kontrol hapıydı ancak içerdiği hormon miktarı çok yüksekti. Kombine oral kontraseptiflerin içerdiği hormon miktarı ile etkileri arasındaki ilişki 1970'lere kadar tam anlamı ile anlaşılamadı. Ancak bu yıldan sonra hapların içeridiği hormon miktarlarını azaltmaya yönelik çalışmalar başladı. Ayrıca yine farklı progesteron hormonları geçen zaman içerisinde üretildi. Progesteronlar arasındaki en önemli farklılık istenmeyen etki ortaya çıkartma potansiyelleridir. Geçen zaman içinde doğum kontrol haplarının hem içerdiği östrojen miktarı düşürüldü hem de progesteron içeriği değişerek istenmeyen yan etkilerin görülme sıklığı ve şiddeti azaltıldı.

Doğum kontrol haplarında amaç en az hormon kullanarak en etkili doğum kontrolünü sağlamaktır. Günümüzde kullanılan hapların hormon içeriği ilk kullanılan atalarının yarısından bile daha düşüktür.

İÇERİK

Östrojen
Kadın yumurtalıkları tarafından salgılanan ana östrojen olan Estradiol en güçlü doğal östrojendir. Estradiolün doğum kontrolünde kullanılmasının önündeki ana engel ağızdan alındığında mide içinde hemen özelliini ve etkinliğini kaybetmesidir. 1938 yılında östradiolün 17 karbon atomuna bir etinil grubu eklendiği taktirde ağızdan alındığında etksini yitirmediğinin fark edilmesi doğum kontrol haplarının gelişiminde dönüm noktası olmuştur. Etinil östradiol adı verilen bu kimyasal bileşik günümüzde de doğum kontrol haplarında kullanılan ana östrojen hormonudur. Etinil östradiol çok güçlü bir östrojendir.

Etinil östradiolün etkisi kişiden kişiye ya da toplumdan topluma değişiklik gösterir. Hatta etki aynı kişide değişik zamanlarda bile farklılık gösterebilmektedir. İşte bu nedenden dolayı aynı doz bir kişide yan etkiler ortaya çıkartabilirken diğerinde hiçbir şey olmayabilir.

Doğum kontrol haplarının ciddi olabilecek yan etkileri içerdikleri etinil östradiol miktarına bağlıdır. Bu nedenle doğum kontrol hapı seçerken östrojen dozu önemli bir kriterdir.

Progestin
Kelime anlamı olarak gebeliği destekleyici anlamına gelen progesteron yumurtlama sonrası yumurtalıkta kalan ve korpus luteum adı verilen bölümden salgılanan bir hormondur. Görevi kabaca gebeliğin düşükle sonuçlanmadan devamını sağlamaktır. Progesteron benzeri etki yapan maddeler ise progestin olarak adlandırılırlar. Progesteron vücutta asıl olarak kolesterolün testosterona ve testosteronun da progesterona dönüşmesi ile üretilir. Erkeklik hormonu olan testosteronun yapısında bulunan karbon atomlarının değiştirilmesi ile progesteron benzeri etki gösteren progestinler elde edilir. Doğum kontrol haplarının ilk zamanlarında kullanılan progestinlerin testosteron benzeri etkileri tam olarak ortadan kaldırılamadığı için tüylenme, kilo artışı gibi yan etkiler sıkça görülmekteydi. Bu etkilerin uzun dönemde kalp damar hastalıklarına yol açacağı endişesi yeni ve testosteron benzeri etkileri daha az ya da olmayan progestinlerin üretilmesi için araştırmacıları tetikledi. Bu araştırmaların sonucunda yeni kuşak progestinler olarak adlandırılan maddeler doğum kontrol haplarının içeriğinde yer almaya başladı. Desogestrel, gestoden ve norgestimat isimli bu progestinler yeni kuşak olarak adlandırılmaktadır ve günümüzde düşük içerikli pekçok doğum kontrol hapının içinde progestin olarak bunlar bulunmaktadır.
Son düzenleyen GusinapsE; 13 Temmuz 2006 23:47
kamyon - avatarı
kamyon
Kayıtlı Üye
14 Temmuz 2006       Mesaj #250
kamyon - avatarı
Kayıtlı Üye
OSTEOPOROZ SAVAŞÇISI KALSİYUM ZAYIFLATIYOR


Yapılan araştımalara göre;kadınlar için son derece önemli olan kalsiyum,sayısız yararlarının yanı sıra zayıflatıyor da .Dişleri güçlendiriyor,sırt ve romatizma ağrılarını önlüyor,sinir ve kas sistemi işlevini kolaylaştırıyor ve en önemlisi 50 yaş üstü kadınlar için ciddi bir tehlike teşkil eden osteoporozu engelliyor.Süt,sütlü ürünler,yoğurt,peynir,yeşil yapraklı sebzeler ve kuru baklagillerde bol miktarda bulunan kalsiyumun günlük ideal dozu,yetişkin kadınlar için 800 mg
kaynak_SABAH

Benzer Konular

11 Aralık 2014 / ThinkerBeLL Sağlıklı Yaşam
19 Şubat 2013 / Demir YumruK Taslak Konular