Arama

Çocuk Sağlığı - Sayfa 11

Güncelleme: 13 Haziran 2013 Gösterim: 195.750 Cevap: 162
drzombie - avatarı
drzombie
Ziyaretçi
28 Mart 2008       Mesaj #101
drzombie - avatarı
Ziyaretçi
PREMATÜRE

Sponsorlu Bağlantılar
Prematüre bebek, zamansız gelen misafir !
İnsan yavrularının , büyümesi ve organlarının dış ortama uyum sağlayacak şekilde gelişmesi için belli bir süreyi anne karnında geçirme zorunluluğu vardır. Bu süreden önce, yani 37. haftasını tamamlamadan önce doğan bebeklere prematüre bebek denir. Prematüre bebeklerin yaşayabilme şansları bilim ve teknolojideki ilerlemelerle artmıştır.
Anne adayının prematüre bir bebek doğurma riski varsa, doğumun yenidoğan yoğun bakımı verebilecek bir merkezde gerçekleşmesi bebeğin yaşama ve yaşamını sağlıklı devam ettirme şansını artıracaktır. Hasta bebeklerin , prematüre bebeklerin yoğun bakımının ve tedavisinin yapıldığı ünitelere yenidoğan yoğun bakım ünitesi denir.
Yenidoğan yoğun bakım ünitesinde neler vardır ?
Küvözler (inkübatörler) bu ünitelerin temel unsurlarıdır. Burada bebekler tıpkı anne karnında olduğu gibi ısıtılır, nemli bir ortamda tutulur, enfeksiyonlardan korunur. Yine bu ünitelerde bulunan ventilatörler, solunumu yetersiz olan bebeklerin solunumuna yardım eden, gelişmiş teknoloji ürünleridirler. Böylece akciğerleri olgunlaşmadan doğan bebekler yaşam şansı kazanırlar.
Küvözlere yerleştirilen minik bebeklerin solunum, kalp atışları ve vücut ısıları gibi hayati fonksiyonlarını takip etmek için bebeklerin vücutlarının çeşitli yerlerine problar bağlanır. Bu bağlantılar sayesinde bebekler daha güvenli bir şekilde izlenebilecek, sık sık dokunularak rahatsız edilmeleri önlenecektir.
Annelerin, babaların bebeklerine dokunmaları bebekler ve ebeveynler açısından son derece önemlidir. Böylece bebek ile anne ve baba arasında duygusal bir bağ oluşacak, bebeğin yaşam şansı daha da artacak. Yoğun bakım personeli annelerin uygun şekilde giyinip üniteye girmeleri için cesaretlendirmeli, hatta bebeklerinin bakımına katılabilmelidir. Bu katılım annenin stresini azaltacak, bebeğine bağlanacak, evdeki bakımı daha da kolaylaşacaktır.
Neonatolog ne demektir ?
Yenidoğan bebeklerin bakımı ve tedavisi ile ilgilenen uzman doktorlara neonatolog denmektedir. Yine bu ünitelerde çalışan hemşireler de konularıyla ilgili özel eğitim almışlardır.
Yenidoğan ünitelerinde prematüre bebeği yatan ebeveynler ve yakınları öncelikle bebeğim yaşayacak mı ? endişesini taşırlar ve stres altındadırlar. Özellikle anne ve babaların stresleri ile baş edebilmeleri için oluşmuş sosyal destek grupları onlara yardımcı olmaktadırlar.
drzombie - avatarı
drzombie
Ziyaretçi
4 Nisan 2008       Mesaj #102
drzombie - avatarı
Ziyaretçi
ÇOCUKLARDA NÖROLOJİK GELİŞİM

Sponsorlu Bağlantılar

Büyüme ve gelişmenin seyrindeki sapmalar, ciddi tıbbi bozuklukların önemli göstergeleri olabilir. Anne babalar bir sorundan kuşkulanmadıkları zaman bile, sıklıkla birşeylerin yanlış olduğunu gösteren ilk ip uçlarını verirler. Her sağlam çocuk izlenmesinde doğru boy ve ağırlık ölçümleri yanı sıra yaşamın ilk yılında her muayenede baş çevresi ölçümleri yapılmalıdır. Düzenli ve birbirlerini izleyen ölçümler tek ölçümlerden çok daha yaralıdır, çünkü belirli bir çocukta saptanan değerler normal sınırlar içinde olsa bile çocuğun kendine özgü büyüme grafiğinden sapmalar belirlenebilir.
Çocukların boy, tartı ve baş çevresi değerlerinin izlenmesiyle büyüme değerlendirilirken, sosyal davranışların ve nörolojik ( sinir sistemi ile ilgili ) değişikliklerin takibi, normal gelişme sürecinden sapmaları çok geç olmadan tespit etmek için yararlıdır. Buna göre, büyüyen çocuğun değişik yaşlarda sergilediği kimi davranış ve becerilerin yaşa uygunluğu değerlendirilerek, normalden sapmalar varsa daha ileri araştırmalar yapmak için harekete geçilmelidir.
Aynı yaştaki çocukların tartı ve boy değerleri tıpatıp aynı olamayacağı gibi, aynı nörolojik gelişim özelliklerini sergilemezler. Bu nedenle yaşa uygun beceriler değerlendirilirken, her bir çocuğun istenen tüm hareketleri yapması beklenmez.
1. Ay
Oturur durumdayken başını arasıra dik tutar. Yüzükoyun yatırıldığında başını kaldırabilir. Seslere tepki gösterir.

2. Ay
Oturtulunca başını dik tutabilir. Yüzükoyun yatırılınca hem başını hem de omuzlarını kaldırabilir. Hareket eden cisimleri gözleriyle izleyebilir. Annesinin kendisiyle konuşmasına gülümser ve ses çıkararak yanıt verir.

3. Ay
Yüzükoyun yatırıldığında kollarına dayanarak doğrulabilir. Hareket eden cisimleri başını çevirerek izler. Eline verilen çıngırakla oynayabilir, ancak düşürürse alamaz. "A-gu" sesleri çıkarabilir.

4. Ay
Elleriyle oynar. Elleriyle nesnelere uzanır, ancak yakalayamaz. Eline verilen kalemi tutabilir. Çağrılınca dönüp sesin geldiği yöne bakar. Kahkaha ile güler.

5. Ay
Yattığı yerde yuvarlanıp ters döner, oturtulurken sağa sola sallanır. Eliyle uzandığı nesneleri yakalar. Ayağını ağzına götürebilir. Aynada kendisini görünce güler, sevinir.

6. Ay Destekle oturabilir. Eline verilen kaşıkla masaya vurur. Sevdiği ve sevmediği yiyeceklere tepki gösterir. Yabancıları ayırt edebilir. "Cee !" yaparak oynar.
7. Ay
İki elinde de birer nesne tutabilir. Nesneleri bir elinden diğerine aktarabilir. Verilen herşeyi ağzına götürür. Kendi kendine bisküvi yiyebilir. Aynadaki görüntüsünü tutmak ister.

8. Ay
Kısa bir süre desteksiz oturabilir. Eşyaları yere atarak oynar. İki heceli sözcükler söyleyebilir.

9. Ay
Uzun süre yalnız başına oturabilir. Bir yere tutnarak ayakta durabilir. Baş parmak ve işaret parmağı arasında küçük bir nesneyi tutabilir. "Anne, baba" gibi iki sözcük söyleyebilir.

10. Ay
Yatarken kendi kendine oturur duruma geçebilir. Yardımsız ayağa kalkabilir. El çırpar el sallar. Giyidirilirken yardımcı olur. Bardaktan su içebilir. İşittiği sözleri yinelemeye çalışır.

11. Ay
Çeşitli nesneleri kaplar içine koyabilir. Basit emirleri anlamaya başlar.

12. Ay
Elinden tutulunca yürüyebilir. Çevresindekileri güldüren davranışlarını tekrarlar. Kitaplardaki resimlere ilgi gösterir. İstenince öper.

13. Ay
Kalemle çizgi çizebilir. Bir elinde iki ayrı nesne tutabilir.

15. Ay
Yardımsız yürüyebilir. Elinden tutulduğunda merdiven çıkabilir. İki küpü üst üste koyabilir. Ayakkabılarını çıkarabilir. 6-7 sözcük söyleyebilir.

18. Ay
Sendeleyerek koşar. Kendi kendine sandalyeye çıkarak oturabilir. Üç küpü üst üste koyabilir. Kaşık kullanabilir. Bir kitabın sayfalarını karıştırabilir. 8-10 sözcük söyleyebilir. Kakasını söylemeye başlar.

21. Ay
Kendi kendine merdiven çıkabilir, elinden tutulduğunda inebilir. 5-6 küpü üst üste koyabilir. Bedeninin çeşitli parçalarını göstebilir. İki sözcüklü tümceler kurabilir.

2 Yaş
Kendi kendine merdiven inebilir. Topu atabilir, tekme vurabilir. 7-8 küpü üst üste koyabilir. Çorap ve ayakkabılarını giyebilir. Çişini haber vermeye başlar.

2,5 Yaş
Ayaklarını birer birer kullanarak merdiven inip çıkabilir. 9 küp üst üste koyar. Kapalı şekil çizer.

3 Yaş
Üç tekerlekli bisiklete biner. Daire şeklini kopya eder. Yaşını ve cinsini bilir.

5 Yaş
Sek sek oynar. Üçgen çizer, dört renk bilir. Ona kadar sayar. Giyinip soyunur. Çoğul ifadeler kullanabilir. 6 kısımlı adam çizer.

Sevgili anne ve babalar,
Size sunduğum nörolojik gelişim basamakları listesinde belirtilen her beceriyi çocuğunuzun yapmasını beklemeyiniz. Ancak normalden sapmalar varsa, doktorunuza başvurarak nörolojik durumunun değerlendirilmesini sağlayınız.

drzombie - avatarı
drzombie
Ziyaretçi
5 Nisan 2008       Mesaj #103
drzombie - avatarı
Ziyaretçi
Hiperaktif Çocuk

Düşünmeden hareket eder, başına açabileceği tehlikeden korkmaz
Hızla bir aktiviteden öbürüne geçer, başladığı işi bitiremez
Yaptığı işi organize etmede zorlanır
Daima yol gösterilmesine gerek duyar
Oyunda sırasını bekleyemez, kurallara bağlı kalamaz, hemen hırçınlaşır
Dikkati kolay dağılır
Bir şey anlatılırken dinlemiyor gibi gözükür
Ödevine konsantre olamaz
Ayrıntıları gözden kaçırdığı için basit hatalar yapar
Etrafta koşar, eşyaların üstüne tırmanır
Hareketsiz durmada, oturmada zorlanır, sürekli hareket halindedir
Uykuda bile çok hareketlidir
Akranlarına göre daha sakardır, daha unutkandır, eşyalarını kaybeder.


Hiperaktivite tanısının mutlaka bir çocuk psikiyatristi tarafından konulması gerekir. Çünkü tembel, şımarık ve yaramaz çocuklar da bu bozuklukla karıştırılabilir. Bu yüzden tanının iyi konulmuş olması son derece önemli.
Sedef 21 - avatarı
Sedef 21
Ziyaretçi
5 Nisan 2008       Mesaj #104
Sedef 21 - avatarı
Ziyaretçi
Parmak Emme

Parmak emmeyi normal çocuklarda herhangi bir psikopatolojik etken olmaksızın 3-4 yaşlarına kadar görülen bir olgu olarak kabul ederiz. 1 yaşın sonuna kadar emme,bir çocuğun yeme ve içmesi için tek ve esas yoldur.

Zararsız bir davranış olan parmak emmeye hemen bebeklerin tümünde rastlanmasının en önde gelen nedeni yeni doğan bebeklerin parmak emmeyi daha anne rahminde öğrenmiş bulunmaları ve doğuştan sahip oldukları en güçlü reflekslerden birinin emme refleksi olmasıdır.

Bebeklerin zaman içinde parmak emmeyi; oyuncaklarına, battaniyelerin uçlarına ya da çeşitli eşyalara genelleştirdikleri görülür. Ebeveynlerin çoğunluğu parmak emmenin sebebinin açlık olduğunu düşünürler. Oysa bu emme %50’den %90’a varan yüksek bir oranda beslenmeye bağlı olmayan yaygın bir davranış niteliğinde görülür.

1 yaşındaki çocukların %50’ye yakın bir kısmı parmaklarını emerler. 2,5 -3 yaşlarında parmak emme hala devam ediyorsa ve vazgeçirmek için aile tarafından belli çabalar devreye giriyorsa,bunlar çocuk tarafından dirençle karşılanır. 18-21 aylık çocuklar döneminde en yüksek seviyeye çıktığını gördüğümüz parmak emmenin 4 yaşına doğru kaybolması beklenir. Araştırmalar en geç 5-6 yaşlarında sona erdiği takdirde, parmak emmenin zararının olmadığını, ancak süregelmesi halinde, dişlerde deformasyona neden olabileceğini kanıtlamıştır.

Parmak emme alışkanlığı karşısında anne babanın takınacağı en sağlıklı tutum, olayı telaşa kapılmadan sabırla karşılamak ve sürekli ilgilenip, uyarmaktan kaçınmaktır. Çocuklara bu hareketlerinden dolayı şiddet hareketleri uygulanmamalı ve çocuk batıl fikirlerle korkutulmamalıdır.

Özellikle ilk çocukluk döneminde tedaviden kaçınmalı, alışkanlık 5-6 yaşından sonra devam ediyorsa bir uzmana danışılmalıdır.
drzombie - avatarı
drzombie
Ziyaretçi
5 Nisan 2008       Mesaj #105
drzombie - avatarı
Ziyaretçi
Kistik Fibrozis Nedir? Kistik Fibrozis kalıtsal (ailevi geçiş gösteren) bir hastalıktır. Doğumdan itibaren birden çok organımızı etkileyerek bu organlarda fonksiyon (işlev) bozukluklarına yol açar. Kistik fibroziste esas olarak etkilenen organlarımız dış salgı bezlerinin bulunduğu organlarımızdır. Akciğer, pankreas, barsak, ter bezleri dış salgı bezlerinin en çok yer aldığı organlardır. Normalde dış salgı bezlerinin ince ve akışkan salgısı vardır. Bu salgılar ile akciğerlerin temiz ve sağlam kalması sağlanır; toz ve yabancı cisimler, mikroplar bu akıcı salgı ile atılabilirler. Kistik fibrozisli hastalarda ise bu salgıların kıvamı artmış olup, akcı özelliğini kaybederler.
Bu sebeple kistik fibrozisli hastaların balgam çıkarması güçleşmiştir. Küçük hava yollarının balgamla tıkanması sonucu akciğer rahatsızlıkları oluşur (öksürük, hırıltı, zatüre, bronşit gibi). Pankreas denilen organımız ağızdan alınan besin maddelerinin sindirilerek vücuda yararlı hale gelmesini sağlayan dış salgılar (enzimler) salgılarlar. Kistik fibrozisli hastaların büyük çoğunda bu salgıların hastalık nedeniyle salınamaması veya kanallardaki tıkanıklıklar nedeniyle barsaklara akamaması sonucu alınan besinler sindirilemez. Bol miktarda, kötü görünüşlü-yağlı, fazla sayıda, pis kokulu dışkı oluşur, hastalarda karın şişliği ve gaz oluşur, tedavi edilmezse yeteri kadar kilo alamaz ve büyümeleri geri kalır.
Yine hastaların ter bezlerindeki bozukluk nedeniyle terleri normal çocuklara göre daha tuzludur. Fazla tuz kaybetmeleri özellikle sıcak ve kuru havalarda fazla terleme sonucu çocuğu susuz bırakıp sorun oluşturabilir. Böyle durumlarda önerildiği şekilde tuz ve sulu gıdaların fazla alınması gerekir.
Kistik Fibrozisin Nedeni Nedir?
İnsanı oluşturan her özelliğin (saç-göz rengi, boy, organ fonksiyonları gibi) belirlenmesinden sorumlu yapı taşlarına “gen” denilmektedir. Bu yapı taşlarımız annemiz ve babamızdan bize aktarılır. Her özelliğimiz biri anneden biri babadan aktarılan iki genle belirlenir.
Bir bebekte kistik fibrozisin ortaya çıkması için hem annenin hem babanın hasta yapı taşının (genin) bir araya gelmesi gerekir. Anne hastalık bulgularını göstermez. Çünkü iki yapı taşından biri sağlamdır. Baba da hastalık belirtilerini göstermez, ondada iki yapı taşından biri sağlamdır. Bu anne ve babaya “taşıyıcı” (hastalık genini taşıdıkları için) denilmektedir. Taşıyıcı anne ve babadan doğacak her bir çocukta dörtte bir ihtimalle hasta olacaktır.
Anne ve Baba Taşıyıcı Olduğunda Çocukların Hasta Olma İhtimali
Bir hasta çocuğun olması ondan sonra doğacak üç çocuğun hasta olmayacağı anlamına gelmez. Hasta çocuktan sonrada her çocuk dörtte bir ihtimalle hasta doğar. Hasta çocuk doğumdan beri hastadır. Hastalık bulaşıcı değildir.
Anne Karnında Hastalığın Tanımlanması
Bebek anne karnında iken gebeliğin belirli haftalarında anne karnından alınan su veya başka örneklerle tanısı konur. Bu işlemin hem anneye hem de bebeğe zararı ihmal edilecek kadar azdır. Bebeğin hasta olduğu saptanırsa ailenin izni ile düşük yapılır.
Belirtiler
Akciğerler ile İlgili Olanlar (Solunum Sistemi ile İlgili)

Sık ve uzun süreli öksürük
Fazla miktarda balgam
Sık tekrarlayan hırıltı soluma
Zatürre ve bronşit gibi sık tekrarlayan akciğer enfeksiyonları
Nefes alıp vermede zorlanma
Oynarken çabuk yorulma, nefes daralması
Düzelmeyen sinüzit ve nazal pdip

Mide ve Barsaklarla İlgili Olanlar (Sindirim Sistemi ile İlgili)

Yeni doğan bebeğin ilk kakasının katı ve barsaklara yapışık olması nedeniyle kaka çıkaramaması.
Kaka ile yağların fazla miktarda atılmasına bağlı olarak sık, kötü kokulu, fazla miktarda kaka olması.
Barsakların genişlemesine bağlı karın ağrısı ve karında huzursuzluk fazla olur.
Yağların yeterince emilememesine bağlı olarak fazla gaz ve karın şişliği oluşur.
Hastaların iştahları iyi olmasına rağmen iyi kilo alamazlar, kilo kaybedebilirler. Besinler yeteri kadar emilemez.
Besinlerin iyi sindirilememesi ve salgıların katı olması nedeniyle ileri yaşlarda da barsak tıkanmaları olabilir.

Tanısı Nasıl Konur ?
Kistik fibrozisli hastaların çok değişik şikayetleri olabilir. Hastalarda ter testi denilen terde tuz yüksekliğini gösteren test ile tanı konur. Tanı konan hastaların genlerine (yapı taşlarına) bakılarak bozukluğun yeri bulunmalıdır.

Bazı aileler çocuğun terinin fazla tuzlu olması nedeniyle, bazı aileler ise hasta kardeşlerinin olması nedeniyle başvururlar. Tanı almış hasta kardeşi olanlarda anne karnında hastalık tanısı konarak ailenin isteği ile düşük yapılır, bebek hasta değilse doğurtulur.
Kistik Fibrozisli Hastaların Tedavisi
Tedavide Amaç hasta çocuğun yaşam kalitesini yükseltmek, tamamen sağlıklı bir çocuk yaşantısının sağlanmasına yardımcı olmaktır.
Tedavi Ömür Boyu devam edecektir.
Tedavi Bir Ekip İşidir: Ekipte çocuk doktoru, hemşire, fizyoterapist, diyetisyen, çocuk ruh sağlığı uzmanı bulunabilir.
Tedaviden Sorumlu Olan Kişiler Yalnızca Doktorlar, Hemşireler, Diyetisyenler ve Fizyoterapistler değildir. Ailenin de (anne-baba-kardeşler) tedaviye yardımcı olmaları, hatta tamamen tedavi edici takımın içinde yer alması gereklidir. Hastaların da yaşları büyüdükçe tedavi sorumluluklarının üstlenmesine çalışılmalıdır.
Amaç; akciğer enfeksiyonlarının erken ve uygun şekilde tedavi edilmesi, barsaklarda eksik olan, besinlerin emilimini sağlayan enzimlerin ağızdan verilmesidir.

Beslenme Büyüme
Hasta bebeklerin beslenmelerinde anne sütü uygun bir gıdadır. Ancak bu bebeklerin büyümesi için normal bebeklerden daha fazla gıdaya (enerjiye) ihtiyaçları olması nedeniyle ek mama verilebilir. Mamalar ve diğer besinlerle beslenirken daha fazla enerji ve uygun mamaların verilmesi için hastaların diyet bölümünce izlenmesi gerekir. Gerektiğinde yemeğe yüksek enerji mamalar eklenir.
Kistik fibrozisli hastaların A, D, E, K vitaminlerini emilimlerinde bozukluk olduğundan bu vitaminlerin doktorun önerdiği şekilde alınması gerekir.
Tuz kayıplarının sıcak ve kuru havalarda fazla olması nedeniyle hastanın susuz ve tuzsuz kalmaması için önerilen miktarda fazla su ve tuz almaları gerekir. Bulundukları ortamın nemlendirilmesi yararlı olur.
Barsaklardan besinlerin emiliminin artırılması için eksik olan enzimlerin ağızdan alınması gerekir. Alınacak enzim miktarı yaşa ve kiloya bağlı olmayıp enzim eksikliğine bağlıdır. Genellikle alınacak enzim miktarı hastadan hastaya değişir ve karın şişliğini, kakanın sıklığını-kötü kokusunu azaltmaya ve kilo alımına göre ayarlanır. Enzimler beslenmeden önce verilir, çiğnemeden yutulur. Ağızda uzun süre kalırsa dişeti ve dili rahatsız eder. Besinlerle karıştırılarak verilebilir. Besinlerle karıştırıldıktan sonra 30 dakikadan fazla bekletilmez.


Akciğerlerle İlgili Rahatsızlıkların Tedavisi
Kistik fibrozisli hastalarda zatürre ve bronşit gibi hastalıklar sık görülür. Hastanın öksürmesi, balgamının artması, erken yorulması, iştahının azalması, kilo alamaması veya kilo kaybetmesi, ateş, huzursuzluk, soluk alıp vermesinin hızlanması, halsiz olması, daha az oyun oynaması akciğer hastalığının belirtisi olabilir. Bu şikayetler olduğunda doktoru aranarak önerilere uyulmalı, muayene sonunda önerilen antibiyotik tedavisine önerilen miktarda, önerilen şekilde ve önerilen sürede devam edilmelidir.
Hastaların balgamlarının söktürülmesi amacıyla fizyoterapistin gösterdiği şekilde çocuğun göğsüne, çocuk değişik pozisyonlarda iken vurulmalıdır. Bu işlem günde en az iki öğün yapılmalıdır. Akciğer rahatsızlığı olduğunda bunun sayısı arttırılır. Balgam çıkarmasını kolaylaştırmak için önerilen balgam söktürücü ilaçlar kullanılır. Gerektiğinde tedaviye nefes açıcı ilaçlar eklenir.
Çocukların bulundukları ortamın %50 oranında nemlendirilmesi uygun olacağından buhar makinesi kullanılır. Tozlu ve sigara içilen ortamlarda bulunmamaları, evde sigara içilmemesi gerekir. Hasta ve gripli kişilerden uzak durmaları uygun olur.
Kızamık, suçiçeği gibi önemli hastalıkları geçirirken doktorlarının haberi olmalıdır.
Aşı takvimleri normal çocuklarda olduğu gibidir. İlave olarak grrip, H. İnfluenza ve pnömokok aşılarının yapılması uygun olur.
Normal okula devam edebilirler.
Her türlü sporu yapabilirler (dalma hariç), ortamında toz ve duman olmayan, çok ağır iş gücü gerektirmeyen her türlü işte çalışabilirler. Hareketle balgam sökmeleri kolay olacağından istirahate zorlanmamalıdır.
drzombie - avatarı
drzombie
Ziyaretçi
7 Nisan 2008       Mesaj #106
drzombie - avatarı
Ziyaretçi
BÜYÜME-YENİDOĞAN
Yeni bebeğinizi sevmeniz, onun özelliklerini tamamen bilmenizle sağlanır. Bu bölüm, şaşırtıcı yenidoğanı anlatmaktadır-nasıl davrandığını, nasıl hissettiğini, nasıl anladığını (sezdiğini) ve sizinle nasıl iletişim kuracağını. Unutmayın ki, her yenidoğanın duyu (anlayış) gelişiminde ve davranış şekillerinde aşırı değişimler vardır ve bu yüzden aşağıdaki tanım yeni bebeğinizin yeteneklerini takdir etmenizi sağlamak için sadece rehber olarak hazırlanmıştır.

Doğum kanalınızdan bebeğinizin başı çıktığı zaman, doktor hemen bebeğinizin burnundaki ve ağzındaki sümüğü emme pompası ile emer ki bebeğiniz ilk nefesini aldığında bu sümük akciğerlerine gitmesin. Göbek bağının klemplenmesi (mandal ile bağlanması), ilk ağlayışı ve ilk nefesi kalbinde ve akciğerlerindeki kan dolaşımında büyüleyici değişiklikler yaratır ve bağımlı varoluşundan kurtulup kendi gücüyle hayat-veren-oksijenini hareket ettirmesini sağlar.

Yenidoğanınız, sevmeniz, tutmanız ve doyurmanız için, gerekiyorsa örtülmüş olarak, doğrudan doğruya karnınızın üstüne yatırılmalıdır. Bu, dokuz ay sonunda onun ilk “dışardaki gecesi”dir ve o gerçekten bunun tadına varmak ister.

Yenidoğanın Özellikleri

Bebeğiniz doğduktan hemen sonra kesinlikle kitaplarda ya da resimlerde görülen model bebeğe benzemeyecektir. Ama ilk anından itibaren o size çok güzel görünecektir. Yüzü ve gözkapakları şişik, mavimsi ve kanınızla beneklenmiş olacaktır. Kulakları buruşuk ve sıkıca kafasına bastırılmış olacaktır. Yumrukları sıkılmış, kolları ve bacakları bükülmüş ve burnu bir dereceye kadar yassılaşmış olabilir. Buruşuk derisinin vernix denilen peynirimsi, kaygan bir maddeyle kaplı olduğunu farkedeceksiniz. Bu, rahimde koruyucu kaplama görevi görür ve ayrıca doğum sırasında kayganlaştırıcıdır. Kafasının asimetrik şekli ,molding (kafa kemiklerinin üstüste binmesi) denilen, kafatasının kemiklerinin doğum kanalınızın çeşitli dışhatlarına uymasını sağlayan bir işlemden dolayıdır. Doğumdan hemen sonra bu kemikler yuvarlak bir kafa şekli vermek için eski konumlarını alırlar. Yeni bir bebeğin kafatasının derisi kabarıktır ve bazen büyük miktarlarda sıvı ve/veya kan toplanması içerir. Bu toplanmalar, aylarca sürecek fakat sonunda yokolacak küçük bir yumruya dönüşebilirler. Yenidoğanın sırtında, omuzlarında, kulaklarında ve yanaklarında lanugo denilen kısa, ipeksi saçlar vardır. Bu saç birkaç hafta içinde kaybolur. Ayakları gözeçarpan bir şekilde içeri dönüktür ve bacakları eğilmiştir.

Tam zamanında doğan bir bebek, ortalama 3.400 gr olmak üzere, 2.500-4.000 gr. arasındadır. Boyu 47-52 cm. arasındadır. Kafası vücüdunun geri kalan bölümlerinden orantısal olarak büyüktür (toplam ağırlığının üçte ikisi kadar). Bebeğinizin kafası doğal olarak öne düşmeye eğilimli olacaktır ve bu yüzden ilk ay için dikkatli destek gerektirir. Bir yetişkinden iki kat daha hızlı nefes alır ve nefes alışı çok düzensiz olabilir. Kalp atışı da bir yetişkinin kalp atışından iki kat daha hızlıdır. Devamlı çiş yapıyor gibi görünür ve bağırsak sistemi çok düzensiz çalışır. Mekonyum denilen ilk dışkısı çok koyu ve yapışkandır. Bunlar, yenidoğanın bağırsaklarında varolan amniyotik sıvı ve hücresel atıklardan oluşmuştur ve hayatın ilk birkaç gününde dışarı atılırlar. Birinci haftanın sonuna doğru dışkısı giderek daha hardalımsı bir renge döner. Günde 14-18 saat uyur ve genelde 4 saatlik bir zaman diliminde aşağı yukarı 30 dakika uyanıktır. Bu, daha önce bahsettiğimiz sessiz uyanıklık evresidir ve bu evre ailesel uyarılara karşı en fazla alıcı olduğu evredir.

Muhtemelen kendinize soruyorsunuzdur “Vücuduyla ne yapabilir, ne görebilir, ne duyabilir, ne hissedebilir ve ellerimde tuttuğum bu küçük insanın vücutsal fonksiyonları nasıl çalışıyor?”.
Sedef 21 - avatarı
Sedef 21
Ziyaretçi
8 Nisan 2008       Mesaj #107
Sedef 21 - avatarı
Ziyaretçi
Suçiçeği


Suçiçeği, varisella- zoster virüsünün yol açtığı döküntülü bir hastalıktır. En sık ilkokul çağındaki çocuklarda görülür, kış sonu ve ilbaharda salgınlar yapar.

sucicegi1
Suçiçeğinin kaşıntılı, su dolu kabarcıklardan oluşan döküntüsü önce gövde ve yüzde başlar, ardından ağız içi dahil olmak üzere tüm vücuda yayılır. Hasta çocukta ateş, iştahsızlık, halsizlik görülür.


Çok bulaşıcı bir hastalıktır. Solunum yolu ve yakın temasla bulaşır . Ev içi temasta bulaşma riski % 80-90 'dır. Tüm döküntü kabuklanana kadar ( yaklaşık 1 hafta ) bulaşıcıdır. Hasta çocuk 1 hafta sonra okula gidebilir. Hastayla temastan 10-21 gün sonrasında da diğer çocuklarda döküntü başlar. Hasta çocuğun izole edilmesi önemlidir, ancak döküntü başlamadan 1-2 gün öncesinde de bulaşıcı olduğundan diğerlerini tam olarak korumak için yeterli olmayacaktır.

sucicegi2
1 yaşı dolduran çocuklar aşıyla korunabilir.


Suçiçeği geçirmemiş hamileler, yenidoğan bebekler, bağışıklık sistemini zayıflatan herhangi bir hastalığı olanlar suçiçeği ile temastan kaçınmalıdırlar.

Hastalığın sık görülen ateş, kaşıntı gibi yakınmalarına karşı doktorunuz bazı ilaçlar önerecektir. Özellikle kaşıntının önlenip cilt döküntüsünün iltihaplı yaralara dönüşmesi engellenmelidir.
drzombie - avatarı
drzombie
Ziyaretçi
8 Nisan 2008       Mesaj #108
drzombie - avatarı
Ziyaretçi
SÜNNET
Sünnet Yararlı mı?
Sünnet yapılan erkeklerde bazı enfeksiyon hastalıkları ve kanserler sünnet olmayanlara göre daha az ortaya çıkar. Sünnet olan bebeklerde idrar yolu enfeksiyonu riski 20 kat azalır. Çünkü sünnet derisinin altında mikrop birikimi olmaz. Toplumumuzda sünnet, erkek çocuğun büyüdüğünün, olgunlaştığının kanıtlanması biçiminde yorumlanmakta, ona armağanlar verilerek bu olay kutlanmaktadır. Bu da sünnet olmanın çocuğa getirdiği ikincil bir kazançtır.


Ne Zaman Yapılmalı?
Sünnet; çocuğun ruhsal yönden zarar görmemesi için ya iki yaşından önce ya da yedi yaşından sonra yapılmalıdır. 2-7 yaş arasında çocuğun cinsel organına yönelik bir uygulama iğdiş edilme korkusuyla önemli psikolojik zararlara yol açma tehlikesini taşır.


Sünnetin sakıncalı olduğu durumlar
Eğer çocukta hipospadias denilen idrar çıkış deliğinin penisin alt kısmına açılması durumu varsa, çocuğun cinsel organı çok küçükse ya da doğuştan başka bir bozukluk varsa, ileride yapılabilecek düzeltme ameliyatında sünnet derisi kullanılacağı için sünnet yapılmaması uygun olur.


Sünneti Kim Yapmalı?
İdeal olan; sünnetin ürologlar ya da çocuk cerrahları tarafından yapılmasıdır. Ancak pratik uygulamadaki zorluklar ve bazı toplumsal gerçekler dikkate alınarak, sünnet konusunda eğitim ve sertifika sahibi hekim ve sağlık memurları da sünnet yapabilir.

Yetkisiz kişilerce sağlık koşullarına uyulmadan yapılan sünnetlerden sonra bazı istenmeyen sonuçlar ortaya çıkabilir.
Enfeksiyon:Gerekli temizlik şartlarının sağlanamadığı evde ya da toplu olarak açık alanda yapılan sünnetlerde daha sık görülür. Böyle durumlarda gerekirse koruyucu ya da tedavi amaçlı antibiyotik kullanılmalıdır.


Kanama: En sık ortaya çıkan sorundur. Özellikle yeni doğan bebeklerde pıhtılaşma bozukluğuna bağlı kanama sorunlarının gelişmesini önlemek için ilk hafta içinde sünnet yapılacaksa doğumdan hemen sonra K vitamini enjeksiyonu yapılmalıdır.

Penis Başının Kesilmesi: Kısmen ya da tümüyle olabilir. Kısmi kesiler daha kolay düzeltilebilir, ancak tam kesilerde önemli sorunlar yaşanabilir.

Nekroz: Koter denilen elektrikli aletlerle yapılan sünnetlerden sonra yara iyileşmesi gecikebilir ya da deride nekroz (çürüme) olabilir.

Üretral Fistül: Sünnet sırasında cinsel organın içinde bulunan idrar yolunun yaralanmasıdır. Cerrahi olarak düzeltilmesi gerekir.

Sünnet Derisinin Yetersiz Kesilmesi: Bu durumda sünnet ile amaçlanan görünüm sağlanamaz.

Sünnet Derisinin Fazla Kesilmesi: Bu durumda dikilen deri parçaları gerileceğinden dikişler atabilir, iyileşme gecikir, yara izi gelişir.

Sünnetten Sonra Yapılan Bandajın Çok Sıkı Olması: Mesanede idrar birikmesine, idrar yolu enfeksiyonuna ve böbrek hastalıklarına yol açabilir.
drzombie - avatarı
drzombie
Ziyaretçi
15 Nisan 2008       Mesaj #109
drzombie - avatarı
Ziyaretçi
SEREBRAL PALSİ

Görülme sıklığı nedir?


Ülkemizde SP ve görülme sıklığı ile ilgili çok merkezli çalışmalar son yılarda artmakla birlikte henüz kesin bir rakam ortaya çıkmamıştır. Yapılan bir araştırmaya göre ülkemizde 60.000 üzerinde spastik SP hastası yaşamaktadır. Hamilelik döneminde yapılan takiplerdeki ve yeni doğanların bakımındaki ilerlemeler bu oranı azaltsa da çoğul gebeliklerin artışı, düşük doğum tartılı yeni doğanların ve erken prematürelerin mortalitesindeki azalma bu oranı hafif de olsa arttırmıştır.



Türleri var mıdır? Belirtileri nelerdir ?

SP başlıca spastik, ekstrapiramidal ve mikst olmak üzere sınıflandırılabildiği gibi şiddetine göre de tanımlanabilir. Spastik SP’de aşırı irkilme, refleksler ve tonusta artış, simetrik ve asimetrik tonik boyun refleksleri ve koruyucu normal reflekslerin gelişmediği görülür. Spastik SP tutulum yerine göre isimlendirilir: SP vakalarının yüzde 25 ile yüzde 40’ını oluşturan, vücudun tek bir tarafındaki kolun ve bacağın tutulduğu hemipleji; SP vakalarının yüzde 20 ile yüzde 33’ünü oluşturan, sıklıkla prematüre doğumlarda görülen, işlevsel olarak normal kalabilen kollardan çok bacakların tutulduğu spastik dipleji; SP vakalarının yüzde 5 ile yüzde 10’unu oluşturan, gebelik sırasında, doğumda veya hemen sonrasında yaşanan sorunlarla ortaya çıkabilen, tüm vücudu tutan spastik tetrapleji.


Ekstrpiramidal SP’de yüzde 9 ile 22 istemsiz hareket( atetoz, distoni ), pozisyon bozuklukları, ataksi ve tonus artışlarını içerir. Bu durum kalıtsal olabildiği gibi çocuğun oksijensiz kalmasına sebep olan bir kaza veya enfeksiyon sonrasında da olabilir. Mikst SP’de ise hem spastik hem ekstrapiramidal belirtiler görülür.



Daha çok kimlerde görülür?

SP sıklıkla prematürelerde ve düşük doğum tartılı yeni doğanlarda, çoğul gebeliklerde, gebeliğin erken ve geç döneminde ortaya çıkan hastalıklar sonrasında, kalıtsal hastalıklara bağlı olarak, doğum sırasında ve sonrasında yaşanan travmalardan sonra doğuştan itibaren görülebildiği gibi ilerleyen yaşlarda da bazı enfeksiyon, kaza ve zehirlenme gibi olaylar sonrasında da ortaya çıkabilir.



Ne zaman tanı konulabilir?

Tanı zamanı genelde sebebe göre değişiklik gösterir. SP gebeliğin erken döneminde oluşmuş olsa da yeni doğanda, 4 aydan küçük bir süt çocuğunda tanı her zaman kolay değildir. Nörolojik muayene normal olabilir. Sıklıkla orta hat gevşekliği, başı tam taşıyamama, yetersiz ve yavaş kalan bir göz takibi bulunabilir. Kesin tanıyı koymak 4 ile 12 ay arasında kolaydır. Sorun ne kadar ağırsa tanı o kadar kolaydır. Ani bir hastalık veya kaza sonrası o güne kadar sorunsuz olan bir çocukta ortaya çıkan SP’de tanı hemen konulabilir.



Önlenebilir mi, risk faktörleri nelerdir?
SP’yi ortaya çıkmadan önleyebilmek için; gebeliklerin iyi takip edilmesi, annelerde izoimmünizasyon için tedbirlerin alınması ve doğumun zamanında, tam teşekküllü hastanelerde yapılmasının sağlanmasının yanı sıra bebeklerde enfeksiyon risklerini ortadan kaldırmak, aşılamak, hastalıklara, kazalara ve zehirlenmelere karşı korumak da gerekmektedir.



Nasıl tedavi edilir?
SP’li hastaların tedavisinde başlıca üç hedef vardır: Sosyal ve kültürel hayata katılımlarını sağlayabilmek için iletişim, günlük yaşamdaki temel ihtiyaçlarını tek başına karşılayabilmeleri için otonomi ve bir yerden bir yere gidebilmek için harekette bağımsızlık. Bunları sağlayabilmenin en iyi yolu mümkün olan en erken zamanda rehabilitasyona başlamak ve iyi bir takip ekibi oluşturmaktır. Bu ekipte bir çocuk nöroloğu, fizyoterapistler, özel eğitim uzmanları ve en önemlisi aile bulunur. Bu ekibin görevi SP hastasını bu üç hedefe ulaştırırken ortaya çıkabilecek epilepsi, ortopedik sorunlar, göz sorunları, psikolojik sorunlar ve diğer sistemik sorunlara karşı takip edip önlem almaktır. Bu uzun ve sabır gerektiren bir tedavidir. Ne kadar erken uygulanmaya başlanır ve ne kadar iyi takip edilirse o kadar başarılı olunur
Pasakli_Prenses - avatarı
Pasakli_Prenses
Ziyaretçi
3 Ağustos 2008       Mesaj #110
Pasakli_Prenses - avatarı
Ziyaretçi
İçe Basma

Author: Doç. Dr. Turan Uslu 7 May

Birçok kişinin ayakları düz veya dışa dönüktür. Bazı çocuklarda ise içe dönüklük vardır. İçe basma demek düz karşıya bakması gerekirken ayakların içeri doğru bakmasıdır. Çok yaygın bir durumdur. Yürürken ve koşarken oraklama olur ve içe basma daha da belirginleşir. Eğer çocuğun ayağı içe basıyorsa bu çocuğun dengesini daha iyi sağlamak için yaptığı normal bir harekettir. İki yaşına gelindiğinde bu çocukların büyük çoğunluğunun yürüyüşü ve ayakların içe basması düzelecektir. Fakat aileler bu durumu görünce huzursuz olurlar. İçe basmanın kalıcı olduğunu düşünürler ve doktora müracaat ederek bu problemi nasıl düzeltebileceklerini sorarlar. Fakat sekiz yaşa kadar herhangi bir tedaviye ( alçı, cihaz, operasyon gibi ) gerek kalmadan kendi halinde düzelirler. İçe basan çocukların özel bir ayakkabı veya kalıba ihtiyaçları yoktur. Ayakkabı sadece üşümemek ve takılıp düşmemek için kullanılır.
Fakat içe basmanın aşırı olduğu durumlarda çocuklarda sendeleme veya kısa mesafede yorulma olabilir.

* İçe basma çocuklarda ağrıya yol açmaz
* İçe basma çocuğun düzgün yürümesine engel olmaz
* İleri yaşlarda kireçlenmeye yol açmaz.

İÇE BASMAYA SEBEP OLAN DURUMLAR
1- Tibia kemiğinde içe dönmesi, doğum sonrasında bu kemiğin dışa dönme hareketini tam yapmamasından oluşur. 1 yaşına kadar pek çok çocukta bu durum düzelir. Bu çocukları özel cihaz, alçı veya operasyon gibi bir tedaviye ihtiyaçları yoktur, zamanla düzelir. Genellikle 4 yaş altında düzelme olur. Eğer bu durum 8-10 yaşına kadar devam ederse o zaman tekrar değerlendirilmesi gerekir. Bu durumun düzeltilmesi (ameliyatla ) gerekebilir. Eğer 10 yaşında tibia kemiğinin açısı istenen düzeyde değilse ileride erken yaşta ciddi kireçlenme olayları oluşur, bundan dolayı tedavisi gereklidir.

2- Femur kemiğinin dönüklüğü; özellikle 5-6 yaşındaki çocuklarda fark edilen bir durumdur. Niye olduğu tam olarak bilinmiyor. Özel ayakkabılar ve cihazlarla düzelme sağlanamaz. Genellikle 8-10 yaşında düzelir. Bu yaşta ve aşırı dönüklüğü olanlarda çocuğun tekrar değerlendirilip özel film çekilerek ameliyatı gerekli olabilir.
3- Düz tabanlık bu çocuklarda dengesi daha iyi sağlamak için içe basarak görülür. Özel ayakkabı, kama, tabanlık gerekli değildir. Genellikle 5 yaşında düzelir.
4- Ayak ön kısmının dönüklüğü ( metatarsus adduktus) Bebeğin anne karnındaki pozisyonunun devamıdır. Doğumdan itibaren olan bir olaydır. Her 10 vakadan 9’u zamanla düzelir, bundan dolayı aile fark etmez ve doktora gelmez. 2-3 aydan sonra hala düzelmeyen ayaklarda aile fark ederek doktora gelir. Bu dönemde germe egzersizleri tavsiye edilir 6 ay sonra bu dönmenin aşırı olduğu ve ayağın sert olduğu durumlarda alçı, özel cihaz veya ayakkabı önerilebilir.
5- X bacak ve O bacak : bu durumlar genellikle çocuk büyüdükçe düzelir. Tedaviye gerek yoktur. 5 yaş üstünde devam ediyorsa tekrar değerlendirilmelidir.

Benzer Konular

12 Haziran 2016 / A.Arda Moda
1 Ekim 2012 / Misafir Cevaplanmış
19 Şubat 2013 / Demir YumruK Taslak Konular
5 Aralık 2013 / Misafir Cevaplanmış
22 Kasım 2006 / Mystic@L Taslak Konular