Arama

Sağlık Sektöründe Yeni Teknolojiler, Gelişmeler ve Son Haberler - Sayfa 12

Güncelleme: 28 Kasım 2016 Gösterim: 230.904 Cevap: 327
Sedef 21 - avatarı
Sedef 21
Ziyaretçi
24 Mart 2008       Mesaj #111
Sedef 21 - avatarı
Ziyaretçi
"İnsülin yaşlanmayı da önlüyor"

Sponsorlu Bağlantılar
Londra Bilim adamları diyabet hastalığı tedavisinde kullanılan insülin enjeksiyonlarının, şeker seviyesini dengede tutmakla beraber, yaşlanmayı da önleyebileceğini iddia ediyor.

İngiliz The Daily Mail gazetesine göre, gelecekte uygulanabilecek 'gen terapisi' sonucunda kronik hastalıkların ve yaşlanmanın önüne geçilebileceği iddia ediliyor.
ABD'de sürdürülen araştırmalar sonucunda, doğal yaşlanma sürecini belirleyen anahtar bir gende, insülin maddesinin 'yaşlanmayı geciktiren' somut etkileri olduğu görülüyor.

Amerikalı araştırmacı Dr Keith Blackwell, konuya ilişkin olarak, "Bu buluş, insülinin farklı sağlık sorunlarında da kullanılabileceğini gösteriyor. Sonuçları diyabet hastalığından çok öteye gidiyor" dedi.

nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
27 Mart 2008       Mesaj #112
nünü - avatarı
Ziyaretçi
Diyabet körlüğe de yol açıyor
diyabet1
Sponsorlu Bağlantılar

Göz hastalıkları uzmanı Doç.Dr. Zeki Büyükyıldız, diyabetin katarakt ve göz tansiyonu gibi hastalıkların dışında, retinadaki kan damarlarının tahrip olmasıyla oluşan “diyabetik retinopati” hastalığına neden olduğunu bildirdi.
Özel bir hastanede görev yapan Doç. Dr. Büyükyıldız, diyabet hastalığı nedeniyle, her yıl yaklaşık 25 bin kişinin görme duyusunu kaybettiğini söyledi.
İnsanlardaki diyabetin 10-14 yaşları ile 40 yaş üstünde görülen 2 tipi olduğunu anlatan Doç. Dr. Büyükyıldız, “Türkiye’de yüzde 7 civarında diyabet hastası bulunuyor. Bu hastalık, küçük damarlara olumsuz etki yaptığı için özellikle gözün görme tabakası ile böbrek gibi damarın bol bulunduğu dokuları etkiliyor” dedi.
Doç. Dr. Büyükyıldız, diyabetin yol açtığı önemli sorunlardan biri olan “diyabetik retinopati” hastalığının özellikle 20-64 yaş aralığında görüldüğünü ve körlük nedeni olabildiğine işaret etti.


nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
1 Nisan 2008       Mesaj #113
nünü - avatarı
Ziyaretçi
Dünyaca ünlü beyin cerrahı: Cep telefonu kanser nedeni

Tıp alanında çok sayıda ödül sahibi İngiliz beyin cerrahı Prof. Vini Khurana, cep telefonlarının sigaradan
da asbestten de daha zararlı olduğunu ve kansere yol açtığını öne sürdü.
Cep telefonu üreticilerine seslenen Khurana, cep telefonlarındaki radyasyon oranının mutlaka düşürülmesi gerektiğini savundu.
Halka da "cep telefonlarınızı mümkün olduğu kadar az kullanın, mecbur olmadıkça kullanmayın" çağrısında bulunan Prof. Vini Khurana, hükümetin de acil önlemler alması ve cep telefonu üreticilerinin radyasyon seviyesini düşürmesini sağlaması gerektiğini ifade etti.
Khurana’nın araştırmasının sonuçları, cep telefonlarının sağlığa muhtemel zararları konusunda bugüne kadar yapılmış en olumsuz tahmin olarak kabul edilirken, Khurana’nın araştırmasının sonucunda hazırladığı
makale IoS adlı sağlık dergisinde yayımlandı.
Khurana, 10 yıl boyunca cep telefonu kullananların beyin kanserine yakalanma oranlarının iki kat arttığını öne sürdüğü araştırmasında, beyin kanserlerinin gelişmesinin de 10 yıl kadar süre aldığını belirtti.
Bilimsel araştırmalar alanında 16 yılda 14 ödül alan ve 40’a yakın makalesi bulunan Prof. Khurana’nın, araştırması sırasında cep telefonlarının etkileri konusunda bugüne kadar yapılmış 100’den fazla araştırmanın sonuçlarını da yeniden değerlendirdiği bildirildi.
Cep telefonlarının beyin tümörlerine yol açtığının gelecek 10 yıl içinde kesinlikle kanıtlanmasını beklediğini de belirten Khurana, hemen önlem alınmazsa gelecek 10 yılda beyin tümörü vakalarında büyük artış görülebileceğini ifade etti.
ayhşim - avatarı
ayhşim
Ziyaretçi
4 Nisan 2008       Mesaj #114
ayhşim - avatarı
Ziyaretçi
Türkiye, Afrika’da katarakt hastalığı nedeniyle gözleri görmeyen 10 milyon insanı ışığa kavuşturmak için Sudan’da "Türk Göz Hastanesi" açtı. Türk doktorları, günde ortalama 40 kişiye katarakt ameliyatı yapıyor.

Afrika’nın en büyük ülkesi olan Sudan’da yaklaşık 2 milyon katarak hastasının umudu gönüllü Türk doktorları oldu. Yetersiz beslenme, hijyenik koşullar ve kavurucu güneşin etkisiyle her yaşta katarakt hastasına rastlamanın mümkün olduğu Sudan’da her 45 bin kişiye 1 göz doktoru düşüyor. Ülkede yaklaşık 110 göz doktoru bulunuyor.

Katarakt hastalarının talihsizliği Türk yardım kuruluşlarının ve gönüllü doktorların bölgeye gitmesiyle değişmeye başladı. IŞIĞA KAVUŞTURUYORLAR Ameliyathanede görev yapan 4 Türk, 2 Sudanlı hekim ile 4’ü Türk 8 yardımcı sağlık personeli görev yapıyor. Sağlık Bakanlığı’nın idari izinli saydığı bu doktorlar bir ay bölgede kalarak Afrikalılar’ı ışığa kavuşturuyor. Proje, Afrika’nın en önemli sağlık projesi adayı olarak gösteriliyor. İnsani Yardımlaşma Vakfı (İHH), Dayanışma Vakfı ve Çöl Doktorları’nın hazırladığı, Sağlık Bakanlığı ve TİKA’ nın desteklediği proje kapsamında Hartum’ da hizmet veren gönüllü Türk doktorları, günde ortalama 40 kişiye katarakt ameliyatı yapıyor.
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
8 Nisan 2008       Mesaj #115
nünü - avatarı
Ziyaretçi
ABD’de yapılan bir araştırma, hamilelikte yapılan egzersizlerin, anneye olduğu kadar bebeğe de yararlı olduğunu ortaya koydu.

Kansas City Üniversitesinden Dr. Linda E. May ve ekibi tarafından yapılan çalışmanın sonuçları, “Deneysel Biyoloji 2008 Konferansı” kapsamında yapılan, 121. “Amerikan Fizyoloji Toplumu” yıllık toplantısında açıklandı.

Araştırma, hamilelik süresince egzersiz yapan annelerin bebeklerinin otonom fonksiyonlarının, yapmayanlara göre daha iyi çalıştığını ortaya koyuyor. Otonom sinir sistemi, vücuttaki kalp atışı, tansiyon, nefes alma oranı ve iç organların fonksiyonları gibi istem dışı faaliyetleri kontrol ediyor.


Hamileliğin 28. haftasından 36. haftasına kadar izlenen süreçte, anne karnındaki bebeklerin kalp atış hızı ve kalp atış değişkenliği ölçülen araştırma sonucunda, egzersiz yapan annelerin bebeklerinin kalp atış hızının egzersiz yapmayan annelerin bebeklerine göre belirgin şekilde düşük olduğu belirtildi.


Dr. Linda May, anne adayının egzersiz yapması durumunda, bebeğinin de, annesi gibi süreçten olumlu etkilendiği ve kalp sinir sisteminin geliştiği belirterek, “Hamilelikte yapılan egzersiz, bebeğin kalp sağlığı için yapılacak en erken ve en iyi müdahaledir” dedi.
Sedef 21 - avatarı
Sedef 21
Ziyaretçi
8 Nisan 2008       Mesaj #116
Sedef 21 - avatarı
Ziyaretçi
Doktorlardan kundak uyarısı


sp
Bebeklerin kundağa sarılmasının ortopedik açıdan zararlı olduğu ve kalça çıkığı vakalarında doğal iyileşmeyi engellediği bildirildi...
sp
İzmir Kent Hastanesinde görevli Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Yücel Tümer, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bebeği kundağa sarmanın, özellikle Türkiye'de sıkça görülen kalça çıkığı rahatsızlığının tedavisi açısından sakıncalı olduğunu belirtti.

Prof. Dr. Tümer, şu bilgileri verdi:

'' Kundak, ortopedik açıdan kesinlikle zararlıdır. Bebekler doğduklarında kalçalarını ve dizlerini bükerek ve kalçalarını yana açarak sırt üstü yatarlar. Bu pozisyon yeni doğan bir bebeğin doğal pozisyonudur. Bu pozisyonda kalça ve diz çevresindeki kaslar gevşektir. Bu doğal pozisyon, bizim kalça çıkıklarını tedavi ettiğimiz pozisyonun aynıdır. Bu sayede çocuklar iyileşmektedir. Geleneksel kundağa sarma yöntemiyle bebeğin doğal iyileşme pozisyonun bozulması, kalça çıkıklarının doğal iyileşmesini engeller.''

Prof. Dr. Tümer, kalça çıkığı vakalarında erken tanının çok önemli olduğunu da belirterek, '' Çıkık ilk aylarda tanınırsa tedavisi kolay ve masrafı azdır. Basit bandajlarla birkaç ay içinde hasta iyileştirilebilir. Kalça çıkığı ne kadar geç fark edilirse tedavisi de o derece güçleşir'' dedi.
drzombie - avatarı
drzombie
Ziyaretçi
8 Nisan 2008       Mesaj #117
drzombie - avatarı
Ziyaretçi
ALZHEİMER TESTİ GELİYOR
Amerikalı bilim adamları, Alzheimer hastalığının beyindeki biyolojik belirtisini teşhis etmeyi başardılar. Şimdi sıra testte. Alzheimer’in biyolojik belirtileri olan ADDL isimli proteinler, beyinde ortaya çıkıyor. Bu proteinlerin, sinir hücreleri arasında bağlantıyı sağlayan snapslara saldırdığı biliniyor. ADDL’ler ayrıca, Alzheimer hastalarının beyinlerinde bulunan ‘amyloidbeta’ proteininin yapışkan plakasının oluşumuna da katkıda bulunuyorlar. ADDL’lerin her biri metrenin 5 milyarda biri uzunluğunda ve saç telinden 20 bin kat daha ince. Bu nedenle normal yöntemlerle farkedilmesi imkansız Yeni teknik
Araştırmacılar yeni test tekniğiyle, altın nano-parçacıkları ve manyetik nano-parçacıkları, ADDL’lere bağlı olan bir antikorla doldurdular. Altın nano-parçacığı, DNA’nın kimyasal bir barkod görevi gören kısmına eklediler. Her iki parçacığı da ADDL’lere ekleyebilip, mıknatıs sayesinde omurilik sıvısından ayırdılar.

Şimdilik sadece beyindeki omurilik sıvısında uygulanan test tekniğinin, kanda ve idrarda da geçerli olabileceğine inanılıyor. Testi geliştiren Northwestern Üniversitesi ekibi, hastalığın tedavisi ve ilerlemesinin engellenmesi adına da çalışmalar yapıyorlar
drzombie - avatarı
drzombie
Ziyaretçi
9 Nisan 2008       Mesaj #118
drzombie - avatarı
Ziyaretçi
ALERJİ MEVSİMİ BAŞLADI

TRABZON - Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tevfik Özlü, toplumda yaklaşık her üç kişiden birinin alerjik bünyeye sahip olduğunu belirterek, “Alerji en sık rastlanan ve en önemli hastalıklar arasındadır. Alerjik kişilerin önemli bir kısmında mevsimsel sorunlar yaşanmaktadır” dedi.
Belli mevsimlerde kişide alerjik yakınmaların başladığını ya da var olan şikayetlerin şiddetinin arttığına dikkati çeken Prof. Dr. Tevfik Özlü, sorunların sıklıkla bahar ve güz aylarında ortaya çıktığını söyledi.
Mevsimsel alerjinin en sık rastlanan nedeninin polenler olduğunu dile getiren Prof. Dr. Özlü, “Soluduğumuz havada bulunan çayır, ağaç ve otların çiçek tozları, hassas kişilerde sorunların asıl nedenidir. Ancak, iklim koşullarındaki değişime ikincil olarak havada bulunan ev tozu veya küf mantarı gibi diğer bir çok alerjen yükü de sorunlara neden olabilmektedir” dedi.
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
10 Nisan 2008       Mesaj #119
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
16 Günde Cinsiyet Tahmini

Çok yakında, doğacak çocuğun erkek mi, yoksa kız mı olacağı hamileliğin 16. gününde tespit edilebilecek. İsrailli bilim adamları, ceninin beslenmesini sağlayan bir hormonun, ceninin dişi olması durumunda daha fazla salgılandığını saptadı.

Tel Aviv Genetik Enstitüsü'nde yapılan araştırmalarda, gebeliğin 16. gününde, ceninin beslenmesini sağlayan MSHCG hormonunun, ceninin dişi olması durumunda daha fazla salgılandığını saptadı.

MSHCG hormonunun, annenin kan ve idrarında, gebelik veya gebelik olmadığı zamanlarda testle saptanabildiği biliniyor. Bilim adamları, annenin bir kız çocuğuna gebe kaldığı zaman, MSHCG hormonunun 5 defa daha fazla salgılanadığını belirttiler. Daha önce bir başka araştırmada, MSHCG hormonunun, gebeliğin ikinci ve üçüncü ayında, kız çocuğuna hamile kalan annelerde daha fazla salgılandığı saptanmıştı. Bilim adamları, araştırma sonucunun şimdilik bebeğin cinsiyetinin belirlenmesi için kullanılmaması gerektiğini, bu konuda başka işaretlerin de elde edilmesiyle daha kesin sonuç alınabileceğini kaydettiler.

347 hamile kadın üzerinde yapılan araştırmada, gebeliğin 14-20 günlerinde MSHCG hormonunun 1 veya 3 kez daha fazla salgılandığı belirlendi. Araştırma sonucunda 184 dişi, 163 erkek ceninin meydana geldiği gözlendi. Gebeliğin 3. haftasında MSHCG hormonu yüzde 18.5 daha fazla belirlenen hamile kadınların daha sonra kız çocuğu doğuracakları belirlendi.

Çevre cinsiyeti etkiliyor

ABD'de Michigan State Üniversitesi'nde yapılan bir araştırma, çevresel faktörlerin doğacak çocuğun cinsiyeti üzerinde etkili olabileceğini gösterdi. Journal of Occupational and Environmental Medicine adlı dergide yer alan araştırma raporunda, çevre kirliliğinden etkilenen erkeklerin çocuklarının daha çok erkek olduğu kaydedildi. Araştırmada, kanlarında yüksek oranda PCB (poliklorlu bifeniller) bulunan erkeklerin çocuklarının yüzde 57'sinin erkek olduğu saptandı. PCB, vücuttaki iç salgı bezlerinin çalışmasını engelleyerek, kansere de yol açabiliyor.


tbl bottom left crnr
tbl bottom rght crnr
drzombie - avatarı
drzombie
Ziyaretçi
10 Nisan 2008       Mesaj #120
drzombie - avatarı
Ziyaretçi


KUŞ GRİBİNE İLİŞKİN ÖNEMLİ KEŞİF
İstanbul - Türkiye'de de insan ölümlerine yol açan kuş gribi virüsünün genlerinin Türk bilimadamları tarafından deşifre edilerek incelenmesi sonucunda virüsün insana geçmesine neden olabileceği düşünülen gen değişiklikleri keşfedildi.


Acıbadem Hastanesi'nden yapılan yazılı açıklamada, hastanenin Genetik Tanı Merkezi, İstanbul Üniversitesi Klinik Viroloji Bölümü ve Pendik
Veteriner Araştırma Enstitüsü'nden araştırmacıların birlikte çalışarak bulduğu mutasyonların, ABD'deki nin yüksek prestijli mikrobiyoloji ve
halk sağlığı dergisi olan ''CDC Emerging Infectious Disease Dergisi''nin Mart sayısında yayımlandığı ifade edildi.


Açıklamada, CDC'nin (Center of Infectious Disease), ABD'de tüm enfeksiyonlarla ilgili gerekli araştırma ve uygulamaları, halk sağlığı önlemlerini düzenleyen ve denetleyen resmi kuruluş olduğu kaydedildi. Dergide araştırmanın birinci yazarı olarak Acıbadem Genetik Tanı Merkezi Sorumlusu Dr. Ender Altıok'un belirtildiğine değinilen açıklamada, keşfedilen 4 ayrı gen mutasyonu değişikliğinin dünyada ilk kez bulunduğu ifade edildi.

Açıklamada bu değişikliklerin, hem virüsün insana geçişinde hem de ağır hastalık yapıcı etkisinde rol oynayabileceğinin düşünüldüğü anlatılarak,
şu değerlendirmeye yer verildi:


''Bulgulara göre, virüs, insana uyum sağlayabilmek için evrim geçirmiş. Çalışmada virüsün daha önce dünyada ortaya çıkan diğer virüslerle
akrabalık ilişkileri de aydınlatıldı. Doğu Anadolu'da ölümlere yol açan virüsün kökeninin Çin'in 'Qinghai' bölgesindeki bir kaz olduğu saptandı. Moleküler epidemiyoloji denilen ve hastalık etkenlerinin kökenini ve izledikleri yolu moleküler genetik yöntemler kullanarak bulmaya çalışan
bilim dalının ülkemizdeki başarılı uygulaması başta kuş gribi olmak üzere yeni çıkan diğer tehlikeli mikrop türlerinin tanımlanması ve önlemler için stratejiler geliştirilmesi olanağı da vermektedir.


Çalışmadan çıkan bir diğer sonuç ise Doğu Anadolu ve Manyas'ta görülen kuş gribi vakalarının birbirlerinden farklı virüslerle meydana geldiğinin ortaya çıkarılmasıdır. Medyada o dönem virüsün hem doğuda hem batıda görülmesi kuş gribi önlemlerinin sorgulanmasına yol açmıştı. Genetik inceleme sonuçları Manyas'ta görülen virüsün Rusya'nın Kurgan bölgesindeki bir tavuktan kaynaklandığını ortaya koydu. Oysa Doğu Anadolu'daki virüs Çin'in Qinghai bölgesindeki bir gölde bulunan kazdan kaynaklanıyor. Bu durumda yayılma olmadığı, ayrı göçmen kuşlarla Anadolu'nun değişik bölgelerine taşındığı ortaya çıkıyor. Türk araştırmacıların uyguladığı yöntemin bir diğer uygulama alanı da virüsün kökeni ve dolaşma yollarının yanında güçlü olup olmadığının ve hastalıklara direnç geliştirip geliştirmediğinin de çok kısa sürede saptanmasına olanak vermesi konusudur.''

Benzer Konular

4 Aralık 2016 / gokhan404 Akademik
12 Ekim 2014 / Misafir Sanat
2 Şubat 2016 / byseus Sosyal Ağlar
27 Ekim 2015 / _EKSELANS_ Sosyal Ağlar
12 Haziran 2015 / _EKSELANS_ Arşive Kaldırılan Konular