Arama

AIDS (Acquired Immune Deficiency Syndrome)

Güncelleme: 22 Eylül 2017 Gösterim: 37.987 Cevap: 34
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Eylül 2006       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bu maddedeki yazılar yalnızca bilgi verme amaçlıdır. Yazılanlar, doktor uyarısı ya da uzman önerisi değildir.

Sponsorlu Bağlantılar

AIDS, Acquired Immuno Deficiency Syndrome kelimelerinin kısaltması olarak ortaya çıkmış ve Edinilmiş Yetersiz Bağışıklık Sistemi Sendromu olarak Türkçe'ye çevrilmiştir.

AIDS ilk olarak 1981 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde keşfedilmiştir. Keşfinden hemen sonra hızla yayılarak; erkek, çocuk, siyah, beyaz, Latin, Asyalı, zengin, fakir demeden bir çok insanın ölümüne neden olmuştur. Günümüze kadar AIDS'ten 225.000 kişinin öldüğü kaydedilmiştir. Bu sayı her 13 ila 15 ayda ikiye katlanmaktadır.

AIDS için halen kesin olarak bilinen bir tedavi yöntemi bulunmamaktadır. AIDS'ten korunmak bu tehlikeli ve ölümcül virüsün yayılmasını önlemek için uygulanabilecek tek yoldur. HIV, Human Immune Deficiency Virus, vücut bağışıklık sistemi virüsü, AIDS tamamen vücut bağışıklık sistemi ile ilgili olduğundan, hastalığa sebep olan virüse bu isim verilmiştir. Virüs, insan vücudunun hastalıklara karşı direncini sağlayan bağışıklık sistemini etkisiz hale getirmektedir. Vücut bağışıklık sisteminin etkisiz hale gelmesi, virüsten etkilenmeden önce kolayca başedebildiği deiğer hastalık mikroplarıyla artık çarpışamayacak duruma gelmesi demektir. Bu da basit bir enefeksiyonun bile ölümcül hale gelmesine sebep olabilir. AIDS hastalarının yarısından çoğu bağışıklık sistemlerinin etkisiz hale gelmesi yüzünden basit enfeksiyonlara yenilerek hayata veda etmişlerdir.

İnsan vücudu bir defa HIV virüsü ile enfekte olmuşsa artık bu virüsün hiçbirşekilde yok edilmesi yada vücuttan atılması mümkün değildir. Fakat, virüsün etkilerine engel olmak için bir takım ilaçlar geliştirilmiştir. Bunlardan ilki ve ençok bilineni AZT (Zidovudine) adı verilen ilaçtır. Bu ilaç virüsün çoğalmasını engellemektedir. AZT AIDS virüsünün meydana getirdiği belirtilerin görünmesini engellemekte ve AIDS'li hastanın yaşamının kısmen de olsa uzamasını sağlamaktadır.

Bilim adamları AIDS'le savaşabilmenin diğer yollarını aramaya devam etmektedirler. Son yıllarda bu konuda büyük gelişme kaydedilmiştir. AIDS'e karşı korunmak için aşıların testleri halen deneysel aşamadadır. 1990 yılının başlarından itibaren bu konuda başarılı sonuçlar kaydedilmektedir.

AIDS dokunma, öpüşme, solunum gibi dış kontaklarla bulaşan bir hastalık değildir. Bu nedenle insanların AIDS'li hastalara yaklaşmaması ya da onları toplumdan dışlaması hem gereksiz hem de yanlış bir tutumdur. Çünkü AIDS'li bir hastaya dokunarak veya yanında bulunarak AIDS'e yakalanmanın mümkün değildir. Ayrıca AIDS evcil hayvanlardan, tuvaletlerden, yüzme havuzlarından, tabak ya da bardaklardan bulaşıcı özellik göstermez. Bu nedenle insanların bu konularda korkutulması ya da yersiz bir kaygıya neden olunması çok yanlıştır. AIDS'in ana bulaşma yolu seksüel birleşme, uyuşturucu kullanıcılarının enjektörlerini paylaşması ve çok da az olsa kan transferidir. Ne yazık ki, AIDS hastalığına yakalanmış hamile bir kadının daha doğmamış bebeği de bu hastalığa yakalanmış demektir.

Neden AIDS'i daha önce duymamıştık? AIDS 1981 yılına kadar tanımlanmış bir hastalık değildi. AIDS'in izinin sürülmesi doktorların bu bilinmeyen hastalığı yeterli derecede tanımasıyla başladı. AIDS'in ilk rastlandığı 1981 yılında ABD'de 316 kişinin AIDS hastalığına yakalandığı tespit edilmiştir. Beş yıl sonra 1986 Ağustos'unda 23.000 vaka rapor edilmiştir. Hastalığın artışı büyük bir hızla devam etmiş ve 1990'larda sadece ABD'de 60.000 nin üstünde AIDS hastası tespit edilmiştir. Bu hızlı artış, bilim adamları, doktorlar ve hükümetler için bir alarm sinyali olmuş ve onları konuyla ciddi biçimde ilgilenmeye itmiştir.

AIDS'in gerçek kökeni bilinmemektedir. Çünkü AIDS yeni gelişmiş bir hastalıktır. AIDS'in kökeni hakkındaki en geçerli görüş hastalığın Afrika kökenli olduğudur. Afrika'da ki yeşil maymunların taşıdığı bir virüs insanlarda rastlanan AIDS virüsüne çok benzemektedir. Bilimsel tahminler maymunlarda rastlanan virüsün doğal ortamda organizmalar içinde yaşamını sürdürerek, mutasyon geçirdiği ve burdanda insanlara geçtiği üzerinde yoğunlaşmaktadır. Görülen mutasyonun çok nadir olduğu da görüşler arasında yer almaktadır.

Bir başka görüş ise virüsün biyolojik silah olarak üretilmek istendiği fakat sonucun etkisi uzun sürede görüldüğü için araştırmalara devam edilmediği, ve bir ara nasıl olduysa labaratuvar dışına çıkarılarak insanlara bulaştırıldığı üzerinedir. Yeşil maymunlar Afrika'nın çoğu bölgesinde lezzetli bir yemek olarak görülmektedir. Virüsün maymunlardan insana iyi pişmemiş organlardan ya da etlerin pişirilmeye hazırlanırken meydana gelebilecek kesik vb. gibi yaralardan bulaşmış olabileceği de düşünülmektedir. Çünkü bilindiği gibi virüsün bulaşma yollarının en önemlilerinden biri kandır. Hastalığın ilk insana bulaşması böyle olmuştur. Bundan sonra hastalık diğer insanlara seksüel birleşme ve uyuşturucu kullanımı ve kan transferleri sırasında yayılmıştır. Afrika devletlerinin bir çoğu bu görüşün mantıklı olduğunu savunmaktadır. Bu olayların hiçbiri ırkla ilgili değildir. Şunu unutmamak gerekir ki tek bir kişi değil tüm insanlık AIDS'in gelişmesinden sorumludur ve bizde bu sorumluluğu paylaşmaktan ve bu öldürücü virüsün yayılmasını engellemekten sorumlu sayılırız.

Son düzenleyen Daisy-BT; 11 Ekim 2009 13:59
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
8 Eylül 2006       Mesaj #2
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
AIDS ve İlgili Hastalıklarının Belirtileri Nelerdir?
AIDS ve aynı virüs tarafından meydana getirilen diğer hastalıkların belirtileri hemen hemen aynıdır.Aynı soğuk ve gribin birbirleriyle özdeşleştirlmesi gibi.Fakat AIDS'e yada ilgili hastalıklarından birine yakalanmış bir kişi için bu belirtiler çok ısrarcıdır ve nedeni yok gibi görünür.Kişi hiçbir zaman kendisini neyin hasta ettiğini bulamaz ve hastalığın üstesinden gelemez.Çünkü sadece doktorlar ve konu ile ilgili araştırma yapan bilim adamları bu belirtileri teşhis edebilirler.Bu belirtilerin doktor tarafından açıklanan bir kısmı şöyledir:
  • Fiziksel ve zihinsel aktiviteleri etkileyen, sebebi açıklanamayan aşırı bir yorgunluk
  • Zayıflama yada diet gibi herhangi bir aktivite söz konusu olmadan iki aydan kısa bir sürede 7-10 kilo kaybı.
  • Birkaç haftanın sonunda ateşin açıklanamayacak bir şekilde 39 derecenin üstüne çıkması
  • Uyku sırasında kişinin üstünü sırılsıklam edecek derecede terleme
  • Sebebi bilinmeyen bir şekilde vücuttaki salgı bezlerinin kabarması.(Özellikle boğazda, boyunda ve koltuk altında bulunan lenf bezlerinin kabarak en geniş halini alması)
  • Dilin üzerinde ve ağız içinde beyaz noktalar yada lekelerin oluşması
  • Israrla devam eden ishal
  • Herhangi bir solunum enfeksiyonuyla meydana gelen ve çok uzun süren kuru öksürük
  • Özellikle öksürükle birlikte oluşan nefes darlığı.
  • Deri üstünde yada altında oluşan kat kat, yada yükselen bir şekilde leke ve şişliklerin meydana gelmesi.Başlangoçta çürükmüş gibi algılanabilir fakat bunlar zamanla kaybolmazlar ve genellikle etraflarındaki derilerden çok daha serttirler.

Sponsorlu Bağlantılar
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
9 Eylül 2006       Mesaj #3
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
AIDS Kronolojisi
Haziran 1981: Amerikan Halk Sağlığı Merkezi, çok ender rastlanan bir pnömoni ile ilgili ilk resmi raporu verdi.
Temmuz 1982: Özellikle homoseksüeller, uyuşturucu kullanıcıları ve hemofili hastaları arasında daha fazla yaygın olan ve bağışıklık sistemine nedeni belli olmayan bir hastalık olarak yerleşen duruma, Amerikan Sağlık Örgütleri AIDS adını verdi.
Ocak 1983: Heteroseksüellerin de AIDS riski taşıdıkları, partnerleri AIDS olan iki kadının da hastalanmasıyla ortaya çıktı.
Mart 1983: Gayler, uyuşturucu bağımlılırı ve diğer AIDS risk grubundan kabul edilenlerin kan vermeleri yasaklandı.
Mayıs 1983: Paris Pastör Enstitüsü'nden Luc Montagnier ve takımı ilk kez AIDS'e bir virüsün neden olabildiğini buldular.
Nisan 1984: Maryland Ulusal Kanser Enstitüsü'nden Dr. Robert Gallo, AIDS virüsünü izole ettiklerini bildirdi.
Mart 1985: Kanda virüs bulunup bulunmadığını anlayan ilk test oluşturuldu.
Nisan 1985: İlk Uluslararası AIDS Kongresi Atlanta'da gerçekleştirildi.
Haziran 1985: Gazeteler, ünlü aktör Rock Hudson'ın AIDS olduğunu yayınladılar.
Mart 1987: İlk AIDS ilacı AZT yapıldı.
Haziran 1987: Amerika HIV pozitif olanların sınırdışı edilmesine ve HIV pozitiflerin ülkeye girmelerini yasakladı.
Ekim 1987: Amerikalı araştırmacılar ilk AIDS aşısıyla ilgili çalışmalara başladı.
Ekim 1987: And the Band Played On isimli ilk AIDS filmi gösterime girdi. Pek çok ünlü sanatçının para almadan oynadıkları bu film, AIDS gerçeğinin ilk kez bu kadar açık ortaya konulduğu yerdi.
Haziran 1989: AIDS hastalarının başlıca ölüm nedenlerinden biri olan pnömoniaya karşı, Amerikan Sağlık Örgütü ilk ilacı oluşturdu.
Nisan 1990: 18 yaşındaki hemofili hastası Ryan White, 5 yıl önce kendisine verilen kandan aldığı HIV virüsü sonucunda AIDS olarak öldü. Ve AIDS'in simgesi oldu.
Haziran 1991: Yapılan araştırmalar sonucunda 1 milyondan fazla amerikalının HIV taşıdığı ve kuzey yarım kürede yaklaşık 500 bin kişinin AIDS yüzünden öldüğü açıklandı.
Ekim 1991: Dünya Sağlık Örgütü, yaklaşık 10 milyon kişinin HIV virüsü taşıdığını açıkladı.
Kasım 1991: NBA'in ünlü basketbol oyuncusu Magic Johnson, HIV pozitif olduğunu açıkladı. Oscar sahibi yönetmen Tom Jones 63 yaşında AIDS'ten öldü.
Nisan 1992: Tenis oyuncusu Arthur Ashe, AIDS olduğunu ve virüsü bir kalp ameliyatı sırasında aldığını açıkladı.
Temmuz 1992: AIDS'lilerin uyuşturucuya yönelmesi ve bunların tedavisiyle ilgili ilk bildiriler yayınlandı.
Ocak 1993: Ünlü balet Rudolf Nureyev 54 yaşında AIDS'ten öldü.
Nisan 1993: AZT ile yapılan AIDS tedavisinin başarılı olmadığı, Avrupalı ve Amerikalı araştırmcılar tarafından ortaya kondu.
Nisan 1994: Dünya Artistik Buz Pateni şampiyonu John Currey, 44 yaşında AIDS'ten öldü.
Aralık 1994: 1981 yılında bir kan nakliyle HIV alan Elizabeth Glaser, AIDS'ten öldü. Elizabeth Glaser’in kızı 1988 yılında AIDS'ten ölmüştü. Oğlunda da HIV pozitifti.
Şubat 1995: Diver Greg, 4 olimpiyat altın madalya sahibi olan yüzücü, bir televizyon prgramı sırasında AIDS olduğunu açıkladı.
Temmuz 1996: Araştırmacılar bir herpes virüsünü tanımladılar. Bu virüs gay kanseri olarak da adlandırılan Kaposi Sarkoması'na neden oluyor.
Aralık 1996: Dünya AIDS gününde, Birleşmiş Milletler AIDS programı 6.4 milyon kişinin AIDS'ten öldüğünü ve 22.6 milyon kişinin de HIV pozitif taşıdığını açıkladı.



HIV ve AIDS'e karşın yaşamak - Arın Namal
GlaxoWellcome'ın katkılarıyla
NihLe - avatarı
NihLe
Ziyaretçi
9 Eylül 2006       Mesaj #4
NihLe - avatarı
Ziyaretçi
AIDS, ölümle sonuçlanan mikrobik bir hastalıktır. Bu mikrop bulaştıktan sonra, bağışıklık sistemini bozarak, insanın birçok hastalığa karşı kendini koruyamamasına sebep olur. Ancak, hastalık belirtileri hemen ortaya çıkmaz. Zamanla vücudun savunma sistemi yavaş yavaş ortadan kalkar ve ortalama 10 yıl sonra , çeşitli hastalık belirtileri görülmeye başlar. AIDS hastalığı ortaya çıksın, çıkmasın, mikrobu taşıyan kişiler başkalarına bulaştırabilirler.
Bir insanda AIDS mikrobu olduğunu belli edecek net bir işaret yoktur. Kişinin kendi kendine tanı koyması mümkün değildir. Kesin tanı ancak kan muayenesi ile konulur. AIDS'in kesin tedavisi yoktur ve henüz koruyucu bir aşı bulunamamıştır. Mikrop, kişiden kişiye 3 yol ile geçebilmektedir: cinsel ilişki yoluyla, kan yoluyla ve anneden bebeğine.
AIDS'ten korunmak için şu önlemler alınmalıdır:
*Mikrobu taşıyıp, taşımadığı bilinmeyen kişi ile girilen cinsel ilişkilerde kondom kullanılmalıdır.
*Kontrol edilmemiş kan ve kan ürünleri kesinlikle kullanılmamalıdır.
*Şırınga, iğne, jilet gibi her türlü delici ve kesici alet, başkaları ile paylaşılmamalıdır.
*Çiftler evlilik ve hamilelik öncesinde AIDS testi yaptırmalıdır.

AIDS mikrobu vücut dışında yaşayamayan çok dayanıksız bir virüstür ve dış ortamda kısa sürede ölür. Bu yüzden el sıkışma, sarılma, dokunma, aynı tabaktan yemek yeme ile, tuvalet ve banyolardan geçme tehlikesi yoktur. Bu nedenle AIDS'e yakalananları gereksiz yere dışlamayınız, onlara destek olunuz.
Daha fazla bilgi edinmek için sağlık kuruluşlarına başvurunuz.

2. CİNSEL İLİŞKİ İLE BULAŞMA HAKKINDA BİLGİ
AIDS insandan insana en fazla kadın-erkek arasındaki cinsel ilişki yoluyla bulaşmaktadır. Bunun yanısıra, iki erkek arasındaki eşcinsel ilişkiler de AIDS'in bulaşması açısından önemli yollardandır. Cinsel ilişki sırasında kadın ve erkek cinsel organlarındaki, makattaki zedelenmeler mikrobun sağlam kişinin vücuduna girmesine yol açar. Cinsel organlarda herhangi bir hasar olmaksızın da geçiş olabilir. Cinsel ilişki sayısı ile bulaşma riski artmaktadır. Bununla birlikte tek bir cinsel ilişkiyle de bulaşma olabilmektedir.
Cinsel ilişkide, kadın cinsel organının daha geniş bir doku yüzeyine sahip olmaları ve ilaveten meninin daha yüksek yoğunlukta mikrop içermesine bağlı olarak, kadınlar daha fazla risk altındadırlar. Sosyal yönden riskli davranışlar; birden fazla kişi ile korunmasız cinsel ilişkide bulunmak, eşcinsellik, hayatını fuhuşla kazanan kişilerle korunmasız cinsel ilişkiye girmek olarak sıralanabilir.
Günümüzde AIDS'in dünyadaki yayılımında bir numaralı bulaşma yolu cinsel ilişkidir. Aynı şekilde ülkemizde de AIDS vaka ve taşıyıcılarının büyük bir çoğunluğunda mikrobun cinsel ilişki yoluyla bulaştığı kesin olarak belirlenmiştir. Bu yolla bulaşmanın engellenmesinde tek çözüm; herkesin "Güvenli Cinsel Davranışlar"ı benimsemesidir. Bunun için her iki eş karşılıklı tek eşlilik davranışı içerisinde olmalıdır. Bunun yanında cinsel ilişki ile bulaşmanın önlenmesinde bugün için bilinen yolun, ilişkilerde kondom kullanılması olduğu daima akılda tutulmalıdır. Kucaklama, okşama, sarılma, zedeleyici olmayan öpüşmeler ile AIDS bulaşmaz.

UNUTMAYINIZ!
AIDS'ten korunmanın en güvenli yolu tek eşliliktir.
İnsanların dış görünüşlerinden HIV ile enfekte olup olmadıklarını anlayamazsınız. Güvenli bir cinsel ilişki için kondom kullanınız.

3. KAN YOLUYLA BULAŞMA HAKKINDA BİLGİ
Mikrobu almış kişiden alınan; kan, kan ürünleri, organ, doku ve spermin başkasına verilmesiyle virüs bulaşabilir. Buna bağlı olarak, kan nakline yoğun olarak ihtiyaç gösteren kişiler normal nüfusa kıyasla daha fazla risk altında kabul edilirler.
Kan yoluyla bulaşmanın diğer bir biçimi de, sterilize edilmemiş yani mikroptan arındırılmamış, iğne, enjektör, makas, jilet gibi diğer delici-kesici aletlerin kullanılması ile olan bulaşmalardır. Damardan uyuşturucu kullananlar kendi aralarında ortak iğne, enjektör kullanmalarına bağlı olarak, en fazla risk altındaki gruplar arasında yer almaktadır.
Kan yoluyla bulaşmanın önlenmesi için, öncelikle tüm kan ve kan ürünleri ile organ, doku, sperm vs. veren kişilerin uygun testlerle taranması gerekir. Mikropla bulaşmış veya kontrolü yapılmamış kan ve kan ürünleri hiçbir şekilde kullanılmaz. Bu tedbirler hükümet tarafından alınmıştır.
Bugün için dünyada ve ülkemizde kan ve kan ürünleri nakli yoluyla olan bulaşmalar düzenli tarama çalışmaları neticesinde büyük ölçüde kontrol altına alınmış durumdadır.Kan ve kan ürünlerinin kontrolü ve tek kullanımlık enjektör uygulamasının yaygınlaştırılması ile yıllar içinde bu yolla olan bulaşmalar giderek azalmıştır.
Ancak kan yolu ile bulaşmanın tamamen önlenebilmesi için, mikrop taşıyan iğne, şırınga ve kesici aletlerle bulaşmaların da önlenmesi gerekir. Uyuşturucu bağımlılığı olan ve ortak enjektör kullanımı nedeniyle mikrobu alan kişiler ise hem Avrupa ülkelerinde hem de ülkemizde artmaktadır.
Tıbbi uygulamalarda tek kullanımlık iğne, şırınga ve malzeme kullanılmalı ya da bunlar sterilize veya dezenfekte edilmeden kullanılmamalıdır. Kişiler AIDS'ten korunmak için ortak jilet kullanımından kaçınmalı, makas, kesici delici tırnak bakım malzemelerinin steril olduğundan emin olmadan kullanılmalarına izin vermemelidirler. Bu aletlerin 20 dakika kaynatılması veya çamaşır suyunda bekletilmeleri ile AIDS mikrobunun etkisiz hale getirilmesi kolayca mümkün olabilmektedir.

4. ANNEDEN BEBEĞE BULAŞMA HAKKINDA BİLGİ
Mikrobu almış olan anne, bebeğine bulaştırabilir. AIDS mikrobu, hamilelik esnasında, doğum sırasında veya anne sütü ile bebeğe geçebilir. Anneden bebeğe bulaşma oranı kesin olarak bilinmemekte, % 30 civarında olduğu tahmin edilmektedir.
Annneden bebeğine bulaşmayı en erken devrede tanımlamak ve gerekli önlemleri alabilmek için gebelik öncesi AIDS tarama testleri yaptırılmalıdır.
Mikrobu aldığı bilinen kadın için önerilebilecek tek yol hamilelikten kaçınmaktır. Çünkü doğacak bebeğin AIDS'e yakalanma olasılığının yanısıra , öksüz ve yetim kalma olasılığı da gözönüne alınmalıdır. Gebelik oluştuktan sonra nihai karar aileye ait olmak üzere gebelik sonlandırılabilir.
Son yıllarda ülkemizde de AIDS'li bebek doğumlarında artış olmuştur. Bugüne kadar annesinden AIDS mikrobu alan 6 bebek bildirilmiştir.

5.AIDS TANISI VE TESTLER HAKKINDA BİLGİ
AIDS'in kesin tanısı laboratuvar tetkikleri ile konulur. En fazla kullanılan tanı yöntemi; tarama testleri ile kanda antikor tayinidir. Antikor, mikroba karşı vücudun geliştirdiği maddelere denilir ve bunlar mikrop girdikten ortalama 3 ay sonra oluşurlar. Bu süre 6 haftadan 1 yıla kadar değişebilmektedir. Dolayısı ile maruziyetten hemen sonra yapılan testler doğru sonuç vermeyebilir. Bu nedenle riskli davranışta bulunan kişinin durumu en erken 3 ay sonra belli olabilir.
İlk tarama testleri ile pozitif bulunan tüm örnekler mutlaka daha ileri teknik gerektiren doğrulama testi ile incelenir. Çünkü başka nedenlere bağlı olarak hatalı pozitiflik görülebilmektedir. Doğrulama testi ile tekrar pozitif bulunan kişi AIDS mikrobu ile karşılaşmış demektir.
Tarama testleri devlet hastanelerinde, halk sağlığı laboratuvarlarında, özel hastane ve laboratuvarlarda, kızılay kan merkezlerinde, üniversite hastanelerinde yapılmakta olan kolay ve ucuz testlerdir.
Test başvurusunda adınızı kodlayarak verebilir, kimliğinizi saklayabilirsiniz. Yasal olarak, kimlik bilgileriniz bilinse bile sağlık kuruluşunda gizli tutulmak zorundadır ve izniniz dışında açıklanamaz.
Mikrobu aldığınızdan herhangi bir şüpheniz varsa, hem bir an önce gerekli tıbbi yardımı almak, hem de sevdiklerinizi korumak için test yaptırınız.

6. AIDS TEDAVİSİ VE RUHSAL DESTEK HAKKINDA BİLGİ
AIDS tedavisinde iki yaklaşım vardır. Birincisi AIDS mikrobunun kendisine yönelik yaklaşımlar, ikincisi AIDS'e bağlı olarak ortaya çıkan hastalıkların tedavisi.
AIDS mikrobuna karşı bugüne kadar kesin etkili bir yöntem bulunamamıştır. Ancak, son yıllarda kaydedilen gelişmeler umut vermektedir. Hastalığın mümkün olduğunca erken tanımlanması ve sonra birden fazla ilacın birarada kullanıldığı tedavi şemaları ile hastalık belirtilerinin ortaya çıkışı geciktirilebilmekte ve hastanın yaşam süresi uzatılabilmektedir. Bunlar hatalı kullanıldıklarında zehir etkisi olabilecek ilaçlardır ve yalnız hekim kontrolünde kullanılmalıdır.
İkinci yaklaşım ise, AIDS mikrobunun vücudun bağışıklık sistemini hasara uğratması neticesinde ortaya çıkan verem, mantar ve benzeri diğer hastalıkları bilinen yollarla tedavi etmektir. Kişide gelişen hastalık tablosuna göre, antibiyotikler, antifungal ajanlar, radyoterapi, kemoterapi ve cerrahi tedavi yöntemleri kullanılmaktadır.
Hastanın diğer bir bulaşıcı hastalığı yoksa ve kendi sağlığı gerektirmedikçe, ayrı bölümlerde bulundurulmasına gerek yoktur.
Genel bir kural olarak, hastalığı ne olursa olsun, her hastaya mümkün olduğunca cesaret ve umut vermek gerekir. Buna özellikle ihtiyacı olan AIDS hastaları, doktoruna, yakınlarına ve arkadaşlarına güven duygusunu kaybetmemeli ve olabildiği ölçüde normal yaşantı ve ilişkilerini sürdürmelidirler. AIDS'e yakalananlarda başlangıçta kabullenememe ve isyan duyguları ortaya çıkabilir, bunu yalnızlık, toplum tarafından dışlanma hissi, umutsuzluk ve çaresizlik duyguları izler. Kişi ruhsal olarak çökkünlüğe girebilir. Uykusuzluk, iştah bozukluğu, zayıflama, unutkanlık, çabuk yorulma, halsizlik, umutsuzluk, çaresizlik duyguları ruhsal çöküntü belirtisi olabilir. Bu durum tedavi edilebilir ancak kişi bu duyguları kaderi olarak değerlendirip, yardım istemeyebilir. Oysa, ruhsal destek ve tedaviler, hastanın yaşama daha umutla sarılmasını ve mücadele için kendini daha güçlü hissetmesini sağlayacaktır. AIDS'e yakalananlar çekinmeden psikiyatriste başvurmalı ve duygularını paylaşmalıdırlar. Böylelikle kendisine gerek kendi sağlığını koruması, gerekse başkalarına bulaştırmaması için nasıl davranması gerektiği konusunda da bilgi verilecektir. Gerekiyorsa ailesine de danışmanlık hizmeti sağlanacaktır.

7. AIDS UYUŞTURUCU İLİŞKİSİ HAKKINDA BİLGİ
Uyuşturucu madde bağımlılığı AIDS için çok ciddi bir risk faktörüdür. Damar yolu ile uyuşturucu kullananlarda AIDS'e sık rastlanılmaktadır. Uyuşturucu bağımlıları, damar yolu ile uyuşturucu kullanırken sıklıkla başkası tarafından da kullanılmış, kirli enjektörleri defalarca kullanmaktadırlar. Kirli ve kullanılmış enjektörler AIDS mikrobunun bağımlılar arasında hızla yayılmasına neden olmaktadır. Buna ilaveten uyuşturucu kullananlar arasında kontrolsüz ve korunmasız cinsel ilişkiler yaygın olarak görülmektedir. Bu ilişkiler de AIDS'in yayılımına neden olmaktadır.
Uyuşturucu bağımlılığı olan ve ortak enjektör kullanımı nedeniyle mikrobu alan kişi sayısı hem Avrupa ülkelerinde hem de ülkemizde artmaktadır.
Sağlığınızı korumak için uyuşturucu kullanmaktan kaçınınız. Uyuşturucuların yarattığı manevi ve maddi yıkım sonunda, ya doğrudan uyuşturucudan yada AIDS'ten ölüm riski olduğunu unutmayınız.
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
9 Eylül 2006       Mesaj #5
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
Bilim insanları, AIDS virüsü HIV’in hücrede yayılmasını önleyen ve daha önce bilinmeyen iki yeni protein keşfetti.

LONDRA - Normal işlevi hücre DNA’sını onarmak olan XPB ve XPD adlı iki proteinin aynı zamanda hücrede HIV’in çoğalmasını önlediği ortaya çıkarıldı. Ayrıca proteinler, virüsün hücre DNA’sında bıraktığı hasarı da gideriyor. Uzmanlar, proteinleri kullanarak, HIV’in güçlenmesini önleyecek yöntemler geliştirecek. Son derece hızlı çoğalan ve mutasyona uğrayan HIV virüsü, mevcut ilaçlara güçlü direnç gösteriyor.

Araştırmayı yürüten Ohio State University uzmanı Dr. Richard Fishel, hücrenin içinde HIV’in beslendiği kaynakları yok etmenin uzun vadede sürdürülebilir olacağını belirterek, proteinleri kullanarak yapılacak tedaviyi ‘alan savunması’na benzetiyor.

AIDS HÜCREYİ ELE GEÇİRİYOR
HIV hücreyi ele geçirmeden önce, RNA (ribonükleik asit) formunda genetik bir materyel getiriyor. Virüs hücreye girdiğinde de, kendi genlerinin DNA formunda bir kopyasını çıkarıyor. Bu DNA kopyasına cDNA adı veriliyor. Bu DNA, hücrenin çekirdeğine girerek hücrenin kendi DNA’sına entegre oluyor. Sonrasında da çoğalmaya başlıyor.

XPB VE XPD
Deneylerde uzmanlar iki tip hücre kullandı. Birinci tip hücrelerde, XPB ve XPD proteinleri mutasyonla etkisiz hale getirildi; ikinci tipte ise bu proteinlere dokunulmadı. Uzmanlar, deneylerde HIV’li her iki hücreye de cDNA’yı öldüren bir ilaç verdiler. Sonuçta, XPB ve XPD proteinleri sağlam olan ikinci tip hücrelerin HIV’in DNA oluşturmasına direnç gösterdiği ortaya çıktı.

YENİ İLAÇLARDA KULLANILABİLİR

Araştırmacılar, bu sonucu söz konusu iki proteinin gelecekte geliştirilecek AIDS tedavilerinde yararlı olacağı şeklinde yorumluyor. Proteinlerin HIV’in hücredeki kromozomlara sızmasını engellediğini belirten uzmanlar, bir sonraki aşamada proteinlerin HIV’in cDNA oluşturmasını engellemeyi nasıl başardığını inceleyecek.

Araştırmayı değerlendiren bilim insanları bu yöntemin diğer ilaç tedavileri ile birlikte kullanılabileceğine de işaret ediyor.

Not: Araştırmayı konu alan makale Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde yayımlanmıştır.
Hi-LaL - avatarı
Hi-LaL
Ziyaretçi
11 Eylül 2006       Mesaj #6
Hi-LaL - avatarı
Ziyaretçi
Hayat kadınlarının AİDS dramı

AIDS (Acquired Immune Deficiency Syndrome)


Yapılan minik bir testle AIDS olduklarını, ömür boyu bir hastalık taşıyacaklarını öğrenmek elbette kolay olmuyor. Kimi ağlayıp bağırıyor, kimi sadece susuyor. Ancak ölümden korksalar da hemen ardından Acaba çalışabilecek miyim?' kaygısı, korkularının önüne geçiyor. Ve ne yazık ki, ölüm saçan bu hastalığa rağmen birçoğu fuhuş yapmaya devam ediyor.

İstanbul Deri ve Tenasül Hastalıkları Hastanesi Başhekimi Dr. Nezihe Dirlik Baltalı, cinsel hastalıklardan korunma yollarını anlattı:

* En zoru bir hastaya AIDS olduğunu açıklamak olsa gerek. Bunu nasıl söylüyorsunuz?

Bu en zor anlardan biridir. Hastayı laboratuvara çağırırız. Çünkü orada açıklamak her zaman daha kolay olur. Genelde inkar ettiklerinden yapılan incelemeleri tek tek anlatırız. Hatta gösteririz...

Birden "Siz AIDS hastası olmuşsunuz" denemez. "Kanınızda AIDS testi sonucu pozitif çıktı, daha önceden bununla ilgili bilginiz var mı?" diye soruyoruz. Bir süre sohbet ediyoruz. Hastalığı anlatıyoruz. Eğer yabancı uyrukluysa, ne kadar süredir Türkiye'de bulunduğunu ve bulaştırma riskini öğrenmeye çalışırım. Ardından evli mi, çocuğu var mı, hastalıklarla ilgili olarak ne biliyor; bunları soruyorum. Bazıları çok güzel yanıt veriyor. Bazıları hiç konuşmuyor. AIDS; seyrini, tedavisini bilmeseler de hepsinin duyduğu bir hastalık. En azından hepsinde bir kulak dolgunluğu var. Bazıları çok şiddetli tepki veriyor, inanamıyor, tekrar tekrar test yaptırmak istiyor, ağlıyor, bağırıyor, üzüntüsü belli oluyor. Bazıları çok sessiz kalıyor. Yabancı uyruklularda bu davranışa daha çok rastlıyorum. Gayet soğukkanlı karşılayabiliyorlar. O zaman hasta olduklarını daha önceden bildiklerini ve Türkiye'ye 'nasıl olsa kimse bizi tanımıyor' diye geldiklerini düşünüyorum.

* AIDS çıkan bir hayat kadınını ne yapıyorsunuz?

Cinsel hastalıklar, ihbarı zorunlu hastalıklardır. Polis zoruyla getirilen kadınların çıkan bütün sonuçlarını polise bildirmek zorundayız. Ancak sonuçları aynı zamanda İl Sağlık Müdürlüğü'ne dolayısıyla Sağlık Bakanlığı'na da ihbar etmek durumundayız. Ondan sonraki yaptırım polise ait. Bırakacak mı, kendi ülkesine mi gönderecek; o işler Sağlık Bakanlığı'nın işi.

* AIDS olduğunu bildiği halde fuhuş yapmaya devam eden hayat kadınları oluyor mu? Bunlar resmen ölüm saçıyor, nasıl engelleniyorlar?

HIV pozitif tespit edildikten sonra bu işte çalışıp çalışmayacaklarını soramıyoruz. Bundan sonra, "Evli misin, sürekli birlikte olduğun kişi var mı, çocuğun var mı?" diye soruyoruz. Ama fazla bilgi vermekten kaçınıyorlar. Sizin yönlendirdiğiniz yerlere çok fazla ilgi göstermiyorlar. Bunlara yardım etmek için çok fazla sivil toplum örgütleri var. En son bize Pozitif Yaşam Derneği'nden broşürler geldi. İnsan Kaynakları Vakfı bu kişilerle uğraşır ve yardımcı olur.

* Bir hayat kadını AIDS olduğunu öğrendiğinde ölüm korkusu mu yaşıyor, yoksa işini kaybedeceğini düşünüp, gelecek korkusuna mı kapılıyor?

Geleceği uzun vadede çok düşünmüyorlar. Ne yazık ki hastalık, bu sektördeki kişiler için caydırıcı olamıyor. Tabii ki ölüm akıllarına geliyor. Ama, "Bundan sonra çalışamayacak mıyım, yaşamım nasıl olacak?" diye karmakarışık düşünceler içine giriyorlar.

AIDS tedavisinin yaşam kalitelerini artırmak ve yaşam süresini uzatmaya yönelik olduğunu söylüyorum. Kaliteli bir yaşam sürebileceklerini, ancak bunun bedelinin ağır olduğunu, oldukça pahalı ilaçlara ihtiyaçları olduğunu, belli aralıklarla kan kontrollerinin yapılması gerektiğini anlatıyorum. Ama bunların hepsi maddi gider olduğu için çoğunun umursamadığını düşünüyorum. Çoğunun bunları karşılayabilecek sosyal güvencesi bulunmuyor.

Eğer yabancı uyrukluysa ve Türkiye'de kalacaksa belli merkezlerde bu tedavilerinin yapılabileceğini anlatıyoruz. Onun haricinde sivil toplum kuruluşlarıyla irtibata geçip tıbbi, psikolojik, hukuki açıdan destek alabilecekleri konusunda uyarıyoruz.

* İnsanların AIDS olduğunu önce siz mi öğreniyorsunuz?

Burası, İstanbul ve çevresinin yani AIDS hastalığının en fazla görüldüğü bölgenin AIDS doğrulama merkezi. HIV pozitif vakaları bizim hastanemizdeki laboratuvara yönlendirilir. Özel hastane ya da laboratuvarda yapılıp, AIDS şüphesi çıkan bulgular burada bir kez daha test edilir ve bizim verilerimiz kesindir. Eskiden biz sadece kendi hastalarımızla ilgili kan testlerini yapıyorduk. Şimdi daha fazla sayıda test yapabiliyoruz.

* Sizin yaptığınız doğrulama testinde sonuç negatif çıkarsa bu şüpheli kişinin gerçekte sağlıklı olduğunu mu gösterir?

İlk test yani tarama testi şüpheli çıkmışsa, bizim yaptığımız doğrulama testinde ise negatif çıkarsa, o zaman iki ay sonra bu testin tekrarlanması gerekir. Çünkü doğrulama testi iki ay sonra ancak kesin sonuç verir. Bugün AIDS şüpheli biriyle ilişkiye giren biri, en az iki ay sonra virüsü kapıp kapmadığını öğrenebilir. Daha önce yapılan testler yanıltır.

Haber:ESRA TÜZÜN
Kaynak: SABAH - 11/09/2006 - Ana Sayfa
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
11 Eylül 2006       Mesaj #7
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
AIDS (Acquired Immune Deficiency Syndrome)


AIDS tedavisinde umut

İranlı bilim adamlarının, nanoteknolojiyi kullanarak ölümcül AIDS hastalığının tedavisinde kullanılacak yeni bir ilaç buldukları iddia edildi.


Güncelleme: 18:15 TSİ 08 Eylül 2006 Cuma
TAHRAN - İlacı bulduğu iddia edilen araştırma grubundan Doktor Fereydun Mahbudi, Keyhan gazetesine yaptığı açıklamada, İranlı bilim adamları tarafından bulunan ilacın, AIDS hastalığına karşı vücudun direncini artırdığını söyledi. Bitkisel temelde üretilen ilaçta nanoteknoloji kullanılarak bazı değişiklikler yapıldığını belirten Dr. Mahbudi, ilacın vücuttaki savunma hücrelerini hareketlendirip sayılarını artırarak, vücudu HIV virüsüne karşı daha dirençli bir hale getirdiğini söyledi.
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
11 Eylül 2006       Mesaj #8
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
AİDS'i Yeterince Biliyor Muyuz?
AİDS günlük normal yaşam aktivitesiyle bulaşmaz. Örneğin; el tutmak, başkasının elbisesini giymek, aynı tabaktan yemek yemek, bardaktan su içmek, ortak tuvalet kullanmak, sivrisinek ısırması, havuzlardan gibi. Hasta ve taşıyıcının kanında, sperm ve vajina salgısında, tükürük ve idrarında, göz yaşında ve anne sütünde virus bulunur.

AİDS'in majör ve minör belirtileri vardır. Kişi en az iki büyük ve bir küçük belirti gösterdiği zaman AİDS hastası kabul edilir.

Majör belirtiler:
· Vücut ağırlığının yüzde 10'undan fazla kaybı
· Bir aydan fazla kronik ishal
· Bir aydan fazla süren ateş

Minör belirtiler:
· Bir aydan fazla kronik öksürük
· Tekrarlayan zona
· Kronik generalize herpes (uçuk)
· Ağızda kandidiasis (mantar)
· Salgı bezlerinin şişmesi
· Hafıza zayıflığı
· Sinir uçlarının tahribi

AİDS'ten korunmak için şunlara dikkat etmek gerekiyor:
· Tek ve bilinen eşle seks
· Kondom (***********)
· Test yapılmadan bilinmeyen kişiden kan almamak
· Steril olmayan ve başkalarında kullanılan enjektör ve iğneleri kullanmamak
· Sünnette ve kulak delmede, manikür ve pedikürde kullanılan aletlerin iyi sterilize edilmesi
· Uyuşturucu kullanmamak (enjektörle bulaşma)

Herkes HİV enfeksiyonu için risk taşır. Ancak; cinsel hastalıkları olanlar, birçok kişiyle seks yapanlar, bilinmeyen bir kişiden kan veya organ alanlar, eşcinseller, damar içi uyuşturucu alanlar daha fazla risk altındadır.
AİDS'in kesin teşhisi vardır. Bu kan testleriyle mümkündür. Kesin tedavisi ve henüz bulunmuş aşısı yoktur. AİDS'e karşı kombine birtakım ilaçlar sadece virüs sayısını azaltır ve yaşam kalitesini yükseltir. 2000'li yıllarda AİDS aşısının piyasaya çıkması ümit ediliyor. Bugün için AİDS'in erken teşhisi ve AİDS'ten korunmak büyük kazanıyor.
HİV virüsü vücut dışında cok uzun süre yaşamaz. Bulaşık eşyalar 20 dakika klorlu suda bekletilmelidir. Alkol virüsü öldürür. El ve yüz temizliğinde kullanılmalıdır. 20 dakika kaynatmak virüsü öldürür. Glutar aldehid en iyi dezenfektandır.
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
12 Eylül 2006       Mesaj #9
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
AİDS’in Kliniği Nasıldır?
CD4 T lenfositlerinin sayısının 200’ün altına indikten sonraki tablo AİDS olarak adlandırılır. Bu evreden sonra hastadaki klinik tablonun belirleyicileri , bağışıklık sistemi ileri derecede zayıflamış hastada ortaya çıkan fırsatçı infeksiyonlar ve malinitelerin yaptığı belirti ve bulgulardır.
Bu evrede hastalarda altta yatan hastalıklara bağlı olarak öksürük, nefes darlığı, nöbetler, ishal, ateş, görme bozuklukları, başağrıları, zayıflama, halsizlik, bulantı-kusma, karın ağrıları ve yutma güçlükleri başlar. Bu yakınmaların hangi infeksiyonlara bağlı olduğu, yapılacak incelemelerle anlaşılarak tedavi edilir.
Bu evrede ortaya çıkan malin tablolar Kaposi sarkomu ve lenfomalardır. Kaposi sarkomu genellikle deride kahverengi-mor lezyonlar şeklinde kendini gösteri


Aşağıda bulunan yakınmalar HIV infeksiyonu açısından uyarıcıdır:
·
Açıklanamayan hızlı kilo kaybı
· Öksürük
· Tekrarlayıcı ateş ve gece terlemeleri
· Açıklanamayan halsizlik
· Boyun, koltuk altı ve kasıklarda şişmiş lenf düğümleri
· Uzun süren ishal
· Ağız ve boğazda beyaz lekeler (mantar enfeksiyonları)
· Pnömoni
· Deride kahverengi, pembe ve mor döküntüler veya şişlikler
· Hafıza kayıpları ve nörolojik bozukluklar

Bu yakınma ve bulguların birçok hastalığa bağlı olarak oluşabileceği unutulmamalıdır. Özellikle bu yakınmalara sahip ve altta yatan neden bulunamayan durumlarda, HIV enfeksiyonu da akla getirilerek bu enfeksiyona yönelik testler istenmeli.
Yine unutulmaması gereken bir nokta, HIV infeksiyonu olan bir kişide hiç bir yakınma uzunca bir süre olmayabilir.

Bulaşmayı Engellemek İçin Aşı Var mı?
Bugün için bulaşmayı engelleyen bir aşı mevcut değildir. Aşı çalışmaları artarak devam ediyor. Önlem için öncelikle riskli davranışlardan kaçınmak gerekir.


Dövme Yaptırırken HIV Bulaşabilir mi?
Eğer dövme yapmakta kullanılan aletlerin her kullanım sonrası temizliği çok iyi yapılmazsa, HIV bulaşma riski vardır. Bu mesleğe sahip olanların mutlaka düzenli aralıklarla kanla bulaşan hastalıklar yönünden eğitilmeleri gerekir.

HIV / AİDS’li Kadınlarda Daha Sık Görülen Hastalıklar Nelerdir?
Bu hastalıklar pelvik inflamatuvar hastalıklar, cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve servikal kanserdir. Özellikle servikal kanser için yılda iki kez Pap yayması taraması yapılmalıdır

Kan Transfüzyonlarıyla HIV Bulaşabilir mi?
1985 yılından beri tüm kanların HIV taraması yapılır. Kan transfüzyonuyla bulaşma riski çok azdır ve yaklaşık olarak 1/500.000 olarak hesaplanmıştır.


Kondomlar Bulaşmayı Mutlaka Önler mi?
Bulaşmayı önleme açısından kondomların etkinliği yüzde 98 - 100’dür. Fakat yırtılma ve çıkma riski her zaman sözkonusu olduğu unutulmamalıdır. Kondom vajinal, anal ve oral sekste kullanılmalıdır.


Oral Seksle HIV Bulaşabilir mi?
Oral seksteHIV’in bulaşma riski, korunmasız vajinal veya anal cinsel temasa göre çok daha düşüktür. Bulaşma riskini azaltmak için oral seksten 2 saat önce ve sonra diş fırçalamaktan kaçınmak gerekir. Oral seks yapılacaksa mutlaka kondomla yapılmalıdır. Kondomlarda risksiz değildir. Fakat bulaşmayı önemli ölçüde azaltır.

Riski artıran durumlar :
·
Ağız ve boğazda veya ağzın etrafında yara ve uçukların bulunması,
· Ağız içine ejakülasyon,

Tükrük Bulaşmada Rol Oynar mı?
İnfekte bir kişinin tükrüğünde HIV bulunabilmesine karşın, tükrükte bulunan bazı maddelerin virüsün çoğalmasını engellediğinden dolayı, bu, bugün için bulaştırıcı olarak kabul edilmez. Hastalığın erken ve geç evrelerinde tüm vücut sıvılarında virüs yükünün arttığı, ağız içinde ve çevresinde çatlak ve yaraları her zaman farkedemediğimiz unutulmamalıdır. Uzun öpüşmeler bulaşma açısından çok düşük riskli bir aktivite olarak kabul edilir.


Son düzenleyen GusinapsE; 13 Eylül 2006 16:10
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
12 Eylül 2006       Mesaj #10
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
HIV İnfeksiyonun Tanısı Nasıl Koyulur?
Tanı, bulaşmadan 1 - 3 ay sonra kanda beliren virüse karşı antikorların (anti-HIV) saptanmasıyla koyulur. Bu antikorların kanda saptanabilecek düzeylere gelmesi nadiren 6 ay kadar gecikebilir. Eğer bir bulaşma şüphesi varsa (cinsel temas, bulaşık kanla temas, vb.) ve testler 6. ayda da negatif olarak bulunmuşsa, testleri tekrarlamak gereksizdir. Kişi negatif olarak kabul edilmelidir.
HIV enfeksiyonunda iki farklı test (ELISA ve Western Blot) kullanılır. ELISA ile virüse karşı oluşan antikorların varlığı saptanır. Western Blot testiyle de ELISA testinin doğrulaması yapılır. Erken dönemde her iki test de negatif bulunabilir. Bu durumda kuşku çok fazlaysa, kanda doğrudan HIV’nün kendisi aranır.
Hasta anneden doğan bebekler anneden aldıkları antikorları (anti-HIV) 15 aya kadar taşırlar. Sadece antikorların pozitif bulunmasıyla bebeğinde hasta olduğu söylenemez. Bebekte bulaşmanın varlığı doğrudan HIV’ünün gösterilmesi ile belirlenir.

HIV İnfeksiyonunda Virüs Hastanın Hangi Vücut Sıvılarında Bulunur?
Virüs içerdiği gösterilmiş vücut sıvıları şunlardır:
·Kan
·Semen
·Vajinal salgılar
·Süt
·Kan içeren vücut sıvıları

İlave olarak sağlık personeline bulaşma açısından önemli olabilen sıvılar:
·Eklem sıvısı
·Fetüsü çevreleyen amniotic sıvı
·Beyin omurilik sıvısı (BOS)
·Plevra sıvısı
·Periton sıvısı

HIV İnfeksiyonuyla Diğer Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar (CYBH) Arasında Bir İlişki Var mı?
CYBH olanlarda HIV bulaşma riski 3 - 5 kat daha fazladır. Bunun nedeni, bu kişilerde riskli davranışların fazla olması ve CYBH’a bağlı genital bölgede HIV bulaşmasını kolaylaştıran, deri bütünlüğünü bozan ülser ve yaraların bulunmasıdır.

HIV Testi Pozitif Çıktığında Ne Yapılması Gerekir?
HIV testi ELİSA ile pozitif bulunduktan ve WESTERN BLOT testiyle doğrulandıktan sonra yapılması gerekenler:
· Bu durumu cinsel olarak birlikte olduğunuz kişilere açıklayın ve onların da testlerinin yapılmasını sağlayın.
· HIV enfekte hastaların takip edildiği bir sağlık kuruluşuna veya hastanelerin Enfeksiyon Hastalıkları bölümlerine zaman geçirmeksizin başvurun.
· Erken başlanacak bir tedavinin AİDS evresine gidişi yavaşlatacağını ve yaşam süresini uzatacağını bilin.
· Kan bağışında bulunmayın.
· Diş fırçası ve traş bıçaklarını başkalarıyla birlikte ortak kullanmayın.

HIV Testlerinin Güvenilirliği Nasıldır?
Testlerin doğruluk oranı yaklaşık yüzde 99’dur. ELİSA testi ve tekrarı pozitif çıktıktan sonra yapılacak WESTERN BLOT doğrulama testi de pozitif ise tanıdan kuşku yoktur.
Aşağıda belirtilen kişilerin HIV testi yaptırmaları önerilir:
·
HIV enfeksiyonu için riskli kişiler,
· Korunmasız seks yapan kişiler,
· Gebe kadınlar,
· Gebe kalmayı planlayan kadınlar,
· Cinsel yolla bulaşan hastalık tanısı alanlar,
· Damar yoluyla uyuşturucu kullananlar,
· Tüberküloz ve fırsatçı enfeksiyon tanısı alanlar,
· 1985 yılından önce kan transfüzyonu yapılmış olanla

HIV’nün Bulaşmasında Değişik Riskler Nelerdir?
Değişik etkinliklerdeki HIV bulaşmasına ait riskler şu şekildedir:
Çok düşük risk (Bu etkinliklere bağlı HIV’nün bulaştığına dair olgu bildirimi yok)
· Masturbasyon
· Masaj
· Erotik masaj
· Öpüşme
· Kondomla oral seks

Düşük risk (Bu etkinliklere bağlı olgu bildirimleri var)
· Uzun süreli öpüşme
· Oral seks
· Kondomla vajinal seks
· Kondomla anal seks

Yüksek risk
·
Kondomsuz vajinal seks
· Kondomsuz anal seks




HIV’nün Genellikle Bulaşmadığı Durumlar Neler?
· Günlük ilişkiler
· Tokalaşma, kucaklaşma
· Sosyal öpüşme
· Telefonlar
· Böcek, sinek ve sivrisinek ısırmaları
· Bardak, fincan ve yemek araç - gereçlerinin ortak kullanımı
· Tuvaletler
· Hamam ve saunalar
· Ortak kullanılan elbiseler
· Havlular
· Yüzme havuzları
· Hapşırma ve öksürük
· İnfekte kişinin idrarı ve teri



Benzer Konular

1 Aralık 2008 / The Unique Genel Mesajlar
25 Mayıs 2012 / _PaPiLLoN_ Psikoloji ve Psikiyatri
11 Kasım 2008 / Ziyaretçi Tıp Bilimleri
7 Mayıs 2012 / Ziyaretçi Soru-Cevap