Arama

Hayvanlar Hakkında Detaylı Bilgi Merkezi - Sayfa 9

Güncelleme: 4 Aralık 2016 Gösterim: 226.711 Cevap: 177
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
5 Ağustos 2012       Mesaj #81
Avatarı yok
Yasaklı
En Eski Eksiksiz Böcek Fosili

Sponsorlu Bağlantılar


Belçika'da, bilinen en eski, bütün halinde korunmuş böcek fosili bulundu.

Fransız ve Belçikalı bilim adamları, Belçika'nın güneydoğusunda, 370 milyon yıllık böcek fosili buldu. Fosil, sadece Devoniyen dönemine (günümüzden 417 milyon ile 354 milyon yıl öncesi) ait olması nedeniyle değil, en eski, bütün halinde bulunan böcek olmasıyla da bilim çevrelerinde merak uyandırdı

Paris Tabiat Tarihi Müzesi uzmanlarından Romain Garrouste ve ekibinin, Nature dergisinde yayımlanan makalelerine göre, Strudiella devonica olarak adlandırılan böcek 8 milimetre uzunluğunda, 1,7 milimetre eninde. Üçgen ağız yapısı bulunan böceğin antenleri, göğüs kafesi etrafında altı bacağı ve on segmentten oluşan karın bölgesi bulunuyor..


Strudiella devonicanın, böcek türlerinin gelişimindeki bir kayıp halkayı tamamladığını ifade eden bilim adamları, böceğin küçük ve kanatsız olması nedeniyle yavru olduğunun düşünüldüğünü kaydetti.Bugüne kadar bulunan en eski böcek fosili 407 milyon yıllık Rhyniognatha. Alt Devoniyen dönemine ait fosilde böceğin tamamı ise görülemiyor.



Kaynak : CNN / Nature (02 Ağustos 2012,10:19)

Son düzenleyen Safi; 9 Kasım 2015 00:20
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
16 Ağustos 2012       Mesaj #82
Avatarı yok
Yasaklı
Bir Saniyede Kurulanıyorlar

Sponsorlu Bağlantılar


Bilim insanlarının yaptığı bir araştırma, kürklü memeli hayvanların bir saniyede vücutlarının yüzde 70’ini kurutabildiklerini ortaya koydu.

Araştırmada, aralarında fare, aslan ve ayıların da yer aldığı, küçükten büyüğe 16 tür hayvan incelendi. Araştırma sonucunda, kürklü hayvanın boyutu küçüldükçe, kendini kurutmak için daha fazla silkelenmesi gerektiği anlaşıldı. ABD’nin Georgia Tech Üniversitesi’nden David Hu, “Hayvanların kendilerini bu kadar kısa sürede kurulayabilmelerinin, milyonlarca yıl süren gelişim sonucu olduğunu düşünüyoruz... Düşünün ki havuzdan çıkıyorsunuz ve havlu kullanmak yerine bir tuşa basıyorsunuz. Vücudunuzun yüzde 70’i bir anda kurulanıyor” dedi. Hu, LiveScience sitesine yaptığı açıklamada, elde ettikleri bulguların, kendi kendini temizleyen ve kurulayan robotik cihazlar geliştirilmesinde bilim insanlarına ilham verebileceğini ifade etti.

Ölüm Kalım Meselesi

Hu, memeliler için kurulanmanın bir ölüm kalım meselesi olduğunu belirtti. Sıradan bir insan banyodan çıktığında üzerinde yarım litreye yakın su taşıyabiliyor. Islak bir farenin kürküne, vücut yoğunluğunun yüzde 5’i kadar su bulaşıyor. Bir karınca ise su altında kaldığında, vücut ağırlığının üç katı kadar baskı görüyor.

Sivrisineklerin yağmur damlalarından nasıl kaçabildiği üzerine araştırmalar yapmış olan Hu, meslektaşlarıyla köpekler üzerinde bir analiz yaptı. Buna göre, 32 kiloluk bir köpeğin, yarım litre suyla ıslanması halinde, sadece havanın etkisiyle kurumayı beklemesi esnasında sıcak kalmak için günlük kalori girdisinin yüzde 20’sini harcaması gerekiyor. Kış şartlarında kuru kalmanın çok kritik olduğuna dikkat çeken Hu, “Bir göle düştüğünüzü ve kurulanacak hiçbir imkanınız olmadığını düşünün, bu çok zor bir durum olurdu” dedi.

Hu ve meslektaşları, kendi kendine kurulanma özelliğini daha detaylı gözlemlemek için 16 hayvan türüne ait 33 hayvanı inceledi. Hayvanların vücut büyüklükleri ve silkelenme hızları ölçüldü. Fare, ayı yavrusu, aslan ve köpek gibi memelilerin yer aldığı incelemede, hayvanlara su püskürtülerek silkelenmeleri gözlemlendi. Ayrıca, kürk silkeleyen bir cihazla ayrı gözlem yapıldı.

Sonuçlar Şaşırtıcı

Sonuçlara göre, ıslak hayvan ne kadar büyükse, kurulanması için o kadar yavaş silkelenmesi gerekiyor. Bunun sebebi, daha büyük olan hayvanın sahip olduğu kürkün fazla hareket etmesi ve küçük hayvanlara kıyasla merkezcil çekim kuvvetine maruz kalması. Böylece, yetişkin bir ayı kurulanmak için saniyede üç-dört kez silkelenirken, bir köpek aynı sürede dört-altı defa silkeleniyor. Fare ve sıçanların ise 10 defa silkelenmeleri gerekiyor. Hu, “Küçük canlıların saniyede 30 defaya kadar silkelenmeleri gerekebiliyor. Tabii ki bunu düşünmek olanaksız” dedi.

Araştırmacılar, sarkık derili hayvanların, gergin derili hayvanlara kıyasla daha kolay kurulandıklarını çünkü aşırı hareket ederek dokuz kat daha fazla güç ortaya çıkardıklarını belirtti. Hu, buna rağmen büyüklükleri fark etmeksizin tüm kürklü memelilerin kurulanmakta son derece usta olduğunu ifade etti.



Kaynak : Ntvmsnbc / LiveScience (15 Ağustos 2012,16:07)

Son düzenleyen Safi; 9 Kasım 2015 00:20
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
25 Ağustos 2012       Mesaj #83
Avatarı yok
Yasaklı
Jibon Maymunları Ormanda Soprano Tekniğiyle Anlaşıyorlar



Japon araştırmacılar, Asya'da yaygın bir maymun türü olan jibonların ormanda birbirlerine çağrıda bulunurken bir sopranoyla aynı ses tekniklerini kullandığını ortaya çıkardı.

American Journal of Physical Anthropology dergisinde yayımlanan araştırma raporuna göre, maymunlar ses yollarının doğal ses frekanslarını kontrol edebiliyor. Sopranoların da kullandığı bu yöntemin şimdiye kadar insanlara özgü olduğu düşünülüyordu.Hem insan, hem de hayvanlarda sesin kaynağı olan ses telleri bulunuyor. Üst özefagus, soluk borusu ve ağzı kapsayan ses yolu ise insanların şarkı ve sesli harfleri söylemesinde büyük önem taşıyor. Ses yolu, kaynaktan gelen sese karşı bir filtre görevi görüyor.

'Kaynak-filtre teorisine' göre ses yolunun bu denetleyici özelliği, sözlü dilin uzun bir süre içinde gelişmesinin bir ürünü.Sopranolar güçlü, yüksek notalara çıkabilmek için ses telleri ve ses yollarının frekanslarını birbirine eşitliyor.Kyoto Üniversitesi'ndeki Primat Araştırmaları Enstitüsü'nden Takeşi Nişimura ve ekibi, helyum gazı kullanarak jibon maymunlarının da aynı kontrol mekanizmasına sahip olup olmadığını araştırdı.

Araştırmacılar, helyum solumuş maymunların ses telleri ve ses yollarındaki değişiklikleri, helyum solumamış jibonlarınkiyle karşılaştırdı. Frekansların detaylı analizi, jibonların ses yollarını adeta sopranolar gibi kullandığını ortaya çıkardı.Biyologlar, insanların kontrollü bir şekilde konuşabilmesini mümkün kılan mekanizmanın uzun bir gelişim süreci sonucunda oluştuğu kanısında.


Dr. Nişimura, "Bu araştırma, insanlar da dahil olmak üzere primatların konuşma yöntemlerindeki farklılıkların biyolojik temellerine dair yeni fikirler ortaya attı. Sonuçların daha çok araştırmaya yol açacağını ve somut kanıtlar sayesinde konuşma ve dilin gelişimine dair daha kapsamlı bilgiler elde edebileceğimizi umuyoruz" dedi.



Kaynak : BBC / American Journal of Physical Anthropology (23 Ağustos 2012,14:57)
Son düzenleyen Safi; 9 Kasım 2015 00:20
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
28 Ağustos 2012       Mesaj #84
Avatarı yok
Yasaklı
Böcekler Korunmak İçin Güneşleniyor



Tahtakuruları, güneş enerjisini kimyasal maddeye çevirerek üzerlerindeki mikropları öldürüyor.

Bilim insanları, böceklerin mikroplardan korunmak için güneşlendiğini ortaya çıkardı. Kuzey Amerika'da yaygın olarak görülen Rhopalidae familyasından bir tür tahtakurusunu inceleyen bilim insanları, bu böceklerin güneşlenirken üzerlerindeki mikropları öldürmelerini sağlayan keskin kokulu kimyasal maddeler salgıladığını buldu. Araştırmacılar, güneş ışığında biyosenteze uğrayan kimyasal maddelerin daha sonra böceğin vücudunun üzerindeki mantar sporları kapatarak böceği mikroplardan koruyan bir sistem oluşturduğunu açıkladı.

Simon Fraser Üniversitesi Biyoloji Bölümü'nden Prof. Gerhard Gries, böceklerin yuvalarında bulunan patojenlere karşı korunmak için güneş ışığından yararlandığını belirtti. Daha önce böceklerin söz konusu kimyasalları çiftleşmek için ya da savunma amaçlı olarak salgıladığını düşündüklerini ifade eden Prof. Gries; böceklerin, mikrobik ortakyaşarların yardımı olmadan güneş enerjisini kimyasal maddeye çevirebilmesini hayvanlar alemindeki en büyük mucizelerden biri olarak tanımladı. Araştırmacılar, aynı durumun diğer böcekler için de geçerli olabileceğini ancak bunun için çalışmalar yapılması gerektiğine dikkat çekti. Keşif, "Entomologia Experimentalis it Applicata" dergisinde yayımlandı.



Kaynak : AA / Entomologia Experimentalis it Applicata (27 Ağustos 2012,16:03)
Son düzenleyen Safi; 9 Kasım 2015 00:20
_AERYU_ - avatarı
_AERYU_
Ziyaretçi
28 Ağustos 2012       Mesaj #85
_AERYU_ - avatarı
Ziyaretçi
Harlequin Yengeçleri
Harlequin yengeçleri yumurtalarını karın bölgelerinin alt kısmında yer alan bir bölümde taşır. Yengeçler bu dönemde kıskaçlarını açarak düşmanlarına karşı saldırgan bir hava vermeye çalışır. Alt soldaki resimde yengeç tarafından çok dikkatli bir şekilde karın bölgesinde



Hayalet Yengeci
Hayalet yengeci doğal kamuflaj yöntemiyle savunma yapan canlılara güzel bir örnektir. Hareketsiz bir şekilde dururken, kumlu rengi sayesinde sahilde görünmez hale gelir. Başka bir hayalet yengeç yuvasına
yaklaştığında, onu uzaklaştırmak için uyarı mahiyetinde bir sürtünme sesi çıkarır. Hayalet yengecinin ilginç özelliklerinden bir tanesi de yuvasını terk ettiğinde orada yaşamış olduğunu belirtecek işaretleri ortadan kaldırmak için yuvanın boşluklarını kapatmasıdır.




Fiddler Yengeci

Bilindiği gibi pek çok canlı renk değiştirme yeteneğine sahiptir. Fiddler yengecinin renk değiştirme mekanizması ise diğerlerinden çok farklıdır. Fiddler yengeçleri çamur oyuklarında yaşarlar ve günlük olarak renk değiştirirler. Akıntıların durumu, gece ve gündüz gibi etkenler yengeçlerin renk değiştirmesinde rol oynar. Yengeçler, gece olduğunda cansız ve solgun bir renk alırlar, gündüz olduğunda ise renkleri koyulaşır. Çünkü;
gündüz vakitlerinde dışarıda hareket eden yengeçler için koyu renk, çamurda rahatlıkla kamufle olmalarını sağlayacak bir yardımcı olacaktır. Bu, Allah'ın sanatıdır. Allah herşeyden haberdar olan, sonsuz güç sahibi olandır.



Son düzenleyen Safi; 9 Kasım 2015 00:20
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
12 Eylül 2012       Mesaj #86
Avatarı yok
Yasaklı
Tarihin En Eski 'Kehribar Böcekleri'



Antik Meyve Sineği

Bilim insanları, İtalya’nın kuzeyinde yapılan araştırmalarda donmuş kehribar içinde 230 milyon yıllık üç böcek buldu. Böceklerin, geçmişte donmuş halde bulunan en eski antik böceklerden en az 100 milyon yıl daha yaşlı olduğu belirtildi.

Arkeologlar, bugüne kadar ‘böcek tuzağı’ olarak adlandırdıkları kalıntılar içinde bulunan en eski böcek fosillerini buldu. Triasik Döneme ait olduğu belirtilen fosillerin, kehribar veya ağaç reçinesi içinde keşfedilen en eski böcekler olduğu ifade edildi. Geçmişte donmuş kehribar içinde bulunan en eski böcekler 130 milyon yıllıktı.

İki kene ve bir sinekten oluşan antik böcekler, 70 bin kehribar taneciğinin incelenmesi sonucu ortaya çıkarıldı. Kenelerin gözle görülemeyecek kadar küçük olduğu, sineğin ise meyve sineğinden biraz daha küçük olduğu belirtildi. Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, birçoğu kaya fosilleri içinde bulunan antik böceklere kıyasla, kehribar içinde keşfedilen en son fosiller çok daha iyi korunmuş durumda. Bunun sebebi böceklerin kehribar içinde sıkışmamış olması.

Araştırmada yer alan New York’taki Amerikan Doğal Müzesi’nden David Grimaldi, “Fosillerin iyi korunmuş olması onları daha iyi incelememize izin veriyor... Kehribarın en harika tarafı bu. Fosilleri yaşayan canlılarla mükemmel bir şekilde kıyaslayabiliyoruz” dedi.



Antik Kene

İlginç Sonuçlar

Grimaldi, 230 milyon yıllık keneleri bugünkü türleriyle kıyasladığında, arada çok büyük bir benzerlik olduğunu gördü. Antik kenenin, ağız yapısının farklı olduğu ve daha az bacağa sahip olduğu, bunun dışında modern kan emicilerden çok uzak kalmadığı tesbit edildi. Grimaldi, “230 milyon önce dünyada sadece tek bir kıta vardı. Dinozorların ilk türleriyle bazı bitkiler hayattaydı. O dönemde yaşamış bir böceğin modern türlerine bu kadar benzemesi şaşırtıcı... Çok küçük böcekler bugün bitki yapraklarında yaşıyor ancak en eski böcekler büyük olasılıkla ağaçlarda yaşıyordu” dedi.

Yale Üniversitesi Peabody Doğal Tarih Müzesi direktörü Derek Briggs, ‘antik böceklerin keşfinin çok büyük bir gelişme olduğunu ve karadaki yaşamın nasıl geliştiğini anlamak açısından bilim dünyasına büyük katkısı olabileceğini” ifade etti.



Kaynak : Ntvmsnbc / Proceedings of The National Academy of Sciences (28 Ağustos 2012,11:39)
Son düzenleyen Safi; 9 Kasım 2015 00:20
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
21 Eylül 2012       Mesaj #87
Avatarı yok
Yasaklı
İşçi Arılar Her Görev İçin Ayrı Gen Grubu Kullanıyorlar



Yapılan yeni bir araştırma, işçi arıların görev tanımları değiştikçe beyinlerindeki gen gruplarının kullanım şeklinin de değiştiğini ortaya koydu. Böylelikle, farklı davranışların ilk kez farklı gen dizilimlerine sahip olabileceği öne sürüldü.

İşçi arıların, kraliçe arıya bakan ‘evci’ ve yiyecek arayan ‘tarlacı’ rolleri arasında gidip gelirken, beyinlerindeki farklı bir gen grubunun aktif hale geldiği ya da devre dışı kaldığı ortaya çıktı.Hayatlarının başında kraliçe arıyı ve larvalarını beslemekten sorumlu olarak ‘evci’ rolünü alan, ancak ortalama 2-3 hafta içinde yiyecek aramak için ‘tarlacı’ görevine geçen bal arıları (Apis mellifera) üzerinde yapılan araştırmaya göre, bu rol değişiminin gen ifadesinin farklılaşmasıyla alakalı olduğu keşfedildi. Bu keşiften yola çıkarak, insan davranışlarının da beyin ve vücuttaki bazı genleri ‘açıp kapıyor’ olabileceği ve farklı davranışların belli genetik modellerle ilgili olduğu öne sürüldü.

Gen İfadesi İki Görevde de Farklı

Nature Neuroscience dergisinde yayımlanan araştırmada, gözlemlenmekte olan bal arılarından bakım görevine sahip olan ‘evci’ arılar, bir süre sonra yiyecek aramaya başlayıp ‘tarlacı’ arı görevini aldı. Araştırmada yer alan Andrew Feinberg ve ekibi, arıların kovanında bulunan bütün ‘evci’ arıları kovandan çıkartarak, geri dönen ‘tarlacı’ arıları rol değiştirmeye zorladı. Bu gruptan bazıları, kraliçe arıyı ve larvalarını korumak ve beslemek amacıyla ‘evci’ rolü üstlendiler.

Bu rol değişiminin arıların beyninde oluşturduğu etkiyi gözlemlemek isteyen Feinberg ve meslektaşları, beyin hücresi DNA’larını tarayarak, gen ifadesinin dış etkenlere bağlı olarak değişmesi anlamına gelen ‘epigenetik değişme’ izleri aradılar. ‘Metil’ adlı kimyasal maddenin DNA’lara eklenip çıkarılmasıyla gerçekleşen epigenetik değişmeyle, bazı gen grupları aktive edilirken, bir kısmı da devre dışı bırakılıyor. DNA metilasyonu adı verilen bu tepkime, herhangi bir gen dizisini değiştirmeden, bunun gerçekleşmesini sağlıyor.

Araştırmacılar, ‘evci’ ve ‘tarlacı’ görevleri için farklı gen gruplarının aktif olduğunu keşfetti. ‘Tarlacı’ arılar ‘evci’ görevine geri döndüklerinde, eski görevlerinin gerektirdiği genleri devre dışı bırakıp, ‘evci’ görevi için gereken genleri yeniden aktif hale getirdikleri tesbit edildi. Oluşan genetik değişikliğin 150 geni etkileyecek büyüklükte olduğu görüldü. Feinberg, genetik ifadenin farklılaşmasının mı yoksa tam tersinin mi davranışlardaki değişikliğe sebep olduğunu söylemenin şu an mümkün olmadığını ifade etti.

Bulgular Bazı Tedavileri Kolaylaştırabilir

Feinberg, “Elde edilen bulgular, herhangi bir organizmadaki davranışsal değişikliklerin, epigenetik değişmeden kaynaklanıyor olabileceğini gösteren ilk kanıt. Bunlar aynı zamanda, bağımlılık gibi problemlerin ya da öğrenme, hatırlama gibi eylemlere daha farklı bir açıdan bakmamızı sağlayabilir.”

Bağımlılık, şizofreni ve manik depresyon olarak bilinen bipolar bozukluk gibi psikiyatrik bozukluklar ve yaşlanma ve obezite gibi zaman bağlı olarak değişen durumların gen ifadesinin dış etkenlere bağlı olarak değişmesi sebebiyle gelişebileceği biliniyor. Bu sebeple, epigenetik değişmeyle ilgili yeni keşiflerin daha etkili tedavilerin bulunmasını sağlayacağı öne sürülüyor.Epigenetik konusunda bir otorite olan, Alabama Üniversitesi’nden David Sweatt, “Feinberg ve ekibi gen ifadesinin değişiminin, karmaşık davranışlar üzerindeki etkisiyle ilgili tatmin edici kanıtlar sundu” dedi.


Kaynak : Ntvmsnbc / Nature Neuroscience (17 Eylül 2012,14:38)
Son düzenleyen Safi; 9 Kasım 2015 00:21
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
22 Eylül 2012       Mesaj #88
Avatarı yok
Yasaklı
İstiridyenin Savunma Kalkanı



İstiridyenin gen haritası çıkarıldı. Kendini ısıya ve ağır metallere karşı koruyan istiridyenin, oksitlenmeyi ve hücre ölümünü engelleyen, bakteri ve hastalık yapıcılara karşı savunmayı sağlayan bazı genlere sahip olduğu da belirlendi.

Bilimadamları ısı değişikliklerine, kuruluğa, bakterilere, ağır metallere rağmen hayatta kalmayı başarabilen, Japon istiridyesi olarak da bilinen 'Crassostrea gigas'ın gen haritasını çıkararak, bu canlının özelliklerini inceledi.İngiliz 'Nature' dergisinde yayımlanan araştırmada, Çin Bilim Akademisi'ne bağlı Okyanus Bilimleri Enstitüsü'nden bilimadamları ve meslektaşları, 7 yumuşakçayla istiridyenin genlerini karşılaştırdı.Araştırmacılar, istiridyenin ve diğer yumuşakçaların gelişim süreci ve ortama uyum sağlamada önemli olan 8 bin 600'den fazla gene sahip olduğunu belirledi.

İstiridyenin, hücrelerin ısıya ve ağır metallere karşı korunmasında önemli rol oynayan 88 HSP70 genine sahip olduğu görüldü.Denizkestanelerinde 39 HSP70 geninin olduğunu belirten bilimadamları, insanlarda bu genin sayısının sadece 17 olduğunu vurguladı.Bilimadamları; istiridyenin, oksitlenmeyi ve hücre ölümünü engelleyen, bakteri ve hastalık yapıcılara karşı savunmayı sağlayan bazı genlere sahip olduğuna da dikkati çekti.



Kaynak : Ntvmsnbc - Ajanslar / Nature (20 Eylül 2012,09:12)
Son düzenleyen Safi; 9 Kasım 2015 00:21
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
23 Eylül 2012       Mesaj #89
Avatarı yok
Yasaklı
Örümcekler İki Ağaç Arasına Nasıl Ağ Kurarlar?



İki ağacın dalları arasında, yüksekte örülü örümcek ağları görmüş olabilirsiniz. Örümcekler, normalde bir metreden daha geniş olan bu ağları örmeyi nasıl başarmıştır?

Örümcekler, bunu özel tükürük bezlerindeki sıvı ipeği dizilere çevirme yeteneğinden yararlanarak yapar. Örümcek bunu fiziksel olarak karnında yer alan ve örümcek ipeği üreten organından (spinnerets), proteinden oluşan örümcek ipeğini çekerek yapar. İp yapılmaya başladığı anda, örümcekler ip üreten organlarını esintiye doğru kaldırırlar. Örümceğin, ağını bir ağaçtan diğerine örmesini sağlayan şey esintidir.

Örümcek ipeği çok hafiftir. Hafif bir esinti –güneşle ısınan zeminden gelen ısı yayılımı bile- ipi ağaçtan ağaca taşımaya yetebilir. İp yapışkanlı ya da uhulu olmamasına rağmen ağaca yapışabilir. Küçük çıkıntıların üzerine dolaşır ya da statik elektrik sayesinde tıpkı bir balonun televizyona yapıştığı gibi yapışır.Bu noktada örümcek, ipi cambaz gibi bir ağaçtan diğerine geçmek için kullanabilir. Genellikle örümcekler ağaçtan ağaca geçerken ipin altında asılı dururlar.Bir çok örümcek, avlanmalarına bağlı olarak her gece ya da her sabah yeni ağlar örer. Ayrıca örümcekler geri dönüşüm de yaparlar. Bazıları eski ağlarını yerler ve sindirilmiş ağı yeni ağlarının yapımında kullanılırlar.


Kaynak : EarthSky (13 Eylül 2012)
Son düzenleyen Safi; 9 Kasım 2015 00:21
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
24 Eylül 2012       Mesaj #90
Avatarı yok
Yasaklı
Depreme Karşı Böcek Kanadı


İrlanda'da yapılan araştırma, binaların böceklerin kanat sistemi örnek alınarak tasarlanması durumunda depreme çok daha dayanıklı olabileceğini ortaya koydu.

İrlanda'daki Trinity College Üniversitesi'ndeki araştırmacılar, çekirgeler başta olmak üzere çeşitli böceklerin kanatlarını inceledi. Araştırma sonuçları değerlendirildiğinde, oldukça kırılgan görülen böcek kanatlarının çok dayanıklı olduğu ortaya çıktı. Araştırma, saniyede 2 bin kere kanat çırpabilen sineklerin dahi bulunduğunu gösterdi.

Çekirgelerin de saç telinden yaklaşık 10 kat daha ince kanatlarla günlerce uçarak, okyanusları ve çölleri aşarak, uzun bir göç yolculuğu gerçekleştirdiklerine dikkat çekilen araştırmada, çekirgelerin bu yolculuk sırasında, neredeyse yüz binlerce kez kanat çırptıkları belirtildi.Araştırmanın sonucuna göre, doğadaki canlılar incelendiğinde günümüzdeki mühendislik sorunlarına mükemmel yanıtlar bulunabileceği ileri sürüldü.

Depreme Dayanıklı Bina

Sadece çekirgenin kanatlarındaki sistem taklit edilerek, hafif bir malzemeyle dayanıklı yapılar üretilebileceğini belirten araştırmacılar, bu sayede depreme dayanıklı yüksek binalar da geliştirilebileceğini belirtti.


Kaynak : Ntvmsnbc - Ajanslar (22 Eylül 2012,11:30)
Son düzenleyen Safi; 9 Kasım 2015 00:21

Benzer Konular

9 Aralık 2016 / ipek kılıç Cevaplanmış
28 Kasım 2012 / STeFLo Soru-Cevap
10 Nisan 2015 / Misafir Cevaplanmış