Ziyaretçi
Sevdiğinizi bulmak
Gerçekten sevmeye değer olan insanı bulmak yada bulduğumuz insanı sevmek...Bu iki durumun hangisiyle karşı karşıya olduğunuzun nasıl farkına varabilirsiniz?..
Hayat kendince bir yol çizer size, ilkokuldan itibaren etrafınızdaki karşı cinsler içinde bir eleme yapmaya başlarsınız.Nedenini bilmediğiniz bir şekilde içinizden gelen bir sesle birilerinden hoşlanırsınız,birilerini de sevmezsiniz anlamsızca.Ama en zararsızıdır ilkokuldaki bu küçük oyunlar.Esas evlenme yaşına geldiğiniz dönemlerde üniversitede okurken bu oyun birden gerçek olmaya başlar. Etrafınızda sizin zeka düzeyinizde olduğunu varsaydığınız ve sizin yaşamsal çevrenizden olmayan birçok insan vardır.Onların içinden birisi hayatınızın kadını veya hayatınızın erkeği olabilir pekala.Siz, hayat tarafından sizin önünüze seçilerek çıkarılmış insanların içinde aramaya başlarsınız hayatınıza anlam katacak eşinizi.Ve büyük olasılıkla da seveceğiniz insanı bulursunuz ve sınırsız olduğunu düşündüğünüz bir sevgiyle seversinizde onu.
Mecburi hizmete giden öğretmenler ve doktorlar eğer üniversitede kendilerine sunulan zengin havuzdan seçim hakkını kullanmadılarsa ,havuz daha da küçülerek mecburi hizmete gittikleri küçük ilçelerde bir elin parmakları kadar, sizden daha önce oraya gelmiş etrafı sizden daha iyi tanıyan ve çevredekilerce de tanınan “küçük yerin büyük insanları” içinden ararlar hayatlarının anlamını.İnsan doğasının anlamsız seçiciği burada da kendini gösterir ve şanslıysanız eğer bulabildiğiniz bir yada iki insan içinden sevebileceğinize inandığınızı seçersiniz.Sevmek öğrenilebilir diye düşünürsünüz içinizden.
Hem orada da yalnızsınızdır. Zaten aileniz sizi orada yalnız bırakmaktan ve sizde onlardan uzak olmaktan tedirginsinizdir.Onlar içinde, sizin içinde iyi bir fikirdir, hayatın labirentlerinde bulduğunuz bu insanı sevmek. Seversiniz de…
Bu insanı tanırken sizi rahatsız eden bir takım özelliklerini görmenize , fark etmenize rağmen, içinizdeki sevme ve sevilme isteğinin bunların önemli olmadığını kulağınıza fısıldaması, onu neden sevmeniz gerektiğini düşündüğünüzde çok inandırıcı gelmektedir. Buna inanırsınız.
Gerekli toplumsal prosedürler hızla tamamlanır ve artık yalnız değilsinizdir hayata karşı.Erkekseniz eğer anneniz sizi evlendiğiniz kadına “emanet” etmek gibi bir gereklilik görmez.Ama kadınsanız büyük ihtimalle babanız “sizin için iyi ve gerekli bir şey yaptığından çok emin bir şekilde” sizi kocanıza “emanet” eder.Siz tüm birey olma çabalarınıza rağmen en sevdiğiniz insan tarafından ” birisi tarafından korunması, gözetilmesi gereken birisiymiş” gibi tanıtılırsınız kocanıza ilkönce ve ardından da inanılmaz bir tezatla birbirinize saygı duymanız istenir.
Hayat daha eğlenceli olmaya başlamıştır.O küçük kasabada kendinize bir arkadaş bulmuş üstelik onunla tüm toplum tarafından kabul gören bir şekilde beraber olabilmektesinizdir.Geriye yapılacak çok fazla bir şey kalmaz zaten, bulduğunuz adamı sevmekten başka.Orada olmak eskisi kadar rahatsız etmez sizi yada orada olmanın getirdiği rahatsızlığı size hissettirmeyecek bir hayat yarattığınıza inandırmışsınızdır kendinizi.Hatta o küçük kasabayı sevmeye bile başlarsınız bir süre sonra.
Yıllar hiç kimseye aldırmadan kendi ahesteliği içinde akıp giderken siz alıştığınız hayatın kabullenilmişliğinde, kendi kendine sorgulamalardan uzak sadeliği içinde yaşar gidersiniz.
Bir gün büyük bir şehre tayininiz çıkar.Önünüzde yeni ve alıştığınız ritmin dışında bir hayat vardır.Yeni insanlar yeni arkadaşlar girmeye başlar hayatınıza.Hayat artık daha renkli olmaya başlamış, arkadaşım dediğiniz insanlarla küçük yerlerde yaşamanın rahatlığını tedirgin eden çekingenlikle yaptığınız sohbetler, yerini rahatça sohbet edebildiğiniz bir çevreye bırakmıştır.Bu sohbetler sırasında birisi dikkatinizi çeker bir gün.Ne kadar da ilgi çekici birisidir.Size ne kadar da benzemektedir.İçinizden evli olduğunuzu geçirirsiniz sürekli,verilmiş sözler,tutulması gereken vaadler vardır eşinize ve ailenize.
Ama yüreğiniz söz dinlemez olur sevmekten alıkoyamazsınız kendinizi tüm çabalarınıza rağmen.Her an onu düşünürken buluverirsiniz kendinizi,her şeyi ona anlatmak istersiniz,hep onun yanında olmak için dayanılmaz arzular duyarsınız,akşamları eve gitmek istemez olursunuz,canınız yanar eve giderken.Onun yanındayken bir kuşun kanadına binmiş gibi hızla akan zaman ondan ayrı kaldığınız zamanlarda ayağına taş bağlanmış bir kaplumbağanın yüreğinizi sıkan çabaları gibi ağır ve çekilmez olur.Kendinizi işinize, kendinizi kitaplara verirsiniz.O küçük kasabada huzur diye tanımladığınız sessizlik,yaklaşmakta olan büyük bir fırtınanın habercisi gibi tedirgin etmeye başlar sizi.Soluduğunuz havanın içine kurşun gibi karışarak onu ağırlaştıran, nefes almanızı zorlaştıran bir huzursuzluk hissedersiniz hayatınızda.
Kendi kendinize sorgulamalar başlar derinden, eşiniz o küçük kasabadaki insandır hala,ama siz eşinizi o küçük kasabada gördüğünüz gözle görmemeye ve daha da kötüsü o küçük kasabada sevdiğiniz gibi sevmemeye başladığınızı fark edersiniz.Daha önce sevdiğinizde önemli olmayacağını düşündüğünüz pek çok özelliği küçük kirpilerin okları gibi teker teker içinizi sızlatarak batar teninize.
Eşinizin, küçük bir yerde size çok yakın olabilmesinden dolayı size gösterdiği ilgi olarak düşünmekte bir sakınca görmediğiniz ve kendinizi inandırdığınız davranışlarının büyük bir alanda aslında size gösterilen bir ilgi olmadığını, sizi tatminden ne kadar uzak olduğuna şahitlik edersiniz hayretle. O küçük kasabada bulduğunuz insanı sevme gayretiniz,gerçekten sevmeye değer olan insanı bulduğunuzda, yerine sığmadığı için küçük mutfağınızın tam ortasında duran bir buzdolabı gibi her an dikkatinizi çekmeye, sizi rahatsız ederek içinizdeki duyguları soğutmaya ve sizi üşütmeye başlar.
Aslında gerçekten sevmeye değer olan insanı bulduğunuz da fark edersiniz ki bulduğunuz insanı sevmişsinizdir.
Sponsorlu Bağlantılar
Gerçekten sevmeye değer olan insanı bulmak yada bulduğumuz insanı sevmek...Bu iki durumun hangisiyle karşı karşıya olduğunuzun nasıl farkına varabilirsiniz?..
Hayat kendince bir yol çizer size, ilkokuldan itibaren etrafınızdaki karşı cinsler içinde bir eleme yapmaya başlarsınız.Nedenini bilmediğiniz bir şekilde içinizden gelen bir sesle birilerinden hoşlanırsınız,birilerini de sevmezsiniz anlamsızca.Ama en zararsızıdır ilkokuldaki bu küçük oyunlar.Esas evlenme yaşına geldiğiniz dönemlerde üniversitede okurken bu oyun birden gerçek olmaya başlar. Etrafınızda sizin zeka düzeyinizde olduğunu varsaydığınız ve sizin yaşamsal çevrenizden olmayan birçok insan vardır.Onların içinden birisi hayatınızın kadını veya hayatınızın erkeği olabilir pekala.Siz, hayat tarafından sizin önünüze seçilerek çıkarılmış insanların içinde aramaya başlarsınız hayatınıza anlam katacak eşinizi.Ve büyük olasılıkla da seveceğiniz insanı bulursunuz ve sınırsız olduğunu düşündüğünüz bir sevgiyle seversinizde onu.
Mecburi hizmete giden öğretmenler ve doktorlar eğer üniversitede kendilerine sunulan zengin havuzdan seçim hakkını kullanmadılarsa ,havuz daha da küçülerek mecburi hizmete gittikleri küçük ilçelerde bir elin parmakları kadar, sizden daha önce oraya gelmiş etrafı sizden daha iyi tanıyan ve çevredekilerce de tanınan “küçük yerin büyük insanları” içinden ararlar hayatlarının anlamını.İnsan doğasının anlamsız seçiciği burada da kendini gösterir ve şanslıysanız eğer bulabildiğiniz bir yada iki insan içinden sevebileceğinize inandığınızı seçersiniz.Sevmek öğrenilebilir diye düşünürsünüz içinizden.
Hem orada da yalnızsınızdır. Zaten aileniz sizi orada yalnız bırakmaktan ve sizde onlardan uzak olmaktan tedirginsinizdir.Onlar içinde, sizin içinde iyi bir fikirdir, hayatın labirentlerinde bulduğunuz bu insanı sevmek. Seversiniz de…
Bu insanı tanırken sizi rahatsız eden bir takım özelliklerini görmenize , fark etmenize rağmen, içinizdeki sevme ve sevilme isteğinin bunların önemli olmadığını kulağınıza fısıldaması, onu neden sevmeniz gerektiğini düşündüğünüzde çok inandırıcı gelmektedir. Buna inanırsınız.
Gerekli toplumsal prosedürler hızla tamamlanır ve artık yalnız değilsinizdir hayata karşı.Erkekseniz eğer anneniz sizi evlendiğiniz kadına “emanet” etmek gibi bir gereklilik görmez.Ama kadınsanız büyük ihtimalle babanız “sizin için iyi ve gerekli bir şey yaptığından çok emin bir şekilde” sizi kocanıza “emanet” eder.Siz tüm birey olma çabalarınıza rağmen en sevdiğiniz insan tarafından ” birisi tarafından korunması, gözetilmesi gereken birisiymiş” gibi tanıtılırsınız kocanıza ilkönce ve ardından da inanılmaz bir tezatla birbirinize saygı duymanız istenir.
Hayat daha eğlenceli olmaya başlamıştır.O küçük kasabada kendinize bir arkadaş bulmuş üstelik onunla tüm toplum tarafından kabul gören bir şekilde beraber olabilmektesinizdir.Geriye yapılacak çok fazla bir şey kalmaz zaten, bulduğunuz adamı sevmekten başka.Orada olmak eskisi kadar rahatsız etmez sizi yada orada olmanın getirdiği rahatsızlığı size hissettirmeyecek bir hayat yarattığınıza inandırmışsınızdır kendinizi.Hatta o küçük kasabayı sevmeye bile başlarsınız bir süre sonra.
Yıllar hiç kimseye aldırmadan kendi ahesteliği içinde akıp giderken siz alıştığınız hayatın kabullenilmişliğinde, kendi kendine sorgulamalardan uzak sadeliği içinde yaşar gidersiniz.
Bir gün büyük bir şehre tayininiz çıkar.Önünüzde yeni ve alıştığınız ritmin dışında bir hayat vardır.Yeni insanlar yeni arkadaşlar girmeye başlar hayatınıza.Hayat artık daha renkli olmaya başlamış, arkadaşım dediğiniz insanlarla küçük yerlerde yaşamanın rahatlığını tedirgin eden çekingenlikle yaptığınız sohbetler, yerini rahatça sohbet edebildiğiniz bir çevreye bırakmıştır.Bu sohbetler sırasında birisi dikkatinizi çeker bir gün.Ne kadar da ilgi çekici birisidir.Size ne kadar da benzemektedir.İçinizden evli olduğunuzu geçirirsiniz sürekli,verilmiş sözler,tutulması gereken vaadler vardır eşinize ve ailenize.
Ama yüreğiniz söz dinlemez olur sevmekten alıkoyamazsınız kendinizi tüm çabalarınıza rağmen.Her an onu düşünürken buluverirsiniz kendinizi,her şeyi ona anlatmak istersiniz,hep onun yanında olmak için dayanılmaz arzular duyarsınız,akşamları eve gitmek istemez olursunuz,canınız yanar eve giderken.Onun yanındayken bir kuşun kanadına binmiş gibi hızla akan zaman ondan ayrı kaldığınız zamanlarda ayağına taş bağlanmış bir kaplumbağanın yüreğinizi sıkan çabaları gibi ağır ve çekilmez olur.Kendinizi işinize, kendinizi kitaplara verirsiniz.O küçük kasabada huzur diye tanımladığınız sessizlik,yaklaşmakta olan büyük bir fırtınanın habercisi gibi tedirgin etmeye başlar sizi.Soluduğunuz havanın içine kurşun gibi karışarak onu ağırlaştıran, nefes almanızı zorlaştıran bir huzursuzluk hissedersiniz hayatınızda.
Kendi kendinize sorgulamalar başlar derinden, eşiniz o küçük kasabadaki insandır hala,ama siz eşinizi o küçük kasabada gördüğünüz gözle görmemeye ve daha da kötüsü o küçük kasabada sevdiğiniz gibi sevmemeye başladığınızı fark edersiniz.Daha önce sevdiğinizde önemli olmayacağını düşündüğünüz pek çok özelliği küçük kirpilerin okları gibi teker teker içinizi sızlatarak batar teninize.
Eşinizin, küçük bir yerde size çok yakın olabilmesinden dolayı size gösterdiği ilgi olarak düşünmekte bir sakınca görmediğiniz ve kendinizi inandırdığınız davranışlarının büyük bir alanda aslında size gösterilen bir ilgi olmadığını, sizi tatminden ne kadar uzak olduğuna şahitlik edersiniz hayretle. O küçük kasabada bulduğunuz insanı sevme gayretiniz,gerçekten sevmeye değer olan insanı bulduğunuzda, yerine sığmadığı için küçük mutfağınızın tam ortasında duran bir buzdolabı gibi her an dikkatinizi çekmeye, sizi rahatsız ederek içinizdeki duyguları soğutmaya ve sizi üşütmeye başlar.
Aslında gerçekten sevmeye değer olan insanı bulduğunuz da fark edersiniz ki bulduğunuz insanı sevmişsinizdir.