Arama

Bilim Dünyası'ndan Son Haberler, Gelişmeler - Sayfa 18

Güncelleme: 4 Aralık 2016 Gösterim: 276.881 Cevap: 269
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
23 Şubat 2012       Mesaj #171
Avatarı yok
Yasaklı
Çin'de 300 Milyon Yıllık Orman Bulundu

Sponsorlu Bağlantılar
Çin'in kuzeyinde, kül tabakasının altında korunmuş 300 milyon yıllık orman bulundu. Araştırmacılar, Wuda bölgesinde bulunan bin metre karelik ormanda ağaçlar ile bitkilerin dağılımını belirlediklerini açıkladı.

''Proceedings of the National Academy of Sciences'' dergisinde yayımlanan keşif, bilim dünyasında büyük heyecana neden oldu.Bir metre külün altında kalan geniş bir alanda yapılan kazılar sırasında ortaya çıkarılan ormanda bazı bitkilerin bozulmadan kaldığını belirleyen araştırmacılar, birkaç gün süren kül yağmurunun bazı ağaçları devirdiğini, diğerlerine ise zarar vermeden koruduğunu tahmin ediyor.

Araştırmayı yöneten ABD'nin Pennsylvania Üniversitesinden Hermann Pfefferkorn, bazı ağaçların yapraklarının bile bozulmadan kaldığını söyledi.Ormandaki ağaçları altı gruba ayıran araştırmacılar, bunlar arasında ağaçsı eğrelti otları ile artık türü tükenmiş 25 metrelik Sigillaria, Cordaites ve Noeggerathiales ağaçları bulunduğunu kaydetti. Araştırmacılar, kül tabakası kaplamadan önce ormanın nasıl göründüğünü belirlemek için bir ressam ile de işbirliği yaptı.

Pompei'nin Benzeri

Pfefferkorn, ormanın M.S. 79'da Vezüv Yanardağı'nın patlaması sonucu yok olan antik Roma kenti Pompeii'ye benzediğini belirtti.

Pompeii'de kül ve lav karışımı insanların ve eşyalarının üzerini bir örtü gibi kaplamış ve oksijenle ilişkilerini keserek kalıntıların günümüze kadar bozulmadan gelmesine yol açmıştı.

Kaynak:NTVMSNBC/Dünyabülteni/''Proceedings of The National Academy of Sciences(22 Şubat 2012,11:07)

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen nötrino; 13 Şubat 2016 11:04
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
24 Şubat 2012       Mesaj #172
Avatarı yok
Yasaklı
Tarihi Deneyde 'Kablo Arızası' Yaptılar

Sponsorlu Bağlantılar
Bilim insanları, Eylül 2011’de yapılan ve Einstein’in görelilik teorisini çürütebileceği iddia edilen ışıktan hızlı nötrino deneyinin, “kablo bağlantısındaki hatadan” dolayı yanlış sonuç verdiğini itiraf etti.

İsviçre’nin CERN ve İtalya’nın Gran Sasso laboratuarları tarafından Eylül 2011’de yapılan deneyde, atom altı parçacıkları olan nötrinoların ışık hızından daha hızlı hareket ettiği tesbit edilmiş ve deneyin sonuçları doğrulanmasa da, bilim dünyasında şok etkisi yapmıştı.

Deney, Kasım ayında tekralanmış ve bilim dünyasında büyük tartışmaların başlamasına neden olmuştu. Ancak deneyi yürüten bilim insanları, Einstein’ın görelilik teorisini çürütebilecek sonuçların, kablo bağlantılarındaki hata nedeniyle yanlış alındığını kabul etti.

Einstein'in Teorisini Çürütemediler

Albert Einstein, 1905 yılında açıkladığı “özel görelilik teoremi” altında, hiçbir maddenin boşlukta ışıktan daha hızlı hareket edemeyeceğini belirtmişti.

CERN ve Gran Sasso laboratuarlarındaki bilim insanları nötrinoların saniyede 299,798,454 metre yol aldıklarını tesbit etmişti. Işık hızı ise saniyede 299,792,458. Kısaca, ışığın 2.3 salisede aldığı mesafeyi, nötrinoların 60 nano saniye daha hızlı aldığı öne sürülmüştü.

Deneyde yer alan bilim insanı, ABD’nin Science dergisine, “alınan yanlış sonucun GPS birimiyle bir bilgisayar arasındaki bağlantıdan kaynaklanmış olabileceğini” ifade etti.

Hala Savunanlar Var

Nötrino deneyini gerçekleştiren araştırmacılar adına konuşan Antonio Ereditato, “Aldığımız sonuçlara güvenimiz tam. Sonuçlarımızı etkileyebilecek tüm unsurları defalarca kontrol ettik ve hiçbir şey bulamadık” dedi.

Einstein’ın görelilik teorisi, modern fiziği ve evreni anlayışımızdaki temelleri oluşturuyor. Nötrino deneyinin sonuçlarının, yapılacak birçok deneyde doğrulanması, fizik kanunlarının yeniden değerlendirilmesi anlamına gelecekti.

OPERA adındaki ilk deneyin ardından, Gran Sasso’da Kasım 2011’de yapılan ikinci deneyde, ilk deneyin sonuçları ikinci kez doğrulanmıştı.

ICARUS adındaki ikinci deneyde, bilim insanları nötrinoların aynı CERN ile Gran Sasso arasındaki mesafeyi kat ettikleri zaman ne kadar enerjiyle yüklendiklerini ölçtü. Elde edilen bulgular, nötrinoların ışıktan hızlı olduğunu göstermişti.

Eınstein Destekçileri Ayağa Kalktı

CERN’de çalışan fizikçi Tomasso Dorigo, ICARUS deneyinin, “nötrinolar ile ışık hızı arasındaki farkın OPERA deneyinde elde edildiği kadar büyük olmadığını, tersine sıfır kabul edilebilecek kadar küçük olduğunu” öne sürmüştü.

Surrer Üniversitesi’nden fizikçi Jim el-Halili ise OPERA deneyinin sonuçlarının doğruluğu ispatlandığı takdirde canlı yayında iç çamaşırını yiyeceğini söylemişti. Halili, “Diğer parçacıkların ışıktan daha hızlı ilerlediğini su gibi şeffaf ortamlarda görürüz. Işık, bu tür ortamlarda ciddi oranda yavaşlıyor... OPERA deneyinde, nötrinolar elektron ve foton gibi parçacıklar saçarak ışıktan hızlı ilerleme özelliği göstermiş olabilir... Ancak kat ettikleri mesafenin sonunda, ilk baştaki enerjiye sahip olmaları, ışıktan hızlı ilerlemiş olabilecekleri ihtimalini geçersiz kılıyor” dedi.


Kaynak: NTVMSNBC (23 Şubat 2012,15:03)

Son düzenleyen nötrino; 13 Şubat 2016 11:05
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
24 Şubat 2012       Mesaj #173
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
30 Bin Yıllık Tohumlardan Üretildi
Rus bilim insanları, 30 bin yıllık meyve dokularını kullanarak bir bitkiyi yeniden oluşturmayı başardı. Araştırmacılar, elde edilen başarının ardından yok olan bitki türlerini ve mamut gibi Buz Çağı’nda yaşamış memelileri canlandırmayı planlıyor.

Rus araştırmacılar, sincapların kazdığı ve binlerce yıldır Sibirya’nın buz tutmuş toprakları altında yatan bir çukurda, meyve ve tohum dokuları buldu. Silene stenophylla, yeniden üretilen en eski bitki olurken, beyaz çiçekler ile tohum verdiği belirtildi. ABD’de yayımlanan Proceedings of the National Academy of Sciences adlı dergide yer verilen araştırmada, buz tutmuş toprağın antik yaşam formları için doğal bir depo görevi gördüğü kanıtlanmış oldu.
Dergiye açıklama yapan Rus bilim insanları, “Buz tutmuş topraklarda yaptığımız araştırmalara devam ederek antik bir gen havuzu bulmayı amaçlıyoruz. Böylece dünyanın yüzeyinden uzun süre önce silinmiş yaşam formlarını yeniden hayata döndürebiliriz” ifadesini kullandı.

Kanadalı bilim insanları, geçmişte hayvanların açtığı çukurlardan buldukları tohumlarla çok daha genç bitkileri üretmeyi başarmıştı.
BİNLERCE YIL SONRA HALA AYNI
Rusya Bilim Akademisi’nden araştırmaya katılan Svetlana Yaşina, hayata döndürülen bitkinin modern haline çok benzediğini ve günümüzde Sibirya’nın kuzeybatısında yetiştiğini belirtti.
Silene stenophylla bitkisi, Puşkino kasabasında kurulan laboratuarda yeniden üretildi. Yaşina, “Bitkinin çevresine çok iyi adapte olduğunu ve başka bitkileri de üretmeyi amaçladıklarını” söyledi.
Rus araştırmacılar, binlerce yıl öncesinden kalan meyve ve tohumları, Sibirya’nın kuzey doğusundaki Iower Kolyma Nehri’nin sahil şeridinde gömülü olan olan onlarca fosil çukurdan bir tanesinde buldu. Fosillerin, 30 ile 32 bin yıl öncesine ait olduğu ifade edildi.
Fosillerin birbirilerine yapışması ve üzerlerinin tamamen buzla dolması, çukurların dış etkenlerden uzak, doğal depolara dönmesini sağladı.
Araştırmada yer alan ve yıllardır sincap çukurlarını araştıran Stanislav Gubin, “Sincaplar donmuş toprağın altına futbol topu büyüklüğünde onlarca çukur kazdı. Çukurları ilk önce ot dolduran sincaplar, daha sonra hayvan kürkleriyle yiyeceklerini mükemmel bir şekilde koruyacak depolar oluşturdu” dedi.

MAMUTLAR BİR GÜN CANLANABİLİR
Ruslar büyük keşiflerini yerin 38 metre altında yaptı. Bu derinlik, mamut, bizon, at, geyik ve gergedan kemiklerinin bulunduğu derinliğin bile altında.
Gubin, donmuş toprağın, dokuları on binlerce yıl saklayabildiğini kanıtlayan araştırmanın ardından, bir gün Buz Çağı canlılarının da hayata dönebileceğine dikkat çekti. Rus bilim insanı, “Eğer şansımız varsa, aşağılarda bir yerlerde donmuş sincap bulabiliriz... Sonra da bu yol mamutlara kadar uzanabilir” yorumunu yaptı.
Japon bilim insanlarının da donmuş hayvan kalıntılarına ulaşmaya çalıştığını söyleyen Gubin, “Burası bizim topraklarımız, bunu ilk başaran biz olacağız” dedi.



Son düzenleyen nötrino; 13 Şubat 2016 11:15 Sebep: KIRIK GÖRSEL KALDIRILDI!!
Sen sadece aynasin...
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
25 Şubat 2012       Mesaj #174
Avatarı yok
Yasaklı
Nuh Tufanı'nın Bilimsel Sırrı

İstanbul Üniversitesi'nden Yrd. Doç. Dr. Yavuz Örnek, Nuh Tufanı'na ilişkin çarpıcı bir teori ortaya attı ve tufanın astronomik bir olay olduğunu iddia etti.

İnsanlık tarihinin en önemli ortak hikayelerinden biri olan ve Kur'an-ı Kerim'de de geçen Nuh Tufanı'nın nasıl gerçekleştiği bilimsel olarak henüz kanıtlanabilmiş değil. İslamiyet öncesi Türkler dahil olmak üzere Sümerler, Asurlar ve Babiller, Tufan konusunda önemli veriler bıraktıkları gibi, İncil, Tevrat ve son olarak Kur'an-ı Kerim gibi kutsal kitaplarda da Büyük Tufan anlatılmaktadır. Ancak Büyük Tufan'a neden olan suyun nereden gelip nereye gittiği, Tufan'ın tüm dünyada mı yoksa sadece bir bölgede mi olduğu, ya da Tufan'dan sadece gemiye binenlerin mi yoksa başkalarının da mı kurtulduğu gibi sorular henüz bilimsel olarak cevap bulamadı.Bu sorulara cevap arayan bilim adamlarından birisi de İstanbul Üniversitesi'nden Yrd. Doç. Dr. Yavuz Örnek.

Örnek, bilinen Tufan teorilerine farklı bir bakış açısıyla yaklaşarak çok çarpıcı bir iddiayla gündeme geldi. Yavuz Örnek, "Bazı bilim adamları dünyaya yakın geçen bir gök cisminin yeraltı sularını yeryüzüne çektiğini ve şiddetli yağışların olduğunu tahmin etmektedirler. Bizim burada ileri süreceğimiz teoride de bir gök cisminin etkisi olduğu vurgulanacaktır. Ancak bugün dünyadaki bütün yeraltı sularının tamamı yeryüzüne çıksa bile bir Tufan için yeterli değildir. Zaten bunu söyleyenler Tufan'ın bütün dünyada değil sadece bir bölgede olduğuna inanmaktadırlar. Kendileri de bilmektedir ki yeraltının bütün suları dünyayı kaplamaz" diyerek teorisinin başlangıç kaynağını açıkladı.

Yeraltı Suları Dünyayı Bir Tufan Şeklinde Kaplayamaz

Yrd. Doç. Dr. Yavuz Örnek teorisini şu sözlerle anlatıyor: "Burada çok önemli bir konu gündeme geliyor. Bugün yeraltı sularının tamamı yerüstüne çıksa dahi tufanda belirtilen bir olay olmaz, dünyanın tamamını su kaplamaz. Dünyanın tamamını dağları aşacak kadar su yeraltında mevcut değildir. Hemen şu soru akla gelebilir. O zamanki yeryüzü şekilleri ile şimdiki aynı olamaz. Doğru ama o zamanda dağların veya yüksek tepelerin olduğunu Kur'an-ı Kerim'den anlıyoruz, çünkü Nuh Aleyhisselam'ın gemisinin Cudi'ye indiği Kur'an-ı Kerim'de yazılı. Cudi Arapça'da dağ veya yüksekçe yer demektir.Yeraltı sularının dünyayı tamamen kaplayamayacağı bir gerçektir. Peki bu su nereden geldi?

Su Uzaydan mı Geldi?

Tufan olayını bilimsel olarak çözebilecek en mantıklı yaklaşımın 'suyun uzaydan geldiği' teorisi olduğunu savunan Yavuz Örnek, "Tufana sebep olması mümkün olan başka bir olay daha var. Dünyada bugünkü kadar su yoktu. Su uzaydan geldi. Tufan olayını bilimsel olarak çözecek en mantıklı düşünce budur. Bakın Mayalar ne diyor. "göklerden büyük gürültüler geldi ve ardı arkası kesilmeyen yağmurlar gece gündüz yağdı. Gökler yere iniyordu sanki karalar çöktü ve bir anda her şey sona eriverdi." Tabii ki sadece mayaların efsanesi ile böyle bir iddiada bulunamayız. Ancak yeraltı sularının ve buzulların dünyada bir tufan oluşturamayacağı da bir gerçektir.

Suyun uzaydan geldiğine dair üç delil vardır. Birincisi Kur'an-ı Kerim'de bildirilen "biz göklerin kapılarını açtık" ayeti kerimesi, yeraltı sularının yetersizliği ve kültürlerdeki bilgiler. Gerçek şu ki; tufanın bütün dünyada olduğunu bildikten sonra mevcut şartlar içinde böyle bir tufanın oluşması için dünyada bulunan sudan çok daha fazlasına ihtiyaç vardır ve bu da dünya dışından gelmiştir" dedi.

Örnek, teorisini, "Birinci ihtimal bir kuyruklu yıldızdır. Kuyruklu yıldızlar donmuş su, toz ve gazlardan ibarettir. Dünyanın yörüngesine giren dev bir kuyruklu yıldız tufana sebep olur. Hem çekimle mağmayı tetikler, yeraltı sularını yeryüzüne çıkarır hem de bünyesindeki buzun erimesi ile suyunu dünyaya kaptırır. İkinci ihtimal ay bir astronomik olayla atmosferini kaybetti.

Su buharı ve gazlardan oluşan karışım bin yıl gibi bir zamanda dünyaya ulaştı. Üçüncü bir ihtimal dünyaya yakın geçen bir gök cisminin atmosferini dünyaya kaptırması. Dördüncü ve zayıf bir ihtimal dünyanın aydan başka bir uydusu daha vardı. Atmosferini dünyaya kaptırdıktan sonra uzayın boşluğuna gitti. Beşinci bir ihtimal su buhar halinde göktaşları gibi uzayın bilinmeyen bir yerinden geldi" diyerek sürdürdü.

Peki Dünyayı Kaplayan Sular Nereye Çekildi?

Tufan'a neden olan aşırı yağmurların ve suyun Tufan'dan sonra nereye gittiği sorusunun cevaplanamadığına da dikkat çeken Yavuz Örnek, "Peki dünyayı kaplayan bu sular nereye çekildi? Bir kısmı yeraltına gitti, nitekim Kur'an-ı Kerim'de 'ey yer suyu yut' denilmektedir. Ancak yukarıda da değindiğimiz gibi yeraltına giden sular dünyayı kaplayacak kadar değildir. Peki suyun gerisine ne oldu? Tufanın altı ay sürdüğü bildiriliyor. Bu altı ay içinde çok şiddetli bir kış ile suların bir kısmı kuzey ve güney yarım küresinde buzullaştı. Mağmadaki hareketlenmeden dolayı üstüne binen ağır su kütlesinin etkisi ile okyanus tabanları çökmeye başladı. Karalar ise bazı yerlerde yükselmeye başladı.


Kaynak:Haber365(23 Şubat 2012,10:26)

Son düzenleyen nötrino; 13 Şubat 2016 11:15
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
26 Şubat 2012       Mesaj #175
Avatarı yok
Yasaklı
Bu Fosil 750 Milyon Yaşında

Namibya'daki Etosha Milli parkında sünger fosilleri üzerine yapılan kazılarda çıkan detay herkesi şaşırttı. 100 ile 150 milyon yıl yaşında olduğu düşünülen saç kılı boyutundaki sünger fosilleri elektron mikroskoplarında incelendiğinde içlerinde 750 milyon yıllık sürüngen (Otavia) fosilleri bulundu. Bu şimdiye kadar bulunmuş en yaşlı fosil ve en yakın rakibiyle arasındada hatırı sayılır bir fark var.

Bu fosillerin süngerlerin içine nasıl girdiği hala belirsizliğini korusa da, sindirim sistemi olmayan bu hayvan fosillerinin Dünya'nın 650 Milyon yıl önce yaşamış olduğu buz devri döneminden kaldıkları öne sürülüyor.

Araştırmayı yürüten Paleontolog Dr. Bob Brain tarihi daha da aydınlatmak için buradaki çalışmalara ağırlık vermeyi sürdüreceklerini açıkladı.


Kaynak:Gençbilim/CHİP(15 Şubat 2012,12:42)
Son düzenleyen nötrino; 13 Şubat 2016 11:16
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
27 Şubat 2012       Mesaj #176
Avatarı yok
Yasaklı
Endonezya'da Türk Okullarının Düzenlediği Bilim Olimpiyatları Sona Erdi

Endonezya'da Türk okulları tarafından düzenlenen ülkenin en büyük proje olimpiyatları, görkemli final gecesi ile sona erdi. Törende birinci olan projelere ödüller verildi.

Endonezya'da lise seviyesindeki en büyük proje yarışması Endonezya Bilim Proje Olimpiyatları'nın (ISPO) dördüncüsü, birinci olan öğrencilere ödüllerinin verildiği tören ile sona erdi. Törende biyoloji, fizik, kimya, teknoloji, çevre ve bilgisayar dallarından ilk 5 proje sahibi öğrencilere ödülleri verildi. Endonezya'nın başkenti Cakarta'daki Taman Mini Parkı'nda düzenlenen ödül törenine katılım yüksek olurken, Endonezya basını da finali yakından takip etti.

Törende, sonuçların açıklanmasıyla, dereceye giren öğrencilerin heyecanlandıkları görüldü. Tören boyunca, heyecan hiç eksik olmazken, Endonezya yerel dans gösterisi renkli görüntülere sahne oldu.Tören sonunda, altın madalya alan genç yeteneklere, birer adet laptop hediye edildi.

Endonezya Meclisinde Öğrenciler Onuruna Yemek

Bu arada Endonezya Meclisi, ISPO katılımcıları onuruna meclis salonunda yemek verdi. Yemeğe, bilim olimpiyatına katılan öğrenciler ve öğretmenleri katıldı. Burada bir konuşma yapan Endonezya Meclis Başkanı vekili Taufik Kurniawan, olimpiyatların organize heyeti ve öğrencilere bilime ve ülkelerine yaptıkları katkılardan dolayı teşekkür ederek, "Endonezya meclisi olarak sizler ile iftihar ediyoruz. ISPO, artık Endonezya sınırlarını aşıp uluslararası bir olimpiyat olmalı. Bu konuda meclis olarak her türlü desteğe hazırız." dedi.


Kaynak:Margiana/AA(25 Şubat 2012,18:37)
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
27 Şubat 2012       Mesaj #177
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
Kadınlara sınırsız yumurta müjdesi
Amerikalı doktorlar, doğurganlık tedavisinde kullanılmak üzere "sınırsız" sayıda insan yumurtası üretmenin gelecekte mümkün olabileceğini söylüyor.

Araştırmacılar kadın rahminde bulunan bazı kök hücrelerin, kendi başlarına bölünerek yumurtaya dönüşebileceğini laboratuvar ortamında kanıtladı.
Bazı uzmanlar Nature Medicine dergisinde yayınlanan bu çalışmanın doğurganlık tedavisi konusunda çığır açacağı görüşünde.
Bugüne dek yerleşik kanı, kadınların belli bir yumurta stokuyla doğduğu ve bundan fazlasını üretemeyeceği yönündeydi.

Massachusetts Genel Hastanesi ekibinin başkanı Doktor Jonathan Tilly ise bunun aksini kanıtladıklarını söylüyor.Tilly, doğurganlık çağındaki kadınların rahminden alınan kök hücrelerden yumurta ürettiklerini bildirdi.
Ancak tüm kök hücreler değil, yalnızca yüzeylerinde DDX4 proteini taşıyan hücreler yumurtaya dönüşebiliyor.
İnsan yumurtası üzerinde deneylere kısıtlama getirildiği için fareler üzerinde tekrarlanan deneyler, bu yumurtaların döllenip embriyo üretebileceğini ortaya koydu.
Doktor Tilly "Bu buluş, kadınlarda kısırlığı aşmak ve hatta rahim yetmezliğini ertelemek için yepyeni teknolojilerin yolunu açıyor." diye konuştu.

Sheffield Üniversitesi'nden doğurganlık uzmanı Dr. Allan Pacey de, "Bu çalışma işimizde çığır açmakla kalmıyor, kanser tedavisi gören kadınlarda doğurganlığı korumak için yeni fırsatlar da doğuruyor." dedi.
Londra'daki Hammersmith Hastanesi'nin Tüp Bebek Kliniği Başkanı Stuart Lavery de haberi BBC'ye değerlendirirken "bir mihenk taşı" olabileceğini belirtti ve şunları söyledi:
"Eğer bu sonuçlar doğrulanırsa, üreme biyolojisinin en büyük eşitsizliklerinden biri ortadan kalkar. Kadının üreme araçlarının da, tıpkı erkeğinkiler gibi, yenilenebilir olduğu görülür."
Ancak bu teknolojinin hayata geçirilmesi için "daha zaman olduğuna" dikkat çeken Lavery, yine de bunun, kemoterapi tarzı kısırlık yaratan tedaviler gören genç kadınlara umut vaat ettiğini belirtti.
Son düzenleyen nötrino; 13 Şubat 2016 11:16 Sebep: KIRIK GÖRSEL KALDIRILDI!!
Sen sadece aynasin...
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
27 Şubat 2012       Mesaj #178
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
Bilim insanlarını şaşırttı
Bilim insanları, Vietnam’da yeni bir yarasa türü keşfetti. Yüzündeki dokuların farklılığı sayesinde, yarasanın yön bulma yeteneğinin diğer türlere oranla daha yüksek olduğu düşünülüyor.

Vietnam’ın başkenti Hanoi’deki Bilim ve Teknoloji Akademisi’nden Vu Dinh, yaprak suratlı yarasayı, ilk kez 2008 yılında keşfedilen Griffin yaprak burunlu yarası zannettiklerini belirtti. Ancak yapılan araştırmalar sonucu, iki yarasanın birbirlerinden farklı türlere ait olduğu anlaşıldı. Vu, “Yaprak burunlu yarasa ve Griffin’in vücut büyüklükleri birbirine benziyor. Ancak Griffin sakin bir yarasa olarak bilinirken, yaprak burunlu yakalandığında çok öfkeliydi” dedi.
Vu ve ekibi, yaprak burunun sonar frekanslarını ölçtü ve doku örnekleri aldı. Journal of Mammalogy dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, yaprak burunlunun, Griffin yaprak burunlu yarasasından farklı bir genetik yapıya sahip olduğu ortaya çıktı. Yeni yarasa türüne Hipposideros griffini adı verildi.

Vu, Hipposideros griffini’nin, seslerin yankılanması yoluyla yön ve uzaklığı tespit etmede daha başarılı olduğunu düşündüklerini söyledi. Yeni yarasa türünün iki doğal parkta yaşadığını belirten Vu, Vietnam’ın ev sahipliği yaptığı değişik yarasa türlerini araştırmaya devam edeceklerini söyledi.
Son düzenleyen nötrino; 13 Şubat 2016 11:17 Sebep: KIRIK GÖRSEL KALDIRILDI!!
Sen sadece aynasin...
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
28 Şubat 2012       Mesaj #179
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
Dört galaksi birbirine girdi
Gök bilimciler, evrenin çok uzak bir köşesinde neredeyse çarpışmak üzereymiş gibi birbirine yakınlaşan dört galaksi görüntüledi.

NASA’nın yayımladığı ve Dünya’dan 300 milyon yıl uzaklıkta çekilen bu fotoğraf bir göz yanılsamasına benziyor. Ancak kozmik mesafeler ele alındığında, fotoğraftaki galaksilerin arasında milyonlarca ışık yılı mesafe bulunuyor. İç içeymiş gibi görünen galaksiler ilk kez 1877 yılında Fransız gök bilimci Edouard Stephan tarafından Pegasus takımyıldızında keşfedildi. Fotoğrafta yer alan beş galaksiye Stephan Beşlisi deniyor. Ortada iki sarı ışık olarak beliren noktalar, aynı zamanda bir galaksi grubu meydana getiriyorlar.
NGC 7319, NGC 7318A, NGC 7318B, ve 7317 adlarını taşıyan galaksilerin birbirlerine çok yakın olmaları nedeniyle yerçekimleri etkileşime giriyor ve bunun sonucunda kapsadıkları kozmik parçacıkları kuyruk veya düğüm şekline bürünüyor.

Sol alt köşede diğer dört galaksiden farklı olarak mavi renkli NGC 7320 galaksisi yer alıyor. NGC 7320, diğer galaksilere en az 40 milyon ışık yılı mesafede bulunuyor ve çarpışmak üzere olan galaksilerle etkileşime girmiyor.

Fotoğrafta yer almayan ve dört galaksinin birbirleriyle dansına tanıklık eden bir galaksi daha nevcut. Milyonlarca yıl sonra fotoğrafa girecek olan NGC 7320C, söz konusu grubun “kötü çocuğu.” Bunun nedeni, dört galaksiyle geçmişte bir veya iki defa çarpışan NGC 7320C’nin, galaksilerden büyük miktarda gaz ve toz kütlesi koparmasının ardından yine aynı manevrayı yapmaya hazırlanıyor olması.
Son düzenleyen nötrino; 13 Şubat 2016 11:17 Sebep: KIRIK GÖRSEL KALDIRILDI!!
Sen sadece aynasin...
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
28 Şubat 2012       Mesaj #180
Avatarı yok
Yasaklı
Çin, Uyduları Seriye Bağladı

Sıçuan eyaletinin Şiçang şehrindeki uydu fırlatma merkezinden Uzun Yürüyüş-3C taşıyıcı roketi kullanılarak uzaya gönderilen Kuzey Yıldızı-11 adlı navigasyon uydusunun yörüngesine yerleştiği açıklandı.

Meteoroloji, balıkçılık, telekominikasyon, haritalandırma gibi alanlarda bilgi sağlama amaçlı geliştirilen Kuzey Yıldızı uydu serisinin 2020 yılına kadar yörüngede 30 uyduya kadar ulaşarak daha etkin ve kapsamlı global konumlandırma hizmeti sağlaması hedefleniyor.


Kaynak:Haber7/AA(25 Şubat 2012,09:20)
Son düzenleyen nötrino; 13 Şubat 2016 11:18

Benzer Konular

8 Ekim 2017 / Misafir Bilgisayar
28 Kasım 2016 / Hi-LaL Tıp Bilimleri
30 Aralık 2008 / Ziyaretçi Cevaplanmış
10 Kasım 2008 / Ziyaretçi Taslak Konular