Arama

Divan Edebiyatı Nazım Biçimleri ve Türleri - Sayfa 2

Güncelleme: 1 Mart 2017 Gösterim: 28.132 Cevap: 29
_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
10 Mart 2010       Mesaj #11
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi
Terkib-i Bend
Bentlerle kurulan uzun bir nazım biçimidir. Yaşamdan, talihten şikayet; felsefi düşünceler, dini, tasavvufi konular ve toplumsal yergilerin işlendiği şiirlerdir. En az beş en fazla on bentten oluşur. Her bent de beş ila 10 beyitten oluşur. Bentlerin kafiye düzeni gazele benzer. Her bendin (terkib-hane, kıta) sonunda vasıta beyti denen bir beyit vardır. Her bendin sonunda farklı vasıta beyitleri kullanılır. Bunlar bentlerden ayrı olarak kendi aralarında uyaklanır. Bentlerin kafiyelenişi gazeldeki gibidir. aa xa xa xa xa xa bb cc xc xc xc xc xc dd … (aa aa aa aa aa aa bb cc cc cc cc cc cc dd) Edebiyatımızda Bağdatlı Ruhi ve Ziya Paşa bu türün iki önemli şairidir. ikisi de toplumsal konularda yazmıştır.
Sponsorlu Bağlantılar

Terkib-i Bend'in Özellikleri
  • Terkib-i bend bentlerden oluşmuş bir nazım şeklidir.
  • Her bent 5 ile 10 arasında beyitten oluşur.
  • Bentlerin sayısı 5 ile 12 arasındadır.
  • Bentlerin kafiye düzeni gazeldeki gibidir.
  • Her bentin sonunda “vasıta beyti” adı verilen bir beyit bulunur. Vasıta beyti her hanenin sonunda değişir. Eğer değişmiyorsa terci-i bend olur.
I. Bend: aa ba ca da ea … vv
II. Bend: bb cb db eb fb … yy
  • Hemen her türlü konunun ele alınabildiği terkibi bend edebiyatımızda çok kullanılmıştır. özellikle Naat, mehdiye, hicviye vb. Nazım türleri, sosyal konular, din, tasavvuf ve felsefe konuları, terkib-i bend nazım şekli ile rahatlıkla anlatılmıştır. Ancak terkib-i bendin başlıca konusu mersiyedir.(Bâkî’nin Kanunî Mersiyesi, Şeyh Gâlib’in Esrâr Dede Mersiyesi)
  • Aruzla yazılır.
En önemli terkib-i bend üstadı Bağdatlı Ruhi’dir. Tanzimat şairi Ziya Paşa da önemli bir isimdir.

Terkib-i Bend Örnekleri


Terkib-i Bend 10 (Ziya Paşa)
İkbâl için ahbâbı siâyet yeni çıktı
Bilmez idik evvel bu dirâyet yeni çıktı

(Yükselmek, iyi bir mevkiye gelmek için dostlarını çekiştirmek yeni çıktı, önceleri bu beceriksizliği bilmezdik, bu da yeni çıktı)
Sirkat çoğalıp lâfz-ı sadâkat modalandı
Nâmus tamam oldu hamiyyet yeni çıktı

(Hırsızlık çoğalıp sadakat sözü moda haline geldi, namusu bitirdik, hamiyet yeni çıktı)
Düşmanlara ahbâbını zemm oldu zerafet
Dildardan ağyâra şikâyet yeni çıktı

(Düşmanlara dostları yermek bir incelik oldu; başkalarına gönül dostlarından şikayet yeni çıktı)
Sâdıkları tahkîr ile red kaide oldu
Hırsızlara ikram ü inayet yeni çıktı

(Sâdık kişileri aşağılama, reddetme benimsenir oldu; hırsızlara ikram ve yardım yeni çıktı)
Hak söyleyen evvel dahi menfûr idi gerçi
Hainlere amma ki riayet yeni çıktı

(Her ne kadar doğruyu söyleyenler de önceleri nefretle karşılanmışsa da ancak hainlere uyma yeni çıktı)
Evrak ile ilân olunur cümle nizâmât
Elfâz ile terfîh-i ra'iyyet yeni çıktı

(Bütün düzenlemeler bazı kâğıtlar ile ilan olunur, söz ile halkın refaha eriştirilmesi ise yeni çıktı)
Âciz olanın ketm olunur hakk-ı sarîhi
Mahmîleri her yerde himâyet yeni çıktı

(Güçsüz olanın en belirgin hakkı saklı tutulur, himaye görenleri her yerde korumak yeni çıktı)
İsnâd-ı ta'assub olunur merd-i gayûra
Dinsizlere tevcîh-i reviyyet yeni çıktı

(Gayretli kişiler taassubla suçlanırken dinsizlere özgü derin düşünce yeni çıktı)
İslam imiş devlete pâ-bend-i terakki
Evvel yoğ idi işbu rivâyet yeni çıktı

(Devletin yükselmesine engel olan İslamiyet imiş, önceleri yoktu, bu rivayet yeni çıktı)
Milliyyeti nisyan ederek her işimizde
Efkâr-ı Firenge tebaiyyet yeni çıktı

(Her işimizde millî benliğimizi unutarak Batı düşüncesine körü körüne bağlılık yeni çıktı)
Eyvah bu bâzîçede bizler yine yandık
Zîra ki ziyan ortada bilmem ne kazandık

(Eyvah bu oyunda bizler yine yandık, çünkü zarar ortada bu konuda bilmem biz ne kazandık).
Ziya Paşa


Terkib-i Bend / Bağdatlı Ruhi
Ad:  divan edebitaı aşk.jpg
Gösterim: 486
Boyut:  130.6 KB

1. bent
Sanman bizi kim şîre-i engûr ile mestiz
Biz ehli harâbâtdanız mest-i Elest'iz

Ter-dâmen olanlar bizi âlûde sanır lîk
Bizi mâil-i bûs-ı leb-i câm ü kef-i destiz

Sadrın gözedüp neyliyelim bezm-i cihânın
Pây-ı hum-ı meydir yerimiz bâde-perestiz

Mâil değiliz kimsenin âzârına ammâ
Hâtır-şirken-i zâhid-i peymane-şikestiz

Erbâb-ı garaz bizden irâğ olduğu yeğdir
Düşmez yere zîrâ okumuz sâhib-i şastız

Bu âlem-i fânîde ne mîr ü ne gedâyız
Âlâlara âlâlanırız pest ile pestiz

Hem-kâse-i erbâb-ı diliz arbedemiz yok
Meyhânedeyiz gerçi velî aşk ile mestiz

Biz mest-i mey-i meygede-i âlem-i cânız
Ser-halka-i cem'iyyet-i peymâne-keşânız


6. bent
Vardım seher-i taât içün mescide nagâh
Gördüm oturu halka olup bir nica gümrâh

Girmiş kimisi vahdete almış ele tesbih
Her birisinün vir-i zebânı çil ü pencâh

Didüm ne sayarsız ne alırsuz ne satarsız
K’asla dilinüzde ne nebi var ne hod Allah

Didi biri kim şehrimizün hâkim-i vakti
Hayretmek için halka gelür mescide her gâh

İhsânı ya pencâh u ya çildür fukarâya
Sabreyle ki demdür gele ol mir-i felek-câh

Geldiklerini mescide bildüm ne içündür
Yüz döndürüb andan dedüm ey kavm olun âgâh

Sizden kim ırağ oldı ise Hakk’a yakındur
Zira ki dalâlet yoludur tuttuğunuz râh

Tahkik bu kim hep işimiz zerk ü riyâdır
Taklide siz taâtiniz cümle hebâdır


1. bent
Bizi şarapla sarhoş olmuş sanmayın. Biz elest sarhoşuyuz. Meyhaneye devam edenlerdeniz. Tasavvufun eylemli yönü, dergâhlarda gerçekleşir. Kendisi mutasavvıf bir şair olan Bağdatlı Ruhi de “harabat, meyhane” kelimelerini bu anlamda kullanmaktadır. Şair biz içki sarhoşu değil, bezm-i eletsin (aşk) sarhoşuyuz demektedir. Şair bu hanede hep “biz” sözünü kullanacaktır ki, tasavvuf ustaları (uzman) anlamındadır. İffetsiz olanlar, bizi namussuzlukla vasıflandırırlar. Oysa biz avuç ve kadehin kenarına öpmek isteyenleriz. Şair harabati bir görünüş içinde kendisini ayıplayanlara cevap vermektedir. Biz aşk kadehinden çekenler ve kadehi sunanların avuçlarını öpen rintleriz demektedir. (Eskiden töre gereği elle ikramda bulunanların avucu öpülürdü.) Kadeh aşk olduğuna göre, saki de mürşid-i kâmildir. Dünya meclisinin başköşesine bakıp da neyleyeyim? Yerimiz içki küpünün dibidir, biz onu sevenlerdeniz. Şair bu beyitte gözümüz sadarette değil, harabattadır demektedir. Biz aşka kul oluruz, ona diz çökeriz. “Sadr” ile “pây” (baş ve ayak) arasında “Tezat” sanatı vardır. Biz kimseyi incitmeyi sevmeyiz ama kadehi kıran zahidin gönlünü de kırarız. Sert yaptırımları olan zühdi inanışa karşı, şair aşkı savunuyor. Hiç kimseyi incitmeyen bir kişi de olsa, aşkı küçümsediği zaman karşısında şairi görüyor. Bu beyit, “hane”nin hemen hepsine baskın, mağrur bir eda göstermektedir. Şaire bu duyguyu veren, aşktır. Kötü niyetli kişilerin bizden uzak olması iyidir. Zira parmağımızda şast (yatkınlık, ustalık) vardır, okumuz yere düşmez (hedefine varır). Şair kötü niyetli kimselerin kendisinden uzakta kalmasını hem onlar, hem de kendi namına daha hayırlı buluyor. Çünkü onun attığı oklar, şast sayesinde isabet kaydedecektir. Okun yere düşmemesi, şair için bir üstünlük olarak ele alınmaktadır. Bu ölümlü dünyada biz ne fakiriz, ne zenginiz. Yalnız bize yükseklik taslayanlara biz de yüksekten bakarız, alçak gönüllerle alçak gönüllü oluruz. Şair burada dünyevi bir iddiasının olmadığını ortaya koyarken, her şeyin karşılıklı olduğunu da ileri sürüyor. Burada “mîr” ile “âlâ” ve “gedâ” ile “pest” arasında leff ü neşir sanatı vardır. Gönül ehli kişilerle arkadaşlık ediyoruz, kavgamız yok. Gerçi meyhanedeyiz fakat aşk ile sarhoşuz. Meyhane içki içilen yerdir ve arbedesi eksik olmaz. Biz aynı meyhanede, aynı aşk kadehini paylaşan, gönül arkadaşlarıyız. Biz can alemi meyhanesinin içkisiyle sarhoş olmuşuz. Kadeh çekenler topluluğunun da baş halkasıyız. Şair bir halkanın etrafında oturup da elden ele kadeh devretme durumunu, bütün dünyayı içine alan bir zincire, kendisini de bu zincirinin baş halkasına benzetmektedir. Şair aynı zamanda bu devri (elden ele dolaşma) ilk başlatan biri olmanın zevk ve gururu içindedir. Bu şiir 17 benttir. İlk hane ve vasıtasında şair ilâhi aşkı konu olarak ele almakta, diğer hanelerde de başka konuları anlatarak uzun manzume örneği vermektedir.


6. bent
Bir sabah vakti ansızın ibadet etmek için mescide gittim. Yoldan çıkmış kimselerin halka şeklinde oturduklarını gördüm. (Bu beyit bir hikâyenin başlangıcıdır.) Bu topluluktan kimisi vahdete dalmış, eline tespih almış, hepsinin dilinde kırk veya elli sözü var. “Ne alıyorsunuz, ne satıyorsunuz, ne sayıyorsunuz? Dilinizde ne nebi, ne Allah var.” dedim. Biri; “Şehrimizin valisi her zaman hayırda bulunmak üzere mescide gelir.” dedi. “O ikbali gökyüzü kadar yüksek olan mürüvvetli kişinin lütufları kırk veya elli akçedir. Bekle, şimdi onun gelme zamanıdır.” Buraya kadar olan mısralarda şair, mescidi dolduran ve asıl amaçtan sapmış olan kişiler topluluğunu kınamakta, onları komik ve zavallı bir tablo içinde anlatmaktadır. Kırk elli sözünün ne anlama geldiğini anladıktan sonra: “Mescide gelişlerinin amaçlarını anladım. Onlardan yüz çevirerek, ey cemaat biliniz ki dedim…” “Sizden kim uzak olduysa o, Hakk’a yakındır. Sizin tuttuğunuz yol yanlıştır. Sizler dalâlet yolundasınız.” “Doğrusu bu ki bütün işimiz ikiyüzlülüktür. İbadetlerimizin hepsi (böyle yapınca) boşunadır.”

İki örneği verilen bu 17 bentten oluşan terkib-i bent’in baskın fikri; din namına yapılan safsata, riya gibi ikiyüzlülüklere ait yergilerdir. Şair bu yergi fikrinden hemen hiç ayrılamamış, daha çok aşk konusunun işlendiği gazellerinde bile toplumun her türlü aksayan yönlerini kınamıştır.

derleme

Son düzenleyen perlina; 29 Kasım 2016 15:34
Mira - avatarı
Mira
VIP VIP Üye
9 Ağustos 2012       Mesaj #12
Mira - avatarı
VIP VIP Üye

Rubai


MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi
Sponsorlu Bağlantılar

Aruz ölçüsünün belli kalıplarıyla yazılan dört dizelik nazım biçimi. Uyak düzeni genellikle AAxA biçimindedir. Bütün dizeleri birbirleriyle uyaklı olan rubaiye ise "rubai-i musarra" denilmiştir. Rubai vezinleri de denilen aruz kalıplarının sayısı 24'tür. Bunlar 12'şerlik iki kümede toplanmıştır. Türk edebiyatında mef'ûlü parçasıyla başlayan ahreb kümesinin yalnız dört kalıbı kullanılmıştır. Genellikle felsefî, düşünsel temleri işlemede kullanılan rubai biçimi Arap ve Türk edebiyatına İran edebiyatından geçmiştir. Farsçada bir adı da, "terane"dir. Arap edebiyatında ise "dübeyt" (iki beyit) terimiyle karşılanmıştır. Arapça olan rubai sözcüğü "dörtle ilgili, dörde ilişkin" anlamındadır; çoğulu "rubaiyat"tır. Rubai biçimini ölmezleştiren Ömer Hayyam (11. ve 12. yüzyıl) olmuştur. Yanlış olarak bir aşk ve şarap şairi sayılan bu İranlı şair, yaşama bakışıyla bir yaşam felsefesi geliştirmiştir. Türk edebiyatında 12. yüzyıldan başlayarak rubai biçiminin kullanıldığı bilinmektedir. Ama rubai, gazel, kaside, mesnevi biçimleri ölçüsünde yaygınlaşmamıştır.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 29 Kasım 2016 14:22
Mira - avatarı
Mira
VIP VIP Üye
12 Eylül 2012       Mesaj #13
Mira - avatarı
VIP VIP Üye

Divan Edebiyatı Nazım Biçimleri - Şarkı


MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi

Divan şiirinde bestelenmek üzere yapılan ve dört dizelik bentlerden oluşan nazım biçimi. Murabba biçiminin geliştirilmesiyle ortaya çıktığı sanılıyor. Başlangıçta yinelenen dizelerine nakarat denilen mütekerrir murabbaların şarkı formuyla bestelenmesinin, divan şairlerini bu yolda yazdıkları şiirlere şarkı adını vermeye yönelttiği de söylenebilir. Şarkının murabbadan ayrımı daha yalın, akıcı bir dille yazılmış olması, uzunluklarının beş bendi aşmamasıdır. Ayrıca ilk bendde ikinci ve dördüncü dizelerin yinelendiği de (nakarat) olur. Kimi zaman da, seyrek olmakla birlikte ilk bend ABAB biçiminde uyaklanabilir. Söz konusu ikinci ve üçüncü biçimlerin halk şiirindeki koşma-türkü türünün etkisiyle oluştuğu sanılmaktadır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 29 Kasım 2016 14:22
theMira
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
28 Eylül 2012       Mesaj #14
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye

Serbest Müstezat


MsXLabs.Org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi

19. yüzyıl sonlarında özellikle Edebiyatı Cedidecilerin geliştirdikleri bir nazım biçimi.

Divan şiirindeki müstezattan şu özellikleriyle ayrılır:
a) Serbest müstezat, hem aruz hem de hecenin çeşitli kalıplarıyla yazılabilir;
b) temel olarak alınan kalıbın çeşitli parçaları çeşitli düzenlerle bir arada kullanılabilir;
c) aynı nazım içinde yalnız bir kalıp değil, başka başka kalıplar ve bunların parçaları kullanılabilir;
ç) uzun ve kısa dizeler kimi zaman belli bir düzen içinde sıralanır, kimi zaman da herhangi bir düzene bağlı kalınmaz;
d) uyak örgüsünün düzenlenişi de kurala değil, şairin isteğine bağlıdır.
Klasik nazım biçimlerinden ve tek ölçeğin birörnekliliğinden kurtulup yeni biçimler ve ahenkler yaratmak düşüncesiyle oluşturulan bu biçim, serbest şiire geçişte bir aşama olmuştur.
Son düzenleyen perlina; 29 Kasım 2016 14:24
Sen sadece aynasin...
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
28 Eylül 2012       Mesaj #15
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye

Serbest Nazım


MsXLabs.Org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi

Ölçü, uyak, nazım biçimi gibi bağlardan ayrılmış şiir. Nazmın belli kurallara bağlı olduğu düşünülürse serbest şiir kavramını yeğlemek gerekmektedir.

İlk serbest şiir örneklerinin verildiği 1930'larda eski alışkanlıklara bağlı kalınarak serbest nazım terimi kullanılmışsa da yeni şiir anlayışının yerleşmesiyle nazım terimi bile kullanılmaz olmuştur. Serbest nazım, vezinsiz nazımdır. Dizelerdeki hecelerin ne sayıları, ne de uzunluk ve kısalıkları belli bir düzene ya da belli bir kalıba göre sıralanmaz. Bu nedenle dizelerin uzunlukları şaire bağlıdır. Şair eğer isterse uyak (kafiye) kullanabilir isterse kullanmaz. Ayrıca şiirini birtakım bentlere ayırmak ya da ayırmamak da şairin isteğine bağlıdır. Serbest nazmın ayırıcı özelliği vezinsizliktir. Nitekim vezinli ama uyaksız ve bentlere ayrılmamış nazım olabilirse de vezinli serbest nazım yazılamaz. Bu nedenle serbest nazımda vezinden ve kafiyeden gelen dış ahenk yerine sözcüklerin bir araya getirilmesiyle sağlanan iç ahenkten yararlanılır. Serbest nazım 19. yüzyılın sonlarında romantiklerle başlamış, 20. yüzyılda yaygınlık kazanmıştır.
Son düzenleyen perlina; 29 Kasım 2016 14:25
Sen sadece aynasin...
Rower - avatarı
Rower
VIP MazessezaM
17 Aralık 2012       Mesaj #16
Rower - avatarı
VIP MazessezaM
Naat
MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi

Peygamber ve Dört Halife için yazılan kasidelerin adı. Muhammet Peygamber için yazılanlara naatı şerif, Dört Halife için yazılanlara naatı ciharyâr, Ali için yazılanlara da naatı Ali adı verilmiştir. Naat sözcüğünün Arapçadaki anlamı "bir şeyi överek anlatma, vasıflandırma"dır. Oniki İmam ya da tarikat şeyhleri için de naat yazılmıştır. Ama herhangi bir belirtme yapılmamışsa naatın amacı peygamberi övmektir. Naat okuyanlara da naathan denilmiştir.
Gölgen misali yanındayım!Msn Thunder
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
18 Ocak 2013       Mesaj #17
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye

Tuyuğ Nedir?


MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi & Vikipedi

Aruz ölçüsünün belli bir kalıbıyla yazılan dört dizelik nazım biçimi. Kafiye düzeni rubainin aynıdır. Aruzun failâtün fâilâtün fâilün kalıbıyla yazılır. Tuyug terimi "duy-" kökünden türemiştir. Cinaslı maninin, rubai biçiminin etkisiyle tuyug biçimine dönüştüğü sanılmaktadır. Nazım biçimi olarak özellikle 14. ve 15. yüzyıllarda Çağatay ve Azeri şairlerince geliştirilmiştir. En başarılı tuyug örneklerini veren de Ali Şir Nevai'dir.

Tuyuğ, Türklerin Divan şiirine kazandırdığı nazım şeklidir. Maninin Divan edebiyatındaki karşılığı sayılabilir. Klasik Türk Edebiyatında aruzun fâilâtün fâilâtün fâilün kalıbıyla yazılan dört dizelik milli bir nazım biçimidir. Tek dörtlükten oluşur. Kafiyelenişi rubaiyle aynıdır: aaxa. Genellikle lirik tarzda olan ve aaaa şeklinde kafiyelenen tuyuğlara “Musarra Tuyuğ” denir. Manide olduğu gibi, cinaslı uyak kullanılır. Halk şiirinde 11′li kalıpla söylenen mani biçimindeki şiirlere de tuyuğ denir. Aruzun yalnız “fâilâtün - fâilâtün - fâilün” kalıbıyla yazılır.

Rubaide işlenen konular tuyuğda da işlenir. 14. yüzyıl Azerî şairi Kadı Burhanettin bu türün kurucusu sayılır. Çağdaşı Azerî şairi Nesimi ve 15. yüzyıl Çağatay şairi Ali Şir Nevai bu türde çokça ürün vermişlerdir.

Özellikleri


  1. Divan Edebiyatına Türklerin kazandırdığı bir nazım şeklidir.
  2. Kafiye düzeni aaxa ya da aaaa şeklindedir. (manide de öyle)
  3. Dört dizeden oluşur.
  4. Tuyuğlarda genellikle cinaslı kafiye kullanılır.
  5. Tuyuğda, mani ve rubaide olduğu gibi önemli bir fikir söylenmeye çalışılır. Bu nedenle zor söylenen şiirlerden sayılır.
  6. Mahlassız bir şiirdir.
  7. Kadı Burhaneddin ve Nesimî bu türün ustalarıdır.

Not

: Halk Edebiyatındaki maninin karşılığıdır.
  • Dîlberin işi itâb u nâz olur
  • Çeşmi cadû, gamzesi gammâz olur
  • Ey gönül sabret, tahammül kıl ana
  • Yâre erişmek işi az az olur
  • Kadı Burhaneddin
Rubaide işlenen konular tuyuğda da işlenir. 14. yüzyıl Azerî şairi Kadı Burhanettin bu türün kurucusu sayılır. Çağdaşı Azerî şairi Nesimi ve 15. yüzyıl Çağatay şairi Ali Şir Nevai bu türde çokça ürün vermişlerdir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 29 Kasım 2016 14:26
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
18 Ocak 2013       Mesaj #18
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
TUYUĞ NEDİR, TUYUĞUN ÖZELLİKLERİ NELERDİR?
Divan edebiyatına Türklerin kazandırdığı bir türdür. Şekil olarak rübaiye benzer. Tek dörtlüktür, aaxa kafiye düzeni vardır.

Halk edebiyatındaki mani ve İran edebiyatındaki rübainin etkisiyle oluşmuş denebilir. Aruzun sadece fâilâtün fâilâtün fâilün kalıbıyla yazılır. Ayrıca 11'li hece ölçüsüne de çoğu zaman uyduğundan şairlerimizce hoş bulunmuş olabilir. Rübaiden sadece ölçüsü yönüyle ayrılır. Bazı tuyuglarda dört dize de kafiyeli olabilir.

Uyak şeması genellikle aaxa şeklindedir. Ancak aaaa şeklinde uyaklanan tuyuğlar da vardır.
  • 1.Divan şiirine Türklerin kazandırdığı nazım biçimidir.
  • 2.Rubailerde işlenen konular tuyuğda da işenir.
  • 3. Az sözle çok şey anlatılmaya çalışılır. Yoğun şiirlerdir.
  • 4. En öenmli temsilcisi Kadı Burhaneddin'dir. Ayrıca Nesimi de tuyuğ örneklerini bolca vermiştir.
  • 5. Kafiye düzeni aaaxa veya aaaa şeklindedir.
Örnekler:
Özünü eşşeyh gören serdâr olur
Enelhak davâ kılan berdâr olur
Er oldur, Hak yoluna baş oynaya
Döşekte ölen yiğit murdâr olur
Kadı Burhaneddin
Ey tabib-i hâzik-i nâzik-mizaç
Sen bilürsün hasta gönlüme ilaç
Ey gönül ile sana kul olmuşem
Şive ile naz ile ne ihtiyaç
Nesimî
Bîvefâ dünyâdan usandı gönül
Yoh dedi dünyayı yoh sandı gönül
Düştü aşkın oduna yandı gönül
Vahdetin kand âbına bandı gönül
Nesimî
Dîlberin işi itâb u nâz olur
Çeşmi cadû, gamzesi gammâz olur
Ey gönül sabret, tahammül kıl ana
Yâre erişmek işi az az olur
Kadı Burhaneddin

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 29 Kasım 2016 14:27
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
13 Şubat 2013       Mesaj #19
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
Sone
MsXLabs.Org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi & Vikipedi, Özgür ansiklopedi

On dört mısranın dört bentte kümelendiği bir nazım biçimi. Dize kümelenişi ve uyak örgüsü şöyledir. ABBA-ABBA-CCD-EDE. Dörtlüklerde iki, üçlüklerde üç uyak kullanılması zorunluğu bulunduğu için; şairler, uyakların örgüsünde bazı değişiklikler yapmışlardır. Sone biçimi ilkin İtalyan edebiyatında görülmüş, sonra bütün Avrupa edebiyatına yayılmıştır. Soneyi Türk edebiyatında ilk olarak Edebiyatı Cedide (1896-1901) şairleri kullanmıştır.

Sone, iki dörtlük ve iki üçlükten oluşan 14 dizelik bir nazım şeklidir. Batı edebiyatında kullanılan bu tür, Servet-i Fünuncular tarafından Türk edebiyatına geçirilmiştir. Edebiyatımızda ilk örneği Cenap Şahabettin'in, "Şi'r-i Na-Nüvişte (Yazılmamış Şiir) adlı şiiridir. Genellikle dörtlükleri sarmal kafiye ile yazılır. Sonede işlenen konuları sınırlandırmak doğru bir yaklaşım değildir. Sonede her türlü konu işlenebilir. Son dize, duygu yönunden en baskın dizedir. Devrik cümleler kullanılır. Doğu edebiyatındaki sonelerde aşk konusu işlenir.
İlk iki bendi dörtlük, son iki bendi üçlük on dört mısradan oluşan nazım şekli. Önce İtalyan edebiyatında kullanılmış, sonra Fransız edebiyatına, oradan da diğer Avrupa edebiyatlarına geçmiştir. Edebiyatımızda ilk Süleyman Nesip’in sone şeklinde şiir yazdığını görüyoruz. Servet-i Fünûn şairlerinin hemen hepsi bu nazım şeklini benimser.

Sone kafiye sistemi 2 ayrılır:
1. İtalyan tipi: Kafiye şeması abba, abba, ccd, ede
2. Fransız tipi: Kafiye şeması abba, abba, ccd, eed (İtalyan ve Fransız tipi sone arasındaki tek fark son üçlüğün düzenindedir.)
3. İngiliz tipi: Mısra sayısı değişmemekle beraber ilk on iki mısra tek bir bend, son iki mısra da ayrı bir bend halinde yazılırlar.
Özellikleri:
1. Genel olarak kısa şiir, türkü demektir.
2. 14 mısradan oluşan ve daha çok lirik konuların işlendiği bir nazım şeklidir.
3. İlk iki bent dörder, son iki bent üçer mısradır.
4. Kafiye örgüsü şöyledir. abba abba ccd ede
5. Türk şairleri sonenin kafiye örgüsünde serbest hareket etmişlerdir.
6. Edebiyatımıza Servet-i Fünun döneminde Fransız Edebiyatı etkisiyle geçmiştir.
7. Tevfik Fikret ve Cenap Şehabettin bu türün örneklerini çok vermişlerdir.
8) Nazım ölçüsüyle yazılmıştır
Örnek
Shakespeare'in 18. Sonesi (Talat Sait Halman çevirisi):
Alıntı

« Seni bir yaz gününe benzetmek mi, ne gezer?
Çok daha güzelsin sen, çok daha cana yakın:
Taze tomurcukları sert rüzgârlar örseler,
Kısacıktır süresi yeryüzünde bir yazın:
Işıldar göğün gözü, yakacak kadar sıcak,
Ve sık sık kararı da yaldız düşer yüzünden;
Her güzel, güzellikten er geç yoksun kalacak
Kader ya da varlığın bozulması yüzünden;
Ama hiç solmayacak sendeki ölümsüz yaz,
Güzelliğin yitmez ki asla olmaz ki hurda;
Gölgesindesin diye ecel caka satamaz
Sen çağları aşarken bu ölmez satırlarda:

İnsanlar nefes alsın, gözler görsün elverir,Yaşadıkça şiirim, sana da hayat verir. »

Son düzenleyen perlina; 29 Kasım 2016 14:27
Sen sadece aynasin...
ozzy0035 - avatarı
ozzy0035
Ziyaretçi
15 Nisan 2013       Mesaj #20
ozzy0035 - avatarı
Ziyaretçi

Koşma


  • İslamiyet Öncesi koşuğun devamıdır.
  • 11'li hece ölçüsüyle saz eşliğinde söylenir.
  • Dörtlük sayısı 3-5 arasındadır.Uyak düzeni ''abab''-''ccbb''-''dddb''
  • İşlediği konuya göre isim alır.
a)Güzelleme:Bir kişiyi övmek için yazılır.Kadın,at,doğa gibi konular mevcuttur.Divan Edebiyatında methiyenin karşılığıdır.Ustası Karacaoğlandır.

b)Koçaklama:Kahramanlık ve savaş konusunda yazılır.Batıdaki epik şiirin karşılığıdır.Ustası Köroğlu ve Dadaloğludur.

c)Taşlama:
Toplumun bozuk ve aksak yönlerini alaycı bir dille işler.Batıdaki satirik şiirin karşılığıdır.Divan Edebiyatında ise hicviyenin karşılığıdır.Ustaları Seyrani,Bayrutlu Zihridir.

2)AĞIT:Acıklı,hüzünlü olayları anlatan şiirlere denir.İslam Öncesinde sagu, Divan Edebiyatında ise mersiyenin karşılığıdır.

3)SEMAİ:Kendine özgü bir ezgisi olan ve koşma biçiminde düzenlenen 8'li hece ölçüsüyle söylenen aşk ve güzellik konularını ele alan bir türdür.

4)DESTAN:Güneydoğu Anadolu'da Varsak Türkler'inin söylediği bir türdür.Yiğitçe bir edayla söylenir.Bu türün ustası Karacaoğlandır.Çok uzun 120 dörtlüğü bulan destanlar mevcuttur.
Son düzenleyen perlina; 29 Kasım 2016 14:29

Benzer Konular

26 Eylül 2014 / Misafir Cevaplanmış
29 Kasım 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
29 Aralık 2013 / Misafir Soru-Cevap
10 Kasım 2013 / şeheyma Cevaplanmış