Arama

Şiir Nehri -2- [Arşiv] - Sayfa 267

Güncelleme: 18 Ocak 2010 Gösterim: 1.172.043 Cevap: 8.002
ispermecet - avatarı
ispermecet
Ziyaretçi
3 Nisan 2007       Mesaj #2661
ispermecet - avatarı
Ziyaretçi
ŞAFAK TÜRKÜSÜ

Sponsorlu Bağlantılar
1
Beni burada arama anne
Kapıda adımı sorma
Saçlarına yıldız düşmüş
Koparma anne
Ağlama
Kaç zamandır yüzüm tıraşlı
Gözlerim şafak bekledim
Uzarken ellerim
Kulağım kirişte
Ölümü özledim anne
Yaşamak isterken delice
2
Bugün görüş günü
Günlerden salı
Islak
Sarı bir yağmur
Ülkemin neresine bakarsa ay
Orada yitik bir anne ağlıyor
Sen aralıyorsun yağmuru
Acıdan sırılsıklam alnına siper edip elini
Sonra bir umut koşuyorsun
Yüreğin avcunda
ısırırken
çırpıntı gözlerini
(ah verebilseydim keşke
yüreği avcunda koşan
herbir anneye
tepeden tırnağa oğula
ve kıza kesmiş
bir ülkeyi armağan
koşma anne
birdenbire batacak olan
düş denizinde yarattığın umut sandalıdır
oysa benim için gece
ışık hızıyla koşan
kısa ve soğuk bir zamandır
bu yüzden boğuk seslerle geldiler bir şafak
uykusuz
yorgun
ve korkak
3
sanırım baytardı
yüreğimin depreminde rihter ölçeği çatlarken
ölebilir raporu veren beyaz önlüklü doktor
boşver hipokrat amca
üzülme ne olur
sen de anne
sen de üzülme
hücremin dört bir köşesinde el ayak izlerimi
ciğerlerimde yırtılan bir çığlıkla hazır beklediğim
ve korkunç bir sabırla birbirine eklediğim
korkak kahraman gecelerimi
düşlerimle sınırsız
diretmişliğimle genç
şaşkınlığımla çocuk devrederken sıradakine
usulca açılıverdi
yanağımda tomurcuk
pir sultan'ı düşün anne
şeyh bedrettin'i
börklüce'yi
torlak kemal'i düşün anne
hala kanaması nedendir faşizmin göğsünde
utangaçlığı bile vuramadan yanaklarına yasının
onsekizinde ölümüne pervasız yürüyen
ince bilekli çıplak ayaklı tanya'nın
deniz'i düşün anne
her mayıs şafağında uzun
uzun döverken darağaçlarını
ve o şafaktan doğma
onbir yaşını çiğneyip yürüyen çocukları
insanları düşün anne
düşün ki yüreğin sallansın
düşün ki o an
güneşli güzel günlere inanan
mutlu bir yusufçuk havalansın
4
sıcak omuzlar değerken omzuma
buz üstünde yürüdüm yıllar boyu
bayraklar ve türkülerle
kopunca memelerinden o mükemmel yaşama
kurşunlar sıktılar alnıma
açık alanlarda ağır
kartalların konup kalktığı
yalçın kayalardan biriydim
ölüp dirildim yeniden
güneşli güneşsiz akşamlarda
mutlu yarınlar adına
özgürlük adına ekmek adına
üstüne vardım kuyruğu kanlı itlerin
dirilip dönmesin diye hiroşimalar
tahtadan atların boynuna çıplak
ölümlerle yatmasın diye çocuklar
aç gözlerle bakmasın diye çocuklar
kardeşlik adına
havadaki kuş denizdeki balık adına
yürüdüm yıllar boyu
dönüp bakmadım arkama
ıraktı gözlerim çok ırak
izim kalır mı bilmem yürüdüğüm yolda
kalsa da silinir gider
yalnızca bir ağıt gibi çakılır
ardımca gelenlere gözlerimi yaktığım yer
5
tören adımlarıyla ölmek
ne garip şey anne
kanlı karanlık bir oyunda baş oyuncuyum
bütün gözler üstümde
sürüyor gecenin karnında şafağa bakan oyun
masa üstünde üşüyen bir sigara
yanında küçücük bir cam bardak
içinde rengi bu gecenin
cılız titrek bir kibrit
kağıt kalem
sandalye
geride flu
yağlı
büküm büküm bir ip
ve çingene kuralına uygun
değişmez dekoru mudur
idam mahkumunun
6
kırılacak cammışım gibi davranıyorlar
yüzlerinde zoraki çatılmış bir hüzün
oysa birazdan boynumu kıracaklar
pul pul dökülecek yaz siyasi eylül'ün
ben ölümü asıl az ötede titreyen
çingenenin kara killi ellerinde gördüm
anladım ki küllenen sigaradır
soğuyan bir bardak çaydır benim ömrüm
yani benim güzel annem
alacaşafağında ülkemin
yıldız uçurmak varken
oturup yıldızlar içinde
kendi buruk kanımı içtim
7
ne garip duygu şu ölmek
öptüğüm kızlar geliyor aklıma
bir açıklaması vardır elbet
giderken darağacına
8
geride
masa üstünde boynu bükük kaldı kağıt kalem
bağışla beni güzel annem
oğul tadında bir mektup yazamadım diye kızma bana
elleri değsin istemedim
gözleri değsin istemedim
ağlayıp koklayacaktın
belki bir ömür taşıyacaktın koynunda
usul adımlarla yürüdüm ömrümü
karşımda kurum kurum-laşan darağacı
(tarlakuşu korkmaz ki korkuluktan
ökse de olsa dört bir yanı)
birdenbire acıdı boynum
gelecekler var birbiri ardınca genç
yakışıklı
ne olur işçi kadınım
az yumuşak dik
şu kefenin yakasını
9
yaşamak ağrısı asıldı boynuma
oysa türkü tadında yaşamak isterdim
çiçekleri kokmak ırmakları akmak
yaz boyu çobanaldatanlara aldanmak
su başlarında aylak sektirmek kavalımı
sonra bir çocuğun afacan bacaklarında
anavarca kayalıklarına tırmanmak isterdim
o güzel günleri görenler arasında
bir soluk ben de yaşamak isterdim
bir de luvr müzesinde seyretmek gizliden
öperken siya-u jakond'u tebessümünden
işte o an saçlarından yakalamak dolunayı
bir de yirmibeş kilometreden görebilmek
nazım'ın gözleriyle pırıl pırıl moskova'yı
ölmek ne garip şey anne
bayram kartlarının tutsaklığından aşırıp bayramı
sedef kakmalı bir kutu içinde
vermek isterdim çocukların ellerine
sonra
sonra benim güzel annem
damdan düşer gibi
vurulmak isterdim bir kıza
10
künyemi okudular
suçumuz malum
gecenin kıyısında durmuşum
kefenin cebi yok
koynuma yıldız doldurmuşum
koşun çocuklar çocuklar koşun
sabah üstüme
üstüme geliyor
yanlış mı duydum yoksa
erkenci bir horoz mu ötüyor
keskin bir acı bilenmiş
gitgide yaklaşıyor sonum
iri sözlerim yoktu söyleyecek
usulca baktım yüzlerine
bin yıllık iskeletleri çatırdayarak
göçtü ayaklarının dibine
korkutamadılar beni anne
avlunun ortasında çatık bir kaş gibi duran
darağacı
bir zaman rüzgarda
saçını tarayan telli kavak değil mi
boynumdaki kemendi bir öğle sonu bükerken o kız
sarı sıcak sevdasını düşünmedi mi
söyle anne
o çingene
bir çiçek bahçesi kadar sıcak sokağımızdan
bağıra çağıra geçen bohçacı kadını
sevmedi mi çılgınca
11
kurulmuş tuzaklar yok artık yolumda
işkenceler zindanlar hücreler
savunmak yok mutlu tok bir yaşamı
açlık grevlerinde beynimi bir sıçan gibi kemiren
mideme karşı
kısacası
bir çiçeği düşünürken ürpermek yok
gülmek umut etmek özlemek
ya da mektup beklemek
gözleri yatırıp ıraklara
ölmek ne garip şey anne
artık duvarları kanatırcasına tırnağımla
şaşkın umutlu şiirler yazamayacağım
mutlak bir inançla gözlerimi tavana çakamayacağım
baba olamayacağım örneğin
toprak olmak ne garip şey anne
ceplerimde el yerine balyoz taşırken
korkunç bir merakla beklerken kurtuluş haberlerini
ve yüreğimin ırmakları taştı
taşacakken
ölmek ne garip şey anne
uçurumlar ki sende büyür
dağdır ki sende göçer
ben yaprak derim çiçek derim
çam diplerinde açmış kanatlarını kozalak derim
gül yanaklı çocuğa benzer
yine de
oğlunu yitirmek kimbilir
ne garip şey anne
12
beni burada arama anne
kapıda adımı sorma
saçlarına yıldız düşmüş
koparma anne
ağlama
kırıldıysa düş evinin kapısı
bütün kırık kapıların çağrılışıyım
kızların yanaklarında çukurlaşan
biten başlayan aşkların ortasındayım
her kavgada ölen benim
bayrak tutan çarpışan
her kadın toprağı tırnaklayarak doğurur beni
özlem benim kavga benim aşk benim
bekle beni anne
bir sabah çıkagelirim
bir sabah anne bir sabah
acını süpürmek için açtığında kapını
umarım kurtuluş haberleriyle dönmüş olur
çam ve kekik kokuları içinde acı yüzlü çocuklar
o zaman nasıl indirilmişlerse şen şakrak
öylece kalkar uykudan şalterler
dişleyip tükürmeden sigaralarını
türkü tadında giyinirken işçiler
bir sabah anne bir sabah
acını süpürmek için açtığında kapını
adı başka sesi başka nice yaşıtım
koynunda çiçekler
çiçekler içinde bir ülke getirirler
başlarını koymak için yorgun dizine
sen hazır tut dizini anne

o mükemmel güne

Nevzat ÇELİK

Son düzenleyen ispermecet; 3 Nisan 2007 10:42 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
Guest_ASU - avatarı
Guest_ASU
Ziyaretçi
3 Nisan 2007       Mesaj #2662
Guest_ASU - avatarı
Ziyaretçi
SEN DÜŞÜYORSUN AKLIMA

Sponsorlu Bağlantılar
gece usulca girmiş odama
aslında sana
yazmak aklımda yok...
cama iki damla vurdu
uzaklarda gök gürledi
düşüncelerime yağmur düştü
aklıma sen geldin.

nasıl yağmur yağıyor şaşarsın
bardaktan boşanırcasına;
geceyi hep yağmurlu sevmişimdir
yağmurun sesinde sevişmeleri de
yağmurla seni andım dedim ya;
aslında her bahanede
sana koşuyor düşüncelerim

bir yıldız kaymasın,
güneş doğmasın nazlı;
sen aklıma düşüyorsun

ne bileyim;
bir çiçek görsem,
ya da bir çocuk gülümsemesi
nazlı hayalin düşüyor yüreğime...
sesini duymak için yarattığım
bahanelere benziyor.
yazarken ara sıra duraklıyorum
nerde kaldığımı unutuyorum
sana dalıyorum...
garip bir şey bu
seni yazarken sana dalmak.
sanki senden başka bir sen daha var...
bir yanda yaşadığım sen
bir yanda da
yalnızlığımda büyüttüğüm sen

hayallerime seni koyuyorum.
hayallerde,
daha güzel sevgililer yaratılır.
bir sana bir şey ekleyemiyorum.
senden güzel bir başka sen yok...

yağmur yağmaya devam ediyor
ben de senli aşklar üretiyorum hala...
seninle gece daha güzel
daha aydınlık

gece gülümsüyor sanki
bin yıldızla gece
bin gülümsemeye açmış gibi

uykuya dalmanın tam zamanıdır
taze bir çiçek gibi açtın düşlerimde
seni düşlerime taşımanın zamanıdır
iyi uykular kadınım
iyi uykular bebeğim
ben sana gidiyorum...
Gassan Satar

Guest_ASU - avatarı
Guest_ASU
Ziyaretçi
3 Nisan 2007       Mesaj #2663
Guest_ASU - avatarı
Ziyaretçi
SEN OLMAZSAN ŞİİRİM OLMAZ

Sen olmazsan,
Maviler ölür.
Dudaklarım tuz denizi...
Sen olmazsan,
Kurumuş ağaç gövdesiyim yapraksız.
Yararı yok gölgemin.
Ne kuşlara barınak,
Ne direncim fırtınalara
Dingin sular uykusunda gemilerim alabora
Gizlenir yağmur sonu gökkuşakları
Bulanık sisler arkasına...

Sen olmazsan,
Toprak kokmaz
Değişir rengi yaprakların
Kuşlar dilini unutur gizemli ötüşlerde.
Sen olmazsan,
Gözlerim Akdeniz güneşinde çarmıha gerilir
Akbabalar sevişir gökyüzünde...
Kalem tutmaz ellerim

Ellerim öksüz...
Bilirim şiirim olmaz...


Celal ÜLGEN
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Nisan 2007       Mesaj #2664
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ölüm ve Unutulmak


Bir gün kışı hatırlatan bir akşam
Ruhumda son kalan mana uçacak,
O gün dinlenecek vücudum ancak,
Kulaklarım kurşun ve gözlerim cam.

Birden örtülecek önümde dünya
Bir anda silinip yakın uzaklar
Beni tahtalara uzatacaklar;
Bitecek yaşamak, bu yarım rüya.

Her dakika biraz daha kırılan
Kalbim parçalanmış, yazık, içimde.
Artık ıstırap yok, artık içimde
Çöreklenmiyecek hergün bir yılan.

Kapatacak bana aşina bir el
Gözlerimi kesik hıçkırıklarla
Oh, kalbe batmayan bu kırıklarla
Her yasa yabancı kalmak ne güzel!..

Seneden seneye ve ağır ağır
Gömüleceğim ben de ine ine
Hareketsiz ve kör, dilsiz ve sağır,
Boş bir karanlığın derinliğine.


Ali Mümtaz Arolat

scanner_11 - avatarı
scanner_11
Ziyaretçi
3 Nisan 2007       Mesaj #2665
scanner_11 - avatarı
Ziyaretçi
SENSİZ BU MEVSİM


Anlamı yok artık
Doğan güneşin
Dağlar taşlar mahzun
Sensiz bu mevsim
Bir renk cümbüşüydü
Geçen yıllarda
Tüm çiçekler solmuş
Sensiz bu mevsim

Şimdi ne biz varız
Ne de sevgimiz
Ne kır kahvesinde
Bizim ismimiz
Silinmiş kumlardan
Ayak izimiz
O tahta masalar
Sensiz bu mevsim

H.YALÇIN
DEsssT16 - avatarı
DEsssT16
Ziyaretçi
3 Nisan 2007       Mesaj #2666
DEsssT16 - avatarı
Ziyaretçi
Ya Evde Yoksan

Aşkınla ne garip hallere düştüm!
Her şeyim tamam da bir sendin noksan!
Yağmur yaş demeden yollara düştüm,
İçim ürperiyor, ya evde yoksan!..

Elbisem gündelik, pabucum delik,
Haberin olsa da sobayı yaksan.
Yağmur iliğime geçti üstelik!
İçim ürperiyor, ya evde yoksan!..

Sarhoşsan kapını çaldığım anda,
******ler gibi açık saçıksan!
Bir de ufak rakı varsa masanda!
İçim ürperiyor, ya evde yoksan!..

Bakkala gitmeme lüzum kalmasa,
Durumu anlardın takvime baksan!
Allah vere misafirin olmasa,
İçim ürperiyor, ya evde yoksan!..

Kıvırcık marulun vardır inşallah;
Bir salata yapsan, bol limon sıksan.
Senin de iştahın iyi maşallah!
İçim ürperiyor, ya evde yoksan!..

Sabahlara kadar içsek, sevişsek
Ne ben işe gitsem, ne sen ayılsan,
Derin bir uykunun dibine düşsek!
İçim ürperiyor, ya evde yoksan!..

Ne kadar üşüdüm, nasıl acıktım!
İlk önce sıcacık banyoya soksan,
Sanırsın şu anda denizden çıktım,
İçim ürperiyor, ya evde yoksan!..

Yanlış mı aklımda kalmış acaba!
Muhabbet sokağı numara doksan.
Boşa mı gidecek bu kadar çaba!
İçim ürperiyor, ya evde yoksan!..

Ya yolu kaybettim, ya ben kayboldum!
Ne olur bir yerden karşıma çıksan!
Tepeden tırnağa sırsıklam oldum!
İçim ürperiyor, ya evde yoksan!..

Cemal Safi
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
3 Nisan 2007       Mesaj #2667
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Güller Ellerinde Güzel

uzaktan seyrediyorum seni
sevdayı sarıp sarmaladığın
o ellerindeki güllerle..
ürkeksin ve bir o kadar sevecen
sağ elinde tenin kadar beyaz, saf gülleri
sol elinde ise yapraklarında geçmişin
bir kaç damlası kalmış olan
kırmızı güller
sımsıkı tutuyorsun
bazen tüm gülleri sol elinde tümleştiriyor
bazen de yine yerlerine koyuyorsun
garip bir heyecanın var farkında olmadığın
biliyorum sen sevmekten korkuyorsun
yüreğimdeki sevdamı anladım ki göremiyorsun
her iki gül de benim için değerlidir
geçmişin ve geleceğin gibi
çünkü o gülleri sevdiğim sen sen tutuyorsun
bana bir tek dikeni de yeter bilmiyorsun

Siyah Lale
scanner_11 - avatarı
scanner_11
Ziyaretçi
3 Nisan 2007       Mesaj #2668
scanner_11 - avatarı
Ziyaretçi
OLMADI BAHARIN KIZI

"Kanayan bir nehir oldun içimde
Ağlayan şiir....
Kim bilir yalnızlığı,
Benim kadar kim bilir....."

Olmadı baharın kızı olmadı
Ben sende açan çiçeklere sevdalıydım
Ben senin iklimine vurgun
Bir senin kar beyaz parmaklarındı içimi ısıtan
Bir senin gözyaşlarındı yüreğimi ıslatan
Olmadı baharın kızı olmadı
Şimdi yemyeşil bir orman yangını içinde
Gözlerinden kalan

Olmadı denizin kızı olmadı
Ben senin masmavi umutlarına sevdalıydım
Ben senin limanlarına vurgun
Bir senin rüzgarındı acılarımı savuran
Bir senin tuzundu dudaklarımı kavuran
Olmadı denizin kızı olmadı
Şimdi bir çöl yalnızlığı
Sahilinden kalan

Olmadı toprağımın kızı olmadı
Ben sana çıkan yollara sevdalıydım
Ben senin bereketine vurgun
Bir senin kokundu ruhumu doyuran
Bir senin kucağındı beni yeniden doğuran
Olmadı toprağımın kızı olmadı
Şimdi boş bir mezar içinde
Senden arta kalan

Olmadı şiirimin kızı olmadı
Ben senden gelen mısralara sevdalıydım
Bir senin bakışındı yüzlerce romana bedel
Bir senin merhabandı bütün kavuşmalardan güzel
Olmadı şiirimin kızı olmadı
Keşkelerinden önce dönecektin bana
Pişmanlığından önce
Gözyaşlarından önce
Yalanlarından önce
Gel gör ki
Onlar döndüler bana
Senden çok daha önce

Olmadı sevdamın kızı olmadı.


A.S.İLKAN
Nephthys - avatarı
Nephthys
Ziyaretçi
3 Nisan 2007       Mesaj #2669
Nephthys - avatarı
Ziyaretçi

Altın Şehir




Bu hikaye nerede başladı
Bir şehir mi anlatmalı
Bu vatanın hangi şehri
Dillere destan değil ki?
Bir tren düdüğünde başladı hikaye
Bozkırların,çayırların,dağların arasından
Ateşi körükleyen ateşçiler
Kara trenin doymak bilmeyen karnını doyurur.
Önce derya göründü
Sol tarafta.
Sonra evler,bahçeler
Sağ tarafta.
Laleler,güller,hanımelleri
Kara tren tarihe dalar gibi geçti
Taş binalı istasyonlardan
Sonra dağ gibi binaların önünde durdu,
Oflayarak puflayarak yorulmuş gibi
Sonra insanlarda telaşe
Ağlayanlar,gülüşenler,kavuşanlar,
Deniz kokusu martı çığlıkları.
Tarihin içinden geçtim
Renkli camlar,
Cıvıl cıvıl güneş ışınları.
Durdum baktım;
Deniz derya martılar yosun kokusu
Gemiler gelin kızlar gibi
Ya çığlıkları!
İleride mendirek deniz feneri,
Taa uzaklarda
Sisin buğusunda
Füzeler gibi yükselmiş camiler
Simitçiler,taksiciler
Teleşla koşuşan insanlar.
İşte özlenen altın şehir,
Sevinçle korkunun birleştiği yer,
İçimde duyulmamiş duygular.
Bir gelin kız geliyor çiğlık atarak
Boğazı köpük köpük yararak
Beni alıyor bağrına Asyadan,
Götürecek memleketim Avrupaya.
Bir düdük sesi,
Homurdanarak silkelenerek kalkıyor.
Martı çığlıkları masmavi deniz
Yarıyor suları vapur;
Bir martının kanadında süzülür gibi.
Boğazın suları akıyor sanki git dercesine
Denizin ortasında bir nöbetçi gibi;
Kız kulesi
Hangi şaire konu olmamış ki?
Vapur varıyor.
İskelede halatçilar
Bağlıyorlar Hırçın gelini.
Yürüyorum
Bir köprüden geçmek gibi
Geçmişi geleceğe bağlayan
Oltacılar sıra sıra
İstavritler oynaşıyor oltalarda
Yosun kokusu,tavada balık kokusu,
Anason kokusuna karışıyor.
Şen kahkahalar köprü altı lokantalar,
Balık ekmekçiler,
Yeni camide uçuşan güvercinler,
Baharat kokuları,hayvan çığlıkları
Renk renk çiçekler,laleler,
İşportada çeşit çeşit giysiler,
Şipşakçilarda İstanbul hatırası resimler.
Tarihin buluştuğu yer;
Kapalı çarşıda mücevherciler
Altınlar,gümüşler,şiracılar,
İngilizler,Almanlar,Fransızlar,
Japonlar,Zenciler, Araplar,
Sultan Ahmet'te buluşmuş;
Tüm Dünyalılar.
Şortlular,çarşaflılar,mini etekliler
Köylüler,kentliler
Mahşer yeri deyil de ne?
Adını anmadan kentin
Cennet koysan,Cehennem koysan ismini
Yakışmaz mı bu kente?
Neresinden bahsetmeli bu altın kentin.
Alınmasın benden bahsetmedi diye
Boğazın erguvan ağaçları,
Çamlıcanın manzaraları,
Şilenin kumları,
Adaların mimozaları,
Beykozun paçası,
İstiklal caddesinin büyüsü,
Varoşların kırmizi tuğlalı evleri,
Şairleri,şarkıcıları,
Bahsi geçmemiş nice yerleri.
Bir hoş seda yükselen;
Camileri, meyhaneleri
Bir resim,bir tablo anlatmaya yetmez
Bir mozaik rengarenk
Dünyanın çümbü işte burası
Başı olan,Sonu olmayan
Tek hikaye,Tek şiir İSTANBUL.
(12-07-2005)
Ayhan Işın
NiliM - avatarı
NiliM
Ziyaretçi
3 Nisan 2007       Mesaj #2670
NiliM - avatarı
Ziyaretçi
Küçücük Bir Çocuk Gibi


Oğlum! Demişti babam, sesi nem dolmuştu o an,
Telefonda sanki sıcaklığı da vardı…
Sonra defalarca yaşadım o sesi…
Hala duyuyorum en olmaz yerlerde,
Gittiğinden beri,
Rüyalarım ıslanıyor, kalbim ağrıyor, dişlerimi sıkıyorum…
Tek bir ana bile hükmedememek ne acı!
Hani zaman derdiniz bunun da ilacı?
Zaman! Zaman değil, sadece tek bir an!
Tek bir an için geri getirin babamı!
Sadece sarılayım küçücük bir çocuk gibi…

Oğlum! Der anam, sesi nem dolarak hep,
Telefonda sanki sıcaklığı vardır…
Sonra defalarca yaşayacağımı bilirim o sesi,
Duyacağımı en olmaz yerlerde…
Eğer giderse benden önce,
Rüyalarım ıslanacak, kalbim ağrıyacak, dişlerimi sıkacağım…
Tek bir ana hükmetmeye kilitlenecek acı,
Hani zamandı diyeceğim bunun ilacı?
Zaman! Zaman değil, sadece tek bir an
Tek bir an için diyeceğim, geri getirin anamı!
Sadece sarılayım küçücük bir çocuk gibi…

Baba! Diyor oğlum kızım,
Telefonda sanki sesimle ısınıyorlar…
Sonra defalarca hatırlıyorlar sesimi,
Duyuyorlar en olmaz yerlerde…
Eğer gidersem onlardan önce,
Rüyaları ıslanacak, kalpleri ağrıyacak, dişlerini sıkacaklar, biliyorum…
Tek bir ana hükmetmek istetecek acı!
Hani zamandı diyecekler bunun ilacı?
Zaman! Zaman değil, sadece tek bir an!
Tek bir an için diyecekler, geri getirin babamızı!
Küçücük çocuklarım, sarıldığımı bilmeyecekler…

Ne de kolay kısacık anne deyip istemek!
Düşünmek zorken hem ve hissetmek imkânsız!
An kadar yakınken hem, zaman kadar genişken,
Söylesene anne, anne söylesene!
Neden tek bir an için ve sadece senin için,
Sadece senin için yorulamam ben?
Neden şimdi eserim, şimdi eserim de ben,
Neden senden uzakta, senden uzakta ben,
Uzaktayken senden ben,
Zaman kadar uzakta,
Tek bir ana hükmedip, durulamam ben?
Neden küçücük bir çocuk gibi,
Küçücük bir çocuk gibi sarılamam sana ben?


Reşit Akdağ

Benzer Konular

2 Aralık 2006 / Misafir Genel Mesajlar
6 Ağustos 2020 / mydarling24 Genel Mesajlar
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
27 Kasım 2012 / Efulim Coğrafya