Arama

Şiir Nehri -2- [Arşiv] - Sayfa 54

Güncelleme: 18 Ocak 2010 Gösterim: 1.166.629 Cevap: 8.002
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
31 Aralık 2006       Mesaj #531
arwen - avatarı
Ziyaretçi
seni,
didik didik aradı yalnızlığım
Sponsorlu Bağlantılar
pusuda kartalın
kuşkulu bakışlarında
perçinlemiş suskunluğumu
tek vücut uzanmış
namlunun o hain ucuna...
hadi vur yalnızlığımı
gücün yeterse
vur!



hüseyin güneş

arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
31 Aralık 2006       Mesaj #532
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Ses kadar yakın,
Düş kadar uzaksın! ..
Sponsorlu Bağlantılar

Bazen haksın bana,
Bazen yasaksın! ..

Yollar;
Vuslata gebe,
Bekleyişler;
Özlemlerin kamçısı..

İYİ Kİ VARSIN! ..



cahide ulaş

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
31 Aralık 2006       Mesaj #533
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Aynalar

Her sabah yüzümü okuyan aynalar
Bu sabah şaşırdı, kömür saçlar beyazlara karıştı
Alnımı dokuyan kırışıklar
Hayatımın esaretinde enseme vuran kırbaçlar
Adımlarımla sürüldüğüm taşlı meşaleler
Dertleşir benimle, birde ruhuma sarılan hakikatler

Sen beni tanırsın, yoksa bunlar düşmü
Yalanlar küstü, hakikatlerin külü ellerime düştü

Daha dün çocuktuk, oynardık topaç
Mutluluğun remzine uzanan kaçak
Saklanırdık halimizden, yarınları umursamadan
Zaman nasılda eridi habersiz
Yarınlar gerçek oldu,
Geleceğin toprağı önüme doldu

Senelik imzadan sonra, hayata serilen kilim
Saatlerin kuyusunda damlayan dilim
Bilinmez yarınların yokuşunda halim
Kaçınılmaz vuslata uzanacağımız mı sağ salim

Anılar yüreğimde ısıttığım yakacaktır
Aynalar yüzümde ısırdığım yaralardır
Hayatın yokuşuna çöken ruhum geçmişe küstü
Kırılan aynaların çığlığı beynimin arazisine düştü
Geçmişin safyasında ikram olan alnım
Nasılda habersiz çizgilere karışmış
Hatıralar aklın odasında tozlara yapışmış
Duygularım aşkın adresinde buzlanarak yatışmış

Yarınlar avuçlara kurulmayacak
Saatlerin akrebi kusmayacak
Yalnızca kuyuların karanlığına kapanacak
Aynaların şahitliğinde yüz ve güzler

Aynalar söylermisin ben kimim
Bir hakikatın kitabına konu olmuş izzetmi
Yoksa oyalanan düşlerin ızdırab ibretimi
Anladım ki aynaların içinde haykırılan sır var

Özkan Karaca

ReaLin - avatarı
ReaLin
Ziyaretçi
1 Ocak 2007       Mesaj #534
ReaLin - avatarı
Ziyaretçi
Açik Atlas
Hayattan ders veriyor diye ögretmenleri kizdiran
Tuzu bir bulmus çocuklari saklamadan güldüren dünyaya
Su kaçirmaz bir esegin sesine açiktir penceresi
Bir sinifin, bati son dersinde, kusluk vakti

Meseler yapraklaninca bir tuhaf olurlar iste
Koparilmis kürt çiçekleri, hatirlayarak amcalarini
Azinlikta olduklari bir okulda bile, sorarlar soru
Neden feriklerin ve eseklerin memeleri vardir?

En arka sirada çift dikisliler, sinavda en öne
Intihara ve denizde nasil bogulmaya çalisirlar
Yalniz Orta Dogu'da el altinda satilan bir atlas
Kim demis on sekiz yasindan küçükler okuyamaz

Bakildi ki kum saati, ters çevrilmis, çit, usul isa asi olmus
Ikinci karnede babasi yarisini silahiyla disarda birakip
Öyle ögretildigi için saygili, sinifa giren parmak çocugun
Bos yerine, girilmeyen bir dersin denizi, gelip oturmus

Açik kalmis atlasi, deniz tasmistir, darilmasin Firat ama

Hayatin orta ögretmeni sustu, dondu gülmeleri çocuklarin
Bir cenaze töreninde daha ölümü karsilamaya götürülecegiz

Efendiler! Esekler susabilirler
Ne yani çocuklar hiç gülmeyecekler mi?




Ece Ayhan
ABERYY - avatarı
ABERYY
Ziyaretçi
1 Ocak 2007       Mesaj #535
ABERYY - avatarı
Ziyaretçi
4980658mdbr3

KADIN KOKUSU...

Çok gündemde bir konu, aslında gündemini de hiç yitirmeyen, ölünceye kadar da kimin nerede,nasıl başına gelip ya da gelemeyeceğini bilemediği, tehlikeli sular...
Şu aralar Papa'nın bile verdiği müslüman alemini derinden sarsan üzücü mesajıyla, gazetelerde aynı sütunları paylaşıyor.
Yani anlaşıldığı üzere insanlığın önemle üzerinde durduğu bir konu,hatta genetik olduğu bile kısa süre önce kanıtlanmış.
Yaklaşık üç yıldır, köşemde güncel gelişmelerin de etkisiyle benim de zaman zaman yer verdiğim;
Aldatma!
Aslında gerçekten kimin ne yaptığı beni hiç ilgilendirmiyor, ancak konu bu kadar da aktüel olup şu aralar herkesin de dilinde ve kalemindeyse, çok da kayıtsız kalamıyor insan. Ben bu konuyla ilgili hiçbir yorum yapamam, herşeyden önce korkarım. İddialı konuşmalar yapmak, atıp tutmak, hatta fikir bile beyan etmek pek hoş olmaz.
Bu yüzden bu konuya geçtiğimiz günlerde, outlook express'ime düşen yine bir Can Dündar yazısıyla katılmak isterim. Can Dündar öylesine bir yazı yazmış, yazarken de öylesine empati yapmış ki, bana göre ilave söylenecek tek bir söz bile bırakmamış.
Buyrun siz de okuyun:

"Kendimi ayırt etmeden söyleyeceğim:
Bazen erkek soyu midemi bulandırıyor.
"Kadın kokusu", taze ete susamış bir sırtlana dönüştürüyor bizi... Gözümüzü kör ediyor; başımızı döndürüyor.
Amerikan başkanından hocasına, kör cahilinden okumuşuna, kılıbığından "Taşfırın"ına kadar böyle bu...
Hele 40'ımızı geçmişsek...
Hele cüzdanımızı şişirmişsek...
Ve hele 40 yılı "boşa" geçirmişsek...

Sokağın çağrısını 40'larında işiten erkeğin "kaybolan yıllar" ağıtına, "televole" özentisi bir aşermenin ağız şapırtısı eşlik ediyor.
Evet, "alem gezip eğleniyor". Sokakta onun karizmasına teslim olmaya hazır "çıtırlar" fink atıyor.
O ise pijaması içinde "evi bekliyor".
Oysa -40'lıkların yaman teşhisiyle- "Hayat hızla geçiyor" ve "Böyle mi öleceğiz?" sorusu beyni deşiyor.
Bu panik, yaşanmamış yılların hıncıyla sokağa döküyor 40 yaş erkeğini...
Altta kırmızı arabalar, belde zar zor giyilmiş kotlar, dilde demode iltifatlar, cepte karaborsa viagra’larla...
Hâlâ beğeniliyor olmanın vehmi, hala yapabiliyor olmanın hazzına karışıyor. Tatmin edilen ego şiştikçe şişiyor. Nefis uyanınca göz, ne iş ne ev görüyor.
Bitap evliliklerin tozunu, sevgisiz ilişkiler alıyor.
Her dişlenen "taze et", yenileri davet ediyor.
Ev zulaları, günahların çetelesini tutuyor.
İhanet kol geziyor.

Kim bilir kaç erkek, gömlekteki bir ruj izi, cepte unutulmuş bir mektup ya da ansızın gelen bir telefon mesajı yüzünden kan ter içinde hesap verdi, çocukça boyun eğdi, beceriksizce yalan söyledi, öfkeyle terk etti, terk edildi bugünlerde...
Kaçı, pişman gözler, yalvaran sözlerle geri döndü eşine, döndürdü eşini...
Kaçı, ertesi gün unuttu, "ebediyen" verdiği sözleri...
Kaçı, haber verenleri suçladı, yakalandığında...
Kaçı, yakalanana "enayi" dedi, haberi duyduğunda...
Ve kaç "kutsal kadın", aile denilen kumdan kalenin sınır boylarını bekledi, kızarak, ağla*****, utanarak, yine de diş bilediği kale reisini savunarak; ...ve göz yumarak... bazen sevgiden, çoğu kez çaresizlikten...
...aynı saatlerde erkek, bir kahvede, becerdiklerini anlatırken...

Yanlış anlaşılmasın:
Garipsediğim, 40 yaş erkeğinin kadını sevmesi değil; sevmemesi...
Ve şaşırtıcı olan, ihanet etmesi değil; ihanet ettiği hayatı aynen sürdürmesi...
Yaşadığının bedelini ödemeye cesaret edememesi...
Harcına yalan kattığı kaleyi terk edememesi...
"Ben de karımın kaçamağını, ondan beklediğim tevekkülle karşılayabilirim" diyememesi...
Hep kendine yontarak diktiği ikiyüzlü bir ahlak totemine her daim secde etmesi...
Ne ihanet ettiği, ne ihaneti paylaştığı kadına karşı dürüst olabilmesi...
40'ında hala para karşılığı çiftleşmeyi, geceden kalma pudra izini banyoda gizlice çitilemeyi, cep telefonunu her an patlayabilecek bir el bombası gibi gizlemeyi kendine yedirebilmesi...

Kabul edelim:
Evlilik bitti!
Çağ yorgunu aile, ancak başka kadınların (ya da erkeklerin) kolunda yürüyebiliyor.
Yalan, bir mecburiyetler rejimi sayılan evliliğin temellerini oyuyor. Ve herkes her şeyi bilerek, gönülsüzce boyun eğerek bu oyunu oynuyor.
Çare, eşlerin birbirinin hayatını yaşamaktan vazgeçip her hayatı, sahibinin nefsine, iradesine, vicdanına, insafına terk etmesidir.
Sevgi varsa, aile ilelebet sürecektir.
Yoksa, böyle sürdürmek rezilliktir.
Yalansız yaşamayı özlemediniz mi?"
Can Dündar
ABERYY - avatarı
ABERYY
Ziyaretçi
1 Ocak 2007       Mesaj #536
ABERYY - avatarı
Ziyaretçi
MESELEM
*
beyaz kabus geldi ümitlerime zincir taktın
yazlık düşüncelerimi ayazlarda bıraktın
gölgem kısalıyor günler uzuyor beni yaktın
artık meselem sensin
*
sıyrılıp nefes alsam da beni bende arama
sen yoksun dağınık tuz bastım hatıralarıma
buğulu şekilsin gün sıvanırken camlarıma
çünkü meselem sensin
*
şelalede uçan su bulutunda süzülüşüm
çıplak merakla korkumu bastırıyor gülüşüm
esintisiz gecede yanında olsun ölüşüm
asıl meselem sensin
*
evcil saldırganlıkların vurdu yürek yayıma
haramiler gibisin girdin gönül sarayıma
yağmur ormanlarında vahşi ırmaksın payıma
tüm meselem sensin
*
doğurgan günler yaşadık olmamalıydı hülya
hiç kimse bozamayacaktı aşkımızı güya
devreye zamanlar karıştı oldu bu aşk rüya
işte bu yüzden meselem sensin
*
SERDAR SAN - İZMİR , 31.01.2006


*******************************
SENLE BEN
*
(bir el istiyorum sadece beni saran, bir göz istiyorum ayni camdan içeri bakan,
bir sığınak istiyorum patlayacak fırtınaları hiçe sayan, çok şey mi diledim yine durmadan)
*
sen gitmeleri kurutsan bende bir güneş olsam
ışıklarım ayaklarının altında kırılsa
aralasan gözlerini kırpmadan
sende beni göz ucu bakışlarınla yakar mısın
*
sen hazan uğultusu bende bir yaprak olsam
derin bir vadiye sürüklensem
rüzgarlarla beklesem seni
sende beni serinliğin kendisinde bırakır mısın
*
sen deniz bende bir dere olsam
akmayı kuruyarak unutsam
kaldırsam başımı derenin yatağından
sende beni elimden tutup bırakır mısın
*
sen renklerin gökkuşağı bende çıplak bir renk olsam
solan tenime bir kere dokunsan
büyüyüp çiçeklensem renklere bulansam
sende beni renklerinin sağanağında giydirmez misin
*
sen kör bende bir göz olsam
baksam sana doymadan
versem bendeki gözü sana
yine de bana, bir kere olsa bile, dönüp bakmaz mısın
*
SERDAR SAN - İZMİR , 31.01.2006
******************************
ŞARKILARDAN ŞİİRLER DİNLEDİNİZ
*
uykularımı bölen ayyaş yalnızlık işkence
ayık sözler kimsede yok vefa kalmamış bence
dostlar arıyorum şişede bazen de kadehte
ELVEDA MEYHANECİ ARTIK KALAMIYORUM BİR BAŞKAYIM BU AKŞAM SARHOŞ OLAMIYORUM
*

çile olurken sana yumak yumak sarılmıştım
ah be mavi gülüm diz çöküp az mı yalvarmıştım
açılmayan bir top olmuş düğümlerde kalmıştım
ÇÖZMEK ELİMDE DEĞİL KENDİMİ SENDEN KADIN
*

kesin yangınlar oldu deyip bekledim sönmeni
yüzüme sürüp gittin çatık kaşlı gözlerini
unutmadım çekip giderken ki o sözlerini
AŞİYAN YOLLARINDAN SESLENSEM DUYAR MISIN
*

körfezin gel –git lerinde yosunlarla çürüdüm
kime baksam sensin şiirlerde güldüm süründüm
İZMİRDE de sokak yol kalmadı gölgenle yürüdüm
BU NE SEVGİ AHH BU NE ISTIRAP ZAVALLI YÜREĞİM NE KADAR HARAP
*

bil ki şair sen zamanın gerisinde kalmışsın
yazık sana şiir yazmakla nereye varmışsın
görsen her şey para oldu kendini aldatmışsın
RÜYADIR BELKİDE BÜTÜN ÜMİTLER AŞK MASALINDAN ŞARKILAR SÖYLER
*

seni arıyorum para pul şöhret asla değil
yüreğimde başkası yok ki ona olsun mehil
gör hayale döndüm dışım serseri içim asil
GÖZLERİNİN İÇİNE BAŞKA HAYAL GİRMESİN
*

elim boş teslim oldum duy imdat diyen sesimi
gitti kıblem uzaklara kaybettim adresimi
onu düşlerken kimse tutmaz titreyen elimi
AŞK GİBİ SEVDA GİBİ HUYSUZ VE TATLI KADIN
*

gel unut geri aldım sözlerimi nazlı kuşum
şiirler genelde hakemdir bu kadar yok suçum
af çıkar mı senden son demimdeyim budur durum
ÖMRÜMÜZÜN SON DEMİ SON BAHARIDIR ARTIK
*

tüm palmiyeleri saydım arşınlarken İZMİRİ
aslında tüm niyetim senle koşmaktı eküri
hiçbir sokak sana çıkmıyor bıraktın dertleri
TALİHİN ELİNDE OYUNCAK OLDUM KADER BÖYLE İMİŞ BUYMUŞ ALIN YAZIM
*
SERDAR SAN - İZMİR , 5. 2 . 2006

***********************************
ADRESİMİ BİLİYORSUN
*
ağaçlar gibi dimdik duramıyorum bir an
masal dünlerimi istiyorum dudağından
içimdeki kardan adamlar üşüyor inan
sen üşümelerini bana yolla
*
sıkıldıkça saçmalıyorum acaba niye
niye saçmalarken dağılıyorum kederle
keder dağılırken düşüyorum hep geriye
sen düşüşlerini bana yolla
*
sen gittin toz duman içinde kararsız oldum
beyaz kabus geldi kar örttü perişan oldum
içimde kapanmış yollar var karakış oldum
sen çıkılmamış yolları bana yolla
*
yaşamım her kitabın en son ıslak mısrası
yani titrek çilem dolmamış lafın kısası
sana mezar olacağım bu mu aşk yasası
sen mezar taşımı bana yolla
*
tümleçlerim şamar mı yemiş tütsü yaksam da
sıfatlarım sende sürgünde yalnız kalsam da
öznesiz cümlelerdeyim seni yazmadan da
sen ,seviyorum ,yüklemini bana yolla
*
SERDAR SAN - İZMİR , 24.01.2006


* * * * * * *


SEN BANA HİÇ GELMEDİN Kİ
*
sen bana tutulmamak için gelmiştin
denizi geçerken tuttuğum elin söyledi

sen bana kaçmak için gelmiştin
denizi geçerken eşkıya çığlıklı martılar söyledi

sen bana yalnızlığım için gelmiştin
denizi geçerken geminin bacasından çıkan gri dokunuşlu dumanlar söyledi

sen bana ayrılmak için gelmiştin
denizi geçerken içtiğim kahvenin telveleri söyledi

sen bana endişelerin için gelmiştin
denizi geçerken kumların örttüğü körfez söyledi

sen bana merakların için gelmiştin
denizi geçerken gemiyi yalayan rüzgar söyledi

sen bana susmak için gelmiştin
denizi geçerken dudağının kenarındaki kuş dilin söyledi

sen bana gölgesiz gelmiştin
denizi geçerken küpeştede düşürdüğün gölgen söyledi

sen bana görmemek için gelmiştin
denizi geçerken çantandaki kör ayna söyledi

sen bana unutmak için gelmiştin
denizi geçerken teyellerinde unutulan iğneden köpüklü dalgalar söyledi

sen bana takılmamak için gelmiştin
denizi geçerken yerine artık perçinlenmiş can simitleri söyledi

sen bana yokluğunda gelmiştin
denizi geçerken denize sarkıtırken düşürdüğüm bakışların söyledi

sen bana kalmamak için gelmiştin
denizi geçerken yolcu salonunda asılı afişlerdeki yırtılmış resimlerim söyledi

sen bana denizi geçerken hiç gelmedin ki

SERDAR SAN - İZMİR , 17. 01. 2006

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Ocak 2007       Mesaj #537
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kaç Yürek Götürdün

Mavi bulutlara şiirler yazdım
Bestesini kırlangıçlar yapacak
Sen okurken benim şarkılarımı
Her mısrada birer yıldız kopacak.

Gözlerden gönüle dökülen yaşın
Kaç ölüme bedel bir tek damlası
Güneş neden serin,rüzgarlar sıcak
Bana mı yolladın tuttuğun yası

Kaç hasret sığdırdın gönül heybene
Kaç yürek götürdün çekip giderken
Duydun mu göklerin ağlamasını
Elini uzatıp "elveda" derken


FARUK HAZAR
Kreacher - avatarı
Kreacher
Ziyaretçi
1 Ocak 2007       Mesaj #538
Kreacher - avatarı
Ziyaretçi
Hasretinden prangalar eskittim

Seni anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
***** yalana.
Ard- arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu
Dışarda gürül- gürül akan bir dünya...
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana...
Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara.
Akan yıldıza.
Bir kibrit çöpüne varana.
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.
Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamdan,
Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni...
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...

Ahmed Arif
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
2 Ocak 2007       Mesaj #539
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Her
Aklıma
Gelişinde
Otuz
Pare
Top
Atışı
Duyar
Kulaklarım
Yüreğimden



gürkan kaya
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Ocak 2007       Mesaj #540
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ihlamur Ağacı....

yeni büyüyen
bir ıhlamur ağacıydım
yanı başımda
duvar üstü sürünen bir asmaydı
yeşil meyvesini vermiş vişne
ve arabaların toz yutturan tekerlekleriydi ayrılık
dört ordugah kurulmuştu diyarıma
onlarca asker yığılmıştı
kafese kapanmıştı gül sarmaşık

kaldırımımdı bir manzara
parke taşlarda oynaşan köpekler
her gün ayrı bir kıbleye dönen
sek sek çizgileri
bir de kapı komşum ayrılık

eski büyüyen
azizliğinde ısındığım
bir suyun tadıydım
sulu burunlar severdi en çok
bazen dal dal kırılırdım
hemen gövdemin yanı başına düşerdi tomurcuk
hızla geçerdi yanımdan
gözüne takıldığım çift gözler
hemen biterdi vuslat
hasret havalarından yağardı yağmur
geçerdi üst başımdan ayrılık

bir ıhlamur ağacıydım
sulu burunlar severdi en çok
bir de toz yutturan tekerlekler
asma tanırdım, bir de vişne
dal dal kırılırdım
gonca gonca düşer
yakalanırdım toprağın özüne
dal dal yeşerirdim
en çok sulu burunlar severdi beni
ben bir ıhlamur ağacıydım.


Ahmet Serdar Oğuz.

Benzer Konular

2 Aralık 2006 / Misafir Genel Mesajlar
6 Ağustos 2020 / mydarling24 Genel Mesajlar
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
27 Kasım 2012 / Efulim Coğrafya