Arama

Hikayeler ve Öyküler -2- - Sayfa 180

Güncelleme: 17 Şubat 2016 Gösterim: 547.436 Cevap: 1.812
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
2 Şubat 2010       Mesaj #1791
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Yalnızdı... Üzerinde yıllardır eskitemediği çizgili pijaması, yüzünde çizgiler... Kendi kendine konuşuyordu, her zaman olduğu gibi:
"-Hay Allah! Yine elektrik kesildi. Ne de karanlık oldu birden bire... İnsan ürküyor. Bilmem mezarda ne olur halimiz?"
Sponsorlu Bağlantılar
Yeri neredeyse hiç değişmeyen kibrit kutusunu, yaşının verdiği ağırlıkla biraz geç de olsa buldu ve emin olmak için salladı.
"-İşte kibrit burada... Şurada bir yerde de mum olacaktı.Yakayım da gözümün önünü göreyim... Hah, tamaaam."
Sonra yıllar öncesinde buluverdi kendini. Gülümsedi... Ve anlatmaya başladı, biri dinliyormuş gibi:
"-Çocukken, elektrik kesildiğinde, küçük odanın perdelerini açar, ay ışığında sohbet ederdik, annem, babam, kardeşim ve ben... Ne hoş olurdu Ya Rabbi!
Babam, köyde eşekten nasıl düştüğünü, annem, tarzancılık oynayayım derken, ağaç dalında nasıl asılı kaldığını anlatırdı... Biz de gülerdik.
Elektriğin kesilmesine hep sevinirdik. Çünkü birbirimize en yakın olduğumuz, hatıralarımızı, mutluluğumuzu ve acılarımızı paylaştığımız, güzel ve ne yazık ki nadir zamanlardı onlar... Başka günlerde televizyon seyretmekten, karşılıklı oturup konuşamazdık çoğunlukla.
Ah teknoloji! Nasıl da uzaklaştırdı insanları birbirinden... Ya da belki biz insanlar beceremedik. Her şeyden vazgeçip, görmemişler gibi davrandık. Sanki futbol maçları hanımlardan, filmler çocuklardan daha mı önemliydi? Yooo...
Huzurevleri daha mı sıcaktı sanki evlerden? Hem çocuklarını, hem ailesini, hem de *******, babasını ihmal eder oldu insanlar. Zaten ben de, sırf huzurevine gitmemek için kalmadım mı böyle yapayalnız?
Ahh... Ah! Hay hak! Mum da ne güzel yanıyor. Yandıkça eriyor. Eridikçe aydınlatıyor. Aydınlattıkça bitiyor..."
Dede, aniden farklı bir ruh haliyle haykırdı:
"-Hazreti Ömer! Allah senden razı olsun! Ne ince, ne yüce insandın sen öyle... Kendi işi için ayrı, devlet işi için ayrı mumlar yakacak kadar, haramdan ve kul hakkından korkardın. O'nun ümmetiydin ne de olsa, Rasulullah'ın ashabıydın!
Hazreti Ebubekir! Hazreti Hatice! Hazreti Fatıma! Hazreti Zeyd! Sizleri özledim..."
Biraz durakladı ve ağlamaklı bir sesle haykırdı tekrar:
"-Senin adaletine, Senin şefkatine, Senin nur yüzüne hasretim ya Rasulallah! Hasret bütün ağaçlar! Hasret bütün insanlar!
Çocuklarımın sesine, torunlarımın gürültüsüne hasretim..."
Ağladı... Sanki yıllarca hiç ağlamamıştı da, yıllar sonra bugün, ağlamaya bile hasret kalmışçasına ağladı...
Gayet iyi biliyordu ki, gözyaşı, kaderi değiştirmez. Belki sadece biraz rahatlatır, hüzün dolu bir kalbi...
Burnunu çekti. Mendiliyle sildi yüzünü... Ve sanki daha bir güçlü hissederek kendini, rest çekti:
"-Peh! Ben de iyice çocuklaştım canım! Vurayım kafama! Ne güzel işte. Sessiz sakin... Bir de torun mu çekecektim bu yaştan sonra? Cır cır cır cır!"
Tam bu sırada, elektrik geldi ve oda aydınlandı. Dede, tavandaki lambaya ters ters baktı.
"-Hıh! Niye geldiysen! Mum ışığında özlemlerim, sevgilerim dost olmuştu bana. Oda kararınca, kalbim ışımıştı. Gönlüm aydınlanmıştı."
Elektrik düğmesine doğru yürüdü, bir dededen beklenmeyecek kadar hışımla. Sert bir hareketle dokundu düğmeye ve ışığı söndürdü.
"-Sönün ışıklar! Sönün yalancı aydınlıklar! Siz yanınca, umutlarım sönüyor!"
...Ve ağır adımlarla yatağına doğru yürüdü. Biraz uyumalıydı. Çocukların, torunların, hiç kimsenin olmadığı yapayalnız bir evde, bir gece daha...
Çekilmezdi bu yalnızlık, umutlar da olmasa... Ve çekilmezdi eğer, sığınak bildiği Rabbi'ne el açmasa...
Yine O'na yöneldi, O'na sığındı bir kez daha:
"-Allah'ım! Bu gece ve her gece bildim ki, Senden başkası yar olmaz bana... Koru beni Allah'ım. Yavrularımı koru, onlara merhamet ver. Onları affet Allah'ım. Beni affet... İman ile al yanına... Ölüm nasıl da yakın..."
Dede, bir yandan semaya açtığı ellerini yüzüne sürerken, diğer yandan da amin diyordu. Amin...
Yatağına uzanırken hasret yorgunu, dilinde her zamanki ümit bestesi vardı:
Bismillahirrahmanirrahim...
Kısa zamanda, huzurla daldı uykuya.
...Ve bir daha uyanmadı dünyaya

fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
2 Şubat 2010       Mesaj #1792
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Her akşam gün boyu söylediğimiz yalanların bir dökümünü yapmaya kalksak.Bilmiyorum yazacak bir şey bulamayan biri çıkar mı? Kendimize de yalan söyleme adetimiz olmadığını farz ediyorum tabii.Fakat sorulduğu zaman herkesin cevabı aynı:"Hiç yalan söylemem, söyleyeni de sevmem!"Bir aylık dergi ünlülere sormuş meselá...Sonuç: Sürpriz yok.Kimse yalanı sevmiyor!Ama "Hiç yalan söylemem" demenin en büyük yalan olduğu herkesçe bilindiğinden bir-iki ufak yalandan bahsediliyor. Ayıp olmasın diye.Ve hepsininki bir daha ömür boyunca tekrarlanması istenmeyen kötü birer anı adeta! Trafik kazası gibi bir nevi!Zaten hepsi çocuklukta söylenmiş. Bakkaldan sakız çalıp "ben çalmadım" demek gibi. Ya da okulu kırıp sinemaya gitmek falan.Yetişinlikte ise kimsenin siftahı yok çok şükür.Daha doğrusu, var da onlar yalan sayılmaz!Hepsi "pembe" çünkü.İnsanoğlu her şeyi kategorize ederken yalanı atlayacak değildi elbet. Onu da "pembe", "beyaz" falan diye ayırmış.Aslına bakacak olursanız hepsi bu kadar. "Siyah yalan" yok meselá. Kimse söylemediğinden zamanla yok oldu herhalde bu kategori!Peki nedir pembe yalan?Televizyon karşısına yayılmış maç seyrederken "toplantıda" dedirtmek meselá, pembe yalan oluyor."Vallahi seni hiç aldatmadım" da öyle.Karşıdakini enayi yerine koymak az şey değil gerçi ama bu, yalanı en fazla birkaç ton koyulaştırıyor."Koyu pembe yalan."Kadınların erkeklerden bile bile duymak istedikleri yalanlar var meselá bir de. Karşı taraf geçit verdiğinde "Yeşil yalan" olabilir bakın bunlar!Aslında oturup yalanlarımıza uygun renk bulmak eğlenceli bir iş olabilir."Hiç yalan söylemem" misal..."Patlıcan moru" uygun mudur sizce?Benim esas fikrimi sorarsanız, "Yalan gereklidir" derim.Hayatı kolaylaştırır.Vallahi ciddiyim.Tamamen vazgeçin isterseniz... Deneyin bir... Bakın nasıl sarpa sarıyor işler.Diyeceğim bu kadar aşağılamayalım yalanı arkadaşlar!En büyük kurtarıcımızdır o.Olmazsa olmazımızdır.Hem sonra doğru dürüst yalan söyleyebilmek herkesin harcı değildir. Zeká gerektirir. Yani ortada önü sonu iyi hesaplanmış, baba bir yalan varsa zeká da var demektir.Vallahi hálá ciddiyim.

Pakize SUDA

Sponsorlu Bağlantılar
ener - avatarı
ener
Ziyaretçi
13 Şubat 2010       Mesaj #1793
ener - avatarı
Ziyaretçi
Aşkmı Büyük ? Dostluk mu ?


Askerde tanışan iki arkadaş askerlik bittikden sonrada
görüşmeye dewam etmişler biri İstanbullu biride
Mardinliymiş.ZAmanla arkadaşlıkları büyük bidostluğa
dönüşmüş vebigün İstanbulda kalan adam Mardinli arayıp
Mardine tatile geleceğini sölemiş,
Mardinli olanda buna cok sewindiğini söyleyip
onu ewine misafir olarak kabul etmiş...
Mardinli istanbullu arkadaşına Mardini gezdirirmiş
bigün MardinliniN işleri yoğun olduğundan dolayı İstanbullu
cıkıp tek başına dolaşmış.Akşam ewe gelir gelmez
Mardinli arkadaşına bikıza aşık olduğunu sölemiş
kızda isterse burda ewlenmek we kızı alıp
İstanbula gitmek istediğini söylemiş...
Mardinli arkadaşı yardımcı olmuş istanbulu
Mardinde ewlenmiş we İstanbula gitmişler
aradan bikac sene gecmış Mardinli olanın
işleri kötüye gidiyormuş we direk aklına
İstanbullu zengin DOSTU gelmiş
wurmuş İstanbula gitmiş....!
İstanbullu arkadaşının iş yerinde kapıda
bekleyen görewliye arkadaşının onu
tanıdığını içeri girmek istediğini söylemiş
görewli olan bayan aramış ama o öğle
birini tanımadığını söylemiş çok zor
durumda olduğunu belirtmiş ama
İstanbullu ısrarla öle birini tanımıyorum
demiş...Mardinli perişan bihalde iş yerinin
yakınıdaki parka gidip oturmuş...
Kara kara düşünmeye başlamış okadar
birbirimizi sewiyorduk dosttuk hepsi
yalanmıydı...yanına yaşlı biadam yaklasmış
ve derdini sormuş Mardinli hepsini birbir
anlatmış.Yaşlı adam üzülmemesini zaten yaşlı
olduğundan şirketlerini malını mülkünü
birine bırakmak istediğini söyler we Mardinliye
werir.Aradan bikac yıl gectıkden sonra
Mardinli we İstanbullu bi ihalede karsı karşıya gelMİŞLER
ihaleyi Mardinli alMIŞ tam salondan çıkarken
Mardinli İstanbulluya yıllar önce kapısına gelip
kovulduğunu söylMİŞ...İstanbulluda ona
o parka oyaşlı adamı yolladığını söylEMİŞ
sırf gururun incinmesin diye kendi ellerimle
para wermedim deMİŞ...İstanbulluda Mardinlinin
gözlerinin içine bakarak deMİŞKİ
"hani Mardine gelip gördüğün bikız wardı aşık oldun
sana orda düğün yaptık işde okız varya oda benim sewğimdi "
deMİŞ...!
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
19 Şubat 2010       Mesaj #1794
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
"Harika" diyerek ba$Ladı kadın..

Adam;
qidişini KaSım´a baqLamak en büyük aptaLLıktı o an anLadım ben ..
ama inatLa korkmaya devam ettim KaSım ´dan ..
sebep yine aynı ve tekti ..
sebep sadece qidişindi .."

Kadın;
kasım..
sebebin gidişin deiL yaşananlar ve beni bitirişin !
kasım..

Adam;
sus artık oLur mu ..

Kadın;
gerçketen istiomusun bunu !
susmamı sesizliğime gömülmemi...

Adam;
biLiyormusun .. sebepsiz qüLücükLer ardına sakLıyorum yüreqimi ..
yüreqimdeki seni ..

Kadın;
ya ben ?

Adam;
sen aLıp qiderken kanayan yüreqimi , ben sessiz çıqLıklarını duyarak martıLarın ve eşLik ederken yaqan yaqmurLa onLara ..
sadece durdum .. ve qidişini izLedim nedensiz .. haykırırken çıqLık çıqLıqa ..

Kadın;
her gidişin bi nedeni vardır benimde gittiğim gibi ...

Adam;
korkak .. hoşçakaL ..

Kadın;
evet korkağım..

Adam;
sebepsiz bir qözyaşı donuyor yanaqımda .. ben çıqLık çıqLık baqırıyorum ..

Kadın;
...

Adam;
oyun bitti ..

Kadın;
bitmeLiydi...

Adam;
ben ısrarcıydım .. sen korkak ..
sen mavi - kırmızı .. ben siyah - beyaz ..
sen qündüz hareketLiLiqi , ben qece dinqinLiqi ..

dedim ya ..

ben ısrarcı .. sen korkak ..

Kadın;
kelimeler tükeniyor benim korkaklığım kadar senin korkaklığında büyük..

ben korkak.. sen korkakk..

ama sen iki kere korkak ..

Adam;
sen oLmadan qüçLü oLmak çok zor ..
sen oLmadan qüçLü qörünmeye çaLışmak saçmaLık ..
ve ben artık umursamıyorum hiçbir şeyi .. ben artık kaçmıyorum senden .. içimdeki yerinden ..
korkmuyorum çünkü biLiyorum ..
sen içimde varoLduqun sürece qüçLü kaLacak bedenim ..

Kadın;
ben sendeki güç değiLim!
ben sendeki korkak yanınım...

Adam;
sebepsiz deqiLdi korkuLarım..

Kadın;
sebebi neydi o halde ?

Adam;
birLikte çizdiqimiz umutLarımızı , umursamadan siLişindi şüphesiz ..

Kadın;
umursamazlığımın tek sebebi SEN değilmiydin ?

Adam;
susma vaktin qeLmedi mi ..

Kadın;
geldimi dersin

Adam;
sen yinede .. susma ..

Kadın;
canının ACI maya ihtiyacımı var ..

Adam;
sen sustukça .. daha çok acıyor ..

Kadın;
Değmeyin feryadıma,figanıma değmeyin
Eğer sevda bu demekse ben vazgeçtim
Beni sevmeyin garip deyin kader deyin
Gecici gün deyin bu kişta efkarlıyım
Bahara allah kerim hadi yüreğim ha gayret
Hele siki dur hele sabret basini eyme dik tut
Bu bi rüyaydi farzet hadi yüreğim ha gayret...

Adam;
yok oLuyor umutLarım ..

Kadın;
umutlarını yok eden benmiyim

Adam;
yabancıLıqımı kabuL etmemen ..

Kadın;
yabancı değilsin ..!
ama kimLiğin hakkındada hiç bi fikrim yok ...

Adam;
kırıLmış bir saatin dakikaLarını sayan bir yabancıyım işte ..

Kadın;
korkaksın kim olduğunu kimliğini kendinden bile saklayan !

Adam;
qöz bebekLerinin derinLikLerinde çarpışan bir korsanım sadece ..

Kadın;
çok iyi rol yapan bir oyuncusun ..

Adam;
bu hikayeme yazdıqın oyuncu keLimesi yakışmadı ..

Kadın;
hikayene değil sanaydı o ...

Adam;
o hikayenin oyuncusuyum öyLeyse ..

Kadın;
peki diğer oyuncu ?

Adam;
tekrar oku hikayemi ..

Kadın;
okudum birden fazLa ..

Adam;
söyLeyemediqim onca şey yumruk qibi büyürken , yüreqinin atar damarLarına komşu yerinde ,
qözLerinden süzüLen yaşın .. diLinde söndürdüqün izmaritLerin .. suskunLuqun adı oLduqunu düşün ..

Kadın;
canı acıyor..

Adam;
acıyamı açsın ..

Kadın;
yeter..

Adam;
cevap versene ..

Kadın;
tokum ..

Adam;
hafiften yaqmur çiseLiyor yine .. aqLadıqım anLaşıLmıyor ..

Kadın;
gözlerin doldu yine dimi

Adam;
sadece ısLanıyorum ..

Kadın;
korkak..

Adam;
yüzüme vurma hataLarımı ..

Kadın;
cesaretsizsin !

Adam;
yetmedimi bana yükLediqin anLamLar ..

Kadın;
...
kadın;
Ben burda takıldım ...
Alıntı:
Martılar...
Özel dostlarım..
Ah martılar..
Hep sesim oldular..


adam;
Alıntı:
-O sokaklarda iki çift yalın ayak istiyorum.Biri ben...

burayı qörmezden qeLme.. eyw..

kadın;
biride martılar

adam;
qidersen yıkıLır bu kent ..
bu kent yıkıLırsa ben biterim eLbet ..
qidersen , yok oLur martıLar denizinden üstünden ,
fırtınaLara esir düşer bedenim ..
qidersen , boquLurum mavi daLqaLarının arasında sevdiqim ..
sen qidersen , yıkıLır bu kent..
bu kent yıkıLırsa ben biterim sevdiqim ..

of .. yeter ..

kadın;
yıkılmaların biti$lerin
engel oluyor gidi$lerime ya ...

adam;
kaç dem devirdim ;
"seni , yaLnızca seni , tek seni.." diye diye ..
ö z L e d i m ..
ö z L ü y o r u m ..

tüm dem´Lerim sana ,
Yár..

duydun .. duyuyorsun beni

kadın;
duymak özlemek ve sevmek yetmiyor !
Hissetmedikten sonra onca $eyden sonra ...

adam;
ben öyLesine bir yabancı .. unut .. hiç qeLmedi say ..
haLa bekleme yazmamı ..
yazdıkça bendeki yarımıda fırLatmak istiyor bedenim ..
susuyorum biraz oLsun qüzeLLik kaLsın diye ..
sende sus ..

sus..biraz oLsun iyi hatırLan diye..
sus ..

kadın ;
sessiz..

adam;
izLeyip yüreqimdeki kan izLerimi , eLlerindeki yarım ruhumu aLmamı bekLemiştin qözLerin yoLda ..
bende öyLe..
biLiyormusun .. bende öyLe sanmıştım ..

yazık ..
çok yazık ..

kadın;
acıtıyosun..

adam;
peki ya sen ..
beni başkaLarının yerine koyarak , acıtmıyormusun canımı ..

kadın;
evet bendeki seni sen yaptın

adam;
unutmadın biLirim sevdiqim ..
biLirim ki ondan qeLirsin zamanın durduqu vakitLerde yanıma ..
ben tek kanadımLa .. bekLiyorum qeLeceqim anı yanına ..
o zamana kadar .. sende bekLe beni oLurmu oraLarda

kadın;
bekliyorum..
nereye kadar ama

adam;
sonu yok işte...

kadın;
farkındayım..

adam;
nereye kadar qidecek böyLe ..

kadın;
Değmeyin feryadıma,figanıma değmeyin
Eğer sevda bu demekse ben vazgeçtim
Beni sevmeyin garip deyin kader deyin
Gecici gün deyin bu kişta efkarlıyım
Bahara allah kerim hadi yüreğim ha gayret
Hele siki dur hele sabret basini eyme dik tut
Bu bi rüyaydi farzet hadi yüreğim ha gayret...

adam;
ben bekLeyişLerinde buLdum kendimi ..
sen deqişimLerde ..

kadın;
sen bekLeyişLerinde buLdun kendinii ..
ben degişimLerde ..

adam;
senden qeçmeye çaLıştıkça , seni qeçiriyorum akLımdan ..

kadın;
aklından çıkarma vakti gelmedimi beni ..
ben seni kasımda bıraktım ...

adam;
işte şimdi .. qözLerime aqLamayı öqrettin ..
bu yaşLar .. utanqaç boynumun koLyesi oLsun

kadın;
korkak

adam;
serzenişLerimi duymayan bir umursamazsın sen ..

kadın;
ben umursamaz sense koskoca bir korkak

adam;
ne farkeder ki ..
korkuLarım sana ait oLduktan sonra ..

kadın;
kendini kandırma LütFen ...

adam;
sen kandırıyor oLmayasın kendini ..

kadın;
neden olmasın herkez biraz kandırmıyormu kendini

adam;
qizLiden içtiqin siqaranın seni bir qün o karanLıqa hapsedeceqini biLe biLe çekmek qibi mi ..

kadın;
kelimelerle çok güzel oynuyorsun aynen öyle
gizLiden içtigin sigaranın seni bir gün o karanLıga hapsedecegini biLe biLe çekmek gibi

adam;
aynı havayı seninLe soLumaya hazırLanan bedenLer öLdürüLmeden uyan artık ..

kadın;
anlamsız cümle..

adam;
kimLiqim qibi

kadın;
asla !

adam;
adım adım qittin ..

kadın;
gitmeler bana yakışır..

adam;
akLımda son sözLerin .. çaresiziz diyişin ..
her adım da biraz daha yakLaşıyorum sanki sana ..
her adım da biraz daha uzakLaşıyorum asLında senden ..

kadın;
her adım da biraz daha uzakLaşıyorsun asLında benden

adam;
soL qöqsümdeki yarasın

kadın;
eski bi yara

adam;
sen hiçbir şey biLmiyorsun

kadın;
evet öğrenmeye çalışıyorum...

adam;
her öLümde .. iLk sen qeçeceksin qözLerimin önündeki fiLm şeridinden ..
ve her diriLişte , sana sarıLacaqım sebepsiz , yeni doqmuş bir bebeqim hıçkırıkLarından ..
her diriLişte iLk seni qörecek qözLerim ..

sonra sen kayboLacaksın yavaş yavaş .. öLüm anında çıkana kadar karşıma ..
mustakar - avatarı
mustakar
VIP VIP Üye
25 Şubat 2010       Mesaj #1795
mustakar - avatarı
VIP VIP Üye
Japon mimarlarından biri evini baştan aşağı yeniliyordu. Tamirat esnasında söktüğü kapılardan birinin duvarla irtibatlı bölümünde, iç kısmında, iki tahta arsında sıkışıp kalmış bir kertenkele buldu. Biraz daha dikkatle bakınca kertenkelenin canlı olduğunu fark etti.
Onu oradan kurtarmaya çalışırken bu kez kertenkelenin bir ayağından duvara çivilenmiş olduğunu gördü.
On yıl önce yapılan eve kapısı takılırken dışarıdan çakılan bir çivi, o an kapıyla duvar arasında bulunan kertenkelenin ayağına isabet etmiş olmalı diye düşündü Japon mimar.
Peki nasıl olmuştu da bu kertenkele, bir santim boyu bile kıpırdayamadığı bu karanlık duvar boşluğunda on yıldır canlı kalmayı başarmıştı?

Mimar, tamirat işlerini bir kenara bırakarak kertenkeleyi izleme ye başlı. Bu kertenkelenin sadece havayla beslenmediğine göre, bunca yıl yaşamını nasıl sürdürebildiğini merak ediyordu.

Bir süre sonra duvar boşluğunda bir hareket oldu. Japon mimar, nereden çıktığını fark edemediği başka bir kertenkelenin geldiğini gördü. Gelen kertenkele, yerinden kıpırdayamayacak halde olana ağzında yiyecek taşıyordu.

Bu kertenkele diğerinin belki annesiydi, belki eşi, belki de arkadaşı Kim bilir? Ama bilinene bir şey var ki aralarındaki güçlü sevgi, birinin bıkıp usanmadan diğerini hayatta tutabilmek için ona yiyecek taşımasına neden olmuştu.Msn RoseMsn RoseMsn Rose
-Eylül- - avatarı
-Eylül-
Ziyaretçi
19 Nisan 2010       Mesaj #1796
-Eylül- - avatarı
Ziyaretçi
Bizim oralarda geçer, Sarı Çiçek yaylasını duydunuz mu bilmem? Belki bir türküde duymuşsunuzdur, diye anlatıyorum. Hikayemizde geçen mekan burası ama aslı itibari ile bu bir Arguvan türküsü. Neyse efendim, artık hikayemize başlayalım...

Birinci Dünya Savaşı yıllarıdır, Ermenilerin Doğu ve Orta Anadolu'dan Suriye'ye sürüldüğü yıllara rast gelmektedir hikayemizin başlangıcı. İşte bu tehcire bizim oralardan ve baska yörelerden katılan gençlerin bazıları, yanlarında bir Ermeni genç kızla dönerler köylerine. Bir kısmı bunlarla evlenirken, bir kısmı da ikinci eş olarak kuma getirir birinci eşlerinin üzerine. İşte hikayemizin can alıcı yeri de tam burasıdır.


Bizim köye yakın köylerden bir oğlan, ikinci eşi olarak, kaçırdığı bir Ermeni kızla evlenmeye karar verir. Verir vermesine, ama ailesi ve çevresi bu duruma pek iyi bakmaz. Neyse, yıllar sonra biri Ermeni eşinden olmak üzere, iki erkek çocuğu dünyaya gelir adamın. Yalnız, bir evlat diğeri kadar önem taşımaz çocuğun ailesi için. Çünkü, Ermeni gelinden dünyaya gelmesi, dışlanmasına ve hor görülmesine neden olur. Ne annesi, ne çocuğu mutlu bir hayat yaşayabilir o ailenin içinde. Yıllar yılları kovaladıktan sonra, iki oğlan da büyür evlenecek yaşa gelir. İşin ilginç yanı da burada başlar. İki oğlan aynı kıza vurulur, ama kızımızın gönlü Ermeni olandan yana çarpar. Yaylada, köyde her yerde kaçamak da olsa buluşurlar. Oğlan annesine, annesi babasına açılsa da, aile meclisi kızın diğer oğlanla evlenilmesine çoktan karar vermiştir bile. Yaylaya çıkılmıs ve düğün günü belirlenmiştir artık. Kızımız biriyle haber uçurur sevdiği yarine "ya gel beni kaçır, ya da vur öldür, ama yar etme başkalarına" diye.

Genç oğlan, yaylada dügünü basar, sevdiği kızı kaçırır, ama bir derede köprünün başında sıkıştırılırlar ikisi. Oğlan çaresizlikten kızı vurmak zorunda kalır. Daha kendini bile öldüremeden linç edilerek öldürülür iki ailenin fertleri tarafından. Bu olayın üstü örtülmek istendiğinden her ikisinin de cesetleri dereye atılır.

İşte efendim, böyle bir hikayedir yayladan gel kömür gözlüm. Artık türküleştiği için 50 yıl da, 100 yıl da geçse, üstü örtülemeyecek olan bir olayın öyküsüdür. Şimdi yıllar sonra Muharrem Temiz'in o duru sesiyle bambaşka bir acı içinde dinleriz bu halk eserini.



Gelin Oldun Garabelin Eline

Yedi Bayram Gına Yakma Eline
Gurban Olam Senin Gibi Geline
Yayladan Gel Kömür Gözlüm Yayladan

Senin Baban Karşı Köyün Hocası
Çok Peşime Düştü Genci Kocası
Bana Derler Şu Kötünün Kocası
Yayladan Gel Kömür Gözlüm Yayladan

Ne Kadar Methetsem O Kadar Güzel
Top Bürür Saçını Gözünü Sürür
Muskalar Yazdıram Değmesin Nazar
Yayladan Gel Kömür Gözlüm Yayladan


Alıntı
Chalcy - avatarı
Chalcy
Ziyaretçi
25 Mayıs 2010       Mesaj #1797
Chalcy - avatarı
Ziyaretçi
Ben küçük bir çocuk iken büyükbabamı kaybetmiştim,sonra bi kaç sene geçti ve ben 8 yaşındayken canımdan çok sevdiğim babamı kaybetmiştim....

Babamın ölüm haberini aldığımda henüz kolejdeydim ve habire ağlamıştım gece gündüz demeden.........

Daha sonra yine bi kaç sene geçti ve ben 14-15 yaşındaydım bu sefer dedemi kaybettim....

12 Nisan 2009 yılında kınalı kuzu diye sevmiş olduğum anneannemi kaybettim ve ben acı haber ile iyice yıkılmış haldeydim........


Sanki içimden bir parça kopuyor gibi geliyor bana.......
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
26 Ağustos 2010       Mesaj #1798
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
2009’un Son Aşkı!

Bir yıl daha bitti. Koca bir yaşamın hikayesi, birkaç satıra sığmıyor. Üstelik bu yaşam aşka adanmışsa..






2009’un Son Aşkı!

Yeni bir sene, yanında yeni umutları da getiriyor. Elbette yarın sabah uyandığımda başka bir yerde olmayacağım. Kendi evimde, kendi yatağımda, aynı sevinçlerle ve hüzünlerle günleri devirmeye devam edeceğim ama yeni bir yıla adım atmanın keyifli tarafları var.

Ocak ayında takvimler yarılandığında, her yeni ve heyecan veren şey gibi, 2010’da alışmış olacağım. Yeni yılın ilk günü, eğlenmekten yorgun düşmüş şekilde uyuyacağım için, ikinci günü kalkıp kendimi sorgulayacağım. Geçen yılbaşında verdiğim karaların ne kadarını uygulayabilmişim, kontrol edeceğim.

Her sene aynı şey olmuyor mu? Yeni bir sayfa açıldığında, bir hevesle alınmış onlarca kararım var. Sigarayı bırakacağım, kilo vereceğim, bir yabancı dil daha öğreneceğim, sağlıklı beslenip düzenli yaşayacağım. Para biriktireceğim, plan yapacağım, sonra o yaptığım planlarla Tanrı’yı güldüreceğim. Çok sevdiğim bir laftır bu, biraz düşününce ne kadar doğru olduğunu anlıyor insan.

Ekonomik kriz gibi pek çok sebep yüzünden, benim de 2009’da herkes gibi mutlu bir süreç yaşadığım söylenemez. Zaten mutluluk uzun süren bir durum değildir. Aslına bakarsanız, mutsuzlukta öyle! Yaşam dediğin, anlardan oluşuyor. Sadece bu an var ve yalnızca içinde bulunduğun zamanı kontrol edebiliyor insan, bazen onu da edemiyor ya..

Hayattan keyif aldığım vakitler, aşkın o büyük denizinde yüzdüğüm anlardır. Sağlığım yerinde ve aşk da bana uğramışsa, işte mutluluk budur. İnsanın bakışları bile değişiyor aşık olunca, üstüne bir garip, tılsımlı enerji geliyor. Moralin düzgün olunca, yaratıcı düşünmeye başlıyorsun. Daha çok çalışacak gücün, yeni fikirler yaratacak zihnin, olaylara değişik açılardan bakabilecek ve çözüm üretecek organizasyon yeteneğin ortaya çıkıyor. Böyle olunca, para kazanmak da daha kolaylaşıyor. Üstüne gelen binlerce dertle baş edebilecek enerjin oluyor.

Ben aşkın kadınıyım! Kimse olmazsa, denize, gökyüzüne aşık olurum. Aşkı nerde olsa bulurum. Bazen Yaradan’dan ötürü düşmüşümdür yollara, onun aşkına ulaşmışımdır; bazen onun yarattığı bir kula kayıvermiştir gönlüm. Ama aşk benim hücrelerime işlemiş, ne yapsam kopamam.

Bu yıl da, diğer zamanlar gibi aşkın peşinde koşuyor olacağım. Sevmenin ve sevilmenin o büyülü dünyasında, kendi imparatorluğumu kuracağım. Herkes bir gün, bir yerlerde sevilmiştir mutlaka ancak benim sınavım başka, ben sevmeyenleri de severim. Sevmeyi öğretmek işim! Bir kalbi ancak sevgi büyütür, aşk çoğaltır ve olgunlaştırır, bilirim. Ben sevdikçe tamamlanırım. Ne kusurum, eksiğim varsa, bir sevginin tecrübesiyle alırım dersimi ve yaşadıklarımın yaşam yolculuğumda öğrenmem gerekenler olduğunu aklımdan çıkarmam.

Eski yılın bu son aşk yazısına, yeni yılda yapacaklarımın listesini de ekleyecektim aslında. Öteki seneye geldiğimizde delil olsun, ben de sizlere anlattıklarım karşında mahcup olmamak için, hepsini uygulamak zorunda kalırım diye düşünüyordum. Vazgeçtim! Yeni yıl kararımı açıklıyorum: Bu yıl hiç karar almayacağım! Sadece aşkın ardında dolanacağım yine ve ne getiriyorsa evren bana hediye olarak, iyisi ve kötüsüyle, onu yaşayacağım. Ama bir dileğim var! Bu yeni yıl, hepimize mucizeler getirsin. Sevgiyle buluşsun tüm kalpler, kimin sevdadan yana bir isteği varsa, kabul olsun. 2010’da tekrar bu köşede sizlerle buluşmak dileğiyle..Yeni yılınız kutlu olsun, mutluluk olsun ve size aşk olsun!



Alıntıdır
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
13 Eylül 2010       Mesaj #1799
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Bir gün Sabâ Melikesi Belkıs’tan, Âdem’le Havva’nın hikâyesini anlamanın bütün bir insanlığın da hikâyesini anlamak manasına geldiğini öğrendim. İnsanın bütün halleri Âdem’de gizliydi ve bütün macera onun hikâyesinde özetlenmişti.
Bu cümleyi yıllarca içimde gezdirdim de bir türlü kalemi elime alamadım, anlatmaya kalkışamadım
Ne zaman ki, kalmaiçin değil uğrayıp geçmek için kadem bastığımız, kök attığımız değil kısa bir gölge saldığımız şu dünyada bir cennet sürgünüyle yazgılandığımı anladım ve Kelimeler Kitabı-çift isimler sahifesinde, Âdem’le Havva’nın yanına bir de Habil’le Kabil’i ekledim. O zaman anladım anlatma zamanının geldiğini.
Hikâyenin ismi düştü dilime bir gece: LÂ.
İLLÂ, dedim.
Bir ömür boyu aradığım hece harfinin LÂ olduğunu bildim.


NAZAN BEKİROĞLU'NUN YENİ ROMANI
LÂ: SONSUZLUK HECESİ
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
5 Aralık 2010       Mesaj #1800
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Ayakkabıcı, yeni getirdiği malları vitrine yerleştirirken, sokaktaki bir çocuk onu seyretmekteydi. Okullar kapanmak üzere olduğundan, spor ayakkabılara rağbet fazlaydı. Gerçi mallar lüks sayılmazdı ama, küçük bir dükkân için yeterliydi. Onların en güzelini ön tarafa koyunca, çocuk vitrine doğru biraz daha yaklaştı. ... Fakat bir koltuk değneği kullanmaktaydı. Hem de güçlükle...
Adam ona bir kez daha göz attı. Üstündeki pantolonun sol kısmı, dizinin alt kısmından sonra boştu. Bu yüzden de sağa sola uçuşuyordu.

Çocuğun baktığı ayakkabılar, sanki onu kendinden geçirmişti. Bir müddet öyle durdu. Daldığı hülyadan çıkıp yola koyulduğunda, adam dükkândan dışarı fırlayıp:
- "Küçüüük!" diye seslendi." Ayakkabı almayı düşündün mü? Bu seneki modeller bir hârika!"
Çocuk, ona dönerek:
- "Gerçekten çok güzeller!" diye tebessüm etti, "Ama benim bir bacağım doğuştan eksik".
- "Bence önemli değil!" diye atıldı adam. "Bu dünyada her şeyiyle tam insan yok ki! Kiminin eli eksik, kiminin de bacağı. Kiminin de aklı veya vicdanı."
Küçük çocuk, bir şey söylemiyordu. Adam ise konuşmayı sürdürdü:
- "Keşke vicdanımız eksik olacağına, ayaklarımız eksik olsa idi."
Çocuğun kafası iyice karışmıştı. Bu sefer adama doğru yaklaşıp:
- "Anlayamadım!. dedi. Neden öyle olsun ki?"
- "Çok basit!" dedi, adam. "Eğer yoksa, cennete giremeyiz. Ama ayaklar yoksa, problem değil. Zaten orda tüm eksikler tamamlanacak. Hâttâ sakat insanlar, sağlamlara oranla, daha fazla mükâfat görecekler..."
Küçük çocuk, bir kez daha tebessüm etti. O güne kadar çektiği acılar, hafiflemiş gibiydi. Adam, vitrine işâret ederek:
- "Baktığın ayakkabı, sana yakışır!" dedi. "Denemek ister misin?"
Çocuk, başını yanlara sallayıp:
- "Üzerinde 30 lira yazıyor" dedi, "Almam mümkün değil ki!"
- "İndirim sezonunu senin için biraz öne alırım!" dedi adam, "Bu durumda 20 liraya düşer. Zâten sen bir tekini alacaksın, o da 10 lira eder."
Çocuk biraz düşünüp:
- "Ayakkabının diğer teki işe yaramaz!" dedi, "Onu kim alacak ki?"
- "Amma yaptın ha!" diye güldü adam. "Onu da, sağ ayağı eksik olan bir çocuğa satarım."
Küçük çocuğun aklı, bu sözlere yatmıştı. Adam, devam ederek:
- "Üstelik de öğrencisin değil mi?" diye sordu.
- "İkiye gidiyorum!" diye atıldı çocuk, "Üçe geçtim sayılır."
- "Tamam işte!" dedi adam. "5 Lira da öğrenci indirimi yapsak, geri kalır 5 lira. O da zâten pazarlık payı olur. Bu durumda ayakkabı senindir, sattım gitti!"
Ayakkabıcı, çocuğun şaşkın bakışları arasında dükkâna girdi. İçerdeki raflar, onun beğendiği modelin aynıyla doluydu. Ama adam, vitrinde olanı çıkarttı. Bir tabure alıp döndükten sonra, çocuğu oturtup yeni ayakkabısını giydirdi. Ve çıkarttığı eskiyi göstererek
- "Benim satış işlemim bitti!" dedi, "Sen de bana, bunu satsan memnun olurum."
- "Şaka mı yapıyorsunuz?" diye kekeledi çocuk, "Onun tabanı delinmek üzere.
Eski bir ayakkabı, para eder mi?"
- "Sen çok câhil kalmışsın be arkadaş...." dedi adam, "Antika eşyalardan haberin yok her hâlde. Bir antika ne kadar eski ise, o kadar para tutar.
Bu yüzden ayakkabın, bence en az 30-40 lira eder."
Küçük çocuk, art arda yaşadığı şokları üzerinden atabilmiş değildi.
Mutlaka bir rûyada olmalıydı. Hem de hayatındaki en güzel rûya.
Adamın, heyecandan terleyen avuçlarına sıkıştırdığı kâğıt paralara göz gezdirdikten sonra, 10 liralık banknotu geri vererek:
- "Bana göre 20 lira yeterli." dedi. "İndirim mevsimini başlattınız ya!"
Adam onu kıramayıp parayı aldı. Ve bu arada yanağına bir öpücük kondurdu.
Her nedense içi içine sığmıyordu. Eğer bütün mallarını bir günde satsa, böyle bir mutluluğu bulamazdı. Çocuk, yavaşça yerinden doğruldu. Sanki koltuk değneğine ihtiyaç duymuyordu. Sımsıcak bir tebessümle teşekkür edip:
- "Babam haklıymış!" dedi. "Sakat olduğum için üzülmeme hiç gerek yok!
Demişti."
* Her Rüzgar Savuracak Bir Toz bulur,
* Her Hayat Yaşanacak Bir Can Bulur,
* Her Umut Gerçekleşecek Bir Düş Bulur
* Bulunmayacak Tek Şey Senin Benzerindir..

Benzer Konular

3 Aralık 2006 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
11 Haziran 2013 / Misafir Forum Oyunları
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar
20 Haziran 2012 / ThinkerBeLL Edebiyat