Arama

Hikayeler ve Öyküler -2- - Sayfa 71

Güncelleme: 17 Şubat 2016 Gösterim: 590.097 Cevap: 1.812
NiliM - avatarı
NiliM
Ziyaretçi
17 Nisan 2007       Mesaj #701
NiliM - avatarı
Ziyaretçi
Öykü

Çanakkale savaşları sırasında cepheye devamlı gencecik, pırıl pırıl insanlar yağmıştır. Bu gencecik çocuklar savaşa gitmeden evvel kısa bir eğitimden geçer sonra cepheye giderlerdi. Yeni erleri denetleyen komutan Sırrı Bey genç er Hasan'ın saçındaki kınayı görüp ona takılır.
Sponsorlu Bağlantılar
Hiç erkek adam saçına kına yakar mı?
Bilmiyorum komutanım anam yakmıştır!
Genç adam gerçektende anasının neden saçına kına yaktığını bilmez. Anasına bir mektup yazarak neden böyle bir şey yapma ihtiyacı duyduğunu sorar.

Anasının cevabı çok duygusaldır.

Oğlum aslanım sen bu yaşa gelene kadar bu vatanın ekmeğini yedin suyunu içtin artık bu vatana borcunu ödeme vaktin geldi. Sen babanın, benim, kardeşlerinin bu vatana bir kurbanısın. Oğlum söyle kumandanına bizim buralarda kurbanlık diye ayrılan koyunlar kınalanır. Bende seni evlatlarımın arasından vatana kurban adadım onun için saçını kınaladım.
Ne yazık ki kınalı Hasan mektubu kumandanına okuyamadan girdiği çatışmada yaralanmış ve kurtulamamıştır. Kınalı Hasan'ı defnetmeden evvel üzeridekiler alınır cebinden anasının mektubu da çıkar; o anın heyecanı ile bitmemiş bir şiir yazmıştır.
Anam yakmış kınayı, aday diye
Ben de vatan için kurban doğmuşum
Anamdan Allah'a, son bir hediye
Kumandanım! Ben İsmail doğmuşum...

arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
17 Nisan 2007       Mesaj #702
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Seni Çok Seviyorum Sende Beni Sevebilir misin?

Sponsorlu Bağlantılar

CANIM SEVGİLİM… Seni camdan gördüğüm ilk an bu yaşamak istediklerim şimşek gibi kafamın içinde kurgulanmıştı bile ve buna karar verdiğim de seni sadece arkandan görmüştüm. Yani yüzünü görmemiştim bile ama buna rağmen seninle birlikte kuracağımız yuvanın ne kadar güzel hatta harika olacağını hissedebiliyordum.

Dahası seni hayatımın her yerinde, her köşesinde yaşadığım müddetçe kendim için istiyordum. Bana ait olmalıydın sadece benim. Sana benden başka kimse dokunmamalıydı. Karım, sevgilim, dostum olmalı birbirimizi bir ömür boyu sevmemize izin vermeliydin.
Yani beni kabul etmeliydin senin kocan olmalıydım. Ama nasıl olacaktı bu?
Neden, nasıl deme bilmiyorum içimden yani ilk anda aklımdan geçen bunlardı.

Çalıştığın okulda ki arkadaşımın ısrarına hayır yanıtı verdiğimde o sana seslenip senin hakkından Selda gelir diyip telefonu eline tutuşturmuş. Ve ben senin olduğunu bilmeden arkadaşım sanıp ona.

“Senin kız kurusu arkadaşlarından bana ne beni kimse etkileyemez demiştim.”

“Bittimi Sinan Bey demiştin.”

Bende “Sanırım söylediklerimi duydunuz dedim utanarak.”

Selda “Evet duydum aslında. Bana kalsa bende sizi burada istemiyorum çok ukalasınız çünkü. Ve sizin abuk sabuk konuşur dediğiniz gençler gibi sizde saçmalayabiliyorsunuz demek ki.

Sinan “Evet galiba haklısınız tamam geliyorum”

Sense bana teşekkür ederim diyip başka hiçbir şey söylemeden telefonu arkadaşıma verip gittin.

Arkadaşımın kahkahasını duyunca ona “Of ya bu kimdi ne sert bir hatun gerçekten bu kadar sert mi? demiştim.”

Oda bana kahkahayla gülüp “Gelince görürsün demişti.”

İşte ben şimdi bahçede gençlerle konuşan sana camdan bakıp aklımdan geçenlere hele, hele çılgın gibi atan kalbime hayret ediyorum.
Hani sen bana birkaç dakika içinde gelmeyi kabul ettirmiştin ya. Ben de yüreğim ağzımda senin sesini dinlemiş ve o an sana âşık olmuştum bunu biliyorum.

Sonra pek çok kez senin karşına çıktım. Beni o kadar çok uğraştırdın ki peşinden koştukça sen uzak durdun istemediğini birbirimize uymadığımızı hiçbir zaman geçinemeyeceğimizi söylüyordun hep.
Ta ki bir gün dolu,dolu olan gözlerimi gözlerinden kaçırdığımı gördün ben sana seni seviyorum ne olur artık direnme dediğimde.
Sadece arkadaş olabiliriz demiştin bana kızgınlıkla ondan ötesi yok olamazda diyip kestirip atmıştın. Artık arkadaştık. Uzun müddet böyle devam ettik yani yanılmıştın sen o kadar iyi anlaşıyorduk ki attığın kahkahalar hep kulaklarımda bir melodi gibi kalıyordu. Bütün gece yatağımın içinde konuştuğumuz her kelimeyi yeniden düşünüp. Yarın söyleyeceğim diyordum yarın seni sevdiğimi söyleyeceğim. Uzun sürede bunun için mücadele ettim.

Korkuyordum ya beni bırakırsan ölürdüm işte o zaman. Ama gün geçtikçe seni evine bırakıp oradan tek ayrılmak beni mahvediyordu. Yatağımda uykusuz dönendiğimde ya da uyuduğum anlarda rüyalarımın içinde bile sen vardın. Ama uykularımı kaybetmiştim uyuyamıyor yemek yiyemiyordum hep senli geceler vardı kurduğum düşlerim de böyle geceler çoğalmaya başlamıştı ve dahası ızdırap vermeye başlamıştı bana. Senin benimle aynı yastığa başını koymanı ve uzun yıllar bu tenin, bu bedenin mis kokusuyla uykuya geçmek. Bu güzel yüzü görerek sabahlara gözümü açmak istiyordum. Bunun hasretiyle yanıp kavruluyordum adeta.
En sonunda bir gün ya cesaret diyip sana âşık olduğumu sensiz yapamayacağımı söylediğim ilk gün sen benim yüzüme bakıp

“ Yazılarını beğenmiyorum üslubun beni çok kızdırıyor hatta sinirlendiriyor” demiştin.

Daha senden ayrılırken arabada aşağıdaki mektubu yazmıştım kafamda. Kalemi elime aldığım da istifa mektubu bile bir aşk mektubu edasıyla kelimelere döküldü dudaklarımdan parmaklarıma.

Evet, sevgilim sana seni seviyorum. Seni çok seviyorum desem evlenme teklif etsem. Benim eşim, çocuklarımın annesi olur musun? Ama ben sana benzeyen çocuklar istiyorum ve Allah şahidim olsun ki çocuklarımız aşkımızın en güzel meyveleri olacak. Ama daha da fazlası var sana âşık hem de deli gibi çılgın gibi âşık ve sadık bir kocan olacak. Seni senden istesem bana gelir misin?
Benim karım, kadınım olup ömrümüzün sonuna kadar yuvamızı, çevremizi birlikte cennete çevirmemize izin verir misin? Dahası ömrümü sana, çocuklarıma, yuvamıza adamama izin verir misin? Ve sen de beni çok sever misin? Benim seni sevdiğim kendi gözümden bile kıskandığımı bilip hissedip beni sevebilir misin?

Sana elimi uzatıyorum avuçlarını aç çünkü o avuçta Sinan kulunun kalbi var. Yaşadığı müddetçe sadece karısı için çarpacak ve bir gün duracaksa ölüm onu sevdiğinin kollarında alacak. Yok, eğer sana bir şey olursa bu kalp senin kalbinle beraber duracak. Kalbimi avuçlarından alıp kabul eder misin?



Ve zafer Sinan’ın oldu evlendiler çok ama çok mutlu oldular birbirlerinin aşklarını gözlerin de görebilecek kadar büyük bir aşk’la sevdiler öyle ki görenler imrenerek baktı uzun yıllar süren bu evliliğe.



İstifa Mektubu


Sayın İşverenlerim’ in dikkatine…


İşten ayrılacağımı bildirmek istiyorum sebebine gelince sevdiğim benim üslubumu sevmiyor sert buluyor.

Ve ben de ona aşığım seviyorum ve artık hayatımı ona vakfetmek istiyorum. Sevgim o kadar büyük ki. Çok sevdiğim işimden bile daha fazla seviyorum sevgilimi bu yüzden işimden istifa ediyorum çok üzgünüm. O bu sözleri bana söyler söylemez ben mektubu yazdım.

İşte böyle bir sebebim var. Sakın başka bir yerde çalışacağımı sanmayın bundan sonra tek işim var oda sevgili karımı(kabul ederse tabi ki böyle bir sorunum da var)mutlu etmek sadece bu önemli bundan sonra benim için.

Bu şirketten ve sizlerden çok şey öğrendim hepinize çok şey borçluyum ama âşık oldum ölesiye hem de.

Bana çok yardımcı oldunuz tüm yönetici ve arkadaşlarıma teşekkür ederim.

Bu hafta sütunumda ki tüm yazılarımı tamamladım benden sonra çalışacak arkadaşıma yerimi devrettim.

Ama bilmelisiniz ki ilerde bana ihtiyacınız olduğu an sizlere seve, seve yardım edeceğimi bilmelisiniz.

Saygılarımla Sinan…

Nephthys - avatarı
Nephthys
Ziyaretçi
17 Nisan 2007       Mesaj #703
Nephthys - avatarı
Ziyaretçi
Peri Kızı ve Munzur’un Gözyaşları




Evvel zaman içinde kalbur saman içindeyken pireler berber develer tellal iken, Munzur efsanesi herkesin dilinde, terzilerin pirinden de önce ondan da öte kadim bir sözmüş. Bir olanı, tek olanı anlatanmış Munzur dağı. Aşk munzur’muş, munzur aşkmış. Aşk kuşatmış munzur dağını. Gözyaşları kırkpınar olup akan ol aşkın sahibiymiş Munzur.

Efsunlanmış gibi zamana karşı durmuş yıllar yılı. Gözyaşları Munzur suyu olmuş yürürmüş kılcal damarlardan dallara, dallardan çiçeklere, çiçeklerden çimenlere. Dağ olmuş, börtü - böcek tüm canlıları barındırmış koynunda. Açıp kollarını aşkın diyarlarına, hem arşa hem arza doğru arşın arşın yürümüş Munzur.

.../
Çok çok eski zamanın birinde kentlerden uzak ulu bir dağın yamacında, mavisi yeşiline karışmış, uzun uzun ağaçların gölgelerini cömertçe sunduğu, türlü türlü böceklerin, çiçeklerin yaşadığı, insanoğlunun pek az uğradığı yüksek kayaların, ormanların, eteklerinde buz gibi suların çağıldadığı çağlayanların arasında, şiri mi şirin, mini minnacık bir köy varmış. Bu köyün vahşi vadileri arasında nerden geldiği ve kim olduğu bilinmeyen güzel bir peri kızı yaşarmış.

Yapayalnız bu genç kız geçimini geyik sütü, keklik yumurtaları,kenger, yabani bitkiler, kökler, meyvalar toplayarak sağlarmış. Arada bir de köylere inererek topladığı bitkileri, meyvaları köylülere dağıtıp karşılığında da ihtiyacı olan eşyaları ve gıdaları alıp ortadan kaybolurmuş. Kimseyle uzun uzadıya konuşmaz, kimsede ona pek soru sormazmış.

Kim olduğunu nereden geldiğini kimse bilmez ve de gizli olağan üstü bir güce sahip olduğuna inanıldığı için herkes çekinirmiş. İn mi cin mi, ne olduğu pek belli değilmiş köylülerin gözünde. O yörede herkes onun efsunlu olduğuna inanıp kimilerine göre büyücü, kimilerine göre lanetli, kimilerine göre ermiş, kimilerine göre iyilik ve hayır meleği, kimilerine göre de allahın zararsız zavallı bir kuluymuş ama en çok peri kızı olduğuna dair söylenceler ortada dolaşırmış. Hatta hayvanlarla, kuşlarla konuştuğuna dair tanık olanlar da yok değilmiş.

Bu gün hala o yöre de Peri kızla Munzur’un aşkı üzerine beyitler söylenir, türküler derlenir, Peri kızın güzelliği konuşulur.
Topuğuna kadar inen saçları, simsiyah gözleri, kıpkızıl dudakları, inci dişleri, pembe yanaklarıyla çevredeki bütün kızları kıskandıracak kadar güzel ve alımlıymış.

Peri kız köye her indiğinde herkes ona hayranlıkla bakar , ağzından çıkacak bir kelimeyi beklermiş. Her gelip gitiğinde Munzur isminde civan gibi gencin yüreği heyecandan göksünün kafesine sığmaz, gümbür gümbür atarmış, yanına yaklaşmaz uzaktan uzağa seyredip Peri kızını, içi titrermiş. Peri kızı ile her gözgöze geldiğinde yüreğine kor düşer gizli gizli yanarmış…

Günlerden bir gün vadideki mağarasının önündeki gölün başında oturmuş, alt tarafından çağıl çağıl akan sulara bakarak türküler mırıldanırken, bir süre sonra derin gölün mavi suyunda bir kıpırtı farketmiş Peri kız, mavi gölün içinde güneşle yıkanmış gibi yakamozlar saçan munzur Peri kızın mırıldandığı türküyle birlikte yavaşça göl suyunun mavi kanatlarında süzülüp çıkmış, Peri kızın dudağına bir öpücük kondurarak, peri kız daha ne olup bittiğini anlamadan, tekrar suya dalarak ortadan kaybolmuş.

Peri kız her gece suyun kenarına oturup Munzuru beklemiş, Munzur her gece vakti ayışığıyla beraber çıkıp gelirmiş. Geldiğinde de hemen gözden kaybolup gitmezmiş gün ışıyıncaya kadar, bir kelime bile etmeden biribirine sarılır öylece sabahın olmasını beklermişler.

Artık her gece dolunay ağaçların arasında ışıldarken onlar buluşmuş, sarılmışlar ve birbirilerine tek söz söylemeden ayrılmışlar. Biribirlerini öyle temiz duygularla ve derin bir aşkla sevmişlerki ve öyle alışmışlarki bir tek gece biribirini göremeden duramazlarmış.

Bir gece Munzur yine çıkıp gelmiş kaldığı yere bir de bakmışki in cin yok ortalarda, bir mektup bırakarak ortadan kaybolmuş canından çok sevdiği Peri kız. Dünyası başına yıkılmış Munzur’un yüreği yanmışta yanmış…

Sonra mektubu açıp yüreği parçalanarak okumaya başlamış munzur.

“Ben adımı, nerden geldiğimi, kim olduğunu bilmeyen zavallı bir kızım. Kim olduğumu ve nerden geldiğimi de hiç bir zaman bilmeyeceğim. Niye böyle davrandığımı sorma, sorsanda cevabını veremem...

Şunu bilki seni ölümüne seviyorum ama ben yalnızlıkla lanetlenmişim bir kere, yalnızlıkla lanetlenmemle son bulmuyor, hafızamı, gözlerimi bağlamışlar, geçmişimi ve kim olduğumu bilmemi, hatırlamamı engellemişler… Seni daha fazla mutsuz etmemek için, benimde bilmediğim bir yere gidiyorum…

Ama sana aşkımın karşılığı olarak bu güne değin hiç bir kimsenin sahip olamadığı bir hediye bırakıyorum…
Şimdiden sonra aşkımızı düşünüp acı çektiğinde ama yine de seni ölümüne sevdiğimi bilerek mutlu olduğunda, gözlerinde dökülen her damlada bir pınar fışkıracak düştüğü yerden ve ben gözyaşlarında mayalanıp akan her pınarın damlalarında saklı kalacağım...

Ve o gece ilk defa munzurun gözlerinde munzur suyu kırk göze olup akmış kırpınar yaylasında ve Munzur buruk bir mutlulukla dünya dündükçe ağlamış.

İşte o gün bu gündür o pınarların gözelerinden içen herkesin yüreğine buruk bir mutluluk bir ferahlık dolmuş, yüreği sevgiyle yanmış; her dilek kabul olmuş, sevenler sevdiğine, hasret çeken analar, babalar çocuklarına kavuşurmuş…

Ve o dağların adı da Munzur olarak kalmış, gözyaşları da munzur suyu olmuş. O günden sonra ne görmüş, ne de haber almış sevdiği Peri kızından. İşte o gün bu gündür o kırk gözeden Munzur’un gözyaşları kırkpınar olup akar ve dünya döndükçe de akacak… Bu yüzdendir ki o pınarların suyundan içen herkesin yüreğine aşk, sevgi, merhamet mutluluk, iyilik dollar. Derler.

..../
İşte o gün bu gündür Munzur da akan her pınar kutsaldır. Munzur'a ait bu üçüncü mitostan kaynağını almaktadır Munzur dağı ve Munzur suyu. Munzur Suyu Peri kızının gözlerinden akan gözyaşlarıdır inanışa göre. Yani tarihi derinliği çok çok eski dönemlere kadar gitmektedir.





Nuri CAN
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
18 Nisan 2007       Mesaj #704
arwen - avatarı
Ziyaretçi
"gÖzÜmden Öpme Ayriliktir Derdİn,Öpmedİm Ayrilmadik Mi?"


Bir kız var.Güzel,çekici,alımlı.
universitede öğretmenlik okuyor.
Erkekde aynı şehirde teknikerlik okuyor.
Bi arkadaş ortamında tanışıyor iki genç.
Ve arkadaşlıklarını pekiştiriyorlar...
Sonra ikisinin de dudaklarından o sihirli kelimeler dökülüyor kızın okulunun bitmesine çok az kala....
Erkeğin okulunun bitmesine daha iki yıl var.
Bu arada kızın akrabaları,ailesi kızı dört elden evlendirmeye çalışıyorlar.
Erkek çaresiz.
Kız erkeğin okuduğu şehirde kalabilmek için her şeyi yapıyor.Her yolu deniyor.
Bu arada ailesinin damat arayışları sürüyor.
Kız sevgilisini söyleyemiyor ailesine.Erkek daha öğrenci ve kızdan bir yaş küçük.
Ailesinin tepkisinden çekiniyor kız.
Kız erkeğin bulunduğu şehirde dershanenin biriyle anlaşıyor ama ilk yıl para vermeyiz diyor dershane sahipleri..
Bundan sonra işler daha da zor duruma giriyor.
Kızla erkeğin aynı şehirde birlikte yaşayabilmeleri için para lazım ama yok...
Kızın ailesi orada çalışırsan sana zırnık göndermeyiz diyor.
Erkek elinden geleni yapıyor.gündüz okuyor gece çalışıyor ama ne fayda.ögrenciye kim ne kadar maaş verir ki!
Bulundukalrı şehirde bir ev tutmaya kalksalar ev kirasının üçte biri kadar.
Tesadüf ya...!!!
Erkeğin bütün bursları,kredileri kesiliyor.
Daha sonra kızı evlendirme çabalarıi hızlanıyor ve kızı memleketinden çağırıyorlar.
Kız mecburen gidiyor ve bir daha geri dönemiyor.
Erkek perişan bi halde...okulu bırakıyor...
Kız memleketine gittiğinde her şeyi göze alıp söylüyor.
Kızın ailesi kızla erkeğin ilişkilerini tamamen koparıyor.değil görüşmek seslerini bile duyamıyorlar birbirlerinin.
Erkek okulu bıraktıktan sonra bi süre perişan geziyor.
Kız da bu arada evleniyor.

Erkek bi işe giriyor ve kısa sürede başarılı olup konumunu üst makamlara taşıyor
Ve kızın yaşadığı şehirde çalışmaya başlıyor
Kız evlendikten iki buçuk ay sonra boşanıyor.Ama kızı eve kapatıyor ailesi...
Erkek kızı araştırıyor.ve kızla iletisime geciyor.birbirlerini halen cok seviyorlar.
Ve bir gece her şeyi göze aıp kızı evinden kaçırıyor.
İki genç geçen acıların ardından mutlu gözlerle birbirlerine sarılıyor...Erkeğin memleketine doğru yola çıkıyorlar.
Yolda alkollu bir araçla çarpışıyorlar ve ikisi de oracıkta can veriyor.
Tam kavuştuk derken.....
Erkeğin cep telefonunda okul yıllarında kızla birlikteyken bir MSJ!!!

"GÖZÜMDEN ÖPME AYRILIKTIR DERDİN,ÖPMEDİM AYRILMADIK MI?"
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
18 Nisan 2007       Mesaj #705
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yoktun...


O kadar geç göründün ki bana, kısacık bir an ve kısacık bir rüyada... Hayat sevgilim... Hep beklenen, gerçekte hala var olmayan ama umudumu yitirmeme adına rüyama gelen sevgili:

“Geç kalmış olabilir miyim sana?“

Yada biz kader anında buluşana kadar ne kalacak benden bize? Çok erken, çok gençken hazırdım, sevgim ben hazırdık, bir türlü olmadı. Yaşamın çok başlarındaydı:

Gülleri sevdim, kor kırmızı gülleri... Bana kucak kucak hediye edesin diye. Ama hep başkaları verdi bana gülleri ve ben her seferinde sen sandım aldım. Kor kırmızı yanılgılarla başladı yenilgilerim. Sonrada hiç bitmedi devam etti.

İlk aşkıma hazırlandım yaşamda, hazırdım kendimi sana vermeye. Yanıldım sevgili... Acıdım, acımı büyük sandım. Daha büyük acıların önümde olduğunu bilmeden... Bugün yüzümde kalan gülümseme ile ilk aşk anım.

Hayat kurdum kendime, bilgiler kattım hayatıma, sana yakışır olayım diye... Ben çünkü seni hayallerimdeki bana yakıştırdım. Bekledim seni... Kurduğum hayatta sevgilerimi biriktirdim,
yaşamımız sevgisiz kalmasın diye .

İlk kadınımsı aşka hazırladım kendimi. Kırmızı kor güllerden daha çok demet ekledim, iyi niyetler ekledim, bir ömür umudu ekledim. Kuyumcu vitrinlerinde alyanslar seyrettim ve her seferinde biz için en güzelini seçtim. Beklediğim sen sandım, ilk evlenme teklifine “evet” dedim. Oysa yine sen değilmişsin, yanılmışım...

Çok uzun sürdü umut kırıklıklarım... Yıllarca emin olmak için bekledim ve belki tanrı beni sınıyor dedim. Dayanma gücümü deniyor...

Doğrusu insan sensin diye hayatımıza eklemeyi düşündüğüm küçük kızı dünyaya getirdim.
Ne yaptıysam sen değildin anladım, yanlış insanla birlikteydim. Yanıldım, yine büyük yanıldım.

En güzel yıllarım bitti gitti, yirmi yaşlarım, sensin diye ... Hiç güzel anı bırakmadan, geleceğe bir şey taşımadan, bahiste kaybedilmiş gibi gitti...

Çok büyük acıydı geriye kalan, acıdıkça kor kanayan bir yürek kaldı. Yaşamımın en büyük acısıydı sanki, çekilecek daha büyük acı kalmamıştı. İçimde ne duygu, ne yeniden sevgiler biriktirme isteği, ne de sevdiğim şeyleri biriktirme çabası ... Hiçbir şey kalmamıştı.

Büyük savaşların yenilgisi gibi yüreğime boş siyah sonsuzluk gibi yerleşmişti. Tanrının seni yaratmayı unuttuğuna inanıyordum. İnanıyordum ki ;dostlar yaralarıma dokundu. Onlar dokundukça kabuk bağladı yaralarım... Adlarına olgunluk dedim öyle kabul ettim.

Kalktım yaşamda önüme baktım, yaş Otuzbeşti. Sanki bir şans daha olabilirdi. Dost gözlere baktım, dost yürekler dinledim, dost sevgiler hissettim. İnandım, varlığına inandım, gelecektin. Doğru zamanı bekliyordun. Tanrının iznini bekliyordun. O halde bir kez daha hazırlanmalıydım.

Bu sefer daha güçlü hazırlanmaya başladım. Kor kırmızıya renkler ekledim, morlar, beyazlar, lacivertler... Aşkıma tutku ekledim, uzun yılların özlemini ekledim, bedenime kadınlık duyguları ekledim... Bekleyen bedenini bilen, sunmaya hazır duygular ...Sevgiler, olgun ve yetişkin, hatasız sevgiler...Her bilgiyi ekledim, güç ekledim, şehvet istek arzu ekledim. Son olacaktı, aşkın en büyüğüne adım attım. Artık hata yapamazdım, çok sıkı hazırlanmıştım sana...

Yine sen değilmişsin sevgili... Büyük hazırlanılan savaşların yenilgilerine bozgun diyorlar.
Bozguna uğradım. Yeryüzündeki en büyük yenilgiyi aldım. Yaşamımda yaşanabilecek en büyük acıyı yaşadım.. Bitti artık, acı kalmadı.

Neden bu kadar koşmuştum sana ? Acelem neydi ? Sevgisiz başladığım hayatım mı ? İçimde dolup taşan sunulmaya hazır arsız sevgi mi bilmiyorum.

Hiç isyan etmedim Tanrıya seni karşıma çıkarmadı diye, küsmedim de. Seni, benim yaşam eşimi yaratmayı unuttu diye.

Sadece kocaman aşkıma, arzuma, sevgime, tutkuma, şehvetime, duygularıma, kadınlığıma,
o hep özlediğim yuva sevdama bir nokta koydum. Seni beklemek adına yaşanabilecek her şeyi yaşamıştım. Seni beklemekten vazgeçersem, hazırlanmaktan vazgeçersem, hiç bulamadığım huzuru bulacaktım.

Buldum da...

Huzur, adım adım geldi. Uykularımın en güzel günleri yaşamımın. İşte huzurun başladığı gecelerimin birinde rüyamda; bilmediğim bir masadayım etrafım kalabalık. O yaşamımda hiç yabancı olmadığım gri hakim. Sen geliyorsun, hissediyorum.

Başımı kaldırıyorum. Çok güzel gözlerin var, çok anlamlı bakan, bana bakan, benimmişsin gibi bakan... Saçların dalgalı. Çok uzun boylusun, yakışıklısın ve benim sevdiğim gibi esmersin.

Yaklaşıyorsun, hatırlamadığım bir soru soruyorsun. Hissediyorum seni, koca yaşamda hiçbir insanda hissetmediğim gibi.

İçim tarifsiz şaşkın, nasıl yani diyor: Noktayı koydum bitti ya... Bitmemiş sevgili.

Soruna cevap veriyorum, cevabı da hatırlamıyorum. Bakışlarımızı bir süre ayırmıyoruz, bunu bilerek yapıyoruz. Sonra sen ilerliyorsun ve gidiyorsun. Gidişin üzmüyor beni.

Biliyorum artık varlığını, biliyorum veda değil bu. Bir dakikalık rüya bile olsa benim ruh eşimin var olduğunu ve bir gün kaderin bizi buluşturacağını biliyorum.

Ey sevgili;

Çok özledim seni. Birde kokunu merak ediyorum. Rüyada kokmadın bana. Gelmelisin artık. Ben bir tutam bile çabalamayacağım artık. Sadece seni bekleyeceğim.

Sevgim seni korusun. Ta ki bana geleceğin güne kadar…


arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
18 Nisan 2007       Mesaj #706
arwen - avatarı
Ziyaretçi
İşte sen aşkın ne olduğunu biliyorsun ama kokusunu bilmiyorsun eminim… Birazcık ben olmak aşka âşık olmak değil aşktan nefret etmek demek ki, sen hala birazcık benken buna nefretle bakarsın… Beni düşün… Ben olmak sana kolaysa görmüşsündür bir şeyler, ben olmak sana kolaysa çılgınlık yapmışsın demektir, ben olmak sana kolaysa yalnızlık sana hafif zevk verir, bendeki yalnızlık sarhoşluğunu bir düşün… Ben olabiliyorsan birazcık sevdiğini bilir adına aşk demezsin, beni anlıyorsan birazcık aşkın bir kere olduğunu bilirsin, ben olabiliyorsan birazcık bu yüzden aşktan nefret eder, sevmeye değecek insan ararsın. Ben olduğunda anlarsın ancak neden kendini bu kadar çok sevdiğini. Ben olduğunda farkına varırsın az önce neden sinirlenip neden birilerini kırdığını, ama onların da aslınca seni kendilerince sevdiğini, hak vermen gerektiğini. Eğer ben olabiliyorsan eksikliklerinin farkına varırsın. Eğer ben olabiliyorsan üstünlüklerinin farkına varırsın. Eğer ben olabiliyorsan anlarsın bir deliye aslında ne kadar da hak verilebileceğini. Birazcık anlayabiliyorsan o deliyi, birazcık ben de olabilirsin... Sevebileceğim ve sonsuza dek değer verebileceğim kadar insan olan, o kadar güzel olan, o kadar saygılı olan, aşkın acizlik olduğunu bilen ve sevgiye, gerçek sevgiye hak ettiği değeri verecek kadar ben olabilen, ben kadar çocukluğunu özleyen herkese… Eğer ben olamıyorsan, anlayamıyorsan bunlardan beni sakın deneme bile… Kaybedecek Zamanımız Yok… Ve hayat hala akıyor...
Nephthys - avatarı
Nephthys
Ziyaretçi
18 Nisan 2007       Mesaj #707
Nephthys - avatarı
Ziyaretçi
Hikayeler ve Öyküler -2-



Hikayeler ve Öyküler -2-





Ülkenin batisindaki kücük bir mahallenin bir sokaginin neredeyse tamami ressamlardan olusmaktaydi. Bu mahallede, üc katli bodur bir tugla yigininin tepesinde iki kiz arkadasin stüdyolari bulunmaktaydi. Alt katlarinda ise yasli bir ressam otururdu.
Günlerden bir gün kiz arkadaslardan biri zatürre hastaligina yakalandi. Genc kiz günden güne eriyordu. Bir gün, arkadasi resim yaparken o da yataginda pencereden disari bakiyor ve sayiyordu...
Geriye dogru sayiyordu; "Oniki" dedi, biraz sonra da "onbir"; arkasindan "on", sonra "dokuz"; daha sonra, hemen birbiri ardina "sekiz" ve "yedi". Arkadasi merakla disari bakti. Sayilacak ne vardi acaba? Görünürde sadece kasvetli, bombos bir avlu ile alti yedi metre ötedeki tugla evin ciplak duvari vardi. Budakli köklerinden cürümüs, yasli mi yasli bir asma, tugla duvarin yari boyuna kadar tirmanmisti.
Dönüp arkadasina "Neyin var?" diye sordu. Hasta kiz fisilti halinde" alti" dedi. "Artik hizla düsüyorlar. Üc gün önce neredeyse yüz tane vardi.Saymaktan basima agri giriyordu. Ama simdi kolaylasti. Iste biri daha gitti. Topu topu bes tane kaldi simdi." "Bes tane ne?" diye sordu arkadasi. "Yapraklar, asmanin yapraklari. Sonuncusu da düsünce, ben de mutlaka gidecegim. Hissediyorum bunu."
Arkadasi ona sacmalamamasini söyleyip icmesi icin corba götürdü.Fakat o: "Iste bir tanesi daha gidiyor. Hayir, corba filan istemiyorum.Bununla geriye dört tane kaldi. Hava kararmadan sonuncusunun da düstügünü görmek istiyorum.. Ondan sonra ben de gidecegim." diyerek cevap verdi.
Genc kiz uykuya daldiginda arkadasi da alt katta ki yasli ressama ziyarete gitti. Bu sirada yaprak olayini da anlatti yasli adama. Yukari ciktiginda arkadasi uyuyordu. Ertesi sabah hasta kiz hemen arkadasina perdeyi acmasini söyledi. Ama hayret! Hic bitmeyecekmis gibi gelen upuzun gece boyunca araliksiz yagan yagmur ve siddetle esen rüzgardan sonra, bir asma yapragi hala yerinde duruyordu.
Sapina yakin taraflari hala koyu yesil kalmakla birlikte, testere agzi gibi tirtilli kenarlarina ölümün ve cürümenin sari rengi gelmis olan yaprak, yerden alti yedi metre yükseklikteki bir dala yigitce asilmis duruyordu.
"Bu sonuncusu" dedi hasta kiz."Geceleyin mutlaka düser diye düsünmüstüm. Rüzgari duydum. Bugün düsecektir, o düstügü an ben de ölecegim." Agir agir gecen gün sona erdiginde onlar, alacakaranlikta bile, asma yapraginin duvarin önünde sapina tutunmakta oldugunu görebiliyorlardi.
Derken siddetli yagmur tekrar basladi. Hava yeteri kadar aydinlanir aydinlanmaz, genc kiz hemen perdenin acilmasini istedi. Asma yapragi hala yerindeydi. Genc kiz, yattigi yerden uzun uzun yapragi seyretti. Sonra arkadasina seslendi. "Münasebetsizlik ettim. Benim ne kötü bir insan oldugumu göstermek istercesine, bir kuvvet o son yapragi orada tuttu.
Ölümü istemek günahtir. Simdi biraz bana corba verebilirsin." dedi. Aksamüstü gelen doktor ayrilirken; simdi alt kattaki bir hastaya bakmam gerekiyor. Yasli bir ressammis sanirim. O da zatürre. Yasli adamcagiz cok agir bir durumda, kurtulma umudu yok ama daha rahat eder diye bugün hastaneye kaldiriliyor dedi.
Ertesi gün doktor : "Tehlikeyi atlattiniz, siz kazandiniz." dedi. O gün ögleden sonra arkadasi artik iyilesmis olan arkadasina alt kattaki yasli adami anlatti. Yasli adam iki gün hastanede yattiktan sonra ölmüs.
Hastalandigi günün sabahi kapici onu, odasinda sancidan kivranirken bulmus. Pabuclari, elbisesi bastan asagi sirilsiklam, her yani buz gibi bir haldeymis. Öyle korkunc bir gecede nereye ciktigina akil sir erdirememisti kimse. Sonra, hala yanik duran bir gemici feneri, yerinden sürüklene sürüklene cikarilmis bir portatif merdiven, bir de üstünde birbirine karismis sari, yesil boyalarla bir palet ve saga sola sacilmis bir kac firca bulmuslar. O zaman o son yapragin sirri da cözüldü. Rüzgar estigi zaman bile yerinden oynamayan yaprak, yasli ressamin saheseriydi. Yasli adam, son yapragin düstügü gece oraya bir yaprak resmi yapip yapistirmisti.




O.Henry
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
18 Nisan 2007       Mesaj #708
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kızgınım



Sabah dediğim gibi biraz kızgınım.

Biraz da mutsuz. Renkleri solmuş bir yol bu sabah, en erken sabah, benim erken sabahımda yolum. Kayıp var.

Kızgınlığım, içtenliğini yitirmiş dostluklara, bilemediğim çözemediğim ilişkilere. Herkes haklı. Açıklamalar istenmediği kadar çok.

Eski zamanlarda yorganımı usulca örterdim üstüme, koynuma alırdım yalnızlığımı. İyiydim.

Uykularım acıyor bu günlerde.

Bazen an kadar düşündüğümüz yaşam şu sıralar pek uzun gibi geliyor bana.

Özlemler ihanetleri hatırlatıyor, bıraktıkları izleri. Ne değişiyor ? Ne zaman değişecek ? değişecek mi ?

Hep bir başkasında avunurum diye sürüklendim durdum. Çok mu kaldı ? az mı ? var mı cevapları bilen ?

Ve herkes haklıydı ben hariç bu yaşamda. Herkes hep doğru yaşadılar hayatlarını. Bir ben beceremedim öylemi? Acaba 

Kalabalıklar içindeyim, yalnızım. Yüreğim gitti benden. Nerelerde ?

Ansızın bastıran yağmur bu gece, neye yakalanacağım peki bu sefer. Bir incinmişlik alıp gözlerimi benden ta uzaklara götürüyor, görmüyorum.

İsimler kaldı yaşamımdan, soğuk duvarlarında odamın. Yüreğim yok, gelecek mi ? gelirmisin ?

Kırgınlıklar iyileşmeyen yaralardır, her anışta kanar insan içinde, bir de yakınımızda duranlar ihanet edenlerse eğer zor.

Hala sigara paketlerimin üzerine şiirler yazıyorum. Vazgeçmek yok. Giden yürek olsun, elbet gelecektir bir gün. Et tırnaktan ayrılmaz misali.

Resimler bu sabah. Huysuz yağmurlu gecenden sonra. Gülümsüyorlar, hepsi kendilerini doğru yerde ve doğru yaşadıklarını sanıyorlar. Mutlular. Mutlu olduklarını sanıyorlar.

Gemiler bana taşıyor bu sabah bütün aşk yorgunlarını. Bugün bana gelin. Dokunabilirim yüreklerinize, sizleri de sevebilirim. Ve anlayabilirim.

Çünkü bende bence doğru yaşıyorum. Yaşamımın tüm kareleri için hepinizden çok açıklamam var. Benimkilerde doğru.
VerSchL@GeN - avatarı
VerSchL@GeN
Ziyaretçi
18 Nisan 2007       Mesaj #709
VerSchL@GeN - avatarı
Ziyaretçi
Keşke



Hayat hep keşkelerden ibaret…

Bazen "keşke" diyorum.

"keşke"yanlızlığımla paylaştıklarımı seninle paylaşabilseydim. Keşke
Buna izin verseydin…

Belki ozaman yaşadığım onca acıların hiçbirini yaşamaz, ve bu kadar
Kırılmazdı kalbim…

İnan onca acıya rağmen sana olan hislerimde en ufak bir eksilme
Olmadı. Çıkıp geleceğin günü iple çekiyorum hala… değişen tek şey;
Geleceğin günü sana içimdeki nefreti kusmak azda olsa benim
Çektiklerimin acısını sanada tattırmak için bekliyorum..

Belki diyorum o zaman anlarsın sevginin büyüklüğünü…

Kimi zaman çektiğim acıların bana bir ders olduğunu düşünsemde
Özlemek, beklemek ve sonrası…

Evet sonrası hiçbirzaman olmayacak bir son hazırlamışım kendime…

Tutunduğum dallarda tek tek kırılmaya başladı.

Artık onlarda taşıyamaz oldu içimdeki nefretin ağırlığını… biliyorum
Birdaha asla göremeyeceğim o güzel gözlerini… ama dedim ya işte
"keşke" dediğim herşeyde "sen" varsın… ve hep sen olacaksın
Keşkelerimde…

Ve yine "keşke" diyorum. Son kez… "keşke" hayatıma bir anda girip, bu
Kadar kalıcı olmasaydın, söküp atabilseydim seni "keşke"… "keşke" seni
Hiç tanımamış olsaydım… ve kalbime söz geçirip unutabilseydim o kömür
Karası gözlerini…"keşke"….
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
18 Nisan 2007       Mesaj #710
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bir akşam Aykız göğe bakmış. Ne ay ne de yıldızlar yerindeymiş. ‘Yine saklambaç oynuyorlar benimle’ demiş içinden. Ben de ebe olur onları sobelerim. Bilindik tekerlemeleri saymış. Tam “Önüm arkam sobe!” derken, yankılanan bir sesle irkilmiş. Başını kaldırıp baktığında Aydede’yle göz göze gelmiş.
- Boşuna uğraşma demiş, Aydede. Yıldızlar size küstü. Bir daha çıkmayacaklar ortaya.
Aykız şaşırmış. “Çocuklara küsen yıldızları da ilk defa görüyorum!” demiş alaylı alaylı.
Aydede: “Bence üzülsen iyi edersin. Bir an önce otur da düşün onları nasıl bulacağını. Yoksa geceleriniz daha da kararacak, insanlar mutsuz olacak.”
Aykız; “Ben nasıl bulabilirim ki? Üstelik neden küstüklerini bile bilmiyorum.” diye omuz silkmiş.
Aydede: “Düşünerek bulacaksın nedenini. Bulduğun her neden de seni saklanmış bir yıldıza götürecek. Sen de onları sobeleyeceksin. Sobelediğin her yıldız gökyüzünde yeniden ışıyacak. Ülkedeki insanların mutluluğu senin elinde. Elini çabuk tut, aydınlansın gecelerimiz.”
“Neden ben?” diye sormuş Aykız.
Aydede; “Çünkü ilk sen gördün onların saklandığını. Belki de bu işi başaracak tek kişi sensin.
Aykız gün doğmadan koyulmuş yola. Az sonra dağların ardından ışıyan güneşin ışıkları arasında görmüş yıldızların bazılarını. Erken kalkıp bu manzarayı görmese bulamayacakmış yıldızların bir kısmını. Meğer bu manzara ne mutlu ediyormuş insanı. ‘Şimdiye kadar ne çok şey kaçırmışım!’ diye hayıflanmış. Üstelik günü de bereketlenmiş. Tam bunları düşünürken yıldızlar uçuşmuş gökyüzüne. Anlamış ki ilk yıldız kümesi sahip olup da farkına varamadığı güzelliklerin içinde gizliymiş. Denizin üzerindeki yakamozlarda, dağların yamaçlarında, suların akışında, derelerin kıvrımlarında, ovanın yeşilinde ve daha nice güzelliklerde bulduğu yıldızlar için “Sobe!” diye bağırmış.
Etrafına bakınarak yürümeye devam etmiş. Bir balıkçı kulübesinin önünde durmuş. Yaşlı bir balıkçı ağları temizliyormuş. “Kolay gelsin balıkçı dede.” demiş. “Allah razı olsun!” demiş balıkçı.
Ağları temizlemeye yardım etmiş. Balıkçı çok sevinmiş. Başını kaldırıp da balıkçının gözlerine bakınca “Sobe!” diye bağırmış. Balıkçı şaşkın şaşkın gülümsemiş Aykız’a. Aykız anlamış ki yardıma ihtiyacı olanların gözlerinde daha nice yıldız saklı. Aç bir kediciğe bir dilim ekmek vermiş, donmuş bir serçeyi kolları arasında ısıtmış. Yaşlı bir teyzenin eşyalarını taşımış. Annesine ev işlerinde, kardeşine ödevlerinde yardım ederken bulmuş yıldızların bazılarını. Görmeyen birinin gözündeki yıldızı bile sobelemiş önündeki taşı alırken. Ve etrafa bu gözle bakınca yaşamın içine ne çok iyiliğin gizlendiğini anlamış. Yıldızlar da mutluluk içinde sobelenmişler.
Akşam olunca bir şenlik başlamış gökyüzünde. Aykız mutluluk içinde göğe bakmış. Yıldızlar yerlerini almış. Ama hâlâ eksikler varmış.
Ertesi gün yine gün doğmadan çıkmış yola. Yine güzellikleri seyrederken bir parka varmış.
O sırada ellerinde bebek arabası olan bir kadınla bir adam çıkagelmiş. Bebeği sevmek için izin istemiş Aykız. Bebeği severken onları izleyen adamla kadının bakışlarında yakalamış iki yıldızı. Anlamış ki anne ve babaların gözünde saklıymış yıldızların bazıları. Çocuklarına sevgiyle bakarken görünürmüş onlar. Tüm anne ve babalar için “Sobe!” diye bağırmış.
Güneş tam tepesine dikildiğinde okula geç kalacağım diye koşmuş evine. Aklı hâlâ yıldızlardaymış. Bu oyuna kendini öylesine kaptırmış ki Aykız, bıraksalar ömür boyu yıldız arayacakmış. Okul bahçesinde oynayan öğrencilerin gözlerinin her zamankinden farklı ışıldadığını görmüş. Biraz daha dikkatlice bakınca “Sobe!” diye bağırmış. Yıldızların bir kısmı da öğrenme isteğiyle dolu çocukların, çocukların gözlerindeymiş meğer. Öyle bir bağırmış ki okul yankılanmış. Herkes saklambaç oynamak için toplanmış bahçede.

Akşam olunca büyük bir heyecanla koşmuş pencereye. Yıldızların neredeyse hepsi göz kırpıyormuş Aykız’a.

Aydede, “Birkaç yaramaz yıldız hâlâ kayıp.” demiş. Aykız bu defa nazlanmamış. Ertesi gün yine yıldız aramak için çıkmış yola. Bu defa nereye baktıysa daha önce bulduğu yıldızların yansımalarını görmüş. Yaramaz yıldızlar öyle saklanmışlar ki… “Bulmak kolay olmayacak.” demiş Aykız. Neredeyse ümidini yitirmek üzereymiş.
Dalgın dalgın yürürken önündeki arkadaşının çantasından kaleminin düştüğünü görmüş. Hemen onu alıp arkadaşına vermiş. Arkadaşı, ‘Teşekkür ederim sana!” dediği anda gözlerinde bir yıldız parlamış. Aykız anlamış ki, son yıldız teşekkür yıldızıdır. O zaman bütün yıldızları ve güzellikleri verene binlerce teşekkür ede ede devam etmiş yoluna. Akşam oturmuş pencereden seyrederken gökyüzünü, milyonlarca yıldızın artık tastamam olduğunu, aydedeyle birlikte pencereden kendilerini sayan çocuklara güldüklerini görmüş.
Filiz Güner

Benzer Konular

3 Aralık 2006 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
11 Haziran 2013 / Misafir Forum Oyunları
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar
20 Haziran 2012 / ThinkerBeLL Edebiyat