Arama

Sizin Yazılarınız - Sayfa 15

Güncelleme: 14 Eylül 2014 Gösterim: 56.557 Cevap: 157
RivaN - avatarı
RivaN
Ziyaretçi
4 Mayıs 2010       Mesaj #141
RivaN - avatarı
Ziyaretçi
rivan'ın kaLeminden;

Sponsorlu Bağlantılar
Aşkı konuşmak için dudaklarımı kutsanmış ateşle temizledim, ama hiçbir sözcük bulamadım.
Aşktan haberdar olduğumda sözler cılız bir hıçkırığa dönüştü, yüreğimdeki şarkı derin bir sessizliğe gömüldü.
Ey bana gizlerinin ve mucizelerinin varlığına inandığım Aşk 'ı soran sizler,
Aşk peçesiyle beni kuşattığından beri ben size ...aşkın gidişini ve değerini sormaya geliyorum.
Sorularımı kim yanıtlayabilir? Sorularım kendi içimdeki için; kendi kendime cevaplamak istiyorum.
İçinizden kim içimdeki benliği bana ve ruhumu ruhuma açıklayabilir?
Aşk adına söyleyin, yüreğimde yanan, gücümü tüketen ve isteklerimi yok eden bu ateş nedir?
Ruhumu kavrayan bu yumuşak ve kaba gizli eller nedir; yüreğimi kaplayan bu acı sevinç ve tatlı keder şarabı nedir?
Baktığım bu görünmeyen, merak ettiğim açıklanamayan, hissettiğim hissedilemeyen şey nedir? Hıçkırıklarımda kahkahanın yankısından daha güzel, sevinçten daha mutluluk verici bir keder var.
Neden kendimi beni öldüren ve sonra şafak sökene kadar tekrar dirilten, hücremi ışığa boğan bu bilinmeyen güce veriyorum?
Uyanıklık hayaletleri kurumuş gözkapaklarımın üstünde titreşiyor ve taştan yatağımın etrafında düş gölgeleri uçuşuyor.
Aşk diye seslendiğimiz şey nedir? Söyleyin bana, bütün anlayışlara sızan ve çağlarda gizli olan o sır nedir?
Başlangıçta olan ve herşeyle sonuçlanan bu anlayış nedir?
Yaşam 'dan ve Ölüm 'den, Yaşam 'dan daha acayip, Ölüm 'den daha derin bir düş oluşturan bu uyanıklık nedir?
Söyleyin bana dostlar, içinizde Yaşam 'ın parmakları ruhuna dokunduğunda Yaşam uykusundan uyanmayan biri var mı?
Yüreğinin sevdiğinin çağrısıyla babasından ve annesinden vazgeçmeyecek kimse var mı?
İçinizden kim ruhunun seçtiği kişiyi bulmak için uzak denizlere açılmaz, çölleri aşmaz, dağların doruğuna tırmanmaz?
Hangi gencin yüreği tatlı nefesli, güzel sesi ve büyülü dokunuşlu elleriyle ruhunu kendinden geçiren kızın peşinden dünyanın sonuna gitmez?
Hangi varlık dualarını bir yakarış ve bağış olarak dinleyen bir Tanrı 'nın önünde yüreğini tütsü diye yakmaz?
Dün kapısından geçenlere Aşk'ın sırları ve değeri sorulan tapınağın girişinde durmuştum. Ve önümden çok zayıflamış, yüzü hüzünlü yaşlı bir adam iç çekerek geçti ve şöyle dedi:
'Aşk bize ilk insandan beri bağışlanmış bir güçsüzlüktür.'
Yiğit bir genç karşılık verdi:
'Aşk bugünümüzü geçmişe ve geleceğe bağlar.'
Ardından kederli yüzlü bir kadın hıçkırarak şöyle dedi:
'Aşk cehennem mağaralarında sürünen kara engereklerin ölümcül zehiridir.
Zehir çiy gibi taze görünür, susuz ruhlar aceleyle içer onu; ama bir kere zehirlenince hastalanır ve yavaş yavaş ölürler.'
Sonra gül yanaklı bir kız gülümseyerek dedi ki:
'Aşk Şafak 'ın kızları tarafından sunulan ve güçlü ruhlara güç katıp onları yıldızlara çıkaran bir şaraptır.'
Ardından çatık kaşlı, kara giysili, sakallı bir adam geldi:
'Aşk gençlikte başlayıp biten kör cahilliktir.'
Bir başkası gülümseyerek açıkladı:
'Aşk insanın tanrıları mümkün olduğunca fazla görmesini sağlayan kutsal bir bilgidir.'
Sonra yolunu asasıyla bulan kör bir adam konuştu:
'Aşk ruhlardan varlığın sırlarını gizleyen kör edici bir sistir;
yürek tepeler arasında sadece titreşen arzu hayaletlerini görür ve sessiz vadilerin çığlıklarının yankılarını duyar.'
Çalgısını çalan genç bir adam şarkı söyledi:
'Aşk ruhun çekirdeğindeki yangından saçılan ve dünyayı aydınlatan bir ışıktır.
Yaşam 'ı bir uyanışla diğeri arasındaki güzel bir düş olarak görmemizi sağlar.'
Ve paçavraya dönmüş ayaklarının üzerinde sürüklenen güçsüz düşmüş çok yaşlı bir adam titrek bir sesle şunları söyledi:
'Aşk mezarın sessizliğinde bedenin dinlenmesi, Sonsuzluk 'un derinliklerinde ruhun huzura ermesidir.'
Ve onun ardından gelen beş yaşındaki bir çocuk gülerek dedi ki:
'Aşk annemle babamdır, onlardan başka kimse bilmez aşkı.'
Ve böylece Aşk'ı tarif eden herkes kendi umutlarını ve korkularını bıraktı önüme sır olarak.
O anda tapınağın içinden gelen bir ses duydum:
'Yaşam iki yarıya ayrılmıştır: biri donar, biri yanar; yanan yarı, Aşk 'tır.'
Bunun üzerine tapınağa girdim, sevinçle diz çökerek dua ettim:
'Tanrım, beni yanan alevin besleyicisi yap...
Tanrım beni kutsal ateşine at...'

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
wawe - avatarı
wawe
Ziyaretçi
16 Temmuz 2011       Mesaj #142
wawe - avatarı
Ziyaretçi
Zamanında kaybettiklerime inat, karşımda duran kahve yudumladığım fincanınla, geçmişin de yanlış duraklar da inen bir yolcunun pişmanlıkları yok. Yolcuyum çünkü ben, tamamlayamadığım yolculuklar şevkimi kırmıyor. İnandığımdan elbet bana da ait bir durakta birinin beni kolumdan çekeceğine. Üzülmen için önce sevmen gerekirdi beni, sevmek bir tercih meselesidir, hoş üzülmede zaten. Çünkü sensiz içimdeki ayazlar yerini bahara bırakmak üzere. Doldurduğum gibi boşaltmasınıda bildim sana verdiğim değeri. Yerine esen küllerin rüzgarında üşütmen artık ilgilendirmiyor beni. Engel olamasamda bu gece canım anımsamak istemiyor seni. Fatiha'dan vazgeçtim, mezarımdan taş çalma..

Sponsorlu Bağlantılar
Shady SeKO

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Bihemta - avatarı
Bihemta
Ziyaretçi
28 Temmuz 2011       Mesaj #143
Bihemta - avatarı
Ziyaretçi
Ozleme dair birkac yazi,birkac cumle en azindan birkaç kelime bekler insan.Oysaki ózleyen icin bunun tek manasi vardir.SENSIZLIK..!Soyle sevgili kac cumleye kaç kelimeye sîğar sensizlik?Ben bulamadim susdum.Bilki suskunlugumda sakli olan yazacaklarimdan daha buyuk..
Cunki ben kelimelere sıgdıramadim sensizligi..


bihemta
ÇıLqIn - avatarı
ÇıLqIn
Ziyaretçi
30 Temmuz 2011       Mesaj #144
ÇıLqIn - avatarı
Ziyaretçi
Bazen Kalbimiz Kırılır En Arkadasımı Kaalbimizi Kırar Yada Yıllar Konsutugunuz Dostunuz İste O aN Kalbimiz Kırılır Bazen Bazılrın Ailesi Refat Eder OOrda Herkesin Kabi Kırılır Ama Asla Pes Etmemiyiz Hayatımıza Devam Edmeliyiz TürkiyemTürkiyem
wawe - avatarı
wawe
Ziyaretçi
12 Aralık 2011       Mesaj #145
wawe - avatarı
Ziyaretçi
Zamanında kaybettiklerime inat, karşımda duran kahve yudumladığım fincanınla, geçmişinde yanlış duraklar da inen bir yolcunun pişmanlıkları yok. Yolcuyum çünkü ben, tamamlayamadığım yolculuklar şevkimi kırmıyor. İnandığımdan elbet bana da ait bir durakta birinin beni kolumdan çekeceğine. Üzülmen için önce sevmen gerekirdi beni, sevmek bir tercih meselesidir, hoş üzülmede zaten. Çünkü sensiz içimdeki ayazlar yerini bahara bırakmak üzere. Doldurduğum gibi boşaltmasınıda bildim sana verdiğim değeri. Yerine esen küllerin rüzgarında üşütmen artık ilgilendirmiyor beni. Engel olamasamda bu gece canım anımsamak istemiyor seni. Fatiha'dan vazgeçtim, mezarımdan taş çalma..


Shady SeKO
ocean97 - avatarı
ocean97
Ziyaretçi
19 Aralık 2011       Mesaj #146
ocean97 - avatarı
Ziyaretçi
Arkadaşlar ilk yazdığım hikayedir.Kurgusu iyi olmayabilir ama beğenirseniz beni sevindirirsiniz.

HIRSIZ

Yağmurlu serin bir geceyidi.Havaya baktı.Bu gece zor geçecekti.Kafasını yarım saatten beri gözlemlediği eve çevirdi.Biraz daha bekleyip harekete geçecekti.Zamanın geçmesini beklerken evide iyice gözlemlemişti.Ev 3 katlı ,taştan yapılma ,çitlerle çevrili bir evdi.Ev ormanın içine yapılmıştı.Bu işini kolaylaştırıyordu.En azından atılan çığlıkları evdekilerden başka kimseler duymayacaktı.Zaman gelmişti harekete geçti.Çitlerin etrafında bir tur attı. Alt kattaki hiçbir ışık yanmıyordu.Evdeki tek ışık kaynağı 3. kattaki cılız bir lambadan geliyordu.Eve nasıl gireceğini çoktan bulmuştu.2.kattaki bir pencere aralıktı .Oraya tırmanması zor olacaktı ama başarabilirdi.Nede olsa o bir profesyoneldi.Çitlerin üstünden atladı ve sessizce eve doğru yaklaşmaya başladı.Bahçe çamurlu olduğu için bata çıka yavaş yavaş eve kadar geldi.Tırmanmadan önce kemerindeki bıçağını kontrol etti.Yavaş yavaş tırmanmaya başladı. Cama kadar gelmişti ama ellerinde bayağı kesik vardı.aralık camı dahada araladı ve içeri sessizce girdi.Camın tam karşısında bir yatak vardı.İçinde biri uyuyordu.Sessiz adımlarla yatakta yatan zavallıya doğru ilerlemeye başladı.Bıçağını çekti ve yatağın yanında durdu.Bıçağı kaldırdı ve bedene sapladı.Birden ne olduğunu anlamayan adam şaşkın gözlerle karşısındaki hırsıza baktı ama hırsız bekleme niyetinde değildi.Bıçağı saplandığı yerden çıkardı ve kalbine soktu.Adamcağız tam bağıracakken hırsız ağzını kapadı ve bıçağı çevirerek yerinden çıkardı.Adam son nefesini vermeden sanki buda ne demek oluyor böyle der gibi pencereye baktı ve öldü.Hırsız bıçağı eline aldı ve diğer odaya yöneldi tam bu sırada pencereden bir karaltı içeriye girmişti ama hırsız fark etmedi.Hırsız diğer odanın kapısının önüne geldi.Kapı kapalıydı ama kilitli değildi.kapıyı araladı ve içeriye girdi.içeride kimse uyumuyordu.Tam o sırada merdivenlerden bir ses geldi.Sanki birisi yukarıya doğru geliyordu.Hırsız hızlı hareketlerle bir kanepenin arkansa geçti ama kapıyı kapamayı unutmuştu.Sesler giderek dahada yaklaşıyordu.Hırsız bıçağını eline alıp kapıyı gözlemeye başladı.Tak tak tak tak.Ayak sesleri tam kapının önünde durdu .Kapı yavaşça açıldı ve içeriye biri girdi.Yerdeki çamur izlerini fark etmiş olmalıydı koltuğa doğru yaklaşıyordu.Hırsız daha fazla dayanamadı ve yerinden sıçrayıp bıçağı ete sapladı.Sadece hafif bir inilti çıkmıştı.Sonra bıçağı küçük bir kıza sapladığını anladı kız şaşkınlıktan donup kalmış korkulu gözerle hırsıza bakıyordu.Hırsız dayanamadı ve bıçağı sapladığı yerden çıkardı ve kızın boynuna sapladı.Kız Hiç bir şey diyemiyordu.Sanki donup kalmıştı.Neden sonra birden çığlık atmaya kalkıştı ama iş işten geçmişti.Bıçak gırtlağını parçaladığı için nefes bile almakta zorlanırken bağırmayı denemesi onu ölüme daha da yaklaştırmıştı.Hırsız bıçağını sapladığı yerden çekti ve kız yere düştü.Hırsız bıçağı temizlemeye çalışırken kızda onu görmüştü kapıdaki aralıktan kısa bir saniye gördü ve öldü.Hırsız bıçağı temizlemeyi bitirmiş kemerine sokarken yine sesleri duydu ama bunun bir farkı vardı bu sefer birileri yukarıya çıkıyordu.Hırsız dayanamadı oda merdivenlere yöneldi.Merdivenlere çıkmaya başladı.O sırada izleri gördü kanlı ve çamurlu ayak izlerini gördü.Üst kata çıkıyorlardı.Hırsız yavaş yavaş üst kata çıkmaya başladı.Merdivenleri tamamen çıktı ve ardına kadar açık kapıya doğru yürüdü .Ayak izleri kapıdan içeri giriyordu.Kapının önüne geldiğinde o manzarayı gördü.Yatakta iç organları dağılmış bir genç yatıyordu ve onun üstünde onu parçalayan şey duruyordu.gencin bir parça etini ağzına attı ve başka bir parçaya yöneldi.Etraf kan gölünden beterdi.Duvarlarda et parçacıkları vardı.Yerlerde iliği çıkana kadar dişlenmiş bir kaval kemiği duruyordu.Hırsızın bu manzara karşısında midesi bulanmıştı ama dayanamadı. Bu kadar vahşi birinin -yada bir şeyin- yaşamasına izin veremezdi.Bıçağını sağ elin alıp koşaya başladı.O şey onu fark edene kadar o çoktan onun yanına varmıştı ve bıçağını saplamaya hazır şekilde havaya kaldırmıştı.Cehennemde görüşürüz dedi ve bıçağı ileriye doğru olanca gücüyle savurdu.Sıcak bir ıslaklık ve ete giren metal sesini duymayı beklerken buyduğu sadece metalin havayı yararken oluşturduğu sesti.O an bunun imkansız olduğunu düşündü ama olmuştu işte.Bıçak o şeyin içinden geçmişti!O anda onun normal olamayacağını düşündü tam kaçacakken ona gülümsedi ve ağzına bir parça et attı.Hırsız olanca gücüyle koşup bağırmaya başladı.Evde bir hareketlilik oluşmuştu.Ne oluyor diyen insan sesleri merdivenlere yaklaşmaya başladı.Hırsız yakalanma pahasınada olsa al kata inen merdivenlere yöneldi ama dondu kaldı.3 dumanımsı varlık alt katta öldürdükleri insanları parçalamakla uğraşıyordu.Hırsız ancak üst kattan aşağıya doğru inen ayak seslerini duyunca kendine geldi ve olağanca gücüyle içeriye girdiği pencereye yöneldi.Odaya girer girmez ayağına bir şey takıldı ve yere düştü.Hırsız ayağına takılanın ne olduğuna bakınca bir kemik parçası olduğunu gördü.Hırsız o kadar korkmuştuki artık kendi canını kurtarmaktan başka bir şey düşünmüyordu.Cama doğru koştu ve aşağıya atladı.Yere düştüğünde keskin bir acı hissetti ama durmadı koşmaya başladı.Arkasına dönüp baktığında onu camdan kendisini izlerken gördü ve oda aşağıya atladı.Hırsız bütün gücüyle koşuyordu.Ormanın içine girip bir ağaca tırmanacaktı.Ormanın içine girdiğei anda gördüğü en uzun ağaca doğru yöneldi.Dibine geldiğinde ağaca tırmanabilmek için can atıyordu ama daha 1 metre çıkmadan kolundaki acı tekrar baş gösterdi.Ancak o zaman fark edebildi.Kolu parçalanmıştı.Galiba camdan atladığında olmuştu.Kendini ağaçtan aşağı doğru bıraktı.Zaten tırmanmaya çalışsa bile yine düşecekti.Yere sırt üstü düştü ve tekrar koşmaya başladı.Bu sefer bir ağaç aramıyordu.Hırsız koşarken zaman kavramını yitirmişti.Galiba yaklaşık 1 saat falan koşmuştu.Kendini zorluyordu .Son gücü tükenene kadar koşmaya devam edecekti.Planı buydu.Bu sırada güneşte ufuk çizgisinde belirmişti.En azından güneşin doğuşunu görebilecekti.Hırsız hala koşuyordu.Güneş iyice belirmeye başlamıştı.Biraz dinleneyim dedi ve bir ağacın kenarına oturdu ama oturmasıyla kalkması bir oldu.Bir şey ona doğru yaklaşıyordu.Çalılar kırılıyor,hayvanlar kaçıyordu.Hırsız artık daha fazla dayanamayacaktı.Akciğerleri yanıyordu.Biraz daha koşmaya çalıştı.Yaklaşık 100 metre ileride orman bitiyordu.Belki orada biri yardım eder diye koşmaya başladı .Ormanın bitişine doğru yaklaşırken tek görebildiği ufka kadar uzanan bir ovaydı.Hırsız artık bütün gücünü kaybetmişti.Ormanın çıkışında yere yığıldı.Ses giderek daha da yaklaşıyordu.en sonunda oda ormanın çıkışında belirmişti ama bir farklılık vardı.Sanki duman yoğunlaşmıştı.Ama ne fark eder ki ona vuramıyordu.Sessizce yaklaşmasını bekledi.Yaratık ona doğru gelirken gülümsüyordu.Dişleri yediği insanların kanları yüzünden kırmızımsı bir renk almıştı ve gözleri kıpkırmızıydı.Yaklaşıyordu…En sonunda yığıldığı yere kadar geldi.Elinde tuttuğu bir parça eti ağzına attı ve iğrenç bir sesle ‘korkma fazla yaşamayacaksın ’ dedi ve bir tür pençeyle hırsızı omuzlarından havaya kaldırdı.Hırsız artık sonunun yaklaştığını hissediyordu.Son bir umutla bıçağı ileri doğru salladı ama nafile.Bıçak dumanla temas ettiği gibi dumanda bir delik açılıyordu ama bıçağı çektiğinde tekrar kapanıyordu.Yaratık güldü ‘boşuna uğraşıyorsun,beni o bıçakla öldüremezsiz’ dedi ve hırsızı bütün gücüyle yere çarptı.Hırsız o an öyle bir acı hissetti ki sanki binlerce bıçak aynı anda ona saplanıyordu.Yaratık tam göğsünü parçalayacağı sırada zavallı çobanı fark etti .Çoban orada öylece durmuş bizi seyrediyordu.Yaratığın ona baktığını görünce korkup kaçmaya çalıştı.Yaratık ona doğru ilerlemeye başlamıştı bile.Çoban sürüsünü toplayıp hızla koşmaya başladı.Yaratık buna kızmış olacak ki oda peşine düştü.Çoban sürüsü nedeniyle koşamıyordu.Yaratık onu yakaladığında artık sonunun geldiğini anladı ve gözlerini yumup bir şey mırıldanmaya başladı.Yaratık çobanın söylediği şeyi bitirmesine izin vermeden yere vurdu ve üstüne çullandı.Kalktığında çobandan geriye pek birey kalmamıştı.Hırsız yaratığın kendine geldiğini görünce korkup oda kaçmaya yeltendi.Tam bu sıradada tiz bir acı hissetti.Kaburgaları kırılmıştı.Yaratık hırsızın yanına geldi ve tekrar havaya kaldırdı.Eğer bir kere daha vurursa oradan kurtulsa bile kesin ölecekti.Yaratık bütün gücüyle hırsızı havaya kaldırdı.Yere vurmaya hazırlanırken bir şey havayı yararak bulundukları bölgeye doğru geliyordu.Yaratık bunun ne olduğunu anlamıştı ama geri dönmesine fırsat bulamadan kırmızı bir ok yaratığa saplandı.Yaratık birkaç saniye öyle durdu sonra dengesini kaybedip yere düştü.Hırsız oku atanı aradı ama bulamadı.Ardından bir ok daha havada göründü.Bu öncekinden farklıydı.Küçüktü ve hızlıydı.Bu ok şeye benziyordu.Kabilelerin hayvanları uyutmak için kullandıkları oklara.Hırsız bunları düşünürken ok çoktan saplanmıştı ve etkisini göstermeye başlamıştı...
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
karabagli43 - avatarı
karabagli43
Ziyaretçi
7 Ocak 2012       Mesaj #147
karabagli43 - avatarı
Ziyaretçi
GURUR VE KİBİR

İnsan oğlunun en büyük ruh hastalıklarından birisi,gurur ve kibirdir.İnsanlık var olduğundan beri bu hastalıkta maalesef insanlar arasında vardır.Var olmayada devam edecektir.Adem’in oğulları arasındaki (Habil ile Kabil’in ) olayda gurur ve kibirin sonucu olan kıskançlığın ve fesatlığın neticesidir.Anlayacağınız gurur ve kibir fesat ve kıskançlığı doğurur.
Gurur kelime itibariyle arapca bir kelime olup yanılma ve aldanma manasına gelir.Yani kendi kendimize aldanmadır.Kendimizi aldatmadır.İnsanda gurur manevi bir ruh halidir.Bir hastalıktır.Kibir ise kelime olarak üstünlük taslamak,büyüklük kompleksi, başkalarından kendisini farklı zannetmektir.Kibir de gurur gibi manevi ruhsal bozukluk hastalığıdır.
İşte insanın kendisini,kim olduğunu ve nerede bulunması gereğini,toplum içerisindeki mevki ve konumunu tayin edemeyişi,netice olarak kendisini gereğinden üstün görmesi dir.
Gurur ve kibir hastalığının böyle kişilerde hat safhada olduğunu gözlememiz yanlış olmayacaktır.Böyle hastalığa düçar olanlar inanışımıza göre iflah olmazlar.Çünkü bu kur’anın emridir.Kur’an gurur ve kibiri rettetmiştir.
Kişilerin bulunduğu mevkiler,zenginlik,soy sop bağnazlığı,başkaları ile olan münasebetleri,kendisinden büyük olan ve küçük olanlara karşı olan tavırları,başkalarının kendisinden daha ileride oluşu, üstün vasıf ve hasletlere sahipliği o kişi üzerinde bir nevi aşağılık kompleksi yaratarak gurur ve kibir hastalığının nüksetmesine (başlamasına) zemin hazırlar.
Gurur ve kibir hastalığı taşıyan kişide, tıp ilmindeki diğer hastalıklarda olduğu gibi sari bir hastalığı olan zamanında tedavi edilmese başka hastalıklara davetiye çıkardığı gibi, gurur ve kibir hastasında da diğer bazı yan hastalıklar görülür.Mesela aşağılık kompleksi gelişir.Buda bir nevi ruhsal bozukluktur.Aşağılık kompleksine kapılan kişide bakarsanız kendisini başkalarından üstün görme ve kıskançlık sendromunu ortaya çıkarır.
Çağımız böyle ruhsal hastalıklı kişilerle doludur. Çevremize baktığımız zaman,etrafımızda ve hatta yakınlarımız arasında dahi böylelerini görebiliriz.Çünkü böyleleri kimseyi beğenmez,onlar her şeyin iyisini bilir.Cahildirler ama bilenlerle yarışırlar.Doğru ile yanlışı ayırt edemezler. Kendi bilgi ve görüşlerinin doğruluğunu yanlışta olsa bile bile kabul ettirmeye çalışırlar.
Gurur ve kibir hastası kişiler alkışlanmayı, başkaları tarafından yağlanmayı, gaza getirilmeyi hülasa poh poh lanmayı severler, alaya alındıklarının farkına bile varmayarak gurur ve kibire kapılırlar.
Toplumumuzda böyle kişiler çok tehlikeli tiplerdir.İnsana bahşedilen her şey bir emanettir. Vücudumuz, aklımız, et ve kemik oluşumuz, yiyip içme hasletimiz,çalışma ihtiyacımız ve neslin devamı için öngörülen iç güdüler birer emanettir.Kur’an bütün üstünlük,büyüklük ve çok bilmişlik (ükalalık) vasıflarını kabul etmemiştir.
İnsanlar bu gibi kötü haslet ve alışkanlıklarından sıyrılmaları için kendilerinin bir hiç olduklarını bilmeleri gerekir. Kişi devamlı olarak kendisi ile hesaplaşmalı, nefis mücadelesi yapmalıdır.Her insanın kendisine has özellikleri olduğunu kabul etmelidir.Hiç kimsenin başkasından üstünlüğü ve büyüklüğü yoktur.Büyüklük ve üstünlük ancak akıl yoluyla elde edilen iman, bilgi, sevgi ve saygı ve hoş görü ile olur.
Kibirli olmayalım.Gurura kapılıp başkalarını hakir görerek gururlanmayalım. Devamlı kendi kendimizi yargılayarak doğruyu ve güzeli kendimize düstur edinelim. Kalp kırmayalım. Tamiri güç olur. Bir gün gelir seninde kalbin kırılabilir. Ortada yalnız kalabilirsin.
Ne demiş büyük ozan YunusMsn Confusedevelim sevilelim,dünya kimseye kalmaz.
Durmuş KARABAĞLI
Ninova - avatarı
Ninova
Ziyaretçi
9 Haziran 2012       Mesaj #148
Ninova - avatarı
Ziyaretçi
Nemrut kadar gaddardı yürekler
Taş yontmaya doymuyorlardı tapınmak için
Ne Güneş'in doğuşları tatmin ediyordu arayışları
Ne bitmeyen batışları..
Ne de bîhaber oldukları o müthiş zikrin kalp atışları..
Güller leş kokmazdı asla bahçeler pis olsa da
Irgatlar yorgun, bahçevan feveran olsa da
Bilemediler, göremediler zifiri karanlıktan
Nasipleri olmamıştı o güne dek söndürülmüş ışıktan
Kara bir gün, hiç bir geceyi aydınlatamazdı oysa
Aydınlık bir gece de hiç bir günü karalayamazdı
Her doğrunun bir kurbanı olurdu da
Bir yanlışın binlerce, cühelâ inadına
Çelmelere, sillelere dayanıyordu sabır çiçeğiyle de
Darbelere güç yetiremez, çekip gidiverir gönlünce
Ağır gelir, taşıyamaz suçunu koca tekne
Bir karış ilerleyemez
Atılır oy birliğiyle kefaret denizine
Bir noktanın sonsuz derinliği olur da
Balığın karnının genişliği olmaz mı Rab'bin lüfuyla?
Lakin pişmanlığıydı anahtarı; dönüşünün
Tövbesiydi çaresi, o sonsuz gülüşünün
İki büklüm kıvrılmalıydı balığın içinde
Anlamalıydı, hissetmeliydi anlatamadıklarını
Yarmalıydı birer birer zulmün duvarlarını
Güneş olup doğmalıydı hiç batmadan
Vazgeçmemeliydi sonuna dek
Ve haykırmalıydı canhıraş; Allah tek!
Gözyaşları karışmalıydı Dicle'ye aftan önce
Ki; coşkuyla, sevinçle karşılansın Yunus!
Arandığını, özlendiğini görecekti böylece
Ninova'ya dönünce..
wolfmann - avatarı
wolfmann
VIP VIP Üye
3 Ağustos 2012       Mesaj #149
wolfmann - avatarı
VIP VIP Üye
Sizin Yazılarınız
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
ฬ๏lŦ๓@ภภ ®
ROSE - avatarı
ROSE
Ziyaretçi
6 Nisan 2013       Mesaj #150
ROSE - avatarı
Ziyaretçi
Hayata değer bir yaşam, Sevmeye değer bir aşk, Dostluğa değer arkadaşlıktan asla vazgeçme. Ne eksik nede fazlasını ara ve seni üzenle asla uğraşma..’
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.

Benzer Konular

28 Ocak 2021 / Misafir Genel Mesajlar
6 Temmuz 2015 / Misafir Forum Oyunları
5 Mayıs 2006 / Misafir Bilgisayar