Arama

Hikayeler ve Öyküler -1- [Arşiv] - Sayfa 189

Güncelleme: 3 Aralık 2006 Gösterim: 566.590 Cevap: 1.997
recruit87 - avatarı
recruit87
Ziyaretçi
10 Kasım 2006       Mesaj #1881
recruit87 - avatarı
Ziyaretçi
Yağmur saçlı Kız unutma
Yağmur saçlı Kız unutma! bir tek seni sevdim ben, bir tek seni özledim ... Sen benim ilham kaynağımdın, sevinç tomurcuğum, sevgi çağlayanım, hayat pınarımdın bir zamanlar... Bir zamanlar saçların bahçemin nazlı çiçeğiydi her dokundukça yeşeren, okşadıkça kokulu güller açan; doyamazdım bakmaya, dokunmaya kıyamazdım... Ellerimi tuttuğunda tanımsız bir sevinç kaplardı içimin denizlerini; gökyüzü benim olurdu, yeryüzü benim...

Sponsorlu Bağlantılar
Yaşamak bir rüyaydı seninle Yağmur saçlı kız, en güzel rüya sendin. İlkbaharda gökkuşağım olurdun, yazmevsiminde yağmurum, sonbaharda rüzgarım, kışmevsiminde fırtınam olurdun, her halini severdim senin...

Seni görmediğim gün bir şeyler eksik gelirdi bana, yabancı kalırdım hayata. Hüzünlü ırmak kuşları gibi bekler dururdum bir kıyıda, sen gelir geçersin diye...

Ne güzeldi özlemin çiçeklerinde yağmur yağmur gülüşün, geçişin her sabah gülümseyerek kapımızın önünde; rüzgarın saçlarına vuruşu, fistanının savruluşu rüzgarda ne güzeldi...

Yazyağmurum olur ıslatırdın beni, güzgüneşim olur ısıtırdın. Düştüğüm her kuyuda gözlerindeki sevdalı imgeye tutunup çıkardım yeniden yeryüzüne, kirpiklerinde dinlenirdi ruhum...

Beyazlar içinde gelirdin her gelişinde, nazlı utangaç bir gülüş olurdu dudağında, yanağında dağ gülleri; nefesinde serin serin sevgi olurdu. Yasemin kokulu bir sevinçle süslenirdi gönlümüz, ay kokardı bakışların, oturup saatlerce yıldızları seyrederdik...

Şimdi geride kalan zaman dilimlerinde kare kare mutluluklar geçiyor gözlerimin önünde, korkular, tehtitler geçiyor... Ne zaman seninle buluşsak çabuk geçerdi zaman, kırmak isterdim dünyadaki bütün saatleri, zincire vurmak isterdim...

Korka korka buluşurduk kuytu yerlerde, sarılıp dururduk biribirimize, sadece gözlerimiz konuşurdu. Sonra ayrılırdık istemeye istemeye. Sorguya çekerlerdi seni, döverdi kardeşlerin, elimden bir şey gelmezdi. Gözyaşların gücüme giderdi, oturup ağlardım senin yerine...

Unutma! Bir tek seni sevdim ben, bir tek seni özledim bahar gülüşlüm...
Şimdi buluştuğumuz yerden ne zaman geçsem içim burkulur, gözlerim durup durup dolar. Her esen yelde, yağan yağmurda, çağlayan ırmakta, uğuldayan ormanda senin kokunu duyarım çünkü...

Anladım ki, bütün iççekişler sevgililerine kavuşmayan sevdalıların hüzünlü gözlerinden gelirmiş, yaşamın kıyısında kırılmış tomurcuklardan...

Şimdi acılar simsiyah bir sarmaşık esrarıyla büyüyor bedenimde her gece, inciterek sarıyor yüreğimin yalnızlığını... Yokluğun bir rüzgardır şimdi eser gönlümün soğuk duvarlarına her gece. Gözyaşlarım yağmurlara karışır, yağmurlar gözyaşlarıma, düşer damla damla yitirilmiş sevda közlerine...

Özlem tek yönlü uzun bir yol işte Yağmur saçlı kız, gidipte dönüşü olmayan... Aklıma düştükçe bakışların, bir hüzün şarkısı kırılır kalbimde, ki, canıma batıyor kırıkları her defasında..
Hiç çiçeklenmiyor dallarım artık, meyve de vermiyor. Kalbimin batısında battı güneş, doğusunda ise güneş yok...
Ah yıllar ah! Şarkılardaki gibi her şeyi yıpratır, yorar, yaşlandırır ve alıp götürür bilinmeyen bir meçhule doğru...

MARLON - avatarı
MARLON
Ziyaretçi
10 Kasım 2006       Mesaj #1882
MARLON - avatarı
Ziyaretçi
Sevgiliye Mektup
Esslamün aleyküm

Sponsorlu Bağlantılar

Her mevsim içimden gelip geçersin sen vefasız sevgili kalbimi viran edersin..merhaba demeden elveda dersin sen vefasız sevgili kalbimi delip gidersin..Şansızlığa katlanabilirim çünkü elimde olmayan nedenlerden oluşur..ama insanı asil yaralayan yaptığı hatalara hayıflanmaktır..

Bilirsin ben selam vermeyi severim sen selam almayı..hanı sadece selam gönderdiğimiz mektuplar halen gönderdiğin hediye kutusunda duruyor...çoktandır selamlaşmadık özlemisindir diye düşündüm...mazur gör..

Nasılsın ne yapıyorsun demeyeceğim bu sefer biliyorum ki bu sorularımı samimi bulmayacaksın.. Artık beni de samimi bulmuyorsun ya neyse zaten kısa yazacağım amacım yazmış olmak yaşadığımı sana hissettirmektir.

Atık bu dünyada her şey bana eziyet ediyor, hatta olmayan şeyler bile..


Duydum evleniyorsun ne diim hayırlı olsun..gönlüne göre bulduğunu sanmıyorum amacın boşluğu doldurmak bilirim gidenin yeri dolması zordur..benden gidenlerde çok oldu halen yerleri dolmuş değil....gelmeyeceklerini bile bile başkasına yer veremiyorum..yaptığım aptallık biliyorum..her şey göründüğü gibi olmadığı gibi, olduğu gibide görünmüyor..hayatımda çok az doğrulara yer verdim ve bu doğrularımdan en çok seni kaybettiğime üzüldüm..insan doğru insanı bulunca kesiliyor elden ayaktan.. kaybedince ise kemikle etin ayrılması gibi acı çekiyor...sen benim için öyleydin..çok incitecek beni seni hatırlamak tabii unutmak için zaman kafi gelirse.. bazen duygularını anlatmak için ihtiyaç olan sadece kelimeler değildir..bir kuru yaprak,solan bir gül ve bazen iki damla gözyaşı..

Ben sonu olmayan yangınlara bıraktım kendimi ne ince uzun bir yol var önümde nede çıkmaz sokak..bazen duvarlara çarpıyorum ansızın bazen de düz bir ova çıkıyor karşıma nere gideceğimi şaşırıyorum..benimde bir yere gittiğim yok ya oturmuş Azraillin verdiği randevuyu bekliyorum..hayatımda hep geç kaldım kararlıyım ölmeyi tam zamanında başaracağım..öyle bir zamanda öleceğim ki öldüğüme tek sen üzüleceksin...

şu sıralar sigara içmesem kafam çalışmıyor çok sigara içemiyorum yine günde yarım paket ama bu sefer başka bir tatlı oluyor içerken..ciğerimin sigara nikotinini özlediğini hissediyorum..belki de ciğerim seni nikotin olarak algılıyor yada ben ona öyle tanıtmışım anlamıyorum..bazen bütün organlarım isyan çıkartıyor yamuk yapmaya başladılar hani sinüzitten kurtardım derken şimdide kalp yarı yolda bırakacak beni galiba..gerçi yolun sonu başı belli değil yaa yine de sonunu merak ediyor insan....
hiçbir zaman sen bana inanmadın gerçi seni suçlamıyorum bazen ben de kendime inanmıyorum sen nasıl inanacaksın ki..tuhaf bir adamım işte yanlış yapmayı severim..düşünüyorum da yaptığım en doğru şey bile en büyük yanlışla sonuçlandı..
offf offf bir insan ne yaparsa suç olur mu ben ne yaparsam suç oluyor..gerçi gönlümdeki yargıçlardan başka beni suçlu gören yok ya acaba yanlı karar mı veriyor taraf mı tutuyorlar anlamıyorum..bak gönlümü fethetmişsin gönül mahkemem bile senden yana karar alıyor..olsun be seni sevmeyen sakat kalsın..
Herneyse kısa dedik yine sınırları aştık şimdi diyeceksin ki içinden bi kere de sözünde dur be bak şu an hissediyorum gülümsemeni..olsun bee bende öyle bir adamım işte sözünde durmayan, yanlış yapan tuhaf bir adam.. Sana anlatamadıklarımın yanın da bir de anlaya bilemediklerimi yazmaya kalksam, benim ömrüm yazmaya, seninki de okumaya yetmez. o yüzden burada kesiyorum…
tamam bu son satırdı seni Allaha havale ediyorum kendimi ise yine satılmış yargıçlara..

ve unutma ki..Gerçeği öğrenmek istiyorsan onunla uyuşan yada zıtlaşan hiçbir fikre sahip olma..

Bir gül soldu tam baharında
Gözlerinden yaş akmaz
Yapraklarına çiy vurmuş
Ölse de yüzüme bakmaz

Bir gül soldu tam baharında
Bülbül eziyet etmekten bıkmaz
Bütün goncalar gül olsa da
Bu gönül ondan başkasını takmaz..

Filozofun dediği gibi tüm bu anlamsız işler senin kendinle oynadığın bir oyundur..önce kendini saklıyorsun sonra dönüp arıyorsun..saklananda arayanda sensin..bunu iyi bil ve sakın bu söylediğime gülme..bu gülünç bir şey değil onu anla..bu senin kendi oyunun kendin saklanıyorsun ve dönüp kendinden kendini arayıp bulmasını bekliyorsun..

Sana söylediğim her şeyi unut..bu doğru bu yanlış..hayat o kadar kesin değil..bugün doğru olan şey yarin yanlış olabilir..hayat bir gizemdir..bir an bir şey uygundur ve o yüzden doğrudur..bir sonraki an artık köprünün altından o kadar su akmıştır ki artık uymaz olur ve yanlıştır..Tıpkı şu an yaşadıklarım gibi..

hoşça kal..hakkını helal et..Esslamün aleyküm…

yasak.tutku

__________________
ölümün yasak olduğu bir günde..
beni öyle bir yükseğe asın ki...
beni asanlar ayaklarımın altında kalsın.

Anlayışlı olan beni anlayışlı
Aptal olan ise aptal bulur
Bence her ikisi de haklıdır..



recruit87 - avatarı
recruit87
Ziyaretçi
11 Kasım 2006       Mesaj #1883
recruit87 - avatarı
Ziyaretçi
Genç delikanlı uzun koridoru acele ile geçtikten sonra, yaklaşık bir yıldır kaldığı küçük bölmenin kapısını açtı ve içeri girdi. Oda çok karanlıktı. El yordamıyla masanın üzerindeki mumu yaktı ve sandalyeye oturduktan sonra birkaç dakika boyunca hiçbir şey yapmadı. Gözlerini kapadı ve eskiden, mutluluk içinde geçirdiği anılarını anımsadı. Yanaklarından süzülen göz yaşları omuzlarına damlıyor, giydiği kırmızı kazağı ıslatıyordu. Sonra birdenbire hareketlendi ve masanın çekmecesini açarak, bir kağıt birde kalem çıkardı. Mumu, kağıdı aydınlatacak kadar yakınına çekti ve kelemini mürekkebinin içine daldırdıktan sonra yazmaya başladı.

Sevgili C...,
Seni son gördüğüm günden bu yana tam yüz elli takvim yaprağı kopardım. Hayatım boyunca hiç bu kadar yalnız kaldığımı anımsamıyorum. Burada, ne derdimi anlatabileceğim bir arkadaşım, ne de yemeğimi paylaşabileceğim bir tek dostum bile yok. Günlerdir de sıcak bir yemek yediğimi hatırlamıyorum. Soğuk odamın loş karanlığında senin hayalinle ısınıyor, hayat buluyorum. Bu mektubu sana yazmaktaki amacım; ömrümün en mutsuz, şu son saniyelerinde dahi seni ne kadar sevdiğimi anlamanı sağlamaktır. Sen hayatımı anlamlandıran tek şeydin. Hiç kimsede bulamadığım ve yaşayamadığım derin duygular yaşadım senin varlığın sayesinde. Karşıma çıktığın o soğuk kış gecesinde, karanlık hayatımı aydınlattın ve bana sevgi denen o yüce duyguyu tattırdın, dokunulamayan, anlatılamayan, görülemeyen, sadece yaşanabilen o duyguyu. O günden bu yana hiç mutsuz olmadım, sen olmasan bile hayalin vardı yanımda, bu illet yerde kafayı yemememi sağlayan tek şey. Ne zamanki üşümeye başlasam, ellerimin titrediğini hissetsem, ellerini hayal edip onları sıkıca tutuyordum. Tıpkı bir kış gecesinde, sabahlara kadar yağan kar tanelerinin üstünde yürüdükten sonra, bir sokak lambasının loş ışığında otururken tuttuğum gibi.
Her neyse göz yaşlarımla ıslattığım bu mektubu aldığın vakit ben zaten derin bir uykuya, hiç uyanmamak üzere dalmış olacağım. Ama seni hiç unutmayacağım, çünkü bir gün mutlaka yeniden karşılaşacağımızı çok iyi biliyorum ve seninde buna inanmanı istiyorum.
İnan vaktim olsa satırlarıma bu kadar çabuk son vermezdim. Ama artık vaktim geldi, senin anlamlandırdığın şu kısacık ömrüm, Azrailin canımı alması ile son bulacak ve tüm anlamını yitirecek. Evet, şimdi vaktimin geldiğini belirten çanlarda vurulmaya başladı, elveda…
Seni sonsuza dek sevecek olan H....

Delikanlı satırları bitirdiği zaman dışarıda vurulan çanların sesi kulakları sağır edecek kadar yüksek işitilmeye başlamıştı. Gözlerinden akan yaşları temizledi ve mektubu küçük bir zarfın içerisine yerleştirdikten sonra üzerine gideceği adresi yazdı ve masaya bıraktı. Bölmenin kapısı açıldı ve içeriye siyah elbiselere bürünmüş yaşlı bir adam girdi. İhtiyar yavaş adımlarla delikanlıya yaklaştı ve koluna girerek hadi oğlum dedi üzgünüm...

Bu sözler H...nin işittiği son kelimelerdi...
kambis - avatarı
kambis
Ziyaretçi
11 Kasım 2006       Mesaj #1884
kambis - avatarı
Ziyaretçi

KURTULUSUN HIKAYESI- 9

Baharın Anadolu`nun bağrına nasıl geldiğini mi hiç gördün mu kardas
Birden bire iner çiçek kokuları toprağa
Bir yandan yağmurla bereket akar
Bir yandan yeşil bilcümle yaratığa el verir
Bir renk cümbüşüdür kardas
İnsanı gibidir anadolunun toprağı
Sevgiyi verir gibi.. aşkı sunar gibi sunar baharı
Ve katar katar gelir kuşlar
Birden bire canlanır hersey
Birden bire can akar bedenine yurdumun

Mayıs bindokuzyuzyirmibirdir kardas
İnönü`nün avuçlarından Ankara`ya kadardır sevinç çığlıkları
Ki her nara bir kan damlasından almış ruhunu
Ki her zafer çığlığı bir cana malolmustur
Toprak kana doymuştur kardas
Şehit kanidir bu
Ölüme öleceğini bilerek atılanların serüveni
Vatan toprağı namusumdur diyenlerin hikayesidir bu

Yıl bindokuzyuzyirmibirdir kardas
Ve bahar inmiştir memleketimin toprağına
Çiçekler açmış gururlu
Çiçekler açmış hüznü saklayan sevinçlerinde
Bir gelincik ve bir papatya
Bir gül ve bir karanfil
Koklasan kardas
Duyacaksın her bir çiçeğe sinen şehit yüreğinin kalp çarpıntısını
Duyacaksın olumu özlenen bağımsızlık gibi kucaklayanların sesini
Bu vatan kardas; canini vermekle ölüme yenilenlerin değil
Olumu yenenlerin yurdudur

Türk insanini iyice bildin mi kardas
Bak olumun üstüne sevinç türküleri yakabilenlerin yurdudur bu
Bak her evde bir şehit
Bak her evde onurla dimdik bakan ruh ordusudur
Bak her evde yetim bir çocuk
Her evde dul bir kadın
Ve evlat acısı yasayan bir ana
Ki evlat acısı bin kere ölmektir kardas
İste bin kere olumu yenen anaların yurdudur bu kardaş
Bu zafer nasıl kazanıldı diye sorarlarsa
Ak başörtülere bürünmüş bu anaları göster
Baba sevgisini şehidin bir papatyaya sinmiş kokusunda dindiren çocukları
Ve ` Ne mutlu Türk`um diyene` diyen o sarisin kurdun ışıklı gözlerini
Ben Türk evladıyım diyenlerin
Neden sevinç ve gururla dünyaya meydan okuduğunu da anlat

Al çocuğunu karşına kardaş
İhanetleri anlat
Alman komutanlarına yurdu savunmayı isteyenleri
İngiliz muhipleri taraftarlarını
Ve amerikan mandacılarını anlat
Ki onlar bin kere ihanet edenlerdir kendine can verenlere
Ki onlar düşmandan daha keskin
Ve düşmandan daha haindiler
Ve sonra btinin kulu olmuşların unuttuğu halkı da anlat kardaş
Ve cehaleti ve geri kalmışlığı
Ve üstelik çaresizlik ve yılgınlık içinde kalmışlığı

Ve sonra O`nu anlat ; Mustafa Kemal`i
Mustafa Kemal`in kimliğinde yeniden doğabilen bir milleti anlat
İhanetin yenilebileceğini
İnanç ve sevgi ile çaresizliğin nasıl yıkılacağını anlat
Ve nasıl diye sorduğunda
Bir kahramanlık hikayesi anlat kardaş
Cumali Onbaşı`yi
Ya da Ahmet`i
Mermisinin üstüne çocuğunun battaniyesini örten anaları anlat
Demiryollarını onaran isimsiz binlerce kadını
Elindeki tek parasını veren Çocuk Hasan`i ya da
Ve cehaletten düşmandan korkar gibi
Cehennemden kaçar gibi kaçması gerektiğini anlat
Anlat ki ihanetler cehaletin içinde yeşermesin bir kez daha
Anlat ki nisan yuzyirmibirde canini armağan gibi verenler
Inönüde her bahar bir çiçeğin özünde daha sevinçli açsın
Ve her baharda vatanimin bağrına ask yağsın
Anlat ki O sarisin kurt gökyüzünde bir bulut misali akarken üstümüzden
` iste benim çocuğum böyle olur` desin gülümserken..........Gassan SATAR
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Kasım 2006       Mesaj #1885
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Gecenin içinden gelen sesler, kimbilir, belki de bahanesi oldular uykusuz gecenin...
Ölümsüz olduğumu düşündüm; aniden gelen bir düşünceydi, sebepsiz. Boşlukta asılıymışım gibi yaşamanın hissi gibi, öyle bir şey. Kıyısındayken, ucundayken ve içerisindeyken-herşeyin- ölümsüz olmak, hiçbir şeye dokunmamak ve dokundurmamak gibi bir durumdan ibaret halim. Ölümsüz olduğumu hissettim ve yatağımın yumuşaklığından kurtulmak istedim. Kaçmak istedim,
hedefsiz, düşüncesiz...
Sadece'lerin peşinden gitmeliydim. İstediğim buydu. Basitliğin sıkıntısından değil, küçük insanlığımdan da değil, kaçmak istediğim o bilmediğim, adlandıramadığım ama bir şekilde gördüğüm, duyduğum, anladığım ve rahatsız olduğum bir şey. Bana ne olduğumu anlatamadığım ancak ısrarla anladığıma inandığım... İçimden geçen bakışlara aldırmamak, gözlerimi
yummak öylesine yorucu ki, kaçmak isteğim inanılmaz alevleniyor. Bir timsahın görüntüsü gelir, hatta o pullu, kalın ve kaygan derinin içinde bulurum kendimi, bir an için de olsa. Gözlerim yumulu, ince bir çizgidir aslında bakışım. Sonra kurbanın kalp atışını duyarım nabzımda ve kanımın akışını, sımsıcak... Ağaç dallarının arasından tüylerini dökerek sıyrılan kuş kanadında ve incecik
bir arı vızıltısında. Parmaklarımın ucuna yapışan boyanın rengi ile hayallerimin resim galerisindeyim. Ölümsüzüm, içimde.
Ölümsüzüm anlarımda, nefesimde... Gecenin o inanılmaz gürültülü sessizliğinde büyümekte yüreğim ve kafesinin parmaklıkları bir bir parçalanırken bitip başlayan her an içime yazılıyor. Yatağıma dönüp hiçbir şey olmanın sabırsızlığı var bedenimde... Saklanmanın bir şekli.
Usandım. Öfkeden ve sebeplerinden. Kandırılmış sevinçlerden. İsimsiz hüzünlerden. Öğretilmiş "doğrulardan"... Beklentisi saklı gülümsemelerden. Acıtan iyiliklerden usandım... Yaşanmak zorunda olanlardan usandım...
Vazgeçtim. Anlatmaktan. Anlamaktan ve anlaşılmaktan vazgeçtim. Beklemekten döndüm ve vazgeçtim herşeyden...
Dokunmadan, dokunulmadan, sıyrılarak arasından herşeyin ödüyorum ölümsüzlüğümü... Herkesin "korkunç" hikayesini yazmak için buradayım, yazamıyorum... Bitiyor kelimeler, tükeniyorlar, yazamıyorum. Atlamak istiyorum, dipsiz bir uçuruma bırakmak
istiyorum zavallı bedenimi ve bunu yapamamanın sıkıntısına Hayat diyorum... Derimi değiştirmek, kabuğumdan çıkmak, uyanmak gibi bu halim, anlatamam...
Geçmiş zaman kilitli bir odanın karanlığında erimiş, var ile yok arasında kaybolmuş...
feather
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Kasım 2006       Mesaj #1886
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bardaktan boşalırcasına yağmur yağarken...
Kendimi sokağa atıp yağmur damlalarına gözyaşımı gizlediğimi Kimse bilmesin diye İçimdeki özlem yangınını, hasret sancısıyla çarpışıp çıkardığı sesleri... Kimse duymasın diye Gök gürültüsüne kaçtığımı. Yağmura karışan gözyaşlarımın, Toprağa süzülüp gülümün yanağına bir öpücük gibi konduğunu... Hasretimin gürültüsü gökyüzünde umarsızca dolaşırken, TESADÜF' ya gülümün gözlerine değmesini. Kimse bilmesin, kimse duymasın diye Gökten damla damla yağan kar tanelerinin, "YİTİRDİĞİMİZ MELEKLER'MİŞ" rivayetine inanıp... Ben beni sokağa atıp üzerine basarken kanadığım Saçlarıma, paltoma, atkıma toplansın diye kar tanecikleri Dona dona saatlerce üzerimde taşıdığım kar taneleriyle yandım. Üzerime toplanan kartaneciklerinin içlerinde belki sende varsın diye umutlanıp... Seni eve erimeden yetiştirebilmek için, bir hırsızmış gibi sokağımdan eve kaçtığımı Ama her defasında,kar tanelerinin gözlerimin önünde su damlası olup erittiği hayallerimi, Kimse bilmesin diye, kimse duymasın diye İÇİME KANADIM Ve son umudum olan güneşi bekledim. Bütün perdeleri, bütün pencereleri
Belki güneşle geleceksin diye sonuna kadar açtım.
NE GÜNEŞ, NE SEN Hiçbiriniz...
Damlamadı güneş ışığı penceremden içeri, ve karanlık olunca herşey Umut güneşi hayallerimi eriterek indi gökyüzünden. Ellerimde bana kalan, kiminin küçük bir mum ışığında aydınlattığı, Benimse onca ışık demetine rağmen bir türlü aydınlatamadığım Hep siyah kalan ACI YÜKLÜ geceler. Kimse bilmesin, kimse duymasın diye, Belki aydınlatabilir umuduyla ateş-böcekleri aradım geceme O kadar karanlıktı ki, okadar görünmezdiki herşey, Göremedim ateş-böceklerinin ışıklarını... Kimse bilmesin, kimse duymasın diye TÜKENEN HAYALLERİMİ... Rüyalarıma taşıdım seni Kimse bilmesin, kimse duymasın diye
Bu hayatta olmayışını, rüyalarıma sakladım seni.
Yitirdiğim sesini duyacağım diye, kaybettiğim gözlerini bulacağım diye, Toprağa saklamadığım günkü gibi kalacaksın diye. İçimde sen olan rüyalarımda nefes alıp, uyandığımda nefesimi tutarak yaşadığım hayata meydan okudum. Kimse bilmesin, kimse duymasın diye
Tekrar rüyalarımda, BABAM olduğunu
Uyuduğumu kimselere anlatmadım.
Sana benzettiğim insanlara sarılıp öpmek için kendimi zor tuttuğumu Adının harflerini kalbime gözyaşlarımla ince ince kazıdığımı Kimse bilmesin diye, Kalbi kapalı gezdim. Kimse duymasın diye duygusallığımı Hiçbir gözyaşımı, boşuna harcamadım. Dahası BİRTANEM Senin yaşamaktan korkup kaçtığın "ÖLÜM ACISINI" Sen bilmeyesin diye, sen duymayasın diye Ben hep içime kanayarak yaşadım. ÖLÜMÜ ŞİMDİKİ GİBİ TANISAYDIM, SENİ TOPRAĞA GÖMMELERİNE ASLA İZİN VERMEZDİM.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Kasım 2006       Mesaj #1887
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
KIRLANGIÇ..............Aylardan yaz ayı, günlerden pazartesi. Kırlangıcın biri bir adama aşık olmuş. Adeamın penceresine konup şöyle demiş. Ben seni çok seviyorum lütfen beni içeri alda birlikte yaşayalım. Adam cevap vermiş: Olmaz öyle şey. Sen bir kuşsun. Bir kuş, bir adama aşık olurmu?

Kırlangıç bir süre sonra tekrar gelmiş: Lütfen beni içeri al. Birlikte yaşarız. Hem ben sana dost olurum. Hiç canın sıkılmaz. Birlikte yaşar gideriz. Adam yine "olmaz, git başımdan" diye cevap vermiş.

Zaman geçmiş. Sonbahar yaklaşmış. Kırlangıç üçüncü ve son defa penceresinin önüne konup adama şöyle demiş: Lütfen beni içeri al. Artık soğuklarda başladı Dışarıda kalamam. Biliyorsun ben sadece sıcak yerlerde yaşayabilirim. Beni içeri almazsan başka yerlere gitmek zorunda kalırım. Lütfen beni içeri alda burada kalayım. Hem sende benim gibi yalnızsın. adamsa "derhal git başımdan. Ben yalnız kalabilirim" demiş ve kuşu kovmuş. Adam kırlangıç çok uzaklara gittikten sonra düşünmüş. Ben ne aptal, ne kafasız insanım. Niye kırlangıçla yaşamayı kabul etmedim? Ne güzel olurdu yalnızlığıma ortak olurdu.

Adam pişman olmuş ama iş işten geçmiş. Kendi kendine "Nasılsa sıcaklar başlayınca kırlangıcım yine gelir. Bende onu içeri alırım. Birlikte mutlu bir hayat süreriz" demiş. Ve penceresini sonuna kadar açıp beklemeye başlamış. Yaz gelince kırlangıçlarda dönmeye başlamış. Ama onun kırlangıcı gelmemiş.Yazın sonuna kadar penceresini hiç kapatmadan beklemiş ama boşuna. Kırlangıç yokmuş.

Diğer kırlangıçlara sormuş ama hiç biri cevap vermemiş. Sonra bir bilge kişiye danışmak ve ondan bilgi almak için yanına gitmiş. Olayı anlatmış ve bilge kişi cevap vermiş: Kırlangıçların ömrü altı aydır.

Şimdi düşünün: Bugüne kadar kaç kırlangıç kovdunuz pencerenizden?
MARLON - avatarı
MARLON
Ziyaretçi
11 Kasım 2006       Mesaj #1888
MARLON - avatarı
Ziyaretçi
Sevgileri Yarınlara Bıraktınız

"Kalbinizi dolduran duygular kalbinizde kaldı." Yaşamak ve sevmek için hep bilinmeyen bir zamanı bekleriz. Önce diploma almalıyızdır. Sonra iş, güç sahibi olmalıyızdır. Sonra ev, araba ve tüm eşyaları almalıyızdır. Sonra çocukları evlendirmek ve günlük hırslara boğulan hayatlarımızı papatyalar gibi koparıp vazoda yaşatmaya çalışırız. Yaprakları solmuş ve suyu pis kokan o vazo, yaşamın gizli saklı hainliklerine yataklık eder. Artık birbirimize dokunmadan, ellemeden yemekle yatak odası arasında geçer gider en değerli zaman, hayatımız.

Biz hiç ölmeyecekmiş gibi sonsuzluk duygusu içinde gaflet uykularında kana bulanırız. Kan çiçekleri derleriz düşlerimizde, ölümlü hayatlarla örülü hayatlarımızın ölmüş sevdalarına ağıtlar yakarız düşlerimizde sessizce. Onları hep daha iyi bir zaman ve başka günlere bırakırız, yaşanacak ne varsa.

Gizli bahçemizde açan çiçekleri tek tek yolup dökülen saçlarımızın yanına koyarız.Telaşla koşarken eve yetişip yemek yapmak için ya da iş toplantılarının tekdüze vurgusuna ayak uydururken verilecek taksitlerden daha önemli olmaz hiç sevgiyle dokunmak birine. Dokunmak, yaşamın en kutsal büyüsü kızıl akşam üstlerden koşarak gelen ve avucumuza yanar bir top gibi düşen.Dokunmak birine içten ve sevinerek bir çoçuk gibi varolduğuna şükrederek.Dokunmak, insanın insanla zenginleşen biricik yaratık olduğunun en güzel kanıtı. Oysa dokunmadan geçip gideriz en yakınlarımızda salınan yalın kıyısından, lağım akan kanallarda boğuluruz küçücük hırslarla birgün bize hiç lazım olmayacak. Vakit olmaz yaşamak için.

Vakit kalmaz yaşamak için beni unutma çiçeklerinden taçlar yapmaya aşkın başına.Öpüp koklamadan bir tenin yumuşaklığını, incir çekirdeğini doldurmaz kavgalarda tükenir nefesler. Kutsal nefeslerimizi en çirkin sözcüklere harcarız da düşünmeden, sevda sözcüklerine yer kalmaz koskoca mekanlarda.Dünyayı dar ederiz de herkeslere nedense yalnız gecelerde gözyaşlarımız bizi affetmez. Kavgalarda ve ağız dalaşlarında tüketiriz sevgilerimizi de aşklara hiç ümit vaad edilmez çorak topraklarda. Devedikenleri bile kururken bahçelerimizde baharın gelip geçtiğini görmeden kapanır gönül gözü. Gönül gözü kapalı olanın yiyeceği taş duvarlardır ev niyetine ve altın bilezikleridir sarılacak sevdalar yerine. Denizler uzak düşlerin maviliklerine saklanır da bir çocuk gibi, hiç selam etmez bize bilinmeyenin gizli sırlarından. Geniş zamanlar umarız bir gün sevgimizi söylemek için. Hiçbir gün gelmeyecek o günün hatırına harcarız hovardaca bir ömrü.Kanat çırpan aşklar bir kuş misali salınırken etrafımızda ya elimizde sıkıp öldürürüz onları ya da kaçırırız uzak ülkelere geri dönülmeyen.

Aşk dokunmak ve sözden üretilen bir misk-u amberdir ki kokusu cihanı tutan. Sözlerden kolyeler takıp ak gerdanlara dokunuşun sarı güllerini dermek yaşamın hecelerini yanyana dizer.Yüreğinin surları yalçın kayalarla desteklenmiş insan nasıl ulaşsın sözcüklere? Bir kelebek misali yorulur kanatcıkları düşer yarı yolda boz toprak üstüne söz.Gecelere düğümlenmiş tutkuların yaşama ipek bir yorgan gibi serildiği günlerin özlemi fırtınalara yataklık eder ancak. Bırak! Ruhun öldüğü anlaışlsın.Bırak! Zaman sana hizmet etsin bıkıp usanmadan. Savaşın acımasız rüzgarına emanet yaşamlar, emanet yaşamlar kadar hain, sevgisiz ilişkilerin saldırısına uğrayan insan, karanlık yandaşlarına çevirirken yüzünü, unutur gider yaşamın kutsallığına türkü yakan dilleri. Kader değildir sevgisiz yaşamak. Ölüler yüzerken etrafımızda nehirden su içmek zor gelebilir insana ama yine de kutsaldır Ganj. Zeytin yaprağının gümüş bakışında açılır kapılar aşka. İçimize ılık zeytinyağı gibi akar sevdalar ve Akdeniz’in ruhu çırpınır beyaz köpükleriyle yüreğimizde.

Eğer zaman varsa yaşanacak.
Her akşam seninle
Yeşil bir zeytin tanesi
Bir parça mavi deniz
Alır beni
Seni düşündükçe
Gül dikiyorum ellerimin değdiği yere.

Aşk dokunmaktır gül yaprağı tene, söz ise yarin attığı bir güldür taş niyetine.
nazlisu - avatarı
nazlisu
Ziyaretçi
11 Kasım 2006       Mesaj #1889
nazlisu - avatarı
Ziyaretçi
Genç kadın bebegin güzelligi karşısında büyülenmiş gibiydi. Kıvırcık sarı saçları, iri mavi gözleri, kalkık bi burun ve küçük kırmızı dudaklarıyla bir kartpostalı andıran bebek, kadının şimdiye kadar gördügü en cana yakın kız çocuguydu.
Onun ipek yanaklarını doya doya öpmek ve cennet kokusunu içine çekmek için egildiginde;
Dokunma bana...'' diye bir ses duydu.
''Beni okşamaya hakkın yok senin...''
Kadın korkuyla irkilip etrafına bakındı. Bebekle kendisinden başka kimse yoktu içeride.
Aynı sesi tekrar duydugunda bebege döndü. Aman allahım!.. Yeni dogmuş görünmesine ragmen konuşan oydu.
''Bana yaklaşmanı istemiyorum'' diye devam etti.
''Hemen uzaklaş benden...''
Kadın, biraz olsun kendini toparlayarak:
''Çocuklarımız hep erkek oluyor'' dedi.
''Onlar da güzel ama kız çocukları başka. Bu yüzden seni öpmek istedim.''
''Beni öpemezsin'' diye aglamaya başladı bebek.
''Benim de seni öpemeyecegim gibi...''
''Neden?'' diye sordu kadın. ''Neden öpemezsin ki?''
Bebek, hıçkırıklara bogulurken:
''Bunun sebebini bilmen gerekir'' dedi.
''Düşünürsen mutlaka bulacaksın...''
Kadın, neler olup bittigini hatırlamak üzereyken kendine geldi. Özel bir hastanenin en lüks odasında yatıyor ve narkozun tesirinden midesi bulanıyordu. Aile dostları olan tanınmış doktor, odayı dolduran çiçeklerden bir tanesini vazodan çıkarıp kadına uzatırken:
''Geçmiş olsun hanımefendi'' dedi.
''Başarılı bir kürtajdı dogrusu.
Ha..! Sahi, ''kız''mış aldırdıgınız bebek.''
MARLON - avatarı
MARLON
Ziyaretçi
11 Kasım 2006       Mesaj #1890
MARLON - avatarı
Ziyaretçi
Ölümsüz Aşk

Gözleri yine nemli, yine ıslak bakışlar... Alışmıştı artık bu mecburiyete, boyun eğdi. Henuz hayatının baharında ama ölümle yüz yüzeydi. Babası onu kurtarmak için elinden geleni yapıyordu. Ama onu ne babasının çabaları ne de kalbinin teklemesi değil, kalbindeki sızı ilgilendiriyordu. Kalbinin derinliklerindeki sızı. Sevdiği aklına geldi bir damla yaş daha döküldü gözlerinden... Ayrıldıklarından beri tam beş çile dolu yıl geçmişti. Aslında sevgilerinin arasına o kahrolası para girmişti. Hatırlıyordu da sevdiği ona bir keresinde:
"Ben zengin değilim sana şuan yaşadığın gibi bir hayat vaadedemem ama seni seven bir kalbim var. Sana sadece onu verebilirim." demişti.

Zaten sevgiye muhtaç birisi başka ne isteyebilirdi ki. Kendisini sevmesi yeterdi. O en çok Saçlarının dökülmesine üzülüyordu. Çünkü sevdiği öpmüş koklamıştı saçlarını. Her dökülen saç yüreğine bir hançer olup saplanıyordu. Şimdi tek isteği sevdiğinin son anlarında yanında olmasıydı. Ne olurdu onu bir kez daha görebilse, onu bir kez daha koklayabilse. Olmuyordu ne yapsa çaresiz ne yapsa erişilmez olmuştu arık. Bu düşünceler arasında uykuya daldı.

Babası heyecanlı bir şekilde kızının odasına girdi. " Müjde kızım,kalp bulundu " dediğinde kızının bir peri güzelliğinde, sevdiğinin özleminden ıslanmış yüzüne baktı ve çıktı odadan...

Nihayet kendine geldiğinde sanki başka bir dünyadaydı. Kendini çok garip hissediyordu. İçinde acaip bir his vardı. Sanki bu dünya ona çok farklı gelmişti. Aklına yine sevdiği geldi. Kalbi eskisinden daha hızlı atmaya başladı. Kalbi değişmişti ama sevdiğini eskisinden daha çok sever olmuştu.

Bir gece ansızın uyandı uykusundan. Kalbi çok hızlı atıyordu. Anlam veremedi ve tekrar uyumaya çalıştı. Fakat hemen her gece aynı durumla karşılaşınca doktora gitti, durumunu anlattı. doktor "Bir aya kalmaz geçer" demişti. Ama aradan aylar geçmesine rağmen durum aynıydı.

Birgün bahçeye çıktı. Çiçekleri seviyordu. Kırmızı güllerin yanına gitti. Kalbi hızlı hızlı atmaya başladı. En çok kırmızı gülleri severdi. Çünkü sevdiği ona benzediğini söylerdi hep. Bu sırada bahçe kapısı çaldı. Kapıyı açtı kimse yoktu. Tam kapıyı kapatacakken yere baktı bir mektup vardı mektubu yerden aldı ve mektubun kendisine geldiğini gördü. Fakat mektubu gönderen ismini yazmamıştı. Mektubu açtı ve kalbi hızlı hızlı atmaya başladı. Bu koku onun kokusuydu. Kendini zorlayarak eve girebildi. Birden bütün kanı çekilmişti sanki vücudundan. Zarfın içinden mektubu titreyen ellerle çıkardı ve okumaya başladı :
" Sevdiğim, bugün sevdamızın altıncı yılı. Seni hep sevdim. Seninle ayrılmak zorunda kaldığımızdan beri, bir kalbe iki sevginin sığmayacağını bildiğimden ne birini sevdim ne de evlendim. Her günüm çile ve azapla geçti. Her gün sana şiirler yazdım, her gün şiirlerimi okudum ve her gün ağladım. Tam beş yıl boyunca her gün yazdım, okudum, ağladım. Bir gün önüme bir fırsat çıktı. Bu fırsatı reddedip kendime daha fazla haksızlık edemezdim. Belki seni unuturum diye senden çok uzaklara gittim. Ama şimdi seni daha çok özlüyorum. Her gece yanına geliyorum o masum yüzünü okşuyor yanaklarına öpücükler konduruyorum, sen uyanıyorsun benim geldiğimi anladığını sanıyorum ama sen o tatlı uykuna geri dönüyorsun. Sevdiğim hep ben geldim senin yanına artık sen gel olur mu. Kırmızı güllerimize iyi bak. Ve artık unutma içinde seni senden daha çok seven bir kalbin var. Ona iyi bak olur mu. Kırmızı güllere ve kalbimize iyi bak. Seni yanıma gelene kadar bekleyeceğim sevdiğim Hoşçakal..."
Yazar : Ahmet NigdeTarih : 06.03.2005

Benzer Konular

17 Şubat 2016 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar