Arama

Hikayeler ve Öyküler -1- [Arşiv] - Sayfa 21

Güncelleme: 3 Aralık 2006 Gösterim: 495.933 Cevap: 1.997
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Ocak 2006       Mesaj #201
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
yr

Sponsorlu Bağlantılar

Günün birinde üc adam ormanda yürürlerken karsilarina büyük ve vahsi bir nehir cikti. Ama nehrin karsi kiyisina mutlaka gecmeleri gerekiyordü. Peki bunu nasil basaracaklardi?
Birinci adam, dizlerinin üstüne coktü ve Tanriya dua etti: "Tanrim, lütfen nehrin karsi kiyisina gecebilmem icin bana güc ver!"
Tanri ona uzun kollar ve güclü bacaklar verdi. Böylece nehrin karsi kiyisina geçebildi. Ancak bunun icin 2 saat boyunca dalgalarla bogustu ve neredeyse 3-4 kez bogulma tehlikesi gecirdi. Ama, basarmisti!!!!
Bunu gören ikinci adam da Tanriya dua etti: "Tanrim lütfen nehrin karsi kiyisina gecebilmem icin bana güc ve gerekli araci ver!"
Tanri ona bir tekne verdi ve o da nehrin karsi kiyisina gecmeyi basardi, ancak birkac kez teknenin alabora olma tehlikesiyle karsilasti...
Tüm bü olan bitenleri izleyen ücüncü adam, dizlerinin üstüne coktü ve Tanriya yalvardi: "Tanrim, lütfen nehrin karsi kiyisina geçebilmem icin bana güç, arac ve zekayi ver!"
Tanri adami bir kadina dönüstürdü... Kadin haritaya bakti.... Nehrin biraz yukarisina dogru yürüdü ve köprüden karsiya gecti....


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Ocak 2006       Mesaj #202
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
oLur ya.. unutursam..

Sponsorlu Bağlantılar
Yağmurlu ve soğuk bir kış günü,yırtık pırtık paltolar giymiş iki
çocuk kapımı çaldı. "Eski gazeteniz var mı, bayan?"
Çok işim vardı. Önce hayır demek istedim,ama ayaklarına gözüm
ilişince sustum. İkisinin de ayaklarında eski sandaletler vardı ve
ayakları su içindeydi.
"İçeri girin de size kakao yapayım." dedim. Hiç konuşmuyorlardı.
Islak ayakkabıları halıda iz bırakmıştı. Kakaonun yanında reçel
ekmek de hazırladım onlara, belki dışarıdaki soğuğu unutturabilir,
azıcık da olsa ısıtabilirdim minikleri. Onlar şöminenin önünde
karınlarını doyururken ben de mutfağa döndüm ve yarıda bıraktığım
işleri yapmaya koyuldum. Oturma odasında ki sessizlik dikkatimi
çekti. Bir an kafamı uzattım içeriye küçük kız elindeki boş
fincana bakıyordu. Erkek çocuğu bana döndü
ve "Bayan, siz zengin misiniz?" diye sordu.
"Zengin mi? Yo hayır!" diye cevaplarken çocuğu, gözlerim bir an
ayağımdaki eski terliklere kaydı. Kız elindeki fincanı tabağına
dikkatle yerleştirdi ve "Sizin fincanlarınız ve fincan tabaklarınız
takım." dedi. Sesindeki açlık, karın açlığına benzemiyordu. Sonra
gazetelerini alıp çıktılar dışarıdaki soğuğa.Teşekkür bile
etmemişlerdi, ama buna gerek yoktu. Teşekkür etmekten daha öte bir
şey yapmışlardı. Düz mavi fincanlarım ve fincan tabaklarım takımdı.
Pişirdiğim patateslerin tadına baktım. Sıcacıktı patatesler.
Başımızı sokacak evimiz vardı. Bir eşim vardı ve eşimin de bir işi,
bunlar da fincanlarım ve fincan tabaklarım gibi uyum içindeydi.
Sandalyeleri şöminenin önünden kaldırıp, yerlerine yerleştirdim.
Çocukların sandaletlerinin çamur izleri halının üzerindeydi hala.
Silmedim ayak izlerini. Silmeyeceğim de. Olur ya; unutuveririm ne
denli zengin olduğumu. Siz sakın unutmayın ne kadar zengin
olduğunuzu...
Ben unutmayacağım.
Dosttan gelen bu nefis öyküye yakışan nefis bir Arap Özdeyişi:
"Ayakkabım yok diye üzülüyordum; ta ki ayaksız bir insan görene kadar"
sevgiyle.....

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Ocak 2006       Mesaj #203
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
rej
*************************************************************************** *

Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: "Sevginin sadece
sözünü edenlerle, onu
yaşayanlar arasinda ne fark vardir?"
"Bakin göstereyim" demiş ermiş. Önce sevgiyi dilden
gönüle indirememiş
olanlari çağırarak onlara bir sofra hazirlamiş. Hepsi
oturmuşlar yerlerine.
Derken tabaklar içinde sicak çorbalar gelmiş ve
arkasindan da, derviş
kaşiklari denilen bir metre boyunda kaşiklar.
Ermiş "Bu kaşiklarin ucundan tutup şöyle yiyeceksiniz"
diye bir de
şart koymuş.
"Peki" demişler ve içmeye teşebbüs etmisler.
Fakat o da ne?
Kaşiklar uzun geldiğinden bir türlü döküp
saçmadan götüremiyorlar ağızlarına.
En sonunda bakmişlar beceremiyorlar,
öylece aç kalkmişlar sofradan.
Bunun üzerine
"Şimdi..." demiş ermiş.
"Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe.
" Yüzleri aydinlik, gözleri sevgi ile gülümseyen işikli insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. "Buyrun" deyince her biri uzun boylu
kaşığını çorbaya daldirip, sonra karşisindaki
kardeşine uzatarak içmisler
çorbalarini. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve
şükrederek kalkmişlar sofradan.
"Işte" demiş ermiş:
"Kim ki hayat sofrasinda yalniz kendini görür
ve
doymayi düşünürse o aç kalacaktir. Ve kim kardeşini
düşünür de
doyurursa o da kardeşi tarafindan doyurulacaktir.
Şüphesiz şunu da
unutmayin; hayat pazarinda alan deðil veren
kazançlidir herzaman..




Son düzenleyen f.L.y; 27 Ocak 2006 03:44
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Ocak 2006       Mesaj #204
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
cbkmorcicekler2
g
GÜL KIZ
Genç adam, işe giderken hergün yolunun
üzerindeki güllerle dolu bahçeye bakmadan
geçemezdi. Her sabah o rengarenk güller içini
neşeyle, sevinçle dolduruyordu. Günler geçtikçe güllere bakan gözleri, bahçedeki eve takılmaya başladı . Çünkü, son günlerde o evde, tül perdeningerisinde bir genç kızın silüetini görüyordu. Hergeçişinde güllere ve pencerede belli-belirsiz görünüp
kaybolan genç kıza bakmadan edemiyordu.

Bir sabah her zamankinden daha erken yola çıktı.Bahçenin önüne geldiğinde yüreğinin titrediğini, içinin ürperdiğini hissetti; her gün tül perdenin arkasında gördüğü kız, bahçede gülleri suluyordu. Güzel kız, genç adamı görünce yüzü kızararak içeri kaçtı. Genç kızın hayali gözlerinden kaybolmasın
diye gayret eder gibi gözlerini sabit bir halde bir güle dikerek öylece kalakaldı. Gördüğü güzelliğin etkisinde kalmış, sevdalandığını düşünüyordu. Genç adam, artık hergün bir öncesine göre biraz daha erken geçiyordu, kızı tekrar görürüm umuduyla. Fakat tüllerin gerisinde görünüp kaçan
bir silüetten başka şey göremiyor, kahroluyordu. Genç kız da her sabah heyacanla tüller arkasına geçiyor, genç adamın gelmesini bekliyordu.

Bir gün, genç adam bahçenin önünden geçmedi.
Genç kız gün boyunca boşuna bekledi. Ertesi gün,daha ertesi gün yine boşuna bekledi, genç adam gelmedi. Genç kızın yüreğine hüzün doluyordu.

Başka bir gün, yine umutsuz gözlerle yola
bakarken, bir grup insanın omuzlarında tabutla geçtiklerini gördü genç kız. Aklından geçenkorkunç düşünceden tüm vücudunun titrediğini hissetti, yüreği sıkıştı; yoksa genç adam ölmüş müydü !.. Genç kız yine hergün tüllerin arkasınageçiyor, boş gözlerle dışarı bakıyordu. Yüzü de, artık bakmadığı, sulamadığı gülleri gibi soluyordu.

Genç adam bir gün yine geçti bahçenin önünden.
Bir aydır yattığı hastaneden sonunda çıkmış,
ilk iş olarakta güllü bahçenin önünegelmişti.
Ama ümit içinde geldiği bahçenin önünde, gülen yüzü asıldı; bahçedeki güller solmuş, pencere karaperdelerle sımsıkı kapatılmıştı. Genç adam yoldaoynayan çocuklara sordu; "Bu evde kimseyaşamıyor mu?" Bir çocuk; "İhtiyar bir kadınyaşıyor." dedi. Genç adam cevabını duymaktan korkarcasına, başka bir soru sordu ; " Burda yaşayan genç kız ne oldu ?"
Çocuklardan biri atıldı; "O öldü."dedi, genç adamın yana düşen kollarını, yaşaran gözlerini görmedenbaşka bir çocuk atıldı; "Verem olmuş, dün öldü."

Yıllar sonraydı, küçük bir çocuk heyacanla
annesiyle babasının yanına koştu,
güller arasında, sallanan sandalyede
oturan ihtiyar adamı göstererek bağırdı;
"Dedem gülüyor, dedem gülüyor baba !.."
Koşarak ihtiyarın yanına gittiler, gülerken hiç görmedikleri yüzüne baktılar. Elinde bir gül olan ihtiyar adamın yüzüne, gerçekten bir gülümsemeyayılmıştı; biten bir hasrete seviniyormuş gibi,yıllardır görmediği birine kavuşuyormuş gibi mutlu bir gülümseyişti bu. Fakat gözleri kapalıydı...

ozanyazar
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Ocak 2006       Mesaj #205
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bir gün hayatımdan ördürürcesine çıkacaksın.ve ben seni hep son günkü halinle hatırlayacağım.seni en güzel halin neydi diye düşünüyorum. Ve içimden bir ses yıllar öncesine götürüyor beni ...

Seni her halükarda içimde hissedebiliyorum. İşte olayımın en güzel yanı bu. Sen ne kadar anlayabilirsin bilemiyorum. Ama benim gibi her şeyden ve herkesten uzak bir hayatın olmasaydı bunun ne demek olduğunu anlardın. Seni anlıya biliyorum sevdiklerin ve sana destek veren herkesin yanında ağlamak bile senin doğal. Benim için lüks olan her şey sana doğal geliyor.

Şimdi yatıyorsundur. Bir sigara yakmış yatağının ucunda yaşadıklarını ve benim sana söylediklerimi ve hatta yaşadıklarının bir hata olduğunu düşünüyorsundur. Kanayan yarayım senin için biliyorum. Bir hata. Bir yanlış. Oysa sadece sevmiştim seni. Hala aklımın bir ucundan çıkmıyorsun. Son kez çıkmayan olacaksın. Seni asla unutmayacağım. Yerlerde sürünüp yok olsam, evlenip çocuk sahibi olsan ve adım bir yana, dünyada olduğumu unutsan ben yine bıraktığın yerde olacağım.

Parktaki çocuklara bakıp seni yaşayacağım. Söküp atmam gerek içimden seni. Hayatımın kalanını sensiz yaşamayı öğrenmeliyim. Ve öyle ki hiç sızlamamalı içim seni gördüğümde. Sen utanmalı, sen başını eğmelisin. Yaptıklarından utanmalı, iliklerine kadar üşümelisin yazın kavurucu sıcaklığında...

Ama olmaz bunu sana yakıştıramam. Sen bunları yaşamamalı, görmemelisin. Korkma yavrucuğum ben gizli bir köşeden seyreder sonra usulca kaybolurum. Sen hiç görmezsin beni. Belki bir gün ortak bir tanıdığımızdan haberlerimi alırsın. Olur da hakkımda kötü bir şeyler duyarsan ne olur kulak asma yalandır mutlak. Senin üzülmen için söylenmiştir.

İçim yanıyor kimseye anlatamıyorum. Hoş sen bile anlayamadıktan sonra kim anlasın. Bana güldüklerini biliyorum bunu iliklerime kadar biliyorum. Varsın olsun, gülsünler, ben biliyorum içimdekileri. Yorgun bedenimi yıldızlara taşıyacaklar bu benim en mutlu günüm olacak. Sevdiklerimi oradan görebileceğim. Bir kahve telvesi, bir sigara dumanı kadar yakın olacağım sana. Sana ve sevdiğim tüm insanlara.

Son bir sevgi son bir mutluluk yakaladım seninle, belki de çok kısaydı kimileri için. Nereden bilsinler benim için bir ömre bedel olduğunu. Ben gözlerimde yaşadım bu aşkı ve yine gözlerimde bıraktım umutlarımı. Bunları bir gün okuyacak mısın? Okurken ağlayacak mısın bilemiyorum. Ama beni anlayabilmen için çok zaman geçmesi gerekiyor belki yüzyıllar. Yalnızları oynuyorum sen bile farkında olmadan. İşte ben buyum, kimsenin istemediği, kimsenin anlamadığı. Anlamak istemediği. Uykuların en tatlısı senin için olsun canımın içi...Msn Cry
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Ocak 2006       Mesaj #206
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
bal
***************************************************************

Küçük çocuk, baloncuyu büyülenmis gibi takip ederken, saskinligini gizleyemiyordu. Onu hayrete düsüren sey, "Bizim eve bile sigmaz" dedigi o güzelim balonlarin adami nasil havaya kaldirmadigi idi. Baloncu dinlenmek için durakladiginda o da duruyor ve sonra yine takibe koyuluyordu. Bir ara adamin kendisine baktigini farkederek ona dogru yaklasti ve bütün cesaretini toplayarak:
-Baloncu amca, dedi. Biliyormusun benim hiç balonum olmadi.
Adam çocugu söyle bir süzdükten sonra:
-Paran var mi? diye sordu. sen onu söyle.
-Bayramda vardi, diye atildi çocuk, önümüzdeki bayram yine olacak.
-Öyleyse bayramda gel, dedi adam. Acelem yok, ben beklerim.
Çocuk sessizce geri döndü. O ana kadar balonlardan ayirmadigi gözleri dolu dolu olmus, yürümeye bile mecali kalmamisti. Bir kaç adim attiktan sonra elinde olmadan tekrar onlara baktiginda, gördüklerine inanamadi. Balonlar, her nasilsa adamin elinden kurtulmus ve yol kenarindaki büyük bir akasya agacinin dallarina takilmisti. Çocuk, olup bitenleri büyük bir merakla takip ederken, baloncu ona dogru dönerek:
-Küçük, diye seslendi. Balonlari agaçtan kurtarirsan birini sana veririm.
Yapilan teklif, yavrucagin aklini basindan almisti. Kosarak agacin altina dogru yöneldi ve ayakkabilarini aceleyle firlatip tirmanmaya basladi. Hedefine adim-adim yaklasirken duydugu heyecan, bacaklarini kanatan akasya dikenlerinin acisini hissettirmiyordu. Sincap çevikligiyle balonlara ulastiginda bir müddet onlari seyretti ve dallara dolanan ipi çözerek baloncuya sarkitti. Ancak balonlardan birisi iyice sikistigindan digerlerinden ayrilmis ve agaçta kalmisti. Çocuk onu kurtarmaya kalkissa, dikenlerden patlayacagini çok iyi biliyordu. Ister istemez balonu yerinde birakip asagiya indi ve adam dönerek:
-Birini bana verecektiniz, dedi. Hangisi o?
Adam elini tersiyle burnunu sildikten sonra:
-Seninki agaçta kaldi evlat, dedi. Istersen çik al.
Çocuk bu sefer ayakta bile duramadi. Kaldirim kenarina oturup baloncunun uzaklasmasini bekledikten sonra, dallar arasinda parlayan balona uzun uzun bakarak:
"Olsun", diye mirildandi. "Olsun." Agacin üzerinde kalsa da, bir balonum var ya artik
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Ocak 2006       Mesaj #207
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
SURMELIME
Ben seni kocaman bir yürekle sevdim.Gözlerim degil, yüregimdi seni gören. Sen damarlarımdaki kana karışıp, geldin oturdun yüregime. Bir baska yerde olamazdın zaten. Sen, benim en degerli yerimde, yüregimde olmalıydın, orada kalmalıydın.çok aşka ev sahipligi yapan bu yürek, ilk kez bu kadar kolay kabullendi seni. Her hangi bir konuk degildin artık.Bu yüzden ne agırlama faslı vardı, ne de ugurlama.O yüregin gerçek sahibiydin. Simdi sonbahar, kışa giriyoruz ya.Ben dört mevsim baharı yaşadım seninle.çicek çiçek açtın yüregimde.Gökkuşagı zayıf kaldı,senin renklerin karsısında.Taze bir yaprak gibi yeşildin.Açelyaydın pembeliginle.Üzerine çig taneleri düşmüş sarı güldün.Kırmızıydın bir ateş gibi.Ve maviydin... En cok bu renkle anmayı sevdim seni.Denize tutkundum, denizi sensiz, seni de denizsiz düşünemedim.Seni severken dünyayı da sevdim ben, insanları da.Kendime bile dar gelirken, içinde herkese yer olan bir hayatın sahibiydim artık.En kızgın,en tahammülsüz oldugum anlarda bile, seni düşünmek yetti bana.Içimdeki sevinç yüzüme yansıdı,güldüm.Beni öylesine güldüren senin sevgindi ve ben kaygısız, içten gülüşün ne demek oldugunu, nasıl güzel bir şey oldugunu anladım seninle..Her seye ragmen sevdim seni. Güçlüydüm ve aşamayacagım hiçbir zorluk yoktu.Koca bir kente, koca bir ülkeye kafa tutabilirdim.Sen elimden tuttugunda, patlamaya hazır bir volkan gibi hissederdim kendimi.Menzil sendin ve ben o menzile ulaşmak için önüme çıkan her şeyi yok edebilirdim.Sana ulaşmamı engelleyecek her şeyi eritirdim,kul ederdim.Sana ulaştıgımdaysa sakin bir göle dönüşürdüm.Ve o göle bir tek sen girebilirdin...Sevdim ve hayrandım da.Her halin çekti beni.Duruşunu,uyumanı,gülmenı,kızmanı,şaşkınlıgını, saflıgını,kurnazlıgını,çocuklugunu,olgunlugunu sevdim.Sesini de sevdim suskunlugunu da.Küçük oyunlarını,kaprislerini, sitemlerini,korkularını sevdim.Seni ve o doyumsuz sevdanı,uçarı sevdanı anlatacak kelime bulamadım çogu zaman.Sıgmadın cümlelere ve hiç bir cümle seni yeterince tarif edecek kadar derin olmadı.Seni severken yorulmadım.çünkü sen yasam kaynagıydın.Her gün yenilendim.Seninle çogaldım,büyüdüm. Eksik kalan neyim varsa tamamladın.Ölmeyecektim çünkü sen ölmezligin ta kendisiydin

BEN SENI BOYLE SEVDIM
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Ocak 2006       Mesaj #208
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ZIR DELİME

.: Ben Seni Sevdikce Varım :.

Hep ertelenen bir an, hiç yaşanmamaya mahkumdur.

Düşlerin bekleyişini yalnızca bir hüsran karşılayacaktır.

Mevsimleri sayarsak, ömür baharsız tükenir gider.

Sevdiğinizi bulmak ya da bulduğumuzu sevmek tercihi en zor olan iki seçenektir bu sınavda...

Boşuna akan ırmaklar mı var yüreğimizde, sebepsiz mi coşkun bir denizde maviye hasretliğimiz?

Ufukta görünen o ki, mutluluk tek kişiliktir aslında.

Karşımızdakinin çabasına ihtiyacı yoktur mutluluğun.

Aşkın da sevdiğin kadar büyüktür, sevdiğin sürece meydan okur dünyaya.

Hasretle beklenen gelmez hiçbir zaman, o hasreti yalnız tüketirsin.

Karşılık bulmuyorsa sevda, umut değil, kendini hükümdar sanan köleler üretir, dönemezsin.

Ama boşa geçmemiştir dolan vakit. Heba olan şiirlerin de değildir.

Türkülerin diliyle yas tuttuğun geceler, sırdaşlığını hiç terk etmez.

Kıymetini bilmediğin kır çiçekleri yeniden açar, o gül solarken.

Ayrılanlar yıllar geçse de üstünden, hep aynı acıyı çeker.

Ama yollar hiç bitmez. Sonuna geldiğin, zannettiğin yerler birer duraktır aslında.

Ve sen yolculuğunu gönüllü olarak bitirmişsindir o durakta.

Güneş hep geç kalırmış gibi gelir, sen bir havada mevsimlecaktır belki.

Hep bir umutla beklenirken sevda habercisi, yüreğini teselli etmek de sana düşer.

Her şeye rağmen ürkütmesin seni bu sevdanın ateşi.

Her yangın önce başladığı yeri yakar.

Sana küçük kendime büyük gelen yüreğimde, yıllar geçse de senin adın yazar.

Ve bil ki sevdiğim, uslanmaz ruhum yaşadıkça seni sever, seni sevdikçe yaşar...


BEN SENİ SADECE SENİ SEVİYORUM ZIR DELİM
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Ocak 2006       Mesaj #209
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ft
Üniversiteli delikanlı Kolejli kıza bir voleybol maçında rastladı. Okul salonundaydı maç. Tribünsüz,minik bir salon.. Seyircilerle, oyuncular arasında, sahanın çizgisi vardı sadece..O kadar yakındılar..
Delikanlı, bu tatlı, bu güzel, bu dünyalar şirini kızı ilk defa görüyordu takımda.. Hoşlandığını, fena halde hoşlandığını hissetti. Az sonra bir şeyi daha hissetti. Uzun zamandan beri maçı değil, o güzel kızı izlediğini.. Kız servis atarken hemen önünden geçti. Göz göze geldiler.. Kız gülümsedi..
Delikanlı, çok popülerdi o yıllarda.. Kız onu tanımış olmalıydı. Kim bilir, belki kız da ondan hoşlanmıştı.. Belki de delikanlı öyle olmasını istediği için ona öyle gelmişti.. Set değişip, takım karşıya gidince, delikanlı da yerini değiştirdi, o da karşıya gitti.. Üçüncü sette tekrar eski yerine döndü.. Kız da gidiş gelişleri fark etmişti galiba.. Bir defa daha gülümsedi. Manidar.."anladım" der gibi bir gülümseyişti bu...
Delikanlı o hafta boyu hep bu dünyalar şirini kızı düşündü.. Pazar günü, sabahın köründe kalktı, erkenden oynanacak maçı, ne maçı canım, o dünyalar şirini kızı görmek için..
Delikanlı artık kızın hiçbir maçını kaçırmıyordu.. Dahası.. Ankara Koleji'nin her dağılış saatinde, okul civarında oluyordu, onu bir kez daha görmek için.. Karşılaştıklarında, hafif çok hafif bir gülümseme, çok minik bir baş eğmesi ile selamlaşır olmuşlardı.. Bir defasında, yaptığına sonra kendisi de günlerce güldü.. O gün gene tesadüfmüş gibi, okul dağılışı kızın karşısına çıkmış, gülümseyerek selamlamış, sonra arka sokaklara dalıp, yıldırım gibi koşarak, bir blok ötede gene karşısına çıkmıştı. Kız bu defa, iyice gülmüştü.. Karşısında, sözüm ona ağır ağır yürüyen, ama nefes nefese delikanlıyı görünce..
Delikanlı, voleybol takımının kaptanını iyi tanıyordu. Arkadaştılar. Sonunda bütün cesaretini topladı, kaptana açıldı.. O kızdan fena halde hoşlanıyordu. Galiba kız da ona karşı boş değildi. Bir yerde, bir şekilde tanışmaları gerekiyordu.. O zamanlar, bu işler böyle oluyordu çünkü.. Kaptan "tabi" dedi.. "bu hafta sonu güzel bir konser var. Biz onunla gitmeye karar vermiştik zaten. Sen de gel. Hem konseri birlikte izleriz, hem de tanışırsınız.."

"Mutluluk işte bu olmalı" diye düşündü delikanlı.. "Mutluluk işte bu!.."

Ve konser gününe kadar geceleri hiç uyuyamadı.. Konser gününü de hiç ama hiç unutmadı.. O ne heyecandı öyle.. Konserin verildiği sinemanın kapısında tanıştılar.. El sıkıştılar.. O güzel ele dokunduğu anı da hiç unutmadı delikanlı.. Kaptan, salona girdiklerinde, ustaca bir manevra daha yaptı. Delikanlı ile dünyalar şirini kız yanyana düştüler.İnanamıyordu delikanlı.. Onunla nihayet yanyana oturduğuna, onun sıcaklığını hissettiğine, onun nefesini duyduğuna inanamıyordu.. Biraz önce tanışırken tuttuğu el, bir karış ötesinde öylesine duruyor, delikanlı, sahnede dünyanın en romantik şarkısı söylenirken –o an dünyanın bütün şarkıları dünyanın en romantik şarkısıydı ya- o eli tutmak için öylesine büyük bir arzu duyuyordu ki içinde.. Ama uzatamıyordu işte elini.. Her şey böyle iyi giderken, yanlış bir hareketle, onu ürkütebileceğinden, incitebileceğinden öylesine korkuyordu ki..
Sonunda dayanamadı, sanki kolu uyuşmuş gibi, uzandı..Kolunu kızın koltuğunun arkasına koydu.. Kızın omzuna değil.. Koltuğun üzerine.. Sonra kız arkaya yaslandı.. Bir kaç saç teli, delikanlının elinin üzerine dokundu.. Kalbi yerinden fırlayacak gibi atıyordu artık genç adamın.. Dünyalar şirini kızın saçları eline dokunuyordu çünkü.. Konserden çıkarken, kız, şakalaştı.. "Sizi her maçımızda görüyoruz. Alıştık nerdeyse.. Yarın Adana'da da maçımız var.. Gözlerimiz sizi arayacak.."
Hayır, aramayacaktı. Delikanlı o anda kararını vermişti çünkü.. Cebinde onu otobüsle Adana'ya götürüp getirecek, hatta öğle yemeğinde bir de Adana kebap yedirecek kadar para vardı.. Gece yarısı kalkan otobüse bindi.. Sabah erkenden Adana'ya indi. Maç saatine kadar başı boş dolaştı. Salona erkenden girdi, en ön sıraya tam servis köşesine en yakın yere oturdu.. Takımlar sahaya çıkarken, salondaki en heyecanlı seyirci oydu. Maç falan değildi sebep tabii.. İlk sette kız farkında bile değildi onun.. Nerden olsundu ki.. İkinci sette öbür tarafa gittiler.. Döndüklerinde, ügüncü sette kız fark etti delikanlıyı..Yüzünde çok ama çok şaşkın bir ifade, biraz mutluluk, biraz da gurur vardı sanki.. Ankara'nın hele Kolejde çok popüler bu delikanlısının onun için ta oralara geldiğini bilmenin gururu..
Maç bitti. Kız soyunma odasına, delikanlı garaja gitti. Tek kelime konuşmadan.. Konuşmaya gelmemişti ki.. Kız "keşke orada olsaydın" demişti. O da olmuştu işte.. Hepsi o.. Ona o kadar çok şey söylemek istiyordu ki aslında..
Bir gün üniversite kantininde gazete okurken, iç sayfalarda bir şiire rastladı. Daha doğrusu bir şiirden alınmış bir dörtlüğe.. Söylemek istediği her şey bu dört satırda vardı sanki.. Bembeyaz bir karta yazdı o dört satırı.. Öğleden sonrayı zor etti, Kolejin önüne gitmek için.. Kızın karşıdan geldiğini gördü. Koşarak yanına gitti. "Bu sana" diye kartı eline tutuşturdu ve kayboldu ortadan.. Kız, Necip Fazıl'ın dört satırını okurken..
"Ne hasta bekler sabahı
Ne taze ölüyü mezar...
Ne de şeytan bir günahı
Seni beklediğim kadar!.."
Ertesi gün öğleden sonra, tarif edilemez heyecanlar içinde Kolejin önündeydi gene.. Kız karşıdan geliyordu.. Bu defa yanında arkadaşları yoktu. Yalnızdı.. Yaklaştığında işaret etti delikanlıya.. Gözlerine inanamadı genç adam.. Onu yanına mı çağırıyordu yoksa.. Evet, çağırıyordu işte.. Kalbinin duracağını sandı yaklaşırken.. "Sana bir şeyler söylemek istiyorum" dedi kız.. O da heyecanlıydı, belli.. "Bak iyi dinle.. Dünkü satırlar için çok teşekkürler.. Herhalde hissettin, ben de senden hoşlanıyorum. Ama senden evvel tanıdığım birisi daha var. Ondan da hoşlanıyorum ve henüz karar veremedim, hanginizden daha çok hoşlandığıma.. Ve de şu anda, onu terk etmem için bir sebep yok.."
"O zaman karar verdiğinde ve de eğer seçtiğin ben olursam, hayatında başka kimse olmazsa, ara beni!" dedi, delikanlı ikiletmeden.. Ayrıldı kızın yanından.. Bir daha voleybol maçına gitmeden, bir daha okul yolunda önüne çıkmadan.. Bir daha onu hiç görmeden..
Yıllarca sonra Levent Yüksel'in söyleyeceği şarkıdaki Sezen Aksu'nun sözlerini o zaman biliyordu sanki. Aşk "onurlu" olmalıydı.. Günlerce, haftalarca, aylarca bekledi.. Tıpkı, kıza verdiği o dörtlükteki gibi bekledi.. Hastanın sabahı, şeytanın günahı beklediği gibi bekledi.. Heyecanla bekledi. Hırsla, arzuyla bekledi. Umutla, umutsuzlukla bekledi. Bazen öfkeyle bekledi.. Ama bekledi.. Başka hiç kimseye bakmadan, başka hiç kimseyi bulmadan bekledi. Bir gün bir şiir antolojisinde şiirin tamamını buldu.. İki dörtlüktü şiir.. İlki kıza verdiğiydi.. Bir ikinci dörtlük daha vardı orada.. O dörtlüğü de bir kartın arkasına dikkatle yazdı.. Cebine koydu..
Bekleyiş sürüyor, sürüyordu.. Okullar kapandı, açıldı.. Aylar, aylar geçti..Bir gün delikanlı kızı aniden karşısında gördü.. "Günlerdir seni arıyorum" dedi kız. "Günlerdir seni arıyorum. İşte sana haber.. Artık hayatımda hiç kimse yok!.."
"Yaa" dedi delikanlı.. "Yaa" dedi sadece.. Kalbi heyecandan ölesiye çarparken, aylardır ölesiye beklediği an gelip çatmışken, ağzından sadece bu ses çıkmıştı: "Yaaa!.."
Cebindeki artık iyice eskimiş kartı uzattı kıza.. "Sana bir şiirin ilk dörtlüğünü vermiştim ya bir gün.." dedi. "Bu da sonu onun..."
Sonra yürüdü gitti, arkasına bile bakmadan.. Kız ikinci dörtlüğü oracıkta okurken..
"Geçti istemem gelmeni
Yokluğunda buldum seni.
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme artık neye yarar!.."
Aradan yıllar, çok ama çok uzun yıllar geçti. Delikanlı bugün hala düşünüyor.. O uzun, çok uzun bekleyiş mi öldürmüştü aşkını? Ya da beklerken, ölesiye beklerken hayalinde öylesine bir sevgili yaratmıştı ki, artık yaşayan hiç kimse bu hayali dolduramazdı.. O sevgilinin kendisi bile.. Hayalindekini canlı tutmak için mi, canlısını silmişti yani?.. Ya da.. Ya da.. Bir şiirin romantizmine mi kapılmış, bir delikanlılık jesti uğruna, mutluluğunun üzerinden öylece yürüyüp mü gitmişti acaba?
Delikanlı bu soruların cevabını bugün hala bilmiyor.. Bilmediğini de en iyi ben biliyorum.. Çünkü, o delikanlı, bendim!...

Yazar : Hıncal Uluç
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Ocak 2006       Mesaj #210
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
BIR KADININ ASKI

bir adam anlatıyor
ve bir avukat dinliyor:
(sen bunu istersen bir cami avlusundaki bir imam yap veya kilise içindeki
bir Papaz)

- Karımı 1998'in sonbaharında kaybettim...
Yedi senelik evliliğimizin iki senesini kanser tedavisi için hastanelerde
geçirmiştik.
Karım, her evlilik yıldönümümüzde ikimizin fotoğrafını çerçeveler,
"Bunlar bizim hayatımızın gölgeleri" derdi..

Öldüğünde,yedi tane resmimiz vardı.
97'in bir gecesinde onu aldattım.
Oysa ona sürekli onu ne kadar çok sevdiğimi ve sonsuza kadar sadık
kalacağımı söylerdim.
Ölmeden iki hafta önce yine aynı şeyi tekrarladım.
Tuhaf bir gülümsemeyle baktı bana ve sadece: "Biliyorum" dedi.

İzmir'e kar yağdığı gün, yani bir ay önce, evdeydim.
Fotoğraflarımıza bakıyordum yine...
Her çerçevenin altında bir harf olduğunu ilk kez o gün fark ettim.
A.
R.
K.
A.
S.
I.
N.
Gerisi için yılları yetmemişti.
Ama sanırım "Arkasına bak" yazmaya filan niyetlenmişti.
Hemen çerçevelerin arkasına baktım.
Hiçbir şey yoktu.
Sonra birşey dürttü beni, hepsini teker teker söktüm.
İnanabiliyormusunuz,herbirinin arkasından bir mektup çıktı!
Geçirdiğimiz her sene için sevgi dolu sözler yazmıştı.
1997'deki resmimizin içinden çıkan zarf ise simsiyahtı.

Ve içinden şu sözler çıktı:
"14 Mart 1997 - Gözlerin bana başka birine dokunmuş gibi baktı
- Söylemene gerek yok,biliyorum..."

2002'deyiz. Onu kaybedeli 4,aldatalı 5 yıl oluyor.
İçim acıyor şimdi.
Çünkü kadınlar biliyor, hissediyor...
Sadece paylaşmak istedim.
seni seviyorum diyenin sevgisinden şüphe et...
Çünkü; aşk sessiz,sevgi dilsizdir...


Benzer Konular

17 Şubat 2016 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar