Arama

Hikayeler ve Öyküler -1- [Arşiv] - Sayfa 5

Güncelleme: 3 Aralık 2006 Gösterim: 567.244 Cevap: 1.997
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
22 Ekim 2005       Mesaj #41
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Denizyıldızı Öyküsü

Sponsorlu Bağlantılar
Kıyıda binlerce deniz yıldızı vardı.
Küçük bir kız ölmesin diye onları
Birer birer denize atmaya başladı
"Uğraşma canım" dedi annesi,
"Bu hiçbirşeyi değiştirmez ki "
Kız bir an durdu ve elindeki
Denizyıldızına baktı,
" Bunun için değiştirecek ama"

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
22 Ekim 2005       Mesaj #42
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Benim Adım Aşk

Sponsorlu Bağlantılar

Aşk benim adım, aşk... Kısacık bir kelimeyim ama anlamım ansiklopedileri aşar. Ne rengim belli, ne zamanım? Ansızın dikili veririm karşınıza. Beklenmedik zamanlarda sinsice süzülürüm yüreklerinize. Adım aşk benim...

Bir bakmışsınız hızlı hızlı çarptırmaya başlamışımdır kalbinizi. Heyecan yüklerim benliğinize, bir anda değiştiririm renginizi. Siyahtan maviye yol alır kalpler benimle. En acılı yüreğe bile huzur verir benim adım. Benim adım aşk... Gece gündüz demeden damarlarınızda dolanırım.

Gururunuzu ve mantığınızı silerim bir anda... Size aynı anda korkuyu ve cesareti verip, hayatınızı en tatlı oyuna dâhil ederim. Ben ruhunuza güneş gibi doğduğum gibi, bazen geceleri getiririm. Benim adım aşk... Ben bir karmaşayım.

Size şiirler, mektuplar ve güzel sözleri yazdırtan duyguyumdur ben. Bir gülde değişir bazen adım ve sevgiliye yol açarım kalpten kalbine. Ben size en aptal şeyleri yaptıran şeyim aslında. Aşk benim adım, aşk...

Bazen ruhunuzu sıkıştırıp, sizi kendinizle baş başa bırakırım ve benim sayemde birleşir sevdiğinizle elleriniz. Ben öyle bir şeyim ki sizi hem hayata bağlarım, hem hayattan soyutlarım. Ben yaralarım ve yaralarınızı saranım. Benim adım aşktır... Ben çözümü en zor vakayım.

Aşk benim adım, aşk... Anlamım ve yaşatacaklarım sınırsızdır aslında ama ne gerek var hepsini şimdi anlatmaya. Benim adım aşk... Beni yaşadıkça tanıyın. Bir gün elbet sizin yüreğinize de uğrarım. Benim adım aşk... Ben bambaşkayım

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
22 Ekim 2005       Mesaj #43
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Güzellik mi, Düşünce mi ???


Ewan 22 yasına o sene basmıştı, kendinden emin çok zeki ve çok çekici bir genç adam olmanın asaletini tasiyordu.10 gün sonra Kore'deki bir savaşa katılmak üzere İngiltere'den ayrılacaktı , hiçbir şeyden korkmuyordu ama duygusallığı nedeniyle, ülkesinden ayrılma fikri zor geliyordu ona.

Ağır adımlarla büyük kütüphaneden içeriye girdi , bir kitap alıp oturdu ve okumaya koyuldu. Gerçekten de çok güzel temalara değinmiş etkileyici bir kitaptı elindeki, ama daha da güzel olanı kitabi daha önce başkasının da okumuş ve bazı yerlere notlar almış olmasıydı. Okuyanın notlar aldığı bölümler Ewan'ı da derinden etkiliyor,notları okudukça sarsılıyordu. Kim olabilirdi bu? Hemen kütüphane memuresine gitti ve daha önce kitabı okuyan kişinin kim olduğunu öğrendi. Holly adında bir kadındı, adresini aldı ve eve varır varmaz bir mektup yazdı: "Büyük Kütüphanede bir kitap okudum. Eklediğiniz notlar karsısında hayranlık duyduğumu belirtmeliyim. 10 gün sonra Kore'ye gidiyorum, sizi tanımak - mektuplaşmak istiyorum. Cevabınızı sabırsızlıkla bekliyorum." Holly'den olumlu cevap geldi ve mektuplar ardı arkasına yazılmaya başlandı. Her yeni mektupta birbirlerinden biraz daha etkileniyor,yüreklerini birbirlerine biraz daha açıyorlardı. 2 sene bu şekilde geçip gitti. Ewan ve Holly birbirlerine belki binlerce mektup yazmış, her mektuptan ayrı tatlar almışlardı. Ewan'ın ülkeye geri dönme zamanı gelmişti, son mektubunda Holly'i görmek istediğini yazdı. "Ancak seni tanıyabilmem için bana bir Resmini gönder lütfen" diye ekledi. Holly buluşmayi kabul etti fakat resmi göndermedi. "Resmin ne önemi var ki? Bizi ilgilendiren kalplerimiz değil mi? Yakama kırmızı bir çiçek takacağım." dedi. Günler birbirini kovaladı ve Ewan ülkeye dondu. Trenden indiği ilk anda gözleri Holly'i aradı. Bir müddet bakindi, sonra kalabalığın arasından şimdiye dek gördüğü en güzel kadın belirdi. Uzun boylu, çok güzel vücutlu, uzun sarı saclı,masmavi iri gözleri ve mavi elbisesiyle muhteşem bir kadındı. Kadına doğru bir adım attı, ama yakasında hiçbir şey yoktu. Kadın gözlerine baktı ve "Merhaba denizci, benimle gelmek ister misin?" diye sordu. Tam o sırada güzel kadının omuzunun üzerinden arkasındaki yakasında kırmızı çiçek olan kadını gördü. Kısa boylu, şişman sayılacak kiloda, gri kısa saclı,tozlu uzun pardisesu ve kalın bilekleriyle öylece duruyordu. Ewan şaşkındı, az önce hayatında gördüğü en güzel kadından bir teklif almıştı ancak karsısında da yüreğine aşık olduğu kadın duruyordu. Kendini toparladı ve yanından gecen dünyalar güzeli kadına aldırmadan ilerledi. Elinde Holly'le birbirlerini tanımalarını sağlayan kitap vardı. Elini uzattı, "Merhaba Holly" dedi gözlerinin içi gülerek. "Pardon" dedi kadın."Ben Holly değilim. Az önce buradan gecen sarı saclı mavi elbiseli bayan yakama bu çiçeği taktı ve bunun hayatının sınavı olduğunu söyledi. Sizi garın çıkısındaki cafe'de bekliyormuş......"
I3uz_KaLpLi - avatarı
I3uz_KaLpLi
Ziyaretçi
22 Ekim 2005       Mesaj #44
I3uz_KaLpLi - avatarı
Ziyaretçi
Paylaşımlarımızı daha işimize yarayacak bilgi edinebileceğimiz şahsiyetler için yapın lütfen.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
22 Ekim 2005       Mesaj #45
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bu Yanlızlık Benim


Gece karanlığın en tatlısını yaşarken hüzün makamında ezgiler çınlar kulaklarımda...

Kendime benzettiğim yıldızlara bakıp kalp atışımı sayarım o vakitlerde. Bir beni bir de yalnızlığımı düşündüğümde kendimi hür bilirim. O tatlı yalnızlıkta dilime dökülen kelimeler daha bir koyulaştırır karanlığı...

Ya yalnızlık sigara külü kadar yalnızlık ve toprağın rüyaya yılan gibi girişi... Ve yalnızlık sigara külü kadar yalnızlık, değerini bilemedikleri sevdaları, değerini bilemedikleri dizeleri hatırladıkça gözyaşlarım eşlik eder sancılarıma, gözlerimde inmeyi bekleyen damla vuslatına erer. Gönlümün penceresini kapatırken yağmurların sesiyle uyanırım ellerini uzatmış beni bekliyor nurlar...

Yağmura sarıldığım o hazin dakikalardan sonra yüreğimdeki güvercinleri uçururum, gözlerimde başlayan dinmez bir ilahi, baktıkça çürüten bir hercai gibi sarıyor harami yanımı...

Islak, yalnız ve ürkek kaldırımlar oldum olası hep soğuk gelir bana...

Asfaltların zift kokusuna yankılanır hüzünlerim. Ellerim cebimde, dudağımda ıslığım, beni sırılsıklam bir mecnuna çeviren yağmurla çıkmaz sokakların hepsini dolaştım. Yeni bir şarkının hengâmesinde bir başka sabaha kavuşurken yalnızlığım devrim yapıyordu. Gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar yeryüzündeki dostunuz benim diye haykırıyordum semaya, tebessüm eşliğinde bakınıyordum etrafa beyhude geçirdiğim zamanıma acı bir gülümseme hediye ediyordum...

Zaman ne de geçiyor sevdiğim. Saat 12’dir. Söndü lambalar diyordum kendime. Uyumak istemiyorum çünkü rüyama turnalar gelmiyor. Uyumak istemiyorum çünkü kâbuslar beni bekliyor...

Bu gün kalbim yitik nameler peşinde. Uykuyu unutan gözlerim bir bilinmezi araştırıyor. Acaba yalnız olduğumu hissettiren gece mi? Hüzünlenmek için gece mi bekliyorum? Yanan bir yüreği ıslandığım yağmurla mı söndürüyorum?..

İçimde yankılanan bu sorulara mavilerini, denizini kaybetmiş martılar cevap veriyor. Martıdan duyduğum şiir beni sevda diyarına hicret ettiriyor. Sen nereden bileceksin ki içimde bir yağız atın vurulduğunu, martıların bir daha dönmeyeceğini ve mavilere yazılan bir hüznün son damlasının da ona gittiğini nereden bileceksin ki sen...

Beni hıçkırıklara boğan bu dizeler yüreğimdeki yarayı kanatıyor, yalnız olmadığımı, içimde titrek bir mum edasıyla yanan ateşin olduğunu hissediyorum. Beni ağlatan dualar gibi gözlerimde başlayan bir sevdayı taşıyorum. Kuşanıp sevdamı düştüm yollara geri dönerim belki diye. Yol göstermesi için gözyaşlarımı döktüm attığım her adımdan sonra. Pervane böceği oldum sanki hani o ateşe âşık olup atmıştı kendini ateşe. Ateş uğruna ateşe atılmaktı istediğim...

Kimseye söyleyemezdim yalnızlığıma sevdalandığımı merhamet abidesi kardelene yöneldim. Bulutların kulağıma fısıldadığı şarkıyı yalnızlığıma yazdığım şiiri bir de ağlayan martıları alıp yürüyorum sonsuzluğa sonsuz maviliğe doğru ilerliyorum Allah yardımcım kardelen yoldaşımdır şimdi...


Aşkın Hikayesi


Bir zamanlar, bütün duyguların üzerinde yaşadığı bir ada varmış:
Mutluluk, Üzüntü, Bilgi ve tüm diğerleri, Aşk dahil.

Bir gün, adanın batmakta olduğu, duygulara haber verilmiş. Bunun üzerine hepsi adayı terk etmek için sandallarını hazırlamışlar.Aşk, adada en sona kalan duygu olmuş çünkü mümkün olan en son ana kadar beklemek istemiş.Ada neredeyse battığı zaman, Aşk yardım istemeye karar vermiş. Zenginlik, çok büyük bir teknenin içinde, geçmekteymiş.Aşk, "Zenginlik, beni de yanına alır mısın?" diye sormuş.Zenginlik, "Hayır, alamam.Teknemde çok fazla altın ve gümüş var, senin için yer yok." demiş.Aşk, çok güzel bir yelkenlinin içindeki Kibir'den yardım istemiş. "Kibir, lütfen bana yardım et!", Kibir "Sana yardım edemem, Aşk. Sırılsıklamsın ve yelkenlimi mahvedebilirsin." diye cevap vermiş. Üzüntü yakınlardaymış ve Aşk yardım istemiş: "Üzüntü, seninle geleyim." Üzüntü "Of, Aşk, o kadar üzgünüm ki, yalnız kalmaya ihtiyacım var." Mutluluk da Aşk'ın yanından geçmiş; ama o kadar mutluymuş ki Aşk'ın çağrısını duymamış. Aşk, birden bir ses duymuş. "Gel Aşk! Seni yanıma alacağım..."Bu Aşk'tan daha yaşlıca birisiymiş. Aşk o kadar şanslı ve mutlu hissetmiş ki, onu yanına alanın kim olduğunu öğrenmeyi akıl edememiş. Yeni bir kara parçasına vardıklarında, Aşk'a yardım eden yoluna devam etmiş. Ona ne kadar borçlu olduğunu fark eden Aşk, Bilgi'ye sormuş: "Bana yardım eden kimdi?" Bilgi "O, Zaman'dı" diye cevap vermiş. "Zaman mı? Neden bana yardım etti ki?" diye sormuş Aşk. Bilgi gülümsemiş:

"Çünkü sadece Zaman Aşk'ın ne kadar büyük olduğunu anlayabilir"


İki Kardeş

Zamanın birinde 2 kardeş varmış. Büyük olanı koskocaman bir
çiftliğin sahibi ve koyun ağasıymış. Hatta o kadar zenginmiş ki
zenginliği başka memleketlerde dahi dillerde dolaşırmış.
Küçük kardeş de abisinin yanında karın tokluğuna çiftlik
işlerinde çalışırmış. Kar kış sıcak filan demeden abisinin
işlerini halletmek için vargücüyle çalışırmış.

Ortalığın sıcaktan cayır cayır yandığı bir yaz günü küçük kardeş
yorgunluktan bitap düşmüş ve bir ağacın gölgesinde uyuyakalmış.
Çok geçmemiş ki abisi kardeşini ayağındaki koca potinleriyle
hafiften tekme atar gibi "kalk iş zamanı uyunur mu bedava ekmek
yok" diyerek uyandırmış. Kardeşi ne olduğunu anlamadan şaşkın
gözlerle etrafa bakmış ve abisi o heybetli cüssesiyle karşısında
dikiliyor. "Abi neden uyandırdın beni çok güzel bir rüya
görüyordum. Rüyamda büyük bir çiftliğim atlarım hayvanlarım ucu
bucağı gözükmeyen tarlalarım benim için çalışan yüzlerce isçim
traktörlerim ve daha sayamayacağım bir sürü mala sahiptim. O kadar
güzel bir rüyaydı. Keske uyandırmasaydın da biraz daha tadını
çıkartsaydım" diye seslendi abisine. Abisi ise pis pis sırıtarak
"sen bu saydıklarını ancak rüyanda görürsün oysa bak ben bütün
bu saydıklarına sahibim ben bunların içinde yüzüyorum..." diyerek
sürdürdü sözlerini. Kardeşi ise dalgın gözlerle abisine baktı
ve şu sözler döküldü kurumuş dudaklarından.

"Abi biliyor musun aslında ikimizde rüya görüyoruz; fark, benim
rüyam gözlerimi açınca bitiyor senin rüyan ise gözlerini kapayınca bitecek!!!"


Kalbi ilik mi, kilibik mi?

Iki arkadas cami avlusunda oturmus konusuyorlardi. Arkadaslardan birisiBu aksam arkadaslarla maç izlemeye gidecegiz, sen de gelir misin diye sordu.

Soruyu soranin durumuna bakilirsa arkadasinin sevinç içerisinde evet diyerek onaylamasini bekliyordu. Ama beklenen olmadi.

Arkadasinin yüzüne ciddi bir yüz ifadesiyle bakan genç,Hayir maça gelemem. Biliyorsun ben evlendim, artik gözü yolda olan ve sürekli evde bekleyen bir esim var. Bundan böyle hayatima daha dikkat etmeliyim. dedi. Bu ifadeyi duyan arkadasi önce hayretle bakti arkadasinin yüzüne, ardindan alayli bir tavirla ;Vay, vay, vay kilibik kardesim, yüregi sevgi dolu pek muhterem ev erkegi, bakiyorum da ilk haftada boyunun ölçüsünü almislar. Nedir bu evdekileri ihmal etmemeliyim, artik maça gelmeyecegim laflari diyerek yeni evli genç arkadasini ayipladi.

Yeni evli genç tam agzini açmis arkadasina bir cevap verecekti ki yan taraflarinda oturan nur yüzlü bir dedenin konusmasiyla basini o tarafa çevirdi. O zamana kadar olanlari göz ucuyla takip eden dede söze karisti.Gençler kusura bakmayin az önce konustuklariniza kulak misafiri oldum. Ve bu misafirlik beni yillar öncesine gülürdü. Simdi müsaadenizle size o gün basimdan geçen ve bugün sizin sayenizde hatirladigim olayi anlatmak istiyorum.diyerek basladi anlatmaya.

Yeni evlenmistim, mahalleden çok sevdigimiz arkadaslar bir program yapmis, birlikte eglenmek istemislerdi. Tabii beni de çagirmislardi. Durumu esime anlatarak gittim; ama aksam olmak üzereyken geri dönecegime dair söz verdim. Kalkmak üzere hareket edince durumu arkadaslarima izah etmeye çalistim ama hepsi birden anlasmislar gibi az önce arkadasinin sana maça gelmiyorum dedigin için söyledigi seyleri söylediler. Kimisi kilibik, kimisi korkak kimisi daha önce böyle degildin, evlendin böyle oldun tarzinda seyler söylediler. Anlayacaginiz zor durumdaydim. Ya eve gidip aksami esimle geçirmeyi tercih ederek korkak ve kilibik olacak, ya da arkadaslarimla kalarak onlarin baskisiyla güya kazak erkek oldugumu ispatlayacaktim. Her seyi göze alarak oradan ayrilmaya karar verdim. Yolda gelirken evimize çok yakin olan caminin hocasiyla karsilastim.

Durumu ona açmaya karar verdim. Söyledigi Sen kilibik degil, kalbi iliksin. ifadesi o kadar hosuma gitti ki, o günden bugüne ismim hep kalbi ilik olarak kaldi. Bu yüzden ben bunca hayatim boyunca evde asip kesen, sövüp döven, bagirip çagiran, kirip dökenlerle degil, kalbi iliklarla oturup kalkarim. Öylelerinin aslinda erkeklik dedikleri onlari pohpohlayan nefislerinden baskasi degil. Hz. Peygamber gerçek pehlivani bize bakin nasil anlatiyor:Gerçek pehlivan öfkelendigi zaman nefsine hakim olabilen kimsedir. (Müslim, Birr, 106)

Sonra beni bir kenara çekerek konu ile ilgili Hz. Peygamberin söyledigi birkaç hadisi de ekleyerek su kalbi iligi evde bekleyen esinin yanina gönderdi.

Biz bazen yabanciya bir melek gibi davranir, yüzüne güleriz de eve geldigimizde bizden sevgi bekleyen ev halkina karsi ifrit kesiliriz. Yabanci insan ne yapsin senin güzel ahlakini. Evet, elbette ki ona da güzel davranilmali; ama, güzel davranis, yani güzel ahlak ilk basta hayati birlikte yasadiklarimiza lazim degil mi?

Bir baska yerde de yine en hayirlidan bahseden Allah Resulü usvetül hasene olarak kendisini de örnek göstererek bize olmamiz gereken hali anlatiyor. Hz. Aise anlatiyor: Hz. Peygamber (sas) buyurdular ki: Sizin en hayirliniz, ailesine karsi hayirli olandir. Ben aileme karsi hepinizden daha hayirliyim... O gün bana korkak diyen ve kilibik olmakla elestiren arkadaslarimin birçogu ya esinden ayrildi ya da zehir zemberek bir aile hayatlari oldu. Oysa Allah Resulünün sözlerini hayatima düstur edindigim için evim çoluk çocuklarin oynastigi bir cennet kösesine döndü. Varsin bana korkak desinler. Ben Rabbimin ne dedigine kulak verir, her zaman kalbi iliklardan olmayi tercih ederim. Hakkinizi helal edin.

Dedenin bu anlattiklarindan sonra kendisini maça davet eden arkadasinin yüzüne anlamli anlamli bakan genç Sen istersen bana kilibik demeye devam et. Ben maça gelmeyerek evde dört gözle beni bekleyen esimin yanina giderek Kalbi iliklardan olmaya kararliyim. diyerek ayrildi. Dede, gencin arkasindan gülerek bakiyordu.
Son düzenleyen Blue Blood; 22 Ekim 2005 12:30
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
22 Ekim 2005       Mesaj #46
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Gözlerimiz bizden akıllıydı o sonbahar. Bizi aradan çıkarıp sevişmeye başladıklarında, ayaza vuran hava, sevinçten yumuşamıştı. İlk sevişmemizdi. Al aldı yanaklarım. Aldın. Sonsuza dek sende kalacağını bilir miydin? Belki hatırlamadığından o anı, anlayamıyorsun şimdi, neden cebindeki mendilin durup dururken ıslandığını.
Hasreti biz yaratmadık. Bizden önce de vardı. Kirlenir bazen, aşkı bilmeyenlerin dilinden. Mendilinle sil, incitmeden. Bu kentleri de biz dizmedik sıra sıra aramıza.
Zaten ben bu dünyanın yerlisi de değildim. Misafir olduğumu hep bildim. Seninle ağırladı beni dünya. Müteşekkirim.
Seni taşırken hep, tadına yandığım acı, ellerimden gönlüme yayıldı. Üşüdükçe
gözlerime, sözlerime sarındı.

Bendeki de can'dı nihayet. Ağırdı bazen. Bazen sağırdı. Yalan yok. Taşıyamadığım sabahlar, akşamlar oldu. "Denizdeki yakamozlara, dağdaki ağaçlara ve gökyüzündeki yıldızlara bırakmadım seni" desem yalan. Bir nefeslik ama, inan. Soluğum düzelir düzelmez, aldım. Ben bu dünyada bir tek seninle kandım.
Vakit yaklaşıyor. Ağır bir hüznün topalladığı rüyalarımdan belli. Eskiden olsa, bahçelerimde koşardı, papatyalarda coşardı. Zaten mavileri de yollamaz oldun artık bana. Böyle çekilmiyor, takvimlerin zamanı.
Bitse de olur gayrı. Ben gönülden, sen gönülden, men....
Zor oldu. Çok zor oldu.
Şimdi bir melek gelip dileğimi sorsa; "beni al, bir an, tek bir an cenneti gördüğüm gözlere gülür" diyemem çünkü hiç gelmedim.
Bu dünyanın yerlisi değildim. Gözlerindir, memleketim.
Vakit yaklaşıyor. Üzülemem.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
22 Ekim 2005       Mesaj #47
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Evliliğinden beri evinde kalan babası yüzünden eşiyle sürekli
tartışıyordu. Eşi babasını istemiyor ve onun evde bir fazlalık olduğunu düşünüyordu. Tartışmalar bazen inanılmaz boyutlara ulaşıyordu. Yine böyle bir tartışma anında eşi bütün bağları kopardı ve 'Ya ben giderim, ya da baban bu evde kalmayacak' diyerek rest çekti. Eşini kaybetmeyi göze alamazdı. Babası yüzünden çıkan tartışmalar dışında mutlu bir yuvası sevdiği ve kendini seven bir eşi ve birde çocukları vardı. Eşi için çok mücadele etmişti evliliği sırasında. Ailesini ikna etmek için çok uğraşmış ve çok sorunlarla karşılaşmıştı. Hala onu ölürcesine seviyordu. Çaresizlik içinde ne yapacağını düşündü ve kendince bir çözüm yolu buldu. Yıllar önce avcılık merakı yüzünden kendisi için yaptırdığı kulübe tipi dağ evine götürecekti babasını. Haftada bir uğrayacak ve ihtiyacı neyse karşılayacak, böylelikle eşiyle de bu tür sorunlar yaşamayacaktı. Babasına lazım olacak bütün malzemeleri hazırladıktan sonra yatalak babasını yatağından kaldırdı ve kucakladığı gibi arabaya attı. Oğlu Can 'Baba ben de seninle gelmek istiyorum' diye ısrar edince onu da arabaya aldı ve birlikte yola koyuldular. Karakışın tam ortalarıydı ve korkunç bir soğuk vardı. Kar ve tipi yüzünden yolu zor seçiyorlardı. Minik can sürekli babasına 'Baba nereye gidiyoruz?' diye soruyor ama cevap alamıyordu. Öte yandan nereye götürüldüğünü anlayan yaşlı adamsa gizli gizli gözyaşı döküyor oğlu ve torunun belli etmemeye çalışıyordu. Saatler süren zorlu yolculuktan sonra dağ evine ulaştılar. Epeydir buraya gelmemişti. Baraka tipindeki dağ evi artık çürümeye yüz tutmuş, tavan akıyordu. Barakanın bir köşesini temizledi hazırladı ve arabadan yüklendiği yatağı oraya itina ile serdi. Sonra diğer malzemeleri taşıdı. En son da babasını sırtlayarak yatağa yerleştirdi. Tipi adeta barakanın içinde hissediliyordu. Barakanın içinde fırtına vardı adeta. Çaresizlik içinde babasını izledi. Daha şimdiden üşümeye başlamıştı. Yarın yine gelir bir yorgan ve birkaç battaniye getiririm diye düşündü. Öyle üzgündü ki Dünya başına göçüyor gibiydi. O bu duygular içindeyken babası yüreğine bıçak saplanmış gibiydi. Yıllarca emek verdiği oğlu tarafından bir barakaya terk ediliyordu. Gururu incinmişti içi yanıyordu ama belli etmemeye çalışıyordu. Minik Can ise olanlara hiçbir anlam veremiyordu. Anlamsızca ama dedesinden ayrılacak olmanın vermiş olduğu üzüntüyle sadece seyrediyordu. Artık gitme zamanıydı. Babasının yatağına eğildi yanaklarını ve ellerini defalarca öptü. Beni affet der gibi sarıldı, kokladı. Artık ikisi de kendine hakim olamıyor ve hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Buna mecburum der gibi baktı babasının yüzüne ve Can'ın elini tutup hızla barakayı terk etti. Arabaya bindiler. Can yol çıktıklarında ağlamaya başladı neden dedemi o soğuk yerde bıraktın diye. Verecek hiçbir cevap bulamıyordu, annen böyle istiyor diyemiyordu. Can 'Baba sen yaşlandığında bende seni buraya mı getireceğim' diye sorunca Dünyası başına yıkıldı. O sorunun yöneltilmesiyle birlikte deliler gibi geri çevirdi arabayı. Barakaya ulaştığında 'Beni affet baba' diyerek babasının boynuna sarıldı. Baba oğul sıkı sıkı sarılmış ve çocuklar gibi hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı. Oğlu 'Baba beni affet, sana bu muameleyi yaptığım için beni affet' diye hatasını belli ediyordu.. Babası oğlunun bu sözlerine en anlamlı cevabı veriyordu... 'Geri geleceğini biliyordum yavrum. Ben babamı dağ başına atmadım ki, sen beni atasın. Beni bu dağda bırakamayacağını biliyordum.Msn Cry
caglayannet - avatarı
caglayannet
Ziyaretçi
22 Ekim 2005       Mesaj #48
caglayannet - avatarı
Ziyaretçi
Genç kiz yine acilar içinde odasinda yatiyordu. Henuz hayatinin baharinda ölümle yüz yüzeydi. Babasi onu kurtarmak için gazetelere ilan vermis, para teklif etmisti. Ama onun kalbinin teklemesi degil, kalbinin içindeki sizi ilgilendiriyordu. Sevdigi aklina geldi bir damla yas daha döküldü gözlerinden. Ayrildiklarindan beri tam bes çile dolu yil geçmisti. Aslinda sevgilerinin arasina o kahrolasi para girmisti. Hatirliyorduda sevdigi ona birkeresinde:
- Ben zengin degilim belki ama seni seven bir kalbim var. Sana sadece onu verebilirim, demisti.

Zaten sevgiye muhtaç birisi baska ne isteyebilirdiki. Kendisini sevmesi yeterdi.O en çok Saçlarinin dökülmesine üzülüyordu. Çünkü sevdigi öpmüs koklamisti saçlarini. Her dökülen saç yüregine bir hançer olup saplaniyordu. Simdi tek istegi sevdiginin son anlarinda yaninda olmasiydi. Ne olurdu onu birkez daha görebilse, onu birkez daha koklayabilse.Bu düsünceler arasinda uykuya daldi.

Babasi heyecanli bir sekilde kizinin odasina girdi. " Müjde kizim,kalp bulundu " dediginde kizinin bir peri güzellliginde, sevdiginin özleminden islanmis yüzüne bakti ve çikti odadan...

Genç kiz, bir hafta sonra kendine geldiginde sanki baska bir dünyadaydi. Içinde acaip bir his vardi. Sanki bu dünya ona çok farkli gelmisti. Aklina yine sevdigi geldi. Kalbi eskisinden daha hizli atmaya basladi. Kalbi degismisti ama sevdigini eskisinden daha çok sever olmustu.

Bir gece ansizin uyandi uykusundan kalbi çok hizli atiyordu. Bu durum sürekli böyle devam etti.Doktora gitti, durumunu anlatti. doktor:
- Bir aya kalmaz geçer, demisti.
Ama aradan aylar geçmesine ragmen durum ayniydi.

Birgün bahçeye çikti Çiçekleri seviyordu. Kirmizi güllerin yanina gitti. Kalbi hizli hizli atmaya basladi. En çok kirmizi gülleri severdi. Çünkü sevdigi ona benzedigini söylerdi hep. Birden kapi çaldi. Kapiyi açti kimse yoktu. Yere bakti bir mektup vardi ve onaydi. Mektubu açti ve kalbi hizli hizli atmaya basladi. Bu onun kokusuydu. Koltuguna zarzor oturabildi. Zarfin içinden mektubu titreyen ellerle çikardi ve okumaya basladi :
" Sevdigim, bugün sevdamizin altinci yili. Seni hep sevdim. Seninle ayrilmak zorunda kaldigimizdan beri, bir kalbe iki sevginin sigmayacagini bildigimden ne birini sevdim ne de evlendim. Her günüm çile ve azapla geçti. Hergün sana siirler yazdim, hergün siirlerimi okudum ve hergün agladim. Tam bes yil boyunca hergün yazdim, okudum, agladim. Birgün önüme bir firsat çikti. Bu firsati reddedip kendime daha fazla haksizlik edemezdim. Belki seni unuturum diye senden çok uzaklara gittim. Ama simdi seni daha çok özlüyorum. Her gece yanina geliyorum o masum yüzünü oksuyor yanaklarina öpücükler konduruyorum, sen uyaniyorsun benim geldigimi anladigini saniyorum ama sen o tatli uykuna geri dönüyorsun. Sevdigim hep ben geldim senin yanina artik sen gel olurmu. Kirmizi güllerimize iyi bak. Ve artik unutma içinde seni senden daha çok seven bir kalbin var artik. Ona iyi bak olurmu. Kirmizi güllere ve kalbimize iyi bak. Seni yanima gelene kadar bekleyecegim sevdigim Hosçakal..."
__BozkurT__ - avatarı
__BozkurT__
Ziyaretçi
23 Ekim 2005       Mesaj #49
__BozkurT__ - avatarı
Ziyaretçi
Bundan yüzyıllar önce deniz aşırı, çok güzel bir ülke varmış. Tabi her masalda olduğu gibi bu masalda da o ülkenin bir kralı ve tabii ki bir de prensesi varmış. Prenses dünyalar güzeli bir kızmış. Kralın emri ile her gün prenses dolaşmak için saray muhafızları ile birlikte sarayın dışına çıktığında ona bakmak yasakmış. Halk onun dolaşmaya çıktığı ilan edildiğinde eğilir ve gözlerini kapatır, ya da evlerine kaçışırmış. Onu görmenin bedeli ölümle cezalandırılırmış. Günlerden bir gün yine prenses dolaşmak için çıktığında... Fakir bir köylü delikanlı iradesini yenememiş ve yavaşça başını kaldırıp prensese bakmış ve başını kaldıran fakir delikanlı ile prenses o anda göz göze gelmişler... Tabii ki... Tahmin edeceğiniz gibi fakir delikanlı pensese inanılmaz bir aşkla tutulmuş. Prensesin de o derin bakışlarının boş olmadığını düşün en fakir delikanlı günlerce uyuyamamış ve ölümü bile göze almak pahasına, prensesi bir kere daha görmek için uğraşmış durmuş. Bu arada fakir delikanlıya da tutulan güzel prenses onun zarar görmemesi için günlerce kendini saraya kapatmış. Sonunda dayanamayan fakir delikanlı her şeyi göze alarak gizlice sarayın bahçe duvarına tırmanmış ve prenses ile bir kere daha göz göze gelmişler. Fakir delikanlı hemen duvardan atlamış ve prensesle konuşacağı anda saray muhafızlarına yakalanmış. Kralın karşısına götürülen delikanlı nasıl olsa ölümle cezalandırılacağını bildiğinden krala prensese duyduğu aşkını anlatmış. Kral ölüm emrini vereceği anda prensesin
yalvarışlarına dayanamayarak fakir delikanlıya başka bir ceza vermeyi kabullenmiş.

İŞTE HİKAYEMİZ DE ZATEN BURADA BAŞLIYOR.
Hemen bir gemi hazırlattıran kral gidilebilecek en uzaktaki adaya bir fener yaptırmış ve fakir delikanlıyı da o adada
yanlız yaşamaya mahkum etmiş...Aradan bir kaç ay geçmesine rağmen prensesi unutamayan fakir delikanlı prensese olan aşkını kağıtlara dökmüş ve martılara anlatmaya başlamış... Artık bütün martılar fakir delikanlının prensese olan aşkından haberdarmış. Sonunda martılar bile fakir delikanlıyı anlamış ve yazdığı mektupları prensese götürmeye başlamışlar... Ve zamanla prensesin de yazmış olduğu mektupları fakir delikanlıya götüren martılar aracılığı ile aşkları iyice büyümüş; ta ki... Bir sabah sarayın bahçesinde kahvaltı yaparken prensesin odasının penceresine ağzında bir
mektupla konan martıyı kralın görmesine dek. Tabii korkulduğu gibi olmamış... Ağlayarak kızına sarılan kral, hayvanların bile bu aşkı anlarken kendisinin anlayamadığı için kendisinden utandığını söyleyerek prensese hemen bir gemi göndertip fakir delikanlıyı getirtip kendisi ile evlendireceğini söylemiş. Buna çok mutlu olan prenses hemen fakir
delikanlıya bir mektup yazmış ve olanları anlatmış. Tabii bu arada mektubu götürmek için bekleyen martıya da her şeyi anlatarak bütün martıları düğünlerine çağırmış. Buna çok sevinen martı mektubu bir an önce ıssız adaya götürmek için yola çıkmış. Tam yolu yarılamışken yanından geçen bir kaç martı arkadaşına haber verip hepsinin düğüne davetli olduğunu söylemek için gagasını açtığında mektubun düştüğünü farketmiş. Ve mektubu tüm martılar hep birlikte aramaya başlamışlar... Fakat bir türlü bulamamışlar. Bu arada prensesten mektup alamayan fakir delikanlı, yazmış olduğu mektupları göndermek için bir tek martı bile bulamamış... Biraz ilerisinde uçuyorlar fakat yanına gitmiyorlar ve mektubu arıyorlarmış... Prensesin kendisini unuttuğunu yahut istemediğini sanan fakir delikanlı
martıların onun için gelmediğini düşünerek, fenerden kendisini kayaların üzerine atarak intihar etmiş. Ve malesef kralın
gemisi adaya vardığında fakir delikanlının soğuk bedeni ile karşılaşmışlar...

İşte o gün bugündür, her şeyi düzeltmek için denizler üzerinde uçan martılar o mektubu ararlar. O mektubu bularak o inanılmaz sevgiyi ve her şeyi geri getiriceklerini sanırlar ve bu yüzden de hep denizler üzerinde uçarlar....Msn Cry
__BozkurT__ - avatarı
__BozkurT__
Ziyaretçi
24 Ekim 2005       Mesaj #50
__BozkurT__ - avatarı
Ziyaretçi
Günlerden bir gün çok zengin bir baba, ailesi ve oğlunu köye götürür. Bu yolculuğun tek amacı vardı; insanların ne kadar fakir olabileceklerini oğluna göstermek. Çok fakir bir ailenin yanında iki gece geçirirler.Yolculuk dönüşü baba oğluna sorar:
-İnsanların ne kadar fakir bir hayat sürdüklerini gördün mü?
-Evet baba.
-Ne öğrendin peki?
Oğlu acı bir tebessümle gülümseyerek cevap verir:
-Şunu gördüm: Bizim evde bir köpeğimiz var, onlarınsa dört tane. Bizim bahçenin ortasına kadar uzanan bir havuzumuz var, onlarınsa sonu olmayan dereleri. Bizim bahçemizde ithal lambalar var, onlarınsa yıldızları. Bizim görüş alanımız ön avluya kadar, onlarsa bütün ufku görüyorlar.
Çocuk, sözünü bitirdiğinde babası söyleyecek hiç bir şey bulamaz ve çocuk ekler:
-Teşekkürler baba Ne kadar fakir olduğumuzu gösterdiğim için...
Smiley32

Benzer Konular

17 Şubat 2016 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar