Arama

Hikayeler ve Öyküler -1- [Arşiv] - Sayfa 71

Güncelleme: 3 Aralık 2006 Gösterim: 567.140 Cevap: 1.997
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
17 Mayıs 2006       Mesaj #701
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Onu ilk kez orta 2 de görmüstüm. Gerçekten çok güzeldi. Dümdüz saçlari, ela gözleri vardi. Içimde acayip birsey hissetmistim. Ama o bana sadece bakmisti. Benim sanki dünyam yikilmisti. Sonraki günler gene okulda onu görüyordum. Ama o bana sadece bakiyordu. Onu düsünerek bütün yili geçirmistim.

Sponsorlu Bağlantılar
Son siniftaydim. Okulun ilk günüydü. Herkes birbiriyle selamlasiyordu. Ben biraz geç gitmistim. Zaten okulun ilk günüydü. Gene onu görmüstüm. Çok güzeldi. Daha bir güzel olmustu. Sanki bütün bir yaz, güzellik merkezinde geçirmis gibiydi. Koridorda yürürken herkes ona bakiyordu. O an “ALLAHIM!! NE KADAR GÜZEL BIR KIZ…!!!!!!” diye geçirdim içimden. Ama biliyordum, böyle bir kiz benimle beraber olmazdi. Sinifi benimkinin hemen yaniydi. Arkadaslarimi görme bahanesiyle siniflarina girerdim. Amacim onu daha çok görmekti. Ogün birçok kez onunla göz göze gelmistim. Ama o hep baska taraflara bakiyordu. Benimse sanki dünyam yikiliyordu. O aksam eve gittim. Gece hep onu düsündüm. Kendi kendime: “BEN NE YAPIYORUM!!” dedim. Muhakkak beraber oldugu biri vardir diye geçiriyordum içimden. Unutmaya çalisiyordum. Ama hep onu düsünüyordum. Hergün gözgöze bakismalarla sömestr gelmisti. Kafama koymustum. Tatilden sonra muhakkak onunla tanisacaktim. Ve bu hayalimle yariyil tatiline girmistim.

Nihayet tatil bitmisti. 15 gün bana 15 asir gibi gelmisti. Ve nihayet onu görmüstüm. Koridorda yürümüyor adeta süzülüyordu. Sinifina girdi. Arkasindan bende girmistim. Sinif çok kalabalikti. Yerine oturdu. Sonra bana bakti. Ve güldü. Beni o sekilde donmus bir mumya gibi görünce yüzünde bir gülümseme oldu. Bense kipkirmizi olmustum. Hemen ordan uzaklastim. Hiç tenefüse bile çikmadim. Okul çikisinda eve yildirim hiziyla varmistim. O aksam hiç uyuyamadim. Uzun zamandir hoslandigim kiz bana gülümsemisti, ama ben kaçmistim. O kalabalik ortam benim bütün cesaretimi kirmisti. Bir hafta boyunca hiç onun yüzüne bakamamistim.

Bir gün kantinde tek basima otururken yanima geldi. Ben saskinliktan hiçbirsey yapamamistim. O dünya güzeli kiz neden yanima gelmisti diye kendi kendime sorarken, bana : “Geçen gün için sizden özür dilerim. “ dedi. Ve uzun uzun gözlerimin içine bakti. Gözlerimin içine bakarken yüregimde bir sicaklik hissettim. Ama heyecanimdan hiçbirsey söyleyemedim. Ve yanimdan kalkti gitti. Hiçbirsey anlamamistim. Neden özür diledi. Ve neden gözlerimin taa içine uzun uzun bakmisti.

Artik karar vermistim. Onunla ne pahasina olursa olsun tanisacaktim. Birgün okul çikisinda gözlerim onu aradi. Ve en sonunda onu gördüm. Hemde yanlizdi. Iste firsat diye geçirdim içimden ve ona dogru yürümeye basladim. Yanina vardigimda bana bakti ve gene uzun uzun gözlerimin içine bakti. O an nasil yaptim hala bilmiyorum ama ona : “ SIZINLE KONUSABILIRMIYIZ??” dedim. Bir an bir suskunluk oldu. Ve “OLABILIR!” dedi. Sanki dünyalar benim olmustu. Uzun zamandir hoslandigim kizla tanisma imkani bulmustum. Okulumuzun hemen yaninda park vardi. Oraya dogru yürümeye basladik. Ama hiçbirsey konusmuyorduk. En sonunda parka varmistik. O oturmustu ben ayaktaydim. “BENIMLE NE KONUSMAK ISTIYORSUNUZ?” dedi. Bende bütün cesaretimi toplayarak: “SINIFLARIMIZ YANYANA… SIZIN SINIFTA HEMEN HERKESI TANIYORUM. SIZ HARIÇ.. SIZINLEDE TANISMAK ISTEMISTIM DE.” demistim. Oda “BILIYORUM. HEMEN HER TENEFFÜS BIZIM SINIFTASINIZ.” dedi. Heyecanim giderek azaliyordu. Ama kalbim deli gibi atiyordu. Sonra : “BEN RIDVAN” dedim elimi uzatarak. “BENDE ARZU!!!” dedi. Tokalastik. ARZU dedim içimden. “EFENDIM” dedi. Sadece bakisiyorduk. Bir an “ELLERINIZ TITRIYOR!!” diye bir ses duydum. Özür dilerim dedim. Ellerimiz ayrilirken dualar ediyordum. Bu an hiç bitmesin diye. “YARIN DAHA ÇOK VAKTIMIZ OLUR. EVE GEÇ KALDIM!!” dedi. Ben sadece bakakalmistim. Ayrilirken gene bana bakti ve güldü. Ama bu seferki bir baska gülüstü. Kalbim deli gibi atiyordu. Sabahi iple çekiyordum. O gün zar zor uyumustum.

Erkenden kalkmistim. Apar topar okula varmistim. Koridorun ucunda adeta kamp kurmustum. Içimden “ARZU, ARZU, ARZU” diyordum. Bir an “EFENDIM!” diye birses duydum. Arkami döndüm ve onu gördüm.Meger o gün erken gelmis. Ben heyecandan ne yapacagimi bilmezken o bana “MERHABA” dedi. Biraz bekledikten sonra “MERHABA” diye karsilik verdim. “ILK IKI DERSIM BOS. “ dedi. Ve lafini bitirmesine izin vermeden “BENIMKILERDE “ dedim. Beraber kantine indik. Kimseler yoktu. Masanin etrafina karsilikli olarak oturduk. Sadece bakisiyorduk. Bir an kitaplarim yere düstü. Ve o ses beni kendime getirdi. Onunla muhabbet etmeye basladim. Nereli, kaç yasinda, kaç kardes herseyini ögrenmistim. Konustukça ne kadar güzel konusuyo, ne güzel fikirleri var diyordum. Sonra zil çaldi. 2 ders bu kadarmi kisa sürerdi. Siniftayken yillar gibi gelen dakikalar, simdi sanki birkaç saniye gibiydi. “ZIL ÇALDI. GITMEM GEREKIYOR. “ dedi ve yanimdan ayrildi. Giderken gene o hasta oldugum gülümsemesini yapti.

Daha sonraki günler gene onunla kantine inip muhabbet ettik. Bazen siniflarina gittigimde onunla konusan erkek gördümmü ters ters bakardim o çocuklara. Onun hiçbir erkekle beraber olmasina tahammül edemiyordum. Onu herkesten kiskaniyordum. Hemen her teneffüs beraberdik. O da bundan rahatsiz gibi görünmüyordu. Samimiyetimiz bayagi ilerlemisti. En sonunda kafama koydum. Ona soracaktim. Beraber oldugu biri varmi. Eger beraber oldugu biri yoksa, acaba beni kabul edermi??? Evet bunu yapacaktim.

Bir cuma günü, okul çikisinda “HAFTASONU NE YAPACAKSIN?” diye sordum ona. Arkadaslariyla okulda bulusup taksime gidecegini söyledi. Üzülmüstüm. Oysa benimle beraber olmasini o kadar çok istiyordumki!!! Kafami önüme egdigim anda “AMA PAZAR GÜNÜ EVDEYIM!!” dedi. Kafami kaldirip yüzüne baktigimda gülümsüyordu. Hemen lafi degistirip “ISTERSEN EVINE KADAR BERABER YÜRÜYELIM” dedim. “TAMAM” dedi. Yolda yürürken hep o konusuyordu. Bense pazar günü ne yaparim diye kafamda planlar yapiyordum. Evinin önüne geldigimizde “ISTE EVIM BURASI “. “BENIMLE BERABER YÜRÜDÜGÜN IÇIN TESEKKÜRLER” dedi ve usul usul bana bakarak evine girdi. Pazar gününü iple çekiyordum. Bir bahane bulur ve evine giderim diye düsünüyordum. Pazar günü erkenden kalktim. Ama pencereden disari baktigimda bütün planlarim altüst olmustu. Disarida acayip bir yagmur vardi. Bende mecburen evde oturmak zorunda kaldim.

Okullarin kapanmasina bir ay kala “LISEYI NERDE OKUYACAKSIN?” diye sordum ona. “BILMIYORUM!! AMA BÜYÜK IHTIMALLE BAKIRKÖY’DE” dedi. “NASIL YANI BÜYÜK IHTIMALLE” diye sordum. “SANA GÖSTERDIGIM EV TEYZEMIN EVI….. ANNEM BABAM VE ABIM KEMERBURGAZDA OTURUYORLAR…. ORDAKI OKULLAR PEK IYI DEGIL…. ONUN IÇIN BENI BURAYA, TEYZEMIN YANINA GÖNDERDILER.” dedi. Nasil yaptim bilmiyorum ama “IYIKI GÖNDERMISLER” dedim. Bana bakti ve güldü. “INSALLAH AYNI OKULA DÜSERIZ” dedim. O da kafasini evet der gibi salladi.

Son hafta “TATILDE NE YAPACAKSIN” diye sordum Arzu’ya. “MEMLEKETE GIDECEGIZ” dedi. Ben sanki yikilmistim. “YANI IZMIR’EMI GIDIYORSUNUZ” diyebildim. Basini öne egerek “EVET!!!” dedi. Bir an durdum ve “SEN GELENE KADAR SENI BEKLEYECEGIM!!!” dedim. Bana bakti ve güldü. Gözlerine baktim sanki isil isil parliyordu. Ve aniden boynuma sarildi. Sanki “BENI BIRAKMA !!” der gibiydi. O an kalbimde bir sicaklik hissettim. Aglamamak için kendimi zor tuttum. Sonra “HADI GIT….. NE OLUR ÇABUK DÖN!!” dedim. Ve gitti.

Okul bitti. Tatile girdik. Ben hep onu düsünüyordum. Geceleyin sokaklarda bos bos dolasip onu hayal ediyordum. Eve geç gidiyordum. Bu aralar evlede aram açilmaya baslamisti. Onun yanindayken birkaç saniye gibi geçen saatler, artik asirlar gibi geliyordu. Onu çok özlüyordum. Acaba oda beni özlüyormu diye içimdende geçiriyordum. Hergün dualar ediyordum. Onun yüzünü biran önce görmek için. En sonunda dualarim kabul olmustu. Okullarin açilmasina bir ay kala istanbula gelmisti. Telefon çaldiginda bakmistim. Arayan oydu. Sesini hemen tanidim. “BEN GELDIM.. BENI HALA BEKLIYORMUSUN?” diye sordu bana. “EVET. HEMDE DUALAR EDEREK BEKLIYORUM” dedim. Okulun önünde bulusalim dedi. Tamam dedigim gibi disari çiktim. Yürümüyor sevincimden kosuyordum. Okula vardigimda ter içinde kalmistim. Onu beklemeye basladim. Ve onu köseden dönerken gördügümde gözlerime inanamadim. 2 ay boyunca göremedigim, ugruna dualar ettigim kiz bana gülümseyerek geliyordu. Bende ona dogru yürümeye basladim. En sonunda beraber olmustuk. “HOSGELDIN” dedim, oda “HOSBULDUK” dedi. Gözlerim dolmustu. “SENI ÇOK ÖZLEDIM ARZU” dedim ve boynuna sarildim. Öyle bir sarildim ki 2 ayin hincini çikartiyordum adeta. Oda bana sariliyordu. Sonra gözlerimiz bulustu. “SENIN EN ÇOK NEYINI ÖZLEDIM BILIYORMUSUN!!! ELA GÖZLERINI VE EN ÇOK DA GÜLÜSÜNÜ” dedim. Bir an bakakaldi. Sana birsey söyleyecegim dedi. Ailem liseyi bakirköyde okumama izin verdi. Bu lafi duyunca sanki dünyalar benim olmustu. Sevdigim kizla ayni yerde liseyi okuyacaktim.

Birbirimizin telefonlarini aldik ve onun hangi liseye kayit olacagini ögrendim. Kendimi de o liseye kayit ettirdim. Okulun ilk günüydü. Onu kapinin önünde bekleyeme basladim. En sonunda görünmüstü. Ama yaninda bir erkek vardi. O an dünyam basima yikilmisti. Sevdigim kizin yaninda bir erkek vardi. Hemde bayagi büyük biriydi. Bu bana çok koymustu. Ben bunlari düsünürken o beni gördü kosarak yanima geldi. “MERHABA” dedi. Ben sadece gözlerine bakiyordum. Cevap vermedigimi görünce “NE OLDU” dedi. “KIM O ÇOCUK” dedim. Sakayla karisik “YOKSA KISKANDINMI?” dedi. Bayagi sinirlenmistim. O da bunu anlayinca o benim abim. Okulun ilk günü beni birakmaya geldi. Nasil bir okul oldugunu annemlere söyleyecek dedi. Ben “OH BE “ dedim. “NEDEN OH BE DEDIN” diye sordu bana. “HIIIÇ” dedim. Gözlerimin içine bakti. Sanki bana birseyler anlatmak istiyordu. Sonra “ARZU” diye bir ses duydum. Ikimizde ayni yöne bakinca abisinin yanimiza geldigini gördüm. Hadi gir içeri dedi. O da tamam dedi. Abisi bana bir bakti. Sonra çekti gitti. Ben çok mutluydum. Çünkü sevdigim kizla ayni okuldaydim.

Bir hafta sonra Arzu’ ya “SENINLE BIRSEY KONUSACAGIM.” dedim. “NE HAKKINDA” diye sordu. “ÖZEL BIRSEY” dedim. Gözleri parlayarak “TAMAM” dedi. “CUMARTESI OKULUN ÖNÜNE GEL ORDA BULUSUP BIRYERLERE GIDIP KONUSURUZ” dedim. O da olur dedi. Bu sefer bütün cesaretimi toplayip bu kiza onu deliler gibi sevdigimi söyleyecegim. Diye içimden geçiriyordum. Cuma günü arzu birini getirdi yaninda. Ben arkadasi sanmistim. Sizi tanisatirayim dedi. Kizin adi fulyaymis. Arzu’ nun yegeniymis. Ayni okulda olmasinin bir sebebi de oymus. Ailesi bir akrabasi yaninda olursa daha iyi olur demis.

Ertesi gün erkenden kalktim güzelce giyinip okulun yolunu tuttum. Okulun önünde beklemeye basladim. Köseyi döndügünü görünce sok olmustum. Harika giyinmisti. “NE KADAR GÜZEL!!” diye geçirdim içimden. Yanima geldi “MERHABA” dedi. “BUGÜN ÇOK GÜZELSIN” dedim. Yanaklari kipkirmizi oldu. Basini önüne egip “TESEKKÜR EDERIM!!” dedi. Ileride bir café var oraya gidelim dedim. Olur dedi. Kafeye vardigimizda birseyler söyledik. Ve konusmaya basladik. “BENIMLE NE KONUSMAK ISTIYORSUN?” diye sordu Arzu. “BIR KIZDAN HOSLANIYORUM. AMA ONA BIR TÜRLÜ AÇILAMIYORUM. BANA YARDIM EDERMISIN?” dedim. Ben bunlari söyledikten sonra gözleri dolmustu. Aglamamak için kendini zor tutuyordu. Gözlerimin içine bakarak “O KIZI TANIYORMUYUM?” diye sordu. “EVET!!! HEMDE ÇOK YAKINDAN TANIYORSUN..” diye cevap verdim gözlerinin taa içine bakarak. Sanki daha bi yikilmisti. Ama bilmiyorduki hoslandigim kiz oydu. “SENCE NE YAPMALIYIM?”
diye sordum ona. Içinden ne geliyorsa onu yap dedi. “BEN DUYGULARIMI KOLAY KOLAY ANLATAMAM..” dedim. “SEN BILIRSIN.” “ARTIK BENI EVE GÖTÜR!!!” dedi. “NEDEN! NE OLDUKI ?” diye sordum. “BASIM AGRIYOR!” diye karsilik verdi. Peki deyip onu evine kadar götürdüm. Eve gidene kadar yolda hiç konusmadik. Evinin önüne gelince gözlerimin içine bakti. Içim sizlamisti o bakislar karsisinda. Boynuma sarilip kulagimin içine birseyler söyledi. Ama anlamamistim. Tekrar söylermisin dedim. Bosver dedi yüzüme bakmadan apartmanin içine girdi. Sanirim agliyordu. Sanirim onu üzmüstüm. Hayatta tek deger verdigim insani aglatmistim. Bu bende tarif edilemez bir aciya sebep olmustu. Ondan sonraki günler benimle pek konusmamaya baslamisti. Onu her gördügümde bir yerlere dalip gidiyordu. Bir hafta sonra “ARZU NEYIN VAR!!! KAÇ GÜNDÜR BENIMLE FAZLA KONUSMUYORSUN..” diye sordum. Oda bana “O HOSLANDIGIN KIZLA SENI YANLIZ BIRAKIYORUM YA!! DAHA NE ISTIYORSUN!!” dedi. Sinirli sinirli bakarak. Beni okul çikisinda eski okulumuzun ordaki parkta bekle. Sana o kizin kim oldugunu söyleyecegim dedim. Basini öne egerek “OLUR BEKLERIM!!” dedi. Okul çikisini iple çekiyordum. Çok ama çok heyecanliydim. Ve sonunda zil çalmisti. Okulun kapisindan çikarken “ALLAHIM BANA GÜÇ VER!!” diye dualar ettim. Parkin önüne gelip beklemeye basladim. Bir kaç dakika sonra yanima geldi. “HADI SÖYLE!!” dedi. “SANA DAHA ÖNCEDE SÖYLEMISTIM…. BEN DUYGULARIMI, IÇIMDEKILERI KOLAY KOLAY DILE GETIREN BIRI DEGILIM. “ dedim. Gözlerinin taa içine bakarak. “HOSLANDIGIM KIZIN EN ÇOK NEYINI BEGENIYORUM BILIYORMUSUN"”diye sordum. Gözlerimin içine bakarak “SÖYLE!!” dedi. Gözlerimi kapatip ve bütün cesaretimi toplayip
“ELA GÖZLERINI!!!!! VE EN ÇOK DA GÜLÜSÜNÜ!!!!” dedim. Sonra gözlerimi açtim. Rahat bir dakika sadece bakistik. Sonra boynuma sarildi. Ve hüngür hüngür aglamaya basladi. Kulagima “BENDE!” dedi. O kiz kim anladinmi? Diye sordum. Basini salladi. Sonra yüzüme bakarak tekrar “BENDE!” dedi. Ve kosarak evine gitti. Hiç kipirdayamiyordum. Sanki donup kalmistim. “ALLAHIM SANA SÜKÜRLER OLSUN!!” diye defalarca içimden geçirdim. En sonunda benimde artik bir sevdigim var. diyordum. Heyecanimdan kalbim deli gibi atiyordu. O hoslandigim kiz, ugruna dualar ettigim kiz. O da benden hoslaniyormus. Bunu bildikçe sevincim bir kat daha artiyordu. Sonra o parktan taa eve kadar yürüyerek geldim. Aksam yattigimda ne kadar yoruldugumu anladim. Sabahleyin kalkar kalkmaz kahvalti bile yapmadan okula gittim. Siniflarina gittim daha gelmemisti. Çok iyi dedim içimden. Onu karsilarim. Dedim içimden.. 10 dakika sonra koridorun ucunda görünmüstü. Sanki bana daha bir baska gözüküyordu. Daha bir güzellesmis gibiydi. Koca okulda sadece koridorda yürüyen ARZU, birde ona bakan BEN vardim sanki. Hiçkimseyi gözüm görmüyordu. Koridorda yürürken sadece o bana bende ona bakiyordum. Yanima geldi “MERHABA” dedi. Kekeleyerek “MERHABA” diyebildim. “KANTINE GIDELIMMI “ diye sordu. “TABIKI” dedim. Kantine vardigimizda kimseler yoktu. Kantinin ortasinda durdu, bana döndü, resmen aglamak üzereydi. Boynuma sarilip “NE OLUR BENI BIRAKMA!!” dedi. O anki duyguyu anlatamam. Hani derler ya yasanmadan anlamazsin, gerçektende öyle birseydi. Aglayarak cevap verdim. “HIÇBIR ZAMAN!!” dedim. Sonra bana daha bi siki sarilmaya basladi. Rahat bir dakika boyunca birbirimize sarilmistik. Sonra gözlerimiz birbirimize bakti ikimizde agliyorduk. “BILIYORUM!! DUYGULARINI DILE GETIREMIYORSUN.. AMA INAN SENDEKI DUYGULARIN AYNISINI BENDE SANA HISSEDIYORUM… SÖYLEMESENDE BILIYORUM… BENI DELI GIBI SEVIYORSUN… BUNU HISSEDEBILIYORUM..” dedi. Ben sadece kafami öne egip “EVET!!” diyebildim. Neden bilmiyorum ama söyleyemiyordum. Onu deliler gibi sevdigimi ugruna canimi verebilecegimi bagira bagira söylemek istiyordum, ama yapamiyordum. Bütün bir yil boyunca hep beraber dolastik. Hafta sonlarini ve teneffüsleri iple çekiyordum. Onu daha fazla görebilmek amaciyla.

Yil sonu yaklasiyordu. Okulun kapanmasina yaklastikça daha bir hüzünleniyordu. Bir gün “NEDEN SON GÜNLERDE HÜZÜNLENIYORSUN?” diye sordum. “BILIYORSUN!! TATILLERDE HEP MEMLEKETE GIDIYORUZ. SENDEN AYRILMAK BENI MAHVEDIYOR. ONUN IÇIN ÜZÜLÜYORUM.” dedi. Biliyordum. Her yaz memlekete giderlerdi. Ve bu beni daha bir üzerdi. “NE OLUR GITME!! HIÇ OLMAZSA BU YAZ ISTANBUL DA KAL” dedim aglayarak. “AGLAMA!!! SEN AGLADIKÇA BEN DAYANAMIYORUM. ÇOK ÜZÜLÜYORUM.” diyordu. “BENIM IÇINDE ÇOK ZOR GEÇECEK. SENSIZ 2 KOCA AY” dedi. Ve sonunda okullar kapandi. Giderken onu son bir kez daha görmek için evlerine gittim. Kapida babasinin arabasi vardi. Evet gidiyorlardi. Az sonra hepsi birden kapidan çiktilar. Annesi, babasi, abisi ve en sonunda ARZU.. herkes arabaya bindi. Arzu tam binerken kendimi gösterdim. Aglayarak ona baktim sanki o da agliyordu. “NE OLUR BENI BIRAKMA!! GITMEME IZIN VERME” der gibiydi. Araba çalisti. Sanki, deliler gibi sevdigim kizi elimden zorla aliyorlar, götürüyorlar gibiydi. Gitmisti. 2 ay boyunca onu göremeyecek, onunla olamayacaktim. Her gece dualar ediyordum. sokaklarda bos bos dolasiyordum. Onu düsünüyordum. “KESKE YANIMDA OLSA” diyordum.

Birgün telefon çaldi. Arayan ARZU’ ydu. Hatrimi sormak için aramis. “YAKINDA GELECEGIM.!!! SENI ÇOK ÖZLEDIM.” dedi. “BENDE!!” diye cevap verdim. “BENI DÜSÜNÜYORMUSUN?” diye sordu. “HER GÜN HER SAAT “ dedim. “DINLE O ZAMAN” dedi. “BENI YANINDA ISTIYORSAN, GECELERI AY’ A BAK BENI DÜSÜN.... EGER KALBINDE BIR SICAKLIK HISSEDERSEN, ANLAKI BENDE SENI,,, AY’ A BAKIP DÜSÜNÜYORUMDUR…” dedi. Ben aglamaya basladim. Beni, benden fazla seven biri vardi diye geçirdim içimden. “TAMAM!! CANIM” dedim. Sonra telefonu kapatti. O aksam onun dedigini yaptim. Aya baktim onu düsündüm 10-15 dakika sonra bir kalbimde sicaklik hissettim. “ALLAHIM!! SEN NE BÜYÜKSÜN!” dedim içimden. Gerçektende kalbimde onu hissettim. Ne olur çabuk gel dedim aya bakarak.

Aradan bir ay geçti. Tekrar telefon çaldi. Arayan gene ARZU’ydu. “ISTANBULA GELDIM. TEYZEMLERDEYIM. BIR SAAT SONRA OKULUN ÖNÜNDE BULUSALIM CANIM “ dedi. “TAMAM” dedim. En güzel kiyafetlerimi giydim. Eee kolaymi? Sevdigim kiz uzaktan geliyor. O kadar çok heyecanliydim ki. Hemen okulun önüne gittim. Daha 20 dakika vardi. Onu beklerken her dakika bir ömür gibi geliyordu bana. En sonunda görmüstüm onu. 2 aydir göremedigim sadece kalbimde hissettigim kiz, bana dogru geliyordu. Bende ona dogru kosmaya basladim. Yan yana geldigimizde “HOSGELDIN “ dedim. Aglamaya basladim. Ve sonra öyle bir sarildim ki, bütün özlemimi sanki ondan çikariyordum. “SENI ÇOK ÖZLEDIM CANIM!!” diyordum. “BENDE!!!” dedi. Hep o bana BENDE! derdi. Sonra “GEL!!! SENI TEYZEMLE TANISTIRACAGIM” dedi. Teyzesinin evine dogru yola koyulduk. Eve vardigimizda teyzesini gördüm. Koltuga oturdum. Arzu’ da yanima oturdu. Teyzesi “BU O ÇOCUK MU?” diye sordu. Arzu’ da utanarak “EVET!!” dedi. Teyzesi “BAHSETTIGIN KADAR VARMIS KIZ “ dedi. Bir ara gülüstüler. Ben hiçbirsey anlamamistim bu konusmadan Ama onlarin gülmesi benimde hosuma gitmisti. Bütün gün teyzesinde oturduk. Muhabbet ettik. Teyzesi beni sevmisti. Ayrilirken kapinin önünde ben ayakkabilarimi giyerken teyzesi ve ARZU beni izliyordu. Ben hosçakalin diyecekken teyzesi “BEN SIZI YANLIZ BIRAKAYIM ?” dedi gülerekten. Sanki aklimi okumustu. “TEYZEN ÇOK IYI BIRI….
NE OLUR KENDINE DIKKAT ET.!!!!!!!” dedim ve ona doya doya sarildim. O da “GÜLE GÜLE” dedi. Onu çok seviyordum. Oda bunu biliyordu. Ama bunu bir türlü söyleyemiyordum. Okullar açilana kadar hergün onunla beraberdim. O yanimdayken zaman hiç geçmesin, o anlar hiç bitmesin istiyordum.

Okullar açildiginda gene beraberdik. Siniflarimiz gene yanyanaydi. Her teneffüs onu görmek için yanina giderdim. Her yanina gidisimde, ayri bir heyecan vardi yüregimde. Kalbim onun yanindayken deli gibi atardi. Eger ben onu üzmüssem, yanliz kaldigimiz bir anda bana masum masum bakar, ben ne oldugunu anlar nedenini bile sormadan “ÖZÜR DILERIM! “ derdim.. Bütün yil boyunca hep böyle geçti. Derslerim zayifmis artik hiç umrumda bile degildi. Onunla beraberken dünyayi tanimiyordum. Yil sonunda onun dogum günü vardi. Ona söz vermistim. Okullarin kapandigi hafta onu bir yere götürecektim ve dogum gününü orda beraber kutlayacaktik. Hafta sonu Arzu’yla beraber yola koyulduk. Aksam saat 10’da teyzesinden zor izin almistim. Doya doya 2 saatim vardi. Onunla sahile gittik. Bir demet kirmizi gül almistim. O gün hava biraz bozuktu. Çiçegi Arzu ‘ya verdim. Biraz yürüdükten sonra bir bankta yanyana oturduk. Bana “KIRMIZI GÜLÜN NE ANLAMA GELDIGINI BILIYORMUSUN?” diye sordu. Basimi evet anlaminda salladim. “SÖYLE O ZAMAN“ dedi. Gözlerine baktim, sanki o iki kelimeyi ona söylemem için bana yalvariyordu. “AYAGA KALK” dedim. Onu karsima aldim ve bütün cesaretimi toplamaya çalisiyordum. Gözlerimi kapadim. “HADI SÖYLE” diyordu. Söylemiyor adeta yalvariyordu. “ARZU” dedim. “EVET !!! DEVAM ET !” dedi. “BEN SE………” dedim ve burnuma bir yagmur damlasi geldi. Sonra bir tane daha, bir tane daha. Ve yagmur baslamisti. O an onun gözlerine baktigimda sanki “NE OLUR DURMA!!!! SÖYLE !” diyordu. Ama benim bütün cesaretim kirilmisti. O yagmur beni mahvetmisti. Yagmur o anki bütün büyüyü bozmustu. Sonra o bana ben ona bakarak gülmeye basladik. Yagmur deli gibi yagiyordu. Birden onun gözlerine baktim. Gülmeyi birakmis sadece bakisiyorduk. “NEREYE GIDERSEN GIT YANINDA OLACAGIM!!!!!!!!!
O IKI KELIMEYI SÖYLEYEMESENDE!!!!” dedi. Gözlerimin taa içine bakarak. Ondan sonra bir sarildi ki……. O an hiç bitmesin istedim. Islanmaya baslamistik. Seni evine götüreyim dedim. Eve kadar yürüdük. Hiç durmadan çiçeklere bakiyordu. “BENIM GÜZELLERIM!!” diyordu. Eve geldik. Iyi geceler dedim. Ve ona sarildim. Onu eve biraktiktan sonra sokaklarda, o yagmurlu caddelerde dolasmaya basladim. O kadar mutluydum ki. Her ne kadar söyleyemesemde, bir sevdigim vardi. Hemde benim onu sevdigim kadar. Ve o kötü an gene gelmisti. Her yaz oldugu gibi gene memlekete gidiyorlardi. Onu ugurlamaya gidecektim. Ama o izin vermedi. “SENIN AGLAMANA DAYANAMIYORUM.. SENI ÜZMEK ISTEMIYORUM.” dedi. Onun yaninda aglamami hiç istemezdi. Ve gitti. Ben gene o bos sokaklarda deli gibi onu düsünüyordum. Her gün aya bakiyordum. Onu düsünüyordum.

Ama bu sefer tatil sanki daha bi erken bitmisti. Gene okul açilmisti. Onu gene görmüstüm. Okulun koridorunda yürürken bana öyle bir bakiyordu ki…… anlatamam. Yanima geldiginde “HOSGELDIN…. CANIM!!” dedim. “HOSBULDUK!!” dedi. Bütün bir yili onunla beraber geçirdim. Okulun kapanmasina 2-3 ay kala “ÜNIVERSITE SINAVINA GIRECEKMISIN?” diye sordum. Evet dedi. “PEKI ISTANBUL IÇINI KAZANABILIRMISIN?” dedim. “BILMIYORUM….. AMA SANMAM… ISTANBUL IÇI ÇOK PUAN….. O KADAR PUANI ALAMAM” dedi. Bende “ O ZAMAN SENDE, AÇIKÖGRETIMI YAZ” dedim. olur dedi. “AMA SENDE BIR YERE GITME OLURMU. SENSIZ BEN BURALARDA NE YAPARIM” dedi. “SENI HIÇBIR ZAMAN BIRAKMAYACAGIM..” dedim. Okul kapanmisti. Sinav günü gelmisti. onu aradim. “INSALLAH KALBINDEKI YERI KAZANIRSIN” dedim . “KAZANDIM BILE……. ÇÜNKÜ KALBIMDE SEN VARSIN!!! “ dedi.. Ben o an müthis derecede sevinmistim. Sonra sinava girdim. Sinavda dualar ediyordum. Arzu yanimda olsun diye. Ama onun benim yanimda olmasi için benimde istanbul içinde bir yere puan tutturmam lazimdi. Ve bunlari düsünerek sinavdan çikmistim. Sinavdan sonra hemen arzuyu aradim. Nasil geçti diye sordum. “ÇOK IYI…. SENINKI NASILDI” diye sordu. Benimkide iyiydi dedi. O sene tatile gitmemisti. Bütün yaz beraberdik Sinav sonuçlari açiklaninca kendi kazandigim yere baktigimda sok olmustum. Bogaziçi gibi bir yeri tutturmustum. Bu mutlu haberi hemen arzuya ilettim. O da çok sevindi. Sen nereyi kazandin diye sordum. “ILK TERCIHIM AÇIKÖGRETIMDI…. ORAYI KAZANDIM..” deyince dünyalar benim olmustu. Bir ara ailesinin yanina gitti. Bir hafta kadar sonra geri geldi. Onlarida çok özledim. Onun için gittim dedi. En sonunda ben üniversiteye yazildim. Ilk gün beraber gittik. Kantindeki manzara çok güzeldi. Köprünün bir kismi gözüküyordu. Deniz ayaklarinin altindaydi. Kantinde çevreme baktim. Her kesimden insan vardi. “NE KADAR ÖZGÜR BIR YER DEGIL MI?” diye sordum. Gözlerimin içine öyle bir baktiki “NE OLDU? NIYE ÖYLE BAKIYORSUN” dedim. “BEN SANA BIR ISIM TAKMISTIM… DEMIN ONU SÖYLEDIN?” dedi. “NEYMIS O ISIM” diye sordum. “BASBASA KALDIGIMIZ BIR ZAMAN SÖYLERIM.” dedi. “PEKI “ dedim.

Yariyil tatili yaklasirken arkadaslarimla kantinde konusurken biri “YAA… HARÇLARADA BAYA ZAM YAPTILAR BEE” dedi. Ben sasirmistim. Daha bir açiklayici olmasini istedim. Çok para istiyorlarmis. Zaten benim babam harcin bir kismini zar zor vermisti. Bu kadar parayi kesinlikle bulamazdi. Hemen rehber ögretmenin yanina gittim. Herseyi anlattim hocaya. Hoca “DERSLERIN NASIL DIYE SORDU…” diye sordu. “PEK IYI DEGIL” dedim. Biraz daha konustuktan sonra benim babamin bu parayi bulamayacagini söyleyerek birazda kizarak kaydimi sildirdim. Üniversite hayatim tamamen bitmisti. Canim çok sikiliyordu. Ama ARZU hep yanimda oldu. Bu durumu hemen atlattim. Bir ay sonra arzu telefon etti. Aglayarak “NE OLUR YANIMA GEL!!” dedi. Ben sok olmustum. Telefonu kapattigim gibi teyzesinin evine gittim. Kapiyi çalar çalmaz açti. Beni karsisinda görünce daha çok aglamaya basladi. Onu salona kadar götürdüm. “NE OLDU KIZIM.. ANLATSANA” dedim. “BILIYORSUN.. BABAMI ISTEN KOVMUSLARDI.... KAÇ AYDIR IS ARIYOR.. EN SONUNDA BURDA YAPAMIYACAGIMIZI, IZMIRDEKI AKRABALARDAN BIRININ IS TEKLIFI YAPTIGINI SÖYLEDI… BABA GITMEYELIM DEDIM AMA O BENI DINLEMEDI. 2 GÜN SONRA IZMIRE TASINIYORUZ..” dedikten sonra hüngür hüngür aglayarak boynuma sarildi. Ben bu sözleri duyunca sok oldum. Dayanamayip bende agladim. “SEN AGLAMA.. BEN SENIN AGLAMANA DAYANAMIYORUM. “ dedi. Salonun ortasinda konusmadan öylece duvarlara bakiyordum. “PEKI NE YAPACAGIZ” dedim. “BILMIYORUM. “ dedi. Ben felaket derecede üzülmüstüm. Sevdigim kiz bu sefer gerçekten gidiyordu. Hemde dönmemecesine. Bir ara o bana bakti ve gülmeye basladi. “NEDEN GÜLÜYORSUN” dedim. “SEN BENIM EN ÇOK NEYIMI SEVIYORDUN” diye cevap verdi. Sonra bende gülmeye basladim. “SENI AGLARKEN GÖRMEK BENI KAHREDIYOR.. LÜTFEN AGLAMA” dedi. Sonra bende ne demek istedigini anladim. Gözlerine baktim aglamamak için kendini zor tutuyordu. O bana ben ona bakiyorduk. Ikimizde biliyorduk 2 gün sonra ayrilacagiz. Sonra birden “HANI SEN ÜNIVERTEDEKI ILK GÜNÜMDE BANA BIRSEY SÖYLEMISTIN HATIRLADINMI” diye sordum. “HIÇ UNUTMADIM KI “ dedi. “NEYDI BANA TAKTIGIN O ISIM “ dedim. Elini kalbime koydu ve gözlerimin içine bakarak “ÖZGÜR ADAM” dedi. Ben donmustum. Ama kalbimde öyle bir sicaklik hissettim ki anlatamam. “NEDEN…….. “ diyecektimki elini agzima götürüp susmami söyledi. “SEN SOKAKLARDA BENI DÜSÜNÜRKEN BEN SENI RÜYALARIMDA GÖRÜYORDUM. SOKAKLARDA DOLASIP BENI DÜSÜNÜYORDUN. BUNU SADECE ÖZGÜR BIR ADAM YAPAR.” dedi. O an içimden “ISTE GERÇEK SEVGI BU OLMALI “ dedim. O gün onlarda kaldim sabahleyin kalktigimizda telefon çaldi. Arayan babasiydi. Hemen eve gelmesini istedi. Onu istemiyerek de olsa evine götürdüm. Ona sordum “NEREDEN SAAT KAÇTA GIDIYORSUNUZ.” Cevap vermedi. “SENIN AGLAMANA DAYANAMIYORUM. “ dedi. “AKSAMA SON KEZ BULUSALIM”dedim. Kafasini evet anlaminda salladi.

Onu biraktiktan 1-2 saat sonra yagmur yagmaya basladi. Aksam olunca evinin önünde onu beklemeye basladim. Onu çagirdim. Asagiya geldi. “BIRAZ YÜRÜYELIM” dedim. “AMA BU YAGMURDA…. YA HASTA OLURSAN BEN NE YAPARIM” dedi. “SANA BIRSEY SÖYLEYECEGIM.” dedim. Gözlerinin taa içine bakarak. Gözlerinin içi parlamisti bir anda “HADI YÜRÜYELIM !!! “ dedi. Yagmur altinda koca sokakta yürümeye basladik. Bir kaç adimdan sonra bana döndü. “NE OLUR SÖYLE!! ARTIK O IKI KELIMEYI DUYMAK ISTIYORUM!!!” dedi. Anlamisti sanirim. Bu sefer söyleyecektim. Gözlerimi kapattim. “SÖYLE!! NE OLUR SÖYLE!!” diyordu. “SENI S……” dedim ve ARZU diye kalin birsesle irkildim. Camdan babasi çagiriyordu. Arzuda bana usul usul bakarak evine gitti. O koca caddede sadece o ve ben vardik. O bana bakarak eve giderken, ben ona elimi uzatmis “NE OLUR GITME…. BENI BIRAKMA!!!!!” diyordum. Apartmana girerken bana son bir kez bakti ve güldü. Ben kaderime isyan ediyordum. Sevdigim kiza bir kez olsun onu deliler gibi sevdigimi söyleyemedim diye. Sevdigim kizi elimden aliyorlar diye. Kalbim çok aciyordu. Onsuz ne yapacagimi düsünüyordum. Ertesi gün erkenden kalktim. Evlerinin önüne gittim. Ama camlarinda perde yoktu. Apartmana kosarak girdim. Kapi açikti eve girdim hiçbir esya yoktu. Bütün odalar bombostu. “SIZ KIMSINIZ” diye bir sesle irkildim. “BEN ARZUNUN BIR ARKADASIYIM. ONU ZIYARETE GELDIM “ dedim. “ONLAR TASINDILAR.. BIR DAHA ISTANBULA BELKIDE HIÇ GELMEYECEKLER. BEN ONLARIN KOMSUSUYUM. SEN GALIBA O ÇOCUKSUN.” dedi yasli teyze. “HANGI ÇOCUK” diye sordum. “BAZEN ARZU’ YU EVDE GÖRÜRDÜM. ÇOK NADIREN… ONU HER GÖRDÜGÜMDE KENDI DUVARINA BAKIP DALARDI.. GÖZLERI DOLARDI.. SANIRIM BIRINI DÜSÜNÜYORDU… DELIKANLI,,,,, BIZDE GENÇ OLDUK.. BIZDE BU DUYGULARI YASADIK…. ALLAH SANA YARDIM ETSIN!!!” dedi ve gitti. Ben hemen onun odasina gittim. Ve duvarina baktim. Baktigim gibi gözlerim doldu. Bir kalp resmi vardi. Çok ufakti. Ama benim için çok büyüktü. Kalbin içinde birseyler yaziyordu. Yaklasip baktigimda kalbimde bir sicaklik hissettim. Kalbin içinde “ÖZGÜR ADAM” yaziyordu. Gözlerim dolmustu. O bana böyle bir isim takmisti. Demek duvara bakip beni düsünüyordu. Diye geçirdim içimden. Ne yapacagimi bilmiyordum. Gene sokaklarda bos bos dolasiyordum. Ama bu seferki bir baskaydi. Içimde kötü bir his vardi. Sanki bir sey olacakmis gibi bir his vardi içimde.

Aradan 4 gün geçti. O GÜN 2 MARTTI. Aksam uyuyamamistim. Geceleyin hava biraz bozuktu. Gökyüzüne bakip ayi aradim. Ama bulamadim. Uykuya dalar gibi oldum. Kalbimde çok büyük bir aciyla uyandim. Kalbim çok aciyordu. O an aklima arzu geldi. Acaba ne oldu diye düsünürken, aklima gökyüzü geldi. Orda ayi aradim. Bir kaç dakika sonra görmüstüm. Hemde bütün ihtisamiyla duruyordu. Bembeyazdi. Onu düsünürken gene kalbimde bir aci hissettim. Tam o anda ayin yanindan bir yildiz kaydi. 10 saniye boyunca o yildizin kayisini izledim. Izlerkende kalbim aciyordu. Yildiz kaydi. Kalbimin acisida durdu. “ACABA NE OLDU” dedim içimden. Ertesi günler içimde bir huzursuzluk vardi. Asagi yukari 2 hafta olmustu. ama arzu hala aramamisti. 9 mart günü telefon çaldi. Arayan fulyaydi. Sesi aglamakliydi. “RIDVAN” dedi. “BEN SU AN IZMIRDEYIM. ARZU VE BABASI TRAFIK KAZASINDA ÖLDÜ…. MURAT ABIMDE KOMADAN YENI ÇIKTI… NE OLUR METIN OL” dedi. Ben yikilmistim. Telefonu kapattim. Yere diz çöktüm. “ALLAHIM!!!! NEDEN BEN ?” dedim. Kendi kendime bir söz söyledim; “KAYBETMEYE MAHKUM BIR ADAMSIN!!” kisaca KMBA derdim. Disari çiktim. Sahil kenarina gittim. Aglamamak için acayip çaba sarfediyordum. Çünkü o benim aglamami istemezdi. Sahile vardim. Kimse yoktu. Deniz acayip dalgaliydi. “HAYIR YA !!! NEDEN BEN YA NEDEN!!!” bagirmaya basladim. En sonunda dayamayip agladim. Gözümden bir yas damladi. Kalbimde bir sicaklik hissettim. Sanki bana aglama diyordu. Ama ben kendimi tutamiyordum. Deliler gibi agliyordum. Simdi ne yapacagim diyordum kendi kendime. O aksam deli gibi yagmur yagiyordu. O yagmurlu sokaklarda, o soguk caddelerde ben tek basima aglayarak dolasiyordum. Aglamam hiç durmuyordu. Hep onu düsünüyordum. Birkaç gün sonra gene fulya aradi. “NE OLUR AGLAMA.. BILIYORSUN!! O SENIN AGLAMANI HIÇ ISTEMEZDI.” dedi. “PEKI “ dedim. Bana telefonda herseyi anlatti. Kazanin nasil oldugunu. Kimin hatali oldugunu. Ondan mezarligin adresini aldim. Sonra hemen bir ise basladim. Amacim para bulup bir an önce mezarliga gitmekti. Kafama koymustum, mezarligin yanina gittigimde birsey yapacaktim. HALA DÜSÜNÜYORUM.....

YAPSAMMI........ YAPMASAMMI.......

NOT: bu hikayenin yazarini görmek isterseniz, pazar günleri aksam saatlerinde BAKIRKÖY sahiline gidin..... orda bir uçtan bir uca dolasan birini göreceksiniz..
İŞTE O KİŞİ BU HIKAYEYİ YAŞAYAN KİŞİDİR....

Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
17 Mayıs 2006       Mesaj #702
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Üç yıla yakın süredir, bir gün bile tatil yapmamıştım. Derken, umulmadık bir anda, iki hafta için kentten uzaklaşma olanağını elde ettim.Dağ karlar altındaydı; kiraladığım kulübeye büyük güçlükle çıkabildim. Ama, mavi gökte güneş pırıl pırıl parlıyor; kayaklarımın altında milyonlarca kar tanesi gevrek gevrek eziliyordu. Kendimi birden çok mutlu hissettim.

Sponsorlu Bağlantılar
Burada, tüm bu güzellikler arasında, yaşamın streslerinden uzak bir düş gibi kalmıştı. Geceleri ve sabahın erken saatleri çok soğuk oluyordu; fakat gündüzleri hava ılıktı. Saatlerce kayak yapıyor ya da kulübemin dışında güneş banyosu yapıyordum; yalnızlıktan bu denli zevk aldığımı hiç anımsamıyorum.

Bir gece kar bastırdı; uzun karanlık, sonunda kurşunî bir sabaha yerini bırakınca o günü dinlenerek geçirmekten başka çarem olmadığını anladım. Aynı gün öğleden sonra, çok güçlü bir fırtına kulübeyi kırbaçlamaya başladı ve yine akşam oldu. Kulübenin keresteleri gıcırdıyor, rüzgar adeta bacadan içeri saldırmaya çalışıyordu. Bir keresinde, birinin seslendiğini duyar gibi oldum. Kapıyı açmaya yeltendimse de rüzgarın şiddeti beni odanın içine savurdu.

Kar, birike birike pencere pervazına dek yükselmişti. İster istemez ateşin başına döndüm.

- “Beni kimse çağırmış olamaz” diyordum; dışarıdaki cehennemde hiçbir insanın sağ kalamayacağı kesindi.

Kulede üç gün boyunca kaldım. Dördüncü gün, masmavi gökte altın renkli bir güneş, sabahı müjdeledi. Fırtına, biriken karları, kulübenin önünden yanlara sürüklediğinden, dışarıya çıkıp temiz havayı bol bol ciğerlerime doldurabildim. Ortalık bembeyazdı ve kesinlikle sessizliği bozan tek bir ses yoktu. Kendimde tükenmeyecek bir güç hissederek kayaklarımı ayaklarıma geçirdim, ama ilerlemek kolay değildi; tozumsu karın içine gömüldüm. Birkaç saat sonra yorularak kulübeye dönmeye karar verdim.

Dağın arkasında güneş batıyordu; altın rengi, kırmızıya çalmaya başlamış ve karın sonsuz beyazlığına pembe bir parıtlı vermişti. Kadını işte o zaman gördüm. Yanıma gelinceye dek, yakınlarda bir insan olduğunu fark etmemiştim bile. Birden genç ve güzel bir yüzle burun buruna gelince irkildim.

Başında, Kuzey İtalya’da kimi kadınların kullandığı, siyah bir atkı vardı. İnce vücudunun üzerine kirli bir asker kaputu atmıştı. Siyah atkılı ayakkabılarına şaşkınlıkla baktım. Ayaklarında kayak olmadığına göre, bu kof ve derin karların üzerinde nasıl olup da saatlerce batmadan yürüyebilmişti? Üstelik hiç de yorgun görünmüyordu. Ama gözlerinde büyük bir kaygı okunuyordu. Hafif bir yabancı aksan ile bana dedi ki:

- “Kulübenize dönünce, lütfen fenerinizi yakıp buraya getirir misiniz? Eşim Alfredo aşağıda ve yukarı çıkmaya çalışıyor. Işığınızı görürse, güç bulup çıkabilir belki.” Ona hâlâ şaşkınlıkla bakıyordum.

- “Peki, kayaksız olarak buraya nasıl çıkabildiniz? Hem neden eşinizin yanından ayrıldınız?” diye sormaktan kendimi alamadım.

- “Yardım getirmek için onu bıraktım. Ben dağı çok iyi bilirim, hiç de korkmam.”

İçimde kadına karşı bir sempatinin uyanmakta olduğunu hissediyordum. “Kayaklarımın arkasına basın ve bana tutunun. Birkaç dakika içinde kulübeye varırız; siz orada dinlenip sıcak birşey içerken, ben gidip eşinizi ararım” dedim.

Soğuk müthişti; biraz ısınmak için ellerimi çırpıyor ve vücudumu ovalıyordum. Gökyüzü daha şimdiden mürekkep gibi kararmıştı. Kadın kayaklarıma basarken, “Teşekkür ederim” dedi, ardından sırtımda küçük bir elin dokunuşunu hissettim.Fakat, kulübeye birkaç yüz metre kala, onun benimle olmadığını fark ettim. Dehşete düşerek seslenmeye başladım. Fakat bana yalnız, karla kaplı dağ yamaçlarından yankılanan kendi sesim yanıt verdi.

Kulübede, kibriti çakıp fenerin fitilini tutuştururken ellerim titriyordu.Feneri kemerime bağladım ve yine dondurucu soğuğa çıktım. Fakat karşılaştığımız yere varıncaya dek her tarafa baktığım halde, kadına rastlamadım. Ayak izlerini bile göremedim.Şimdi, gökyüzünde ay çıkmıştı. Aniden, uzun bir zamandır çepeçevre dönmekte olduğumun farkına vardım. Kulübemin sıcağına kavuşmaya can atıyordum. Her tarafım uyuşmuş, kafam da dumanlanmıştı; kadının eşini bu arada tümüyle unuttuğumu itiraf edeyim.

Derken, çok hafif bir ses duydum. Büyük bir çaba harcayıp dönerek dik yamacı son hızla indim. Yamacın eteğinde biri yüzüstü yatıyordu. Bu durumuyla hâlâ sesleniyor ve birşeyler mırıldanıyordu.Adam, kırksekiz saate yakın uyudu. Sonra, yine gözlerini açarak uzun uzun çevresine bakındı. Zayıf, ama genç bir sesle,

- “Yaşamımı kurtardığınız için minnettarım” dedi.

- “Daha fazlasını yapabilmeyi isterdim” diye karşılık verdim.

- “Alfredo’sunuz, değil mi?”

Adını bilmem onu şaşırtmadı; yalnızca başını eğmekle yetindi.Artık ona gerçeği söylemem gerekiyordu. Ona, eşine rastladığımı, benden ne yapmamı istediğini ve onu nasıl tekrar kaybettiğimi teker teker anlattım. Adam hiçbir şey söylemeden faltaşı gibi açılmış gözlerle bana bakıyordu.Neden sonra, başını duvar tarafına döndürerek acı acı ağlamaya başladı. Bu büyük acısı karşısında elimden bir şey gelemeyeceğini anlayarak kulübede onu yalnız bıraktım.Geri döndüğüm zaman, onu, ocağın yanında oturmuş, alevleri izlerken buldum. Bu kez sesi sakindi.

“Dağın eteğinde, iki kayaktan yapılmış bir haç vardır” dedi.

“Altı ay önce donarak ölen genç eşimi oraya gömmüştüm.”

Bundan sonra uzun bir süre konuşmadık. İkimiz de bir mucizenin gerçekleştiğini ve bunun açıklanmasının olanaksız olduğunu anlamıştık.Gözlerim pencerenin dışına, dağın zirvesine takıldı. Batmakta olan güneş, buraya altın ve kırmızı renkte bir taç oturtmuştu sanki. Doğanın sonsuz güzelliğinin çerçevesi içinde aşkın tanığı olmuştum. Birden kendimi çok güçsüz hissettim.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
17 Mayıs 2006       Mesaj #703
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bay İyi Niyet

Aslında Bay İyi niyet’in neden dün gece apar topar hastaneye kaldırıldığı

hakkında kimse kesin bir şey bilmemektedir. Bir çok kişi bu konuda varsayımlar öne sürmüş, herkes olayı kendi gördüğü gibi anlatmıştır ama hiçbir ifadede belirgin ortak noktalar dışında pek bir benzerlik görülmemektedir. ÖrneğinHerkes Bay İyi niyet’in o gece o yolda yürüdüğü konusunda hemfikirdir ama neden yürüdüğüne dair farklı şeyler söylemektedir. Bunun gibi daha bir sürü noktada farklıklar ortaya çıkmaktadır. İşin en ilginç yanı ise bu olay üzerinde o kadar çok farklı yorum yapılmaktadır ki Bay İyi niyet’in kendi ifadesi bile inandırıcı bulunmamaktadır. Aslında burada biraz da Bay İyi niyet’in hastanede baygın bir şekilde yatarken, aklı başında olmadığı için söyleyecekleri şeylerin pek güvenilir olmamasının çok doğal bir şey olması da etkilidir. Bu arada izninizle bundan sonra Bay İyi niyet’e Bay İyi diye hitap etmek istiyorum. Aynı uzun ve sıkıcı ismi defalarca duymak hem sizi hem de beni yoracaktır.

Neyse sanırım Bay İyi konusunda artık formalite icabı gevelemelerimi bitirip

olayın asıl yüzünü sizi aktarmalıyım. Ama işte anladığınız üzere işin asıl yüzünü hiçbir zaman göremeyeceğiz çünkü herkes olayı kendi gördüğü gibi anlamakta ve böyle kabullenmektedir. Bu insanların en doğal hakkı olduğu için kimseyi suçlayamamaktayız. Zaten Bay İyi’nin hastaneye kaldırılış hikayesi de özünde bunu barındırıyor, gerçekler maalesef önümüze bir sergideki gibi serilmediği için farklı görüşlerin doğruluklarından yola çıkarak kimin haklı, kimin haksız olduğuna siz kara vereceksiniz...

Şahsen ben Bay İyi ile bu olay hakkında konuşamadım ama hastanede ilk

müdahaleler yapıldıktan ve Bay İyi kendine gelip, konuşabilecek duruma geldikten sonra kendisiyle konuşma fırsatı bulan birkaç hemşireden - olayları hemşirelerden dinleyebildim çünkü meslek ahlakı gereği doktorlar hastalarının sırlarını veremezlermiş - olayların nasıl geliştiğini öğrendim. Bay İyi o gün her zamanki gibi arkadaşlarıyla iş çıkışı Taksimde bir Cafe’de - bir Cafe diyorum çünkü Bay İyi Cafe’nin adını söylememiş - oturuyormuş. Havadan sudan muhabbet ettikten sonra eve geç kaldığını ve çocuklarıyla karısının onu merak edeceğini düşündüğünden arkadaşlarından ayrılmış ve Taksim Otoparkında duran arabasına doğru yürümeye başlamış. Bu sıra da haliyle İstiklal Caddesinde yürürken ara sokakların birinde seyyar bir satıcının tezgahında duran bereler dikkatini çekmiş. Kızının renkli bir bere istediği aklına gelmiş. Bu vesileyle ara sokağa doğru girerken bir kadının çığlık attığını duymuş ve hemen baktığında biraz daha sokağın içlerine doğru karanlık bir köşede kadını yanında bir adamla boğuşurken görmüş. Karanlık olduğu için tam olarak göremiyormuş ama adam galiba kadının çantasını çalmaya yelteniyormuş. Bunun üzerine kadıncağızı kurtarmak için oraya doğru yönelmiş. Hızlı adımlarla adamla kadının bulunduğu yere geldiğinde adam kadının çantasını çoktan ele geçirmiş ve boynundaki gerdanlığı koparmakla uğraşıyormuş, kadın ise bir yandan bağırmaya bir yandan da adamla mücadeleye devam ediyormuş. Bu sırada Bay İyi neden bilmeden

bir anda adamın üstüne doğru atılmış. Adamın kolundan tutmuş ve çekmiş,

böylece çantanın yere düşmesini sağlamış. Daha sonra hatırladığı kadının çantasıyla kendisine vurduğu ve kendini yerde bulduğu olmuş. En son gördüğü kişiyse üstüne çullanan dev gibi bir adammış.

Gördüğünüz üzere Bay İyi de olayların nasıl geliştiği konusunda pek emin

değil. Bunun üzerine olayın görgü tanıklarından olduğu için merak ettiğimden hastane çıkışı olay yerine gidip orada Bay İyi’nin dediğine göre bere satan seyyar satıcıyla görüştüm. Kendisinden çok yararlı bilgiler alacağımı sanıyordum ama yanılmışım. Seyyar satıcı bana adamın birinin tezgahına doğru yanaştığını sonra bir anda adamın durup dururken yön değiştirip ilerde duran bir kadınla adamın yanına doğru koşmaya başladığını söyledi. Daha sonra birkaç bağırış çağırış duyduğunu ve oraya gittiğinde aynı adamın kendisinden biraz daha iri biriyle kavga ettiğini bir kadınından başlarında heyecanla onları izlediğini söyledi. Seyyar satıcının dediğine göre ikisini zor ayırmışlar ama ayırmasalar adam Bay İyi’yi oracıkta öldürüverecekmiş. Bunları anlattıktan sonra seyyar satıcı konu hakkında bir de şöyle yorum yaptı : Herhalde adam (Bay İyi) diğerinin karısına laf falan attı ki öteki böyle sinirlendi. İyi ki oradaydık zor ayırdık vallahi!...

Araştırmalarım bu kadar değil tabi. Olay yerinde bulunan kişilerden

konuşabildiklerimin hepsi kavga sonunda Bay İyi’nin çok feci dayak yemiş olduğunu diğer adamın da inanılmaz derece de sinirli olduğunu hatta kendilerine bile saldırabileceğinden korktuklarını söylediler. Bunun üzerine karakola gidip o sırada ifade vermekte olan adamı yani Bay İyi’yi döven adamı dinledim; Adam o gün işten kovulmuş bunun üzerine patronuyla kavga etmiş oradan çıkıp birahanede efkar dağıtırken bir yanda da maç izliyormuş. Bayağı bir içmiş, zaten sinirli, bir de maçta da Fener mağlup olunca bu da Aziz Yıldırım’a küfürleri saydırınca biriyle daha kavga etmiş ve birahaneden bağırış çağırış içinde kovulmuş. O sırada yolda yürürken Bay İyi’yi kadının birini taciz ederken

görmüş. Kadın da o kadar çok bağırıyormuş ki zaten ağrıyan başı çatlayacak gibi olmuş. Bunun üzerine adam Bay İyi’nin üzerine doğru yürümüş ’’Ulan ayıp be! Yol ortasında becermeye çalışıyorsun karıyı! ’’ demiş ve vurmaya başlamış. Körü körüne vuruyormuş zaten kafası bozukmuş önüne gelen ilk kişiden çıkarmış sinirini ama iyi yapmış en azından kadının namusunu kurtarmış. Bıraksalar parçalarmış o ********i...

Karakoldan tekrar İlk yardım Hastanesine geri dönüp olayda herkesin

bahsettiği şu meşhur kadınla da konuşma fırsatı buldum. Kadın şokta olduğu için hemşirelerden konuşma izni almak için bayağı uğraştım ama sonunda odaya girip yatakta saçı başı dağılmış ağlamakta olan kadına olayın nasıl olduğu sordum. Kadının bana anlatacakları sanırım tüm gerçekleri anlamamı sağlayacaktır diye düşünüyordum ama kadın iki de bir hıçkırıklar ve gözyaşlarıyla kestiği konuşmasında bana şunları anlattı ;

O akşam sevgilisiyle birlikteymiş, son zamanlarda araları çok kötüymüş

ve o akşam olanlar olmuş, kadın sevgilisiyle yemek yerken adamı biri aramış kadın zaten şüphelendiği için hemen davranıp telefonu açmış. Karşıda bir kadın sesi varmış, bunun üzerine kadın telefonu kapayınca kıyamet kopmuş. Sevgilisi sinirlenmiş ve bir daha böyle bir şey yaparsa onu mahvedeceğini söylemiş. Bunun üzerine kavgaya başlamışlar, kadın adamın kendisini aldattığını iddia ediyormuş adam da kadını gereksiz kıskançlıkları yüzünden suçluyormuş. Neyse daha sonra kavga bitmiş ama moralleri çok bozukmuş, bunun üzerine adam eve gitmek istemiş böylece restorandan kalkmışlar ve yolda yürürken adamın telefonu tekrar çalmış, kadın gene şüphelenmiş adam sessiz sessiz ve kaçamak konuşuyormuş, kadın iyice çıldırmış ama tekrar kavga çıkmasın diye bir şey dememeye çalışıyormuş ki derken adam telefondakine ’’ tamam canım seni ararım ben’’ deyince kadın kendini tutamamış ve bağırmaya başlamış. Gene adamın onu aldattığını iddia ediyormuş ki adam sonunda gerçeği itiraf edip ve onu aldattığını söyleyince kadın çıldırmış ve adama çantasıyla vurmaya başlamış tabi adam hemen çantayı kadının elinden kapmış ve onu susturmaya çalışmış ama kadın çılgınca bağırıyor, ağlıyormuş bu sırada adamın biri gelmiş ve sevgilisini itmiş. Bunun üzerine kadın yere düşen çantasını alıp sevgilisine saldıran adama saldırmaya başlamış derken başka bir adam gelip saldırdığı adamı dövmeye başlamış. Bu sırada kadının sevgilisi ortadan kaybolmuş. Kadın onu çok seviyormuş, onsuz nasıl yaşayacağını bilmiyormuş ama o adi adam onu orda bırakıp kaçmış, kendisini asla affetmeyecekmiş aslında belki affedermiş bilmiyormuş onun yerinde ben olsam ne yaparmışım...

Kadının yanından zor ayrıldım, Bay İyi olayı hakkında bilgi

almaya çalışırken bir anda kendimi kadının sorunlarıyla baş başa buldum. Aslında kadının hayat hikayesini de bu arada dinlemiş oldum ama onları da başka bir zaman, başka bir yerde anlatırım. Şimdiye kadar dinlediğim insanların hepsinin farklı şeyleri anlatması iyice moralimi bozmuştu. Ama açıkcası kadının anlattıkları tüm konuya bakış açımı değiştirecek derecede olduğundan bir de olanları olayın bir başka kahramanı olan kadının sevgilisi olduğunu iddia ettiği yani Bay İyi’nin kapkaççı olarak nitelendirdiği adamdan dinlemek için onu buldum ve zor da olsa konuşturdum ama sonuç olarak gene hiçbir şey elde edemedim çünkü adam da diğerleri gibi farklı bir olaydan bahsediyordu:

Bir kere adam kadından ayrılalı çok uzun zaman olmuş ama kadın hep

onu rahatsız edermiş, adamcağız artık bıkmış. O akşam da iş çıkışı restoranda yemek yerken tesadüfen kadın oraya gelmiş. Ama adam kadının kasıtlı olarak oraya geldiğini düşünüyormuş çünkü kendisinin genelde orada yemek yediğini biliyormuş. Neyse kadın gelip adamın yanına oturmuş biraz sohbet ettikten sonra adamın telefonu çalmış arayan sevgilisiymiş, kadın bir anda telefonu alıp adamın meşgul olduğunu söyleyip telefonu kapatmış. Adam hemen sevgilisini aramış ama sevgilisi telefona cevap vermiyormuş. Bunun üzerine sinirlenmiş ve kadına bağırmaya başlamış. Sonra da hesabı ödeyip restorandan çıkmış. Tabi kadın da peşinden gelmiş. Olayın olduğu sokağa geldiklerine adamın telefonu tekrar çalmış arayan gene sevgilisiymiş adam özür dilemiş olayları anlatmış ve telefonu kaparken kadın bir anda üstüne atlamış ve ağlamaya, haykırmaya başlamış. Kendisine geri dönmesini istemiş, onu çok sevdiğini onsuz yapamadığını söylemiş. Devamlı özür diliyormuş. Adam kadından susmasını ve gitmesini istemiş ama kadın onu bırakmıyormuş sonra bir anda eğer kendisine dönmezse kendisini öldüreceğini söylemiş ve çantasında silah olduğunu söyleyip elini çantasına atınca adam çantayı kadının elinden kapmış. Bu sırada kadın üstüne atlayıp onu öpmeye çalışmış adam da kadını engellemeye çalışırken başka biri gelip kendisine vurmuş. Önce ne olduğunu anlamamış ama kadının kendisine vuran adama saldırdığını görünce fırsat bu fırsat deyip kaçmış. Artık bu kadından bıkmış , bu kadın manyakmış...

Sonuç olarak anladığınız üzere herkes farklı bir şey anlattı. Hepsine göre

suçlu farklı kişi ama olaydan en çok etkilenen tabi ki hiçbir suçu olmadığı halde Bay İyi oldu. Aslında belki de gerçek suçlu Bay İyidir. Ne de olsa kimsenin başkasını düşünmediği bir dünya da başkalarını düşünmek sanırım en büyük suç...
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
17 Mayıs 2006       Mesaj #704
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
hikaye100243iz
ÖLÜMSÜZ KIRMIZI GÜLLER....
Kan rengi, kıpkırmızı güllere bayılırdı. Zaten onlarla
adaştı da. Rose... Gül... Kocasının sevgili Rose'u... Her yıl
Sevgililer Günü'nü kapının önünde bulduğu enfes fiyonklarla
süslü kucak dolusu kırmızı güllerle kutlardı. Hiç aksamadan.
Hatta, eşini kaybettiği yıl dahi kapısı çalınmış, gülleri kucağına
bırakılmıştı..Tıpkı geçmişte olduğu gibi, küçük bir kartla birlikte..
Her yıl güllere iliştirdiği karta aynı cümleleri yazardı:
"Seni, geçen sene bugünkünden, daha çok seviyorum..."
Birden, bunların son gülleri olduğunu düşündü.. Önceden
ısmarlanmış olmalıydı.. Öleceğini nasıl bilebilirdi?..
Zaten her seyi önceden planlamayı ve yapmayı severdi,
yumurta kapıya gelmeden...

Gülleri özenle içeri taşıdı..saplarını kesti, vazoya yerleştirdi..
Vazoyu da konsolun üzerine, eşinin kendisine gülümseyen
fotoğrafının yanına koydu. Orada kocasının koltuğunda
oturup saatlerce güller ve fotoğrafı seyretti sessizce.. Bitmek
bilmeyen bir yıl geçti.. Yapayalnız ve hüzün dolu bir yıl..
Sonra bir sabah kapı çalındı.. Tıpkı eski günlerde olduğu gibi..
Kırmızı gülleri, üzerinde küçük kartıyla birlikte eşikteydi..
Sevgililer Günü'nü kutluyordu. Gülleri içeri aldı. Şaşkınlık
içinde doğru telefona gitti. Çiçekçi dükkanını aradı...
Onu bu kadar üzmeye kimin hakkı vardı ?

"Biliyorum" dedi, çiçekçi.. " Eşinizi geçen yıl kaybettiniz..
Telefon edeceğinizi de biliyordum.. Bugün size yolladığım gülleri
çok önceden ısmarlamış, parasını da ödemisti.. Hep öyle
yapardı zaten, hiç şansa bırakmazdı. Dosyamda talimat var.
Bu çiçekleri size her yıl yollayacağım. Bir de özel kart vardı,
kendi el yazısıyla. Bilmeniz gerek diye düşünüyorum..
Ölümünden sonra çiçeklere iliştirmemi istediği kart..."
Rose hıçkırıklar arasında teşekkür ederek telefonu kapattı.
Parmakları titreyerek zarfı açtı..

" Merhaba gülüm" diye başlıyordu, kart.. " Bir yıldır ayrıyız.
Umarım senin için çok zor olmamıştır. Yalnızlığınıı ve acılarını
hissedebiliyorum. Giden sen, kalan ben olsaydım neler çekerdim
kimbilir? Sevgi paylaşıldığında yaşamın tadına doyum olmuyor.
Seni kelimelerle anlatılmayacak kadar çok sevdim. Harika
bir eştin dostum, sevgilim benim... Sadece bir yıldır ayrıyız.
Kendini bırakma. Ağlarken bile mutlu olmanı istiyorum.
Onun için bundan sonraki yıllarda güller hep kapımızda olacak.
Onları kucağına aldığında paylaştığımız mutluluğu ve
kutsandığımızı düşün. Seni hep sevdim.. Her zaman da
seveceğim. Ama yaşamalısın. Devam etmelisin... Lütfen..
Mutluluğu yeniden yakalamaya çalış. Kolay değil,
biliyorum ama bir yolunu bulacağına eminim....

Güller, senin kapıyı açmadığın güne dek gelmeye devam
edecek. O gün çiçekçi beş ayrı zamanda gelip kapıyı çalacak,
eve dönüp dönmediğini kontrol edecek. Beşinciden sonra
emin olarak gülleri ona verdiğim yeni adrese getirip
seninle yeniden ve ebediyyen kavuştuğumuz yere bırakacak..
SENİ SEVİYORUM GÜLÜM..."

Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
17 Mayıs 2006       Mesaj #705
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
GERÇEKTEN DOĞRUYA,
DENİZ KABUKLARININ YOLCULUĞU...

Uzun uzun yıllar evveldi....
Uzak sahillerin, nemi yaprağı üzerinde, yemyeşil ormanlarında
güzeller güzeli bir kız yaşarmış.......
Adı yokmuş..
Bir isme de, ihtiyacı yokmuş zaten.
Duyamaz ve konuşamazmış, O......
Tüm gün topladığı deniz kabuklarıyla uğraşırmış sadece.....
Her sabah uyandığında,
“acaba bugün, hangi deniz kabukları bulma şansına sahibim” diye merak duyarmış.....
Kime sorsanız, tüm deniz kabuklarının birbirine benzediği o uzun sahillerde, o aylardır yıllardır hep mutlu ve
her günü ayrı bir umut ve güzellik içinde, heyecanla yaşamaktaymış.....
Çünkü O
zamanın,
sevenler için sonsuz olduğuna inanırmış......
Çünkü O,
zamanın,
sevinenler için kısa
üzülenler için çok uzun,
korkanlar için çok hızlı ,
bekleyenler içinse çok yavaş olduğunu, bilirmiş......
O, sonsuzu seçen, seven , ama çok seven bir yüreğe sahipmiş......
Topladığı ve dokunduğu her deniz kabuğu ile, yüreğine bir parça daha sevgi biriktirmekteymiş......
O, deniz kabuklarında, kulaklarıyla duyamadığı, bilinmez nice sesleri dinlemekteymiş aslında......
Yüreğinin kumsalları ve suları, ona hiç gitmediği, hiç görmediği kıyıların, nice hikayelerini anlatır durularmış......
Dünya, onun yüreğinde atarmış...
Dünya, onun yüreğinde ses verirmiş evrene......
O, dünyayı yüreğinden işitir, bilir ve yaşarmış......

Bazen işittiklerimiz, yeter sanırız...bildiklerimiz gerçek sanırız.......
Ve bunlar mutlu etmez bizi.....
Çünkü mutluluk;
duyamadıklarımızda, gidemediklerimizde,
fark edemediklerimizdedir....
Oysa, görebildiklerimizden, daha fazlasıdır gerçekler........
Günlük döngüler içinde, Sevdiklerimizle ve kendimizle paylaşabileceğimiz şeylerden uzak kalarak yaşıyoruz hayatlarımızı maalesef.....
Hayat bu olmamalı.. Işler hiç bir zaman durulmayacaktır ki, hep yoğun, hep çok olacaktır......
Ama sular bile durulur.
Durulur ve durulanır o zaman su; sedeflenir, sakinliğin, dinginliğin tatlı huzuru , derinliği aks olur kumsallarda.....
Bu hayattır işte.. Hayat oradadır...
Dinlerken, beklerken, izlerken, durulanırken..
Hayat orada yaşanır gerçel anlamda..
Oysa bizler mekanik ve elektronik bir dünyaya hapis vaziyette şuursuz yaşıyoruz, “hayat, bu” diye.....
Yaşamımızı, hayata ve kendimize endeksleyebilmeliyiz...
Ggerçekle, doğru arasındaki farkı görebilmeliyiz......
Hepimiz ....
Gerçekten mutlu olmak,
sadece yüreğin işidir...
Yüreklerimize fırsat vermeliyiz.....
Her yeni güne başlarken,
hangi deniz kabuğuna dokunarak,
bilinmedik hangi yaşama katılacağımız şansına gülümseyerek,
umutla uyanmalıyız......
Var olmanın güzelliği bu olsa gerek...
Acaba, bugüne kadar,
yüreğinizde kaç deniz kabuğu biriktirmişsinizdir ?
Sen...,
bugün hangi deniz kabuğunu dinledin,
ve bugün kaç deniz kabuğu topladın?
Insanın yüreği, belki de, deniz kabuklarından örülü olmalı.
Her yürek, bir kumsal olmalı belki de......
Kumsal gibi sonsuz olmalı.....
Kum tanelerinin kristallerinde, nice deniz çiçekleri, sedefleri açtırmalı her gün için..
Ve, her mevsimde ebruli olmalı o kumsal,
her koşulda kumsalda olmalı varlığımız.
Mesela, yazı, kumsal mevsimi biliriz sadece. Fakat, kışın da, oradayızdır.. Insanlar nedense, kumsalları, sadece yazın fark ederler......
Ne talihsizlik.!
Tıpkı, yüreklerimizi de, aynı talihsizliklerle fark edemediğimiz gibi
Belki de, maviyi görmek değildir önemli olan..
Belki, bakışlarımız gökyüzüne yöneldiğinde,
Önce, uçurtmayı görebilmeli gözlerimiz..
Önce uçurtmayı görebilirsek, mavileri de yakalarız zaten......
Uçurtma, mavidedir nihayetinde....
Eğer her gün, yeni bir var olma çiçeği açıyorsa gözlerimizde ve
Yüreğimizin ebruli kumsallarından, yepyeni deniz kabukları, sedefler toplayabiliyorsak,
Yokluk yok demektir, değil mi?

VE, her sabah ya da akşam üstleri,
Sulanmalı mutlak o var oluş çiçeklerimiz.......
Güne ya da akşama başlarken
Yürek su ister......Çiy ister... Şebnem ister......
Insanın en yalnız olduğu zaman dilimlerdir, sabahın eri ve akşamüstleri.......
Insanın en çok kendi olduğu, kendinde ve kendiyle olduğu vakitlerdir onlar.
Doğrularımızdan, gerçeğe yönelik yolculuğun başladığı vakitlerdir.
Sonsuza uzanan, uzanması gereken yürekler yollarını çiçeklendirme ve deniz kabuklarını sevgilendirme vakitleridir.
Doğrularınıza sahip çıkın. Kendinizi yakalayın.
Sonsuzluğu, kendinizden esirgemeyin.
Bakın, dinleyin, dokunun, deniz kabuklarının size söyleyecekleri var..
Yüreğinizin, ebruli kumsalından ayrılmayın.



arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
17 Mayıs 2006       Mesaj #706
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Doğum Günün, Kutlu Olsun Bebeğim.

Bilirsin ne çok severim Ahmet Arif’i... Ve o’nun şaşılası güzel dizelerini...
“Seni, anlatabilmek seni / İyi çocuklara, kahramanlara” diye başlayan, tüm zamanların en mahsun, en umutlu, en lirik ve en ‘yok-sun’ şiirini...

Oysa bugün ben, yokluğunda, kötü çocuklara, anti-kahramanlara anlatıyorum seni...

Buddist bir öğretiydin sen bende... Salt varlığım yerine konup, çılgın bir aşkla arzulanan. Acıyla yoğruldum ben sende... Istırapla. Var olmak ya da sensiz olmaktı yolun sonu...

Yolun sonu, yokluğun.

Nirvana uzak... Nirvana’nın elleri nasırlı, kocaman.
Ama senin ellerin bebek, senin ellerin küçücük... Yüreğin kocaman.

Sen de Aragon’un aradığı mutlu aşk, sen de Can Baba’nın ‘soyunduğu dünya’ vardı...
Oysa ben sadece, seni ‘giyinmek’ istedim... Seni, oyun bahçeme hapsetmek istedim.
Romantik bir asi, bireyci bir sosyalist olarak!

Sen özgürlüğümdün benim, ben seni bukağım saydım.
Kanatlarımı göremeyecek kadar kör, gökyüzünün gördüğüm kadar olmadığını anlamayacak kadar sağırdım...

Evrik bir aşktı yaşadığımız; lunaparkımdaki dönme dolap:
Her başlangıç bir son... Her son, yeni bir başlangıçtı. Evirilip durduk öylece... Günler, aylar ve hatta yıllar hiç direnmedi bize.

Direnmedim kendime.. Direndim sana..

Bugün senin doğum günün..
Varlığında hiç aklıma gelmeyen bir şey yaptım bugün... Seni ışığa tuttum. Eperin aşkla, sadakatle, inatla örülüydü... Orada yazıyordu, şimdi gördüm:

Aşık olmak, ayak diremekti hayatın sıradanlığına... Sınırsız, sığasız yaşamaktı; tutkuyla bağlanmaktı yaşama; bütün pamuk ipliklerini çöpe atmaktı.

Önceden okuyamadım Bebek! Kördüm... Sağırdım.

Düşün ki utandığında yanaklarına düşen o bergamodî rengi, gülünce yüzünde açan gül kızılı yediverenleri bile şimdi şimdi görüyorum...

Yalnızlığımın ağısı, acılarımın baldıranı, imkânsız aşkım... Bebeğim.
Sen büyük aşkların kadını, ben entipüften hayatların adamı..

Olamazdık... Olmadı!

Hasretinden prangalar eskiyor...
Doğum günün, kutlu olsun Bebeğim.
venüsün_kızı - avatarı
venüsün_kızı
Ziyaretçi
17 Mayıs 2006       Mesaj #707
venüsün_kızı - avatarı
Ziyaretçi
KELEBEK
Ah be güzelim,
Ah benim canım arkadaşım yine benden şikayet ve sıkıntı dolu bir mektup alıyorsun haberin olsun.
Bulandım...
Durulmak çabası vardı bilirsin bende. Her seferinde “bırak bulan bulananlar ayrıcalıklıdırlar” derdin sen.
Dedin ve dinlemelisin o halde...

Tutunmaktı niyetimiz, yaşamın bir ucuna. Kendi seçimlerimiz değildi yaşamlarımız. Bir beden vardı ve o bedene uygun giysiler ama biz giyinik doğmuştuk. Bedenimizi çıplak göremedik. İşin garibi giyinik doğduğumuzdan, bedenimizi merak etmedik. Çıplaklık ne demekti, çıplak nasıl kalınırdı, bu bedenlere daha uygun giysiler bulunur muydu ya da nasıl bulunurdu bilmezdik. Zaten düşünmezdik de... dedim ya niyetimiz sadece tutunmaktı. Tutunamayanlar çıplak olmak isteyenlerdi ya da arayanlardı uygun giysilerini... biz tutunamayanları garipsedik.

Bir gün bu garipsediklerimizden biriyle karşılaşınca neler olduğunu anlamaya çalıştık “neler söylüyordu o öyle neler düşünüyordu?”. Yasaktı, ayıptı... çıplak kalmak ne demekti, her yanının görünmesi ya da uygun giysiler ne demekti. Annelerimiz ne derdi, toplum ne derdi ya da dostlarımız ne derdi. “Ne derlerse desinler” dedi, onun bir yere tutunmaya ihtiyacı yoktu ya da bir şeylerin ona tutunması gerekmiyordu. Bir nevi kozasından çıkmaya hazırlanan kelebeklerdi onlar; o denli az olmasına karşın yaşayacakları gün sayısı bunun için bile her şeye değerdi, böyle dedi ve büyüledi beni.

Belki çok oldu bunu diyeli o belki de bir an kadar kısa bilmiyorum ama bildiğim bir şey var ki ben ona tutunmaktan kendime tutunamadım uzunca bir süredir.
Yürek bazen söz dinlemez, eğitmek zaman alır onu. Geçmiş tecrübelerin tutar elinden ama bilinmedik kapıları açmak bırakıp da geçmişin elini çok daha heyecan verici olabiliyor.

Ne anlatayım, nasıl anlatayım ona dair, Bilirsin işte... Hastalıksı bir şey nevrotik, ele avuca sığmaz. Kendini ve onu düşünmekten başka hiçbir şey yaptırmaz. Kendinlik de aslında onluktur; onunla olmak, onu düşünmek, onu paylaşmamak vardır. Onlar değil biz vardır sadece. Adı aşktır. Yepyeni bir dünyadır, yeni solukları paylaşmaktır. Denizin ne kadar mavi olduğunu görmektir, ya da şarabın tadını yeniden keşfetmektir. İnsanlar daha güzeldir. Hayat yaşanılasıdır. Her gün yeni gün demektir ve her yeni gün de onu görmek için doğan bir bahanedir. Sabah onu düşünerek başlar ve gece onu düşünerek sonlanır. Rüyanda bile o vardır.

İşte böyleydik, ah be canım arkadaşım, hani derdin ya “sen yazarsın senin yazarak anlatamayacağın şey yoktur” diye; oluyormuş demek ki... kelimeler sıralanıyor birbiri ardına ama sonra donakalıyorlar. Sanırım her şey anlatılır da o gecelerimiz anlatılamaz, kelimeler yetmez ki sevişlerimizi anlatmaya...
Ateş kızılıydı, yakıcı, kavurucu; ibadet eder gibi, huzurlu uyumlu. Aşkın en onulmazına tutulmuştuk ilacı yoktu. Ne dünümüz vardı ne yarınımız, biz bugünü yaşıyorduk. Avans almıştık yarından düne ve beraber geçmeyen günlere inat, anı kıskandıran. Saatler duruyordu sanki o an ya da çok daha hızlı ilerliyordu bilmiyorduk.

İyi de sıkıntı bunun neresinde diyeceksin değil mi?
Her büyük aşk gibi sorunlar çıkmaya başladı, çıplaklığımız sorun olmaya başlamıştı önce. Bir de kozasından çıkmak için onun yardımını almış bir kelebektim ve normal değişim süremi dolduramamıştım; oysa benim kozamdan çıkmamda onun yardımına ihtiyacım olmamalıydı, her tırtıl bir gün kelebek olacaktı, oysa ona o denli tutunmuştum ki kozadan çıkarken yaşayacağım o değişim sürecini yavaş geçiremediğimden, bir sürü sorunlarım ortaya çıkmaya başlamıştı. Ne yazık ki o yaralı ve hasta bir kelebeği daha fazla taşımak istemedi.
Uzaklaşmaya başladı benden.
Görmek istemiştim sadece gözlerini elimden geleni yaptığımı da zannediyordum açıkçası ama...
O kendini suskunluğuna sığındırıp kaçmak isterken olumsuz düşüncelerinden, beni burada bir başıma bırakması ne denli adilce?
Tenekeli kuyruğunun sesi bitinceye kadar dolaştırmak ardında ve sonra da “hadi benim sıram bitti” diyerek gelmesi benim yanıma...
Her seferinde “ben buradayım hala” demem gerekti değil mi?
Ne yaparsa yapsın hep yanındayım demem gerekti değil mi? Ayrı ayrı yaşamak isterdi sıkıntılarını ve her seferinde çıkıp avlusuna kendi başına dolaşır ve derdi ki; “kal bir başınalığınla...” Paraleller ancak sonsuzda kesişirler, aynı noktada kesişmek adına sonsuzluğu mu beklemek gerekiyordu bilmiyordum; ama beklemedim. Asıl acı olan bana bekle bile dememesi...

Biliyor musun şiir bile yazdım ona sen şiir sevmezsin ama bir oku lütfen:

HENÜZ AÇMAMIŞ BİR SÜRÜ GONCA SAKLIYORDU YÜREĞİM.
HENÜZ KOKLANMAMIŞ BİR SÜRÜ ÇİÇEĞİM
KOZASINDAN ÇIKAMAMIŞ KELEBEKLERİM VARDI
BEKLİYORDU HEPSİ BİR ANDA SANA AÇILMAYI SANA UÇMAYI
İSTEMEDİN, İZİN VERMEDİN,
onca emek onca çaba
KAPIYI VURUP ARKANA ÇEKİP GİTMEK İÇİNMİŞ MEĞER.
BİR GÜN GELİRSEM AKLINA, DÖNMEK İSTERSEN BANA,
TEKRAR ALIŞTIRIP KENDİNE SONRA GİDECEKSEN EĞER
KAL OLDUĞUN YERDE İSTEMEM, SENİ BIRAKTIM SANA.

Susup biriktirerek yaşamaya çalışmak daha ne kadar sürecek ki? Şimdi mutlak bir tevekkül içindeyim. Her şey güzel gibi ama aslında düşünmediğimden, sorgulamadığımdan, tersini hatırlamadığımdan, hatırlamak istemediğimden bu böyle. Bu arabayla kaza yapmış birinin arabaya tekrar binmek istememesi ya da direksiyona geçmekte çok zorlanması gibi bir şey değil ben arabanın bile farkında değilim. Neden oldu bu böyle demiyorum; bile isteye yaptım bunu. Bundan pişmanlık duymak gibi bir şeyi aklıma bile getirmiyorum ama neden olduğunu biliyorum neden olduğunu biliyorsam neden olmayacağını da bilmem gerekiyor. Geçici bir süreç geçecek er ya da geç geçecek.
Yaşadığın düş kırıklıkları ne kadar çok ve ne denli derin olursa yaşadığın bulanmalar o denli o çok oluyor ve bazen seni kumların arasında nefessiz bırakıyor. Yıllarca içinde biriktirdiklerini, kişiliğini, hayallerini, kavgalarını yok ettiğini düşünüyor. Belki bir süreliğine gizliyor doğru ama sürekli bitiremez. Deniz biter mi?
Bir süreliğine güneşini, suyunu kesersen bitkinin kurutursun onu doğru, sonrasında vereceğin su, güneş ve vitaminle belki eskisinden de canlı hale getirebilirsin. Ama süre uzarsa...

Kavgalar vardır vuruşuruz birbirimizle
Birisi yaralanır, birisi ölür, kazanan birileri vardır her zaman.
Kendinle yaptığın kavgalarda birisi olacaksa kazanan bu kendinden başkası değildir.
Kendinle kavganda kendin galip gelmen gerek o yüzden kavgadan korkma.
Hayatı sorgulamak tek gaye olmasın evet ama kavgaya tutuşmaktan kaçınma ne olursa olsun. Dedim ben de kendime...

Sen de söyle bir şeyler.

Varsın ve çoksun bende.

Tüm sevgimle...
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
18 Mayıs 2006       Mesaj #708
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Kalbimin Sahibi

Genç kız feci bir hastalığın pençesinde kıvranıyordu. Yaralı kalbi artık bu dünyaya daha fazla dayanamamaya başlamıştı. Çok zengin olan ailesi tüm gazetelere, kalp nakli için ilan vermişlerdi... Canını feda edecek birini arıyorlardı...Genç kız ise her gün hastane odasında biraz daha solmaktaydı.Yine yalnızdı odasında, gözü yaşlı, boynu bükük ölümü bekliyordu...Gözlerini kapadı, bu küçük odada gözyaşı dökmekten bıkmıştı... Yinede engel olamadı pınar gibi çağlayan gözyaşlarına. Sevdiği geldi aklına, fakir ama onu seven sevgilisi... Her gün aynı şeyleri düşünüyor, anıları bir film şeridi gibi gözünün önünden geçiyordu... "Param yok ama sana verebileceğim sevgi dolu bir kalbim var" demişti delikanlı... Genç kızda zaten başka bir şey istemiyordu...Sevgiye muhtaç biri, sevdiğinin sevgisinden başka ne isteyebilirdi ki... Ama olmamıştı işte, dünyalar kadar olan sevgilerinin arasına, o lanet olasıca para girmeyi bilmiş, onları ayırmıştı... İşte paranın geçmediği zamanlara gelmişlerdi.. Ne önemi vardı artık? Şu son günlerinde, sevdiği yanında olsa yeterdi...
Ayrılıklarından bu yana 5 bitmeyen, çile dolu yıl geçmişti...Her günü zehir, her günü hüsran...Ama genç kız hep sevgisini yüreğinde taşımış,kalbini kimseyle paylaşmamıştı. Sevdiğini düşündü işte o an.. Acaba o neler yapmıştı bu kadar sene boyunca.. Kim bilir kiminle evlenmiş, çoluk çocuğa karışmıştı... Gözlerinden bir damla yaş daha damladı kurumuş, bitmiş ellerine. Ellerine baktı, bir zamanlar ellerinin, elerini tuttuğunu hayal edip, her gün saatlerce ellerini seyrederdi... En çokta saçlarının dökülmesine üzülüyordu. Çünkü sevdiği öpmüş, koklamıştı onları. Her bir tanesi koptuğunda, kalbine bir ok daha saplanıyordu. Kalbi yine sızlamaya başlamıştı. Belki sevdiği yanında olsa, kalbi bu kadar yorulup, veda etmezdi yaşama... Zaten artık ölüm umrunda değildi genç kızın. Sevdiğinden ayrı yaşamanın ölümden ne farkı vardı ki.. Tekrar o geldi aklına... Keşke keşke yanımda olsa dedi. Son bir kez elini tutsa yeterdi. Gözlerini son bir kez öpse, rahatça ebediyen gözlerini kapatabilirdi artık...
Gözleri pınar gibi çağlamaya başladı. Sevdiğini son bir kez göremeden ölmek istemiyordu.. Ufakta olsa ondan bir hatırasını almadan bu dünyadan göçmek istemiyordu... Oysa sevdiği, kim bilir kiminle beraberdi. Kendi sevgi dolu kalbinin kimseyle paylaşmayı düşünmemişti bile, ama acaba o paylaşmış mıydı ? Onun sevgisini silmiş atmış mıydı acaba kalbinden ? İçi birden nefretle doldu. Üstüne büyük bir ağırlık çöktü. Onu düşündükçe her dakikasının zehir olması artık çok daha ağır geliyordu genç kıza... Ölmek istedi, artık yaşamak istemiyordu bu dünyada.. Ama sevdiğinden bir hatıra almadan ölmeyeceğine and içmişti. Tekrar gözlerini açtı. Kim bilir belki de sevdiği onu unutmuştu.. Bu düşünceler içinde derinliğe daldı...Birden babası girdi odaya, kızına kalp nakli için bir gönüllü bulduklarını müjdeleyecekti. Fakat genç kız çoktan uykuya dalmıştı.. Bir meleği andıran masum yüzü, sevdiğinin özleminden sırılsıklamdı...
O gece biri gözlerini dünyaya kapadı, genç kız ameliyata alındı. Tekleyen ve görevini yerine getirmeyen kalbi değiştirilmişti. 1 hafta sonra tekrar gözlerini açtı dünyaya genç kız. Ama dünya daha farklı geldi ona. Sanki bir şeyler ek*****... Aradan aylar geçmiş genç kız artık iyice iyileşmişti. Ama içindeki burukluğu bir türlü atamıyordu. Sevdiği aklına gelince kalbi eskisinden daha çok sızlıyordu.. Bir kere, bir kere görebilsem diye mırıldandı...Kalbi yine sızlamaya başlamıştı. Yeni kalbi onu iyileştirmişti ama nedense her gece aniden hızlanıyor, onu uykusundan uyandırıyor ve sanki yerinden çıkacakmış gibi atmaya başlıyordu... Genç kız bir anlam veremediği bu durumu doktora anlatmış, ama ameliyat kolay değil, bir aydan geçer demişti doktor.
Aylar geçmişti ama hala aynıydı durum. Çiçeklerinin yanına gitti. Her gün onlarla saatlerce dertleşiyor, zaman zaman ağlıyordu onlarla.. En çokta kan kırmızısı gülünü seviyordu. Çünkü kırmızı gülün onun için yeri apayrı idi.
Oda genç kızla beraber gülüyor, onunla beraber ağlıyordu. Onu sevdiği gibi görüyordu genç kız. Ve gülünü sevdiğini ilk gördüğünde ona hediye edeceğine dair yemin etmişti. Başka türlü paylaşamazdı gülünü kimseyle...
Kapı çaldı aniden. Kapıyı açtı ama kimse yoktu. Gözü yerdeki beyaz zarfa ilişti. Yavaşça eğilip zarfı yerden aldı. Birden kalbi deli gibi atmaya başladı. Ne olduğunu anlayamıyordu. Zarfın üzerinde ne bir isim, ne bir adres vardı. Zarfı açtı, içinden beyaz bir kağıda yazılmış bir mektup çıktı. Kalbi daha hızlı atmaya başladı. Onun kokusu vardı kağıtta. Evet, onun kokusu vardı. Yıllar yılı özlemini çektiği, yanında olabilmek için canını bile verebileceği sevdiğinin kokusu vardı mektupta.. Başı dönmeye başladı. Koltuğuna geçip oturdu yavaşça...Kağıdı açtı. Ve elleri titreyerek okumaya başladı. "Sevgilim, senden ayrıldıktan sonra, bir kalbe 2 sevginin sığmayacağını bildiğimden dolayı, ne bir kimseyi sevebildim, nede kimseye bakabildim... Her günüm diğerinden daha zor geçti, çünkü her gün özlemin daha da artıyordu.. Sana kitapları dolduracak kadar şiirler yazdım. Her biri diğerinden daha da hüzünlüydü. Yazdım, okudum, ağladım... Her gün yazdım, her gün okudum, senelerce ağladım... Her gece seni düşündüm sabahlara kadar, her gece senin yanında olmayı istedim. Ve her gece sensizliğe lanet ettim, uykuları haram ettim kendime, sensiz olmanın acısını gözlerimden çıkardım... Ve bir gün her şeyi değiştirecek bir fırsat çıktı önüme. Bunu fırsatı değerlendirmeyip, kendime haksızlık edemezdim...Ve değerlendirdim... Senden çok uzaklara gittim, belki seni unuturum diye..Ama tam tersi oldu. Seni daha çok özlüyorum artık... Senden çok uzaklardayım belki, ama yinede seni görmek için uzaklardan gelebiliyorum. Hem de her gece...Seni seviyor, seyrediyor ve eğilip sen uyurken yanağına bir öpücük konduruyorum.. Bazen gözlerini açıp bakıyorsun, geldiğimi bildiğimi sanıyorum ama yine o tatlı uykuna geri dönüyorsun. Yarın birbirimizi sevmemizin 6. senesi... Hep ben geldim şimdiye kadar senin yanına, yarında sen gel olur mu sevgilim.. Ha, unutmadan, sana hep sözünü ettiğim, kalbime iyi bak olur mu ? Çünkü göz yaşlarımla, adını yazdım ona...Seni senden bile çok seven bir sevgi var kalbinin içinde... Unutma, kırmızı gülü de unutma olur mu ??...

Seni seviyorum, yanıma gelinceye kadar da seveceğim..
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
18 Mayıs 2006       Mesaj #709
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Aşk gider,acısı kalır..


Aşk için bahar.Tehlike her yerdedir...Vuruluverirsin hiç ummadığın birine.Ama öyle çarpar ki kalbin, duracak gibi aldatır seni.Bahardan sonra yaz gelir...Hepimiz biliriz, sabun köpüğü gibidir yaz aşkları.Bence öyle basit değil.Henüz silinmedi hiçbirinin yarası benden.Aşk gitti ama acısını bıraktı, iz kaldı.Güz aşkları mevsimine dönünce dönence, pencereye sinmiş insanlar gelir gözümün önüne.Ve yavaş yavaş görünürler etrafta.Kimi yaza girerken terk ettiği aşkını, kimi yaz aşkını düşünür.Kimi ayrılık planlar ama hala yüreği yanar.Kimi terk edilmişliği sindirmeye çalışır.Çok azdır taze aşk yakalayan. Sanki bir doğum öncesi ölüm gibidir.Sonra kış gelir.Kimi yüzsüzler yazın hiç aldatmamış gibi eski sevgilisine döner;kimi sadıklar kavuşur...Kimi yalnızdır, kimi yorgun...O yorgunlar için kış uykusu başlar...Belki de taze baharlara, taze aşklara enerji depolarlar...Aşk dört mevsimdir herkesin sözlüğünde.Ama nedense bana bu anlattıklarımı çağrıştırmaz.Saçmaladım belki de bir paragraf boyu.Yalan attım.Aslında doğru olsalar bile yalanlardı çünkü, hissetmediklerimi yazdım.Ezbere konuştum.Aşk , kelimesi içimde gebe olduğum bir kelimedir.Her duyuşumda doğum sancısı çeker, doğuramam.Ama gözlerimin önüne o gelir.Sadece bir bakışına karın ağrıları, suyla yatışmalar.Bir tebessüme ömür bulmak.İtiraf.Saatler süren telefon konuşmaları.İlk duygular, çocuksu güzellikler.Ve sonra..... Nefessiz kalmacasına ağlamalar.Izdırap çığlıkları...Kış..Kış..Kış..... Azap....Ve sonunda doğan gün....Hemen her mevsim aşık olmuşumdur birilerine....Hatta sonbaharda bile...Ama onca ufaklı büyüklü sevda içinde, böylesine derinde var olan,böyle yaktı mı iz bırakan, bu kadar çaresiz bırakan,bu kadar arzu illetine hasta eden, bu kadar dizginsiz, sorgusuz,başına buyruk, acımasız, bu kadar bugünsüz sevda görmedim.Ve işte hiç biri böyle koyup, böyle yıkıp gitmedi.Ondan önce hiç biri içimden bir şey götürmemişti.Ondan sonrası zaten götüremez çünkü, götürülecek bir şey kalmadı..İşte o insan, beni aşka karşı böyle kelimesiz böyle hayretli, böyle çaresiz, isteksiz bırakıp gitti..Şimdi ben nefretten bile aciz isem bana bir şeyler borçlu.İçimden söküp aldığı bir şeyleri.Bana beni borçlu.Herkesi seven o sersem yüreğimi..Benden alıp kaçtığı o masum kızı borçlu.Bana bir dün, birde yarın borçlu.Benim ne günahım vardı da aşk için üç kelime etmekten aciz kalacaktım.Benim ne günahım vardı da her mevsim başka meyve yemek varken iştahsız kalacaktım.Yoktu elbet günahım..Onunda yoktu ya..Öfkem susmama engel...Ama ikimizin de suçu yoktu...Suçlu yoktu..Benim mevsimim sonbaharsa, yaza, kışa, bahara dönmez...Benim gibilerin nasibi pencere önüne sinip, mazide yaşamak,kendinle kanlı bıçaklı düellolar yapmak...Kendinle savaşmak , hırpalamak...Yaptığının farkına varıp ,bir de üstüne onun için cezalandırmaktır.
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
18 Mayıs 2006       Mesaj #710
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Seviyorum seni...Canımdaki yasayan can..Her an seninle yasıyorum..karanlık gecemde gözlerin düsüyor bir yıldız gibi..Üsüyen günüme sevgin sıcaklıgıyla süzülüyor yüregime..her seni sevmek icin kalbimdeki umut kırıntılarını senin yüzündeki tebessümlere yüklüyorum..Dilimde söylenen her sarkıda sana birkez daha " seni seviyorum " sesleniyorum..

Ates atılmıs bir kalbim varken sen kabul ettin ..Kısın ortasında kalmıs bedenimi sevginle ısıttın..Sana ne demeliydim..Canım" demek istedim..Sen bana hep canım diye seslenirdin..Yüreginin bir yarısı sendeydi..her zaman sende kalıp iki ayrı bedeninin tek kalbindeki deli sevdasını yasıyoruz...Seni seni diye seviyorum..Belki sna söylenen her kelime basittir..Süslü degildir kelimelerim .Ama bil ki canım sana söylenen kelime sana okunan her siir senin kalbindeki sevgiyle güzellesip özel bir sevda oluyor..keske senin sevgi denizinde bir damla su olabilseydim..Seni sevmek bir kuru ekmegi paylasmak gibi..Her lokmada daha cok sevmek seni..Sana sevdalanmak yagmurun icindeyken gözkyüzündeki nazenin ciceklerin gövdelerine düsmek gibi..Yıldız olup senin karanlıgında gözlerinde kaybolmak belki senin sevginde nefes almak..Yalnızlıga perdeleri cekip mutlulukların gölgelerinde serinlemek seninle...Seviyorum seni demekten öte senin icin yasıyorum bu hayatta..öyle tutulmusum ki sana herseyimi sana verdim...Daha cok sevmek icin yüregine konakladım..Bir misafirdim ilk önceleri ama seni sevdikce artık senin kalbinde kalıcıyım..her kısın ortasında sıcagı arıyorum ne de yazın ortasında serinlemek icin rüzgarı soruyorum...Tek yaptıgım seni ,senin kalbinde yasayarak seviyorum..Dertlerimi sende unutup hayatın acı suretlerine gülümsüyorum.kalabalık sehirlerinden uzaklasıp senin gül yüzünle aynalarda yarınlarıma bakabiliyorum..Seni canımdan öte seviyorum..Ucurumun kenarıyda solmayı bekleyen bir cicekken senin sevginle yeniden mutluluklara tomurcuk acıyorum...her sabah perdeleri aralayıp senin günısıgında sevgini aralıyorum..Sen farklısın..Canımdan birisi, nefesimin mutluluk rengindeki suretisin sen...Adını konulmamıs sevdanın en güzel melegisin..Belki kalbimdeki tek can..hayata dair tek umudumsun..Seninle yasayıp seninle hayata bakabilmek...Düsündükce seni aklımda büyüyor bu sevdan..Daldıkca gözlerim ufka senin gözbebeklerin geliyor..Büyüdükce gözlerin satırlara dökülüyor sevdan...her dizede seni yazıp seni yasıyorum..Sen nefes aldıkca ben mutluyum buralarda..Seni seviyorum...Belki hayatımda bir kez böyle cok sevmisken seni kalbime hediye ediyorum...Zenginim cünkü seviyorum seni..Zenginim cünkü senin tarafından seviliyorum..En büyük hediyem senin askın..Her nefesim sana armagan olsun....Hayatımdaki en büyük asksın..ve son sevdamsın yarınlara dair..Seni seviyorum..Kanatlanan her kusun gözbebeklerine yarınlarında yasayacagın mutlulukları yükledim..her sahile vuran dalgaya yarınlarındaki sarılacagın umutlarını yükledim..her geceye bir siir yazdım hep senin isminle baslayan siir diye seslendigin- iste o siirleri her gece gökyüzüne yazacagım..Seni seviyorum..Öylesine seviyorum ki bu dünyada kavusamasa da kollarımız ; seni Cennetin güllere acılan bahcesinde seni bekliyor olacagım..Ve sen yasadıkca bu nefes senin atacak..her gece sana dua ederek sarılacagım uykulara..Esen her rüzgarda senin kokunu arayacagım..Ve seni kalbimin en derin yerinde yasacagım..Seni sen diye canımdan bir can diye sevecegim..Seni seviyorum .Hem de Canımdan öte... Msn Tongue

Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....

Benzer Konular

17 Şubat 2016 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar