Arama

Hayata Dair - Sayfa 18

Güncelleme: 2 Ekim 2013 Gösterim: 267.603 Cevap: 1.657
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Haziran 2006       Mesaj #171
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Şiir Gibi Kısa Ömür

Sponsorlu Bağlantılar


Tatlı gelir herkese hayatın gençlik bölümü,
Bu yıllarda hiç kimse düşünmez ölümü.
Gençken hayat daima yüzlere güler,
Aklı değiştirmeye yeter, kırmızı güller.

Birden o yıllar geride kalır, anlayamazsın,
Herkes sırtını döner, kimseye dayanamazsın,
Gözün dolar yaşlarla ama damlatamazsın,
Erkekler ağlamaz der ve ağlayamazsın.

Yaşlanırsın ansızın dertlerle, acılarla
Ölümü beklersin, bu yol kaplıdır karla
Yaşlanınca tükenir umut, tükenir nefes
Artık bir şey istenmez, bitmiştir heves.

İşte, bu şiir gibi kısadır ömür.
Gençken, herşey seni güldürür,
Büyürsün, düzen başını döndürür,
Yaşlanınca, dertler seni öldürür.
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
13 Haziran 2006       Mesaj #172
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
EVE DÖNÜŞ


Sponsorlu Bağlantılar
Hayata Dair Vietnam'da savastiktan sonra sonunda evine dönmekte olan bir asker hakkinda bir hikaye anlatilir.San Francisco'dan ailesini aradi

Anne baba, eve dönüyorum, ama sizden birsey rica ediyorum. Yanimda bir arkadasimi da getirmek istiyorum. -Memnuniyetle, onunla tanismak isteriz,diye cevapladilar.. Ogullari, -Bilmeniz gereken birsey var diye devam etti. -Arkadasim savasta agir yaralandi. Bir mayina basti ve bir koluyla ayagini kaybetti. Gidecek hiçbir yeri yok, ve onun gelip bizimle kalmasini istiyorum. -Bunu duyduguma üzüldüm oglum. Belki onun baska bir yer bulmasina yardimci olabiliriz. -Hayir. Anne, baba, onun bizimle yasamasini istiyorum. -Oglum, dedi babasi, -Bizden ne istedigini bilmiyorsun. Onungibi özürlü biri bize korkunç bir yükolur. Bizim kendi hayatimiz var, ve bunun gibi birseyin hayatimiza engel olmasina izin veremeyiz. Bence bu arkadasini unutup eve dönmelisin. O kendi basinin çaresine bakacaktir. Oglu o anda telefonu kapatti.

Ailesi ondan bir süre haber alamadi. Ama birkaç gün sonra, San Francisco polisinden bir telefon geldi. Ogullarinin yüksek bir binadan düsüp öldügünü ögrendiler. Polis bunun intihar olduguna inaniyordu. Üzüntü dolu anne-baba hemen San Francisco'ysa uçtular ve Ogullarinin cesedini tespit etmek için sehir morguna götürüldüler. Onu tanidilar, ve bilmedikleri birsey daha ögrenince dehsete düstüler:

Ogullarinin sadece bir kolu ve bir bacagi vardi. Bu hikayedeki aile de bir çogumuz gibi. Güzel olan yada birlikte olmaktan zevk aldigimiz insanlari sevmek bizim için çok kolay, ama bize rahatsizlik veren yada yanlarinda kendimizi rahatsiz hissettigimiz insanlari sevmiyoruz. Bizim kadar saglikli, Güzel yada akilli olmayan insanlarin yanindan uzak durmayi tercih ediyoruz. Neyseki, bize bu sekilde davranmayan biri var. Biz nekadar bozulmus olursak olalim, bizi sonsuz ailesinin yanina çagiran sartsiz sevgiyle seven biri. Bu gece, uyumadan önce, insanlari oldugu gibi kabul edebilmemiz ve bizden farkli olanlara karsi daha anlayisli olabilmemiz için gereken gücü vermesi için Allah'a kisa bir dua edelim. Kalbimizde Arkadaslik adinda bir mucize var. Nasil oldugunu veya Nasil basladigini anlamazsiniz. Ama bu özel armagani bilirsiniz ve Arkadasligin Tanri nin en büyük armagani oldugunu anlarsiniz.

Gerçekten de arkadaslar çok nadide mücevherlerdir. Sizi gülümsetip basarmaniz için cesaret verirler. Sizi dinlerler ve kalplerini size açmak isterler. Bugün arkadaslariniza onlarla ne kadar ilgilendiginizi gösterin.




Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Haziran 2006       Mesaj #173
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
::.. Beyaz Gardenyalar::..
12 Yaşımdan bu yana, her yıl doğum günümde bana, kimin gönderdiği belli olmayan beyaz bir gardenya gelirdi. Üzerinde ne bir not ne de bir kart olurdu. Çaresiz bir şekilde çiçekçiyi aradığımda ise; ödemenin peşin yapıldığını söylerlerdi. Bir süre sonra, çiçeği gönderenin kimliğini öğrenme çabalarımdan vazgeçtim. Yumuşacık, pembe kâgıtlara sarılmış sihirli bir görünüm sergileyen beyaz çiçeğin baş döndüren kokusunun ve güzelliğinin tadını çıkarmaya başladım. Fakat, hiçbir zaman da gönderenin kim olduğu üzerine hayeller kurmaktan vazgeçmedim. En mutlu anlarım, kimliğini saklayan bu çok utangaç ama tuhaf, ayni zamanda heyecan verici ve harika insanın kim olduğunu düşünerek geçti. Ergenlik dönemimde, çiçeği gönderenin beni çok seven ya da benim tanımadığım, ama bana hayran bir erkek olduğunu düşünmek çok zevkliydi. Annem genellikle benim bu hayallerime katkıda bulunurdu. Bana sık sık, bu kişinin iyilik yaptığım ve teşekkürünü bu biçimde dile getirecek biri olup olmadığını sorardı. O zaman, bisikletime binerken, küçük çocuklarıyla alışverişten eli kolu dolu olarak evine gelen komşumuzu anımsardım. Çünkü, her zaman o komşumuzun aldıklarını arabasından eve taşımasına yardım eder ya da çocukların yola fırlamalarını engellerdim. Çiçekleri gönderen, belki de caddenin karısındaki evde oturan yaşlı adamdı. Kışın buz tutan merdivenlerden inerken düşmemesi için, posta kutusundaki mektuplarını posta kutusundan ben alır götürürdüm evine. Annem, gardenya konusunda hep hayal gücümü kullanmama yardım etmiştir. Çocuklarının hep yaratıcı olmalarını isterdi. Ayrıca, sadece kendisinin değil, tüm dünyanın bizi sevdiğini hissetmemizi isterdi. 17 Yaşına geldiğimde bir erkek kalbimi kırdı. Beni telefonla son kez aradığı gece, uyuyana kadar ağladım. Ertesi sabah uyandığımda aynamın üzerine rujla yazılmış bir not buldum: Yarı-Tanrılar çekip gittiklerinde, gerçek Tanrılar ortaya çıkarlar. Unutma!." Emerson'in bu sözleri hakkında uzun uzun düşündüm ve çektiğim acılar yok olana kadar da annemin yazdıklarını aynamdan silmedim. Cam siliciyi elime aldığımda annem gerçekten iyileştiğimi biliyordu artık. Fakat elbette annemin iyileştiremeyeceği yaralar da aldım. Babam bir kalp krizinde öldü. Duydugum üzüntü bir anda terkedilmişliğe, korkuya, güvensizliğe ve öfkeye dönüşmüştü ... Yaşadığı büyük acı bile annemin duygularımı anlamasını engellememişti. Çocuklarının kendilerini nasil hissettikleri her zaman onun için çok önemli olmuştu. Bize, çirkinliklerde bile bir güzellik bulmayı öğretmişti. Annem çocuklarının kendilerini gardenya gibi görmelerini istemişti. Güzel, güçlü, mükemmel sihirli ve belki de biraz gizemli bir koku ile birlikte. Annem, ben 22 yaşıma geldiğimde öldü ve ben annemin ölümünden 10 gün sonra evlendim. Gardenyalar o yıldan sonra gelmez oldu.

melish - avatarı
melish
Ziyaretçi
13 Haziran 2006       Mesaj #174
melish - avatarı
Ziyaretçi
Kurşunkalem Gibiyiz...

Hiç kurşunkalemle aramızda benzerlikler olabileceğini düşündünüz mü?

"Nasıl?" dediğinizi duyar gibiyim. İşte açıklaması:

*Kurşunkalem gibiyiz, hatalarımız düzeltilebilirse de izlerini
tümüyle yok edemeyiz. Geçmişi değiştiremeyiz ama düzeltme yoluna
gidebiliriz.

*Kurşunkalem gibiyiz, acılarımız bizim kalem açacağımızdır.
Yaşadığımız zorluklar kişiliğimizin biçimlenmesine yardımcı olurlar.

Kurşunkalem gibiyiz, birisinin elimizden tutmasına izin verirsek çok
şey yapabiliriz.

*Kurşunkalem gibiyiz, her fırsatta izimizi bırakabiliriz. Yaşamda
var oluş nedenimiz budur, izimizi bırakmak. Belki küçük bir yolda,
belki birlikte olduğumuz insanlarda, belki yetiştirdiğimiz
insanlarda, ama kesinlikle arkamızda iz bırakmaya çabalamalıyız.

*Kurşunkalem gibiyiz, içimizde ne olduğu önemlidir. Anlayış ya da
hoşgörüsüzlük, sevgi ya da şiddet, barış ya da huzursuzluk, nezaket
ya da benmerkezcilik, umut ya da umutsuzluk, yüreklilik ya da korku,
önemli olan içimizde ne olduğudur.

Şimdi yazı yazmak için elinize bir kurşunkalem aldığınızda, bir an
için durun ve bu küçük yazı aracını düşünün. O, bize yaşam hakkında
kimi önemli dersler öğretmektedir.*


Steve Goodier'den
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Haziran 2006       Mesaj #175
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
DEĞERİNİZİ BİLİN!!!!!!!

Kırlangıç, bir adama aşık olmuş.
Penceresinin önüne konmuş, tüm cesaretini toplamış, tüylerini kabartmış, güzel durduğuna ikna olduktan sonra....
Küçük sevimli gagasıyla cama vurmuş.
Tık...tık...tık...
Adam cama bakmış. Ama içeride kendi işleriyle ugraşıyormuş. Bir meşgulmüş, bir meşgulmüş! Kimmiş onu işinden alıkoyan?
Minik bir kırlangıç!
Heyecanlı kırlangıç, telaşını bastırmaya çalışarak, deriiin bir nefes almış, şirin gagasını açmış, sözcükler dökülmeye başlamış:
- Hey adam! Ben seni seviyorum. Nedenini, niçinini sorma. Uzun zamandır seni izliyorum. Bugün cesaret buldum konuşmaya. Lütfen pencereyi aç ve beni içeri al. Birlikte yaşayalım.
Adam birden parlamış.
- Yok daha neler?
- Durduk yerde sen de nereden çıktın şimdi? Olmaz alamam! demiş.
Gerekçesi de sersemceymiş:
- Sen kuşsun! Hiç kuş insana aşık olur mu?
Kırlangıç mahçup olmuş. Başını önüne eğmiş. Ama pes etmemiş, bir süre sonra tekrar pencereye gelmiş, gülümseyerek bir kez daha şansını denemiş:
- Adam, adam! Hadi aç artık şu pencereni. Al beni içeri! Ben sana dost olurum. Hiç canını sıkmam.
Adam kararlı, adam ısrarlı:
- Yok, yok ben seni içeri alamam demiş. Biraz da kabaymış, lafı kısa kesmiş:
- İşim gücüm var, git başımdan!
Aradan bir zaman geçmiş, kırlangıç son kez adamın penceresine gelmiş:
- Bak soğuklar da başladı, üşüyorum dışarıda. Aç şu pencereyi al beni içeri. Yoksa, sıcak yerlere göç etmek zorunda kalırım. Çünkü ben ancak sıcakta yaşarım. Pişman olmazsın, seni eğlendiririm. Birlikte yemek yeriz, bak hem sen de yalnızsın! Yalnızlığını paylaşırım... demiş.
Bazıları, gerçekleri duymayı sevmezmiş. Adam bu yalnızlık meselesine içerlemiş. Pek bir sinirlenmış.
- Ben yalnızlığımdan memnunum demiş.. Kuştan onu rahat bırakmasını istemiş. Düpedüz kovmuş. Kırlangıç, son denemesinden de basarısızlıkla çıkınca, başını önüne eğmiş, çekip gitmiş.
Yine aradan zaman geçmiş. Adam, önce düşünmüş, sonra kendi kendine itiraf etmiş:
- Hay benim akılsız başım demiş.
- Ne kadar aptallık ettim! Beklenmedik bir anda karşıma çıkan bir dostluk fırsatını teptim. Niye onun teklifini kabul etmedim ki? Şimdi böyle kös kös oturacağıma, keyifli vakit geçirirdik birlikte.
Pişman olmuş olmasına ama iş işten geçmiş. Yine de kendi kendini rahatlatmayı ihmal etmemiş:
- Sıcaklar başlayınca, kırlangıcım nasıl olsa yine gelir. Ben de onu içeri alır, mutlu bir hayat sürerim.
Ve çok uzunca bir süre, sıcakların gelmesini beklemiş. Gözü yollardaymış. Yaz gelmiş, başka kırlangıçlar gelmiş. Ama... Onun ki hiç görünmemış!
Yazın sonuna kadar penceresi açık beklemiş ama boşuna. Kırlangıç yokmuş!
Gelen başka kırlangıçlara sormuş ama gören olmamış. Sonunda danışmak ve bilgi almak için bir bilge kişiye gitmiş.
Olanları anlatmış. Bilge kışi gözlerini adama dikmiş ve demiş ki:
- Kırlangıçların ömrü altı aydır...
* * * * *
Hayatta bazı fırsatlar vardır, sadece bir kez elinize geçer ve değerlendiremezseniz uçup gider.
Hayatta bazı insanlar vardır, sadece bir kez karşınıza çıkar, değerini bilemezseniz kaçıp giderler. Ve asla geri gelmezler.
green almond - avatarı
green almond
Ziyaretçi
13 Haziran 2006       Mesaj #176
green almond - avatarı
Ziyaretçi
Hayat ve bu yüzden Yaşamak...
şöyle uzunca bir yoldayım...
ilerliyorken;
birden karşıma türlü sorunlar çıkıyor
beni ürkütüyor
ileriyi görmekten korkar oluyor gözlerim
sürekli birşeyler yaratıyor,
ahh benim şu amansız kaderim.
birden mevsim değişiyor
büyük bir denize düşüyorum
rüzgar aksi yöndeyken,
ilerlemek imkansız oluyor.
sonra biran herşey duruyor
ve son bir fırtınayla herşey normale dönüyor
o anda geriye bakıyorum
terden yaş olmuş atlet
yorgunluktan morarmış bir çift göz
beni öylece karşılıyor..
sonra birden büyük bir heyecan yaşanıyor
mide bulantısı ve küt küt atan bir kalp
tam herşey normale döndü derken
amaçsız uğraşlar baş gösteriyor
ve boomm..
büyük bir patlama
ve uzun bir sahil
tek başıma,ağlamaya başlıyorum
denizden güzel bir denizkızı geliyor ve
birden beni hayallere taşıyor
o sahilde öylece hayallerle yürüyorum...
sonra birden büyük bir karanlığa düşüyorum
korkarken birden bir ışık görüyorum
ilerlerken ışığa ulaşmış buluyorum kendimi
tekrar baştan başlıyorum..
herşeye en başından başlıyorum
sonra sorumluluklar görünüyor ufukta
onlarada yaklaşıyorum,
ve iştee sorumluluklar oturuyor
beni bir parça yapıyor
ve ayrılamaz bir tablonun bir parçasıyım..
geri dönemiyorum..
öylece yürüyorum..
yanımda sorumluluklar...
ve o sıradan hayatın içinden birden
yine sıradan birşey yaşıyorum
bir cellat geliyor
ve herşeyi bitiriyor
o karanlıktan daha beter bir karanlık
ama herşeyin bittiği yer...
birden geriye dönüyorum
şöyle 1-2 saniyeliğine benim için ağlayanları görüyorum
sorumluluğun diğer parçaları benim için ağlıyor
ve birinden duyduğum bir kelime
herşeyi açıklıyor bana
HAYAT ve bu yüzden YAŞAMAK...
işte o zaman anlıyorum
meğersem ben yaşıyormuşum...

yanan ve sönen kibrit..
küçük kız elinde umutları ile yürüyordu.artık yolun sonuna gelmişti.önünü aydınlatan hiçbir umut kalmamıştı elinde.hepsini harcamıştı küçük kız.ağladığı her göz damlası onu biraz daha uzaklaştırıyordu hayattan.o yorulmuştu.artık yaşayamaz olmuştu.yolun sonu onunda sonu demekti.yürüdü küçük kız,yürüdü.kalan son yoluda gitti.son bir adım kala geriye baktı.umutları kalmıştı geride.tükettiği umutları.ve son adımı da attı.
şimdi aradan bir umut boyu zaman geçti.
küçük kız yok artık.olması gerektiği ve sonunda herkesin olacağı yerde.üzülmüyor artık.çünkü gittiği yerde ne umut kavramı var nede zaman.artık beklemesi ve gitmesi gerekmiyor.
mutluydu.çünkü görevini tamamlamıştı.
bir gün olduğu yerde ona bir hak tanındı ve geçtiğin yolları izleyebilirsin denildi.kız arkasına döndü ve hayır dedi.öyle çok şey yaşadım ve öyle yollardan geçtimki artık o yollara bakmaya cesaretim yok!ben bittim.işte ruhumla burdayım.geridekiler de düşünmesin beni.ben yolları aşınladım sıra onlarda...artık sadece burdayım ve hiçbir yeri ne görücem ne duyucam!bitti o yolda geçti.şimdi geriye bakmak yetiyor bana.ben onlara mesajımı bıraktım.görevimde bitti içim rahat!
küçük kızın mezarının olduğu yerde küçük kibritler var.yakılmış,tüketilmiş ve yağmurdan ıslanmış kibritler...o kibritlerin sahibi olması gerektiği yerde.mezar taşının üstünde yazan söz günden güne tanınıyor.orda 'kibritlerin sahibi olması gerektiği yerde.artık o kibritler yanamaz.ıslandılar ve görevleri bitti.tıpkı benim gibi. ' yazıyor..
her o mezar taşının önünden geçenler anlamıyorlar ne demek istediğini.o bölgede bulunan diğer mezar taşlarının üzerinde şimdi 'çok haklısın küçük kız' yazıyor.
işte şimdi siz o mezar taşında ne demek istediği anlamadınız belki ama bir gün anlayacaksınız!anlayacağınız gün mezar taşınızın olduğu gün olacak.
kibritleriniz yanarak umutlarınızı oluşturuyor ve yolunuzu aydınlatıyor.ama bir gün sönecekler...o gün ıslanacak o kibritler...
Son düzenleyen green almond; 13 Haziran 2006 19:01 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Haziran 2006       Mesaj #177
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
AŞK RİSALESİ

Dirilmek yeniden
Yerin uyanması gibi kımıldaması gibi toprağın
Bulutları yarması gibi gün ışığının
Yağmurun ansızın boşanması
Binlerce kuşun bir anda parlaması havalanması
Erimesi gibi karların ve buzulların
Patlaması gibi dal uçlarında tomurcukların

Dirilmek yeniden
Yüzyıl süren bir berzahtan geçmişiz gibi
Kandan kinden öfkeden
Üstümüze bir sağnak boşanmış gibi
Sürekli lekelendiğimiz çözülmeye terkedildiğimiz
Bir bataktan çıkar gibi.

Yürürken otururken yatarken
Hep çürümek durumunda kalmış
Duyduklarımızdan dolayı kulaklarımız
Gördüklerimizden ötürü gözlerimiz
Dokunduklarımız için ellerimiz.

Belli bir bozgun yaşamışız
Her şeye ölüm dadanmış sanki
Kadınlar ki anne olmamak için direniyorlar
Erkekler ki savaşmayı tümden unutmuşlar
Çocuklar zaten hiç çocuk olmuyorlar
Çocukluk kalkmış dünyadan gibi
Her çocuk antik çağ filozoflarından bir kalıntı sanki.

Aşkın son saltanatını yaşamak içinmi ey kalbim
Ruhun serüvenine bir kale olmak için mi?
Bu başkaldırma kanatlanma.

Durmadan geçiyordu o zamanlar
Üstümüzden tanklar toplar binler tonluk arabalar
Boğuk bir ses madeni bir böğürme
Bir metropol devinin içimiz titreten iniltisi
Ta uzaklarda şehirlerin üstünde kımıldayan
Bir korkunun yüreğimizde biriken tedirginliği
Bir sam yeli gibi bedenimizi yüzümüzü saçlarımızı
Yalayarak
Çekiyordu bizi ve herkesi.

Ama sen uzaklardaydın ey kalbim
Uzaklardaydın, sevdiğim uzaklardaydı
Ayın ve yıldızların çağlayarak
Berrak şelaleler yaparak
Coşku içinde aktığı
Bir yerlerdeydi.

Hani bir gün bir çobana rastlamıştık
Kavalıyla bir sümbülü emziriyordu
Adı ferhat mıydı neydi
Koyunların kurtların böceklerin ve çiçeklerin
Sadakatten mest oldukları
Her birinin gözlerinde
Kaybolur gibi kayar gibi
Dalıp gittiğimiz o saadet evreni
Kayaların yüzlerinden okuduğumuz o ebedi bilinç
Bizi çekip almıştı kılcal damarlarımızdan.

Yaslan göğsüme sevdiğim
Benim gönlüm gök gibidir açık deniz gibidir
Pas tutmaz benim içim yeryüzü gibidir toprak gibidir
Sen ki bulut gibisin
Ay gibisin güneş gibisin bazan.

Usul usul inen
Yağmur tıpırtılarını
Dinler gibi
Dalıp gitmiştik
Sen konuşuyordun
İpil ipil yağan bir yağmur gibi konuşuyordun
Onlar ki konuklarımızdı
Adları Keremdi Yusuftu Kaystı
Hepsi de ezelden tanıdıktı dosttu.

( Ara Çağrı )
Sen bir taze haber gibi gelmiştin unutmadım
Her gelişin bir taze haberdi unutmadım

Aşktı alıp verilen altın bir vakitti yaşadığımız
Bir muştuyu algılamanın sürekli gerilimiydi sanki
unutmadım

Can oynanırdı evlerde yollarda meydanlarda
Can alınıp can verilirdi hiç unutmadım

Sen uyurdun uykun bir tepeden seyredilen uçsuz bir vadi
Kıyısından seyredilen bir denizdi sanki unutmadım

Ah sevgili ! Hayat görünürdü kapından, bir çırpınış
yüreklerimizde
Sen evinden çıktığında güneşler doğardı içimizde
unutmadım

Toprağa düşen tohum onda gizlenen renk şekil koku
Senin için biçimlenirdi renklenirdi kokardı senin için
unutmadım

Ebedi masum çocuklar zamanın solmayan çiçekleri
İstemişlerdi de ezan okumuştu Bilal bir sabah
unutmadım

O dirildi O dirildi diye birden çalkalanan sokaklar
Ölüm ki sonsuza açılan bir kapıydı hiç unutmadım
Ey aşk ey dirilik soluğu ey evrenin hareket kaynağı
Nasıl unuturum nasıl unuturum hiç unutmadım.

Haydi gel sevgilim
Uzanalım toprağın altına
Çiçekler mayalansın göğsümüzde
Bu akıp giden bu kör gidip yol giden
Kalabalıkları bu insanları
Ezen çiçekleri, bir kere bile farkına varmayan
Dökülen bu yıldızları yağmur birikintilerine
Çiğneyerek geçen bu adamları ve kadınları
Uyarmak için bir an durdurmak için
Bu bizi terkeden, bacaları öksüz ve boynu bükük
İçimizde sonsuzluk kavislerinden izlerini taşıdığımız
Ama şimdi kendimizi zorlasak da
anımsayamadığımız tasarlayamadığımız o kırlangıçları
Ah tekrar dönülebilir mi? yaşayabilirmiyiz ?
Uzansak yerin altına ve toprak olsak.

Haydi gel sevgilim
Bir daha deneyelim
Bir kere daha kesmek için yolunu kalabalıkların
Yüreğimizden gönlümüzün derinliğinden
Vermek hep vermek için
Çünkü dağıttıkça çoğalır bizim zenginliğimiz
Aşkın bir adı da berekettir
En iyi anlatandır o
Hirada bir mağarada
Gözden döküleni
Gönülden geçeni.

Ah hep o kelimeyi bulmak için bütün bu
Çabalarım
Seni çağıracak olan.

Nasıl da unuttuk
Oysa daha anar anmaz adını
Ansızın patlayan bahara bir pencere açmışız gibi
Kış ortasında çıkıveren güneş gibi
Birden sıyrılıverip bulutlardan
Üryan görülen can gibi
Doldururdun içimizi
Ve eviçlerimizi.

Ah oruçlu bir ağustos vaktinde
Bir kayanın dibinden kaynayan
Soğuk ve berrak sulara
Uzanıp kana kana
Avuç avuç alıp
Yüzümüzde içimizde
Duyduğumuz
Gibi
Aşk.

Ah bir yalnızlık vaktinde
Herkesle birlikte olduğumuz
Gene de yalnız olduğumuz
Bir parkta
Ta uzaklardan gelir gibi
Bir tamburdan bir ezginin
Bizi bizden ve herşeyden
Alıp götürdüğü gibi
Aşk.

Haydi gel sevgilim gene arayalım
Makam-ı İbrahimde rastlanan ayak izlerini
Dedesinin elinden tutup Kubays dağına götürdüğü
Yüzüsuyu hürmetine yağmur istediği
Yeryüzünün bereketlenip çiçeklerle bezendiği
Develerin coşarak çöllerde
Ayak sesleriyle şiirler bestelediği
O vakitleri.

Haydi gel bir daha bir daha
Arayalım
Herkesin ve herşeyin uykuya vardığı
Bir vakitte
Gürül gürül
Bardaktan boşanır gibi
Yeryüzünü ve gökyüzünü
Dünyanın bu yüzünü ve öbür yüzünü
Geceyi ve gündüzü
Dolduran
Yüreğimizi kuşatan
O kitaptan
Okunanı.

Yaşamak, avını gözleyen
Sessiz gergin
Soluk soluğa
Bir atmaca
Sağ elimin
Parmakları ucunda.

Ve ölüm
Bir güvercin
Beyaz
Süzülen masmavi gökten
Berrak sulara.

Bir yıldız kayıyor kayıyor kayıyor
Bir dal uzuyor uzuyor
Bir gül kanıyor bir seher vaktinde
Yanıyor bir ateş için için
İçimde içimin de içinde
Bir ezgi dönüyor dönüyor dönüyor
Bir ney eriyor dudaklarımda

Aşkın bir adı da yorulmamaktır.
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
13 Haziran 2006       Mesaj #178
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Hayata ve Aşka Dönüş

Gözlerini üzerime dikmiş yüzünde gülümseme bana doğru ilerliyordu. " Merhaba" dedi O dakikalarda bu kelimenin hayatımı ne denli değiştireceğini tahmin edemezdim. 2 yıldır arkadaşlığımız devam ediyordu. Fındık kabuğunu dolduramayacak bir sebepten bilmem kaçıncı kez ayrılmıştık.
Bana inat olsun diye arkadaşlarımdan birine çıkma teklif etmişti. Aylardan sonra beni bir cafeye davet ettiğinde her şeyden habersiz barışmak için çağırdığını düşünerek gittim. Saatler boyu flörtünden bahsetti. Sahte gülümsemeler takılıyor, gözümün önüne düşen göz yaşlarımı engellemeye çalışıyordum. Artık gücüm tükenmişti. Hızla ayağa kalktım. O da hızla kalktı, kolumu tuttu ve gitmeme izin vermedi. Beni deliler gibi sevdiğini söylediğinde etrafımdaki meraklı gözlere aldırmadan hıçkırıklarla ağlamaya başladım. En kısa zamanda diğer kıza her şeyi anlatıp ayrılacaktı.
Bu olaydan sonra 2 hafta geçti. Beni hiç aramadı acaba o kızı mı tercih etmişti. Bir telefon kulübesinden onu aradım. Karşımdaki ses onun trafik kazası geçirdiğini yoğun bakımda olduğunu söylüyordu. Ona " senin için döktüğüm her damla gözyaşının cezasını umarım çekersin" demiştim. Ama böyle olsun istememiştim. Bu kez onu tamamen kaybetme korkusundan ağlıyordum. Ankara'^da bir hastanedeydi. Doktorlar yaşaması için şans vermiyordu. Cenaze işlemleri başlamıştı. Tabutuna konulacak yakaya takılacak fotoğraflar hazırlanmıştı. Eş dost hastane kapısında bekliyordu. Bu bekleyiş üç ayı tamamlamıştı. Doktorlar anneyi hastanın yaşam destek ünitelerinden çıkarılması için ikna etmeye çalışıyordu. Çünkü onlara göre yaşasa bile eski sağlıklı günlerine dönemeyecekti. Anne kararlıydı son nefesine kadar yanında olacaktı. Günlerce yanından ayrılmadan onunla konuştu. Ellerini tutmuş yine gelecekten söz ederken parmaklarını kıpırdatarak oğlunun tepki verdiğini fördü. Sevinçten hastane koridorlarında kahkahalar atıyordu. Doktorların " Olmaz" dediğini ana-oğul başarmıştı.
2 yıl olmuştu onu bu süre içerisinde hiç görmemiştim. Bu süre içerisinde onu hiç görmemiştim. Şimdi karşımdaydı, çok değişmişti. Bazı zamanlar beni çileden çıkartıyordu, ona katlanamıyordum. Psikolojik tedavi görüyordu. Yine bir ayrılık zamanıydı telefonda evlenme teklifinde bulunduğunda ciddiye almamıştım. Israrla kendisini görmeye gelmemi istiyordu, yine bir ameliyat geçirmişti. Ziyarete gittiğimde evlenme teklifini yineledi. Hayatımızın 3 yılını bu kaza yüzünden kaybetmiştik. Artık başka vakit kaybetmenin bir anlamı yoktu.
Rüya gibi bir düğünle hayatımızı birleştirdik. Tabuta konması için hazırlanan fotoğrafı duvara astık. Ona her baktığımızda küçük kızımıza ve hayata sımsıkı sarılarak bize verdiği mutluluk için Allah'a şükrediyoruz. Tüm mutluluklar sevenlerin olsun.
ramsstein - avatarı
ramsstein
Ziyaretçi
14 Haziran 2006       Mesaj #179
ramsstein - avatarı
Ziyaretçi
DÜŞÜNCELERİMİN BAŞUCUNDA

Hasretimin yillardanberi bel bagladigi..
Iste odur dusuncelerimin basucunda.
O, gogsunun taskin hareketi avucunda,
Gozlerinde ruyalarin gulup agladigi.

Kendi bahcesidir onun icinde gordugum.
Yollar yine her gunku gibi yaz uykusunda
Ve yaban ciceklerinin buruk kokusunda
Her ikindi gunluk ruyasini goren murdum.
Onun da dudaklarinda bir eskiye donus,
O da yuzmede bir ses yigini uzerinde.
Bin hatirayi bir anda duyan gozlerinde
Insana ruhlar dolusu haz veren dusunus.

Sonra kizlik kadar temiz, aydin bir acilma:
Evine giden toprak yolda o yine cocuk,
Yine uykuyla basliyan alemde yolculuk
Ve taptaze sabahlar kayisi dallarinda.
Hasretimin yillardan beri bel bagladigi..
Iste odur dusuncelerimin basucunda.
O, gogsunun taskin hareketi avucunda,
Gozlerinde ruyalarin gulup agladigi.
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
14 Haziran 2006       Mesaj #180
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
HER ANIN GÜZELLİĞİNİ YAŞAYANLAR İÇİN
Hayata Dair "Farz edin ki her sabah hesabiniza 86400 Amerikan Dolari kredi veren bir bankaniz var, ama bir günden digerine hiç bakiye devretmiyor.Tutari ne olursa olsun, kullanmadiginiz bakiye miktari her aksam iptal ediliyor. Böyle bir durumda ne yapardiniz? Tabii ki son kurusuna kadar çekerdiniz!!!! Aslinda, hepimizin böyle bir bankasi var. Adı ZAMAN...
Her sabah ise, iyi seylere yatirim yapmadiginiz kismini silip, hesabiniza zarar kaydediyor. Hiç devretmiyor. Kredi miktarindan bir kurus fazla kullandirmiyor. Hergün size yeni bir hesap açiyor. Heraksam günün bakiyesini yakiyor. Eger günlük depozitolarinizi kullanmadiysaniz, bu zarar sizindir. Geriye dönüs yok. Yarindan avans çekmek yok. Bugünü, bugünkü depozitonuzla yasamalisiniz. Ona yatirim yapin ki, size saglik, mutluluk ve basari olarak geri dönsün. Zaman akip gidiyor gününüzü gün etmeye bakin!
BIR SENE' nin degerini anlayabilmek için sinifta kalan bir ögrenciye sorun. BIR AY' in degerini anlayabilmek için, premature bir bebegi dünyaya getiren anneye sorun. BIR HAFTA' nin degerini anlayabilmek için, haftalik derginin editörüne sorun. BIR DAKIKA' nin degerini anlayabilmek için, treni henüz kaçirmis bir kisiye sorun. BIR SANIYE' nin degerini anlayabilmek için, bir kazayi kil payi atlatmis bir kisiye sorun. BIR MILISANIYE' nin degerini anlayabilmek için, olimpiyatlarda gümüs madalya kazanan kisiye sorun. Sahip oldugunuz her ani degerlendirin. Daha fazla deger verin, çünkü onu çok özel biriyle, zamanini harcamaya degecek kadar özel biriyle paylastiniz. Sunu untumayin ki zaman hiç kiseyi beklemez.
Dün artik mazi oldu. Yarin ise muamma. Bugün ise avuçlarimizin içinde bize sunulmus bir armagandır. Dostlar nadide mücevherlerdir, süphesiz. Sizi güldürür, basari için cesaretlendirirler. Size kulak verir, sizinle övgü sözlerini paylasir ve her zaman kalplerini size açmaya hazirdirlar.
Dostlariniza ne kadar deger verdiginizi gösterin..."

Benzer Konular

27 Kasım 2010 / Ziyaretçi Cevaplanmış
7 Mart 2012 / Misafir Soru-Cevap
20 Temmuz 2009 / _PaPiLLoN_ Psikoloji ve Psikiyatri