Arama

Hayata Dair - Sayfa 27

Güncelleme: 2 Ekim 2013 Gösterim: 267.673 Cevap: 1.657
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
15 Ağustos 2006       Mesaj #261
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
Yalnız kimseye günaydın diyemez.
Sofraya tek tabak, tek kaşık, tek çatal ve tek bıçak koyar.
Sponsorlu Bağlantılar
Lavabonun boşalmasını beklemek zorunda kalmaz.
Hep tek kişilik bilet alır.
Yan koltuk ya boştur ya da tanımadığı biri tarafından doldurulur.
Bütün konuşmaları kendi kendinedir.
Telefonunu sadece numarayı yanlış tuşlayanlar arar.
Posta kutusunda sadece faturalar vardır.
Sinemada filmi kimsenin elini tutmadan izler.
Işıkları hep kendi söndürür.
Aynasında sadece kendisiyle göz göze gelir.
Diş fırçası başkasının fırçasıyla asla karışmaz.
Kimsenin doğum gününü hatırlamak zorunda değildir, kimse de onunkini.
İstediği kanalı izler ama aldığı zevki ya da duyduğu nefreti paylaşamaz.
İstediği saatte yatar ama Allah rahatlık versin sözünü duymadan.
Sadece kendi dualarına âmin der.
Sadece kendine masaj yapar.
Sadece kendi ellerini ısıtır.
Sadece kendini düşünür, kendini dinler.
Kimseyi anlamaz, kendisi dahil.
Kimseden ismini duymaz, kimsenin ismini telaffuz etmek zorunda kalmaz.
Hiçbir şeyi paylaşmaz, yalnızlığı dahil.
Yalnızın herşeyi sırdır, her hatırası itiraf.
Kendini eleştirir kıyasıya, kendini yine kendisi savunur.
En çok çoraplarını kıskanır.
Yalnız, yalnız yaşar, ama yalnızca yaşamaz, aynı zamanda ölüdür....

Msn Cry

Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
15 Ağustos 2006       Mesaj #262
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Bu Kadar Olmaz

Sponsorlu Bağlantılar
Ne aradın birgün ne sordun beni
Bir insan bu kadar vefasız olmaz
Mecnun gibi sevdim diye ben seni
Bir insan bu kadar Zalim olamaz

Verdiğin sözleri ne tez unuttun
Aşkın bahçesinde gülü kuruttun
Demek beni vahatlerle uyuttun
Bir insan bu kadar yalancı olmaz

Sel gibi akardı gözüyün yaşı
Zehir ettin bana ekmeği aşı
Şimdi Veriyorum yaşam savaşı
Bir insan bu kadar kalleş olamaz

Rahatsiz etmiyor vijdanın seni
Yüz üstü bıraktın bir anda beni
Candan usandırdın ozan Güner'i
Bir insan bu kadar hain olamaz

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Ağustos 2006       Mesaj #263
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
YOLUN BASINDAYKEN GÜLÜNÜ SEÇMEK

Vaktiyle, görkemli bir malikanede yasayan, yasli, çok zengin bir adam varmis.
Malikane, gözalici güzellikte güllerin yetistigi bir bahçenin içinde yer aliyormus.
Bu yasli zenginin evine, her hafta belli bir gün, orta yasli, tatli dilli bir bohçaci kadin gelir ve yepyeni birbirinden güzel, pahali kumaslarini önce adama sonra çalisanlarina sunarmis...
Bir gün yine Malikane'ye gelmis kadin yeni kumaslariyla, bekleme salonuna almislar onu...
Yasli, zengin ev sahibi biraz gecikince sikilmis kadin ve duvarlarda asili fotograflari incelemeye koyulmus.
Adam gelince "Beyim"demis, "gençlik fotograflariniza bakarken düsündüm de, çok ama çok yakisikliymissin. Mal mülk para desen, malum. Eee pek iyi de bir adamsin tanidigim kadariyla, o zaman niye hiç evlenip aile kurmadin be beyim?"

Adam gülümsemis ve "madem garibine gitti, anlatayim" demis. "Ama önce gül bahçesine çik ve bahçemin en güzel ama en güzel gülünü getir,"demis. "Ama kapiya giderken seç, eve geri dönerken degil!"

Kadin sasirarak "peki" demis ve çikmis bahçeye...
O büyüleyici güllerin arasinda ilerlerken bir türlü karar veremiyormus. "Su güzel, bu güzel, yok yok belki ileride daha güzeli vardir" diye... Fakat bir bakmis ki bahçe kapisina gelmis ve duvar dibinde gölgede kalmis bir kaç çelimsiz gülden baska gül yok?!
Ne yapsin dönerken seçemeyecegi için ve o güller de güzel olmadigi için eli bos dönmüs.
Adam "Hani en güzel gül?" diye sorunca anlatmis durumu...
Yasli zengin demis ki:
"Anladin mi simdi benim tüm hayatim boyunca niye evlenemedigimi? Doyumsuz olmasaydin eger daha güzeli, daha iyisi, bunun rengi, bunun dikeni diye... Ve sarilsaydin dört elle sevdigini, begendigini hissettigin o güzelim güllerden birine, ellerin bombos olmazdi benim gibi yolun sonuna geldiginde...
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
15 Ağustos 2006       Mesaj #264
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
www antoloji com 513885 857
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
18 Ağustos 2006       Mesaj #265
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
Picasso , 90ında nefis eserler veriyordu...
Goethe Dr. Faustus u 80inden sonra kaleme aldı...
Verdi , Otello yu 73 yaşında, Falstaff y 80 yaşında bitirdi...
Sofokles in Kral Oedipus u 80 yaşın eseridir. Mikelanj ,
80li yaşlarında hâlâ yaratıyordu...
İngiliz düşünürü Thomas Hobbes , 90ını geçtikten sonra bile yazdı...

Elbet hepimiz bu isimler gibi olamayız... ama ABDli ünlü
komedyen George Carlin in tavsiyelerinden yararlanabiliriz:


1. Zorunlu olmayan sayıları çöpe atın: yaş, kilo, boy.
Doktorunuz düşünsün onları. Bunun için ücret alıyor sizden.

2. Sadece neşeli arkadaşlarınız olsun. Suratsızlar sizi aşağı çeker.
3. Öğrenmeyi sürdürün: Bilgisayar, el sanatları, bahçecilik,
ne olursa. Beyniniz âtıl kalmasın. Âtıl kafa, iblisin tezgâhıdır.
İblisin adı da, alzheimerdır
.

4. Küçük şeylerden zevk almaya bakın.
5. Sık sık, uzun uzun, vargücünüzle gülün. Soluksuz kalıncaya
kadar gülün.

6. Gözyaşları olacaktır. Katlanın, yas tutun, başka yaşantılara geçin.
7. Sevdiklerinizle doldurun çevrenizi, aile, kedi, köpek, kuş,
balık, yadigârlar, müzik, bitkiler, hobiler, ne olursa.
Eviniz sığınağınızdır.

8. Sağlığınızın kıymetini bilin. İyiyse üstüne titreyin.
Bozuksa düzeltin. Siz kendiniz düzeltemiyorsanız yardım sağlayın.

9. Vicdan azabından uzak durun. Çarşı pazarda gezin, komşu
illerde dış ülkelerde dolaşın, ama sakın suçluluk, pişmanlık duygusuna

yönelmeyin.
10. Sevdiğiniz insanlara onları sevdiğinizi söyleyin her fırsatta.
Ve hiç unutmayın ki yaşam, aldığımız soluklarla değil, soluk kesen
anlarla ölçülür
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
18 Ağustos 2006       Mesaj #266
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İşte dünya işte hayat

Kimi gün ah, kimi gün vah, İşte dünya işte hayat!
Bazen sevab her an günah. İşte dünya işte hayat!
Kimi güler kahkahayla, kimi ağlar yaşı kanla
Kimi öğünür makamla, İşte dünya işte hayat!
Kimi suyu arar bulmaz, kimi içki içer kanmaz
Kimi açlıktan uyumaz. İşte dünya işte hayat!
Kimi barlarda sabahlar, kiminin derti var ağlar
Her birinde ayrı haller. İşte dünya işte hayat!
Kimi küsmüş bir dostuna, kimi girer kurt postuna
Kimi bağırır astına. İşte dünya işte hayat!
Kimi yolcu çeker çile, kimi yaşar ilaç ile,
Kimi rezil düştü dile. İşte dünya işte hayat!
Kimi rüşvetin peşinde, kimi hile var işinde,
Kimi zenginlik düşünde. İşte dünya işte hayat!
Kimi işçi kimi memur, kimi boşa harcar ömür!
Kimisi alamaz kömür. İşte dünya işte hayat!
Kimi yıldız kimi güneş, kimi dürüst kimi kalleş,
Kimine düşmandır kardeş. İşte dünya işte hayat!
Kimi sazda kimi barda, kimi eğlenir kumarda,
Kimi dilenir pazarda. İşte dünya işte hayat!
Kimi zengin,kimi fakir, kimisi görülür hakir,
Kimisinde yoktur fikir, İşte dünya işte hayat!
Kimi zevkten olur deli, kimi dertli etmez belli,
Kimi çolak tutmaz eli, İşte dünya işte hayat!
Kimi ağlar babasına, kimi ağlar anasına
Kimi hasret yuvasına. İşte dünya işte hayat!
Kimi evde bekler hasta, kimisi de bekler posta
Kimi zevkte kimi yasta. İşte dünya işte hayat!
Kimi ölüm döşeğinde, kimi yeni beşiğinde,
Kimi kapı eşiğinde. İşte dünya işte hayat!
Kimi evli kimi bekar, kimi ayrılmaya bakar,
Kimi fesat yuva yıkar. İşte dünya işte hayat!
Kimi dertli kimi borçlu,kimi mahkum,masum suçlu,
Kimi zayif kimi güçlü. İşte dünya işte hayat!
Kimi kavga kimi huzur, kimisi de cana muzır,
Kimi insan kimi hınzır. İşte dünya işte hayat!
Kimi orda kimi burda, kimisi de hasret yurta,
Kimi sürünür çamurda, İşte dünya işte hayat!
Kimi yaya kimi atlı, kimi acı kimi tatlı,

Hayat denen şey fiyatlı. İşte dünya işte hayat!
electra_mai - avatarı
electra_mai
Ziyaretçi
18 Ağustos 2006       Mesaj #267
electra_mai - avatarı
Ziyaretçi
Adını anmaya bile yüreğim dayanmıyor…gözyaşlarımı içime akıtıyorum…
Keşke hıçkıra hıçkıra ağlayabilseydim…bir yağmurun altında delice ıslansaydım da
Ağladığımı kimseler bilmeseydi…
her doğan günün insanlara bin bir umut dağıtmasında, o umut ışığının içinde bende olabilseydim…
hayata gerçekten gülümseyebilseydim…
sen yanımda yokken her şey bomboş benim için…Yaşarken ölmek dedikleri bu olsa gerek…
bir hayalle dans etmek nedir bilir misin?
Şarkılardan fal tutup bir gün geleceğine inandırmak kendini körü körüne
Sokakta el ele tutuşan sevgilileri görüp içli bir ahh..çekmek nedir bilir misin?
Günlerce aramanı beklemek nedir bilir misin peki?
Her telefon çalışında sensindir diyerek heyecanlanmanın ya…
Senin olmadığını anlayınca o hüsranın sana verdiği acıyı tahmin edebilir misin?
Tutkuyla bağlanmak nedir bilir misin? Bir bilinmezin ardından koşmanın ne demek olduğunu ya…
Rüzgarda başı boş savrulan yapraklar misali…
İsimsiz bir martının kanadında, yalnızlar rıhtımında dolaşan gölge misali…
Başı boş sandalları beklerken, denizin o yosun kokusunu,
o buruk sevda kokusunu içine çekmek nedir bilir misin?
Gün batımını tek başına izlemek nedir bilir misin peki?
Bir yudum sevgi istedim…bedelini çok ağır ödedim..
Suçum yalnızca sevmekti…
Çok şey mi istedim?
Artık ağlayamıyorum bile…boğazımda düğümleniyor kelimeler..
Söylemek isteyipte söyleyemediğim sözler var ya…içimi yakıyor içimi…
İnsanoğlu yalnız geldi bu dünyaya yalnız da gidecek benim gibi..
Korkuyorum…
Tek başıma yaşlanmak istemiyorum ben…başımı yaslayıp ağlayacağım bir omuz yok artık…
Onlar bensiz düşlerde kaldı…
electra_mai - avatarı
electra_mai
Ziyaretçi
18 Ağustos 2006       Mesaj #268
electra_mai - avatarı
Ziyaretçi
rüzgarli bir tepenin yamacindayim şimdi
kent suskun
ve istasyonlar ayrilik için var bu şehirde
imlasi buzuk, üşümüş ve kirli bir çocuk olurum seni düşünürken
ömrüme iliştirdigim marti leşleri yamali bir geçmişi oynar
imtihanlar ve intiharlar üzerine kurulu hayatlardan
gecenin en serseri yanini alirim günceme

durup durup şiirler yazmak yoluna
yeni bir yaşam biçimim oldu son günlerde
kendimi sende kalabalik buluşum belki de bundan
her gece yorganimin altinda sakladigim
kirlangiç sürüleriyle geliyorum sana
sen uykudayken
babam her gece ölüyor şimdilerde
annem nihavent bir çiglik oluyor
bana en çok sensizlik koyuyor
sonra babilin asma bahçelerine asiyorum kendimi
uyanmak için

eski bir aşkini anlatiyorken bana
konuştuklarindan yapilma bir sessizlik oluyor agzim
kaç kez kaniyorum bir bilsen
(ya da hiç bilmesen)
sesinin ardinda yüzün sessiz bir tabanca gibi duruyor
kendimi kötü kurulmuş bir cümle saniyorum
gece yüklü bir kamyon uykularimi solluyor

yastiginin altinda yalnizligin var biliyorum
oysa ben senden bir bardak su istedim
akdeniz degil
son yalnizi benimdir bu kentin
istanbul arkamdan gelir
ey hüznü yüzünde gülücük diye taşiyan kiz
hep kendine mi saklarsin çocuklugunu

agzima bir bulut bulaşsa da yoklugundan yapilmiş
kayadan seken kurşun
en serseri yanimiz olur kimi zaman
ve ben hep kendimi terk ederim senden
her katilin aşki
her aşkin katili
bir öncekinin faili
hep ben olurum
hep ben ölürüm

içime uzanan koridorlarin ortasindan
hep gülerdin beni görünce
bense sana hep geç kalirdim
sona kalirdim
sonra kanardim

yagmurlarla inseydin içime
içim senden yanaydi
yüzümdeki işgaller senden karaydi
seni sevmek en gizli aglama biçimimdi
sana yazacaklarim sil sil bitmezdi
ve ben
sende hiçbir şeydim
sen bende herşeyken

canim
yastiginin altinda biriktirdigin yalnizliklarim
kendine varlaşip bana yoklaşan biri yapar seni
ve ne kadar kaçsan o kadar yakinsindir aslinda kendine
geciken sevdalar yikik kentlere benzer bilirsin
ve sevgisizlik alir bir gün seni benden
işte bu yüzden
sen hep sevil
hep sevil
sevil

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
18 Ağustos 2006       Mesaj #269
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Zamanla Kaybettiklerimiz



Bir gün insan virgülü kaybetti,
o zaman zor cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler kullanmaya başladı;
cümleleri basitleşince düşünceleri de basitleşti.
Sonra ünlem işaretini kaybetti;
alçak bir sesle ve ses tonunu değiştirmeden konuşmaya başladı.
Artık ne bir şeye kızıyor, ne bir şeye seviniyordu.
Hiç bir şey onda en ufak bir heyecan uyandırmıyordu.
Bir süre sonra soru işaretini kaybetti ve soru sormaz oldu,
hiçbir şey onu ilgilendirmiyordu.
Ne evren, ne dünya, ne de kendi apartmanı umurundaydı.
Birkaç yıl sonra iki nokta üst üste işaretini kaybetti ve
davranış nedenlerini başkalarına açıklamaktan vazgeçti.
Ömrünün sonuna doğru elinde yalnız tırnak işareti kalmıştı.
Kendine özgü tek düşüncesi yoktu,
yalnız başkalarının düşüncelerini tekrarlıyordu.
Düşünmeyi unuttu ve böylece son noktaya erişti.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
18 Ağustos 2006       Mesaj #270
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Öneri gibi Msn Happy
Bugünümüzü çalan iki hırsız var; geçmişe ilişkin pişmanlıklarımız ve geleceğe ilişkin kaygılarımız. Bu iki hırsız bugünümüzü alıp götürür.
Yaşamaya kıyamayıp geleceğe attığımız yaşantılarımız (bugün'lerimiz), gün gelir, yaşanmadan geçmişte kalır. İçinde bulunduğumuz anı yeterince yaşamadığımız zaman, geleceği hakkıyla yaşama şansımız azalır.

Çünkü :
Her şeyi biriktirebilirsiniz, ama zamanı biriktiremezsiniz, kendinizi de biriktiremezsiniz. Böyleyse, yaşanmadan ertelenmiş günleri ileride yaşama ihtimalimiz yoktur..
Bugün ne varsa yarın tarih olacaktır; tarih olmadan onların kıymetini bilmekte keyif vardır.
Geçmiş bu an artık yoktur; gelecek ise henüz yoktur.
Eğer sürekli yas içindeyseniz geçmiş sizi kontrol ediyor demektir; sürekli korkuyorsanız gelecek sizi kontrol ediyor demektir; eğer yasla ve korkuyla başa çıkmışsanız, bugününüzü kontrol edebilir, geleceğinizi planlayabilirsiniz.

Benzer Konular

27 Kasım 2010 / Ziyaretçi Cevaplanmış
7 Mart 2012 / Misafir Soru-Cevap
20 Temmuz 2009 / _PaPiLLoN_ Psikoloji ve Psikiyatri