Arama

Hayata Dair - Sayfa 29

Güncelleme: 2 Ekim 2013 Gösterim: 267.982 Cevap: 1.657
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Ağustos 2006       Mesaj #281
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
gulcan, RasqutiN & virtuecat'e ÖzeL Msn Rose

Sponsorlu Bağlantılar
Pardon! Acaba sizi sevebilir miyim?
Neden?
Neden olacak, korkuyorum!
Korkuyor musun?
Evet ya, korkuyorum.
Cünkü seni seversem hemen huyun, suyun degisecek.
Sende sevdigim seyler farklilasacak.
Simaracaksin. Begenmez olacaksin artik beni.
Cünkü ben artik muhtac olmus olacagim sana, senin gözünde.
Öyle degil mi?
Bilmez misin?
Muhtac olmak acizliktir.
Simdi seni sevdigim icin cezalandiracaksin beni biliyorum!
Hor göreceksin.
Bekleteceksin.
Aramayacaksin.
Menfaatlerin ön plana cikacak.
Sayet menfaatlerinide sevmezsem beni sileceksin.
Yalan mi? Sileceksin iste!
Sonra her gün benden azar azar uzaklasacagini seyredip kahrolacagim.
Yahu ben bir seven'im. Yani seni sevgimle onurlandirmis bir insan.
Dünyayi ayakta tutacak insan kudretinin adidir Sevgi...
Simdi ben sevdim diye, bu kudrete ve cesarete sahip oldum diye sen beni nasil ve ne hakla cezalandirabilirsin?
Aklim almiyor. Zeka seviyem de... Insanligim da... Yüregim de...
Yok! "Seni seviyorum" cümlesini cok sarfetme eskir!
Yok! Herkese "seni seviyorum" deme, sadece asik olunca kullan!
Yok! "Seni seviyorum" demeden önce binbir hokkabazlik yap ve sirin görün
ki sevdigin sevildigi icin kendini dev aynasinda görmesin, onu inlet, süründür, aklini basina getirt, mahvet!
Neden?
Cünkü, bu makbul..
Kac.... sevsen de sevmesen de kac!
Neden?
Cünkü kacan kovalanir aptal! Kacan kovalanir...
iyi de, neden sevdigim icin kaciyorum ki? Ben kacacak ne yaptim?
Kacarak daha mi makbul olacagim? Kacarsam daha mi kiymetim anlasilacak?
Sevmek utanc verici birsey mi ki kacmam gerek?!
Anlayamiyorum...
Oysa ben zaten sevdigimi severek devlestirmisimdir.
Onun dev aynasinda kendisini yeniden devlesmesine ne gerek var ki?
Bir görebilse benim gözlerimle kendini, eminim kiskanacaktir bendeki kendisini...
Yok ama yok!
Bilmez sevgililer sevilmenin essizligini, bilmez...
Ondandir bol keseden sevgiyi böyle tuketisleri...
Ben hic simarmayan, degismeyen, yozlasmayan, ucup gitmeyen, tukenmeyen sevgi gormedim.
Artik cenaze törenleri iki türlü yapilmali. Biri bedenler icin, Digeri...
Zorla oldürülen sevgiler icin!...
Ne demis Yilmaz Erdogan, " Ben senin beni sevebilme ihtimalini sevdim"
Anlayin artik varliklari degil, ihtimalleri sever olduk...
Neden?
Cünkü ihtimaller hayallerimizdir.
Sevmekse hayatin bir gercegi.
Hayallerimizde sevgilimiz hic degismez.
hatta "seni seviyorum" dedikce ya gözleriyle, ya elleriyle ya da tatli diliyle " beni sevdigin icin tesekkür ederim askim " der...
Tesekkür etmek?! Beni sevdigin icin...
Evet ya... Bir onurdur, bir odüldür, bir sereftir sevmek ve sevilmek.
Özgürlügümüzdür. Cesaretimizdir.. Insanligimizdir...
Ayricaligimizdir.
Ama ne yazik ki birde bütün bunlarin farkinda olamayisimizdir sevmek...
Korkuyorum. Hep sevdigim icin cezalandirildim.
Artik "seni seviyorum" derken bana tuhaf tuhaf bakmayacak varliklari istiyorum
Daha cok sevmeye niyetliyim... Bir cicek gibi... Bir hayvan gibi... Bir dag manzarasi gibi...
Bir su damlacigi gibi...
Bir kücük tomurcuk gibi henüz dogmakta olan...
Cünkü hepsinin insanlarda var olan bir büyük silahdan arindirilmisligi var.
Yani dilleri yok, dilleri! Konusamazlar...
Sadece dinlerler...
Sevginizi anlayarak hissederek dinlerler.
Onlara "Pardon! Acaba sizi sevebilir miyim? " demeniz gerekmez.
Direkt söylersiniz sevginizi hesapsizca, umarsizca...
Saymadan...
Ve sevgimi ifade edecek her türlü cilginligi hesapsizca yapmak istiyorum.
Gurur denilen sözcügü sözlüklerden cikartmak, sevdigim icin sevilerek ödüllendirilmek istiyorum...

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Ağustos 2006       Mesaj #282
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
EY Hayat....

Sponsorlu Bağlantılar
Nasıl Zevk Alıyorsun Kimbilir, İnsanların Umut Dolu Kıvranışlarından...

Hoşuna Gidiyor mu, Sevdaları,Yolları, Çareleri,Umutları Kırıp Döküp Avuçlara Bırakmak..

Yere Vurduğun Her Bedenin, Bir Süre Sonra Yeniden Hayata Dönüşüyle,Gözlerin Işıldıyor mu Bir Kez Dahanın olasılığıyla.

Bazen Merak Ediyorum Göz Yaşıyla mı Besleniyorsun Sen???
Oyuncak Etmişsin İnsanları, İstediğin Zaman İstediğin Yerde Bozuveriyorsun Oyunları..
Sormuyorsun Kimseye Hazır mı Değil mi.....

Aşka Mahkum Ediyorsun,Değil Aşkını Yüreğini de Söküp Alıyorsun..
Mutluluk Veriyorsun..Değil Gülümseyişi Gözyaşını da Söküp Alıyorsun..

Sen Nasıl Bir Şeysin Hayat?
Kendimizce Zaferler Kazanıyoruz., Bir Bakıyoruz ki Aldatmaca..
Ne Zafer var Ortada Ne Kazanç.. Savaştıran Sen,Kazanan Yine Sen...
Bizim Payımıza Hep Yenilgi,Hep Yenilgi..

Senin Beni Sevmen Çok da Umrumda Değil, Ben Seni Sevmeyi Çoktan Bıraktım..Haberin Ola..!Başka Bir Hayat Yarattım Kendime..
Sen Derdine Yan...Eski Biri de Benim İçin,Hatta Ne Dersen De..
Bu Keyfe Kederliğin Buraya Kadardı....

Seninle Davam Var,Bitene Kadar......
Senden Davacıyım Hayat....
Elbet Yaşattıkların İçin Çekersin Cezanı..
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
25 Ağustos 2006       Mesaj #283
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Zor gülüm zor!
Hayatı severmiş gibi yapması bile zor.
Sensizlik zor, solmuş çiçeğin yeniden açması zor,
Karanlıkta kalmış bir çocuğun hıçkırıklarını duymak da zor,
Masum bakışlı bebelerin gülümsemesini bu zamanlar görmek de zor,
Ağlayan bir gözü silmek de zor,
Bir bakıma yaşamak da zor,
Hayata atılmak gerçeklerle yüz yüze kalmak,
Dilinden düşen hecelerin soğukta donması;
Aşk şarkılarının yeniden alevlenmesi,
Yeniden mutluluk türkülerinin söylenmesi!
Zor gülüm zor.
Hayat zor herşey zor.

Gülleri solmasın diye her gün sulamak zor,
Dikene gülümsemek de öyle,
Severken gülü, dikene eli batırmamak da zor,
Zoraki gülüşlerin arkasındaki sahtekarlığı sezmek de zor,
Seni seveni bilmek, onun kim olduğunu öğrenmek de zor,
Yaşamanın asıl gayesini anlamak, onu uygulamaya sokmak,
Seni seveni bir an bile yanından ayırmamak;
Zor gülüm zor.
Hayat zor herşey zor.
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
27 Ağustos 2006       Mesaj #284
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
İstanbul Üniversitesi'nde öğretim üyesi Alman asilli Prof. Naumark ile bir kısım talebesi Boğaziçi’nde geziye çıkarlar. Talebelerden biri prof. Naumark'a su soruyu sorar:

- Avrupa bizi neden sevmez hocam ? prof. Naumark su cevabi verir:

- Çok samimi olarak itiraf edeyim ki, Avrupalı Türkleri sevmez ve sevmesi de mümkün değildir, Asırlardır kilisenin Türk ve İslam düşmanlığı Hıristiyanların hücrelerine sinmiştir. Sebeplerine gelince:

1. Müslüman olduğunuz için sevmez. Ama faraza laik söyle dursun, Hıristiyan olsanız da size düşman olarak bakmaya devam eder.

2.Sizler farkında değilsiniz ama, onlar su gerçeğin farkındadırlar: Tarihten Türk çıkarılırsa tarih kalmaz. Osmanlı arşivi tam olarak ortaya çıkarsa, bugünkü tarihlerin yeniden yazılması gerekir.

3. Avrupa’nın pazarı idiniz. Simdi Avrupa’yı pazar yapmaya başladınız.

4. En az 400 yıl Avrupa'da sırtımızda ve ensemizde at koşturdunuz.

5. Selçuklular Anadolu'yu, Osmanlılar ise orta Avrupa ve Balkanları Haçlı ordusuna mezar ettiler.

6. Sizi silah ile yenemeyenler, sizleri kendilerine

benzeterek hakimiyet sağladılar.önce ahlaki değerlerinizi yıpratmaya başladılar giyiminizden yaşantınıza kadar sonra kendi içinizde sizi bölmeye başladılar A-B-C-D gibi

7. Selçuklu ve bilhassa Osmanlı, İslamiyet uğruna her şeyini feda etmeseydiler, İslamiyet bugün belki sadece Hicaz'da varlığını devam ettirirdi, Kaldı ki Vahhabiliği kuranlar da, İngiliz Dominyon Bakanlığı’nın adamlarıdır. Bati her yerde İslamiyet’i, sapık inançlara kanalize etti.Ama Osmanlı, Asr-i Saadet'i devam ettirdi.

8. Kilise size kin kusmaktadır. Ve sebepleri yukarıdadır.

9. Ben Türkiye'ye geldiğimde 2 üniversiteniz vardı, simdi 19 üniversite var. (O tarihte öyle idi simdi ise çok daha fazla.) Osmanlı zamanında ise her yerde bir medrese vardı tarihinize bakin her medresede bilim eğitimi vardı ilk denizaltını Osmanlının yaptığını çoğunuz bilmiyorsunuzdur belki de ama Avrupa bunu biliyor

10. Sizler, gerçek hüviyetinize döndüğünüz an Avrupa’nın refahı ve medeniyeti yıkılır.Ama sizde bunun olması bu şartlarda çok zor.

11. Yine sizler, Avrupa’nın tarihi düşmanısınız ve daima düşman olarak kalacaksınız."



Evet, almasını bilene ders ve ibretlerle dolu bir itirafname...
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
27 Ağustos 2006       Mesaj #285
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
ZENGINLIK, BASARI, SEVGI

Alisverise gitmek üzere evden çikan bir kadin, kapisinin karsisisindaki kaldirimda oturan bembeyaz sakalli üç yasliyi görünce önce duraksadi, sonra onlari, tüm içtenligiyle evine davet etti. Kadinin davetine yaslilardan biri yanit verdi: ''Biz hiçbir eve üçümüz birlikte gitmeyiz'' dedi. Ve kisa bir duraksamadan sonra, bir açiklama yapti: ''Sag yanimdaki bu arkadasimin adi, Zenginlik'tir'' dedi. ''Bu yanimda oturan arkadasimin adi Basari, benim adim ise Sevgi'dir."

Kendini ve arkadaslarini tanittiktan sonra Sevgi, kadina ilginç bir öneride bulundu: "Simdi evinize gidin ve esinizle basbasa verip, bir karara varin" dedi. "Içimizden yalnizca birimizi davet edebilirsiniz evinize. Hangimizi davet etmek istediginize karar verin, sonra gelin kararinizi bize bildirin.''

Kadin Sevgi'nin önerisini esine anlattiginda adam "Aman ne güzel, ne güzel" dedi. "Hangisini davet edecegimizi bize biraktiklarina göre, biz de içlerinden Zenginlik'i davet ederiz ve evimiz de bir anda zenginlige kavusmus olur."

Esinin kararina itiraz etti kadin: "Basari'yi davet etsek, daha mantikli bir karar vermis olmaz miyiz, kocacigim?" dedi. Sonra tekrar bas basa verdiler. "Aslinda galiba en iyisi Sevgi'yi davet etmek. Hem ona yardimci olmak bize de mutluluk verecek..." kararini verdiler.

Bu karar üzerine kadin kapiyi açti ve üç yasliya birden sordu: "Içinizde hanginiz Sevgi idi? Onu davet etmeye karar verdik. Lütfen buyursun..."

Sevgi ayaga kalkti, eve dogru yürümeye basladi. Arkadaslari da ayaga kalktilar ve Sevgi'nin arkasindan eve dogru yürümeye basladilar. Kadin büyük bir saskinlik ve heyecan içinde, Zenginlik ile Basari'ya sordu: "Siz niçin geliyorsunuz? Hani sadece biriniz gelebilirdi?" dedi.

Kadinin sorusuna, üç yasli birlikte cevap verdiler: "Eger içimizden yalnizca Zenginlik veya Basari'yi davet etmis olsaydiniz, diger ikimiz disarida bekleyecektik..." dediler. "Fakat siz Sevgi'yi davet etttiniz. Bu durumda üçümüz birden gelmek zorundayiz evinize.'' Ve kadinin ''Niçin?'' diye sormasini beklemeden, Zenginlik ve Basari sözlerini söyle sürdürdüler:

"Çünkü Sevgi'nin oldugu her yerde, biz zenginlik ve basari da her zaman onun yaninda oluruz...

kambis - avatarı
kambis
Ziyaretçi
28 Ağustos 2006       Mesaj #286
kambis - avatarı
Ziyaretçi

İki şey seni "vasıflı insan "yapar:
1 İradeye hakim olmak
2 Uyumlu olmak

iki şey sana "e değer" katar:
1Hitabet ve diksiyon eğitimi almak
2 Anlayarak hızlı okumayı öğrenmek

İki şey seni geri bırakır:
1 Kararsızlık
2 Cesaretsizlik

İki şey seni kaşif yapar:
1 Vasıflı çevre
2 Birazcık delilik

İki şey senin ömür boyu boşa kürek çekmemeni sağlar:
1 Baskın yeteneği bulmak
2 Cidden sevdiğin işi yapmak

İki şey başarının sırrıdır:
1 Ustalardan ustalığı öğrenmek
2 Kendini güncellemek

İki şey başarıyı mutlulukla beraber yakalamanın sırrıdır:
1 Niyetin saf (halis) olması
2 Ruhsal farkındalık

İki şey seni milyonlarca insanlardan ayırır:
1 Problemin değil çözümün parçası olmak
2Hayata ve herşeye yeni (özgün,orijinal,farklı)bakış açısıyla
yaklaşabilmek.

İki şey gelişmeyi engeller:
1 Aşırılık (mübalağa,abartı,ifrat,tefrit)
2 Felaket odaklılık

İki şey çözüm getirir:
1 Tebessüm (gülümseme,sırıtma veya kahkaha değil!)
2 Sükut (susmak)

İki şey" kalitesiz insan"ın özelliğidir:
1 Şikayetçilik
2 Gıybet,dedikodu

İki şey çözümsüz görünen problemleri bile çözer:
1 Bakış açısını değiştirmek
2 Empati yapmak (muhatabın yerine kendini koymak)

İki şey yanlış yapmanı engeller:
1 Şahıs ve olayları akıl ve kalp süzgecinden geçirmek
2 Kul hakkından korkmak

İki şey seni gözden düşürür:
1 Demagoji (laf kalabalığı)
2 Kendini ağıra satma (övme,vazgeçilmez gösterme vs...)
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
28 Ağustos 2006       Mesaj #287
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Yaşamaya Dair-1 Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesala,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani, bütün işin gücün yaşamak olacak.

Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani, o derece, öylesine ki,
mesala, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut, kocaman gözlüklerin,
bembeyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel, en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesala, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak, yani ağır bastığından.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
31 Ağustos 2006       Mesaj #288
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Dörtlerin Gecesi

(Ateşin ve Güneşin Çocukları)



(...)


Özlenen ateş yakılmıştı sonunda


Elden ele bütün dünyaya taşınmıştı


Kıvılcım dansıydı gözlerdeki sevinç


Kavga dağlarda bilinci kuşanmış


Zindanlarda dirence sarılmıştı


Ve haykıran dudaklar


Her ihanet vakti çöl çöl yarılmıştı



...oOo...



Bir ağıttır belki Ağrı'da Zilan deresi


Dersim'de Lac deresi bir kanlı şiir


Oysa bir destandı Diyarbakır kalesi


Ve Diyarbakır zindanında


Ateşle sevişen 'dörtlerin gecesi'



Ne ki zindan - ne ki tutsak olmak


Ne ki kavga - ne ki dağlarda vurulmak


Bir sehpada idam olmak ne ki


İhanet utancıyla yaşamak var ya hani


Onursuzluğun lağım çukurunda yok olmak


Üniformalı bir Dehak önünde durmak


Ve beyninin içindekileri bir bir kusmak


Sonra bir et yığınına dönüşüp kalmak


İşte buydu Diyarbakır zindanında yaşamak



Sesler ihanete dönüşürdü her gece


Bir tas çorba - bir dilim ekmek uğruna


İhanetler acılara dönüşürdü kalleşçe


Acılar hep türkülere vururdu kendini



Etten ve kemikten insan olur mu


Beyinsiz insan ayakta durur mu


Aynı kavgaya gönlünü verenler


Dostunu ihanet ile vurur mu



O zindan ki zincir sesidir şarkısı


Her sözünde bir çığlık yükselir


Her notasında bin öfke


Her dizesinde bin isyan beslenir


İsyan şiirlere


Şiirler yüreklere seslenir


O zindan ki her yemek vakti


Tutsak ağızları kanla süslenir



Onur kaleleri yıkılırken birer birer


Yüreklerde dal budak salar ihanetler


Ve düşman kasetinde ü'ç önder


Beyinlerini kusarak düşmana sergiler


Aynı anda sıradan bir nefer


Hiç aldırmadan önderlerinin sesine


Tutsaklık içinde özgürlüğü söyler



Sus dostum sus - sözün yarıda kalsın


Özgürlük dilinde kilitli kalsın


Başlar eğilse de açılsın gözler


Konuşan önderler geride kalsın



Ne zaman umutsuzluk çökse direncin kıyısına


Bir acı saplanır yüreğin tam ortasına


Koğuşlar susar


Parmaklıklar durur


Ranzalarda küllenen umutlar ağlar


Geriye doğru atılan her adım


Yakılan ateş üstüne yağmur diye yağar



Anlatılmaz bir destandır yaşanan


Ne söze gelir ne saza


Kırbaçlar sopalara ve zincirlere karışır


Ölüler ayaklara dolanır geceleri


Kanlı battaniyelere sarılır


Her direnişte tabutlarla çıkılır dışarı


Gözyaşları zılgıt seslerine katılır


Elleri hep koynunda kalır kızların


Anaların gözleri dikenli tellere takılır


Bir acılı sessizlik sarar yürekleri


Dicle'nin suları susuzluğa çakılır


Kale burçlarındaki akbabalara


Ve üniformalar giyinmiş yeni Dehak'lara


Yalnızca zindanın mazgallarından bakılır



Bir adam çoğalır bir başına hücresinde


Yüreği Kawa'dadır gözleri Babek'te


Ateşler yanarken dağ doruklarında


İhanet zindan karanlığında kol gezmekte


Kawa'lara Babek'lere bir yandaş gerek


Bu zindan karanlığına bir ateş gerek


Çevrilen ihanet çarkını kırmak için


Ölümü göğüsleyecek bir yoldaş gerek



Bir anda yırtılır zindan karanlıkları


Sessiz bir gürültüyle sarsılır duvarlar


Patlar bir beyinde Newroz ışıkları



Ey ateşin ve güneşin çocukları


Hani bilincin sesi yüreklerimizde


Gözlerimizde inancın sancakları nerede


Bu gidişe dur demek gerekir bilirim


Hücrede her saniyeyi bir yıl eylerim


Bir ateş yaktık sönmesin diye hiçbir yerde


O ateş sönerse yaşamayı neylerim


Bu yüzden ü'ç kibrit ile Newroz günü


Yüreğimi sizlere armağan eylerim



Ü'ç kibriti bayrak diye devralan


Ki dağları delip dostlarına yol kılan


Haykırdı ölüm haberini önde gidenin


Özgürlüğü zindan karanlığında güneşleyenin



Ey bu kavgaya gönül verenler


Ser yerine sır verenler


Serden geçip de sır vermeyenler


Bu zindan karanlığı yırtılsın diye


Bu ihanet duvarları yıkılsın diye


Newroz gecesi bir önder


Ateşi bedeniyle zindanlara taşımıştır


Ölürken bile hücresinde


Bizlere kıştan baharı muştulamıştır


Ateşi saraylara - kömürlerde değil


Bir ışık uğruna yüreğinde yakmıştır



Silinmiyordu gözlerden süzülen yaşlar


Aksın diyordu herkes - aksın


Ağlamayı unutmuş gözler ağlasın


Gözyaşları alev alev harlansın


Dudaklarda tutuşup dillerde şahlansın



Ölen artık yüreklerde bir bayraktır


İhanet yolunda durulan bir duraktır


Karanlıkta bir çingi ateş


Körlere yol gösteren bir ışıktır


Atılan zılgıtlar bir başkadır o gün


Bir bayram günü ölümü sevmek


Ölümsüzlüğe duyulan bir aşkadır o gün



Dolaştı ü'ç kibrit elden ele sessizce


Hücreden hücreye


Koğuştan koğuşa gizlice


Konuşuldu uğrun uğrun


Tartışıldı geceler boyu ince ince


Zindandan dağlara vurdu şavkını


Dağlardan en kalabalık kentlere


Dallarda çiçeklere verdi rengini


Nehirlerde en coşkulu köpüklere


Dolaştı yurdunu boydan boya


Sazda kırılmayan tel


Dilde susmayan söz oldu türkülere



Zindanda yürekler yine baskıda


Eller bağlı - gövdeler askıda


Ü'ç kibritin ateşi sönsün istenir


İnançlar ihanete dönsün istenir


Düşünceler zincire


Sevgiler prangaya vurulsun istenir


Yüreklerde çağlayan özgürlük suyu


Bulana bulana durulsun istenir


Üniformalı bir Dehak'ın şahsında


Zalimin zulmü kurulsun istenir



Baskılar yetmezse itirafta bulunmalara


Yapılan itiraflar dinletilir tutsaklara


İşte biri - biri daha - biri daha


Susardı bütün koğuşlar


Dönerdi bir anda sessiz mezarlara


Ve çığlık çığlığa o sessizlik


Binlerce öfkeyi


Binlerce isyanı doldururdu bakışlara



Ü'ç kibriti dörtlemek derdi bir ses


Dört kibriti beslemek


Ve ölümü isyan ateşleriyle düşlemek



Bir koğuş vardı koğuşlar içinde


Ü'ç kibriti dörtleyenler yatardı içinde


Dört yıldız gibiydiler yıldızlar içinde



Teslimiyete gönül verilirken önlerinde


Ateşi çoğaltarak yakmak gerek dediler


Ölüme yaşamak diye bakmak gerek dediler


Sönüyorsa yakılan ateşler birer birer


Ateşi bedenlerde çoğaltmak gerek dediler


Oturdular her gece diz dize


Önce ölümü sevmeyi öğrendiler


Ve ölümde ölümsüzlüğün rengini gördüler


Karardan Önce yurtlarında kalanlarını


Çiçeklerinde açanlarını sordular


Düş değildi yaşayıp gördükleri


Sözlerini gelecek adına bir düş diye


Dördü bir ağızdan hayra yordular


Binlerce tutsak içinde


Ve en kanlı kudurmuşluğunda vahşetin


Ölüm cehenneminde bir cennet kurdular



Havasızlık içinde veremler yaratılırken


Gardiyan hakimler ve savcı çavuşlarla


Her gece mahkemeler kurulurken


İnsanlar soyundurulup makatlar aranırken


Hangi kuş konardı zindan penceresine


Ve makatlara sigara takılıp yakılırken


İnsanlar dört ayak ile yürütülürken


Hangi bayrak çekilirdi onur kalesine



Ü'ç kibriti yüreklerinde dörtleyenler


Açlığın ve yoksulluğun kötülüğünü gördüler


Ama hiçbir şeyin


Boyun eğmekten daha kötü olmadığını


Ve boyun eğenlerin


Yarınlara kalmadığını bildiler


Her kötülüğün daha kötüsünü tartışıp


Gözlerinde bütün korkuları sildiler


Binlerce baskıdan ve küfürden sonra


Newroz ateşi yakıp şiirler söylediler


O günün adını milat koyup


Ü'ç kibrit öncesi


Ve ü'ç kibrit sonrası dediler



Ötsün diye kendi yuvasında kuş


Açsın diye kendi dalında çiçek


Gördüler ki yepyeni kibritler gerek


Ateş olup yanmaktaysa bütün gerçek


Yanarken türkü söyleyen canlar gerek


Ateşi kanıyla tutuşturanlar gerek



Patladı zindanlarda yepyeni bir isyan seli


Ölümdür sınayan insan yiğitliğini


Ölümü bedenimizde boğmak gerek


Ölümsüzlüğe varıp ölümlerde


Dağlarda kır çiçeklerince çoğalmak gerek


Ölümü gamzelerde çiçeklemek ve gülmek


Gülmek ki yaşama bilenmek demek


İlle de insan sıcağı kokarken koğuşlar


Gülmek ki


Kurumuş derelerde sellenmek demek


Çol kuraklığında güllenmek demek


Var git dostum var git


Kendin al bu gece nöbeti


Bu gece ölmek


Sonsuz bir ölümsüzlüğe yürümek demek



Aylardan mayıs ki dallarda çiçektir


Toprakta bereket ve doğada renktir


İnançta güzellik ve zamanda gelecektir



Dört yoldaş o gün baharın koynuna girdiler


Ölümün alçaldığını gözleriyle gördüler


Gömleklerini - kalemlerini ve saatlerini


Anılsınlar diye sevdiklerine verdiler


Ve dört ağızdan ü'ç kibritin ışıklı sesini


Gök gürültüsünü çıldırtarak gürlediler



Bu ihanet girdabında boğulmadan


Şahsımızda davamız son bulmadan


Ve geriye dönüşler virus gibi çoğalmadan


Canımızla bu ihanet çarkına dur demeliyiz


Onur bayraklarını göğsümüze dikmeliyiz


Kawa'nın örsüne koyup davamızı


Yüreklerimizi körüklenen ateşlere sürmeliyiz


Bu zindanda yolumuz aydınlıktır artık


Ü'ç kibriti dörtle çarpıp bu gece


Bütün şehitlere konuk gitmeliyiz



Saat dörtte dört canın etrafı dört duvar


Duvarların ötesi mayıs gülleri ve bahar


Analar ve bacılar ağlayacakmış ne çıkar


Bu gece 'dörtlerin gecesi'


Dört göğüste yar diye yalnızca ateş yanar


Biri nöbet tutar - biri bildiri yazar


Diğerleri dört kişilik bir ateş kurar



Zindan sessiz - zindan canlı bir mezar


Gökyüzünde bir anda dört yıldız kayar


Bütün dostlar uykuda


Dörtlerin gözlerinde yalnız ateş var


Dimdik başlarla


Emin ve kararlı bakışlarla


İhaneti durdurmak için ateşe yürüyorlar


Dördü de yaşamaya sevdalı


Özgürlüğe nişanlıydılar


Tutsaklık kesmişti mutluluk yollarını


Bu zindanda ölüme nikahlıydılar


Bu ölüm ki özgürlüğün ilk adımı


Tutsaklığın ve ihanetin kırılma anı



Takvimde on yedi mayıs kalkar


On sekiz mayıs dörtlere bakar


Dışarda güne hazırlanırken tomurcuklar


Dört candan başka uykudadır bütün tutsaklar


Dağ - taş ve zindan uykudadır


Yalnızca dört özgürlük yolcusu


O gece ölüme hesap sormaktadır



Yıllar boyu işkenceler içinde


İhanetler ve direnmeler içinde


Beklediler - beklediler de gelmedi ölüm


Tuttular yakasından koydular önlerine


Konuş be ölüm - konuş dediler


Biz büyürüz sen böyle küçüldükçe


Seninle kavgamız insanlık tarihiyledir


Prometheus'tan Spartakus'e


Bruna'dan Che Guewera'ya


Vr Kawa'dan bizlere dek ateş iledir


Gel de bağdaş kur soframıza ey ölüm


Senin alçaldığını görmek


Özgürlük adına sunulan canlar iledir



Zindan sessiz - zindan canlı bir mezar


Dört can el ele bir demire sarıldılar


Tinerler - neftler ve boyalar


Zindanda dört can


Kazan altında betona çakılmış birer çiviydiler


Demirin beline sarılmış dört perçindiler


Ve bir potada erimeye hazır cevherdiler



Haykırdı ü'ç kibrit yolunda önde giden


Ateşi zindanlardan kentlere götüren


Tamam mıyız


Ü'ç yerine dört kibrit çıkarıp cebinden


Yaktı yüreğindeki korlanan ateşten


Tutuşan ateş


Patlayan tinerlerin ve neftlerin sesi


Dokunmasın hiç kimse


Bu gece dörtlerin özgürlük gecesi


Dört bin yılda yazılmış bir destanın


Güneş diliyle söylenmiş ilk hecesi


Böyle tutuşur - böyle yanar ancak


Uzay çağında bir zindan gecesi



...oOo...



Bir havar yükseldi zindandan kırlara


Dört ateşten dört kıvılcım düştü dağlara


Dağlar tutuşup indi bağlara


Dört ayrı ses yükseldi her ateşten


Söndürmeyin ateşi


Üfleyin korlara - üfleyin korlara



(...)


Yak artık canlarla yakılan ateşleri


Yak ki açılsın dünyanın körelmiş gözleri


Yak ki yırtılsın geceler ışığınla


Yak ki tarihi yeniden başlatsın


Kawa'nın -ü'ç kibritin ve dörtlerin sözleri


Yak ki yayılsın dünyaya


Ateşin ve güneşin ölümsüz sesi
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
2 Eylül 2006       Mesaj #289
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
1. Mikrodalga fırına kazara şifrenizi
girersiniz...
2. Yıllardır gerçek kartlarla solitaire
oynamamışsınızdır...

3. 3 kişilik ailenize ulaşmak için elinizde
15 farkli telefon numarası vardır...

4. Yan masanızda oturan kişiye e-mail atarsınız...
5. Aileniz ve yakın dostlarınızla görüşememe
nedeniniz email adresleri olmamasıdır...

6. Uzun çalışma temposunun ardından eve
gittiğinizde telefonu hala isteyken cevapladığınız
gibi acıyorsunuzdur...

7. Evden bir yeri ararken, dış hatta çıkış
yapmak için "9"u tuşlarsınız...

8. Aynı masada 4 senedir çalışmanıza rağmen, 3
farklı şirket için çalışmışsınızdır...

10. Şirketinizin küçülme kararını gece haberlerinden
öğrenirsiniz...

11. Patronunuzun sizin yaptığınız işleri yapabilme
becerisi yoktur...

12.Televizyonda izlediğiniz her reklamın altında web
adresi vardır...

13. Cep telefonunuzu almadan evden çıkmak, ki 15 yıl
once hiç bir etkisi yoktu, artık sizin için bir
panik nedenidir ve apar topar eve cep telefonunuzu
almak için geri dönersiniz...

14. Sabah uyandığınızda kahvaltı yapmadan internete
girersiniz...

15.Bu yazılanları onaylıyor ve gülüyorsunuzdur...
16. Daha kötüsü bu e-maili kimlere ileteceğiniz
kafanızda hemen canlanmıştır...

17. Listede 9 numaranın olmadığını fark edemeyecek
kadar mesşgulsünüzdür...

18. Yukarı bakıp 9 numaranın olup olmadığını kontrol
etmişsinizdir.

Ve simdi KENDİNİZE GÜLÜYORSUNUZDUR !
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
2 Eylül 2006       Mesaj #290
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Aşkın ö(lüm) Hali..

Hoşçakal sevgilim;

hoşçakalın tüm sessiz terkedilişler,
kaçamak Beyoğlu sevişmeleri
her metrekaresine anılar ektiğim serseristanbul hoşçakal,
hoşçakalın iki çay bardağı arasına sıkıştırılmış önyargılar,
korkular ve kalabalıklardaki yalnızlar,
kilometrelerin yuttuğu dostlar,dostluklar,
yeni sayfalarda birbirini kandıranlar
yaşananlar ve yarım kalanlar
gözyaşıyla demlenmiş tüm yakışıklı sevdalar
zerdali ağacları,erguvanlar,
otobüs durakları
iskeleler,ezan sesleri ve acıklı türküler..
bu sevdanın tüm masum tanıkları hoşçakalın..

her şiirde bir son
her şairde bir şiir besleyen hayat
hoşçakal..

Benzer Konular

27 Kasım 2010 / Ziyaretçi Cevaplanmış
7 Mart 2012 / Misafir Soru-Cevap
20 Temmuz 2009 / _PaPiLLoN_ Psikoloji ve Psikiyatri