Arama

Hayata Dair - Sayfa 53

Güncelleme: 2 Ekim 2013 Gösterim: 268.563 Cevap: 1.657
NiliM - avatarı
NiliM
Ziyaretçi
11 Mart 2007       Mesaj #521
NiliM - avatarı
Ziyaretçi
filvn8
Sponsorlu Bağlantılar
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Mart 2007       Mesaj #522
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
siir10072 cbk

Sponsorlu Bağlantılar
siir10072

HAYAT BANA YALAN SÖYLEDİ


İlk kez hesaplaşıyorum kendimle...
Tuhaftır kalemi, kâğıdı ve seni
Onca sevmeme rağmen,
Sana ilk kez yazıyorum...

Şimdi sen yoksun, seni düşünmek var.
Çocukken de seni düsünürdüm her gece,
Radyo dinler, şiir yazardım,
Her Çarşamba pazara giderdik annemle,
Babam maaş aldığında baklava yerdik.
Dondurmayı da çok severdik,
Ablam üç top yerdi, ben iki top,
Yalnızca bu yüzden kavga ederdik.

Oysa, oysa hayatımın vaz geçilmeziydi ablam,
Onun da yüzü hiç gülmedi,
Hayırsızın birine kaçıp mahvetti hayatını,
Aklımdan hiç çıkmaz gittiği günkü karanlıklar.

Hüznümü büyüttüm o günden beri, kendimi değil,
Gözlerimde halâ bir çocuk ağlar,
Düşlerimi gezdirdiğim bulutlar,
Bir tohumun özlemiydi çiçeğe,
Ve halâ kulaklarımda annemin sesi,
Bitirsen şu okulu, bir işe girsen...

Şiirle karın doymadığı doğruydu,
Bak Cemil okudu mühendis oldu,
En güzel kızıyla evlendi Üsküdar’ın,
Evinide aldı arabasını da...

Ben ise bağlama çalardım kendi halimce,
Sesim güzelmis öyle derlerdi,
Nereden bilirdim,
Hep hüzünlü türküleri söyleyeceğimi?
Hayat bana yalan söyledi.

Mektuplar yazardım Almanya'daki abime,
Okulu bitireceğime söz verirdim,
Masum düşlerimin o en sürgün adasında,
Bakışları uzaklara dalıp giden şarkılar
Ve mevsimsiz solmuş bir çiçek gibi,
Ayaklar altında nasıl ezilirse umut,
Benim de güneşimi işte öyle çaldılar.
Öyle tutsak aldılar sevinçlerimi.

Sensiz geçen her günü hesabıma yazdılar,
Şimdi öyle uzak ki...
Çay içip simit yediğimiz o günler,
Kardeşine karne hediyesi, uçurtma yaptığım günler
Öyle uzak ki...

Oysa saçaklarda titreyen bir serçenin,
Ekmek tanesine kanat çırpması,
Ve bir anne duası kadar içten sevmiştim seni.
Fener stadında Beşiktaş maçı,
Ve parasızlığımız devam ederken,
Bütün mavilerimi sana vermiştim.
Kaybetmek alnıma yazılmış sanki
Olmadı bir tanem...
Hayat bana yalan söyledi.

Babanın tayini çıkıp ta gittiginiz o kış,
Yine pençe yaptırmıştık ayakkabılarımıza,
Sana söyleyememiştim ama işten ayrılmıştı babam,
Kapanmıştı çalıştığı lokanta.

Senet zamanları daha bir çökerdi omuzları,
Ve akşam trenlerinin işçi yorgunluğuyla
Daha bir uzardı raylar.
Sitemlerim bile eğlenmişti hayata,
Öfkeli bir yanardağ isyanlara uyanmıştı,
Üstelik, üstelik sen de yoktun artık,
Oysa, yalnızca sen öpmüştün gözlerimi,
Bir yanı hep eksik kalmış çocukluğumun.

Aslında her insan yenikti hayata,
Ve birazda küskün...
Son trende kaçınca istasyondan,
Öyle kala kalırdık yorgun ve üzgün,
Kendime düşmanlığım bu yüzden,
Hep kendime pişmanlığım...
Şimdi her şeyim yarım,
Fotoğrafının arkasına ne yazdığımı bile çoktan unuttum.

Bir silâhım olsaydı, bir silâhım,
Yoksulluğu şakağından,
Kaybetmeyi kalbinden,
Ve sensizliği alnının tam ortasından vururdum.

Düzmece duygular harcım değildi,
Uzak denizlerin fırtınasıydım,
Karlı dağların kekliği...
Yoksuldum yoksul olmasına ama onurluydum.

Şimdi ne sen varsın, ne o eski sevdalar,
Olsun, üstüme devrilse de bu sağır karanlık,
Akşam olur şairlere gün doğar,
Bir kerecik söyle demiştin,
Söyleyememiştim hani
İşte şimdi söylüyorum:
SENİ SEVİYORUM.



Fatih KISAPARMAK

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Mart 2007       Mesaj #523
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Düşünüyorum da; bir bakıma senden öncesi yok gibi bir şey
Çünkü senden önceki yıllar, sana hazırladı beni
Senden önce tanıdığım kişiler, seni bulduğum zaman değerini daha iyi
anlayabilmem için birer sebepten başka bir şey değillerdi
Sensiz anılarım seninle geçen bir günün anısı yanında o kadar kuru ve cılız ki!
Uzun yıllar amansız bir ölüşün içinde çalkalanıp durdum
Bir trendim; küçücük istasyonlardan geçtim, sonunda sana varmak icin
Bir gemiydim; irili ufaklı limanlara uğradım, bir gün senin limanına gelmek icin
Bir yoldum; nice insanlar çiğnedi beni Şimdi ayaklarının temasındaki hazzı daha iyi anlıyorum.
Bir kitaptım; beni okudular, fakat anlayan çıkmadı
Yıllarca seni bekledi sayfalarım, okuyasın diye
Yokluğunda bir kadehtim ben,
Türlü içkilerle doldurup ağızlarına boşalttılar beni
Yere çarptılar kırılmadım, duvara vurdular parçalanmadım
Bir gün içime senin güzelliğinin dolacağını bildiğim için
Dudaklarının değdiği her yerde bir ölümsüzlük ateşinin yanacağına inandığım için
Gör, bir kadehin nasıl sarhoş olduğunu.
Şimdi sarhoşum ben
Kurşun askerler, bebekler, oyuncaklar vardı senden önce
Durup durup aldanmalar vardı, aldığını geri vermeyen aynalar vardı
Hep karanlığa açılan pencereler, ardında iğrenç yaratıkların yaşadığı büyük
kapılar vardı
Şehirler gördüm; sokaklarında bir toz bulutuydu yaşamak
Çarşılarında fazilet kiloyla satılır, namus metreyle alınırdı
Evlerinde yanyana yaşardı insanlarla hayvanlar
Sabahları yalan girerdi pencerelerinden ışık yerine
Akşamlar pis bir koku gibi gelir, geceler bir hışım gibi çökerdi o şehirlerin üstüne
Her evde bir çocuk ağlardı ve her gün bir çocuk ölürdü sıtmadan.
Gündüzleri erkekler kahvelerinde okey oynar, kadınlar bakraçla su taşırdı
Gece olunca yataklar utanırdı yataklığından, duvarların yüzü kızarırdı
Eller ve ayaklar bütün gece kirli bulaşıklar gibi yıkanmayı beklerdi
Şehirler gördüm ben..
Sefaletin utanç olmadığı şehirler gördüm
Bencilliklerin birer apartman gibi yükseldiği ve şereflerin çamurlara
düştüğü şehirler gördüm
yaptığını anlamıyordu
Balolarda, şölenlerde kötü bir oyundu yaşamak.
Kadınlar elmaslarıyla ölçüyorlardı güzelliklerini
Erkekler banka cüzdanlarıyla değerliydiler
Ne şehirler gördüm ben..
Tiyatrolarında, sinemalarında aldanışlarımız, utançlarımız oynanırdı
Meyhanelerinde kirli ve renkli sulardı içilen.
Mavileşmiş bir köhne zamandı.
Çeşitli tuzaklarla doluydu her sokağı.
Büyük arenalara benzeyen sokaklarında kan ve zulüm kokardı.
Bir semtinde parfüm kokularıydı havaya karışan.
Bir semti amonyak kokardı.
Ve nice insanlar gördüm ben.
Alışkın elleri kötülük etmeden duramazdı.
Yalan söylemeden edemezdi dudakları.
Gurur kötü dikilmiş bir elbiseydi üzerlerinde.
Boş kovalar gibi ses verirlerdi dokunulduğu zaman.
Nice insanlar gördüm ben.
Bir yoksula en küçük bir iyiliği yapmaktan çekinen,
fakat bir gecenin cömert bir saatinde onbinleri,
yüzbinleri vahşi bir zevkle kaybeden insanlar gördüm.
Din adamları aldatılacak bir kadın, ırzına geçilecek bir çocuk arıyordu mabetlerinde.
Zenginliklerine daha sömürülecek insanlar gerekti.
Ben yüzü jiletle kesilmiş kötü adamlar gördüm ve ben her sabah yüzünü traş ettiği jilet kadar para etmeyen daha kötü adamlar gördüm.
En adi kıskançlıklar gördüm, kavgalar, zulümler, iskenceler, en ucuzundan kirli çamaşırlar, paçavralar, çamurlar, irinler, çirkefler gördüm.
Seni tanıyıncaya kadar dinlediğim çatlak sesli bir plaktı, berbat bir filmdi seyrettiğim.
Seni görünceye kadar kötülükten yana ne varsa tanıdım, çirkinlikten yana ne varsa gördüm.
Tut ki bir kum çölündeydim, kızgın bir güneşin altında susuzluktan çatladı dudaklarım.
Şimdi senin dupduru kaynağına eğilip su içerken varlığının paha biçilmez değerini daha iyi anlıyorum.
Yokluğunu bu kadar derinden tatmasaydım, varlığının eşsiz anlamına varamazdım.
Tut ki yıllarca süren bir geceydi senden öncesi.
Güneşsiz aysız, yıldızsız bir gökyüzüydü.
Kupkuru bir eski deniz kalıntısıydı.
Çekilmiş bir nehir yatağıydı.
Senden önce bir gün seni bulmak ümidiydi beni yaşatan.
Tohumun yeşermek işin yağmuru, çiçeğin açmak için güneşi beklediği gibi bekledim seni.
Nasıl bir nehir denize kavuşmak için uzak mesafelerden çağlaya çağlaya gelirse; işte ben de öyle geldim senin denizlerine.
Senden öncesi uzun, uğultulu bir arayıştı, kudurmus bir çalkantıydı.
Yokluğun öyle bir uçurumdu ki; yeryüzündeki bütün uçurumları uç uca eklesek, yokluğunun yanında bir nokta gibi kalırdı.
Bütün girdaplar bir araya gelse; varlığının derinliğine yaklaşamaz şimdi.
Senden önceki yıllardan sana kendimi getiriyorum.
Yokluğunu tatmış, her yerde seni bir rüzgarcasına aramış ve vahşi, büyük bir nehircesine sana koşmuş bir ben var şimdi karşında.
Arındım bütün kötülüklerden sana geldim.
Seni yarınlara götüreceğim, gel;
yaşanmamış zamanlara, erişilmemiş hazlara götüreceğim seni.
İnan ki ne senden öncesi vardı, ne de
benden öncesi.
featherrn6Ü.Y.O
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
11 Mart 2007       Mesaj #524
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Akıllı değil hayat; ne zaman ne yapacağı belli olmuyor. Ne zaman güldüreceği, ne zaman ağlatacağı, ne zaman öldüreceği belli değil... Eh, o bizimle eğlenirken bizim elimiz armut mu toplayacak? Doğrusunu isterseniz, beni bozar bu pasifizm! Bir şekilde hayata müdahale etmeliyim. Yoksa hasedimden çatlarım valla.
Evet, akıllı durmuyor, iki dakika delikanlı olmuyor hayat. Hiç durmadan korkular, tecrübeler, deneyler, yıkımlar ve coşkular sunuyor bize. Biz de bunları biriktirip, eldeki verilerden yaşantımıza bir şekil veriyoruz.
Küçük deneyler yapıyoruz, sonuçlarını bekliyoruz ve sonuçlara göre kararlar alıyoruz. Büyük denemelereyse korkularımız izin vermiyor. Acıdan, kırılmaktan, aldatılmaktan, yenilmekten ne kadar çok korkuyoruz...
Oysa yaşam denen şey; ne deneyleri, ne sonuçlarını ne de karar verme sürelerini bekleyecek kadar uzun değil. Kaçıp gidiyor işte! Ucundan kıyısından yakalayabiliyorsan ne ala, yakalayamıyorsan derdine yan.
* * *
Hayat deli bir oyundur. Çılgın bir hızla ve sen ne olup bittiğin anlamadan akıp gider. Her nedense, bu oyunda kazanan tarafın 'akıllı insanlar' olduğu düşünülür. Saçma! 'Akıllı insanlar'ın aşkı mutsuzdur... Paraları vardır ama işlerinde endişe içindedirler... Mantık evliliği yaparlar ama tutku yoktur... Paralı, kariyer sahibi, başarılı arkadaşları vardır ama dostları yoktur; yalnızdır onlar... Anlatacak ilginç öyküleri yoktur; sıradan, güvenli ve huzurlu bir yaşamdan öykü mü çıkar Alla'sen?
Akıllıdırlar ama simetrik ve monoton bir yaşam içinde, gol atmadan ve durmadan kalelerini savunarak debelenip dururlar. Konforlarından, paralarından, güvencelerinden vazgeçemedikleri için, özgün bir dünya kuramazlar kendilerine ve çevrelerine.
Durmadan savunma halindedirler. Sevgililerine, arkadaşlarına, patronlarına, çalışanlarına kendilerini savunmakla geçer hayatları. Yaşamın deliliğinden tırsarlar ve durmadan acıya karşı savunmada kalırlar... Savunma yapmaktan imanları gevrer ve atak yapmaya halleri kalmaz. Yani, kendi yaşamlarına müdahil bile olamazlar.
Senecca'nın da dediği gibi: "Vazgeçmeye hazır ve istekli olanlar dışında hiç kimse hayatın gerçek tadını alamaz". Önyargılardan, deneylerden, sıradan mutluluklardan, huzurdan, güvende olmaktan, paradan ve kariyerden vazgeçmeden otantik bir hayatı yakalamak olası mıdır? Sanmıyorum.
kafam çingene bohçası gibi.. Kendime söz dinletemiyorum. Korkuyorum ama bir o kadar da heyecanlı ve hevesliyim.
Cervantes, Don Kişot'a şunları söyletirken benimle aynı kaygıları taşıyordu herhalde: "Hangisini tercih ederdin; akıllı deliliği mi, aptalca akıllılığı mı?"
Ben çoktan deliliği seçtim. Elbette 'akıllı deliliği' seçtim. Deliliğim, aklın ve gerçeklerin inkarı değil; onlara rağmen tercih edilmiş bir delilik.
Nasılsa hayat deli; ne zaman ne yapacağı belli olmuyor... Korkunun ecele faydası yoksa; ölüm geldiğinde ben burada kahkahalarla eğleniyor olacağım ve uysal uysal teslim olacağım ona.
Mutlu aşk yoksa, bu aşkın suçu değil; her defasında aşka yenileceğim.
O halde serbest bırakalım karanlık odalardan tutkuları.... Hadi!

???
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Mart 2007       Mesaj #525
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
naked gothic
Sizi bilmem ama ben karar verdim su gibi duru olup hep akmaya
Başka sular tanıyıp çoğalmaya dalgalanmaya taşmaya
Son günlerde çok düşünür oldum
Zor zamanları çabuk atlatır oldum
Yalnız mıyım insanlar içinde arkadaşlarım aşklarım içinde
Yara aldım bundan iki yıl önce
Hiç susmadım şarkı söyledim günlerce
Artık kısa cümleler kuruyorum
Sevdiklerim sevmediklerim yanımda
Kabullendim her şeyi olduğu gibi yola çıktım yarınlara
Son günlerde çok düşünür oldum
Zor zamanları çabuk atlatır oldum
Bakıyorum aynaya her gece içim rahat biraz yorgunum sadece
Hayatıma giren herkese yaşanmış her şeye
Teşekkürler büyüyorum sizinle
BARIŞ - avatarı
BARIŞ
Ziyaretçi
12 Mart 2007       Mesaj #526
BARIŞ - avatarı
Ziyaretçi
shairimyz3


şimdi ben susuyorum
her zaman yaptığım gibi
dudaklarım kilitli
şimdi susuyorum
konuşmak anlamsız
sen yasaksın
yaşamak yetersiz
ölmek içinse çok erken

kulak asmıyorum
beynimde uğulduyormuş anılar
canımı sıkıyormuş olmadığın
umrumda mı sanıyorsun
şimdi ben susuyorum...

içimde bir zindan
yüreğim bir kör kuyu
yaşadıkça gömülüyorum karanlıklara
isyan mı dersin,korkak mı
yine de ayaktayım işte
herşeye rağmen...
şimdi ben susuyorum...

yaşıyorum
kaçışınla durdurduğun zamanı
ve,
olmayışınla dondurduğun günleri
konuş,bağır,çağır
isyanın olsun haykırışların
benimse feryadım
içimde bir ateş,
bir cümle dudağımda
"hiç sevmedim kimseyi senin kadar..."
şimdi ben susuyorum...

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Mart 2007       Mesaj #527
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Son çocukluk da bitmişti ömrümde
Düşlerim belki kış ölüsü belki yaz
Kırlara bahar yetmese de içimde
Yüreğim nar çatlamasıydı sana kadar
Dilimde sözcüklerin çelik dinerci
Sesimde ölüm rengine inat aşklar
Mavilikler yasaklandı gökyüzünde
Özgürlüğü kuş kanatlarında bekledim
Doğduğum gün adına 'imge' dedim
Sevdim bütün insanları insan yanlarını
Sen de seveceksin
Dallarına su yürümüş ağaçlara güleceksin
Kar yağsa da yaktığn ateşler üstüne
Ateşi yüreğinle körükleyeceksin
Kuş sesleri de ertelenebilir güne karşı
Çiy de düşebilir anıların üstüne
En güzel ezgileri nehirağzı denizlerde
Hep kendi sesinle türküleyeceksin
Hüzün ağaçlarının sevinç açtığını
Adının sonsuz anlamında göreceksin
Sevdim soluğunu rüzgar kılan insanları
Soluğumu soluklarına kattım
Bir damla uğruna gökyüzünü omuzladım
Bir çocuk ölümleri ağlattı beni
Bir de türkülerde kalabalık ihanetler
Gülüp geçtim yalan iktidarlar görkemine
Aşk adına sesimi sürdüm namlulara
En büyük eylemleri söz eyledim
Doğduğun gün adına 'imge' dedim
Sen elbette sen olacaksın biliyorum
Sesinde yirmibirinci yüzyılı dinliyorum
featherrn6Adnan YÜCEL
tikkymelike - avatarı
tikkymelike
Ziyaretçi
14 Mart 2007       Mesaj #528
tikkymelike - avatarı
Ziyaretçi
BİRİ BANA ANLATSIN

Biri bana anlatsın
Anlatır mısın? dostum
hayatı bana
yaşıyor olmanın anlamı ne...?
niçin doğarız...?
hiç bir şey cevap vermiyor
isteklerime
umut mu?işe yaramıyor
umutlar bende
aşkı tatmadım
sevgiyi-sevilmeyi istedim
tanımadım...bilemedim
bir sevgi istiyorum
bir cevap bekliyorum
sonu yok sorularımın
arayışlarımın da
cevabı da..
herkes güldü bana
ben hep ağladım
ağlamayı yakıştırdılar
oysa
anlaşılmak istiyorum
bilmediklerim çok daha
içimi okusalar
anlayacaklar
şimdi
insansız çöllerdeyim
ben ağlıyorum...
ben ağlıyorum...

Dilek Kadıoğlu
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
14 Mart 2007       Mesaj #529
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
DÜŞ HEKİMİ YASALARI
Mükerrer Sayı / 031105
Mutlu bir yalnızlık, mutsuz bir beraberlikten iyidir.
İnsanlar ikiye ayrılır:
1- Ne yaparsa yapsın sevdiklerin
2- Ne yaparsa yapsın sevmediklerin
Yaşam ikiye ayrılır:
1- Net yaşam
2- Brut yaşam
İnsan evlenmez, evlenmek zorunda kalır;
aşık olmak zorunda kalmaz, aşık olur.
Açların arasında tokluktan ölmek,
tokların arasında açlıktan ölmekten daha berbattır.
Yönetici yoktur, yönetilici vardır.
Aynı insana bir kere aşık olunur.
En iyi dostun karşı cinstendir.
Kusurunu ilk hemcinsin görür.
Sıfır ile bir arasındaki fark,
bir ile bin arasındaki farktan daha büyüktür.
Otuz güne tamamlanmaya zorlanan beraberlikler,
eninde sonunda sıfır güne tamamlanır.
Sofradan eksilen tabak, tabaktan eksilen lokmadan daha önemlidir.
SOFRANIZDAKİ TABAKLARIN, GÜLEN SURATLARIN HİÇ EKSİLMEMESİ DİLEĞİMLE...
düş hekimi yalçın ergir
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Mart 2007       Mesaj #530
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Neyi yaşıyoruz şu anda
Nelerle sığmıyoruz dünyaya
Aşktan
Öfkeye geçiriyoruz birdenbire
Sevinçten üzüntülere
Durgunluktan coşkulara koşuyoruz
Coşkulardan
Mutsuzluğa gömülüyoruz sessizce
Ve yaşıyoruz böylece her yılı
Koskoca bitmez bir saniyede
Bu çelişkili yürüyüşler içinde
Bizden ne kalır ki geriye
Bir ölenle ölebilmek
Bir gülenle gülebilmek
Mutluluğuna sevinmek insanlığın
Kan ağlamak ölümlerine
Ve Afrika'lı kapkara bir acıyı
Duyabilmek bembeyaz yüreğimizde

featherrn6Adnan YÜCEL

Benzer Konular

27 Kasım 2010 / Ziyaretçi Cevaplanmış
7 Mart 2012 / Misafir Soru-Cevap
20 Temmuz 2009 / _PaPiLLoN_ Psikoloji ve Psikiyatri