Denizin yüzünde uçsuz bucaksız açılmış çarşaf gibiydi mavi. Sabah yeline kendini umarsızca bırakmış martılar, bu sonsuzlukta oradan oraya keyfince süzülüyordu. Bulutlar da olmasa yer gök bir birine karışmış sanırdınız...
Kadın esen sabah rüzgârını boynuna dolamış, ardında izlerini bırakarak sahil boyunca çıplak ayak yürüyordu. Ara ara eğilip kıyıdaki çakıl taşlarının pırıltılı yüzlerini topluyordu, aradığı yüze benzeterek. Ansızın durdu. Bu sonsuz maviliğe baktı. Ay teni kendini denizin kollarına bırakmak istiyordu. Üzerindeki her şeyden kurtuldu.
Göğüslerinin kara üzüm tanesi gibi uçları, suya düşmüş karanfil yaprağı gibiydi. Teni mavinin yüreğinde kulaç atarken beline vuran ışıkla lapinalara benziyordu. Özgür martılar gökte, o denizde, kadın ruhu her yerdeydi...
Tüm balıklar onun özgür ruhunu görüp, birbirlerine fısıltıyla onun güzelliğini anlatmaya başladılar. Bir zaman sonra kulaktan kulağa aralarına katılan bu özgür ruh, tüm maviliğin dilinde bir masala dönüştü...Lapina sürüleri, yengeçler, denizanaları, midyeler, akrepler, yunuslar, mercanlar hayranlıkla onu konuşuyordu. Oradan geçmekte olan kılıç balığının kulağına da gitti tüm denizin bildikleri...
Yavaşça kadına yaklaştı. Gördüğü güzellik aklını başından almıştı. Kadının etrafında döne döne yüzüyor, çığlığa benzeyen sesiyle onu selamlıyordu.Kadın önce korkuyla sahile doğru yüzmeye başladı ama içindeki derinliklerden gelen ses, kılıç balığının ona zarar vermeyeceğini fısıldıyordu. O sesi dinledi...
Kadın, kılıç balığının özgürlüğüne tutundu; kılıç balığı, kadının aşkına. Maviliklerle vals edercesine suları yara yara yüzmeye başladılar. Ara ara denizin üzerine düşen sabah güneşi de onlara katılıyordu. Denizin oğlu aradığını bulduğunu sanmanın coşkunluğunda bütün balıklara aşkını haykırdı, kadınsa martılar gibi çığlık atıyordu sevinçten. Saatlerce yüzdüler...
Bir zaman sonra kadın, karaya çıkması gerektiğini anımsadı; kılıç balığı denizde kalması gerektiğini. İnandıkları masalları hatırlayıp birbirlerini binlerce kez öptüler. Ancak ne kadın, deniz kızı oldu; ne de kılıç balığı, bir prens...
Bu öyküyü sabah rüzgârından dinleyenlerse hep aşka inanarak uyudular...
t.kurt