A VİTAMİNİ ve KAROTENLER
A vitamini ilk bulunan vitamindir. 1913 yılında büyüme faktörü olarak tanımlanmasına rağmen kimyasal yapısı 1930 da tanımlanabildi. Wisconsin Üniversitesinden McCollum ve Davis ile Yale Üniversitesinden Osborne ve Mendel eşzamanlı olarak A vitaminini buldular. Deney hayvanlarının günlük besinlerinden doğal yağlar çıkarıldığında bunların sağlıklarının bozulduğunu gözlemlediler. Büyüme ve gelişme sorunlarına ek olarak bağışıklık sistemleri de zayıflamıştı. Ayrıca bu kısıtlanmış rejim nedeniyle hayvanlarda ciddi göz iltihabı görüldü. Kısıtlamaya son verilip tereyağı ve balık yağı günlük beslenme programına eklendi. Her şeyin hızla düzeldiği görüldü. Önceleri enfeksiyonları önlediği bilinen A vitamini şimdilerde bağışıklık sisteminin başlıca belirleyicisi olma özelliğini kazandı. A vitamini gibi karotenler de bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde oldukça etkilidir. Bazı karotenler A vitaminine dönüşebilmektedir.
Karotenler
Karotenler doğal oluşan pigmentler içinde en fazla çeşidi olan gruptur. Bunlar oldukça renkli ( kırmızı-sarı) yağda çözünebilen bileşiklerdir. Sebze ve meyvelerin renk, koku ve tatlarını verirler. Fotosentez yapan tüm canlılar bunu karotenler yardımıyla gerçekleştirmektedir. Bu bileşikler yalnızca fotosentezde rol oynamakla kalmayıp fotosentez esnasında ortaya çıkan sayısız serbest radikallere karşı da canlıyı korumaktadırlar.
Bu güne kadar 600 den fazla karotenoid tanımlanmıştır. Bunlardan sadece 30-50 sinin A vitamini aktivesi vardır. Önceleri, bir karotenin biyolojik aktivitesinin, dönüştüğü A vitaminiyle aynı olduğu düşünülüyordu. Ancak yapılan yeni çalışmalar karotenlerin bunun dışında birçok farklı fonksiyonlarının olduğunu göstermiştir. Beta-karoten, provitamin A aktivitesi nedeniyle karotenoidlerin en aktifi olarak tanımlanmıştır. Ancak daha fazla anti oksidan etkiye sahip diğer karotenler de vardır.
Retinol
A vitamini yağda çözünebilen berrak sarı bir kristaldir. A vitamininin gözün retinasında görevli alkol formuna retinol denir. Retinol doğal olarak uzun zincirli halde bulunur. Retinol’un aldehit formu retinal (Retinaldehid) olarak isimlendirilir. Retinolun asidik formuna retinoik asit denir. Retinal görmede, retinol üremede, retinoik asit ise büyüme ve diferansiasyon gibi diğer fonksiyonlarda görevlidir.
Retinoik asidin sentetik formları birçok cilt sorununun tedavisinde kullanılmak üzere geliştirilmiştir. Son zamanlarda ise bazı kanser türleri tedavisinde kullanılmaktadır.
Besin kaynakları
A vitamini kaynakları karaciğer, böbrek, süt ve tereyağıdır. Provitamin A kaynakları; yeşil yapraklı (ıspanak ve kara lahana) sebzeler ve turuncu renkli (havuç, patates, kabak) sebzelerdir.
Karotenler yeşil bitkilerin klorofillerinde protein ve yağlara bağlı olarak bulunur. Beta karoten yeşil bitkilerde en çok bulunan A vitamini formudur. Daha koyu yeşil renkli sebzeler daha fazla karoten içermektedirler. Turuncu renkli meyve ve sebzelerden (havuç, kayısı, mango, patates, kabak) daha koyu turuncu olanları daha fazla provitamin A içermektedir.
Yeşil sebzeler yüksek oranda ksantofil içerdiğinden provitamin A aktivitesi azalmıştır. Kırmızı ve mor meyve ve sebzeler ( domates, kırmızı lahana, böğürtlen ve mor erik) çok miktarda A vitaminsiz pigment içerir (flavonoidler gibi).Tahıllar ve baklagiller de önemli karotenoid kaynağıdır.
Hayvansal gıdalarda da karotenoid bulunur. Örneğin balık, yumurta sarısı, kabuklu deniz hayvanlar ve kümes hayvanlarında bulunur. Karotenoidler gıdalara renk vermek için sıkça kullanılmaktadır.
Emilim
A vitamini besinlerde genelde yağ asidi esteri şeklinde bulunur. Sindirim olayında hidrolize olur. Serbest A vitamini olarak emilir. Birçok faktör A vitamini ve karotenlerin emilimini etkiler. Retinolün aksine karotenler emilim için safra asitlerine gereksinim duyar. A vitamini ve karotenlerinin emilimini etkileyen diğer faktörler şunlardır: gıdalarda bulunan yağ, protein ve antioksidan miktarı ile barsak lümeninde bulunan pankreatik enzimler, safra asidi ve mukoza hücrelerinin geçirgenliğidir. Diyetle alınan A vitamininin emilim oranı % 80-90’dır. Bunun aksine beta karotenin emilim oranı ise % 40-60 arasıdır.
Barsak duvarından geçiş
Emilen retinol başlıca palmitik asit veya serbest yağ asitleri ile birleşerek ince barsak duvarındaki hücrelerin içine girer. Retinol-yağ asidi kompleksi trigliserid, fosfolipid ve kolesterol ile birlikte şilomikron içine girer. Şilomikron lenfatik kanallar aracılığıyla genel dolaşıma katılır ve dolaşımdan karaciğer tarafından uzaklaştırılır. Karotenler değişmeden emilir ve şilomikron içinde taşınır.
Karotenlerin A vitaminine dönüştürülmesi
Provitamin A’nın A vitaminine dönüşmesi protein durumu, tiroit hormonları, çinko ve C vitaminine bağımlıdır. Serumdaki retinol seviyesi yeterli ise karoten alımı arttıkça, dönüşüm azalır. Beta karoten, karoten dioksigenaz isimli enzim ile iki molekül retinale parçalanır. Retinal daha sonra retinola dönüşür.
Taşınma, Depolanma ve Atılım
A vitamini karaciğere ulaştığında Ito hücrelerinde depolanır. A Vitamini’nin %90’ı karaciğerde depolanırken %10’u diğer dokularda depolanmaktadır. Dokularda ise %96’sı Retinil ester (Retinol+Serbest Yağ Asiti), %4’ü de serbest halde depolanır. Vücudun daha fazla A vitaminine ihtiyacı olunca retinil esteri parçalayan bir enzim, retinolü retinal bağlayıcı protein’den (RBP) ayırır. Bağlı retinol daha sonra kana salınır. Kanda 1\1 oranında prealbuminle kompleks yapar.
Retinalin mobilizasyonu için diyetle, protein ve çinko alınması gereklidir. RBP’in ve prealbumin’in yarı ömrü 12 saatten daha kısadır. Bu onları, protein- kalori eksikliğinde ya da protein metabolizma bozukluklarında önemli bir konuma getirmektedir.
Çinko ya da E vitamini eksikliği, A vitamini metabolizmasını bozmaktadır. Çünkü bu iki besin A vitaminin emilim, taşınma ve hareketlerinde önemli bir rol oynar.
Retinol, RBP’nin hücre yüzeyindeki reseptörüne bağlanarak, hücre içine girer. Retinol hücre içinde hızlıca, hücresel retinol bağlayıcı protein (CRBP) ile bağlanır.
Vücut, retinoik asiti, retinol’den farklı bir şekilde metabolize eder. Retinoik asit emildikten sonra kanda albümine bağlı olarak taşınır. Karaciğer ya da diğer dokularda anlamlı şekilde depolanmaz. Hızlıca daha polar bileşiklere dönüştürülür. Hücre içinde, hücresel retinoik ait bğlayıcı potein’e bağlanır (CRABP).
A vitamini metabolitleri başlıca (safra yoluyla) feçesle veya idrarla atılır. Eksiklik durumunda adaptasyon mekanizması olarak A vitamini katabolizması azaltılır.
Kanda kretenleri taşıyan özel bir taşıyıcı protein yoktur. Bunlar plazmada lipoproteinler (özellikle LDL) ile birlikte taşınır. Sonuç olarak yüksek serum kolesterolü ya da LDL’si olanlar, yüksek serum karoten seviyelerine sahip oluyorlar. Kandaki miktarları diyetle alınan miktarları yansıtır. Beta-karoten serumdaki karotenlerin %20-25’ini oluşturur.
Karotenler yağ dokusunda, karaciğerde, böbrek üstü bezinde, testiste, overde ve deride depolanabilir. Deride birikimi cilde sarımsı bir renk verir. Buna karotenodermi denir. Bu zararsız bir durumdur. Karotenodermi’nin günlük alımla veya besin desteğiyle ilgisi yoktur. Fakat çinko, tiroit hormonları, C vitamini, protein gibi gerekli faktörlerin eksikliğini gösterebilir.
Eksikliğinde Semptom ve Bulgular
A vitamini eksikliği diyetle alım eksikliği ya da bazı faktörlerin emilim, depolanma, taşınmasını bozmasına bağlı gelişebilir. Bu faktörlerden bazıları şunlardır: Safra asidi ya da pankreatik eksikliklere bağlı oluşan malabsorpsiyon, protein-enerji malnutrisyonu, karaciğer hastalıkları, çinko eksikliği ve abetalipoproteinemidir.
A vitamini eksikliği immün sistem yetmezliği ile ilişkilidir. Eksikliğinde etkili antikor cevabında bozulma, T Helper hücre sayısında azalma, gastrointestinal sistem ve solunum sistemindeki mukozal bariyerde bozulma meydana gelir. A vitamini eksikliği olanlar, enfeksiyonlara daha yatkın olurlar ve daha yüksek ölüm oranlarına sahiptirler. Buna ek olarak, enfeksiyon seyri sırasında A vitamini depoları boşalır. Bu yüzden kötü bir kısır döngü oluşur. Eksikliğinde kızamık, su çiçeği, RSV, AIDS, pnömoni sıklığı artar.
Uzun süre A vitamini eksikliği folliküler hiperkeratoz, gece körlüğü, enfeksiyon sıklığında artış bulgularının ortaya çıkmasına yol açar. Durum daha da kötüleşince solunum, gastrointestinal ve genitoüriner sistem mukozal bariyerleri de etkilenir. Daha sonra A vitamini eksikliğine bağlı Kseroftalmi meydana gelir. Ilımlı A vitamini eksikliği önemli miktarda mortaliteyi arttırır. Bu önemlidir çünkü A vitamini eksikliği daha çok gelişmekte olan ülkelerde yaygındır. Bunlardan özellikle Asya ülkelerindeki çocuklarda yıllık 10 milyon adet kseroftalmi oluşur.
Kseroftalmi
A vitamini eksikliğine bağlı gözle alakalı bütün bulgular için kseroftalmi terimi kullanılır. Enfeksiyonlara uygun bir ortam oluşup keratit, konjuktivit görülebilir. Körlük A vitamini eksikliğinin en önemli komplikasyonlarından biridir. Kseroftalmi ABD’de nadir görülmesine rağmen Asya’daki en önemli önlenebilir körlük nedenidir.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) gelişmemiş ülkelerdeki A vitamini eksikliğini önlemek için her altı ayda bir çocuklara proflaktik olarak yüksek doz (200.000 I.U.) A vitamini desteği vermektedir.
A vitamini Eksikliği Yapan Toksik Kimyasal Maddeler
Çalışmalar A vitamini ile toksik kimyasalların ortaya çıkışı arasında bir bağ olduğunu ortaya koymuştur. Polibrominat bifenil, Dioksin, ve diğer toksik kimyasal bileşiklerin farelere verilmesiyle karaciğerlerindeki A vitamininin azaldığı bulundu. A vitamininin aynı zamanda verilmesi toksisite belirtilerini önledi. Bu bileşikleri vermek karaciğerde A vitaminini azalttığı için, A vitamini ihtiyacı artıyor.
Günlük Alınması Önerilen Doz
A vitamini aktivitesi İntemasyonel Ünite (I.U) olarak ölçülür. Bir I.U, 3 mikrogram retinol ya da 6 mikrogram beta-karotene eşittir. 1967 yılında A vitamini aktivitesinin retinol eşdeğeri (R.E) olarak belirtilmesi önerildi.1 mikrogram retinol= 1 retinol eşdeğeri (R.E), 6 mikrogram beta-karoten 1 R.E ye eşit oluyor. 1980’den beri A vitamini her iki şekilde de ifade edilebiliyor.
Yararlı Etkileri
A vitaminin en iyi anlaşılan görevi görme ile ilgili olanıdır. Retinada fotopigment içeren dört çeşit A vitamini vardır. Rodopsin ve üç farklı iodopsin. Rodopsin gece görmeden sorumlu retinal hücreler olan rodların içinde bulunan görme pigmentidir. Konların içindeki görme pigmenti ise iodopsindir. Gündüz ve renkli görmeden sorumludur. Bu pigmentlerde bulunan A vitaminin aldehit formu, 11-cis izomeri olan retinaldir. Işık rod hücresine gelince 11-cis retinal, rodopsin tarafından parçalanarak opsin ve all-trans retinol meydana gelir. Bu reaksiyon ile membran potansiyeli değişir ve uyarı iletilir.
Parlak bir ışık olduğunda rodopsinde geçici bir parlaklık meydana gelir. Bu sırada retinalin yenilenmesi için kısacık bir zaman gerekir. A vitamini eksikliğinde ise bu adaptasyon için daha fazla zaman gerekir. A vitamini eksikliğinin ilk bulguları ışıkla değişen adaptasyonda azalma ve gece görüşünde azalmadır.
Büyüme ve Gelişme
A vitamini mukus gibi bazı glikoproteinlerin sentezinde rolü olduğu için büyüme ve gelişmeyi etkiler. Bu glikoproteinlerden bazıları hücresel diferansiasyon ve gen expirasyonunda görevlidir.
Hücreler arası adezyon glikoproteinler aracılığıyla meydana gelir. Bu bileşiklerin sentezi A vitamini eksikliğinde azalır.
Sonuç olarak, eksiklik olduğunda normal büyüme ve gelişme için gerekli uyarılarda azalma meydana gelir. Buna ek olarak hücresel retinol bağlayıcı protein (CRBP) direkt olarak hücre çekirdeğine gider. Steroid hormonlara benzer etki mekanizması gösterir.
A vitamini eksikliğinin etkisi hızlı çoğalan dokularda daha hızlı gözükür. Bunlar ağız içi, solunum sistemi, üriner sistem ve salgı bezi kanallarının epitel hücreleri gibi yerlerdir.
A vitamini ve karotenlerin gelişme ve doku onarımındaki rolü küçümsenemez. A vitaminin düzeyi, epitel hücresinde müsin veya keratin sentez miktarını belirler. A vitamini eksikliğinde cilt, kornea, üst solunum sistemi ve genitoüriner sistemde tek katlı epitelyum hücreleri çok katlı epitele dönüşerek keratinize olur, müsin üretimi azalır.
Üreme
1922’den beri A vitamininin üremede görevi olduğu biliniyor. Beta-karotenin A vitamininin öncüsü olması dışında üremeyle ilgili özel etkisi olduğu gözüküyor. Büyük baş hayvanlarda yapılan çalışmada beta-karoten eksikliğinde ovülasyon gecikmesi ile foliküler ve luteal fazda kist sayısında artış gözlendi. Korpus luteum en yüksek oranda beta-karoten konsantrasyonuna sahip olan organdır. Karotenin bölünmesi ovulasyon siklusuna göre değişir. En fazla ovulasyon ortasında meydana gelir. Bazı araştırmacılar karoten/retinol oranının uygun olmasının corpus luteum fonksiyonlarının sürdürülmesi için gerekli olduğunu savunuyorlar.
Korpus luteum progesteron ürettiği için korpus luteum yetmezliğinde zararlı etkiler oluşabilir. İnfertilite veya menstrual siklus düzensizliklerinde en karakteristik özelliklerden biri korpus luteum sekresyon bozukluğudur. Östrojen/progesteron oranında artış over kisti, premenstrual sendrom, fibrokistik meme hastalıkları ve meme kanseri riskini artırıyor. Büyük baş hayvanlarda beta-karoten verilmesi ile over kist oranı azaldı. Bu insanlarda da benzer etki yapabilir. Kistik mastit de ineklerde beta-karoten verilerek azalmıştır. Büyük baş hayvanlardaki mastittin ABD de yıllık maliyeti 1.5-2 milyar dolardır. Over kisti büyük baş hayvanlardaki en önemli kısırlık nedenidir. Belki de çifçiler beta-karotenden, diyetisyenlerden daha fazla memnun kalacaklar.
Immün Sistem
A vitamini bir immün sistem tam olarak çalışması için mutlaka gereklidir. İlk olarak epitel ve mukozal yüzeyler ile onların salgılarının devam etmesi için zaruridir. Bu sistemler ilk non-spesifik konak savunma sistemini oluştururlar. Buna ek olarak A vitamini çok sayıda immün cevap mekanizmasını artırır. Bunlardan bazıları anti-tümör aktivite, beyaz küre fonksiyonlarında artma, antikor cevabında artıştır. Beta-karotenler iyi bir antioksidandır, böylece timus bezini serbest radikal ve oksidatif hasardan korurlar. Beta-karoten timus bezinin fonksiyonlarını güçlendirir ve interferonun uyarılmasını arttırır. İnterferon viral enfeksiyonlara karşı korunmada önemli rolü olan immün sistemin kuvvetli bir destekleyicisidir. 14 gün boyunca günlük 180 mg beta-karoten alınması T4 hücrelerini %30 arttırmaktadır.
Anti-Oksidan Aktivite
Karotenlerin, A vitamininden daha fazla anti-oksidan aktivitesi vardır. Karotenlerin kanserden koruyucu etkisini sağlayan faktör anti-oksidan olmasıdır. Yaşlanma da serbest radikal hasarı ile ilişkili olduğundan karotenler yaşlanmayı geciktirebilir. Memelilerde dokuların karoten içeriği maksimum ömür potansiyelini (MLSP) tahmin etmede önemlidir. Mesela insanda serum karoten konsantrasyonu 50-300 mikrogram/dL iken MLSP değeri yaklaşık 90 yıldır. Primatlarda serum karoten değeri 6-12 mikrogram/dL, MLSP ise 34 yıldır. Bütün dikkatler beta-karotene çekilmiş durumda ise de, düşük ya da hiç A vitamini aktivitesi olmayan birçok karoten daha fazla koruma sağlamaktadır. Mesela beta-karoten, alfa karotenden daha fazla A vitamini meydana getirir. Ama alfa karoten %38 daha kuvvetli bir antioksidan etkiye ve hayvanlarda 10 kat fazla deri, akciğer ve karaciğer kanserlerini önleyici etkiye sahiptir. Likopen, en fazla oksijenden koruyan karotenoiddir. Etkisi beta-karotenin iki katıdır. Ayrıca likopen, daha kuvvetli kanser önleyici etkiye sahip olabilir.
İtalya’da likopenin sindirim sistemi kanserlerindeki önleyici etkisini araştırmak için çok domates tüketenle az tüketen grup karşılaştırılmış. Domatesin seçilme nedeni, yüksek likopen içermesi olmasına rağmen, çok düşük karoten içermesiydi.
Hastane kayıtlarından 1985-1991 arası meydana gelen sindirim sistemi kanserleri incelenmiştir. Bunlar, haftalık çiğ domates tüketimine göre; 2 den az, 3-4, 5-6, ve 7 den fazla olmak üzere dört gruba ayrılmış. Fazla domates tüketimi ile sindirim sistemi kanserlerinden korunma arasında ilişki saptanmıştır. Aynı bölgede yeşil sebze ve meyvelerle yapılan çalışmalarda koruma derecesi benzer çıktı. Bu sonuç daha önce yapılan çalışmaları destekliyor. Bu çalışmalardan birinde haftalık bir porsiyon domates tüketimi ile özefagus kanserinde % 40 azalma saptanmıştı. Diğer çalışmada yüksek domates tüketen Amerikalı yaşlılarda tüm kanserlerde % 50 azalma saptanmıştı. Bu çalışmalar diyetteki likopen seviyesinin kansere karşı özel bir koruyuculuğunun olduğunu göstermiştir. 120 meyve ve sebzedeki detaylı analizlerde bunlardaki likopen seviyesinin düşük olduğu bulundu. Besinleri işlemek likopen seviyesini azaltmaz.
Kullanılabilir Formları
Doğal A vitamini, retinol ve retinil-palmitat gibi kullanılabilir formdadır. Hem miçelizasyon hem de emülsiyon emilimi attırır. Miçelizasyon yağda çözünen A vitaminin, suda çözünebilen küçük damlacıklara(miçel) çevrilmesidir. Emulsiyon ise A vitaminin diğer kimyasallarla (lesitin gibi) karıştırıp suda çözünebilmesini aşamasıdır. Düz A vitaminin emilim oranını %80-90 arasıdır.
Marketlerde üç tane temel karoten kaynağı vardır. Bunlar sentetik all-trans beta-karoten, Dunella alginden üretilen alfa ve beta karoteni ve hurmadan üretilen gama karotendir.
Palmiye yağı en iyi anti-oksidan etki verendir. Palmiye yağındaki karoten kompleksi yüksek oranda karoten içerir. Doğal beta-karoten kaynakları hem trans hem de cis formu oluşturabilirken, sentetik formlar sadece trans formu oluşturabilir. Palmiye yağındaki karotenler, sentetik beta-karotenlerden 4-10 kat daha iyi emilir.
Palmiye, Hindistan cevizi gibi tropikal yağların karoten oranı yüksek olarak bilinir Ancak palmiye yağı işlendiğinde özellikle hidrojenize edildiğinde karoten miktarı azalmaktadır.
Ana Kullanım
A vitamini öncelikle viral enfeksiyonlarda immün sistemi kuvvetlendirmek ve çok sayıda deri hastalıklarının tedavisinde kullanılmaktadır. Karotenler kanser ve kardiyovasküler hastalıklarda immün sistemi kuvvetlendiren antioksidan ajan olarak kullanılmaktadır. Ayrıca güneşe duyarlı hastalıklarda da kullanılmaktadır.
Viral Hastalılarda A vitamini
A vitamini immün sistemin sağlıklı çalışması için gereklidir. A vitamini eksikliği özellikle viral enfeksiyonlara eden olabilmektedir. Enfeksiyon sırasında azalmış olan A vitamini seviyesi daha da düşer.
Kızamıkta A vitamini Desteği
A vitamini eksikliği gelişmekte olan ülkelerde 5-10 milyon çocuğu etkileyen önemli bir problemdir. İlk olarak 1932de A vitamini desteği yapılarak yeni doğan kızamıklarındaki ölüm oranının %50 azaltılabildiği gösterilmiştir. Çalışmalarda A vitaminini yerine koymak için bir ya da iki doz 200 000-400 000 I.U yapılması önerilmiştir.
Kızamık tedavisinde A vitamini desteği yapılması, sadece üçüncü dünya ülkelerinden bildirilmiş olduğu düşünülebilir. Ancak Kaliforniya’da yapılan bir çalışmada kızamıklı çocukların %50’sinde A vitamini eksikliği bulunmuştur.
Yenidoğan RSV Enfeksiyonlarında A Vitamini Tedavisi
Geniş aşılama programı sayesinde çocuklardaki kızamık riski azalmıştır. Ancak A vitamini tedavisi çocukluk çağının diğer viral enfeksiyonlarının tedavisinde gerekmektedir. Bugün en sık rastlanan viruslardan biri Respiratuar Sinsityal Virustur (RSV). RSV küçük çocuklardaki solunum sistemi hastalıklarının çok sık bir nedenidir. RSV ile enfekte çocuklarda A vitamini seviyesi düşüktür. Ayrıca düşük A vitamini ile hastalık arasında kızamıkta gösterilene benzer ilişki mevcuttur. A vitamini desteği kızamıkta ölüm oranını azalttığı için bazı araştırmacılar A vitamininin emilim şekli ve zararsızlığına bakarak tedavi etkinliğini tanımladılar.
Ortalama yaşı 2.3 ay olan 21 tane, RSV enfeksiyonu olan çocuğa 12500-25000 I.U ağızdan A vitamini verildi. Başlangıçtaki A vitamini düzeyleri düşüktü. 25000I.U A vitamini aldıktan sonra, 6 saat içinde normal kan seviyelerine ulaşıldı. Yaşlarının küçük olmasına rağmen hiçbirinde A vitamini toksisite bulguları saptanmamıştır. Çalışma tedavi için planlanmamış olsa da bu çocuklar çalışmaya katılmayan benzer durumdaki çocuklara göre hastanede daha kısa süre kaldığı ortaya çıkmıştır.
A vitamininin RSV deki gerçek etkinliğini bulmak için plasebo kontrollü çalışmalar yapılmalı. RSV tedavisinde A vitamini ilgi çekici bir seçenektir. Çünkü düşük maliyetli, yaygın uygulanabilir ve kolay temin edilebilir bir tedavidir.
AIDS’de A vitamini eksikliği mortaliteyi arttırır
AIDS’de A vitamini replasmanı diğer viral enfeksiyonlar için fayda sağlar. HIV enfeksiyonu sırasında A vitamini eksikliği sık rastlanır. Bu eksiklik HIV için ayırıcı özellik taşıyan dolaşımdaki yardımcı T lenfosit azalmasıyla ilişkilidir.
Araştırmalarda HIV’li kişilerin %15 den fazlasında A vitamini eksikliği saptanmıştır. HIV’li hastalarda A vitamini eksikliği olanlarda, A vitamini normal olanlara göre yardımcı T hücre sayısı daha düşük saptanır. A vitamini eksikliği HIV enfeksiyonu olanlarda ölüm oranlarının daha fazla olmasıyla da ilişkilidir.
HIV enfeksiyonu olanlarda seçilecek A vitamini formu beta-karoten olabilir. Çünkü, A vitamininin aktif formu olan retinoik asid HIV’in replikasyonunu artırabilir. AIDS’de beta- karoten seviyesi genelde düşüktür. Bu immün sistem fonksiyonlarının azalmasıyla ilgilidir ve daha çok yağ malabsorbsiyonunun sonucu meydana gelir.
Diğer Deri Hastalıklarındaki A Vitamini Tedavisi
1930’lu yıllarda cilt doktorları, birçok cilt sorununda yüksek doz A vitaminini kullanmışlardır. Şimdi çok az cilt doktoru tercih ediyor. Çünkü sentetik karotenler çıktığı için bu tip tedaviler eskisi kadar tercih edilmiyor. A vitamini tedavisi keratinin aşırı üretildiği (Hiperkeratoz) cilt sorunlarında oldukça etkilidir. Keratin derideki gözenekleri tıkayarak kaz derisi etkisi yapan bir proteindir. Hiperkeratoz ile ilgili cilt sorunları sivilce, sedef hastalığı, iktiozis, liken planus, Darrier Hastalığı, palmoplantar keratoderma, pitriazis rubra, pilaris. Bunların tedavisinde yüksek doz tedavi verilir. Sivilce tedavisinde günlük, 300000-500000 I.U A vitamini altı ay boyunca verilir. Diğerlerinin tedavisinde 1-3.5 milyon I.U A vitamini iki hafta boyunca verilir. Böyle yüksek doz A vitamini alanlarda yan etkiler meydana gelebilir. Ancak bu durumlara karotenlerin etkili olduğu ve daha az yan etkisi olduğuna dair deliller vardır. A vitamini etki ederken retinol seviyesi, serum retinol bağlayıcı proteinin kapasitesini aşarak zarların düzgün yapısını bozup keratin üreten hücrelerde parçalanmaya yol açıyor.
A vitamini zehirlenmesini araştırırken toksisite bulguları aşikar olana kadar labaratuar tesleri çok güvenilir değildir. İlk bulgular baş ağrısı, duygu durum bozukluğu ve kas ve eklem ağrısıdır. Özellikle kuru havalarda hastaların çoğunda dudak çatlaması, deri kuruluğu (kserozis) gelişir. Gebelikte yüksek doz A vitamini kullanımı doğumda kusurlara yol açabilir. Bu yüzden A vitamini kullanırken doğum kontrolü uygulanmalı ve tedavi bittikten en az bir ay sonra gebe kalınmalıdır.
Şayet çinko ve E vitamini gibi vitamin ve mineraller yeterli ise yüksek doz A vitamini gerekmeyebilir. Bunlar cildin sağlının korunmasında A vitamini ile birlikte çalışırlar. Etkili ve güvenilir bir sivilce tedavisi için önerilen A vitamini dozu günlük 25000 I.U yi geçmemelidir.
Kuru göz tedavisinde yüzeysel A vitamini tedavisi
Kuru göz gözyaşı bezindeki sorunlara ya da müsin üretim defektine bağlı oluşabilir. Altta yatan nedenlerin farklı olmasına rağmen gözün konjuktivasında benzer olaylar meydana gelir. Bunlar müsin üreten goblet hücre kaybı, goblet dışı hücrelerde anormal çoğalma, hücre tabaka sayısında artma, keratin depolanması, yeni hücre katları oluşması ve keratinizasyondur.
Cerrahi olmayan kuru göz tedavisinde A vitamini dışındaki tedaviler altta yatan nedeni çözmez sadece semptomları hafifletir. Bu tedavi yöntemleri göze suni gözyaşı tatbik etmek, yağlayıcı maddeler, yumuşak kontak lens kullanmak olarak sayılabilir.
A vitaminin epitel dokusundaki hayati fonksiyonunu düşünerek gözün dışını kapsayan lokalize A vitamini eksikliğinin kuru gözün aşikar olmasına neden olabileceği söylenebilir. Klinik çalışmalarda sentetik A vitamini göz damlası, kuru göz tedavisinde etkili sonuç vermiştir. Diğer tedavilerin aksine A vitamini, kuru gözün altta yatan nedeni olan, hücresel değişiklerini tersine çevirebilir.
Kanserden korunmada karotenler
Çalışmalar günlük karoten alımı ile epitelyal doku kanserleri (akciğer, deri, rahim, sindirim sistemi...) arasında kuvvetli bir ters ilişki olduğunu göstermiştir. Bu ilişki karotenlerde A vitamininden daha kuvvetlidir. Bu karotenlerin daha fazla anti-oksidan, immün sistemi kuvvetlendirici ve kanser önleyici etkisi olduğunu gösteriyor.
Kimse diyetle yüksek doz karoten alımının kanserden korumadığını iddia edemez. Asıl olay beta-karoten desteği kanser riskini azaltabilir mi? sorusudur. Cevap hayır gibi gözüküyor. Bununla ilgili yapılmış çalışmalara bakalım:
a-tokoferol, Beta-karoten Kanser Önleme Çalışma Grubu: Burada Finlandiya’da sigara içen ve alkol alan 29000 kişi çalışmaya alınmıştır. Bazıları günlük 20 mg beta-karoten almışlar. Beta-karoten alan grupta akciğer kanseri oranı %18 daha az saptanmıştır. Bu sonuçlar beklenen şeylerdi. Hayvanlarda yapılan deneylerde bunlara alkol ve beta-karoten verildiğinde, oksidatif hasara bağlı karaciğer zedelenmesinde artış görülmüş. Beta-karoten buradaki oksidatif hasara çok hassas gözüküyor. Beta-karoteni oksidatif hasardan korumak için diğer anti-oksidan faktörlerin bulunması gerekmektedir. Bunların azlığı, kansere sebeb olan bileşiklerin oluşumuna yol açıyor. Bu da geniş spektrumlu bir anti-oksidan desteğin önemini gösteriyor. Mesela hem beta-karoten hem de E vitamini alan grupta kanser oranında artış görülmemiştir. Beta-karoten almayan grupta yüksek doz beta-karoten alımının akciğer kanserinden koruduğunu kanıtlamıştır. Bu bilgiler, beta-karotenin koruyucu etkisi ancak diğer anti-oksidanlar yeterli iken olduğunu ortaya koyuyor.
CARET Çalışması: Beta-karotenin yüksek risk grubundaki rolünü belirten ikinci çalışma Karoten ve Retinol Etkinliği Çalışması (CARET)’dır. Sigara içen ve asbestozise maruz kalan 18000 ABD vatandaşı dört yıl takip edildi. Bu çalışmada beta-karoten desteği akciğer kanserini %28 ve tüm ölümleri %17 arttırdığı görüldü. Bu çalışmada aktif olarak sigara içenlerde akciğer kanseri görülme riski 5/1000 iken, beta-karoten desteği alanlarda 6/1000 e yükselmiştir.
Beta-karoten almayan grupta kanda yüksek oranda beta-karoten olanlarda en düşük kanser oranı saptanmıştır. Pasif sigara içenlerde beta-karoten desteği kanser riskini %20 azaltmıştır.
Hekimlerde Sağlık Çalışması: ABD de 22071 erkek hekimden bir grubu 12 yıl boyunca 50 pg beta-karoten, diğer grup ise, plasebo almıştır. Sonuçta sigara içenlerde, kanser ve kardiovasküler olaylar üzerine her iki grup arasında fark saptanmamıştır.
Bu üç çalışma Beta-karoten desteğinin yüksek risk grubunda kanser ve kardiovasküler hastalıklara zararlı etkiler yapabileceğini göstermiştir. Ancak bu üç çalışma kanser ve kardiyovasküler hastalıklarda karoten ve antioksidanların yararını kanıtlayan,diğer yüzlerce çalışmayı silemez. Bu sonuçlar yüksek doz karotenin diyetle alınmasının gerekli olduğunu göstermiştir. Diyetle fazladan beta-karoten almak isteyen kişilerin sigara içmemesi ve fazladan E, C vitamini ve selenyum alarak beta-karotenin etkisini azaltan toksik bileşiklere karşı koruması gerekmektedir.
Bu üç çalışma dışındaki diğer prospektif ve çift kör çalışmalar umut vaat ediyor. Beta-karoten desteğinin, ağız içi ve yemek borusunun erken kanseröz lezyonlarının tedavisinde etkili olduğunu gösteriyor. Çalışmaların birinde, beta-karoten, E vitamini ve selenyum alan grupta kanserden ölüm %13, tüm ölümlerde %9 azalma görülmüştür. Bu sonuçlar birkaç tane antioksidanın birlikte alınmasının bir tanesini yüksek doz almaya göre daha üstün olduğunu göstermiştir.
Kardiyovasküler hastalıklardan korunmada karotenler
Yüksek miktarda karoten alımı, kardiyovasküler hastalık riskini azaltma ile de ilişkilidir. Diğer anti-oksidanlar gibi beta-karoten de kolesterolün verdiği hasarı ve arter duvarını doldurmasını önleyebilir. Fakat beta-karoten kardiyovasküler hastalıklardan korumada E vitamininden daha az etkilidir. Çünkü E vitamini, vücudu kolesterolün verdiği oksidan hasardan daha iyi korur.
Immün sistemi kuvvetlendirmede karotenler
Yeni yapılan çalışmalarda karotenlerin immün sistemi kuvvetlendirdiğini göstermiştir. Bu etki 1931’den beri biliniyor. O zaman yapılan çalışmada karotenden zengin diyetle çocukların, okula gelemediği günler arasında ters ilişki olduğu görülmüş. Önceki araştırmacılar karotenlerin immün sistem kuvvetlendirici etkisinin, A vitaminine dönüşümlerine bağlı olduğunu düşünmüşlerdi. Şimdi karotenlerin A vitamininden bağımsız olarak da immün sistemi kuvvetlendirici etki gösterdiği biliniyor.
En etkili çalışmalaradan biri sağlıklı gönüllüler arasında yapıldı. Günlük oral 180 mg (300000 I.U) beta-karoten alımı ile yardımcı T lenfositlerde(Th) yedi günde %30 artış görüldü. Toplam lenfosit sayısında ise on dört günde artış saptandı. Yardımcı T lenfositler konağın immün durumunu göstermede çok önemli bir göstergedir. Bu çalışma AIDS ve kanser gibi özellikle yardımcı T lenfosit sayısını azaltan durumlarda beta-karotenin konağın immün direncini artırabildiğini göstermektedir.
Doğal karotenleri kullanmak ya da karotenden zengin gıdalarla beslenmek, sentetik beta- karoten desteği almaktan daha faydalı olabilir. Ancak başka bir çalışmada 126 sağlıklı üniversite öğrencisi rastgele gruplara ayrılmış. A grubu, kontrol grubudur. B grubu günlük 15 mg beta-karoten aldı. C grubu havuç yiyerek günlük 15 mg beta-karoten aldı. B grubunda kandaki beyaz küre sayısının artma ve fonksiyon görmesinde en iyi sonuç alınmıştır.
Bu çalışmalar direkt beta-karoten desteğinin meyvelerden elde edilen beta-karotenden daha iyi emildiğini göstermiştir.
Vajinal kandida enfeksiyonlarında epitel hücrelerindeki beta-karoten seviyesi azalır
Bayanların immün sistemi zayıfladığı zaman vajinal kandida enfeksiyonlarına daha yatkın hale gelirler. Bu immün sistem zayıflaması karoten seviyesindeki düşüklüğe bağlı gelişebilir. Bir çalışmada vajinal kandida enfeksiyonu olan bayanlarla kandida enfeksiyonu olmayan bayanların dökülen vajinal epitel hücrelerindeki beta-karoten seviyeleri karşılaştırılmış. Kandida enfeksiyonu olan grupta 1 milyon epitel hücresindeki beta-karoten seviyesi 1.46 ng iken, olmayan grupta 8.99 ng olarak saptanmıştır. Kandida enfeksiyonu olanda beta-karoten seviyesi 6 kat daha düşük saptandı.
Bu sonuçlara göre düşük beta-karoten seviyesi vajinal kandida enfeksiyonu ile ilişkilidir. Beta-karoten desteği vajinal kandida enfeksiyonu gelişmesine karşı koruyucu olabilir.
Fotosensitif hastalıkların tedavisinde karotenler
Beta-karotenler ışığa duyarlı cilt hastalıklarında (güneşte artan döküntüler) tercih edilmektedir. En çok eritropoetik protoporfiria tedavisinde etkilidir. Daha az etkili olduğu fotosentitif hastalıklar polimorf ışık erüpsiyonu, solar ürtiker,diskoid lupus eritematozus’tur. Beta-karoten az ama anlamlı derecede ışıma miktarını artırıp güneş yanığının başlangıcını geciktirir. Bu da güneş altında bronz ten oluşana kadar kalabilme imkanı verir.
Eritropoetik protoporfirialı hastaların kan, feçes ve derisinde ışığa duyarlı bileşikler olan porfirialar artar. Güneş ışığına maruz kalındığı zaman belirginleşen yanık hissi, şişlik ve kızarıklık oluşur.Yüzeyel güneş kremlerinin etkisi yoktur. Fotosensitivitenin nedeni, porfirin molekülünün ultraviyole ile uyarılması ile deriye çok tehlikeli olan serbest radikallerin oluşmasıdır. Direkt hücre hasarı kimyasal aracıların ortaya çıkmasına yol açar. Bu kimyasal aracılar da diğer hücrelere hasar verir ve kaşıntı, yanma, kızarıklık ve şişliğe yol açar.
Eritropoetik porfiriada karoten seviyesi için en uygun değer, 600-800mikrogram/dl dir. Tedavinin etkisi 4-6 haftadan önce gözükmez. Beta-karotenin bitki dokularındaki etkisi insan dokularındakine benzerdir. Güneş ışığının oluşturduğu serbest radikal hasarına karşı kalkan görevi görür.
Kullanılacak miktar
Kullanım amacı A vitamininin dozunu belirler. Genelde, erkeklerin 5000 I.U, bayanların 2500 I.U, günlük olarak alması gereken dozdur. Yenidoğan bebeklerde akut viral enfeksiyonlarda bir ya da iki gün boyunca, 50000 I.U alınması önerilir.
Gebelerin A vitamini kullanmaması gerekmektedir. Bunun yerine beta-karoten kullanabilirler.
Yüksek doz A vitamini siğilce ve hiperkeratotik cilt hastalıklarının tedavisinde kullanılmaktadır. Ancak doktor takibinde kullanmaları gerekmektedir.
Normal bir insanın günde 25000 I.U karoten alması yeterlidir. Prekanseröz lezyonların tedavisi ve immüniteyi kuvvetlendirmek için gereken doz ise 25000-300000 I.U’dir.
Gebelikte A vitamini alınmamalıdır. New England Journal of Medicine’da yayınlanan bir çalışmada gebelikte (özellikle ilk yedi haftada) 10000 I.U den fazla alınan dozlar,
ABD deki her 57 çoçuktan birindeki doğum defektinden sorumlu gözükmektedir. Gebe kalma riski olanların aldığı A vitamini dozunu 5000 I.U’nin altına çekmelidir.
Yanlışlıkla yüksek doz A vitamini (100000-300000) alınması çocuklarda hızlıca toksititeye yol açıp, kafa içi basınç artışına yol açar. Buna bağlı olarak kusma, baş ağrısı, eklem ağrısı, papil ödemi meydana gelir. Vitamin dozu azalmasıyla semptomlar hızlıca geriler, tam iyileşme görülür.
Birkaç gün boyunca 500000 I.U dan fazla alan erişkinlerde de, A vitaminine bağlı toksisite görülebilir. Siroz, hepatit, protein-kalori malnutrisyonu, çocuklar gibi A vitamini depolanması ve taşınmasında sorun olduğu zaman daha düşük dozlarda da toksisite gelişebilir. Kuru, çatlamış deri, kırılgan tırnak, kellik, diş eti iltihabı, anoreksia, sinirlilik, yorgunluk ve bulantı A vitamini toksisitesinde gözükür. Serumda A vitamini seviyesi 2506600 I.U/dL iken toksisite gözükür. Uzamış A vitamini fazlalalığında kemikte kırılganlık artışı ve uzun kemiklerde kalınlaşma meydana gelir.
Toksisite genellikle cilt sorunlarında yüksek doz A vitamini alındığında meydana gelir. Genelde, birkaç ay içinde günde 300000 I.U den düşük dozlarda toksisite gözükmez. Kuru havalarda dudak çatlaması, deri kuruması hastaların çoğunda görülür. Toksisitenin genelde ilk bulgusu baş ağrısıdır. Bunu yorgunluk, duygu düzensizliği, kas ve eklem ağrısı takip eder. Laboratuar değerleri toksisiteyi göstermede değeri azdır. Çünkü serumdaki A vitamini seviyesi toksisite ile orantılı olarak yükselmez. Ayrıca ALT ve AST seviyesi sadece semptomları olan hastalarda yükselir.
Diyetle beta-karoten desteği yapmak, fotosensitif hastalıklar gibi yüksek doz tedavi gerektiren durumlar dışında toksisiteye yol açmaz. Hastalar genelde ishalden şikayet eder ancak bu durum kendiliğinden düzelir ve tedaviyi bırakmayı gerektirmez. Serumda karoten seviyesinin yükselmesi A vitamini toksisitesini göstermediği gibi, ciltte sararma dışında soruna yol açmaz. Yüksek miktarda havuç ya da havuç suyu tüketmek (günlük 1 kg kadar) adet düzensizliklerine ve nötropeniye yol açabilir. Bunlardaki beta-karoten seviyesi, yüksek doz beta-karoten alanlarınki kadar yükselmez ise de, sorun havuçtaki diğer bazı faktörlere bağlı gelişir. Bu etkilerin hiçbiri yüksek doz saf beta-karoten (günlük 300000-600000 I.U) tüketenlerde görülmedi. Fare ve tavşanlara uzun süre 1g/kg a kadar dozlar verilmesiyle toksik etkiler embriyo toksisite, kansere yatkınlık veya üreme fonksiyonlarında bozulma görülmedi.
E vitamini ve çinko A vitamininin fonksiyon görmesi için gereklidir. Çinko, C vitamini, tiroid hormon eksikliklerinde provitamin A’nın, A vitaminine dönüşümü bozulur.
kaynak: Ankalab