Arama

Vitaminler - C Vitamini (Askorbik Asit)

Güncelleme: 15 Mart 2017 Gösterim: 29.494 Cevap: 7
JuNe - avatarı
JuNe
VIP WaMPiR
5 Şubat 2008       Mesaj #1
JuNe - avatarı
VIP WaMPiR
Askorbik Asit denilen maddedir. Üzerinde çok durulan, günümüzde herhalde en çok bilinen ve hakkında sürekli bir şeyler söylenilen vitamindir. Hatta C Vitamini üzerine internette siteler yapılmakta, çılgınlık derecesine varan bağımlıları bulunmaktadır. Bitkiler ve bir çok hayvan bu vitamini kendileri üretebilmektedir. Kimyasal yapısı aslen bir tür şekerdir. Dış ortam koşullarında ve pişirme esnasında, diğer maddelerle etkileşerek kolaylıkla bozulabilir. Taze sebzeler buharda pişirildiğinde C Vitamini de korunmuş olur. Besinlerle alınan vitamin 2 saat içersinde kullanılır ve 4 saat sonunda kandan uzaklaşır. Kullanıldığı organlarda bir miktar birikime uğrar.

C Vitaminin Etkileri

Ad:  1.jpg
Gösterim: 1868
Boyut:  5.0 KB

Üzerinde durulan bir çok etkileri vardır. Bazıları kesin olmakla birlikte bazı yönlerden de abartıldığı izlenimi oluşmaktadır.
  • Güçlü bir indirgeyicidir. Canlılardaki önemli rolü bu özelliğinden kaynaklanır.
  • Destek dokuları için kollajen proteinlerinin yapımında etkisi vardır. Bu kollajen dokular deride, adale ve eklem bağlarında, damar duvarında, kemik ve dişlerde bulunur.
  • Tirozin maddesinin yıkılmasını ve vücuttan atılmasını sağlar.
  • Böbrek sütü bezlerinden salınan bir çok hormon için gereklidir. Bunlar genellikle stres ile ilgili hormonlar olup, stres anında C Vitamini tüketimi artmaktadır.
  • Barsaklardan demirin emilimine etkilidir.
  • Besinlerdeki folik asitin dayanıklı kalmasını sağlar.
  • Triptofandan beyin için gerekli olan serotonin elde edilmesine etkilidir.
  • Suda eriyen güçlü bir antioksidandır. Yağda eriyen diğer bir güçlü antioksidan olan E vitamininin, ayrıca A ve B Vitaminlerinin de yapısının korunmasına ve etki gösterebilmesine katkı sağlar.
  • Nitrit gibi karsinojen maddelerin etkilerini önler.
  • Yaraların iyileşmesini, damarların sağlıklı olmalarını sağlar.
  • Kortizon, aspirin, insulin gibi ilaçlarla kurşun, civa, arsenik gibi ağır metallerin olumsuz etkilerini giderir.
  • Vücudun savunma sistemini arttırıcı etkisi vardır. Bu etkisini nötrofil hücrelerini ve interferon denilen maddeyi arttırmak yoluyla gerçekleştirir.
  • Histamin yapımını azaltarak allerjik olayların şiddetini düşürür.
Ad:  2.jpg
Gösterim: 1861
Boyut:  3.0 KB

C Vitamini Eksikliği


Tarihte bu vitaminin eksikliği anlaşılana kadar bir çok insan ölmüş ve hastalıklar yaşanmıştır. Günümüzde ağır tablolar artık görülmemektedir. Ancak beslenme yanlışlıkları nedeniyle daha hafif sorunlar ortaya çıkmaktadır.
  • Eksikliğinde oluşan en ağır durum skorbüt hastalığıdır. Eskiden özellikle uzun sürelerle gemilerde bulunup, taze sebze-meyve yiyemeyenlerde görülmekteydi.
  • Genel olarak dokuların sağlığı bozulur.
  • Diş eti kanamaları ve çekilmeler.
  • Enfeksiyonlara karşı dayanıksızlık ve zor iyileşme.
  • Deride küçük kanamalar, halsizlik, iştahsızlık.
  • Eksiklik artarsa burun kanamaları, ağız içinde yaralar, diş kayıpları, eklem şişmeleri, kemik ağrıları ve nefes darlığı.
  • Çocuklarda büyümenin yavaşlaması, yaşlılarda ciddi damar problemleri.
  • Ayrıca değişik enfeksiyonlar, soğuk algınlığı, depresyon, yüksek tansiyon, eklem iltihabı, ülser, damar sorunları, allerji ve safra kesesi taşları bir çok sağlık sorununun C Vitamini ile ilişkili olduğu düşünülmektedir.

C Vitamini Fazlalığı


Bu sorun üzerinde çok spekülasyon yapılması nedeniyle fazla miktarda alımı sonucunda görülmektedir. İşin iyi tarafı vücutta depolanmadığı ve idrarla atıldığı için az sorun olmaktadır. Ciddi yan etkileri pek yoktur.
En sık görüleni ishaldir.
Karın ağrı
İdrarda yanma,
Deride hassasiyet,
Kan hücrelerinde yıkım,
Böbrek taşı oluşumu görülebilir.

C Vitaminin Tedavide Kullanımı

Ad:  3.jpg
Gösterim: 1873
Boyut:  3.3 KB

Bir çok konuda kullanıma sahiptir. Belki de içerdiği C Vitamininden dolayıdır ki limon da her şeyin içine konulmaktadır. Kullanıldığı her alan, çok geçerli gerekçelere dayanmamaktadır.
  • Yara iyileşmesini hızlandırmak için,
  • Soğuk algınlığı, nezle ve anjinde,
  • Enfeksiyona yakalanma riskini azaltmak için,
  • Damar sertliğinden korunmak amacıyla,
  • Kanser riskini azaltmak umuduyla,
  • İtiyadi düşükleri önlemek amacıyla,
  • Emziren annelerde,
  • Bazı ruhsal sorunlarda,
  • Spor performansını arttırmak amacıyla kullanılmaktadır.

C Vitamini Gereksinimi


İnsan vücudunda 20 - 50 gün yetecek kadar 600 - 1500 mg. lık bir C Vitamini depolanmaktadır. Çocukların günlük gereksinimi 35 - 50 mg. kadardır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 30 Mayıs 2016 06:32
Ne MUTLU TÜRKÜM Diyen !Türkiyem
LaDymm - avatarı
LaDymm
Ziyaretçi
11 Şubat 2008       Mesaj #2
LaDymm - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  vitc.jpg
Gösterim: 2818
Boyut:  19.1 KB

C Vitamini


(diğer adıyla Askorbik Asit), bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi, kemik ve dişlerin gelişimi gibi pek çok fonksiyonda görev alan önemli bir vitamindir. Bu bölümde, C Vitamininin yararları, önemi ve bulunduğu besinler, C Vitamini Eksikliği gibi sorularınıza yanıt bulmaya çalışacağız.

Yararları


Vücutta kemiklerin, dişlerin, cildin ve eklemlerin gelişmesini ve güçlenmesini sağlar. Yaraları iyileştirir ve dokuları yeniler. Kanser ve kalp hastalıklarına karşı koruyucudur. Bağışıklık sistemini güçlendirir. Hastalıklara karşı direnci artırır. Enerji üretiminde ve strese karşı hormonların yapımında görevlidir. Özellikle çocuklar için büyümeye ve gelişmeye yardımcı olur. Kanı zehirlerden temizler. Tansiyonu düşürür. Kandaki şeker miktarını azaltır. Böbreküstü bezlerinin çalışmasını arttırarak erkeğin erkeklik gücünü sürdürmesini sağlar. C vitamininin başlıca rolü doku bağlarını tutan ana protein maddesi olan kollageni üretmek ve bağışıklık sistemi, sinir sistemi, hormonlar ve besinlerin emilimi fonksiyonlarına (E vitamini ve demir gibi) destek olmaktır. Göz merceği ve akciğer gibi yapılarda antioksidan olarak çalışır. C vitamini ayrıca antioksidan yapıda olan E vitaminine dönüşebilir. Yüksek dozda alınması halinde ne gibi yararlar getireceği yolunda çalışmalar sürmekle birlikte, beta karoten gibi, antioksidan etki nedeniyle, kanser, kalp-damar hastalıkları ve katarakta yakalanma ihtimalini azalttığı belirlenmiştir. Ayrıca, soğuk algınlığı gibi hastalıklara karşı da direnci arttırmaktadır.

Hangi besinlerde bulunur?


İhtiyaç duyulan C Vitamininin tümü dışardan alınmak zorundadır. Başta turunçgiller olmak üzere, yeşil yapraklı taze sebzelerde, maydanozda, kabakta, soğanda ve domateste bol miktarda bulunur. Turunçgillerde bol miktarda bulunur. Ayrıca muzda, taze sebzelerde, maydanozda, kabakta, soğanda, domateste, lahana, ıspanak, kıvırcık salata gibi yeşil yapraklı sebzelerde ve biberde bulunur.

Günlük ihtiyacınız nedir?


Kadınlarda ve erkeklerde her gün alınması gereken en az miktarı, 60 miligramdır. Sigara içenlerin en az 100 mg C vitamini almaları gerekir. Her gün taze sebze ve meyve, özellikle narenciye, lahana, ıspanak, kıvırcık salata gibi yeşil yapraklı sebzeler, yeşil biber yiyen kişiler, tavsiye edilen en düşük günlük dozun üzerinde C vitamini aldıklarından emin olabilirler. Günde 1 grama kadar güvenle alınabileceği belirlenmiştir.

Fazlasının zararları


Yüksek dozları sindirim sisteminde tahrişlere neden olabilir. Uzun süre yüksek dozda kullanılmasının, böbrek taşı ihtimalini arttırdığı da bilinmektedir.

C Vitamini Eksikliği:


C vitamini bağışıklık sistemini desteklediği için yeterince alınmadığı takdirde bağışıklık sistemi zayıflar ve sık hastalanmaya yol açar. Ayrıca, enerji azlığı, kıl diplerinde kanamalı döküntüler, vücudun kolay morarması, burun kanaması, yaraların geç iyileşmesi, dişeti kanamaları gibi sorunlar görülür.
Günlük C Vitamini İhtiyacı 100 mg. kadardır.
Son düzenleyen Safi; 30 Mayıs 2016 08:05
KENCISii - avatarı
KENCISii
Ziyaretçi
23 Nisan 2008       Mesaj #3
KENCISii - avatarı
Ziyaretçi

C Vitamini (Askorbik Asit)


C vitAmini veya askorbik asit, turunçgiller, koyu yeşil sebzeler ve patateslerde bulunan ve kollajen sentezinde yer alan, antioksidan bir vitamindir. Ayrıca demir emilimini de olumlu etkiler. Yetersizliğinde eklem ağrıları, yaraların geç iyileşmesi, skorbüt gibi sorunlara neden olabileceği gibi enfeksiyonlara karşı kişiyi daha zayıf kılar. Küçük yaşlarda diş eti kanaması ve grip C vitamini eksikliğinde, fazlalığında da ishal vuku bulur.

Askorbik asit, kollaien yapımı için gerekli bir vitamindir; bu bağ doku proteini, hücre ve dokuları yapıştırmakla görevlidir. Böylece damar çeperlerinin sağlamlığı, dişlerin alveol boşluklarına sıkıca tutunmaları sağlanmış olur. C vitamini, demirin incebağırsaklardan emilimini düzenler; folasinin folinik aside dönüşümü ve bazı hormonların (tiroksin, adrenalin ve steroid) sentezi için gereklidir. Aminoasit metabolizmasında görev alır ve yara iyileşmesi için gerekli bir vitamindir. İnsan ve bazı canlılar {örneğin kobaylar} askorbik asit eksikliğinden büyük zarar görürler. Dokuları glikozdan Iaskorbikasit sentezini gerçekleştiren enzimlerden yoksundur:
Bu yönüyle skorbüt, dokuların askorbikasit sentez etme yeteneğim kaybettiği bir genetik hastalık olarak kabul edilebilir.
İnsan organizması askorbikasidi sentez edemez, bunu taze meyve sebze ve taze etlerden almak zorundadır. Turunçgiller, domates ve patates en bol C vitamini kaynaklarıdır. İnsan sütünde bol bulunduğu halde inek sütünde hiç yoktur. Her organ az çok askorbikasit içermekle birlikte, adrenal kortekste ve hipofizde çok fazla düzeyde bulunmaktadır. Lökositlerde de bol bulunur; bu nedenle teşhis için örnek doku olarak lökositler kullanılmaktadır.

Askorbik asit bir monosakkarit türevi olup yapıca glikoza ve diğer altı karbonlu monosakkaritlere benzer. Renksiz, beyaz, dikdörtgen kristallerdir. Çok hafif özel bir kokusu vardır. Ekşi tatta ve asit reaksiyondadır. Optikçe aktiftir. Polarize ışığı sağa çevirir. Asetonda çok zor çözünür. Eter, petrol eteri, benzen, kloroform ve yağlarda çözünmez.

C vitamini kimyasal olarak askorbik asidin ışığı sola döndüren enantiyomeridir. Ticari C vitamini genelde askorbik asit kristallerinden veya askorbik asidin kalsiyum veya sodyum tuzlarından oluşmaktadır.

C vitamini (askorbik asid) omurilik, akciğer ve göz gibi pek çok hayvansal dokunun sulu bölümlerinde oldukça yüksek yoğunlukta (milimolar ve üstü) bulunur. Bazı meyveler yüzde 1'den fazla (~6 mM) içerebilir. İnsan kanı plazmasında normal olarak 0,1 mM düzeyinde bulunur. Çoğu organizma C vitaminini sentezleyebilmesine rağmen, insanlar dahil birkaçı onu diyetle almak zorundadırlar. Enediol yapısından ötürü, hayli düşük bir ilk pKa sergiler (4,2 civarında) ve buna bağlı olarak da çoğu dokularda monoanyon olarak varolur. 3- pozisyonundaki hidrojen de, ki en asidik olanıdır, tek elektronlu oksidasyon reaksiyonlarında çıkarılan hidrojen atomudur.

C vitamininin kesin ölçümü hem onun biyokimyasal hem de farmakokinetik özellikleri için zorunludur. Biyolojik sistemlerde askorbik asidin rolü, C vitamininin in vivo fonksiyon ve gerekleri iki faktörle birlikte ele alınmalıdır: Birincisi, C vitamininin hem antioksidan hem de bir enzim kofaktörü olarak hareket etme yeteneği dahil biyokimyasal özellikleridir. İkincisi, bağırsakta emilmeyi, serum konsantrasyonunu, hücresel dağılımı, kullanım ve dışarı atılımını içeren farmakokinetiğidir.
Son düzenleyen Safi; 30 Mayıs 2016 06:36
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
30 Mayıs 2016       Mesaj #4
Safi - avatarı
SMD MiSiM

C Vitamini


Vitaminler çok çeşitlidir. A, B, D, E, K gibi... Bunlardan biri de C vitaminidir. Vitaminin bağ ve molekül modeli ile genel özellikleri aşağıdaki gibidir.
Ad:  vc1.JPG
Gösterim: 2686
Boyut:  24.7 KB
Kimyasal formülü C6H8O6 olan C vitamininin molekül ağırlığı 176,12 g/mol'dür. Erime noktası 189oC, bozunma sıcaklığı 192 oC'dir
C vitamini Askorbik asit olarak bilinir ve suda çözünür. Birçok hayvan ve bitki kendi C vitaminini yapabilirken, insanlar dışarıdan almak zorundadır.
Askorbik asit üzerinde ilk bilimsel araştırmalar 1907'de Holst ve Frolich tarafından yapılan deneylerle başlar. Araştırmalarını sürdüren Holst ve Frolich birçok besin maddesinin ve bu arada özellikle yeşil sebze ve meyvelerin iskorbüt hastalığını önleyici etkileri olduğunu bulmuşlardır. Funk 1912'de iskorbüt hastalığının besinlerde bulunan bir faktörün eksikliği sonucu oluştuğu düşüncesini ortaya koymuş ve bu maddeye antiskorbutik vitamin adını vermiştir. Daha sonra Drummond 1920'de antiskorbutik vitamin için Vitamin C adını kullanmıştır. Zilva ve çalışma arkadaşları (1918-1929) limondan antiskorbutik faktörü yoğunlaştırma üzerinde çalışmışlar ve hemen hemen saf askorbik asit bazı fiziksel ve kimyasal özellikleri belirlenerek izole edilmiştir. Zilva bu çalışmaları esnasında 2.6-diklorofenol indofenolün (2,6-DCPIP) vitamin çözeltisi tarafından indirgendiğini de bulmuştur.
Zilva deneylerini sürdürürken Szent-Gyorki 1928 yılında portakal, lahana ve hayvanların adrenal bezlerinden askorbik asidi ayırmış fakat 1932 yılına dek bu maddenin antiskorbüt vitamini olduğunu anlayamamıştır. 
Buluşunu yayımlamadan King bu araştırmadan habersiz heksuronik asit ile aynı olduğunu kabul ettikleri kristal maddenin limon suyundan izolasyonunu bildirmiştir. Bundan sonra birçok bağımsız araştırıcılar özellikle Tillmans, Vedder, Nelson, Harris ve Von Vargha vitaminin kimliğini saptamışlar ve glikozdan sentezini gerçekleştirmişlerdir. Askorbik asit ismi Szent-Gyorki'e izafeten verilmiştir.
Askorbik asit ve vitamin C, L-ksiloaskorbik asidin günümüzde yaygın olarak kullanılan iki ismidir. Bununla beraber tarihsel gelişimi sırasında cevitamik asit, antiskorbutik vitamin, heksuronik asit, skorbutamin ve redoxon olarak adlandırılmıştır. Diğer kimyasal isimleri; L-askorbik asit, 3-Oxo-L-glufuranolaktonel (enol form), L-3- ketotreoheksuronikasitlaktondur.

C Vitamininin Genel Özellikleri


  • Askorbik asit bir monosakkarit türevi olup yapıca glikoza ve diğer altı karbonlu monosakkaritlere benzer. Renksiz, beyaz, dikdörtgen kristallerdir. Çok hafif özel bir kokusu vardır. Ekşi tatta ve asit reaksiyondadır. Optikçe aktiftir. Polarize ışığı sağa çevirir. Asetonda çok zor çözünür. Eter, petrol eteri, benzen, kloroform ve yağlarda çözünmez.
  • C vitamini kimyasal olarak askorbik asidin ışığı sola döndüren enantiyomeridir. Ticari C vitamini genelde askorbik asit kristallerinden veya askorbik asidin kalsiyum veya sodyum tuzlarından oluşmaktadır.
  • C vitamini (askorbik asit) omurilik, akciğer ve göz gibi pek çok hayvansal dokunun sulu bölümlerinde oldukça yüksek derişimde (milimolar ve üstü) bulunur. Bazı meyveler yüzde 1'den fazla (~6 mM) içerebilir. İnsan kanı plazmasında normal olarak 0,1 mM düzeyinde bulunur. Çoğu organizma C vitaminini sentezleyebilmesine rağmen, insanlar dahil birkaçı onu diyetle almak zorundadırlar. Enediol yapısından ötürü, zayıf bir asit gibi davranır (pKa1=4,2 civarında) ve buna bağlı olarak da çoğu dokularda monoanyon olarak bulunur. 3- pozisyonundaki hidrojen en asidik olanıdır, tek elektronlu oksidasyon reaksiyonlarında çıkarılan hidrojen atomudur.
  • C vitamininin kesin ölçümü hem onun biyokimyasal hem de farmakokinetik özellikleri için zorunludur. Biyolojik sistemlerde askorbik asidin rolü, C vitamininin in vivo fonksiyon ve gerekleri iki faktörle birlikte ele alınmalıdır:
  • Birincisi, C vitamininin hem antioksidan hem de bir enzim kofaktörü olarak hareket etme yeteneği dahil biyokimyasal özellikleridir. İkincisi, bağırsakta emilmeyi, serum konsantrasyonunu, hücresel dağılımı, kullanım ve dışarı atılımını içeren farmakokinetiğidir.

Önemi

  • Diş, diş eti ve kemik sağlığı için gerekli
  • Skorbüt hastalığını önler,
  • İnfeksiyonlara karşı koruyucu,
  • Soğuk etkisine karşı koruyucu,
  • Yaranın ve yara dokusunun iyileşmesine yardımcı,
  • Damar duvarlarına direnç kazandırır,
  • Demir emiliminde yardımcıdır,
  • Kollagen (hücre içi harç) sentezinde gerekli,
  • Büyük besinsel antioksidanlardandır,
  • Nitratın kanser nedeni maddelere dönüşümünü engeller, kanser riskini düşürür.
C Vitamini eksikliği iskorbüt hastalığına neden olur. Bu hastalıkta diş eti kanamaları, ciltte morarma, eklem ağrısı, nefes darlığı, uyuşukluk görülür. C Vitamini azlığında
  • Bağışıklık sistemi zayıflığı
  • Kanser
  • Ülser
  • Kalp ve damar hastalıkları daha sık görülür.
C vitamininin fazlalığında ise
  • Sindirim sisteminde tahriş
  • İdrar yollarında yanma
  • İdrar yollarında taş oluşması ( yeterli sıvı alınmadığında tuz çökelmesi ile) görülür.
Hamileler, sigara içenler, bebekler, hastalar, emziren anneler ve yaşlılarda C vitamini ihtiyacı normal insana göre daha fazladır.

Kaynakları ve Kullanım Alanları


Doğada en çok taze sebze ve meyvelerde bulunur. Meyveler arasında en çok askorbik asit içerenler; limon, portakal, greyfurt, kivi, ananas, çilek ve frenk üzümüdür. Sebzeler, özellikle kuşburnu, karnabahar, lahana, ıspanak, kuru soğan, biber, turp, tere, maydanoz ve yer elması askorbik asit bakımından en zengin kaynaklardandır.
Ad:  vc2.JPG
Gösterim: 2153
Boyut:  29.7 KB Ad:  vc3.JPG
Gösterim: 1989
Boyut:  25.6 KB
Sebze ve meyvelerin C vitamini miktarı türüne, yetiştiği toprağa, iklime, tohumuna ve olgunluk derecesine göre değişir. Genellikle ham meyve ve sebzeler olgunlarından daha çok C vitamini içerir. Ancak domates, şeftali, kayısının olgunlarında C vitamini fazladır. Yine güneş ışığından çok yararlanan bitkilerin C vitamini, güneş ışığından yararlanamayanlardan daha yüksektir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 30 Mayıs 2016 11:06
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
30 Mayıs 2016       Mesaj #5
Safi - avatarı
SMD MiSiM

C VİTAMİNİ


C vitamini diyetle mutlaka alınması gereken besinlerdendir. Çoğu insan turunçgillerin en iyi C vitamini kaynağı olduğunu düşünse de brokoli, patates gibi sebzeler de yüksek oranda C vitamini içerir. Havayla temas etme C vitaminini bozduğu için, taze yemekleri oldukça hızlı tüketmek önemlidir. Öğle yemeğinde salata yemek hamburger yemekten daha sağlıklı olduğu halde, salatadaki meyve ve sebzelerin C vitamini içeriği, salatada bulunduğu parçaların tazeliği ile ilgilidir. Taze dilimlenmiş salatalık, eğer bekletilecek olursa, ilk üç saat içinde %41-49 oranında C vitamini içeriğini kaybeder. Dilimlenip, buzdolabında üstü açık bırakılmış kavun 24 saatten kısa sürede C vitamini içeriğinin %35 ini kaybeder.
Ad:  vc4.JPG
Gösterim: 2452
Boyut:  62.8 KB

EKSİKLİK SEMPTOM ve BULGULARI


Çoğu hayvan kendi C vitaminini üretebilirken, insanlar üretememektedir. C vitamini eksikliğinin klasik sendromu skorbüttür. Skorbütün klasik semptomları dişeti kanamaları, yara iyileşmesinde gecikme, yaygın morluklardır. Buna ek olarak skorbütte, enfeksiyona yatkınlık, histeri ve depresyon görülür. 
Skorbüt eski Mısır, Yunan ve Roma’da birçok insanı etkilemiştir. Skorbüt şüphesiz, dünya tarihini şekillendirmiştir. Çünkü seferberlik sırasında ve uzun okyanus yolculuklarında nadiren yeterli C vitamini alınabiliyordu. Bazı zamanlarda skorbüt insanlara veba gibi tesir etmiştir. Mesela 1556 ile 1857 arasında taze meyve sebzelerin temin edilemediği kış aylarında 114 Skorbüt epidemisi rapor edilmiştir.
C vitamini ilk olarak Albert Szent Gyorgyl tarafından izole edilmiştir ve ‘’antiskorbüt öz’’ olarak tanımlanmıştır. Sonrasında yaklaşık 70 yıldır askorbik asidin sağlığa yararlı etkileri bulunmaya devam etmektedir. Skorbüt şu an nadir gözükse de C vitamini eksikliği özellikle yaşlılarda sık gözükmektedir. Tabloda C vitamini eksikliğinin sıklığı görülmektedir.
Ad:  vc5.JPG
Gösterim: 1977
Boyut:  42.5 KB

GÜNLÜK ÖNERİLEN MİKTAR


Ad:  vc6.JPG
Gösterim: 2020
Boyut:  33.6 KB

FAYDALI ETKİLERİ


C vitamininin temel görevi, insan vücudundaki temel yapı proteini olan kollajenin yapımında görev almasıdır. C vitamini, prolin amino asidine bağlanıp hidroksiprolin oluşumuna neden olur. Sonuçta kollajen daha dayanıklı hale gelir. Kollajen vücudumuzdaki bağ dokusu, kıkırdak dokusu, tendon gibi yapıları bir arada tutmada oldukça önemli bir protein olduğundan C vitamini yara iyileşmesinde, sağlıklı diş eti oluşumunda ve kolay çürük oluşmasını önlemede oldukça önemlidir.
C vitamini kollajen metabolizmasındaki görevine ek olarak immun fonksiyonda, sinir dokusundaki transmitterlerin ve hormonların üretiminde, karnitin sentezinde ve diğer besinsel değerlerinin emilimi ve kullanımında çok önemli bir yeri vardır. Ayrıca C vitamini oldukça önemli bir antioksidandır.

İMMUN FONKSİYON


Çoğu insan C vitaminin immün sistemi kuvvetlendirmede, özellikle de soğuk algınlığının önlenmesi ve tedavisinde görevi olduğunu düşünüyor. Bu konuda çeşitli klinik çalışmalar varsa da, bazı nedenlerden dolayı C vitamininin bu etkisi tartışmalıdır. Biyokimyasal bakış açısı ile bakıldığında C vitaminin birçok immün mekanizmada görev aldığını gösteren önemli deliller vardır. Enfeksiyon hızlıca lökositlerdeki yüksek C vitamini düzeyini azaltır ve göreceli C vitamini eksikliği meydana geliyor.
C vitamini lökosit fonksiyonlarını kuvvetlendirerek interferon seviyesi ve aktivitesini arttırır, antikor sayısı ve cevabı artar, timus hormonlarının üretimini arttırarak immün sistemi etkiler. C vitamini ayrıca interferona benzer birçok etkiye sahiptir.
Kimyasal, duygusal, psikolojik, fizyolojik stres durumlarında üriner sistemden C vitamini atılması artar. Dolayısıyla böyle durumlarda vücudun C vitamini ihtiyacı artar. Kimyasal stres yapan ajanlara örnek olarak sigara, hava kirliliği ve allerjenler sayılabilir. Böyle durumlarda immün sistemin uygun çalışabilmesi için C vitamininden zengin besinlerin alınması önerilir. Kanser hastaları gibi bazı sağlık sorunları olanların daha fazla C vitamini almaları gerekmektedir.

ANTIOKSIDAN ETKİ


C vitamini hem hücre içi, hem hücre dışında suda eriyen bir antioksidan olarak görev görmektedir. Vücudun ilk basamak antioksidan korunmasını sağlar. Başka bir deyişle vücudun en önemli antioksidanıdır. Onun antioksidan yardımcıları yağda çözünen E vitamini ile karotenlerdir. C vitamini ayrıca glutatyon peroksidaz, katalaz, superoksit dismutaz gibi antioksidan enzimlerde de görev alır. Okside E vitaminini yeniden eski haline getirerek, E vitamininin antioksidan etkilerini artırır.
Sağlık dergileri ve sağlık ürünleri satan mağazalar, müşterilerini antioksidan bombardımanına tutarlar. Müşterilerine yüksek fiyatlı bazı süper antioksidanları tavsiye ederler. Ancak C vitaminini, süper antioksidanlarla maliyet-etkinliği yönünden kıyaslarsak C vitamini daha başarılı gelir.
C vitamini ile N-Asetil Sistein ve glutatyonu, doku glutatyon seviyesini arttırma kabiliyetleri yönünden kıyaslayalım. E ve C vitamini ile birlikte, glutatyonun serbest radikallere karşı savaşmada önemli bir görevi vardır. Glutatyon sentezinde genetik olarak defekt olanlarda, hücresel hasarda artış görülür. En çok eritrosit, lökosit ve sinir hücreleri etkilenir. Glutatyon sentezi bozulanlarda, vücudun antioksidan aktivitelerini arttırmak için glutatyon, E vitamini, C vitamini, N-asetil Sistein NAC) gibi antioksidanlar kullanılır. Bunların içinden sadece C vitamini ve NAC’ın bazı faydalı etkileri görülmüştür. C vitamini ve NAC’ı etkinlik yönünden kıyaslamak için yeni bir çalışma yapılmıştır. Glutatyon sentezinde genetik defekt olan,45 aylık bir kıza C vitamini veya NAC vermişlerdir. Günlük 500 mg.-3 gr C vitamini veya günlük 800 mg. NAC bir-iki hafta verilmiştir. C vitamini alanlarda beyaz küredeki glutatyon miktarında dört kat ve plazma glutatyon seviyesinde sekiz kat artış saptanmıştır. NAC beyaz küredekini %350 ve plazmadakini %200-500 arttırmıştır. Bu sonuçlara göre araştırmacılar C vitaminini günlük 3 gram dozunda bir yıl boyunca verilmesini önermişlerdir, yılsonunda glutatyon seviyesi artmış hematokrit seviyesi %25’den %32’ye yükselmiş ve retikülosit miktarı %11’den %4’e gerilemiştir. Bu sonuçlara göre, C vitaminini glutatyon sentezinde genetik defekt olanlarda hücresel hasarı azaltıyor ve C vitamini NAC’ tan daha ucuz ancak daha etkilidir.

Bu sonuçlara göre NAC’ın sağladığı faydaları C vitamini biraz daha ucuza sağlamaktadır. Bunun biyokimyasal makul nedeni vardır. Bazı biyokimyacılar NAC’ın glutatyonun prekürsörü gibi davrandığını ve fazladan glutatyon alımı ile doku glutatyon seviyesini arttırdığını düşünüyor. Diyetle yüksek doz NAC alımı aşırı oksidatif stres olduğu durumlarda faydalı etkiler gösterebilir. Ancak sağlıklı kişilerde fazla alımı mantıklı olmaz. Neden olmaz? Yapılan bir çalışmada, altı sağlıklı gönüllüye dört hafta günlük 1.2 g, iki hafta da günlük 2.4 g NAC verildiğinde, NAC’ın pro-oksidan gibi davranıp oksidatif hasarı arttırdığı görülmüştür.
Kontrollü yapılan çalışamalarda NAC alan grupta, glutatyon miktarı % 48 azalmış inaktive (okside) glutatyon seviyesi % 80 artmış bulunmuştur. NAC alanlarda oksidatif stres % 83 oranında artıyor ancak antioksidan etkisi görülmüyor. Bu sonuçlara göre, sağlıklı insanlarda yüksek doz NAC’ın pro-oksidan olarak davranabildiği söyleyenebilir.
Şimdi glutatyon desteğini gözden geçirelim. Öncelikle hücre içi glutatyon eksikliği kanser, alkolik karaciğer hastalığı ve AİDS gibi bazı sağlık sorunlarında tanımlanmıştır. İntravenöz glutatyon hücre içi glutatyonu arttırmada umut vaad ediyor gibi görünmekte iken oral emilimi kuşkulu gözükmektedir.

Oral glutatyon kullanabilirliğini test etmek için yedi sağlıklı gönüllüye günlük 3 g glutatyon verildi. Plazmada bakılan glutatyon, sistein ve glutamin miktarında önemli bir artış saptanmadı. Buna göre, tek doz 3 g’dan fazla glutatyon alımının sistemik etkinliğinin önemsiz olduğu söylenebilir. Araştırmacılar diyetle alınan glutatyonun dolaşımdaki glutatyonun ana belirleyicisi olmadığını ve oral tek doz 3 g glutatyon alımı ile dolaşımdaki glutatyonu arttırmanın mümkün olmadığını söylüyorlar. Buna zıt olarak sağlıklı bireylerde günde 500 mg C vitamini alımı doku glutatyon seviyesini arttırma ve sürdürülmesinde etkilidir. Çift kör yapılan bir çalışmada günlük 500 mg C vitamini alımı ile eritrositteki glutatyon konsantrasyonu yaklaşık % 5O ye ulaşmıştır. Dozu 2 g’a kadar yükseltmek glutatyon konsantarsyonunda sadece % 5 artışa neden olmuştur. Bu sonuçlar ışığında bilim adamları doku glutatyon seviyesini arttırmada yüksek maliyetli ‘’super oksidanlar’’ yerine C vitamini kullanmayı tercih etmişlerdir.

KULLANILABİLİR FORMLARI


C vitaminini kristal, toz, kapsül, tablet gibi çeşitli formlarda bulabiliriz. Bunlardaki C vitamini miktarı değişkendir. Askorbik asit en yaygın kullanılan ve en ucuz olan formdur. Tamponlanmış C vitamin sodyum, magnezyum, kalsiyum ve potasyum-askorbatla oluşturulur. Tamponlanmış C vitamini temel olarak tamponlanmamış askorbik asidin asit içeriğinin bazı insanlarda yaptığı midede rahatsızlık hissi durumlarında kullanılır. Tamponlanmış C vitamini bileşikleri için tek ciddi sorun sodyuma duyarlı kişilerde sodyum- askorbat alınmasında görülmektedir. Aynı şey mısır içermeyen C vitamini için de geçerlidir. Birçok ticari C vitamini formunda mısır bulunmaktadır. Mısıra duyarlı kişilerde sagu cevizinden yapılmış C vitamini bileşikleri tavsiye edilmektedir.
Yakın zamanda,’Ester C’ ismi verilen C vitamininin yeni bir formu satışa çıkmıştır. Bu form, C vitamininin esterlerinden oluşmaktadır. Bu form vücut tarafından emilebilir ve kullanılabilir. Bu ester form diğerinden daha pahallıdır. 
C vitaminini bioflavonoidlerle birlikte almak emilimini arttırır. Bioflavonoid miktarı C vitamininine eşit yada fazla olmalıdır ki, C vitamini emilimini artırabilsin. Genelde C vitaminin en ekonomik ve etkili formu askorbik asitdir.

TEMEL KULLANIMI


C vitamininin vücuda çeşitli faydaları olduğu birçok çalışmada gösterilmiştir. Bunlardan bazıları şunlardır: Kanser oranını azaltma, immüniteyi güçlendirme, sigara dumanı ve hava kirliliğine karşı etkili olma, yara iyileşmesini hızlandırma ve katarakt riskini azaltma olarak sayılabilir. C vitamini anti-oksidan ve immün sistemi güçlendirici özelliği sayesinde birçok
durumda faydalıdır. C vitamininin değerli olduğu bazı durumlar şunlardır:
Ad:  vc7.JPG
Gösterim: 1856
Boyut:  64.4 KB

ASTIM ve DİĞER ALERJİK HASTALIKLAR


ABD’de özellikle çocuklarda astım sıklığı gittikçe artmaktadır. Bilim adamları bu artışın nedeni olarak kimyasal faktörlere bağlı hava, su ve besin kirliliği nedeniyle oluşan immün sistem üzerindeki stresin artmasını, yeni doğanların sütten erken kesilmesini ve üretilen gıdaların genetik yapısının değiştirilmesini gösteriyorlar.
Yeni yapılan bir çalışmada diyetle alınan antioksidan eksikliğinin astıma yol açıp açmadığı araştırıldı. İkisi arasında ilişki olduğuna dair kanıtlar saptandı. Toplumda C vitamini alımı ile astım arasında ilişki olduğu gözleniyor. Özellikle diyet ve kandaki düşük C vitamini düzeyi, astım için bağımsız bir risk faktörüdür. Sigara içen çoçuklarda astım (sigara C ve E vitaminini azaltır) içmeyenlere oranla daha fazla oranda gözükür. Erişkin yaştaki astımlılarda, çevresel pro-oksidanların varlığında ve C vitamini alım azlığında semptomların alevlendiği görülmektedir.
Daha fazla delil için, C vitamininin akciğerdeki fizyolojik görevine bakmak gerekir. C vitamini akciğerdeki havayollarının yüzeyindeki en önemli antioksidan maddedir. Burada endojen ve eksojen oksidatif hasardan korunmada önemli bir rolü vardır. C vitamininin nitrojen oksidaz (hem endojen hem eksojen olarak oluşabilir) hasarına karşı koruyucu olduğu gösterilmiştir.
Astımlı kişilerin, normal popülasyona göre daha fazla C vitamini ihtiyaçları vardır. 1973 den beri astımlılarda C vitamini desteği ile ilgili 11 çalışma yapılmıştır. Yedi çalışmada günlük 1-2 g C vitamini desteği ile solunumsal ölçütlerde ve astım semptomlarında anlamlı derecede düzelme saptanmıştır.

Yüksek doz C vitamini tedavisi astımlılarda histamin seviyesini azaltarak da fayda sağlayabilir. Doyalısıyla bu etki diğer alerjik durumlarda da fayda sağlamaktadır. C vitamini, çeşitli nedenlerle ortaya çıkan histamin için yan etkisi olmayan bir antihistaminik gibidir. Histamin immün cevabı kapiller geçirgenliği ve düz kas kontraksiyonunu arttırarak güçlendirir. Böylece immün faktörlerin enfeksiyon bölgesine ulaşmasını kolaylaştırır. Histamin kanda hesaplanan beyaz küre sayısında azalmaya yol açar.
C vitamininin histaminin etkilerine zıt olan etkileri vardır. Ayrıca lökositlerden histamin salınımını önler ve histaminin detoksifikasyonunu arttırır. Yeni yapılmış bir çalışma C vitamini kullanımının antihistaminik etkilerini ve nötrofil fonksiyonuna cevabını araştırmış. 10 sağlıklı gönülü 1, 2, 5 ve 6. haftalarda plasebo, 3.ve 4. haftalarda ise 2 g/gün C vitamini almıştır. Açlık C vitamini seviyelerine 2 hafta ara ile bakıldı. Kanda C vitamini yükseldiği zaman, histamin seviyesinin % 38 azaldığı saptandı. C vitamini verildiği zaman lökositlerin kemotaksis yeteneği % 19 artmış, C vitamini kesilince kemotaksis % 30 azalmış olarak saptandı. Kemotaksis, histamin seviyesi ile bağlantılıydı. Histamin seviyesi en düşük olduğu zaman, kemotaksis yeteneği en fazla saptanmıştı. Tek doz C vitamini verdikten dört saat sonra kemotaksis ve histamin konsantrasyonunda değişiklik saptanmamış. Bu sonuç, C vitaminin yalnızca kronik kullanıldığı zaman histamin seviyesini düşürebildiğini gösteriyor. Alerji ya da inflamasyona yatkın kişilerin, C vitamini tüketimini arttırmaları öneriliyor.

Ateroskleroz, Kolesterol Yüksekliği ve Hipertansiyon


Yapılan çeşitli çalışmalarda diyetle yüksek miktarda C vitamini alımı, kalp krizinden ölümü ve inmeyi azaltmıştır. Çalışmalardan birinde 11.348 erişkine C vitamini verilip 5 yıl boyunca izlenmiş, katılımcılar üç gruba ayrılmıştı. Birinci grupta günlük <50 mg alanlar, ikinci grupta >50 mg/gün alıp ek C vitamini desteği almayanlar, üçüncü grupta ise >50 mg./gün üzerine ek C vitamini alanlar vardı. Kardiyovasküler hastalıklar ve tüm nedenlere bağlı ölümler yüksek doz C vitamini alan grupta, düşük C vitamini alanlara göre % 48 daha az saptanmıştır. Bu sonuçlarla bağlantılı olarak erkeklerde yaşam 5-7 yıl bayanlarda 1-3 yıl uzadığı belirlenmiştir.
C vitamini kardiyovasküler hastalık riskini nasıl düşürüyor? Açıkça görülüyor ki, C vitamini antioksidan görevi görmektedir. Bu sayede arterlerin kollajen yapısını kuvvetlendirir, kolesterolü ve tansiyonu düşürür ve trombosit agregasyonunu önler.
LD kolesteroldeki oksidatif hasar ateroskleroz başlangıcında oldukça önemli bir rol oynar. C vitamini LDL kolesterolün okside olmasını önlemede oldukça etkilidir. Ek olarak C vitamini okside E vitaminini yerine koyarak E vitamininin anti oksidan etkisini artırır.

Kolesterol:
Birçok çalışma C vitamini seviyesinin total kolesterol ve HDL ile ilişkili olduğunu göstermiştir. İyi yapılmış bir çalışmada kanda C vitamini seviyesi arttıkça total kolesterol ve TG azalırken HDL’de artış gözlenmiştir. HDL üzerindeki katkısı oldukça etkileyicidir. Kanda C vitamininin her 0.5 mg/dl artışı, bayanlarda HDL’yi 14.9 mg/dl, erkeklerde HDL’yi 2.1 mg/dl arttırıyor. HDL’ deki her %1’lik artış, kalp hastalığı riskini % 4 oranında azaltıyor. Bu ve benzeri çalışmalar göstermiştir ki, kanda C vitamini normal olan iyi beslenenlerde, diyetle fazladan C vitamini verildiğinde C vitamini ile HDL arasındaki ilişki, kalıcı oluyor. Sağlıklı kişilerde, C vitamini desteğinin total kolesterol ve HDL üzerindeki etkisi için bir eşik değer vardır. Bu eşik değerin alt sınırı, bayanlarda 215 mg/dl, erkeklerde 345 mg/gün’dür.
Çift-kör klinik çalışmalar >1g/gün C vitamini desteğinin total kolesterolü düşürmede tutarsız olduğunu göstermişlerdir. Son yapılan çalışmalar, sadece düşük ya da sınırda C vitamini olanlarda, yüksek doz C vitamininin anlamlı derecede etkili olduğunu göstermiştir.

Kan basıncı:
Klinik çalışmalar C vitamininin kan basıncı ile ters orantılı olduğunu göstermiştir. Kan basıncı hafif yüksek olanlarda, C vitamininin kan basıncında az miktarda (yaklaşık 5 mm) düşürücü etkisi gösterilmiştir.
C vitamininin kan basıncını normal aralıkta tutma yollarından biri kurşun emilimini önlemesidir. Su gibi, çevresel kaynaklardan dolayı, kurşuna uzun süre maruz kalınması hipertansiyon ve kardiyovasküler mortalitede artışla ilişkilidir. İçme suyunun sertliği azaldıkça, kurşun miktarı artar ve bu bölgede yaşanlar hipertansiyona daha meyilli olurlar. Ayrıca sertliği az olan sularda, kalsiyum ve magnezyum da azalmıştır. Bu ikisi de hipertansiyona karşı koruyucu etkiye sahiptir.

Koroner by-pass:
Hastaneye yatanların çoğunun C vitamini eksikliği olmasına ve C vitamini desteğinin faydaları olmasına rağmen hastanelerde C vitamini desteği verilmez. Hastaneye yatanların C vitamini desteği ihtiyacını saptamak için koroner by-pass yapılanlardaki C vitamini düzeyini araştıran bir çalışmaya bakalım. Bu çalışmada koroner by- pass’tan 24 saat sonra plazma C vitamini konsantrasyonu % 70 oranında azalmıştır ve çoğu hastada ameliyat sonrası iki hafta boyunca düşük olarak seyretmiştir. Bunun aksine E vitamini ve karotenoid seviyesi anlamlı derecede değişmemiştir. Çünkü bunlar yağda çözündükleri için miktarlarını uzun süre muhafaza ederler. C vitamini eksikliğinde vücudun serbest radikallere ve enfeksiyonlara karşı savunması azalır ve yara iyileşmesi bozulur. Bu yüzden kalp ameliyatı veya herhangi bir nedenle ameliyat olanlarda C vitamini, iyileşme sırasında mutlaka gereklidir.

KANSERDEN KORUNMA


C vitamini antioksidan olarak çalışması ve DNA gibi hücresel elemanları koruma özelliği sayesinde kansere karşı koruyuculuk görevi görür. C vitamini ayrıca çevresel kirlilik ve kimyasal zehirlere karşı koyma, immün sistemi kuvvetlendirme ve vücutta kansere neden olan bileşiklerin oluşumunu önlemede yardımcıdır.
C vitamininin kanser karşı koruyucu olduğunun kanıtları inkar edilemez. Yüksek doz C vitamini almak akciğer, kolon, meme, serviks, özefagus, oral kavite ve pankreas başta olmak üzere neredeyse tüm kanserlerde etkilidir. Kanıtların çoğu, C vitamini ile birlikte karoten ve diğer koruyucu besin maddeleri içeren yiyeceklerden elde edilmiştir. Kanserdeki katkılarını detaylı inceleyelim.

Akciğer kanseri:
C vitamininin akciğer kanserindeki rolünü araştırmak için yapılan 11 çalışmanın 9’unda yüksek doz C vitamininin kanser riskini azalttığı gösterilmiştir. Çalışmaların beşinde ise koruma oldukça anlamlı saptanmış. Bu beş çalışmanın dördünde C vitaminine bağlı koruma daha önce betakarotene bağlı gösterilen korumadan daha etkili bulunmuştur. Uzmanlara göre, karotenlerin akciğer kanserini önlediğini gösteren önemli deliller vardır, yeni yapılan çalışmalar ise C vitamininin ,karotenlerden bağımsız olarak koruyucu özelliği olduğunu göstermektedir.

Ağız, mide, özefagus kanserleri:

Yapılan sekiz çalışmanın yedisinde, C vitamini eksikliğinin önemli bir risk faktörü olduğunu gösterilmiştir. Düşük C vitamini tüketenlerde yüksek C vitamini tüketenlere göre oral kavite kanserleri iki kat fazla saptanmıştır. Benzer sonuçlar özefagus kanserinde de saptanmıştır. Mide kanseri için yapılan 16 çalışmanın hepsinde,yüksek doz C vitamini alımı ile kanser riskinde azalma saptanmıştır.
Nitrozaminlerin mide kanserine yol açtığı gösterilmiştir. Nitrozaminler, tütsülenmiş etlerin oluşumunda kullanılan nitrit ve nitratlardan oluşur. C vitamini nitrozamin oluşumunu önler.

Meme kanseri:
Meme kanserinde diyetin etkisini araştıran bir meta analize göre C vitamini alımı tutarlı ve anlamlı olarak meme kanseri ile ters orantılıdır. C vitamini seviyesi doymuş yağ, beta-karoten ve E vitamini alımından daha önemli bulunmuştur.

Serviks kanseri:
Servikal kanser riski düşük doz C vitamini alımı ile anlamlı derece artıyor. 88 mg’dan daha az C vitamini alan bayanlarda yüksek doz alanlara göre kanser riskinde dört kat artış saptanmıştır. Bayanlarda prekanseroz lezyon olan servikal displazi ve karsinoma in situ C vitamini alımı ile anlamlı dercede azalmıştır. Yetersiz C vitamini alımı servikal displazi ve karsinoma in situ gelişimi için bağımsız bir risk faktörüdür.

Pankreas kanseri:
Yüksek doz C vitamini alımının yapılan yedi çalışmanın altısında pankreas kanser riskini azalttığı gözlemlenmiştir. Günde 70 mg’den az C vitamini alanlarda, günde 159 mg’dan çok alanlara göre pankreas kanseri riski 2,6 kat fazla saptanmıştır.

Kolon kanseri:
Yapılan sekiz çalışmanın altısında yüksek doz C vitamini alımının kolon kanseri riskini azalttığı gözlemlenmiştir. Düşük doz C vitamini alımında kolon kanseri riskinde iki kat artış saptanmıştır. Bir çalışmada C vitamininin, kolonda bakterilerce oluşturulan ve kansere neden olan kimyasalları azalttığı saptanmıştır.

KANSER TEDAVİSİ


C vitamininin en tartışmalı kullanım alanlarından birisi kanser tedavisidir. Genel tıp görüşü C vitamini ve diğer doğal besin maddelerinin kanserli hastaların tedavisinde faydalı olduğunu kabul etmekte zorlanır.
1976 yılında, (iki kez Nobel alan) Dr.Linnus Pauling, yaptığı çalışma sonucu ile C vitamini ilgi odağı haline getirdi. Dr.Pauling ve Dr.Ewan Cameron birlikte son dönem kanser hastası olanlara 10 g/gün dozunda C vitamini verdiler. Bu 100 hastanın 16 tanesinde yaşam süresi bir yıldan fazla uzamış saptandı. Kontrol grubundaki 1000 kişinin sadece 3 tanesinde yaşam süresinde bir yıldan fazla uzama saptandı.
Cameron çalışmaya devam etti. 1826 tedavi edilemeyen kanser hastası çalışmaya alındı. Bunların 294 tanesi, >10 g/gün C vitamini aldı. Artakalan 1532 kişi kontrol grubu oldu. C vitamini alanlardaki toplam yaşam süresi 343 gün iken, kontrol grubunda 180 gün saptandı. Bu, umut vaat eden sonuçlara, uzmanlar çift-kör çalışma olmadığı için itiraz ettiler. Yapılan çift-kör çalışmalarda ise C vitamininin plaseboya karşı faydalı olduğu gösterilemedi. Buna göre, C vitaminin kanseri önlemede, kanseri tedavi etmeden daha etkili olduğu söylenebilinir. Buna rağmen kanser hastalarına C vitamini desteği gereklidir çünkü bunların çoğunda C vitamini eksikliği gelişiyor. Ayrıca C vitamini immün fonksiyonları kuvvetlendirici etkisi de vardır.

KATARAKT


Diyetle yüksek miktarda C ve E vitamini, selenyum ve karoten alanlarda, almayanlara göre daha az katarakt ve maküler dejenerasyon gelişir. Bu antioksidan besinlerin, kataraktı önleme yanında bir miktar tedavi edici etkileri de mevcuttur. Bazı çalışmalarda, C vitamininin katarakt ilerlemesini durdurduğu ve bazı vakalarda görmeyi arttırdığı bulunmuştur. Bir çalışmada, kataraktlı 450 hastaya 1 g/gün C vitamini verilmiş. Sonuçta katart ilerlemesinde anlamlı derecede yavaşlama saptanmıştır. C vitamini alanlarda daha az cerrahi yapılma ihtiyacı oluştu.
Lensin C vitamini konsantrasyonunu arttırabilmek için, alınması gereken C vitamini miktarı 1 gramdır. Lens ve vücuttaki aktif olan dokular, daha fazla C vitaminine gereksinim gösterirler. Kandaki C vitamini miktarı 0.5 mg/dl iken adrenal ve hipofiz bezinde ise bunun 100 katı kadardır. Karaciğer, dalak ve lensde ise en az 20 katı miktarda bulunur. Vücut bu dokulardaki yüksek konsantrasyonu sağlamak için fazla miktarda enerji harcayarak kan ile bu dokular arasındaki gradyenti yenmek zorundadır. Kandaki C vitamini seviyesi arttırılarak bu gradyent azaltılabilir. Bu yüzden lensin C vitamini konsantrasyonunu arttırabilmek için en az 1 g C vitamini gerekmektedir.

SOĞUK ALGINLIĞI


C vitamininin immün sistemi kuvvetlendirici etkisi ve soğuk algınlığından koruyucu etkisi hakkında birçok iddia ortaya atılmıştır. Linus Pauling çeşitli çalışmaların sonucuna bakarak yirmi yıl önce C vitamininin soğuk algınlığının süresini ve semptomlarının şiddetini azalttığını söylemiştir. 1970’den beri Pauling’in iddiasını test etmek için 20 çift-kör çalışma yapılmıştır. Çalışmalarda soğuk algınlığının şiddeti ya da süresinde azalma saptansa da C vitaminin etkinliği hala tartışma konusudur.
1975 yılında Thomas Chalmers C vitaminin etkinliğini araştırmak için C vitamini alanlarda ve kontrol grubunda soğuk algınlığının ortalama süresini hesaplayan yedi çalışma yaptı. C vitamini alanlarda süre 0.1 gün daha kısa ve C vitamininin soğuk algınlığı tedavisinde faydalı olmadığı sonucuna ulaştı. Bilimsel makaleler genellikle Chalmers’in sonuçlarını alırlar. Ancak diğer çalışmalarda C vitamininin soğuk algınlığının semptomlarını azalttığı sonucuna ulaşmıştır. Chalmers’in sonuçları dikkatlice incelendiğinde çeşitli ihmallerin olduğu görülür. Mesela Chalmers çalışmalarda kullanılan C vitamini dozunu önemsememiştir ve sonuçlar sadece 25-50 mg/gün C vitamini alanlarda göre hesaplanmıştır. Aynı çalışmalardaki bilgileri kullanarak, araştırmacılar yeniden hesaplama yapınca1-6 g/gün C vitamini alanlarda soğuk algınlığı 0.9 gün kısaldığı hesaplanmıştır. Medikal literatürde C vitamininin soğuk algınlığına etkisiz olduğu görüşü 20 yıl önce yazılan hatalı bir incelemeye dayanıyor.
Yapılacak en iyi öneri özellikle yaşlı kişilerde her çeşit enfeksiyonda C vitamini alımını tavsiye etmektir. 57 yaşlı akut bronşit ve pnömonili hastayla yeni yapılan çift-kör bir çalışma bu tavsiyenin haklılığını göstermiştir. Hastalara 200 mg C vitamini veya plasebo verilmiştir. Hastaların kandaki C vitamini düzeyleri, lökositler, trombositler, sedimantasyon hızı değerlendirildi. Makul dozda C vitamini alanlarda akut solunum yolu enfeksiyonu olmasına rağmen tüm dokulardaki C vitamini seviyesi artmıştır. Sonuçlara göre C vitamini alanlarda plaseboya göre solunum sistemi enfeksiyonlarının semptomlarında daha fazla düzelme görülmüştür. Başlangıçta plazma ve lökositlerdeki C vitamini düzeyi düşük olan ağır hastalarda C vitamini daha faydalı olmaktadır. Bu sonuçlara göre ılımlı dozda C vitamini anlamlı derecede klinik düzelme sağlıyor. Solunum yolu enfeksiyonu geçiren yaşlı kişilere C vitamini önerilmektedir. Pnömoni, yaşlılarda hala önemli bir ölüm nedenidir.
Akut enfeksiyonlarda intravenöz yolla vermek uygun olabilir. Bu özellikle akut ya da kronik hepatitlerde iyi bir seçenektir. Robert Cathcart’a göre hepatitler, C vitamini ile kolayca tedavi edilebilen hastalıklardan biridir. O, hepatit ve AIDS için intravenöz 40-100 g C vitamini önermektedir. Dr.Cathart böyle yüksek doz C vitamininin viral hepatitleri 2-4 günde düzeltebildiğim kanıtlamıştır. Sarılığın 6 gün içinde düzeldiğini göstermiştir. Diğer çalışmalar da benzer yararlı etkileri göstermiştir.

DİABETES MELLİTUS


İnsülin C vitamininin hücre içine girişini kolaylaştırdığı için, diyabetlilerin çoğunda hücre içi C vitamini eksikliği gelişir. Bu yüzden diyabetlilerin çoğunda, günlük diyetle yeterli miktarda C vitamini alsalar bile relatif C vitamini eksikliği meydana gelir. Yani, diyabetikler fazladan C vitaminine gereksinim duyarlar. Yüksek doz C vitamini desteği diyabet tedavisinde mutlaka gereklidir.
Kronik, latent hücre içi C vitamini eksikliği diyabetiklerde kapiller geçirgenlikte artış, yara iyileşmesinde bozulma, kolesterol seviyesinde artış, immün sistemde zayıflama gibi birçok soruna yol açmaktadır. Diyabet serbest radikallere bağlı oluşan hasar artışla ilişkilidir. C vitamini diyabetiklerde serbest radikal hasarını azaltan, kan şekeri kontrolünü artıran, hücrelerdeki sorbitol birikimini azaltan ve proteinlerin glikozilasyonunu inhibe eden başlıca bileşiklerdendir. Sorbitol birikimi ve proteinlerin glikolizasyonu, diyabetin (özellikle göz ve sinir sistemi) birçok komplikasyonu ile ilişkilidir.
C vitamini diyabet tedavisinde cost-efektif bir tedavi seçeneğidir. Diyabetiklerde etkili C vitamini dozu 1-3 g/gün’dür.

SORBİTOL ve DİYABET KOMPLİKASYONLARI: Sorbitol, hücre içerisinde glukozun aldoz redüktaz yardımıyla metabolizması sonrasında oluşur. Diyabeti olmayanlarda sorbitol sorbitol dehidrogenaz tarafından fruktoza çevrilir. Bu sayede sorbitol hücre içinde birikmeden hücre dışına atılabilir. Ancak diyabetiklerde hiperglisemiye bağlı olarak sorbitol hücre içinde birikir ve diyabetin kronik komplikasyonları gelişmeye başlar.
Ad:  vc8.JPG
Gösterim: 1765
Boyut:  20.3 KB
Sorbitole katarakt ilişkisini inceleyerek sorbitole bağlı diyabetik komplikasyonların nasıl geliştiğini anlayabiliriz. Lensin damar yapısı olmadığı halde hayat boyunca devamlı şekilde aktif şekilde metabolize olarak gelişmeye devam eder. Hiperglisemi, glukozun sorbitol yoluna kaymasına yol açar. Lens membranı neredeyse tamamen sorbitolü geçirmez ve lenste sorbitol dehidrogenaz enzimi olmadığı için sorbitol lens içinde birikmeye başlar. Glukoz seviyesi normale gelse de, sorbitol konsantrasyonunda azalma olmaz. Bu birikime bağlı oluşan osmotik gradyente bağlı olarak su hücre içine girer. Hücreye su girince, hücre osmotik dengeyi sağlamak için aminoasit, inositol, glutatyon, niasin, C vitamini ve potasyum gibi küçük molekülleri serbest bırakır. Bu bileşiklerin görevi lensi hasardan korumaktır. Bu bileşiklerin kaybı ile hasara yatkınlık artar. Sonuç olarak lens içindeki hassas protein lifleri opaklaşır (ışık geçirmez) ve katarakt oluşur.
Sorbitol birikimini inhibe eden ilaçlar oldukça toksiktir. Bunun aksine C vitamini oldukça güvenilirdir ve anlamlı derecede sorbitol seviyesini düşürür. Çift-kör kontrollü çalışmalarda tip 1 diyabetlilerde,100-1000 mg/gün C vitamininin bir ay içinde eritrositteki sorbitol seviyesini normale getirdiği gösterilmiştir.

GLİKOZİLASYON İNHİBİSYONU: Glukozun proteinlere bağlanması glikozilasyon olarak isimlendirilir ve birçok proteinin hem görevinde hem de yapısında değişikliğe yol açar. Diyabette aşırı glikozilasyona bağlı olarak albumin, eritrosit proteinleri, lens ve miyelin kılıfında da glikozilasyon meydana gelir. Bu glikozilasyona bağlı olarak anormal yapıda ve fonksiyonda hücre ve dokular meydana gelir. Bu da diyabete bağlı komplikasyonların oluşumuna katkıda bulunur. Mesela glikozile LDL molekülü, LDL reseptörlerine bağlanmaz ve karaciğerdeki kolesterol sentezini inhibe etmez. Bu da, diyabetiklerde kolesterol yüksekliğine ve ateroskleroz riskinde artışa yol açar.
Neyse ki, 1-3 g C vitamini desteği glikozile protein miktarını azaltabiliyor. Mesela, glikozile albumin miktarını % 33 azaltıyor.

SPERM MİKTARINDA AZALMA:
C vitamini spermin DNA’sını hasarlardan korumada oldukça önemli rol oynar. Seminal sıvıdaki askorbik asit miktarı, diğer tüm vücut sıvılarından daha fazladır. Sağlıklı kişilerde günlük C vitamini alımı, 250 mg’dan 5 mg’a düşerse seminal sıvıdaki askorbik asit miktarı % 50 azalır ve DNA’sı hasar gören sperm miktarı % 91’e yükselir. Bu sonuçlara göre diyetle alınan C vitamini, spermi hasarlardan korumada oldukça önemlidir ve düşük C vitamini alımı kısırlığa yol açabilir gibi gözüküyor.
Sigaranın tüm vücutta C vitamini seviyesini azalttığını biliyoruz. Sigara içenlerin, içmeyenlere göre en az iki kat daha fazla C vitamini almaları gerekiyor. Sigara içenlerdeki sperm miktarının düşük olmasının nedenlerinden biri de, C vitamini azalmasıdır. Bir çalışmada, günlük bir paket sigara içen erkeklere 200 veya 1000 mg C vitamini verildi. Sperm miktarı C vitamini desteğinin düzeyi ile orantılı olarak arttı. Buna göre C vitamini düzeyinin artması, sperm miktarını arttırıyor.
Sigara içmeyenler de, C vitamininden sigara içenler kadar fayda görüyor. Bir çalışmada 30 sağlıklı infertil erkeğe 200 mg/gün veya 1000 mg/gün C vitamini ve plasebodan biri verildi. Haftalık olarak; sperm miktarı, canlılık oranı, hareket yeteneği, aglünitasyon yeteneği, şekil anormalliğine bakıldı. Bir hafta sonra 1000 mg/gün C vitamini alanlarda sperm miktarında % 140, 200 mg alan grupta % 112 artış saptanırken, plasebo grubunda değişiklik olmadı. Üç hafta sonrasında, C vitamini alan iki grupta da artış devam etti ve 200 mg alan grup,1000 mg alan gruptaki artışı yakaladı. İlerlemenin göstergelerinden biri de, sperm aglütinasyonudur. İmmün sistemin ürettiği antikorlar sperme yapışınca, sperm aglütine olur. Genelde antikorlar sperme prostat ya da kronik genitoüriner sistem enfeksiyonlarında tutunur. Spermlerin % 25’den fazlasında aglütinasyon olduğunda, fertilizasyon pek mümkün olmaz. Çalışmanın başlangıcında her üç grupta da, aglütine olan sperm miktarı %25’den fazlaydı. Üç hafta sonra C vitamini alan grupta, aglütine olan sperm oranı % 11 idi. Çalışmanın en önemli sonucu ise 60 gün sonra C vitamini alan grubun tamamının hanımları gebe kalmıştı. Plasebo grubunda ise hiç gebeliğe rastlanmadı. Bu sonuçlara göre C vitaminin erkek infertilite tedavisinde oldukça etkili olduğunu söyleyebiliriz. Bu etki, infertilite sebebi sperme bağlanan antikorlar olunca daha da belirginleşiyor.

PARKİNSON HASTALIĞI


Parkinson hastalığının nedenini bilmiyoruz. Ancak çoğu doktor, beyinde bir nörotoksinin bazal gangliyonlarda oksidatif hasara yol açmasıyla meydana geldiğini düşünüyor. Bazal gangliyonlar kas tonusunu ve hareketi kontrol eder. Oksidatif hasar modeline göre oksidasyon reaksiyonları serbest radikal oluşmasına neden olur, bu radikaller ise sinir hücrelerine hasar verir.
Medikal tedavinin yeterli olmadığı Parkinson hastalarına, C ve E vitamini desteği vermek hastalığın ilerleme hızını yavaşlatıyor. Erken evre Parkinson hastalarında, yüksek doz E ve C vitamini verilerek çalışma yapıldı. Yüksek doz verildi, çünkü beyin dokusunda antioksidan miktarını arttırmak diğer dokulara göre daha zordur.
Çalışma 1979 yılında başladı. 21 erken evre Parkinson hastasına günlük 3 g C vitamini ve 3200 I.U E vitamini verildi. Hastalar yedi yıl boyunca takip edildi. Hastalar ilaç tedavisi de alıyorlardı. Ancak, ilaç tedavisi alanlarda belirlenen hastalığın ilerleme hızına göre, vitamin alanlarda daha yavaş ilerleme görüldü. Hastalar erken yaşta başlayan ve geç yaşta başlayan olmak üzere iki gruba ayrıldı. Antioksidan almayanlarda hastalığın başlangıcından itibaren sırayla 40 ve 26. aylarda tedavi gerekti. Destek alanlarda ise sırayla; 65 ve 59. aylarda tedavi gerekti. Buna göre, vitamin alanlarda tedavi gereksinimi 2-3 yıl geciktiriliyor. Bu sonuçlar hastalığın progresyonunun yavaşlatılması için umut veriyor.

DERİ ÜLSERİ ve YARA İYİLEŞMESİ


Hastanede yatan hastaların % 10’u ve yaşlı hastaların % 30’unda bası yarasından yakınmaktadır. Kalça kırığı olan yaşlı hastalar risk altındadır. Bu hastaların % 60’ında yaralar oluşur.
Kalça kırığı nedeniyle hastaneye yatırılan 21 hasta incelendiğinde yatak yarası gelişenlerde, gelişmeyenlere göre C vitamini miktarı % 50 daha az saptanmıştır. İlginç bir şekilde, çinko, A ve E vitamini seviyesi ile bası yarası ile ilişki saptanmadı.
Bası yaraları oldukça ağrılıdır ve çok zor iyileşirler. Eğer bası yarası optimal C vitamini seviyesi sağlanarak önlenebilirse bu çok büyük bir başarı olur. Bu kolay ve cost-efektif bir tedavi olur.

GEBELİKLE İLİŞKİLİ DURUMLAR


C vitamini preeklamsi ve prematür membran rüptürünü önlemede etkili gibi gözüküyor.

PREEKLAMSİ: Preeklamsi gebelikte ciddi bir durumdur. Kan basıncı artması, sıvı retansiyonu ve idrarla protein kaybıyla ilşkilidir. Preeklamsi gebelerin yaklaşık % 7’sini etkiler. Intrauterin gelişme geriliği, prematür doğum ve perinatal asfiksiye yol açarak yenidoğan morbidite ve mortalitesini arttırır. Buna ek olarak annede plansenta anomalisi, intraserebral kanama, karaciğer ve böbrek yetmezliği riskini arttırır.
Beslenme ile ilgili faktörlerin, preeklamside rolü vardır. En çok göze çarpanlar; magnezyum ve kalsiyum düşüklüğüdür. Son olarak bunlara, antioksidan düşüklüğü de eklenmiştir. Damar endotelyumuna bağlanıp hasar yapan serbest radikaller, preeklamsi gelişiminde kritik bir rol oynar. Antioksidanlar, vasküler endotelin korunmasında oldukça gereklidir. Düşük antioksidan seviyesi, preeklamsi gelişme riskini arttırabilir.
Bir çalışmada, preeklamsisi ola 30 bayan ile,normal gebeliği olan 44 bayan incelenmiştir. Hem ılımlı hem de şiddetli preeklamsisi olan bayanların C vitamini seviyesi daha düşük bulunmuştur. Alfatekoferol ve beta-karoten seviyesi yalnızca şiddetli preeklamsisi olanlarda düşük saptanmıştır. Bu sonuçlara göre; gebelikte antioksidan alımını arttırmak preeklamsi gelişimini önlemede katkı sağlayabilir.

FETAL MEMBRANLARIN ERKEN RÜPTÜRÜNÜN ÖNLENMESİ: Erken membran rüptürü, perinatal mortalite ve morbiditenin en önemli nedenlerinden biridir. Erken membran rüptürünün nedeni tam olarak bilinmiyor, ancak beslenme ile ilişkili olabilir. C vitamini eksikliği risk faktörü olabilir. Sigara içenlerdeki erken mebran rüptürü riskindeki artış sigaranın C vitamini seviyesini azaltmasına bağlı olabilir.
C vitamini seviyesindeki azalma, amniyotik kesenin geçirgenliğinde bozulmaya yol açabilir. Bunun nedeni kollajen içeriğinde azalma veya amniotik dokunun serbest radikallerle hasara duyarlı hale gelmesidir.
Yeni yapılan bir çalışmada erken mebran rüptürü olan ve sağlıklı toplam 80 gebede, A, C ve E vitamini seviyelerine bakıldı. İki grup arasında serum retinol, E ve C vitamini seviyeleri arasında fark saptanmadı. Ancak erken membran rüptürü olan grupta kontrol grubuna göre amniyotik sıvıdaki C vitamini seviyesi ve serum beta-karoten seviyesi daha düşük bulundu.
Bu sonuçlar, amniyotik sıvıdaki C vitamini eksikliği ile erken membran rüptürü arasındaki ilişkiyi kanıtlıyor. Amniyotik membranların sağlıklı olmasını sağlamak için, beta- karoten ve C vitamini birlikte sinerjistik olarak çalışır. Erken membran rüptürü açısından risk taşıyan gebeler, C vitamini ve beta-karoten desteğinden fayda görebilir.

DOZ ARALIĞI


İnsanın ne kadar C vitaminine gereksinimi olduğu hala tartışmalıdır. İki Nobel sahibi Linus Pauling sağlıklı kişilere günde 2-9 g C vitamini gerektiğini, stres veya hastalık durumunda dozun arttırılması gerektiğini söylemektedir. Son zamanlarda ise ishale yol açmamak şartıyla mümkün olan en yüksek dozun alınması gerektiğini söylüyorlar. Bunun aksine olarak, erişkinlerde 60 mg C vitamininin yeterli olduğunu söyleyenler de vardır.
Genel kanaat ise sağlıklı kişilere ve gebelere 500 mg/gün C vitamini verilmesiyle, yeterli antioksidan koruma ve sağlığa yararlı etki elde edilebilir. Ancak yüksek doz C vitamininin gerektiği diyabet, katarakt, glokom, enfeksiyonlar, kanser, Parkinson gibi durumlar mevcuttur. Böyle durumlarda, C vitamini en az 1g/gün dozunda verilir.
Yalnızca C vitamini desteği yapılmasına güvenilmemelidir. Çünkü C vitamininden zengin yiyecekler aynı zamanda flavonoid ve karotenden zengindir. Bunlar da C vitamininin etkisini arttırırlar.

KULLANIM GÜVENLİĞİ


C vitamini oldukça güvenilirdir. En önemli yan etkileri diyare, distansiyon ve gaz şikayetidir. Yüksek doz C vitaminine bağlı en önemli yan etki böbrekte kalsiyum-okzalat taşlarının oluşmasıdır. Ancak yapılan çeşitli çalışmalarda, yüksek doz C vitamininin böbrek taşına yol açtığı gösterilmemiştir. Günlük 10 g’dan fazla C vitaminin üriner oksalat seviyesini etkilemediği gösterilmiştir.
Başı araştırmacılar yüksek doz C vitamininin aniden kesilmesinin veya gebelerde doğumdan sonra rebound skorbüte yol açtığını söylemişlerdir. Ancak başka bir çalışmada, aniden kesilince veya gebelik sonrası rebound skorbüt gelişimi saptanmamıştır. Rebound skorbüt gelişimi tartışmalı olduğundan, tedbirli olmakta fayda vardır. Bu yüzden günde 500 mg’dan fazla C vitamini alınıyorsa, dozu yavaş yavaş azaltmak önerilir. Gebeler için 500 mg/gün güvenilir doz olmaktadır.

İLAÇ ETKİLEŞİMİ


C vitamini en çok E vitamini, selenyum ve beta-karotenle etkileşir. Antioksidanları birlikte vermek, tek başına vermeye göre ek faydalar sağlar. Mesela, bir çalışmada hamsterlerde ağız kanserini önlemede, beta-karoten, E vitamini, glutatyon, C vitamini karışımını vermek, bunların herhangi birisini tek başına vermeye göre daha etkili bulunmuştur. Antikanser etkileri additif değil sinerjik olarak artıyor. C vitamini demir emilimini arttırır, bakır emilimini azaltır. Kanda B 12 vitamini sonucunu etkiler, ilaçlarla etkileşmez.

kaynak: Ankalab
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
30 Mayıs 2016       Mesaj #6
Safi - avatarı
SMD MiSiM

C vitamini


  • C vitamini, askorbik asit olarak da bilinir, suda eritilebilen ve birçok görevi olan vitamin.
  • Çoğu hayvanlar ve bitkiler, kendi C vitaminlerini glukozdan üretebilirler.
  • İnsanlar, bazı meyve yarasaları, hint domuzu ve insan benzeri primatlar C vitamini üretemediklerinden bunu besinlerden almak zorundadırlar.

Tarihçesi


  • Askorbik asit üzerinde ilk bilimsel araştırmalar ı^ü/de Holst ve Frolich tarafından yapılan deneylerle başlar. Araştırmalarını sürdüren Holst ve Frolich birçok besin maddesinin ve bu arada özellikle yeşil sebze ve meyvelerin skorbüt hastalığını önleyici etkileri olduğunu bulmuşlardır. C. Funk 1912’de skorbüt hastalığının besinlerde bulunan bir faktörün eksikliği sonucu oluştuğu düşüncesini ortaya koymuş ve bu maddeye antiskorbutik vitamin adını vermiştir. Daha sonra Drummond 1920’de antiskorbutik vitamin için Vitamin C adını kullanmıştır. Zilva ve çalışma arkadaşları (1918-1929) limondan antiskorbutik faktörü yoğunlaştırma üzerinde çalışmışlar ve hemen hemen saf askorbik asit bazı fiziksel ve kimyasal özellikleri belirlenerek izole edilmiştir. Zilva bu çalışmaları esnasında 2.6- diklorofenolindofenolün (2.6-DCPIP) vitamin çözeltisi tarafından indirgendiğini de bulmuştur.
  • Zilva deneylerini sürdürürken Szent-Gyorki 1928 yılında portakal. lahana ve hayvanların adrenal bezlerinden askorbik asidi ayırmış fakat 1932 yılına dek bu maddenin antiskorbüt vitamini olduğunu anlayamamıştır. Buluşunu yayımlamadan King bu araştırmadan habersiz heksuronik asit ile aynı olduğunu kabul ettikleri kristal maddenin limon suyundan izolasyonunu bildirmiştir. Bundan sonra birçok bağımsız araştırıcılar özellikle Tillmans. Vedder. Nelson. Harris ve Von Vargha vitaminin kimliğini saptamışlar ve glikozdan sentezini gerçekleştirmişlerdir. Askorbik asit ismi Szent-Gyorki’e izafeten verilmiştir.
  • Askorbik asit ve vitamin C. L-ksiloaskorbik asidin günümüzde yaygın olarak kullanılan iki ismidir. Bununla beraber tarihsel gelişimi sırasında cevitamik asit. antiskorbutik vitamin. heksuronik asit. skorbutamin ve redoxon olarak adlandırılmıştır. Diğer kimyasal isimleri; L-askorbik asit. 3-Oxo-L- glufuranolaktonel (enol form). L-3-ketotreoheksuronikasitlaktondur. 

Genel Özellikleri


  • Askorbik asit bir monosakkarit türevi olup yapıca glikoza ve diğer altı karbonlu monosakkaritlere benzer. Renksiz, beyaz, dikdörtgen kristallerdir. Çok hafif özel bir kokusu vardır. Ekşi tatta ve asit reaksiyondadır. Optikçe aktiftir. Polarize ışığı sağa çevirir. Asetonda çok zor çözünür. Eter, petrol eteri, benzen, kloroform ve yağlarda çözünmez.
  • C vitamini kimyasal olarak askorbik asidin ışığı sola döndüren enantiyomeridir. Ticari C vitamini genelde askorbik asit kristallerinden veya askorbik asidin kalsiyum veya sodyum tuzlarından oluşmaktadır.
  • C vitamini (askorbik asid) omurilik. akciğer ve göz gibi pek çok hayvansal dokunun sulu bölümlerinde oldukça yüksek yoğunlukta (milimolar ve üstü) bulunur. Bazı meyveler yüzde ı'den fazla (~6 mM) içerebilir. İnsan kanı plazmasında normal olarak 0,1 mM düzeyinde bulunur. Çoğu organizma C vitaminini sentezleyebilmesine rağmen. insanlar dahil birkaçı onu diyetle almak zorundadırlar. Enediol yapısından ötürü. hayli düşük bir ilk pKa sergiler (4.2 civarında) ve buna bağlı olarak da çoğu dokularda monoanyon olarak varolur. 3- pozisyonundaki hidrojen de. ki en asidik olanıdır. tek elektronlu oksidasyon reaksiyonlarında çıkarılan hidrojen atomudur.
  • C vitamininin kesin ölçümü hem onun biyokimyasal hem de farmakokinetik özellikleri için zorunludur. Biyolojik sistemlerde askorbik asidin rolü. C vitamininin in vivo fonksiyon ve gerekleri iki faktörle birlikte ele alınmalıdır: Birincisi. C vitamininin hem antioksidan hem de bir enzim kofaktörü olarak hareket etme yeteneği dahil biyokimyasal özellikleridir. İkincisi. bağırsakta emilmeyi. serum konsantrasyonunu. hücresel dağılımı. kullanım ve dışarı atılımını içeren farmakokinetiğidir.

Kaynakları ve Kullanım Alanları


  • Askorbik asit bütün canlı dokularda bulunur. Doğada çok yaygın şekilde bulunan bu vitaminin en zengin kaynaklarını taze meyve ve sebzeler ve çiğ et oluşturur. Meyveler arasında en çok askorbik asit içerenler; limon, portakal, greyfurt, kivi, ananas, çilek ve frenk üzümüdür. Elma, armut ve erik ise bunlara göre daha az miktarda askorbik asit içerir. Bu meyvelerden özellikle sitrus meyveleri (limon, portakal, greyfurt), kivi ve domatesin dış kısımları (kabuk) askorbik asit bakımından zengindir.
  • Sebzeler, özellikle kuşburnu, karnabahar, lahana, ıspanak, kuru soğan, biber, turp, tere, maydanoz ve yer elması askorbik asit bakımından en zengin kaynaklardandır. Aşağıdaki tabloda çeşitli sebze ve meyvelerin askorbik asit değerleri görülmektedir.

Çeşitli sebze, meyvele ve hayvanlarda askorbik asit miktarları


Ad:  vita4.JPG
Gösterim: 2306
Boyut:  57.5 KB
Sebze ve meyvelerin askorbik asit değeri türüne, yetiştiği toprağa, iklime ve olgunluk derecesine göre değişir. Genellikle ham meyve ve sebze iyice olgunlaşmışından daha çok askorbik asit içerir. Yine güneş ışığından çok yararlanan bitkilerin askorbik asit değeri az olanlardan daha yüksektir.
Askorbik asit oksijen tutma özelliğine sahip olması nedeniyle antioksidan olarak kullanılır. Yağların ve yağlı besinlerin uzun süre saklanabilmesi, beyaz renkteki sebze ve meyvelerin kararmasının önlenmesi için kullanılır. Ayrıca çabuk soğutularak dondurulumuş meyveler erime sırasında doğal renk ve kokularını yitirir. Bunlara dondurmadan önce saf askorbik asit katmakla bu sakıncalar önlenebilmektedir. Oksijen hoşa gitmeyen değişiklikleri yapmadan önce askorbik asit tarafından tutulur. Bu şekilde dondurulumuş kayısı, şeftali, elma, uzum, muz. armut. ananas gibi meyvelerde 25 yıldan beri askorbik asit antioksidan olarak yeğlenerek kullanılır ve yaygın biçimde de gıda sanayiinde kullanılır. Sadece tek yanlı zincir hidroksil grubunun konfigürasyonunda değişiklik gösteren sentetik izomer eritorbik asid de kuvvetli bir antioksidandır fakat tam tersine pek az vitamin aktivitesi vardır. Yine de doğal olarak oluşur ve belli mantarlarda askorbatın yerini alır.U Bundan başka askorbik asit birçok preparatlarında, besin ve içeceklerin vitamince zenginleştirilmesinde kullanılır.
Askorbik asit kuvvetli bir indirgeyici ajandır; 280 mV'lik düşük bir redoks potansiyeline sahip olması onun hemen tüm diğer okside olan serbest radikallerle reaksiyona girme termodinamik potansiyelinin varolduğu anlamına gelir.
Demir ve bakır tuzlarının askorbattan H2O2 ve hidroksil radikallerinin oluşumunu desteklediği iyi bilinir ki bu muhtemelen onun bazı koşullarda sitotoksik olabilmesi veya prooksidan olarak davranmasıyla ilgilidir.
Askorbik asit tipik peroksil radikallerle suda tepkimeye girer;^ daha aktif triklorometilperoksil radikaliyle 100 kat daha hızlı tepkimeye gireriAskorbat molü başına yakalanan peroksil radikallerinin sayısı, düşük askorbat yoğunluklarında 2'den, yüksek askorbat yoğunluklarında o'a kadar değişiklik gösterir.^ Bunun nedeni yüksek askorbat seviyelerinde radikal yakalamayla rekabet eden kendi kendini sonlandıran reaksiyonlardır.

Önemi ve Eksikliği


  • C vitamini (askorbik asid), insanlar için zorunlu bir besindir. C vitamininin vücudun çoğu dokusuna sağlamlığını veren kolajenin üretiminden alyuvarların işlemesine kadar çok sayıda görevi vardır. Beslenme rejiminde askorbatın eksikliği iskorbüt hastalığına yol açar. Bu hastalık, halsizlik, kolayca kanayan diş etleri, ciltte morluklara neden olan deri altında küçük kanamalar, saçların kıvrılması, hiperkeratosis, eklem ağrısı, nefes darlığı ve letarji (uyuşukluk) şeklinde kendini gösterir. C vitamini eksikliğinin önemli bir erken belirtisi de bitkinliktir.
  • Ağır skorbüt günde 50-100 mg C vitamini ile engellenebilir (1 mg = 1 miligram = 1/1000 g = 0,001 gram). Günde 501500 mg alan insanlar klinik belirtisiz skorbüt halindedirler. İnsanlığın büyük çoğunluğu, batı toplumları dahil, bu durumdadır. Bunun nedeni ağır skorbütü engelleyen miktarın ötesinde C vitamini alımının tıpta (ortomoleküler tıp dışında) daha kabul edilmemiş olmasındandır. Bu durumun temel belirtileri zayıf bağışıklık sistemi, alerji, kanser, mide ülseri ve kalp ve damar hastalıklarına elverişliliktir.
  • James Lind’in 200 yıl önce denizciler üzerinde yaptığı iskorbütle ilgili çalışmasında bitkinlikten sözedilmektedir ve bu, Ulusal Sağlık Enstitüsü’nün son çalışmalarında da C vitamini eksikliğinin ilk belirtisi olarak geçmektedir. En son 1989’da Ulusal Bilimler Akademisi Gıda ve Beslenme Heyeti tarafından tavsiye edilen günlük C vitamini alım miktarı 60 mg’dır. Ancak son veriler bu tavsiyelerin dayandığı verilerin hatalı olabileceğini ve tavsiye edilen alım miktarının günde 60 mg’dan fazla olması gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu konular aşağıda daha geniş olarak ele alınacaktır. Ayrıca belirli popülasyonların daha fazlasına ihtiyaç duyduğunu gösteren kanıtlar da vardır. Sonuç olarak hamile kadınlara günde 70 mg, emzikli kadınlara günde 95 mg ve sigara içenlere de günde 100 mg tavsiye edilmektedir.
  • Pauling 1970 yılında yayınladığı araştırmasında günlük miktarın 2-3 g olması gerektiğini ileri sürmektedir. İngiltere’de yapılan çalışmalar yetişkinler için günlük alınması gereken miktarın 30 mg, SSCB’de yapılan çalışmalar ise bu miktarın 70-700 mg olduğunu göstermiştir. Günlük askorbik asit gereksinimi olarak çeşitli kaynaklar tarafından önerilen miktarlar arasında farklılıklar vardır. Bunun sebebi askorbik asit ihtiyacımızın ampirik esaslara dayandığıdır. Günlük askorbik asit gereksinimi yaş ve cinsiyete bağlı olarak da değişmektedir.

Yaşa ve cinse göre günlük askorbik asit ihtiyaçları


Ad:  vita5.JPG
Gösterim: 2381
Boyut:  49.0 KB

Hangi Durumlarda Gerekli Olur


Askorbik asidin vücutta birçok kimyasal tepkimenin normal olarak yürümesi içir vitaminin dokulardaki durumunu etkilemesi bireyin gereksinimini a ' '
düzeyde bulunması gebelik, emziklilik, zehirlenme, bakteri toksinleri veya enfeksiyonlara, soğuk, yaralanma, hırpalanmalar gibi streslere karşı konulması için önemlidir. Ayrıca sporcuların normalden daha fazla askorbik aside ihtiyaçları olduğu bildirilmiştir. Aynı şekilde yanık ve ameliyatlarda günlük gereksinimin arttırılması gerekir. Ağızdan doğum kontrol hapları alınması, hamilelik. sigara içilmesi gibi durumlarda da gereksinim artabilmektedir.
Askorbik asidin yetersizliği başladığında idrar ve kandaki askorbik asit miktarı azalmaktadır. Radyoizotopla yetişkinler üzerinde yapılan denemelerde, normal askorbik asit alımında vücut dokularında ortalama 1500 mg kadar askorbik asit bulunmaktadır. Askorbik asitsiz bir diyet alınmaya başlandıktan sonra bu miktar günlük %2,6'lık bir hızla azalarak 84-97 gün sonra 300 mg'a kadar inmektedir. Bu düzeyde idrarda askorbik asit görülmemekte, kan plazmasındaki miktar 0,3 mg/100 mL'ye inmektedir. Bu durumda askorbik asit eksikliğine bağlı klinik belirtiler görülmeye başlamaktadır. Klinik belirtilerin hafif şekilleri yorgunluk, iştah azalması, yaraların iyileşmesindeki gecikme ve isteksizliktir. Yetersizlik arttıkça klinik belirtiler ağırlaşmakta ve sırası ile büyümede duraklama, anemi, enfeksiyonlara karşı direncin azalması, diş etlerinin şişmesi ve kanaması, diş kaybı, eklemlerde şişmeler, ateş, kanamalar ve kemiklerde kırılmalarla belirlenen skorbüt hastalığı görülmektedir.
Bazı araştırmacılar askorbik asidin kanser ve kalp hastalığının önlenmesinde, sıradan soğuk algınlığının önlenmesi şeklinde bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde rol oynadığını belirtmektedirler.
Bütün canlı dokularda bulunan askorbik asit (C vitamini) vücutta bir çok kimyasal tepkimenin normal olarak yürümesi için gereklidir. Doğada yaygın olarak bulunan bu vitaminin en zengin kaynakları taze meyve ve sebzelerdir. Dış etkenlerin bu vitaminin dokulardaki durumunu etkilemesi bireyin gereksinimini arttırmaktadır. Bu bakımdan çeşitli farmasötik preparatları halinde kullanılmaktadır.
Beslenme ve sağlık açısından insan yaşamında önemli bir vitamin kaynağı olan askorbik asidin besinlerde UV- spektrofotometrik yöntem ile miktar tayininde termal bozundurma, katalitik dönüşüm, UV ışm ile bozundurma ve alkali ile muamele gibi zemin düzeltmeleri yapılmaktadır. 

Farmokolojik Etkisi


  • Askorbik asidin kandaki ve idrardaki düzeyleri alınanla orantılıdır. Günlük 60-75 mg askorbik asit alanlarda serum askorbik asit düzeyi 0,75 mg/dL olarak bulunmuştur. Vitamin yetersiz alındığında kan ve idrardaki miktarlar azalır. Kan ve idrardaki vitamin miktarının azlığı dokularda yeterli miktarda askorbik asidin bulunmadığının işareti sayılır. Bu nedenle kanda ve idrardaki vitaminin düzeyi bireyin askorbik asit yönünden yeterli beslenip beslenmediğinin saptanmasında gösterge olarak kabul edilir.
  • Askorbik asidin vücut çalışmasında birçok işlevi vardır. Son yıllarda yapılan araştırmalar, askorbik asidin bağ dokularından olan kollojen sentezinde görev aldığını ortaya koymuştur. Askorbik asidin kan damarlarının kuvvetli olmasında da görev yaptığı sanılmaktadır. Vitamin yetersizliğinde kan damarları zayıflamakta ve ufak darbelerle kanamalar görülebilmektedir.
  • Askorbik asidin vücudu enfeksiyonlardan ve bakteri toksinlerinden koruduğu yolundaki gözlemler tam olarak açıklığa kavuşmamıştır. Enfeksiyonlar vücut doku ve sıvılarındaki askorbik asit miktarını azaltmaktadır. Enfeksiyonlarda beyaz kan hücrelerinde askorbik asit düzeyi düştüğünden bağışıklığın zayıfladığı sanılmaktadır. Normal askorbik asit gereksiniminin karşılanması ile dokulardaki miktarın yeterli düzeyde tutulabildiği rapor edilmiştir. Bununla birlikte şiddetli enfeksiyon ve bakteri zehirlenmelerinde alınan askorbik asit miktarının arttırılması gerektiği görüşünde olanlar da vardır.
  • Askorbik asidin steroid hormonlarının sentezinde de görev aldığı bildirilmiştir. Askorbik asit yetersizliğinde, adrenalin bezi %270 oranında büyüme göstermektedir. Askorbik asidin efinefrin ile yara ve iltihaplanmaya karşı etkinlik gösteren steroidlerin sentezinde rolü olduğu bildirilmiştir.
  • Askorbik asit diğer bazı besin öğelerinin vücutta kullnılması için de yardımcıdır. Askorbik asidin demir, kalsiyum, B vitaminlerinden tiamin, riboflavin, folik asit, pantotenikasit, A ve E vitaminlerinin vücutta daha elverişli olarak kullanılmalarında gerekli olduğu rapor edilmiştir. Bunun yanında aşırı askorbik asit alımının bağırsaklarda asiditeyi arttırarak B12 vitamininin emilimini azalttığı da bildirilmiştir. Askorbik asidin bu alandaki görevi oksidasyon redüksiyon olaylarındaki etkinliğindendir. Folik asidin etkin şekli olan tetrahidrofolik aside dönüşmesi askorbik asidin yardımı ile olmaktadır. Diğer B vitaminlerinin kullanılmasındaki etkinliği ise bağırsak florasının olumlu yönde değişmesini ve dolayısı ile daha çok B vitamini sentezlenmesini sağlamasındandır.
  • Askorbik asit, bazı toksik öğelerin etkisini azaltmaktadır. Örneğin vücuda alınan nitritlerin kanser yapıcı nitrozoma dönüşümünü önlemektedir. Askorbik asidin hücre çalışmasında görev alan birçok öğe ile ilişkisi olmasına karşın bu ilişkilerden birçoğunun gerçek mekanizması henüz yeterince açıklanamamıştır. Bununla birlikte askorbik asidin vücut çalışmasında çok yönlü ve önemli görevleri olduğu kesin olarak bilinmektedir.
  • Askorbik asit yan etkileri oldukça az olan bir ilaç etken maddesidir. Fazla miktarda alındığında diyare ve karın ağrısı yapabilir. Yüksek dozda askorbik asit ile tedavi gören gebelerden doğan bebeklerde skorbüt oluşmasının kolaylaştığı saptanmıştır.

Alım Şekli ve Dozajı


Yapay C vitaminiyle bitkilerden elde edilen C vitamini arasında fark yoktur. Bununla birlikte en uygun olanı C vitaminini doğal besinlerden almaktır. Doğal besinlerin dışında C vitamini çeşitli şekillerde alınabilir. Ağız yoluyla tablet olarak yutulabilir. Ancak eczanede satılan C vitaminlerinin dozu genelde düşük olmakla beraber, kilo başına fiyatı da yüksek olabilmektedir. En ucuz ve en uygun şekli toz halinde, %99,5 veya daha yüksek saflıkta, tıbbi askorbik asit kristalleridir. (Teknik saflık düzeyindeki askorbik asit tüketilmemelidir.)
Günlük doz (2-5 g) küçük dozlara bölünerek büyük bir bardak su veya meyve suyuna karıştırılarak yutulabilir. Asitlikten rahatsız olanlar bir bardak suya askorbik asit koyup yarı miktarda sodyum bikarbonat (kabartma tozu) ekleyerek asitliği yok edebilirler. Bu durumda sodyum askorbat içilmiş olunur.
On yaşından küçük çocuklara yaşları kadar gram askorbik asit verilmesi tavsiye edilir. Ağır hastalıklarda, özellikle viral enfeksiyonlarda ve kanserde hastalara damardan, günde 20 ila 300 mg sodyum askorbat verilmesi her zaman ağrıların, ateşin ve diğer semptomların hızla azalmasına, kanser dışında çoğu zaman hastanın iyileşmesine ve kanserli durumdaki hastanın ömrünün önemli ölçüde uzamasına yol açmaktadır.
Yüksek dozlu C vitamini alımını ortomoleküler tıbbın babası olarak nitelendirilen çift paylaşılmamış Nobel ödülü sahibi Linus Carl Pauling yaygınlaştırmıştır. 

kaynak: Vitaminler M.Akgün
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
2 Haziran 2016       Mesaj #7
Safi - avatarı
SMD MiSiM

C Vitamini (Askorbik Asit)


C vitamini bütün canlı dokularda bulunur, kimyasal adı L-Askorbik Asit’tir. Bir monosakkarit türevidir, yapıca glikoza benzer.
Ad:  c1.JPG
Gösterim: 1766
Boyut:  11.7 KB
Ticari C vitamini genelde askorbik asit kristallerinden veya askorbik asidin kalsiyum veya sodyum tuzlarından oluşmaktadır. C vitamini; insan kanı plazmasında omurilik, akciğer, göz gibi pek çok hayvansal dokuların sulu bölümlerinde oldukça yüksek yoğunlukta bulunur. Bitkiler de yapılarındaki glikozu kullanarak C vitamini sentezlemektedir. İnsanlar, primatlar (şempanze, goril, orangutan ve bazı maymun türleri) bazı meyve yarasaları ve hint domuzu dışında diğer bütün memeliler, karaciğerlerinde glikozdan C vitamini yapabilmektedirler. Bu canlıların C vitamini yapamamasının sebebi, glikozu C vitaminine dönüştüren enzimin vücutlarında olmayışıdır.
Mikroorganizmalar C vitaminine (askorbik aside) gereksinim duymazlar ve sentezlemezler.

C Vitamininin Özellikleri


  • Renksiz, beyaz, dikdörtgen kristallerdir. Çok hafif özel bir kokusu vardır.
  • Ekşi tatta ve asit reaksiyondadır.
  • Optikçe aktiftir, polarize ışığı sağa çevirir.
  • Eter, benzen, kloroform ve yağlarda çözünmez, asetonda ve alkolde az erir.
  • Asit ortama dayanıklı, alkali ortama karşı çok hassastır.
  • Isıya karşı dayanıksızdır, ısı etkisi ile yapısında kimyasal bozulmalar olur.
  • Çabuk okside olur. pH’ın artması, ışık, gümüş ve bakır iyonları karşısında hızlı bir oksidatif parçalanmaya uğrar. Bu nedenle bakır kaplarda pişen yemeklerde C vitamininin önemli bir bölümü okside olur. Buna karşılık buharlı tencerelerde (düdüklü tencere), vakum altında pişen yemeklerde daha az C vitamini kaybı meydana gelir.
  • C vitamininin hem antioksidan hem de bir enzim kofaktörü olarak hareket etme yeteneği vardır.

C Vitamininin Vücuttaki Görevleri


  • C vitamini kuvvetli bir antioksidandır, oksijenin olumsuz etkilerini engeller. Antioksidan özelliğinden dolayı tiamin, riboflavin, pantotenik asit, biyotin, folik asit, E vitamini ve A vitamini yapısındaki çift bağların oksijen etkisiyle parçalanması ve bozulmasını engelleyerek vücudumuzda bu vitaminleri koruyucu etki yapar. Askorbik asit aynı özelliğinden gıda sektöründe de yoğun olarak kullanılmaktadır.
  • Askorbik asit vücudun savunma sistemini güçlendirir.
  • Aminoasitlerin, demir ve folik asidin metabolizmasında rol alır.
  • Kollajen sentezi için gereklidir, kemik ve dişlerin dayanıklı olmasını sağlar.
  • Kan damarları duvarlarının sağlıklı ve dayanıklı olmasını sağlar.
  • Alerjik olayların şiddetini azaltır, yara ve yanıkların kolay iyileşmesini sağlar.
  • İnsülin, kortizon gibi hormon ilaçları ile cıva, kurşun gibi ağır metallerin olumsuz etkilerini giderir.
  • Askorbik asit vücudumuzda çok az miktarda (5 mg kadar) depo edilir. Günlük ihtiyaçtan fazlası idrarla dışarı atılır. 
  • Besinlerin hazırlanması, pişirilmesi ve saklanması sırasında önemli ölçüde C vitamini kaybı olur. Bu nedenle çiğ olarak yenilebilecek olan (meyveler, havuç, domates, maydanoz, biber vb.) besinler günlük beslenmemizde mutlaka yer almalıdır.

C Vitamini Kaynakları


Bütün taze sebze, meyveler bir miktar C vitamini içermekle birlikte yeşil ve kırmızı biber, koyu yeşil yapraklı sebzeler, lahana, domates, portakal, limon gibi turunçgiller ve çilek, şeftali, kuşburnu, böğürtlen, askorbik asit bakımından en zengin kaynaklardandır.
Ad:  c2.JPG
Gösterim: 2393
Boyut:  67.6 KB
Pek çok sebzenin pişirildikten sonra C vitamini değeri (diğer vitamin ve minerallerle birlikte) azalır. Örneğin C vitamini bakımından zengin brokolinin sadece 3-4 dakika haşlanması veya buharda pişirilmesi C vitamini değerinin yaklaşık %25 azalmasına neden olur. Daha uzun sürelerde pişirmek ise (10-20 dakika) vitaminin %50’sinin kaybolmasına yol açar. 
Önceden pişirilen ve dondurulmuş olarak satılan sebzeler normal C vitamini değerinin sadece 1/3’ünü içerir.
Bu nedenle, vitaminin tam olarak alınabilmesi için sebze ve meyvelerin çiğ ya da çok az pişirilerek tüketilmesi önerilmektedir.


Gereksinimi, yetersizliği ve fazlalığında görülen bozukluklar


Yetişkinlerin günde 30-50 mg arasında C vitamini alması önerilir.
Yeşil ve kırmızı biber, koyu yeşil yapraklı sebzeler, domates,portakal, limon gibi turunçgiller, çilek, şeftali, kuşburnu, böğürtlen en iyi kaynaklarıdır. Orta büyüklükte bir portakal ile bir porsiyon sebze yemeği günlük C vitamini ihtiyacını karşılar. Ancak besinlerin hazırlanması, pişirilmesi ve saklanması sırasında önemli ölçüde C vitamini kaybı olur. Bu nedenle çiğ olarak yenilebilecek olan (havuç, domates, maydanoz, biber vb.) besinler günlük beslenmemizde mutlaka yer almalıdır.
C vitamininin ileri derecede yetersizliğinde; “skorbüt” hastalığı görülür. Hastalık kıl diplerinde kanamalar, kemik,diş ve dişetlerinde bozukluklar, büyümede duraklama şeklinde başlar. İlerlediğinde enfeksiyonlara karşı dayanıksızlık, deride küçük kanamalar, depresyon görülür. Kişi tedavi edilmezse ölümle sonuçlanır.
Yetişkinlerin vücudunda 5 mg kadar depo edilir fazlası dışarı atılır.
SİLENTİUM EST AURUM
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
15 Mart 2017       Mesaj #8
Avatarı yok
Yasaklı

C Vitamini Kanser Kök Hücrelerinin Çoğalmasını Engelliyor!


Ad:  thumbs_b_c_07e8e89034c147715c2ebd33048f7896.jpg
Gösterim: 1146
Boyut:  46.4 KB
Bilim adamları, C vitamininin (askorbik asit) kanser kök hücrelerini yok edebildiği sonucuna vardı. İngiltere'nin Manchester Salford Üniversitesi'nde yürütülen bir araştırma C vitamininin, deneysel ilaç 2-DG'den 10 kat daha etkili olduğunu ortaya koydu. Araştırmacılar, kanser kök hücrelerinin (CSCs) çoğalmasını durdurmak konusunda üç doğal maddenin (caffeic acid phenyl ester, silibinin ve askorbik asit), üç deneysel ilacın (actinonin, FK866 ile 2-DG) ve bir klinik ilacın etkinliğini inceledi.

Söz konusu maddelerin ve ilaçların etkisini ölçen Dr. Gloria Bonuccelli'nin liderliğindeki ekip, hücrelerin yaşamasına ve çoğalmasına imkan sağlayan, kanser kök hücrelerinin biyoenerjetik sürecine odaklandı. Çalışmanın, kanser kök hücrelerinin metabolizmasını bozmayı ve çoğalmasına engel olmayı amaçladığını belirten araştırmacılar, actinonin ve FK866 ilaçlarının en etkin maddeler olduğunu ifade etti.

Kaynak: AA / Oncotarget (15 Mart 2017)

Benzer Konular

14 Ağustos 2017 / JuNe Sağlıklı Yaşam
2 Haziran 2016 / JuNe Sağlıklı Yaşam
2 Haziran 2016 / ThinkerBeLL Sağlıklı Yaşam
2 Haziran 2016 / JuNe Sağlıklı Yaşam
2 Haziran 2016 / JuNe Sağlıklı Yaşam