Arama

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 14

Güncelleme: 20 Ocak 2015 Gösterim: 598.235 Cevap: 719
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
6 Mayıs 2006       Mesaj #131
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Allerji kelimesi günlük konuşmalarda en sık kullanılan tıbbi terimlerden biridir. Aynı şekilde doktor ve hastalar da pek çok tıbbi problemde allerjiyi sorumlu tutarlar. Saman nezlesi ve astma gibi iyi tanımlanmış allerjik hastalıklara ek olarak, baş ağrısı, mide ağrısı, hiperaktivite gibi çok değişik belirtiler de allerjiye bağlanmaktadır. Allerjilerin gerçekten yaygın olmasına ve hatta bazı gerçek allerjilerin gözden kaçabilmesine rağmen, allerji denen çoğu şey aslında allerji değildir. Allerji kelimesi Yunanca'da diğer anlamına gelen allos'dan köken alır. Baron Clemens von Pirquet 1906'da bu terimi, bağışıklık sistemi içindeki herhangi bir "değişmiş reaksiyon" u tanımlamak üzere kullanmıştır. Bu orijinal tanımda, bu reaksiyonların vücuda zararlı veya yararlı olabileceği yer almaktaydı.
Günümüzde allerji, çoğu kişinin sorunsuzca kabul edebileceği bir maddeye karşı olan anormal duyarlılık olarak tanımlanmaktadır. Örneğin, çoğu kişi polenlere hiç bir reaksiyon vermezken, allerjik rinitli kişiler kısa bir karşılaşmadan sonra bile, şiddetli reaksiyon verebilirler. Bu duyarlılığın bağışıklık sisteminin sadece bazı özel kısımlarını ilgilendirdiğini biliyoruz. Allerji için iyi bir karşılık aşırı duyarlılık olabilirdi, ancak bu daha genel bir terimdir.
Sponsorlu Bağlantılar
Bir kişinin allerjik olma süreci halen aktif bir araştırma ve tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Bu süreç, bazı duyarlı bireylerde allerjenle tekrar eden karşılaşmaların bağışıklık sistemini aktive ettiği bir duyarlılaşma dönemi ile başlar.
Bütün ayrıntıları halen yeterince anlaşılmamış olmakla birlikte, kişinin allerjik olup olmaması hem genetik hem de çevresel faktörlere bağlıdır. Örneğin, güçlü bir ailesel allerji öyküsü olan bir kişinin allerjik olma olasılığı, böyle bir öyküsü olmayana göre daha fazladır.
Kalıtıma ek olarak çevrenin de allerji gelişiminde önemli bir rol oynadığı görülmektedir. Tek yumurta ikizleriyle ilgili çalışmalar bu "genetik olmayan" faktörlerin güçlü rolünü çok iyi ortaya koymaktadır. Genetik yapılarının aynı olmasına rağmen tek yumurta ikizlerinin sadece % 25-50'si aynı allerjiler veya aynı allerjik hastalığı göstermektedir. Bu farkların esas olarak değişik çevresel faktörlerden kaynaklandığı düşünülmektedir.
Belli bir zaman süresince belli bir allerjenle yüksek düzeyde karşılaşan bir kişinin o allerjene karşı duyarlılık kazanma şansı, daha az karşılaşan kişiye göre daha fazladır. Örneğin, erken yaşlarda yüksek miktarda ev tozu akarıyla karşılaşmanın, daha sonra ev tozu akarına allerjik olma şansını dramatik olarak arttırdığı kesin olarak gösterilmiştir. Eğer ailesel allerji öyküsü varsa bu şans daha da artmaktadır. Öte yandan bazı kişilerin ise, karşılaşma yoğunluğu ne kadar fazla olursa olsun kesin olarak allerji geliştirmediği de bilinmektedir. Ayrıca, özellikle sigara dumanı başta olmak üzere bazı irritanlara maruziyet allerjenlere duyarlılaşmada önemli rol oynamaktadır

Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 17:47
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Mayıs 2006       Mesaj #132
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
  • Sağlık Kültür Spor Daire Başkanlığı.
2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanununun 46. ve 47. maddeleri uyarınca kurulan Sağlık Kültür ve Spor Daire Başkanlığı , Yüksek Öğretim Kurulu’nun yapacağı plan ve programlar gereğince, öğrencilerin beden ve ruh sağlığının korunması , beslenme , barınma , çalışma , dinlenme ve boş zamanlarını değerlendirme gibi sosyal ihtiyaçlarını karşılama ve bu amaçla bütçe imkanları nispetinde okuma salonları, yataklı sağlık merkezleri , öğrenci kantin ve yemekhaneleri açmak , toplantı , tiyatro ve sinema salonları , spor salon ve sahaları , kamp yerleri sağlamakla ve bunlardan öğrencilerin en iyi şekilde yararlanmaları için gerekli önlemleri almakla görevlidir.
  • Bu amaçla ; Üniversitemizin kurulduğu tarih olan 1982 yılında hizmete giren Sağlık Kültür ve Spor Daire Başkanlığı hizmet verdiği kesimin bütünü için bir Sağlık Kuruluşu , öğrencilerin sosyal , kültürel , danışma ve rehberlik ile spor ihtiyaçlarını karşılayan bir hizmet , aynı zamanda eğitim ve öğretimin desteklenmesi amacıyla bu alanda uygulama ve araştırmaların yapıldığı bir uygulama dairesidir.
  • Daire Başkanlığımız Rektör tarafından görevlendirilen bir Rektör Yardımcısına bağlı olarak çalışmalarını sürdürmektedir.
Dairede yürütülen başlıca hizmetler şu şekildedir:
A)Sağlık Hizmetleri
Sponsorlu Bağlantılar
B)Beslenme Hizmetleri
C)Sosyal Hizmetler
D)Kültürel Hizmetler
E)Spor Hizmetleri
Sağlık Kültür ve Spor Daire Başkanlığı 1997-1998 öğretim yılı başında Rektörlük Kampüsü içerisinde yeni yapılan modern teknolojik araçlarla donatılan binasında hizmet vermeye başlamıştır

arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
7 Mayıs 2006       Mesaj #133
arwen - avatarı
Ziyaretçi
GÖZ TANSİYONU

Kısaca Göz içi basıncının ( GİB ) yüksek olmasına bağlı olarak, atardamar kanının gözün retina ( ağtabaka ) hücrelerini besleyememesi ve bunun sonucunda bu hücrelerin giderek ölmesi durumudur !
Kaç tip Göz Tansiyonu vardır ?Kısaca : - Açık Açılı Glokom - Açı kapanması Glokomu - Sekonder ( İkincil ) Glokom - Konjenital ( Doğuştan ) Glokom ' dan bahsedebiliriz.
Ama Göz Tansiyonunun % 90 ' ı Açık Açılı Glokom' ( AAG )dur ve AAG çok sinsi bir hastalıktır ! yani : - AAG' li bir göz dışardan tamamiyle normal görünür ! -AAG' li bir gözün anlaşılabilmesi içinmutlaka Göz Tansiyonu' nun ölçülmesi gerekir ! - Bu nedenle hiç bir göz şikayeti olmayan 35 yaş üstündeki herkesin senede bir kez Göz tansiyonunu ölçtürmesi gerekir ! Çünkü ilerde kaybolan görme geri gelmez, Göz Doktorunuz ancak kalan görmenizi korumanıza yardımcı olabilir !
Kimler Risk Altında ?
- 45 yaşın üstünde olup düzenli olarak doktora gitmeyenler- Stres altındakiler- Şeker Hastaları- Hipertansiyon Hastaları- Ailesinde Glokomu olan kişiler - Sigara kullananlar- Miyop Hastalar ( özellikle 3.00 D. nin üzerinde olanlar ) - Düzenli şekilde kortizon türevi hormon kullananlar- Gözüne darbe almış kişiler- Siyah ırktan olanlar
Teşhis :
1- Göz Tansiyonunun Ölçülmesi2- Göz Dibi Muayenesi3- Görme Alanı4- Görme Siniri Liflerinin Muayeneleri ile olur.
Tedavi:
1- İlaç tedavisi : Çok yüksek olmayan Glokom olgularında genelde göz damla tedavisi yeterli olmaktadır; Bazen 1 bazen 2 tip damla hastalığın zararlarını önleyebilmektedir. Burada bilinmesi gereken Glokom' un Diabet gibi ömür boyu devam eden bir hastalık olduğu için ilaçlara ara vermeden kullanılması gerektiğidir.
2- Laser Tedavisi : Bazı olgularda çok iyi sonuç vermektedir.
3- Cerrahi Tedavi : Yukardaki tedavi çeşitlerine cevap vermeyen hastalarda en son ama vakit geçirilmeden mutlaka başvurulması gerekir.
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 17:47
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
7 Mayıs 2006       Mesaj #134
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
HIV İnfeksiyonu Nasıl Bulaşır?

Virüs hasta bir kişiden sağlıklı bir kişiye virus içeren vücut sıvılarının temasıyla geçer. Bulaşmadan sorumlu en önemli vücut sıvıları kan, semen, vajinal salgılar ve anne sütüdür. İdrar, ter, tükrük, gözyaşı ve dışkı yoluyla bulaşma rüskü oldukça düşüktür.

Üç ana bulaşma yolu vardır:

·Cinsel yol : HIV en sık korunmasız vajinal veya anal cinsel temas yoluyla bulaşır. Risk açısından erkek daha fazla bulaştırıcıdır. Virüsün yayılmasında korunmasız anal ilişki çok yüksek risk taşır. Ağız içi ve çevresinde kesi, yara veya kanamalı dişetleri yoksa, oral seks nispeten çok düşük risk taşır. Oral - anal seks ve karşılıklı mastürbasyon da düşük risk taşır. Cinsel yolla geçen diğer hastalıklara bağlı genital bölgedeki yaralar, HIV bulaşmasında önemli rol oynar.

Oral Seksle HIV Bulaşabilir mi?
Oral seksteHIV’in bulaşma riski, korunmasız vajinal veya anal cinsel temasa göre çok daha düşüktür. Bulaşma riskini azaltmak için oral seksten 2 saat önce ve sonra diş fırçalamaktan kaçınmak gerekir. Oral seks yapılacaksa mutlaka kondomla yapılmalıdır. Kondomlarda risksiz değildir. Fakat bulaşmayı önemli ölçüde azaltır.

Riski artıran durumlar :
· Ağız ve boğazda veya ağzın etrafında yara ve uçukların bulunması,
· Ağız içine ejakülasyon


·Kan yolu : Önemli bulaşma yollarından biri olmasına karşın, kan merkezlerinde vericilerin kanlarında HIV kontrolü yapıldığından, bu yolla bulaşma önemli ölçüde engellenir. Damar yoluyla ilaç bağımlısı olanlarda enjektörlerin ortak kullanımı bulaşma açısından çok yüksek risk taşır. Özellikle sağlık çalışanlarına bulaşma şekillerinden biri, virüsle bulaşık iğne veya cerrahi aletlerinin deri bütünlüğünü bozacak şekilde temas etmesidir. Bu şekilde bir temasla HIV’nün bulaşma riski yüzde 0.3’dür.

·Vertikal yol (infekte anneden bebeğe geçiş) : Anneden bebeğe geçiş sıklıkla doğum sırasında ve emzirmeyle olur. İnfekte annelerden bebeğe geçiş sıklığı yüzde 25 - 35 sıklığındadır. Gebelik sırasında annenin virüse etkili ilaçları alması, bebeğe bulaşmayı önemli ölçüde azaltır.


HIV İnfeksiyonun Tanısı Nasıl Koyulur?
Tanı, bulaşmadan 1 - 3 ay sonra kanda beliren virüse karşı antikorların (anti-HIV) saptanmasıyla koyulur. Bu antikorların kanda saptanabilecek düzeylere gelmesi nadiren 6 ay kadar gecikebilir. Eğer bir bulaşma şüphesi varsa (cinsel temas, bulaşık kanla temas, vb.) ve testler 6. ayda da negatif olarak bulunmuşsa, testleri tekrarlamak gereksizdir. Kişi negatif olarak kabul edilmelidir.
HIV enfeksiyonunda iki farklı test (ELISA ve Western Blot) kullanılır. ELISA ile virüse karşı oluşan antikorların varlığı saptanır. Western Blot testiyle de ELISA testinin doğrulaması yapılır. Erken dönemde her iki test de negatif bulunabilir. Bu durumda kuşku çok fazlaysa, kanda doğrudan HIV’nün kendisi aranır.
Hasta anneden doğan bebekler anneden aldıkları antikorları (anti-HIV) 15 aya kadar taşırlar. Sadece antikorların pozitif bulunmasıyla bebeğinde hasta olduğu söylenemez. Bebekte bulaşmanın varlığı doğrudan HIV’ünün gösterilmesi ile belirlenir


HIV İnfeksiyonuyla Diğer Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar (CYBH) Arasında Bir İlişki Var mı?
CYBH olanlarda HIV bulaşma riski 3 - 5 kat daha fazladır. Bunun nedeni, bu kişilerde riskli davranışların fazla olması ve CYBH’a bağlı genital bölgede HIV bulaşmasını kolaylaştıran, deri bütünlüğünü bozan ülser ve yaraların bulunmasıdır
HIV Testi Pozitif Çıktığında Ne Yapılması Gerekir?
HIV testi ELİSA ile pozitif bulunduktan ve WESTERN BLOT testiyle doğrulandıktan sonra yapılması gerekenler:
· Bu durumu cinsel olarak birlikte olduğunuz kişilere açıklayın ve onların da testlerinin yapılmasını sağlayın.
· HIV enfekte hastaların takip edildiği bir sağlık kuruluşuna veya hastanelerin Enfeksiyon Hastalıkları bölümlerine zaman geçirmeksizin başvurun.
· Erken başlanacak bir tedavinin AİDS evresine gidişi yavaşlatacağını ve yaşam süresini uzatacağını bilin.
· Kan bağışında bulunmayın.
· Diş fırçası ve traş bıçaklarını başkalarıyla birlikte ortak kullanmayın




HIV Testlerinin Güvenilirliği Nasıldır?
Testlerin doğruluk oranı yaklaşık yüzde 99’dur. ELİSA testi ve tekrarı pozitif çıktıktan sonra yapılacak WESTERN BLOT doğrulama testi de pozitif ise tanıdan kuşku yoktur.

Aşağıda belirtilen kişilerin HIV testi yaptırmaları önerilir:
· HIV enfeksiyonu için riskli kişiler,
· Korunmasız seks yapan kişiler,
· Gebe kadınlar,
· Gebe kalmayı planlayan kadınlar,
· Cinsel yolla bulaşan hastalık tanısı alanlar,
· Damar yoluyla uyuşturucu kullananlar,
· Tüberküloz ve fırsatçı enfeksiyon tanısı alanlar,
· 1985 yılından önce kan transfüzyonu yapılmış olanlar,



Oral Seksle HIV Bulaşabilir mi?
Oral seksteHIV’in bulaşma riski, korunmasız vajinal veya anal cinsel temasa göre çok daha düşüktür. Bulaşma riskini azaltmak için oral seksten 2 saat önce ve sonra diş fırçalamaktan kaçınmak gerekir. Oral seks yapılacaksa mutlaka kondomla yapılmalıdır. Kondomlarda risksiz değildir. Fakat bulaşmayı önemli ölçüde azaltır.


HIV’nün Bulaşmasında Değişik Riskler Nelerdir?

Değişik etkinliklerdeki HIV bulaşmasına ait riskler şu şekildedir:
Çok düşük risk (Bu etkinliklere bağlı HIV’nün bulaştığına dair olgu bildirimi yok)
· Masturbasyon
· Masaj
· Erotik masaj
· Öpüşme
· Kondomla oral seks

Düşük risk (Bu etkinliklere bağlı olgu bildirimleri var)
· Uzun süreli öpüşme
· Oral seks
· Kondomla vajinal seks
· Kondomla anal seks

Yüksek risk
· Kondomsuz vajinal seks
· Kondomsuz anal seks





Riski artıran durumlar :
· Ağız ve boğazda veya ağzın etrafında yara ve uçukların bulunması,
· Ağız içine ejakülasyon


HIV’nün Genellikle Bulaşmadığı Durumlar Neler?
· Günlük ilişkiler
· Tokalaşma, kucaklaşma
· Sosyal öpüşme
· Telefonlar
· Böcek, sinek ve sivrisinek ısırmaları
· Bardak, fincan ve yemek araç - gereçlerinin ortak kullanımı
· Tuvaletler
· Hamam ve saunalar
· Ortak kullanılan elbiseler
· Havlular
· Yüzme havuzları
· Hapşırma ve öksürük
· İnfekte kişinin idrarı ve teri



Kondomlar Bulaşmayı Mutlaka Önler mi?

Bulaşmayı önleme açısından kondomların etkinliği yüzde 98 - 100’dür. Fakat yırtılma ve çıkma riski her zaman sözkonusu olduğu unutulmamalıdır. Kondom vajinal, anal ve oral sekste kullanılmalıdır


Tükrük Bulaşmada Rol Oynar mı?
İnfekte bir kişinin tükrüğünde HIV bulunabilmesine karşın, tükrükte bulunan bazı maddelerin virüsün çoğalmasını engellediğinden dolayı, bu, bugün için bulaştırıcı olarak kabul edilmez. Hastalığın erken ve geç evrelerinde tüm vücut sıvılarında virüs yükünün arttığı, ağız içinde ve çevresinde çatlak ve yaraları her zaman farkedemediğimiz unutulmamalıdır. Uzun öpüşmeler bulaşma açısından çok düşük riskli bir aktivite olarak kabul edilir.


Tedavi
Son 10 yılda gerek hastalığın kendisini, gerekse ortaya çıkan fırsatçı enfeksiyon ve malinitelerin tedavisinde büyük ilerlemeler olmuştur. Bu ilerlemelerin sonucunda HIV enfeksiyonlu ve AİDS’li hastaların yaşam süreleri önemli ölçüde ilerlemiştir. İlk olarak virüsün çoğalmasını sağlayan enzimin (revers transkriptaz) çalışmasını durduran ilaçlar (zidovudine, zalcitabine, dideoxyinosine, stavudine, lamivudine) kullanıma girmiştir. Bu ilaçlar virüsün çoğalmasını engelleyerek, yayılımını durdurarak, fırsatçı enfeksiyonların ortaya çıkışını geciktirmişlerdir. Burada unutulmaması gereken bir nokta, bu ilaçlar virüsün başka kişilere bulaşmasını engellemezler.
Takiben etkilerini enzim inhibisyonundan farklı bir yolla gösteren Non-Nükleozid Revers Transkriptaz İnhibitörleri (delvaridine, nevirapine) ve virüsün yaşam döngüsünde geç evrelerde çoğalmasını durduran Proteaz İnhibitörleri (ritonavir, saquinivir, indinavir, nelfinavir) kullanılmaya başlanmıştır. Virüs tüm bu ilaçlara direnç geliştirdiğinden, bugün artık tedavi virüse etkili 2 veya 3 ilacı birlikte kullanarak yapılır. Bu tür tedavilere “İleri Derecede Aktif Antiretroviral Tedavi (HAART)” adı verilir. Tedavilerin oldukça pahalı olmasının yanısıra, önemli yan etkileri de vardır. Bununla birlikte her geçen gün virüse etkisi, bir önceki ilaçtan daha iyi ve yan etkileri daha az ilaçlar kullanıma sunulur.

HIV’le infekte bir kişi (HIV pozitif veya taşıyıcı) aşağıdaki basit kurallara dikkat ederek uzun yıllar sağlıklı bir şekilde yaşayabilir:

· Düzenli egzersiz yapmak,
· Düzenli olarak bir sağlık kuruluşu tarafından takip edilmek,
· Tedavi ve fırsatçı enfeksiyonlardan korunma amacıyla önerilen ilaçları düzenli olarak kullanmak,
· Sigara alışkanlığını bırakmak,
· Uyku ve istirahatine dikkat etmek,
· Diyetine dikkat etmek,

Cinsel yolla bulaşan hastalıkların bulaşma riskini en aza indirecek şekilde yapılan sekstir. Güvenli seks için ana prensipler vücut sıvılarını diğer bir kişiye bulaştıracak herhangi bir davranıştan uzak durmak ve öncelikle tek eşlilik veya sadece sizinle birlikte olan tek bir partnerle birliktelikdir. Günübirlik ilişkilerde veya partnerinizin HIV testlerinin sonuçlarını öğrenene kadar kondom kullanımı mutlaka gereklidir. HIV bulaşmasını engellemek için kullanılan kondomlar tüm cinsel yolla bulaşan hastalıkları da engelerler. Aşırı alkol ve uyuşturucu kullanımının cinsel davranışlarınızda alışkanlıklarınızı değiştirebileceğini ve korunmasız sekse yol açabileceğini aklınızdan çıkarmamanız gerekir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Mayıs 2006       Mesaj #135
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Nar Suyu

Nar, geçtiğimiz yıl kalp krizine iyi geldiği için yok sattı ve fiyatı ikiye katlandı. Bu meyve, özellikle içerdiği antioksidanlar sayesinde bağışıklık sistemini güçlendirerek insanı pek çok hastalıktan koruyor.

İçerdiği bazı maddeler sayesinde kolesterol ve şekeri de dengeleyen nar, kalp sağlığını koruduğu gibi, kanser hücrelerinin de gelişmesini engellemektedir.

İçerdiği bazı maddeler sayesinde kolesterol ve şekeri de dengeleyen nar, kalp sağlığını koruduğu gibi, kanser hücrelerinin de gelişmesini engellemektedir. Nar tanelerinden ziyade, tüm meyveden üretilen nar suyunun kırmızı şarap ve yeşil çaya nazaran üç kat daha güçlü antioksidan etkiye sahip olduğu bulunmuştur.

Meyve kabuğu alkaloit, tanen ve glikozitler içerir. İshal kesici ve kurt düşürücü özelliği vardır. Kanlı ishalde kullanılır. Meyve kabuğu ekstresinin güçlü virüs ve mikrop öldürücü özelliği de vardır. Cilt üzerinde enfeksiyon ve yara iyileştirici etki de gösterir. Meyve kabuğu tanenlerinin antioksidan ve anti-tümör etkileri de bilinmektedir.

Yapılan araştırmalara göre narda, serbest radikallere karşı güçlü etkisi olan çeşitli vitaminler, mineraller, enzimler, antioksidanlar var. Serbest radikallerle en iyi mücadele yolu bu antioksidanları tanımak ve dışarıdan doğru besinleri seçerek bunların etkinliğini en üst düzeyde tutmaktır.

Bugün için bilinen en güçlü antioksidanlar; C ve E vitaminleri, glutatyon, lutein, N-Acetylcystein, keratonoidler, flavonoidler, koenzim Q-10, alfa lipoik asit ve selenyumdur. Nar suyu da doğal antioksidanlardan biridir. Nar ayrıca diğer bir antioksidan vitamin olan C vitamini yönünden de zengindir. Vücudumuz için önemli mineraller olan demir ve potasyum içeriğine sahip bir meyvedir.

Narın mikro besin içeriğine bağlı, vücudu ve kalbi kuvvetlendirme, ishali kesme, şerit düşürme, burun poliplerine faydalı olma gibi yararları bulunduğu bazı çalışmalarla ortaya konulmuştur. Narın idrar söktürücü, kan yapıcı, enerji verici ve tansiyon düşürücü özelliği de vardır.


ahmetseydi - avatarı
ahmetseydi
VIP Je Taime
7 Mayıs 2006       Mesaj #136
ahmetseydi - avatarı
VIP Je Taime
Fast food beyin sağlığını bozuyor


'Zihin Sağlığı Vakfı'nın araştırmasına göre, yararlı yağların, vitamin ve minerallerin eksik alınması ile fast food tarzı beslenme, 'depresyon, Alzheimer ve şizofreniye' neden oluyor


sag56

İNGİLTERE'DE yapılan bir araştırma, son zamanlarda halkın beslenme tarzındaki değişikliklerin zihin sağlığı üzerinde olumsuz sonuçlara yol açtığını gösterdi. 'Sustain' adlı örgüt ile Zihin Sağlığı Vakfı'nca desteklenen araştırmanın sonuçlarına göre, fast food tarzı beslenme ile yararlı yağların, vitamin ve minerallerin eksikliği 'depresyon, Alzheimer ve şizofreni' ile doğrudan ilişkili. Araştırmacılardan Courtney Van de Weyer, "Vücudu iyi beslemek, zihni de iyi beslemek anlamına geliyor" dedi.

ARAŞTIRMAYA göre, yemlerde kullanılan katkı maddeleri ve tarım ilaçları, hayvan organizmasında değişikliğe yol açıyor. Bu nedenle de insanlar, omega 6 adlı yağ asidini, omega 3'ten çok daha fazla tüketir hale geliyor. Bu dengesizliğe vitamin ve mineral eksikliği de eklenince, depresyon ve hafıza sorunları ortaya çıkıyor. Araştırma raporunda, beslenme tarzında aminoasitlere, özellikle de balık tüketimine daha fazla yer verilmesi gerektiği belirtiliyor.

Beyne faydalı yiyecekler:

Sebzeler (Lifli olanlar)
Tohumlar ve fındık
Meyve
Buğday, kepek
Organik yumurta
Organik olarak yetiştirilen ya da vahşi olarak avlanan balıklar (Özellikle yağlı olanlar)

Beyne zararlı yiyecekler:
Kızartılmış fast food yiyecekler
Rafine edilmiş ve işlenmiş besinler
Alkol
Şeker
Çay ve Kahve
Besinlere konulan bazı ek maddeler
Tarım ilacı içeren besinler
Son düzenleyen Pasakli_Prenses; 22 Aralık 2008 03:07
ѕнσω мυѕт gσ ση ツ
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
7 Mayıs 2006       Mesaj #137
arwen - avatarı
Ziyaretçi
MERCEK TİPLERİ


Görme bozukluklarının düzeltilmesinde çeşitli mercek tipleri kullanılır:
Miyop bir gözün ön-arka çapı normalden uzun olduğundan, göz merceği belirli bir uzaklığın ötesindeki nesneleri ağ tabakada odaklayamaz.
Hipermetroplarda ise gözün ön-arka çapı normalden kısadır. Göz merceği yakındaki nesnelerin görüntülerini ağtabakanın üzerine düşürecek kadar eğriliğini değiştiremez. Böylece, görüntü ağ tabakanın arkasında oluşur. Yakınsak mercekle, kırılma derecesi artan ışınların toplanacağı odak uzaklığı kısalır ve görüntü ağ tabakanın üzerine düşer. Saydamtabaka eğriliğinin düzensizliğine bağlı bir görme kusuru olan astigmatlığın düzeltilmesinde silindirik mercekler kullanılır.
Astigmatlıkta,saydam tabaka üzerinde birbirini dik olarak kestiği varsayılan iki eksenin eğriliği birbirinden farklıdır. Böylelikle paralel iki ışık demeti, merceğin odağında bir nokta değil, çizgi oluşturur. Bu ise görüntünün bozulmasına yol açar. Silindirik mercekler bu iki eksende eğrilik farkını, her eksen için farklı güçte kırarak ortadan kaldırır.
Bazı durumlarda, merceklerin güneş gözlüğü işlevi de görerek göze gelen ışınları süzmesi istenir. Bu amaca uygun çeşitli renkli mercekler vardır. Bunlar, ışık tayfının bütün dalga boylarını belirli ölçüde emerek ışık şiddetini azaltabilir. Tayftaki ışınların bir bölümünü geçirmeyen renkli mercekler de vardır. Bazı mercekler ise morötesi ışınları emer. Kayakçılar, morötesi ışınların zararlı etkisini önlemek için bu mercekleri kullanırlar.
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 17:48
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
7 Mayıs 2006       Mesaj #138
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) hazırladığı raporlarda yıllık ölüm oranı en yüksek hastalıkların başında, 4.4 milyon ölümle akut solunum yolu enfeksiyonları geliyor. Bunu 3.1 milyon ölümle kolera, tifo, dizanteri gibi diyare hastalıkları izliyor. Üçüncü sırada ise 3.1 milyon ölümle verem geliyor.WHO'nun patlak veren salgınlarla ilgili haber teşkilatı, dünya genelinde tehdit unsuru olağandışı salgınlar konusunda uyarılarda bulunuyor. Bunlardan önemlilerini inceleyelim.Gabon ve Kongo Cumhuriyeti'nde Ebola virüsü salgını yaşandı. Öncekinde 26 vaka ve 23 ölüm yaşanmışken, sonraki salgında 16 vaka ve 11 ölüm görüldü. Şubatta, Hindistan köylerinde veba baş gösterdi. Gabon'daki ebola vakalarının sayısı 57'ye ulaştı.

Mart ayıyla ilgili haberlerde, Malawii'de koleranın patlak verdiği ve 609 kişinin öldüğü belirtildi. Nisan ayında Yunan otoriteleri, akut solunum yolu hastalıkları şikayetlerinin 39'a çıktığını bildirdi. Ölüme yol açabilen bu hastalık panik yarattı. Mayısta Brezilya'da döküntülü ateş şikayetinde bulunanların sayısı 318.000'e ulaştı. Bunların 57'si hayatını kaybetti. En çok etkilenen yer Rio de Janerio oldu. Haziranda, Afganistan'da büyük bir leishmaniasis salgını yaşandı. Şark çıbanına benzeyen bu hastalık leishmania adındaki parazitten kaynaklanıyor ve yüz bölgesinde ülserleşmeye neden oluyor. El Salvador'da döküntülü ateş vakalarının sayısı temmuz ayında üst noktaya ulaştı. Madagaskar'da yaşanan grip salgınında 156 kişi öldü.

Farklı ülkelerdeki ölümcül hastalıkların büyük bir bölümü, aslında önlenebilen cinsten. Ancak, gelişmekte olan ülkelerde çocukları pençesine alıyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından belirlenen sıralamada, bir yılda hastalıktan ölen kişi sayısı şöyle:

1- Akut solunum yolu enfeksiyonu - 4,4 milyon kişi

2- Diyare hastalıkları (kolera, tifo, dizanteri) - 3,1 milyon kişi

3- Tüberküloz - 3,1 milyon kişi

4- Hepatit B - 1,1 milyon kişi

5- HIV/AIDS - 1 milyon kişi

6- Kızamık - 1 milyon kişi

7- Doğumda tetanos - 460.000

8- Boğmaca öksürüğü - 350.000

9- Bağırsak kurtları - 135.000"
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
8 Mayıs 2006       Mesaj #139
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Prostat kanserinde büyük keşif


Erkekleri, prostat kanserine eğilimli hale getiren yeni bir gen türü keşfedildi. Bu keşfin hastalıkla mücadeleye yardımcı olması bekleniyor.

İzlanda’da deCODE Genetics şirketi tarafından yürütülen bir araştırma, prostat kanseri konusunda devrim olarak nitelendirilen bir keşifle sonuçlandı. Araştırmayı yürüten bilimadamları, erkeklerde hastalığa yakalanma eğilimini arttıran karakteristik bir genetik parmakizi farketti.

İngilz Times gazetesinin haberine göre, 3 bin 430 prostat kanseri hastası ve 2 bin 675 sağlıklı insan üzerinde yürütülen araştırmada, hastalığa yakalanan Avrupalılar’ın yüzde 19’unda, Afrikalılar’ın ise yüzde 41’inde söz konusu ortak gen çeşidinin bulunduğu ortayı çıktı.

BU GENİ PEK ÇOK KİŞİ TAŞIYOR

Genel Avrupa erkek nüfusunun yüzde 13’ünün, Afrika erkek nüfusunun da şüzde 30’unun söz konusu genin bir çeşidini taşıdığı bildirildi.

Araştırma sonuçları, Afrikalı erkeklerin, Avrupalılara oranla hastalığa yakalanma riskinin 1.6, hastalıktan yaşamını yitirme riskinin de 2.4 kat daha fazla olduğunu ortaya koydu.
Son düzenleyen Pasakli_Prenses; 22 Aralık 2008 03:08
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
8 Mayıs 2006       Mesaj #140
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
DİŞ ÇÜRÜKLERİ
Diş çürükleri daha çok koyu renklenmelerle birlikte görülen oyuklar olarak algılanmaktadır. Önlenebilir bir hastalık olmasına karşın dünyada diş çürüğü deneyimi yaşamayan çok az insan vardır.

Çürükten korunmak için ne yapmalıdır?
İlk yapılması gereken şey diş hekimine gitmek ve onun önerilerine uymak olmalıdır. Aslında çürükten korunma, bir kişisel irade konusudur ve hepimizin sağlam dişler ve sağlıklı ağzın getireceği rahatlığın bilincinde olmamız gerekir.

Çürük Aşısı Var mıdır?
Hayır... Ama gazetelerde okuyoruz diyeceksiniz. Biraz önce size çürüğün çok sebebe bağlı bir hastalık olduğunu söyledik. Neye karşı, hangi etkene karşı aşı hazırlanacak? Bilim adamları yaklaşık elli yıldır bu konuda çalışmaktadırlar.

Çürüğe karşı antibiyotik var mıdır?
Çürüğü durduracak bir antibiyotik yoktur. Üstelik, antibiyotikler çocuklarda oluşum döneminde dişlerin üzerine çökelerek onları boyarlar ve gri-kahverengi, morumtırak renk almalarına neden olurlar.

Antiseptik gargaralar kullanalım mı?
Bazı ağız ve dişeti hastalıklarında belirli bir süre için belirli dozda antiseptik gargara verilebilir; fakat şunu unutmayın ki, ağız sağlığında en etkin araç fırçadır.

Çürük oluşumuna bazı alışkanlıkların etkisi
Beslenme alışkanlıklarının çürük oluşumuna etkisi olduğu öteden beri bilinmektedir. (Örneğin sert ve lifli gıdalarla beslenen Eskimolarda çürük hemen hemen hiç görülmez.) Buna karşılık yumuşak ve yapışkan besinlerin dişler üzerine tutunmaları, plak oluşturmaları ve çürük meydana getirmeleri daha kolaydır.

Diş çürüğü nasıl ilerler?
Çürük, daima dişin yüzeyinden başlar ve ilerleyerek dentin tabakasına erişir. Dentin, mineden daha fazla organik madde içerir. Bu nedenle çürük bu tabakada daha çabuk yayılarak dentini bir burgu gibi deler; fakat, çürüğün ilerleme hızı, kişiden kişiye ve dişten dişe çok değişir.
Unutulmaması gereken bir husus da, dentinin dişin bir savunma organı olduğudur. Dentin içinde önceki bölümde tanımı yapılan kanalcıkların ucunda odontoblast denilen yapım ve onarım hücreleri bulunur ve bunlar çürük dentini tamir dokusu ile tıkayabilirler. Tıpkı kuşatılan bir kaleyi savunanların güllelerle açılan gedikleri onarmaları gibi... Kendiliğinden olan bu savunma, bazen hızla ilerleyen çürük karşısında yetersiz kalabilir.

Kimlerde daha çok çürük olur?
Şekerli ve unlu yiyeceklerle bakterilerin buluşması sonucunda çürükler oluştuğuna göre herkes için bir tehlike var demektir. Ancak beslenmelerinde karbonhidratlı ve şekerli yiyeceklerin oranı çok yüksek olanlar bir de sularında florür oranı çok düşükse çok daha fazla çürük tehlikesi altındadırlar. Bakteri plağı tarafından oluşturulan aside karşı tükürük doğal bir savunma mekanizması oluştursa da tek başına çürüğü önleyemez.Tükürük akışını ve miktarını azaltan hastalıklar ya da ilaçlar da çürük oluşumunu hızlandırmaktadırlar. Bu nedenle de dişhekimleri tükürük akışını artırdığı için şekersiz sakızları sıklıkla önerirler.
Diş çürümesi önlenebilir mi?
EVET. Sabah kahvaltısından sonra yatmadan önce dişlerin fırçalanması ve her gün diş ipliğinin düzenli kullanılması en etkili yoldur. Yiyecek artıkları en çok dişlerin çiğneme yüzeylerindeki girintilerde ve dişlerin birbirine değdiği ara yüzeylerde biriktiği için, diş fırçaları küçük başlı seçilmelidir. Dişlerin iç yüzeyleri, dış yüzeyleri, çiğneyici yüzeyleri ve dilin üstü fırçalanmalı ve ara yüzlerde diş ipliği kullanılmalıdır. Fırçalar, orta derecede sert ya da yumuşak kıllı olmalı ve belirli aralıklarda değiştirilmelidirler. Fırça kıllarının aşınmamış olması ve bakteri taşımayacak bir şekilde muhafaza edilmesi gerekmektedir. Asla başkasının diş fırçası kullanılmamalıdır. diş fırçalama sırasında florürlü bir diş macunu kullanılarak, florürün diş çürüğünü önlemedeki rolünden yararlanılmalıdır. Florürlü macunlara yardımcı olarak aynı zamanda ağız kokusunu gidererek ferahlık ve temizlik hissi veren florürlü gargaralar da kullanılabilir

Diş plağı ve karbonhidratlı gıdalar neden çürük oluşturur?
Günümüzde bakteri plağı ile ilgili çok sayıda araştırma yapılmaktadır ve artık şekerle birlikte bakteri plağının, çürüğün baş etkenlerinden birisi olduğu anlaşılmıştır.

Bakteri plağı görülebilir mi?
Evet görülebilir. Bunlar, dişlerin boyun kısmında ve iki diş arasında yer alan beyazımsı kirlerdir. (Fark edilmesini kolaylaştırmak için piyasada Disclosing Tablet veya Disclosing solution adıyla bilinen boyayıcı tablet ve eriyikler satılır.) Plak şöyle teşekkül eder:
  • Önce tükürükle protein dişe yapışır.
  • Bu proteindeki bol miktarda ağız ortamında bulunan şekerden kimyasal yolla dekstran yapar.
  • Dekstran bu protein plağına tutunur ve böylece diş plağı teşekkül eder.
  • Teşekkül eden plak artık yalnız ağız çalkalamakla giderilemez.
  • Buraya kadar oyunun-yani çürük oluşumunun-piyonları (yani bakteriler) hazır olmuştur... Şimdi bakteriler, mineye bir hamle yapacaklardır... Bakteriler bu hamleyi iki koldan yaparlar:
  • Bazı bakteriler şekerden asit yaparak, minenin inorganik örgüsünü bozarlar.
  • Bir kısmı da, minenin organik kısımlarını parçalayan enzimler ya parlar.
İşte diş çürüğü oyununun senaryosu kısaca böyledir. Bu oyun nasıl bozulur ve çürük nasıl önlenebilir?
Bakteri - şeker işbirliği önlenirse oyun bozulur mu? Bu nasıl olabilir? Müttefiklerden birisini; Örneğin şekeri ortadan kaldırarak... Şeker, çikolata, pasta yemeden... Olur mu? Şeker, organizma için kaçınılmaz gıdalardan birisidir ve hayvan deneyleri şekerden yoksun beslenmenin çürüğü durdurmadığını, sadece biraz azalttığını göstermiştir. Evet, şeker bir çürük etkenidir ama, ne tek başına ne de başlıca etken...
Öyleyse, çürükten korunmak için ne yapmalıdır?
Asıl korunma, ikinci saldırgana yani mikroplara karşı mücadele ile olur. Bu da dişleri fırçalayarak gerçekleştirilir.


Ayrıca bakınız, Ağız bakımı ve fırçalama teknikleri

Şekerli yiyecekleri ana öğünlerde tüketmeye çalışmak ve yemek aralarında bir şey yememeye gayret etmek de diğer bir önlemdir.

Dişhekimine muntazam aralıklarla başvurmak bir çürüğü önlemek ya da erken yakalamada en iyi yoldur. Ayrıca sıcak ve soğuğa duyarlı dişler ya da ağrılı dişlerde veya tebeşirimsi renkte olan başlangıç çürükleri, kahverengi renklemeler ve oyuklar gibi durumlarda vakit geçirilmeden hekime başvurulması tedavinin şeklini değiştirecek ve zorluğunu azaltacaktır.
Çürük nasıl tedavi edilir?
Diş çürüğünün kendiliğinden iyileşmediğini ve çürüyen yapının tamir olmadığını biliriz. Çürük tedavi edilmezse ilerler. Öyleyse, mutlaka çürük dişi doldurmak gerekir. Henüz diş özüne kadar ilerlememiş çürükler şöyle tedavi edilir:

1. Önce Çürük Temizlenir
Mine ve dentin çok sert yapılardır. Çürüğü temizlerken bu yapıların kaldırılması gerekir. Çürük, frez dediğimiz özel uçlarla temizlenir. Günümüzde çürük, elmas uçlu veya tungsten çeliğinden yapılmış frezlerle temizlenir. Bu frezler yüksek dönülü, hassas motorlara takılır. Bu motorların dönüşü dakikada 300.000 dir. Saniyede, (ya da 2 sayana kadar) kullanılan alet tam 5.000 devir yapar. Ayrıca dönme esnasında hiç titreşim de yoktur. Biraz ağrı olabilir. Çünkü, dentin yüzeyi biraz hassastır ve kişiden kişiye değişen şiddette ağrı duyulur. Bunun çaresi lokal anestezidir. Lokal anestezi ile hiç ağrı duymadan diş dolgusu yaptırılabilir.

2. Temizlenen Çürük Boşluğu Şekillendirilir
Diş doldurturken sadece çürüğün temizlenmez çürük etrafında bazı düzeltmeler de yapılır. Çürük boşluğunun genişletilmesi kavite hazırlama belirli kurallara göre biyomekanik ve yapısal (morfolojik) zorunluluktan dolayı yapılmaktadır.
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 07:16

Benzer Konular

7 Mart 2016 / WaRrioR Sağlıklı Yaşam
7 Mart 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
7 Mart 2016 / prenses ayşe Cevaplanmış