Arama

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 13

Güncelleme: 20 Ocak 2015 Gösterim: 598.254 Cevap: 719
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
4 Mayıs 2006       Mesaj #121
arwen - avatarı
Ziyaretçi

ARPACIK
Sponsorlu Bağlantılar

Sık karşılaşılan bir sorundur. Nadiren cerrahi girişimler gerektirmekle birlikte, genellikle antibiyotik uygulamasıyla ve öteki basit yöntemlerle iyileştirilebilmektedir. Arpacık, etkilediği gözkapağı bezlerine göre ikiye ayrılır. Gözkapağının dışında kirpiklere bağlı yağ bezleri vardır. Bunlar, gözün yüzeyini koruyan yağı (sebum) salgılarlar. Bazen salgı bezi kanalı tıkanır ve içerde kalan bakteriler "dış" arpacığa neden olurlar.
Gözkapağının içinde ise, "meibom bezleri" denen bir dizi bez daha vardır. Bunlar da yağ bezleridir, ancak kirpiklerle bağlantılı değillerdir, gözkapağının arka yüzüne açılırlar. Burada oluşan bir tıkanıklık ve enfeksiyon da "iç" arpacığa neden olur.

Arpacık daha çok, derileri kuru ve egzamaya eğilimlilerde görülür. Kepek ve pullanma bu koşullarda ortaya çıkar ve arpacık bunların etkisiyle oluşur. Diğer enfeksiyonlarda olduğu gibi, genel olarak beden sağlığının bozuk olması ve direnç düşüklüğü de arpacığın sık görülmesine neden olur.

Arpacık ortaya çıkmadan birkaç gün önce gözde kaşınma ve batma hissi başlar. Arpacık bir iki günde ortaya çıkar. Küçük, ağrılı bir nokta biçiminde başlar; sonra şişerek belirgin kırmızı bir püstül (içi irin dolu kabarcık) halini alır. Dış arpacık kolayca tanınır. Ama iç arpacığın görülmesi için gözkapağını dışa doğru çevirmek gerekir. Şişen meibom bezi gözkapağını gerdiğinden iç arpacık, dış arpacıktan daha ağrılıdır.

Arpacıkla birlikte gözkapağındaki ağrı ve batma hissi artar. Işık ağrıyı artırır (fotofobi) ve göz sürekli sulanır. Fotofobi, göz sulanması ve sürekli burnunu çekme, çocukta, kızamık gibi daha ciddi bir hastalığı akla getirebilir

Yeterince erken anlaşılırsa, antibiyotikli merhem ya da damlalar arpacık oluşumunu önleyebilir. Ancak, çoğunlukla tanıdan önce püstül(ağızlaşma) oluşur ve antibiyotikler etkisiz kalır. Tek tedavi, oluşan iltihabın boşalmasını sağlamaktır. Sıcak kompres, kan akımını artırıp gözkapağını yumuşatarak ağrıyı azaltır ve enfeksiyonun iyileşmesini kolaylaştırır. Basit bir sıcak kompres, tahta bir kaşığın çevresine pamuklu bir kumaş ya da pamuk sarıp sıcak suyun altına tutularak yapılabilir. Su dayanılabilir sıcaklıkta olmalı ve kaşık her seferinde kapalı göz üstünde en az 10 dakika tutulmalıdır. Dış arpacığın yerleştiği kıl kökü kolayca fark edilir. Kirpik bir cımbızla alınırsa, arpacık kendiliğinden boşalır, ağrı ve şişlik azalır.

İç arpacığın tedavisi daha zordur. Enfekte olan meibom bezi dışarı açılmaya çalışır ama kalın gözkapağını delemez. Sonunda akyuvarlar enfeksiyonun üstesinden gelir ve belirtiler ortadan kalkar ancak geride mikropsuz bir iltihap kisti kalır. Meibom kisti, gözkapağının altında ağrısız, küçük bir kitle halinde hissedilir ve ancak cerrahi girişimle çıkarılabilir. Lokal anestezi altında gözkapağı dışa çevrilerek kist alınır, çevresi temizlenir.

Gözü ovuşturmak, enfeksiyonu bulaştıracağı için zararlıdır. Kepeğin önlenmesi de önemlidir, çünkü arpacıkta rolü olduğu düşünülmektedir. Neden blefarit, yani gözkapağı iltihabı ise, uzun süreli antibiyotik tedavisi ve hafif kortizonlu damlalar etkili olabilir.
Birçok vakada neden bilinememektedir.

Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 17:46
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
4 Mayıs 2006       Mesaj #122
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
>>>> Grip <<<<

Tıp dilinde influenza diye bilinir. Virütik bir hastalıktır. Sağlıklı insanlarda bir haftada geçmesine rağmen; vücut direncini düşüren kronik hastalığı olan kişilerde(şeker, kalp-akciğer hastalıkları, AİDS...vs) ve yaşlılarda pnömoni(zatürre), menengoensefalit (beyin iltihabı), miyokardit (kalp kası iltihabı) gibi ölümle sonuçlanabilecek hastalıklara yol açabilir. Bu tür risk grubundaki kişilere "yüksek risk grubundaki kişiler" denir.
Sponsorlu Bağlantılar

Belirtileri:
  • Halsizlik
  • Öksürük
  • Burun akıntısı
  • Baş ağrısı
  • Eklem ağrısı
  • Boğaz ağrısı
  • Titreme
  • İştahsızlık
  • Baş dönmesi
Tedavi

Virüs enfeksiyonu olduğu için tedavisi yoktur. Bol bol dinlenmek gerekir. Antibiyotikler grip hastalığını tedavi etmezler; çünkü antibiyotikler bakterilere etki ederler; virüslere etkileri yoktur. Bir hafta içinde hastalık kendiliğinden iyileşecektir; ancak 3-5 gün iyice dinlenmeniz, işe ya da okula gitmemeniz sizin ve çevrenizin sağlığı için iyi olur. Çünkü çok bulaşıcıdır. Öksürük ve hapşırma ile yayılan damlacıklar ile bulaşır. Ayrıca öpüşme ve tokalaşma gibi temaslar yoluyla da bulaşır; o yüzden hasta kişilere temas etmekten ve onlarla ortak eşya (havlu gibi) kullanmaktan sakının. Hasta olan siz iseniz, çevrenizdekilere hastalığınızı bulaştırmamak için eşyalarınızı ayırın, çok zorunlu olmadıkça dışarıya çıkmayın. Binlerce çeşit grip virüsü olduğu için ömür boyu kalıcı bağışıklığı yoktur; ayrıca bir virüse karşı gelişen grip bağışıklığı yüksek olmadığından unutmayın ki çevrenize bulaştırdığınız grip size tekrar dönebilir. Özellikle yemeklerden önce,ayrıca ağzınıza, burnunuza ve gözlerinize dokunmadan evvel sık sık elinizi sabunla yıkayın. Böylelikle virüsün solunum yollarına ulaşmasını engellemiş olursunuz. Bol sıvı tüketilmesi de salgıların rahatça dışarı atılmasını sağladığından iyileşmenizi hızlandırır.




Grip Aşıları

Gribe neden olan çok sayıda virüs türü olduğu için, tamamen koruyan çok etkili bir aşı henüz geliştirelememiştir. Günümüzde kullanılan aşının koruyuculuğu en fazla %80'e ulaşır; bulaştığı takdirde hastalığın daha hafif geçirilmesini sağlar. Aşı her yıl Ekim-Kasım ayları içinde tek doz olarak uygulanmalıdır. Aşı olması gereken kişiler şunlardır:
  • 65 yaş ve üstündeki kişiler
  • Kronik hastalığı olan kişiler: Kronik kalp, akciğer, karaciğer, böbrek, şeker hastalığı ve benzeri hastaığı olanlar
  • Bağışıklık sistemleri zayıflamış olan kişiler: Kanser,lösemi hastaları, bağışıklık sistemi hastalığı olanlar, organ ve kemik iliği nakli yapılan kişiler
  • Uzun süreli aspirin tedavisi alan çocuk ve gençler
  • Hastanelerde çalışan doktor, hemşire, hastabakıcılar; kreş ve huzurevleri çalışanları
  • Yüksek risk grubundaki kişilerle yakın temasta olan kişiler
  • İlk 3 aydan sonraki hamile kadınlar
  • 6. ayından itibaren bebekler

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Mayıs 2006       Mesaj #123
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Anti-selülit kampı başlıyor…"

Yaza selülitsiz girmek istiyorsunuz ve bunun için ne gerekirse yapmaya hazırsınız. O zaman Essporto'nun düzenlediği anti-selülit kampına hazır sayılırsınız. Peki bu kampta ne yapılıyor da selülitler tarih oluyor?


03essporto1

İstanbullu sporseverlere yepyeni bir sağlıklı yaş** konsepti sunan, Avrupa’nın en büyük spor merkezlerinden Essporto Health & Fitness Club; bahar aylarında bir yeniliğe daha imza atıyor. Yaz yaklaşırken kadınların kabusu selülit problemine karşı bir çözüm paketi hazırlayan Essporto, katılımcıların programa uyması halinde selülitli bölgelerde gözle görülür bir iyileşme vaad ediyor. Kamp, kişisel ölçümlerle başlayacak ve yine kişiye özel spor, diyet ve bakım programlarıyla devam edecek. İki ay sürecek kampın, selülitin yanı sıra karın, basen, kalça ve beldeki yağlanmalara karşı da inceltici özelliği bulunuyor.

Sizin vücudunuz için size özel program

Anti-Selülit kampı spor, diyet ve bakım ünitelerinden oluşuyor:
  • Kampa katılacak kişinin yağ oranı, metabolizma hızı, genel sağlık durumu ve selülit derecesi belirleniyor.
  • Kişinin fizyolojik durumu ve ihtiyaçlarına göre yüzme, fitness, yürüyüş, dans gibi fiziksel aktiviteler seçiliyor ve süresi belirleniyor.
  • Kişinin kilosu, yağ oranı, metabolizma hızı vb. ölçümlerine göre Dr. Ender Saraç’ın özel olarak hazırladığı diyet mönüsünden ve diğer beslenme önerilerinden oluşan, kişisel beslenme programı belirleniyor.
  • Aktiviteler ve beslenme önerilerinden oluşan bir program kartı oluşturuluyor.
  • Anti-selülit kampı, kişisel programların uygulanması ve takibinden oluşuyor ve ara ölçümlerle destekleniyor.
  • Ayrıca bitkisel ürünlerden oluşacak inceltici kürler programa destek olarak öneriliyor ve uygulama tavsiyelerinde bulunuluyor.
  • Programa devamlılık Essporto eğitmenleri tarafından takip ediliyor.
*Çözüm için en az yüzde 80 katılım öngörülmektedir.


* Bitkisel kürler kişiye özel olarak tavsiye edilecektir (Selülit yağı, selülit masajı, selülit çayı vb. öneriler içermektedir).

Selülit için mucize diyet
İster zayıf olsun ister kilolu hemen her kadın selülit problemi yaşıyor. Özellikle kalça ve bacaklardaki fazlalıklar eritilmesi en zor yağ kütleleri. Bunlar için özel diyet ve egzersiz programı uygulanmak gerekiyor. Özel selülit diyetinin günlük kalori alımı düşük ve lif ağırlıklı olmalı. Çünkü lif bağırsakları harekete geçirerek vücutta biriken toksinleri dışarı atmada yardımcı olur. Metabolizmayı hızlandırarak kan dolaşımının artmasına neden olur. Bu da mevcut selülitin erimesine yardımcı olur.


Bu diyeti yaparken;
  • Mutlaka günde en az 3 litre su içilmeli,
  • Sıvı ihtiyacını ağırlıklı olarak sudan karşılamalı, kahve, çay, kola gibi selülit yapan içeceklerden uzak durulmalı,
  • Mide bu diyete uyum sağlayana kadar, açlığı öğün aralarında salatalık, domates, karpuz gibi kalorisi düşük yiyeceklerle gidermeli,
  • Diyet süresi boyunca bitki ve meyve çayları içilebilir,
  • Şeker ihtiyacı kuru ve taze meyvelerden sağlanabilir.
Örnek Diyet 2
Bu diyet Essporto Anti-Selülit kampında bir ay boyunca uygulanacaktır. İkinci ayda devam etmek isteyenler için diyet 2 uygulanacaktır. Anti selülit kampında diyet süresince egzersiz programı da uygulanmaktadır.

Her gün sabah aç karnına üç adet kuru kayısı veya taze sıkılmış portakal suyu içilmelidir.
Pazartesi:
Kahvaltı: Bir dilim kepekli tost ekmeği, yağsız tuzsuz beyaz peynir veya krem peynir, bir adet orta boy domates, bir bardak çay.
Ara öğün: Bir adet elma.
Öğle yemeği: Zeytinyağlı taze fasulye yemeği, 1 dilim kepekli ekmek.
Ara öğün: Bir kase yoğurt.
Akş** yemeği: 100 gram tavuk ızgara ve bol salata.

Salı:
Kahvaltı: Yağsız yoğurt, armut ve kivili müsli.
Ara öğün: Bir avuç kuru üzüm.
Öğle yemeği: Bir dilim ızgara et, yağsız salata (domatesli), bir dilim kepekli ekmek.
Ara öğün: 2 adet kepekli grisini.
Akş** yemeği: Sebze kavurma*

* Dr. Ender Saraç Essporto Health&Fitness Club bünyesinde bulunan
Cafe / Restaurant Levent 171 için anti-selülit kampı özel diyet mönüsü hazırlamıştır.

Çarşamba:
Kahvaltı: Bir dilim kepekli tost ekmeği, yağsız tuzsuz beyaz peynir veya krem peynir, bir adet orta boy domates, bir bardak çay.
Ara öğün: Taze sıkılmış portakal suyu.
Öğle yemeği: Ton balıklı ve bol domatesli salata.
Ara öğün: Bir adet elma ve kivi.
Akş** yemeği: Çiğ domatesli biberli kepeli makarnadan salata.

Perşembe:
Kahvaltı: Kivi ve elma parçalı bir kase süt ile hazırlanmış yulaflı müsli
Ara öğün: Bir avuç kuru kayısı
Öğlen yemeği: Fırında pişirilmiş bir parça tavuk ve sebze garnitürü
Ara öğün: Muzlu süt
Akş** yemeği: Somon ızgara

Cuma:
Kahvaltı: Bir dilim kepekli tost ekmeği, yağsız tuzsuz beyaz peynir veya krem peynir, bir adet orta boy domates, bir bardak çay.
Ara öğün: Bir adet elma.
Öğle yemeği: Sebzeli köfte*
Ara öğün: 2 adet kepekli grisini.
Akş** yemeği: Dana jambonla hazırlanmış yağsız salata.

Cumartesi:
Kahvaltı: Yağsız yoğurt, armut ve kivili müsli
Ara öğün: 2 adet kepekli grisini
Öğle yemeği: Bir dilim ızgara et, yağsız salata (domatesli), bir dilim kepekli ekmek
Ara öğün: Çilekli süt
Akş** yemeği: Maş fasulyesi salatası

Pazar:
Kahvaltı: Bir adet beyaz peynirli kepekli tost ve bol domates,şekersiz çay
Ara öğün: Bir kase yoğurt
Öğle yemeği: Vitamin bombası* ve cilt dostu salata
Ara öğün: Bir adet elma
Akş** yemeği: Bir dilim ızgara et, yağsız salata (domatesli), bir dilim kepekli ekmek


Örnek Diyet 2
*İkinci ay devam edilecek örnek diyet programı:

Her gün sabah aç karnına üç adet kuru kayısı veya taze sıkılmış portakal suyu içilmelidir.

Pazartesi:
Kahvaltı: Yağsız yoğurt, elma ve bir tatlı kaşığı balla hazırlanmış müsli.
Ara öğün: 2 adet kepekli grisini.
Öğle yemeği: Pırasalı börek.
Ara öğün: Bir bardak kefir.
Akş** yemeği: Göbek, havuç, salatalık, domates, kırmızı lahana, haşlanmış mısır, taze soğan, yağsız beyaz peynir, sirke ve bir tatlı kaşığı zeytinyağı ile hazırlanmış salata ve yanında iki dilim kepekli ekmek.

Salı:
Kahvaltı: 2 dilim jambonlu tavuklu kepekli tost ekmeği, şekersiz meyve çayı
Ara öğün: Bir avuç kuru üzüm
Öğle yemeği: Bir tabak yağsız makarna, bir tabak mantar yemeği.
Ara öğün: Bir adet elma.
Akş** yemeği: Soya etli bulgur.

Çarşamba:
Kahvaltı: Bir dilim kepekli tost (beyaz peynirli yağsız), bitki veya meyve çayı.
Ara öğün: Muzlu süt.
Öğle yemeği: Ton balıklı salata.
Ara öğün: 2 adet kepekli grisini.
Akş** yemeği: Pazılı barbunya.

Perşembe:
Kahvaltı: Bir dilim kepek ekmeği, 2-3 adet zeytin, bir dilim kaşar peyniri, domates bir bardak portakal suyu.
Ara öğün: Bir avuç kuru kayısı.
Öğle yemeği: Kabak, biber, domates dolması,1 kase yoğurt.
Ara öğün: Bir bardak domates suyu.
Akş** yemeği: Kıymalı bezelye, salata.

Cuma:
Kahvaltı: Kivi ve elma parçalı bir kase süt ile hazırlanmış yulaflı müsli.
Ara öğün: 2 adet kepekli grisini.
Öğle yemeği: Pazılı barbunya ve yumurta.
Ara öğün: Çilekli süt.
Akş** yemeği: Izgara balık, salata.

Cumartesi:
Kahvaltı: Bir dilim kepekli tost (beyaz peynirli yağsız), bitki veya meyve çayı.
Ara öğün: Bir kase yoğurt.
Öğle yemeği: Kıymalı semizotu, salata.
Ara öğün: Bir adet elma.
Akş** yemeği: Yumurta beyazından omlet

Pazar:
Kahvaltı: Bir adet kaşar peynirli kepekli tost ve bol domates, şekersiz çay.
Ara öğün: Bir avuç kuru üzüm.
Öğle yemeği: Zeytinyağlı enginar, bir dilim kepekli ekmek.
Ara öğün: Taze sıkılmış portakal suyu.
Akş** yemeği: Sadece salata



Mucize anti selülit dersleri
Program en üst seviyede başarı kazanmak için kişinin bireysel özelliklerine uygun olarak şekillendirilecektir. Yapılacak olan yağ kas kemik ölçümüyle ve vücudun metobalizma hızına göre antrenman programları Essporto eğitmenleri tarafından yazılacaktır. Eğer değerler normal çıkarsa, ve yaş 18-40 aralığında ise, spor yapmaya engel teşkil edecek bir sağlık problemi yok ise aşağıda yazılı olan antrenman programı eğitmen tarafından uygulatılacaktır.

Haftanın 3 günü spor yapabilenler için 1.5 saat’lik program
( birer gün ara vererek örn; Pazartesi, Çarşamba, Cuma)

Pazartesi
10 dk. ısınma ( bisiklet veya yürüyüş düşük tempo)
10 dk. Esnetme hareketleri
15 dk. ön ve arka bacak hareketleri 2 set 20 tekrar
15 dk. kalça ve basen hareketleri 2 set 25 tekrar
15 dk. cross trainer ( nabız aralığı eğitmen tarafından verilir )
15 dk. yürüyüş ( nabız aralığı eğitmen tarafından verilir )
10 dk. soğuma ve esneme

Çarşamba
5 dk. ısınma (cross trainer düşük tempo)
5 dk. esnetme hareketleri
15 dk. ön ve arka bacak hareketleri 2 set 20 tekrar
15 dk. kalça ve basen hareketleri 2 set 25 tekrar
50 dk. Batuka (dans ve fitness’tan oluşan bir program)

Cuma
10 dk. ısınma ( stepper düşük tempo)
10 dk. esnetme hareketleri
15 dk. ön ve arka bacak hareketleri 2 set 20 tekrar
15 dk. kalça ve basen hareketleri 2 set 25 tekrar
15 dk. yatay bisiklet ( nabız aralığı eğitmen tarafından verilir )
15 dk. yürüyüş ( nabız aralığı eğitmen tarafından verilir )
10 dk. soğuma ve esneme
Son düzenleyen Pasakli_Prenses; 22 Aralık 2008 03:05
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
4 Mayıs 2006       Mesaj #124
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
KIL DÖNMESİ VE TEDAVİSİ

Halk arasında kıl dönmesi olarak adlandırılan plonidal sinüs genellikle kuyruk sokumunda görülen bir veya birkaç adet deriye açılmış delik, enflamasyon, şişlik veya apse şeklinde kendini gösteren bir hastalıktır.

Son yıllarda görülme sıklığı artan bu rahatsızlık kişilerin yaşam kalitesini bozması, tedaviye rağmen nüks etme ihtimali olması nedeni ile hastaların korkulu rüyası haline gelmektedir.

Plonidal sinüs kuyruk sokumu bölgesi dışında kasık bölgesinde, koltuk altlarında ve göbekte de görülebilir. En sık olarak 16 - 40 yaşlar arasında görülür. Erkeklerde görülme sıklığı belirgin olarak daha fazladır.

Genellikle genç yaşlarda görüldüğü için okul çağındaki öğrencilerin hem yaşam kalitesini bozar hem de çalışmayı ve okul devamlılığını da etkileyeceği için okul başarısını kötü yönde etkiler.

Hastalığın nedeni iki kalça arasında kalan intergluteal sulkus denilen oluk şeklindeki bölgeye sırt ve baştan dökülen kılların, bu oluklu bölgede sürtünme sonucu oluğun en dibindeki terbezi deliklerinden sanki bir vida gibi dönerek deri altı bölgeye girmesi, bu bölgede ağaç kökü gibi labirentler oluşturmasıdır. Bu deliklerden içeriye giren bakteriler burada iltahap başlatır, cerahatlı veya kanlı, pis kokulu akıntılar oluşturur. Eğer üstteki delik tıkanır ise iltahap dışarı akamaz ve apse oluşur.

Plonidal sinüste klinik bulgular nelerdir?

Kuyruk sokumundaki kıl dönmesi genellikle enfeksiyon oluncaya kadar kendisini pek belli etmez. Bu hastalarda tipik bir öykü kuyruk sokumunda ağrılı şişlik, oturamama, yürüyememe gibi yakınmalarla doktora giden bir genç erişkinde, burada apse saptanması ve bu apsenin açılarak drene edilmesi ile başlar. Apsenin drene edilmesi acil durumun tedavisidir. Eğer hasta ameliyat olmaz ise bu bölgede zaman zaman akıntı olması dışında yakınması olmadan bir süre yaşantısını sürdürebilir.

Ancak bir kaç hafta veya ay sonra yine aynı tablo tekrarlar. Her apse tekrarında ise ağaç kökü şeklindeki sinüsler daha ileriye gider ve olay daha büyümüş olur.
Muayenede bu bölgede açıklığı iğne ucundan kibrit çöpü çapına kadar değişebilir bir veya bir kaç delik saptanır, bu deliklerden açık renk akıntı, iltahap, zaman zaman kıl geldiği görülebilir. Yine bu bölgede kızarıklık, şişlik, ağrı sık görülen yakınmalardır.

Plonidal sinüs nasıl tedavi edilir?

Plonidal apsenin tedavisi: Kıl dönmesi apsesi acil tedavi gerektiren bir durumdur. Çünkü hasta ağrılıdır, oturmakta ve yürümekte güçlük çekmektedir. Apse tedavisi genellikle eğer apse çok büyük değil ise lokal anestezi ile yapılır. Apse, anestezi uygulandıktan sonra yapılan bir insizyonla boşaltılır, içi temizlenip yıkanır, antibiotikli pomadlarla kapatılır. Sık tekrarlanan pansumanlarla enfeksiyon geçirilir. Bu esnada apse civarındaki kılların da traş edilmesi gereklidir.

Plonidal sinüs tedavisi ise acil durum tedavisinden sonra sinüs traktuslarına yeni cilt altında yer alan ağaç kökü şeklinde yerleşmiş kıl yuvalarına yönelik olarak yapılır. Bu amaçla fenol enjeksiyonu, sinus traktusunun kesilip açık bırakılması, kısmi çıkarma, total çıkarma ve primer kapama veya açık bırakma (marsupializasyon), değişik flep çevirme denilen doku kaydırma yöntemleri uygulanmaktadır.

Vücudun diğer bölgelerinde görülen kıl dönmeleri kuyruk sokumu kadar olmasa da hastaları rahatsız eder. Özellikle kadınlarda kasık ve perine bölgesinde görülen ufak apseler şeklinde kendini gösteren ve bir türlü iyileşmeyen odaklar meydana gelebilir. Bu odakların çok büyümeden tedavi edilmesi ilerideki daha büyük sorun ve ameliyatları önleyebilecektir.

Göbek bölgesinde oluşan kıl dönmeleri kendini genellikle akıntı ve pis koku ile belli eder. Bu bölgedeki iltahabın ve sinüslerin de çok ilerlemeden tedavi edilmesi gerekmektedir.

Kıl dönmesi en iyi yapılmış bir operasyondan sonra bile tekrarlama ihtimali olan bir hastalıktır. O nedenle hastaların ameliyat öncesi iyi değerlendirilmesi, uygun ameliyatın seçilerek, titizlikle yapılması kadar, ameliyat sonrası hastanın doktorunun önerilerine uyması da önemlidir.
Ameliyat sonrası erken devrede yaranın iyi korunup bakılması, uzun dönemde ise o bölgenin hijyenine dikkat edilmesi gereklidir. Ameliyat sonrası dönemde en az iki yıl süre ile o bölgedeki kıllar traş edilmeli veya tüy dökücü ilaçlarla temizlenmelidir.


arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
4 Mayıs 2006       Mesaj #125
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Allerjik rinit / bronşiyal astma tanısı ile yapılan deri testleri sonucu polenlere / ev tozu ve akarlara / mantar sporlarına duyarlı olduğu saptanan hastalarda, bu duyarlılığın giderilmesi için, duyarlı oldukları allerjenlerle hazırlanmış ve ortalama olarak dört yıl sürecek immünoterapi (aşı tedavisi) programı uygulanır. Yaklaşık olarak ilk 4 ay haftada iki, 2,5-3 yıl haftada bir, 6 ay onbeş günde bir ve 6 ay süreyle de ayda bir kez olmak üzere uygulanarak aşı programı sonlandırılır

Tedavinin herhangi bir aksama ve yanlışlık olmadan sürdürülmesi için aşağıdaki önerilere mutlaka uyulmalıdır:
1. Aşılarınızı buzdolabının kapak kısmında saklayınız, asla buzluk bölmesine koymayınız ve bir saatten daha uzun süre buzdolabı dışında bırakmayınız. Buzdolabınızın çalışmadığı durumlarda ve aşı olmaya gidip gelişlerde, içi buz dolu bir termos içinde muhafaza ediniz.
2. Aşılarınızı bir sağlık merkezinde ve hekime yaptırınız.
3. Aşılarınızı aşı kartınızda belirtilmiş olan tarih, sıra ve dozlarda yaptırınız. Bir aksama olduğunda doktorunuza bildiriniz.
4. Aşılarınızı yaptırdığınız sağlık rnerkezinde yarım saat bekleyiniz ve aşı bölgesini hekime kontrol ettirmeden sağlık merkezinden ayrılmayınız. Gelişebilecek reaksiyonları mutlaka doktorunuza bildiriniz.
5. Yüksek ateşle birlikte olan infeksiyonların seyrinde aşılarınızı yaptırmayınız ve doz ayarlaması için doktorunuzu arayınız.
6. Allerji dışı diğer hastalıklarınızı ve kullandığınız ilaçları (özellikle kalp ve tansiyon ilaçlan) mutlaka doktorunuza bildiriniz.
7. Aldığınız aşıların bitimine 1-2 doz kala doktorunuzu arayarak yeniden aşı hazırlanması için randevu alınız. Size verilen randevulara uyunuz.
8. Aşılarınız yurt dışından ithal edilmektedir ve maliyeti oldukça yüksektir. Bu nedenle aşılarınızı bozmayınız, kırmayınız, kaybetmeyiniz. Tedavinize gereken özeni gösteriniz.
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 17:46
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
5 Mayıs 2006       Mesaj #126
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Ankilozan spondilit nasıl bir hastalıktır?

Ankilozan spondilit, omurga ve leğen kemiğindeki eklemleri tutan, özellikle bel bölgesinde hareket kısıtlılığı yapan, kronik (müzmin) bir romatizmal hastalıktır. Omurganın hareketini sağlayan eklem ve bağlarda gelişen iltihap sonucunda, eklem ya da kemikler hareketlerini yitirecek şekilde birbirleri ile kaynaşabilir. Omurga dışında kalça, diz ve ayak eklemlerinde de iltihaplanma görülebileceği gibi az sayıda hastada çeşitli iç organ bulguları gözlenebilir.

Hastalığın şiddeti kişiden kişiye değişiklik gösterir. Ciddi tutulumu olan hastalarda omurganın hareketlerini tamamen kısıtlayabilir. Buna karşın, sadece sabahları olan hareket tutukluğu ya da bel ağrısı dışında hiç bir yakınması olmayan hastalar da görülebilir. Omurgayı etkileyen romatizmalar spondiloartritler olarak isimlendirilmektedir. Ankilozan spondilit dışında, sedef hastalığının, iltihabi barsak hastalıklarının ve Reiter sendromunun da omurgada iltihaplanma yapabildiği bilinmektedir.

Ankilozan spondilit erkeklerde kadınlardan 2-3 kat daha sık görülür ve genellikle erken yaşlarda (16-35 yaş) başlar.
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
6 Mayıs 2006       Mesaj #127
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Erciyes Üniversitesi (EÜ) Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ekrem Aktaş, bakteri ve virüs gibi enfeksiyon ajanı olan mantarların, havaların ısınmaya başlamasıyla birlikte daha sık görülebileceği uyarısında bulundu.

Prof. Dr. Ekrem Aktaş, mantarın deride, tırnaktave mukoza bölgesinde hastalık yapabilen bir canlı olduğunu belirtti. Havada, suda ve toprakta binlerce çeşit mantar bulunduğunu ve bu mantarların havanın ısınmasıyla birlikte harekete geçtiğini kaydeden Aktaş, mantarın yayılmasında iklim koşullarının büyük etkisi bulunduğunu söyledi.

Hava sıcaklığının artması ile nemli ortamın mantarın üremesine ve çabuk yayılmasına neden olduğunu ifade eden Prof. Dr. Aktaş, şunları söyledi:
“İklim koşulları mantar hastalığı için belirleyici etkendir. Havaların ısınması ve artan nemlilik oranı mantarın üremesine ve çabukyayılmasına zemin hazırlar. İnsan ve hayvanlarda sıklıkla görülmeye başlar. İnsan daha sık terlemeye başladığı ve vücudun asit yapısı bozulduğu için mantar, deride kendine daha kolay yer bulur. Özellikle ayak ve kasık bölgelerinde yoğun görülür.”

İnsan vücudunda çoğunlukla sütlü kahve renginde beliren ve zamanla kepeklenerek dökülmeye başlayan mantarların, bulaşıcı olduğunun unutulmaması gerektiğine işaret eden Aktaş, “Kaşıntıyla görülen hastalık sosyal yaşamı olumsuz etkilediğinden önemsenmesi gereken bir hastalıktır” dedi.

Prof. Dr. Aktaş, mantardan korunmak için sık sık banyo ve duş yapmak gerektiğine dikkat çekerek, özellikle ayak parmaklarının çok iyi kurulanması gerektiğine işaret etti. Msn Tongue
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
6 Mayıs 2006       Mesaj #128
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Organizmada kendisine karşı özgün antikor oluşturan maddeye antijen denir. Bu antijen, allerjik bir sendrom geliştirirse, o zaman antijene allerjen adı verilmektedir.
Çeşitli allerjik sendromu geliştiren çeşitli allerjenleri sıralama ve sınıflandırmakta, genel olarak daha çok havayolu ile vücuda girenlerde şu yolu seçebiliriz.
1. POLENLER:
Bir polenin allerjik reaksiyonlara sebep olabilmesi için şu özellikleri olmalıdır.
* Çevrede geniş bir alanı kaplamalı,
* Konsantrasyonu çok olmalı,
* Çapları 35 mikrondan küçük, kuru, kuru ve yuvarlak biçimde olmalı,
* Ayrıca rüzgarla uzak mesafeye taşınabilmeli, böceklerle taşınmalı
* Antijenik gücü olmalı
Genel olarak polenler günün erken saatlerinde atmosfere yayılırlar (Saat 04.00-08.00 arası). Bu yayılışta meteorolojik şartlar da rol oynar. Yağmur, polenlerin hem sayısı, hem antijenik gücünü artırır. Arkasından gelen açık ve güneşli hava, polen taşıyan keseciklerin açılıp içindekilerinin atmosfere yayılmasını sağlar; sis, havadaki polenlerin yayılmasını önler.
2. MANTAR SPORLARI:
Mantarların klorofilsiz oluşu bunların diğer bitki, yosun v.s. üzerinde asalak olarak yaşamalarını mecburi kılar. Genellikle orta ısıda ve bol rutubetli yerlerde, canlı cansız bitki, hayvan artıkları ve toprak üzerinde gelişirler, en hızlı çoğalan varlıklardır. Tanımlanmaları ve mevsimlere göre bulunmaları tıpkı polenlerinkine benzer. Bunlarında kesin bir mevsimsel periyodu olmamakla birlikte ilkbaharda ortaya çıkar. Sıcakların artmasıyla çoğalırlar. İlk soğuklarla kaybolurlar.

3. EV TOZLARI:
Aeroallerjenler içinde en önemli yeri alır.
Çok çeşitli maddeler ihtiva eder.
* Mineral orijinli: Muhtelif tuzlar, kireçli maddeler, kumlar, kireç maddeleri, çamur, yapı malzemesi artıkları v.s.
* Bitkisel olarak otlar, pamuk elyafı, küfler, hayvan tüy, saç, kıl, böcek parçaları, akarcıklar, mikroplar vs. En önemli olanı mite denilen akarien pyroplyfidesdir. Mite'lerin 2000'e varan çeşitleri vardır. İçlerinde 2 tipi en önemlileridir: Dermatofagoides pyterosinus (Avrupa ev tozu), Dermatofagoides farinae (Amerika ev tozu)

4. HAYVAN ORİJİNLİ AEROALLERJENLER:
Memeli hayvan türleri içinde en başta geleni kedi tüyüdür. İlk olarak 1864 yılında Saller tarafından bildirilmiştir. Goodale kısa bir süre sonra deri testleri ile bu aşırı duyarlılığı ortaya koymuştur. 50 yılkadar evvel kedi, köpek gibi hayvanlara ait allerji vakaları daha çok köy kır çevresinde görülürken, şimdi şehirlerde, evde beslenen hayvan sayısındaki artış yüzünden oran yükselmektedir. Bu grup hayvanlara alleji gelişmesi için 6 ay ile 4 yıllık bir temas süresine gerek vardır.

Bilinmesi gereken bir hususta hayvanın ortamı terk etmesinden aylar sonra dahi allerjenlerin etkileri devam etmektedir.
KEDİ: Kedilerin tüyü kadar tükrükleri de etkilidir. Tedavide hayvanın çevreden uzak tutulması en basit ve doğru yol ise de kedi sayısındaki artış, bu hususun kolayca gerçekleşmesini önlemektedir.
KÖPEK: Kedi tüyü kadar önemli değildir. Gene de solunum yolu allerjilerine sebep olabilir. Kedi tüyleri gibi etkileri terkettikleri mahalde uzun süre devam eder.
AT: Bir zamanlar at kılına allerji sıkça rastlanırdı. Motorize çağda bu olay nadiren ata binen veya ata bakanlarda gelişmektedir. Burada indirekt temasla etkili olmaktadır. Evikisyon metodu en önemli ise de seyis, jokey gibi meslekte olanları, yapılan immunoterapi çok iyi sonuçlar vermektedir.
Diğer memeli hayvanlar, sığır, inek, tavşan, deve, maymun, keçi ve koyun tüyü çok allerjikdir.
KUŞ: Kuş tüyü allerjilerinin bir zaman çok önemli olduğu sanılıyordu. Ancak sonradan bu aşırı duyarlılıkta daha çok akar ve küflerin etkili olduğu saptanmıştır. Kuş tüylerine ait olan allerjenik vasıf tüyler eskidikçe kaybolmaktadır. Yoğun kuş kalabalığı olan yerlerde saf kuş tüyü allerjisinin gelişme olasılığı artar. Bu ihtimal kuş yetiştiricilerinde sıktır
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 17:46
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Mayıs 2006       Mesaj #129
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Findigin Faydalari

Günlük dengeli beslenmede hayati bir besin ve katkı maddesi olan fındığın, sağlık açısından pek çok olumlu etkisi bulunuyor. Her gün sadece 25-30 gr fındık yemek, günlük E vitamini ihtiyacının yüzde 100'ünü karşılıyor. Oleik asit çoğunlukta olmak üzere yağ, protein, karbonhidrat, E vitamini başta olmak üzere çeşitli vitaminler, mineraller, diyabetik lifler, fitosterol (beta- sitosterol) ve anitoksidant fenoliklerin özel bileşimleri nedeniyle, insan beslenmesi ve sağlığı açısından fındık, kuruyemiş çeşitleri arasında önemli bir konuma sahip bulunuyor.


Fındığın besleyici ve duyumsal özellikleri onu, gıda ürünleri için benzersiz ve ideal bir malzeme haline getiriyor. Yüzde 60.5 oranında yağ içerdiği için fındık, iyi bir enerji kaynağı olma özelliği taşıyor. Birçok araştırmacı, fındık tüketiminin insan beslenmesi üzerine olumlu etkileri olduğunu söylüyor. Bu etkiler, tekli ve çoklu doymamış yağ asidi (yüzde 82.8 oleik ve yüzde 8.9 linoleik) bakımından zengin olan fındık lipitlerinin yağlı asit profiliyle ilgili olabilir.

Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, doymuş yağ oranının düşük ve tekli doymamış yağ oranının (MUFA) yüksek olduğu beslenme çeşitleri, kan lipiti düzeyinin kontrolünde etkili oluyor; benzer bir sonuç, koroner kalp rahatsızlığı (CHD) riskinde de olumlu bir etken olabiliyor. Ayrıca, fındık yağında yüksek oranda bulunan tekli doymamış yağ oranıyla zenginleştirilmiş beslenme çeşitleri; CHD vakalarının azlığı, tansiyon düşüklüğü, toplam kolesterol dengesinde düşüklük, lipoprotein yoğunluğunun (LDL) azaltımı veya tersinin çoğaltımı ve kan trigliserin değerinin düşmesi gibi benzer, olumlu etkiler oluşturuyor.

E vitamini açısından bitkisel yağlardan sonra fındık, en iyi ikinci kaynak. E vitamini, çözülebilir bir lipit fenolik antioksidan. Fenoliklerin antioksidan aktiviteleri, hidrojen atomlarını bağımsız köklere dönüştürme özelliğinden kaynaklanıyor. Bu bileşimler bağımsız kökler oluşturabileceği için, diyabetik hastalarda, kanser ve atherosclerosis önlemede potansiyelleri olduğuna inanılıyor. E vitamininin antioksidan görevi ve koroner kalp rahatsızlığı ve kanserle olan ilişkisinden dolayı, fındık ve fındık ürünlerini de içeren doğal gıda maddelerine tüketici ve sanayi tarafından olan ilgi artıyor. Her gün sadece 25-30 gr fındık yemek, günlük E vitamini ihtiyacının yüzde 100'ünü karşılıyor.

Son zamanlarda yapılan araştırmalar gösteriyor ki, fındıkta bol miktarda bulunan beta-sitosterol maddesi, kolesterolü düşürmede ve kanser (kolon, prostat, göğüs) gibi pek çok hastalığı önlemede önemli bir rol oynayabiliyor. Bu husus, tümör büyümesini engelleme ve apoptosis uyarımı içinde geçerli. Fındık ayrıca, kalsiyum, magnezyum, fosfor ve potasyum başta olmak üzere iyi bir mineral kaynağı. Tansiyonu dengelemesinin yanı sıra sodyum bakımından düşük; fakat mineraller bakımından oldukça cömert olan fındığın, kemik gelişimi ve sağlığı açısından da önemi büyük. Zira bu minerallerin sağlık açısından olumlu etkileri iyi biliniyor.

Tüm gerekli amino asitleri ve en gerekli mineralleri de içeren fındık, cystine ve methionine bakımından düşük olan baklagil kökenli gıdalarla birlikte protein kaynağı olarak kullanılabiliyor. Daha önce de belirtildiği üzere fındık, doğal antioksidanlar bakımından iyi bir kaynak. Bu, fındığın ve fındık mamullerinin nutraceutical potansiyelini işaret ediyor.
Sonuç olarak, fındık, günlük dengeli beslenmede hayati bir besin ve katkı maddesi, kalp sağlığı açısından da en faydalı nutraceutical madde. Unutmayın; günde bir avuç fındık yemek, sizi birçok hastalıktan koruyabilir.
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 17:47
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
6 Mayıs 2006       Mesaj #130
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Beslenme Piramidi




pramid


Beslenme piramidi 5 ana besin grubunu içerir. Piramit en altta yer alan ve sıklıkla tüketilmesi gereken karbonhidratlarla başlar ve daha az tüketilmesi gereken gıdalara doğru gider. Bu besin grupları karbonhidratlar, mineraller, proteinler, yağ ve şekerdir.Beslenme piramidi gıdaların doğru seçimi için rehberiniz olmalıdır.



kolles2
Karbonhidratlar:Alt grupta yer alan ve sıklıkla tüketilmesi gereken gıdalardır. Karbonhidratlar pirinç, bulgur, makarna gibi tahıllardır.

Mineraller: Sağlıklı yaşam için gereklidir. Mineraller (kalsiyum, bakır, iyot, demir, çinko vb.) sebze ve meyvelerde bulunur, hücre korunması ve sağlıklı diş, kemik, cilt yapısı için önemlidir. Mineraller ayrıca kalp ritmi, kan basıncı, vücuttaki sıvı dengesi gibi daha birçok düzenleyici fonksiyonlarda rol oynar.
sebze




Proteinler: Vücudun en etkili kalori yakıcı bölümü olan kas dokusunu güçlendirmek açısından çok önemlidir. Protein ette, süt ürünlerinde ve daha az olarak hububat ürünlerinde bulunmaktadır.



Yağ-şeker: Yağ ve şeker, çok az tüketilmesi gereken gıdalardır fakat A, D, E ve K vitaminleri gibi vücudumuz için önemli vitaminleri taşıma görevi yaptıklarından dolayı sağlığımız için yenilmesi de çok önemlidir. Sıvı ve katı yağlar, şeker ve tatlılar bu grupta yer alır.

Yemek yeme alışkanlığımız zihinsel ve bedensel faaliyetlerimizi etkileyen unsurlardan biridir. Sağlıksız beslenme düşünme ve kavrama yeteneğinin azalmasına ve hafıza kayıplarına neden olur. Günde 8 saat uyuduğunuz halde kendinizi yorgun hissediyor, bedensel, zihinsel faaliyetlerinizde çabuk yoruluyor, hafıza ve düşüncenizde azalma görüyorsanız mutlaka yemek yeme alışkanlığınızı gözden geçirin ve aşağıdaki önerilerimize bir göz atın.
Son düzenleyen Pasakli_Prenses; 22 Aralık 2008 03:06

Benzer Konular

7 Mart 2016 / WaRrioR Sağlıklı Yaşam
7 Mart 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
7 Mart 2016 / prenses ayşe Cevaplanmış