Arama

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 22

Güncelleme: 20 Ocak 2015 Gösterim: 598.232 Cevap: 719
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
12 Temmuz 2006       Mesaj #211
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Beyin krizi ve nedenleri
Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Gazi Özdemir, Türkiyede ölüm nedenleri arasında beyin kanaması ya da beyinde damar tıkanması sonucu oluşan beyin krizi, kalp krizinden sonra ikinci sırada geliyordedi.
Sponsorlu Bağlantılar

Prof. Dr. Gazi Özdemir, beyin krizinin, beyindetemiz veya kirli kanı taşıyan bir damarın beyne gelen bir pıhtı veya damar sertliği parçacığı ile tıkanması, bir damarın ileri derecede büzüşmesi sonucu oluşan beynin kansız, dolayısıyla oksijensiz kalması,beyin kanamasıyla oluştuğunu bildirdi.

Beyin enfarktüsünün aniden oluşabildiği gibi bazen de birkaç saat veya birkaç gün içinde yavaş yavaş gelişebildiğini anlatan Özdemir, şubilgileri verdi:
Beyin krizi kişiyi sakat bırakmada ilk sırada gelen hastalık. Ülke genelinde beyin krizinin görülme sıklığı 100 bin kişide 175. Ülkemiz genel nüfusuna göre yılda ortalama 125 bin yeni beyin krizi vakası olmaktadır. Beyin krizi her yaşta görülebilse de yüzde 25 kadarı 65 yaşından önce, yüzde 72si 65 yaşından sonra oluşmaktadır. Beyin krizi olan hastaların üçte biri ilk krizleri sırasında ölmekte, üçte biri sakat olarak başkalarına bağımlı yaşamakta, üçte biri de tamolmasa bile başkasına muhtaç kalmayacak şekilde normale yakın hale gelebilmektedir. Türkiyede beyin krizi vakalarının yüzde 71ini damar tıkanması, yüzde 29unu beyin kanaması oluşturuyor.

Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 07:28
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
13 Temmuz 2006       Mesaj #212
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi

Safra kesesi taşları
Sponsorlu Bağlantılar

Kolestrol ve Pigment taşları olarak ikiye ayrılır. Kolestrol taşları mekanizması tam belli olmayan bir nedenle kolestrolun safra kesesi içine çökmesi nedeni ile oluşurlar. Pigment taşları ,koyu renkli taşlardır ve genelde siroz,safra yolları tıkanıklığı, kan yıkımı olan hastalıklarda görülür. Safra kesesi taşları bayanlarda erkeklerden 4 misli daha fazla görülür. 40 yaş üzerindeki her 8 bayandan birinde safra kesesi taşı görülür. Beyaz tenli ve kilolu bayanlarda görülme sıklığı daha fazladır.

Vücuda zararı
Çalışmalara göre; taş hastalığı olan hastaların %85 inde komplikasyon dediğimiz ve sonuçları gerçekten üzücü olan yan etkiler görülür. Taşlı safra kesesinin iltihabı sonucu kesenin delinmesi ile safra ve cerahatin karın boşluğuna dökülmesi ameliyat edilmediği taktirde ölümle sonuçlanan bir durumdur. Yine küçük taşların ana safra kanalına kaçmaları ve bu kanalın kalem ucu kadar olan alt ucunu tıkamaları sonucu oluşan tıkanma sarılığı veya cerrahi sarılık acil tedavi edilmediği takdirde çok kısa sürede ölümle sonuçlanan bir diğer durumdur.
Yine safra kesesindeki küçük taşların ana safra kanalının alt ucunda pankreas bezine ait kanalı tıkamaları sonucu oluşan pankreatit de tedavi edilmediğinde %50 ölümle sonuçlanır.
Bir başka önemli yan etkide safra kesesi kanserleridir. Bu kanserlerde %95 oranında kesede taş mevcuttur. Buda safra kesesi kanserleri ile safra kesesi taşları arasında çok sıkı bir ilişkinin var olduğunu göstermektedir.

Belirtiler
Bu hastalarda her hangi bir hastalığa özel olmayan; karın ağrıları, hazımsızlık, şişkinlik, ekşime, yanma gibi sindirim sistemine ait yakınmalar olur. Bazen hastalarda omuz ve sırt ağrıları uzun yıllar romatizma zannedilerek tedavi edilir. Eskiler buna safra kesesi romatizması derlerdi. Doğrusu hiçde haksız değillerdi.
Geçmişte olduğu gibi günümüzde de çok sık rastlanan bir yanılgı safra kesesi hastalarının kalp hastalığı varmışçasına değerlendirilip tedavi edilmeleridir. Burada gerçekten mevcut olan safra kesesi ile kalp koronerleri arasındaki refleks cevap kese hastalığının kalp hastalığı bulguları ile ortaya çıkmasına yol açar. Bunlardaki göğus ağrıları, sıkıntı, hatta elektrokardiografideki bozukluklar enfarktüs zannedilir. Bunlara uzun yıllar kalp ile ilgili tetkik ve tedaviler uygulanır, oysa safra kesesi kalbi denilen bu sıkıntılar safra kesesinin çıkartılması ile son bulur.

Tedavi
Safra kesesi taşlarının ilaç tedavisi yok. Tek tedavi ameliyattır. Taşlı safra keseleri ameliyat edilmediği takdirde tıkanıp, şişip ve delinebilir. Tıkanma sarılığı ve buna bağlı karaciğerin bozulmasına neden olabilir. Uzun süre safra kesesinde taş olan hastalarda safra kesesinde kanser gelişme riski vardır, bu saydığımız komplikasyonların hepsi olüm nedeni olabilir.
En çok korkulan komplikasyon, taşın safra kesesinden safra yoluna düşüp ve pankreasın ağzını tıkayıp ve pankreatite neden olmasıdır ki en çok korkulan komplikasyondur ve ölüm riski çok fazladır.


Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
13 Temmuz 2006       Mesaj #213
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
BEL FITIĞI

Belimizde 5 adet omur kemiği vardır. Bu kemikler arasında da disk adı verilen kıkırdaklar bulunur. Disk, özel bir bağ dokusu organıdır ve omurganın dayanıklılığına, hareketliliğine ve zorlamalara karşı dirençli olmasına, omurgaya uygulanan şok şeklindeki darbelerin emilmesine ve kuvvetin çevre dokulara dengeli bir şekilde dağılmasına hizmet eder.
Bel fıtığı, beldeki omur kemikleri arasında bulunan ve adeta bir amortisör gibi görev yapan bu disklerin fıtıklaşması sonucu ortaya çıkan bir rahatsızlıktır. Disklerin iç kısmında nükleus pulpozus denen jöle kıvamında yumuşak bir bölüm, bunun dışında anulus fibrozus adı verilen daha sert bir fibröz tabaka, omur kemiklerine bakan yüzlerde ise her iki tarafta son-plak olarak adlandırılan kıkırdak yapılar vardır. Dıştaki tabakanın anatomik bütünlüğünün bozularak içerideki yumuşak kısmın dışarıya doğru taşmasına fıtıklaşma denir. Fıtıklaşan yani dışarıya doğru taşan disk, omurilik kanalı (spinal kanal) içinden veya kendisinin arka-yan tarafından geçmekte olan sinirleri sıkıştırır ve hastalık böylelikle kendisini belli eder .
Ayrıca fıtıklaşmış diskten ortama salınan bazı kimyasal maddeler de sinir köklerini etkileyerek ağrıya neden olurlar.

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler


Omur kemiklerine yandan bakışta normal disk ve

omurilik kanalının içine fıtıklaşmış disk görülmektedir.


BOS
fofo1



Manyetik rezonans fotoğrafında gelişmiş bir bel fıtığı

ok ile gösterilmektedir.


BOS
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler



Bel fıtığı gelişirken şekil A'da görüldüğü gibi anulus fibrozus dış liflerinin

bir kısmı henüz yırtılmamış ve disk materyalinin tamamı diskin içerisinde ise
buna kapsamı içerisinde (contained) disk denir. Ancak şekil B'deki gibi
anulus fibrozus liflerinin tamamı bütünlüğünü yitirmiş ve disk içindeki
materyal anulusun dışına taşmış ise buna da kapsamı dışarıya çıkmış
(uncontained) disk adı verilir.


BOS
Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler



Bel fıtığının gelişimi ve değişik tipleri izlenmektedir. Nadiren

rastladığımız dura içine fıtıklaşma disk materyalinin dura denen kalın zarı
delerek omurilik kanalının içine girmesiyle oluşur. Fıtıklaşan diskin posterior
longitudinal ligament, peridural membran ve sinir köküyle olan ilişkisinin
şekline göre fıtıklaşma; subligamentöz, ekstraligamentöz, submembranöz, transmembranöz veya intraradiküler olarak adlandırılır. Ayrıca ekstrüzyon
veya sekestrasyon tarzında fıtıklaşmalarda disk materyali kafa veya kuyruk
sokumu yönünde yer değiştirebilir. Bu durumda kranial / kaudal uzanımlı
ekstürüde bel fıtığından, kranial / kaudal yönde göç etmiş sekestre
bel fıtığından veya göç etmemiş sekestre bel fıtığından söz edilebilir.
GozDemNur - avatarı
GozDemNur
Ziyaretçi
14 Temmuz 2006       Mesaj #214
GozDemNur - avatarı
Ziyaretçi
AĞRI İLE BAŞETMEK İÇİN EGZERSİZ YAPIN
Anadolu Sağlık Merkezi'nden Prof.Dr.Ayşen Yücel ağrı ile başetme yolları ile ilgili bilgi verdi.

İSTANBUL - Süregen ağrısı olan hastaların birçoğunda toplumsal ve aile içi etkileşimde bozukluklar, duygularını ifade etme güçlüğü, ilgi ve beklenti gereksinimleri, bastırılmış öfke ve kızgınlık duyguları olabiliyor. Hastanın ilgisini ağrıdan uzaklaştırabilmesi, günlük yaşamındaki ilgi ve işlevselliğini artırıcı yönde başetme yöntemleri kullanmalıdır.
KAS GEVŞEMESİ (RELAKSASYON):
Gevşeme eğitimi genellikle kademeli olarak kasları germe ve gevşetme tekniklerini içeriyor. Gevşeme çalışmalarının ilkbasamağı nefesi kontrol altına almak. Bilindiği gibi solunum sistemimiz, kendi kendine çalışan bir sistem. Fakat, iradi olarak da solunumunuzu kontrol edebilirsiniz. Nefes almayı, vermeyi ve tutmayı bir düzen içinde öğrenmek, gevşetme çalışmaları için çok önemli. Vücudun tamamen gevşemesi, ancak düzenli bir nefes pratiğinden sonra mümkün olur. Akciğerlerinizi; üst kısım, orta kısım ve alt kısım olmak üzere üç bölüm halinde düşünebilirsiniz Derin nefes bu üç kısmın ortaklaşa çalışmasıyla mümkün oluyor. Derin nefes önce akciğerin alt kısmının havayla dolmasıyla başlıyor. Mide ve kaburgaların alt kısmı genişliyor, sonra orta kısım havayla doluyor. Yani göğüsler genişliyor ve en son olarak da omuzlar hafifçe kalkıyor. Pek çoğumuz ciğerlerinin bir bölümünü çalıştırmıyor. Oysa sağlıklı bir nefes ciğerlerin üç kısmının da çalışmasıyla mümkün.

Nefes egzersizlerinden sonra kasların gevşetilmesine geçiliyor. Bu çalışma vücudunuzdaki kas gruplarının gerilmesini, sonrada gevşetilmesini içeriyor. Bir kas gergin olduğunda bu gerginlik ne derece yoğunsa kas serbest olduğunda yaşanacak olan gevşeme yanı ölçüde yoğun olacaktır. Gevşeme tekniği en iyi loş ışıklı, sakin bir oda yapılabilir. Egzersizi böyle bir odada sırt üstü yatarak yapın. Eğer egzersiz sırasında uyuma gereksinimi ortaya çıkarsa, uygulamayı rahat bir koltukta yapın. Gevşeme tekniğiyle amaçlanan uykuya dalmak değil, tersine en fazla uyanıklıkla en derin gevşemeye ulaşabilmek. Egzersiz yapılan oda sessiz olmalı, odanın ısısı ne üşütmeli ne de terletmeli.

NASIL YAPMALI?
Elleriniz ve ayaklarınız iki yana hafifçe açık olsun. Uygulama sırasında bedeninizi sıkan kemer, ayakkabı ve dar elbiseleri çıkarın. Bu tür giysiler nefes alışı, kasların gevşemesini olumsuz yönde etkiler. Egzersizleri sırayla yapın. Egzersizi yapmadan bir sonraki egzersize geçmeyin, acele etmeyin. Günde en az bir kez, mümkünse iki kez yapılması, bu pratik kazanmanızı sağlar.

Gözlerinizi yavaşça kapayın. Sağ elinizi göbeğinizin üzerine, sol elinizi de göğsünüzün üzerine koyun. Nefes alıp verirken sol eliniz göğsünüzün inip kalktığını hissetsin. Şu anda ciğerlerinizin üst kısmı ile nefes alıyorsunuz demektir. Şimdi ciğerlerinizin alt kısmını hava ile doldurmaya, karnınızdan solunum yapmaya çalışın.

Midenizin üzerindeki sağ eliniz inip kalkmaya başladıysa bunu başarıyorsunuz demektir.

Düşüncelerinizi tamamen nefes alıp vermeniz üzerinde odaklaştırın. Burnunuzdan havanın girip çıktığını hissedin. Yavaşça derin bir nefes alın, nefesinizi tutun ve nefesinizi verin. Kendinizi zorlamadan, gerilim duymadan oldukça rahat bir şekilde nefes alın.

Kısa bir alıştırma yapalım. Önce ciğerlerinizin bir balon gibi olduğunu hayal edin. Şimdi sönen bir balonda olduğu gibi yavaşça ve zorlamadan içinizdeki havayı boşaltın.

Başlayabilirsiniz... Artık ciğerleriniz boşaldı. Nefes almadan iki saniye bekleyin. Tekrar yavaşça derin derin nefes alın, tutun ve verin, bütün vücudunuzun gevşediğini hissedin...

Şimdi bu egzersizi tekrar edin; Derin bir nefes alın... Nefesinizi tutun. Yavaşça verin. Tüm vücudunuz gevşiyor. Sakin, rahat ve huzur dolusunuz... Nefesinizi her verişte, sizi kaplayan gevşeme duygusunu hissedin. Gerilimin yerini alan derin huzuru hissedin...

Kaslarınızı gevşetme çalışmasına geçelim. En rahat olduğunuz şekli alın, oturun veya sırt üstü yatın.
Başlangıçta bu çalışmayı sırt üstü yatar durumda yapmanız sizin için daha kolay olacaktır. Yatar durumdayken kollarınızın iki yanda olmasına dikkat edin. Bacak bacak üstüne atmayın.

Gözlerinizi kapatın. Daha önce öğrendiğiniz gibi derin bir nefes alın, nefesinizi tutun ve verin. İki yumruğunuzu da sıkın. İyice sıkın. Yumruklarınızın ve ellerinizin gerginliğini hissedin. Şimdi gevşetin. Bu gerginliğin yavaş yavaş ortadan kalktığını hissedin. Ellerinizin ne kadar gevşediğini hissedin. Yavaşça derin bir nefes alın. Nefesinizi tutun ve bırakın.

Sıra kollarınızı ve yumruklarınızı birlikte sıkmaya geldi. Başlayın ve iyice sıkın. Ellerinizdeki ve kollarınızdaki gerginliği hissedin. Şimdi serbest bırakın. Tamamen gevşek bırakın. Ne kadar gevşediğinizi hissedin. Yavaşça derin bir nefes alın, nefesinizi tutun ve bırakın.

Sağ omzunuzu kulağınıza doğru kaldırmaya çalışın, iyice kaldırın. Şimdi gerginliği hissedeceksiniz. Yavaş yavaş serbest bırakın. Tamamen gevşemesini sağlayın. Omzunuzdaki gevşemeyi hissedin. Şimdi sol omzumuza aynı şeyi yapacaksınız. Sol omzunuzu kulağınıza doğru kaldırmaya çalışın. İyice kaldırın gerginliği hissedin. Yavaş yavaş serbest bırakın, gevşemesini sağlayın. Omzunuzdaki gevşemeyi hissedin. Yavaşça derin bir nefes alın, nefesinizi tutun ve bırakın.

Sağ ayağınızdaki kasları germeye çalışın, ayak parmaklarınızı iyice kıvırın ve bu gerginliği hissedin. İyice hissedin. Yavaş yavaş bırakın. Tamamen gevşeyin. Bütün gerginliğin akıp gitmesini sağlayın.
Sol ayağınızdaki kasları germeye çalışın. Sol ayağınızın parmaklarını iyice kıvırın ve bu gerginliği hissedin. İyice gerin. Yavaş yavaş bırakın, tamamen gevşemesini sağlayın. Yavaşça derin bir nefes alın, nefesinizi tutun ve bırakın.

Aynı şeyi kalçalar ve bacaklarla yapacaksınız. Sol bacağınızı ve kalçanızı gerin. İyice gerin. Bu gerginliği hissedin. Bırakın şimdi. Yavaşça gevşetin, gevşemeyi hissedin. Sol bacağınızı ve kalçanızı gerin.. İyice gerin.. Bu gerginliği hissedin. Şimdi bırakın. Yavaşça gevşetin ve gevşemeyi hissedin. Bütün gerginlik vücudunuzda akıp gidiyor. Yavaşça derin bir nefes alın, nefesinizi tutun ve bırakın.

Şimdi yumruklarınızı, kollarınızı omuzlarınızı ayaklarınızı ve bacaklarınızı hep birlikte ve aynı anda gereceksiniz. Yumruklarınızı sıkın. Kollarınızı omuzlarınızı gerin. Ayak parmaklarınızı, bacaklarınızı iyice gerin. Daha kuvvetli gerin. Öylece tutun. Şimdi bırakın. Tamamen bırakın. İyice gevşetin. Tüm vücudunuzu tatlı bir gevşeme kaplasın. Şimdi karın kaslarınızı kasın, iyice kasın, karnınızdaki gerginliği iyice gerginliği hissedin. Serbest bırakın, tamamen gevşetin. Karın kaslarınızın tamamen gevşediğini hissedin. Karnınızın giderek yumuşadığını hissedin..

Yavaşça derin bir nefes alın. Nefesinizi tutun ve bırakın. Başınızı çeneniz göğsünüze değecek şekilde öne doğru bükün. Boynunuzdaki gerilimi hissedin. Yavaşça serbest bırakın. Gevşetin gevşemeyi hissedin.

NELERE DİKKAT ETMELİ?
Birden nefes almayın, yani ciğerlerinizi aniden havayla doldurmayın.
Ağızdan değil, burundan nefes alın.
En önemlisi nefes egzersizlerini arka arkaya tekrar etmeyin. Her nefes alışın arasına 5-6 kere de normal nefes alış verişi koymak gerekiyor. Bu yapılmadığı taktirde kandaki oksijen miktarı artacağından, baş dönmesi gelişebilir.
Son düzenleyen Pasakli_Prenses; 22 Aralık 2008 03:57
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
14 Temmuz 2006       Mesaj #215
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Bel Ağrısı
Bel ağrısı, romatizmal hastalıklar içinde en sık görülen; toplumun yüzde ellisi ile seksenini yaşamın hemen her döneminde etkileyen bir hastalıktır. Bel ağrısı, herhangi bir yaşta oluşabilmekle birlikte, orta yaşı geçen kadınlarda, osteoporoza bağlı olarak, biraz daha fazla görülür.
Doktorların çoğu, bel ağrısını akut (daha ağrılı ve kısa süren) ve kronik (uzun süren ve sık ortaya çıkan) tip olarak iki ana gruba ayırırlar. Akut bel ağrısı, genellikle, bir haftanın altında sürer; kronik tip ise, bir haftadan birkaç ayakadar uzayabilir ve hatta aylar alabilir. Bel ağrılarının yüzde 90’ı akut, yüzde 10’u kronik biçimdedir.
Doktorunuz, sunacağımız tüm önerileri size verip, gerekli görürse size ağrı kesiciler, kas gevşeticiler gibi ilaçlar da verebilir. Eğer, incelemeler sonucu, cerrahi bir girişim düşünürse, Romatoloğumuz, sizi bir Nöroşirurji, Ortopedi uzmanına da yollayabilir. Ender olmakla birlikte, cerrahi gerektiren durumlar olabilir. Örneğin, sinir köküne, kemiklerde kırık nedeniyle ya da yukarıdaki tedavilerle gerilemeyen bir disk kayması nedeniyle bir bası varsa, daha da enderi, omurilik çevresinde bir tümör görülmüşse, cerrahi gerekebilir.
Bazı hastalar beli manipüle ettiklerinden bahsediyor fakat bir hekimden geçmeden belinize dokundurtmamanız daha sağlıklı olacaktır. Bu konuda, dikkatli olmak çok önemli. Bu tür manipulasyonlarda omuriliğe kalıcı zararlar verilebilir. Batıda bu tür teknikler üzerine eğitim görmüş, Kiropraktörler var; ancak, onlar da mutlaka doktorlar birlikte çalışmak zorunluluğundadır.
İnsanların en gözardı ettiği kaslar, sırt, bel ve karın kaslarıdır. Bu kaslar, gövdenizi saran, onu kollayan,dik durmasını sağlayan kaslardır. Bu nedenlerle, karın, sırt ve bel kaslarınızı güçlü tutun

Ne gibi durumlar bel ağrılarına yol açar?
Belimizdeki kaslara, sinirlere ve kemik yapısına uygulanan bir baskı ya da zedelenme bu ağrılara neden olur. En yaygın etken, omurganın etrafındaki liflerin (ligament) ve kasların küçük darbeler sonucu gerilmesi ve kısmen kopmasıdır. Diğer nedenler ise şunlardır.
1) Disk kayması
Omurgamızın vertebra kemikleri arasında bulunan ve omurga için bir tür süspansiyon işlevi gören disk denilen yarı elastik yapılar, çevresini saran lif kılıfını yırtarak, içinden omurilik ve sinirlerinin geçtiği kanala uzanarak sinirlere ya da omuriliğe baskı yapabilirler. Vertebra kemiklerinin yanlarında bulunan kanalcıklar (foramina) içinden geçen sinir kökleri bası nedeniyle kanalcık içinde sıkışarak ağrılara ve bölgesel kas spazmlarına neden olur. Kimi durumlarda ise, disk köklerin edoğrudan bası olmadığı halde, sinir köküne ulaşan disk parçacıkları sinir köklerine etki yaparak aynı tür ağrılara neden olabilir. Disk kayması olduğundan en sık görülen diğer bir belirti de, halk arasında “siyatik” olarak bilinen, kalçalardan bacaklara ve sıklıkla ayaklara kadar uzanan ağrılardı.
2) Spinal Stenoz
Bu durumda, omurga kanalı içinden geçen omuriliğin üzerine bası söz konusudur. Genellikle, artroz ya da kazalar sonucu oluşan kanalın bu darlığı, belde yol açtığı ağrı, bacaklardaki uyuşma ve zayıflığın yanı sıra, yürürken artan otururken de geçen ağrılara da neden olur.
3) Osteoartrit (Artroz)
Diğer eklemlerde olduğu gibi, omurga kemikleri arasındaki kıkırdak dokunun yapısının bozulup, vertebra etrafında kemikleşmelere, diğer bir deyişle, halk arasında kireçlenme olarak bilinen osteofitlere yol açan bu hastalık, bel ağrısının yaygın bir nedenidir. Burada, fazla kemik uzantıları, kanal ve kanalcıklar içindeki sinir yapılarına baskı yapabilirler
4) Ankilozan Spondilit
Bu konu, ilgili bölümde de ayrıntıları ile ele alındığı gibi, kronik bir bel ağrısı ve tutukluğu yapar. Bu semptomlar, özellikle, sabahları olmak üzere, kalçalara ve bacaklara vurabilir.
5) Osteoporoz
İlgili bölümde de açıklandığı gibi, yoğunluğu azalmış kemikler, her an küçük bir darbe, yanlış hareket ya da ağır kaldırmaya bel ağrısına yol açabilir.
6) Romatoid Artrit
Bu hastalık, birçok eklemde şişlik, kızarıklık, ağrı ve tutukluk yapabilir. Omurgada, boyun kısmını etkilediği halde, eğer beraberinde başka bir hastalık da yoksa, tek başına beldeki omurga eklemlerini tutmaz ve ağrılara neden olmaz.
7) Fibromyalji
Kasların ve kasları kemiklere bağlayan tendonların ağrı ve sertliği ile belirgin olan fibromyalji, özellikle boyun bölgesi ve sırtın üst kısmında oluşur. Zaman zaman, bel bölgesini de etkileyebilir.

Soru: İç organlar, bel ağrısına neden olmaz mı?
Cevap: Olur. Bel ağrılarına neden olabilecek bazı iç organ hastalıkları şunlardır:
-Erkekte prostat hastalığı;
-Kadın üreme organları ile ilgili rahatsızlıklar;
-Böbrek taşı ve enfeksiyonu;
-Bağırsak ya da pankreasın kanseri ya da bu organların tıkanmasına yol açan hastalıklar;
-Omurgaya sıçrayan kanserler;
-Multiple myeloma denen, kemik iliğini ve kemiği etkileyen hastalık;
-Ender olarak, omurilik tümörleri.

Soru: Başka ne gibi etkenler bel ağrısına yol açar?
Cevap: Stres, bozuk duruş biçimi, egzersiz yapmama, aşarı kilolu olma gibi sorunlar da bel ağrılarının altta yatan nedeni olabilir.
Her birimizin strese karşı reaksiyonu farkladır. Kimimiz, az uyur, yorgun hisseder, çok ye ya da sinirli olur. Bazıları ise, başağrıları ve mide sorunlarından yakınırlar. Kaslarımız, özellikle, boyun, sırtın üst kısmı ve belde strese karşı kasılarak yanıt verirler. Pazardan eve taşıdığınız yükleri her gün ve sürekli taşıdığınızı düşünün; hafiflersiniz! Aşırı kilo hem kaslar hem de eklemler üzerinde yüktür ve kaslarımız da pek güçlü değilse, kasılmalara ve erken yorulmalara neden olur. Yeterli oranda, öyle pek sporcu iddiasında da olmadan, yaptığınız egzersizler genel yorgunluk hissinizi atacağı gibi, moral çöküntüleri ve günlük bunalmalardan da sizi uzaklaştırır ve sorunlarınızla, busefer daha zinde, kendinizi iyi hissederek uğraşırsınız.
Hepimizin yaşamla mücadelemizde ve yaşamdan mutluluk almamızda gerekli olan belirli bir kondisyon düzeyine gereksinim vardır. Bunu, haftada üç günlük, 20-30 dakikalık egzersizlerle sağlayabilirsiniz



Tedavi
Bel ağrılarının yüzde 85’i, sınırlı bir tedavi ile birkaç gün içerisinde azalmaya başlar. Genellikle, acil bir durum yoksa, doktor evde dinlenme, ağrılar hafifleyince de bele yönelik egzersizler, kas gevşeticileri, sıcak ve soğuk uygulaması, strezi azaltım teknikleri önerirler. Altta yatan nedene bağlı olarak, cerrahi girişim ve bele ya da kalçada siyatik sinirin içinden geçtiği kanala ilaç enjekte etmek gerekebilir. Bu tedavi biçimlerini ayrı ayrı ele alalım.
1) Yatak istirahati
Geçmişte, hastalara yatağa bağlanıp sürekli yatma öneriliyordu. Artık, günde hastanıne, en ağrılı dönemde, 1-2 saat dinlenip arada hareket edip yürümesi önerilmekte ve ağrı azalınca aşağıda değineceğimiz egzersizler verilmektedir. Yatağın ne kadar sert olması gerektiği hep tartışma konusudur. Kısaca, ne taş gibi sert ne de eski yaylı yataklar gibi çok yumuşak olmalıdır. İki üç günlük, sırt üstü yatıp dizler altına yastık konarak ya da yan yatıp dizleri hafifçe karına çekerek yatılması omurgaya en az baskı yapan pozisyonlardır.
2) Sıcak ve soğuk uygulaması
Bazen sıcak bazen de soğuk uygulaması ağrılar iyi gelir. Sıcak, spazma uğramış kası gevşetir ve rahatlatır. Bu uygulamada, sıcak duş, nemli ve sıcak ama yakmayan bezler, lambalar işe yarayabilir. Soğuk ise, ağrılı bölgedeki sinir uçlarını uyuşturarak ağrıyı azaltır. Bu parçası ya da buz torbası ile masaj yapabilirsiniz.
3) Duruş pozisyonunu düzeltmek
Otururken:
-Bel ve omuzlardaki yükü azaltmak için kollu koltuk kullanın.
-Sırtınızın üst tarafını dik tutun ve omuzlarınızı gevşetin. Karın kaslarınızı içeri çekin ve belinizin alt kısmının doğal eğimini sağlayın. Koltuğunuzun arkasının mutlaka dik olması gerekmez; 15-20 derecelik bir açı da rahat oturmazını sağlayabilir. Belinizin arkasına koyacağınız bir yastık belin normal eğimini korumanızı sağlar.
-Ayaklarınızın altına, dizlerin kalçalarınız hizasından daha yüksekte kalmasını sağlayacak bir yükselti koyun.
-Uzun süreli oturmalardan kaçının. Arada, kalkın veğ kasılmış kaslarınızı gererek gevşetin.
Ayakta dururken:
-Her iki ayağınıza da aynı yükü verin.
-Dizlerinizi kilitlemeyin.
-Bir ayağınızı yükseltide tutarsanız, belinizi rahatlatır.
-Çok uzun süre ayakta kalmanız gerekiyorsa, alçak topuklu ya da düz tabanlı ayakkabı giyin.
-Karın ve kalça kaslarınızı sıkı tutarak belinizi dik tutun.
Uyurken:
-Dizlerinizi bükerek yan yatın.
-Daha rahat edecekseniz, yan yatarken dizleriniz arasına yastık koyun.
-İlle de sırt üstü yatmak isterseniz dizlerin altına yastık koyabilirsiniz.
-Çok sert değil ama serte yakın yatak kullanın.
Ağırlık kaldırırken ya da taşırken:
-Ağırlığı kaldırmak için eğilirken, önce belinizi değil; dizlerinizi bükün.
-Ağırlığı kendinize yakın tutun.
-Taşırken bacaklarınız dik olsun.
-Yükünüz fazla ağır gelirse, yardım isteyin.
Soru: Yüksek topuklu ayakkabı sağlıksız mı?
Cevap: Evet. Yüksek topuk, duruşunuzu değiştirdiği için belinizin alt kısmına daha çok basınç uygulanmasına neden olur. Tabanı yumuşak ayakkabılar, omurgamız için bir tür süspansiyon işlevi görür.

Bel için egzersizler
Her hekim biraz farklı türde egzersizler önerebilir. Yine de aşağıdakilir genel olarak kabul edilen ve hasta tarafından da kolaylıkla evde uygulanabilecek egzersizlerdir.
Köprü kurma
Dizlerinizi bükerek ve ayak tabanlarınız yere düz basacak biçimde sırt üstü yatın. Kalça çevresi kaslarınızı kasarak kalçanızı yukarı kaldırın. Bunu yaparken, sırtınızın üst kısmı yere yapışık ve düz kalsın. Beş saniye öyle kalın ve sonra gevşeyip yeniden yapın, yapabildiğiniz kadar.
Dizleri karına çekme
Deminki gibi, yere yatın. Önce dizlerinizden birini sonra da diğerini karına doğru kaldırın. Her iki diziniz de karın hizasına geldiğinde, her iki elinizle dizleri tutup göğsünüze doğru çekin ve kalça kaslarınızın çekildiğini hissedin. Bu anda, alnınızı dizlere doğru kaldırın ama boynunuzu zorlamayın. Bu pozisyonda yine beş saniye kalın. Sonra, yavaşça dizlerden birini sonra da diğerini yere koyun. Dinlenin ve aynı hareketi yineleyin.
Asker duruşu
Dimdik ayağa kalkın. Göğsünüzü dışarı çıkarın, omuzlarınızı geri çekin. Beş saniye öyle kalın. Gevşeyin ve yineleyin.
Yarım mekik çekme
Dizler bükük, kollar yanlarda yere yatın. Başınızı kaldırıp, omuzlarınızı yerden kaldırarak dizlerinize ellerinizle uzanın. Bunları yaparken normal nefes alıp vermenizi sürdürün. Gevşeyip yere geri yatın ve dinlenip hareketi yineleyin.
Kızgın kedi duruşu
Elleriniz ve dizleriniz üzerine durun. Belinizi yukarı doğru kemerleştirin. Beş saneyi öyle kalın. Normal nefes alın. Gevşeyin. İlk pozisyona gelip yineleyin.
Kalçadan tekme atma
Biraz önceki gibi, eller ve dizleriniz üzerinde durun. Sırtınızı düz tutarak yavaşça bir bacağınızı kaldırarak geriye itin. Beş saniye öyle kalın. Bacağı eski yerine getirerek aynı hareketi diğer bacak için yapın. Zamanla, güçlendikçe, ayak bileklerinize ağırlık koyarak, bu hareketleri yapabilirsiniz.
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
14 Temmuz 2006       Mesaj #216
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Akraba Evliliği ve Genetik

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler

Yıllardır hep duyduğumuz sözler vardır. Akraba evlilikleri engelli çocuk sahibi olmaya yol açar, Yakın akraba evlilikleri ölü ve sakat doğumlara neden olur denilir. Toplumun geniş bir kesimi tarafından bilinen bu gerçeğin temelinin ne olduğu ise genellikle bilinmez. Akraba evlilikleri nedeniyle toplumda birçok engelli birey dünyaya gelmektedir. Bunun nasıl böyle olduğunun tıbbi yönden açıklamalarını ve nedenlerini bu yazıda genel olarak anlatacağız.
Önce kısaca bir bebeğin nasıl meydana geldiğini inceleyelim;
Ana rahminde annenin yumurtası ile erkekten gelen sperm birleşerek yeni bir canlı meydana gelir. Bebeğin oluşumunun temeli kromozomlardır. Her insanda 46 çift kromozom bulunur. Yeni oluşan bireyin kromozomlarının tek olarak 46 tanesi anneden diğer tek 46 sı ise babadan gelir. Anne ve babanın 46 çift ve sarmal halde bulunan kromozomları bu sarmal yapıdan ayrılarak yeni bireyde ayrı bir sarmal yapı oluşturur. Oluşan bu yeni sarmal yapı bebeğin oluşumunun temel yapısıdır.
İnsanların genel görünümünden çeşitli özelliklerine kadar her şey bu kromozomlardaki genlerde belirlenmiştir. Genetik hastalıklar dediğimiz hastalıklar da bu genlerde bulunur. Fakat hastalıklar kendi özelliklerine bağlı olarak resesif (çekinik) veya dominant (dominant) karakter taşıyabilir. Diğer yandan hastalıklar genler de homozigot veya heterozigot olabilir. Örneğin kan grupları örnek olarak alınacak olursa O (sıfır) grubu çekinik yapıdadır. Genetik olarak A grubu bir anne ile O grubu bir babanın çocukları sadece A veya O olabilir. Anne A grubu olarak göründüğüne göre annenin genetik yapısı AA veya AO olabilir. Her iki durumda da O çekinik yapıda olduğu için anne homozigot AA olsa da veya heterozigot AO olsa da kan grubu A olacaktır. Baba ise O grubu olduğu için onun OO olmaktan başka şekli olamaz. O grubu çekinik olduğundan ancak genetik olarak homozigot olarak OO olmadığı sürece O grubu olamaz. Böyle bir çiftin çocukları da eğer anne homozigot AA ise hepsi AO olacak ve A grubu olacaklardır. Eğer anne heterozigot AO ise o zaman çocukları anneden A genini babadan O genini alınca AO olup A grubu olacak, eğer anneden O genini babadan da O genini alırsa OO olarak O grubu olacaktır.
Baskın özellikli hastalıklar genetik olarak heterozigot da olsalar kişi hasta olacaktır. Fakat hasta olmayan bir kişi ancak taşıyıcı olabilir. Yani genetik olarak genlerinde bu hastalığı heterozigot olarak taşımaktadır. Ancak genlerinde çift olarak hastalıklı gen bulunmadığı için sağlıklı bir birey olarak yaşamaktadır. Böyle bir kişi kendisi ile ayni durumda heterozigot olarak hastalığı taşıyan ama hasta olmayan bir kişi ile evlendiğinde her ikisinde de saklı olarak bulunan hastalıklı gen yeni oluşacak olan bireyde bir araya gelerek hastalık olarak ortaya çıkacaktır.


Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler

Yakın akraba gruplarından gelen kişilerin genleri de birbirlerine benzer özellikler gösterir. Ayni anne babadan doğan çocukların genetik yapıları nasıl birbirlerine yakın özellik gösteriyorsa amca, dayı, teyze çocukları gibi kardeş çocukları olan kişiler de birbirlerine yakın genetik özellikler gösterecektir. Bu şekilde yakın genetik özelliklere sahip kişiler evlendiklerinde sahip olacakları çocukların genetik yapılarında sorunların meydana gelmesi çok yüksek olasılık taşır. Taşıyıcı olarak bir hastalık geni diğer kişiden de gelerek çocukta ortaya çıkar. Örneğin Akdeniz Anemisi (Thalessemi) hastalığı ülkemizde sık görülen bir hastalıktır. Bir çok kişi özellikle Akdeniz bölgesinde bu hastalığı resesif olarak taşımaktadır. Kendisi hasta olmadığı halde hastalığı taşıyan birisi kendisine benzer özelliklerde biriyle evlendiğinde çocuklarının bu hastalığa sahip olmaları kaçınılmaz olacaktır. Bilinmesi gereken bir nokta bu şekilde taşıyıcı olan iki bireyin tüm çocukları hasta olmayacaktır. Her ikisinde de hasta gen yanında sağlam gen de bulunduğu için çocuklarının olasılık olarak kimileri hasta, kimileri taşıyıcı ama sağlıklı görünümde olabilir. Bu konular şansa bırakılmayacak kadar ciddi olduğundan bu tür olasılıklardan uzak durmak gerekir.
Genetik olarak birçok hastalık ve sendromlar genellikle tedavisi olmayan hastalıklardır. Bu hastaların sahip oldukları hastalık giderilemez. Ancak hastalıkları izlenebilir ve yaşamaları için gereken yardımlar yapılabilir. Bu şekilde çeşitli sağlık ve gelişim sorunları olan bireyler hem ailelerine hem de topluma büyük bir yük getirmektedir. Bu gibi olasılıktan kaçınmanın birinci kuralı yakın akraba evliliklerinden kaçınmaktır. Tüm bireyler evlenirken veya çocuk sahibi olmaya karar verdiklerinde bu yönden bazı tetkikler yaptırmaları yararlı olacaktır. Engelli ve hasta bir çocuğa sahip olmadan önce bunun olasılığını gözden geçirmek herkes için en yararlı yöntem olarak görünmektedir.
Son düzenleyen Pasakli_Prenses; 22 Aralık 2008 03:57
GozDemNur - avatarı
GozDemNur
Ziyaretçi
15 Temmuz 2006       Mesaj #217
GozDemNur - avatarı
Ziyaretçi
SPORUN PSİKOLOJİK YARARLARI

- Kronik psikolojik stresin birikmesini önler
Bu tür stres hem tansiyon, hem de kalp rahatsızlıklarını artırabilecek risk faktörüdür.
- Uykusuzluktan kurtulmamızı sağlar
Uykusuzluk çekmek, stresin neden olabileceği tipik sonuçlardan biridir. Uykusuz kaldıkça, stresle baş edebilmemiz de zorlaşır. Düzenli spor yapmak, geceleri rahat uyumamızı sağlayarak uyku alışkanlığımızı normal akışına sokabilir. Uykumuzu almak, stresli durumlara karşı dayanıklı olmamıza yardımcı olur.
- Ruhsal açıdan bizi çok rahatlatır
İnsan spor yaparken problemlerini, dertlerini ve sıkıntılarını unutup, kısa bir süre için de olsa, yaptığı etkinliğe konsantre olur. Ayrıca, yararlı bir uğraş olduğu için, kişi kendisiyle gurur duymaya başlar. Sıkıntı, yerini başarı duygusuna bırakır. Spor yapmak özellikle, güvensizlikten veya boşluktan kaynaklanan stres ve bunalımdan kurtulmaya çok yardımcı olabilir.
- Futbol gibi bir takım sporu yapılıyorsa, kişi hem sosyal iletişim kurar, hem de ortak bir hedef için takımıyla birlikte mücadele verir.
Diğer takımı yenmek olan bu hedef gerçekleşirse, büyük bir heyecan, mutluluk, gurur ve başarının getirdiği duygular yaşanır. Şayet yenilgi ile sonuçlanacak olursa, bir sonraki maça kadar ortak bir hedef uğruna çalışmaya devam edilecektir. Kişi, tek başına yapılan sporlarda da kendine buna benzer hedefler koyabilir.

Sibel Sezer
Son düzenleyen Pasakli_Prenses; 22 Aralık 2008 03:57
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
15 Temmuz 2006       Mesaj #218
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Buerger Hastalığı

Sigara İçmenin Bir Sakıncası Daha...

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler

Sigara içmenin sakıncaları yazılsa sanırım bir kitap rahatlıkla dolardı. Sigara içmenin en önemli etken olduğu bir hastalıkta Buerger hastalığıdır. Buerger hastalığı (Tromboanjiitis Obliterans) 75 yıldan uzun süredir bilinen bir hastalıktır. Kol ve bacakların küçük ve orta büyüklükteki damarlarını tutar. Damarın beslediği bölgenin kangrenine kadar giden harabiyet yapabilir. Ortalama 28 yaş civarında görülen hastalık, %95 oranında sigara içen erkeklerde görülmektedir. Yaş, cinsiyet, ırk, ailesel faktörler, otoimmun mekanizma ve sigara bu hastalığın nedeni olabilecek diğer faktörler olarak bilinmektedir. Sigara, en önemli neden olan faktör olarak kabul edilmektedir. Hastalığın tekrarı, alevlenmesi ve ilerlemesiyle sigara arasında çok sıkı bağlantı vardır.
Belirtiler ve Bulgular: Hastalık en çok 25-35 yaşları arasında başlar. Bu hastaların yaklaşık yarısında bacaklarda ani gelişen damar tıkanmaları görülebilir. Hastalık genellikle bacakların en ufak damarlarında başlar daha sonra daha büyük artelere yani yukarıya doğru ilerlemeye başlar. Hastalık ataklar halinde olup her atak sırasında damarın belli bazı bölgelerinin iltihabı gelişir. Bu durumda damar tıkanıklıklarının en önemli sebeblerinden biridir. Bu atakların tekrarlaması sonrasıda tekrarlanan damarın tam olarak tıkanması ve kangren olması söz konusudur. Hastaların erken şikayetleri ayak tabanında ya da parmaklarda ağrı olarak ortaya çıkar. Ağrı genellikle dinlenme esnasında gelişir. Hastalık ufak damarlarda başladığı için genellikle yürümekle gelişen bacak ağrıları çok daha az sıklıkta görülür. Hastalığın başlangıç dönemlerinde tırnakta solukluk, bacak kıllarında azalma, dökülme gibi yapısal değişiklikler ile, renk değişiklikleri ve soğukluk şeklinde değişimler olabilir. Damarlardaki tıkanmaların devam ile bu belirtilerin yerini ileri dönemlerde, parmak uçlarında ya da ayakta gagren alabilir.
Tanı: Tanı için en basit ve güvenilir yöntem olan damarları gösteren doppler ultrason yöntemi kullanılır. Bu yöntemin uygulanması kolay ve kısa sürede sonuçlanır. Ancak bazı durumlarda anjiografi denilen damar içerisine damarın gösterilmesini sağlayan bir madde verilmesiyle yapılan girişimsel tanı yöntemleride gerekebilir.


Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler

Tedavi: Bu hastalığın tedavisinin temelinde sigaranın bırakılması bulunmaktadır. Sigaranın bırakılmasının yanında destekleyici bir takım ilaçların kullanılması söz konusudur. Bu hastalık için spesifik bir ilaç bulunmamaktadır. Ayak temizliği ve hijyeni önemlidir. Soğuk havalardan korunulması. Düzenli egzersiz, hastalığın bulunduğu bacağın darbelerden travmalardan korunması. Bazen cerrahi tedavi gerekebilir. Genellikle yöntem olarak seçilmiş hastalarda hastalıklı bölgeyi uyaran sinirlerin çıkarılması yapılabilir. Cerrahi tedavideki amaç damar kasılmasını sağlayan aktivitenin kaldırılarak kanlanmanın arttırılmasıdır. İlaç tedavisinde ise kan akışını artıran ilaçlar kullanılır. Bunlar aspirin, pentoksifilin gibi ilaçlardır. Yara iyileşmesinin olmadığı ve yayıldığı durumlarda ise parmak ya da ayak amputasyonu gerekebilir.
Prognoz: Her türlü tedaviye rağmen hastaların yaklaşık %2-4’ünde bacakların cerrahi olarak alınması gerekebilir. Ancak sigaranın bırakılması ve koruyucu önlemlerin alınması ile genellikle hastalık gidişatı iyidir.
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 17:51
Hi-LaL - avatarı
Hi-LaL
Ziyaretçi
16 Temmuz 2006       Mesaj #219
Hi-LaL - avatarı
Ziyaretçi
SOLARYUMA DİKKAT! (27.06.2006 14:57)

Solaryumun başta kanser olmak üzere çeşitli cilt hastalıklara yol açtığını söyleyen uzmanlar uyardı.

Ankara Deri Hastalıkları Derneği Başkanı ve Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nilsen İlter, solaryumun, başta Melonoma (vücuttaki benler üzerinden yayılan bir cilt kanseri tipiSo) olmak üzere cilt kanseri türlerine ve çeşitli cilt hastalıklarına neden olduğunu belirtti.

Prof. Dr. İlter, yaptığı açıklamada, solaryumdaki ışık kaynaklarına maruz kalmanın, cilt kanserini hızlandıran temel etkenlerden biri olduğunu ifade ederek, Sağlık Bakanlığından, suni bronzlaşma makinelerinin kullanımını sınırlandıracak yasal düzenlemeler yapmasını istedi. Solaryumlarda, güneşin en zararlı ışınlarından biri olan Ultraviyole B ışınının kullanıldığını vurgulayan Prof. Dr. İlter, ''Ultraviyole B ışını, cilde doğrudan ve sürekli uygulandığında ciltteki renk hücrelerini aktif hale getirerek, cildi bronzlaştırıyor. Ancak bu ışın, diğer etkenlerle birlikte cilt kanserine neden oluyor'' dedi.

Özellikle yaz tatiline bronzlaşarak girmek isteyen kadınların solaryumu tercih ettiğini kaydeden Prof. Dr. İlter, solaryum merkezlerinin kontrolsüz bir şekilde çoğaldığını ve halk sağlığını tehdit eden boyuta ulaştığını belirtti. Solaryum merkezlerinde ''sadece kar amacı güdüldüğünü, tıbbi kaygılardan uzak hareket edildiğini'' dile getiren Prof. Dr. İlter, Sağlık Bakanlığından, solaryum cihazlarının kullanımını sınırlandıracak yasal önlemler almasını istedi. Özellikle genç kadınların solaryuma ilgi gösterdiğini anlatan Prof. Dr. İlter, ''18 yaşından küçüklerin solaryuma girmesi kesinlikle yasaklanmalı. Hayatın erken dönemlerinde ciltte yapılan müdahaleler ileride onarılmaz sonuçlara neden olabilir. Türkiye'de son yıllarda cilt kanseri vakalarında önemli oranda artış var. Özellikle genç kadınlar daha fazla risk altında'' diye konuştu.
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
18 Temmuz 2006       Mesaj #220
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Akut bronşit, solunum yollarının yani bronşlarımızın, özellikle sonbahar ve kış mevsiminde çok yaygın olarak görülen iltihabi bir hastalığıdır. Çoğu kez soğuk algınlığını takiben ortaya çıkarsa da, grip ve kızamık gibi başka hastalıkların bir komplikasyonu da olabilir. Hemen belirtelim ki, akut bronşit halkımız arasında yerleşmiş yanlış inancın aksine, korkulacak bir hastalık değildir.

·Akut bronşitin nedenleri:
Akut bronşitin nedeni çoğu kez rinovirüs, coronavirüs, adenovirüs, parainfuenza virüsleri gibi bir solunum yolları virüsüdür. Bakteriler de çok daha seyrek olarak akut bronşite yol açabilirler. Virüs ve bakteri gibi mikroplar dışında, bazı kimyasal maddeler ve zehirli gazların solunması da akut bir bronş iltihaplanmasını meydana getirebilirler.

·Risk faktörleri:
Akut bronşitin ortaya çıkmasında çevre ve iklim koşullarının büyük önemi vardır. Hava sıcaklığındaki ani değişiklikler, hava kirliliği, soğuk ve kuru hava akut bronşite zemin hazırlayan faktörlerdir. Sigara içilmesi, burundan nefes almayı engelleyen burun kemiği eğriliği ve polip gibi kişisel nedenler de akut bronşit için risk yaratır.

·Akut bronşitin belirtileri:
Belirtiler hastaların çoğunda bir soğuk algınlığını takiben ortaya çıkar. Başlangıçta burun akıntısı, hapşırma ile gözlerde kızarma, yanma gibi belirtiler vardır. Bunları, kuru ve yakıcı bir öksürük ile boğaz ağrısı izler. Ateş yavaş yavaş yükselir. Akşamdan sonra 39’ a kadar çıkabilir. Öksürürken göğüs kemiği arkasında batar tarzda ağrılar olması çok tipiktir. Şiddetli öksürük özellikle yaşlı ve sigara tiryakisi kişilerde nefes darlığı ile birliktedir. İlerleyen günlerde öksürük yumuşamaya başlar. Hastalar, sarı-yeşil renkte ve yapışkan nitelikte balgam çıkararak rahatlarlar. Bir çok hastada halsizlik ve iştahsızlık da vardır.

·Akut bronşit tehlikeli bir hastalık mıdır?
Akut bronşit sıradan bir hastalık olarak kabul edilebilir. Normal koşullarda 1-2 haftada tamamen düzelir. Küçük bebekler, ileri yaştakiler ve kalp hastaları için ciddi tehlikeler, örneğin solunum ve kalp yetersizliği tabloları ortaya çıkabilir.
Bebeklik çağında geçirilen bazı viral bronşitlerin ileri ki yıllarda astım için bir risk faktörü olabileceği de ileri sürülmektedir.

·Akut bronşit tedavisi:
Birkaç günlük yatak istirahatinin belirtilerin çabuk düzelmesi bakımından büyük önemi vardır. Kesinlikle sigara içilmemeli, hava kirliliği, deodorant, böcek ilaçları ve diğer tahriş edici maddelerden kaçınılmalıdır. Akut bronşitin etkeni çoğu kez virüslerdir ve antibiyotiklerin de virüslere karşı hiçbir etkisi yoktur. Virüs enfeksiyonuna bakteriler eklenmişse veya bronşitin nedeni doğrudan bakteriler ise o zaman uygun bir antibiyotik tedavisi gerekir.
Öksürük kesici ilaçlar da ancak doktor önerisiyle alınmalıdır. Bronşite bağlı olarak fazla miktarda balgam çıkaran hastanın öksürük reflekslerini kesmek doğru değildir.
Balgamı sulandırarak ve yumuşatarak dışarıya çıkarılmalarını kolaylaştıran şuruplar yanında, bol miktarda sıvı içmek de aynı şekilde yararlıdır. Yüksek ateşi olan hastalara ateş düşürücü olarak parasetamol verilmeli, 16 yaşın altındakilerde aspirinden sakınmalıdır.
Prof. Dr. Ahmet Rasim KÜÇÜKUSTA

Benzer Konular

7 Mart 2016 / WaRrioR Sağlıklı Yaşam
7 Mart 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
7 Mart 2016 / prenses ayşe Cevaplanmış