Arama

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 23

Güncelleme: 20 Ocak 2015 Gösterim: 613.445 Cevap: 719
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
19 Temmuz 2006       Mesaj #221
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Hipertansiyon (Yüksek kan basıncı)
Kalpten pompalanan kanın organlara ulaşıp onlara oksijen ve besinleri götürebilmesi için atar damarların içinde belirli bir basınçla iletilmesi gereklidir. Bu basınç insanlarda genellikle sabit değerler içinde tutulur. Bir tansiyon aleti ile belirlenebilen bu değerlerdendaha yüksek olanına “büyük” veya “sistolik” kan basıncı, daha alçak olanına ise “küçük” veya “diyastolik” kan basıncı adı verilir.
Sponsorlu Bağlantılar
Bu basınçlar insanlar arasında farklılık gösterir ve ortalama olarak büyük tansiyon için 120 mm Hg, küçük tansiyon için ise 80 mm Hg’dır. Bir kimsenin kan basıncı günün değişik zamanlarında oynamalar gösterebilir. Kan basıncının yükselme göstererek 140/90 mm Hg değerini geçmesine “yüksek tansiyon” veya “hipertansiyon” adı verilir.
Hipertansiyonda sadece büyük tansiyon veya sadece küçük tansiyon normal sınır değerlerini aşıp yükselebilir, ama hastaların büyük çoğunluğunda her iki değer de yükselmiştir.

Hipertansiyonun Nedenleri ve Görülme Sıklığı Nedir?
Hipertansiyon tüm dünyada en sık görülen ilk 3 hastalıktan birisidir. Daha çok orta ve ileri yaşların hastalığıdır. Erkeklerde daha sık ortaya çıkmaktadır. Her 10 hastanın 9’unda kan basıncının yükselmesine neden olan başka bir hastalık yoktur. Ancak bu hastaların ebeveynlerinde ve diğer aile üyelerinde de hipertansiyon sıktır.
10 hastanın birinde ise kan basıncı yüksekliği başka organların hastalıklarına bağlıdır. Bu hastalıklar kan basıncının düzenlenmesinde rol oynayan böbrekler ve iç salgı bezlerinin hastalıklarıdır. Bazı ipuçları hipertansiyonu olan bir hastada böyle bir nedenin varlığını düşündürebilir. Bu ipuçları şöyle özetlenebilir:
· Aniden ortaya çıkan ve çok yüksek değerlere ulaşan kan basıncı yükseklikleri
· Kıllanma, aşırı kilo alma gibi yakınmalarla birlikte ortaya çıkan kan basıncı yükseklikleri
· Uzun yıllar tedaviye iyi cevap verdiği halde birden kontrolden çıkan ve çok sayıda ilaca rağmen kontrol edilemeyen kan basıncı yükseklikleri
· Gençlerde saptanan kan basıncı yükseklikleri



Hipertansiyon Ne Gibi Belirtilere ve Yan Etkilere Yol Açabilir?
Atardamar sistemi içinde kan basıncının yükselmesi sinsi seyredebilir ve hasta kan basıncı yüksekliğini tesadüfen fark eder. Öte yandan, hipertansiyon bazı hastalarda yakınmalara yol açar. Bunlardan en sık karşılaşılanı özellikle sabahları olan ve enseden öne doğru gelen baş ağrısıdır. Bunun dışında, yüzde hissedilen sıcaklık basmaları ve kızarmalar, eskiye oranla yol yürürken, merdiven çıkarken zorlanma ve nefes darlığı, bazen çok sık idrara çıkma ve gece uykudan kalkıp idrara gitme, bacaklarda şişlik bu belirtilerden bazılarıdır.
Kan basıncının aşırı yükseldiği durumlarda hasta çift görme, dilde pelekleşme, yüzde veya vücutta karıncalanma ve kuvvetsizlik, nefes darlığı ve göğüs ağrısı hissedebilir. Kan basıncı yüksek seyrederse zamanla damar sistemine hasar verir. Hasar gören damarların beslediği organlarda da önemli problemler ortaya çıkar. Hipertansiyonun etkilediği organlar ve neden oldukları hastalıkların önemlileri şunlardır:
· Kalp ve dolaşım sistenini etkileyerek kalp krizi ve kalp yetmezliğine neden olur.
· Beyin damarlarını etkileyerek kanama, tıkanıklık ve dolayısıyla felçlere neden olur.
· Böbrekleri etkileyerek böbrek yetersizliğine neden olur ve böbrekleri hasta olanlarda yetersizliğin gelişimini hızlandırır.
· Göz damarlarını etkileyerek körlüğe neden olur.
· Görüldüğü gibi bu yan etkiler ölüme veya kalıcı organ bozukluklarına yol açabilir.


Hipertansiyonun Tedavisi Var mıdır ve Nasıl Uygulanır?
Kan basıncının neden yükseldiğinin anlaşılmasından sonra çok etkili ve çok değişik ilaçlar geliştirilmiştir. Bugün ülkemizde bu ilaçların hepsi vardır. Öte yandan hem kan basıncı yüksekliklerinin zamanında tespit edilememesi, hem de tedavideki aksaklıklar nedeniyle hipertansiyon dünyada ölüme ve kalıcı rahatsızlıklara neden olan hastalıklar arasında yer almaktadır. Hipertansiyonu olan hastaların tedavisi konusundaki bazı önemli noktalar liste halinde verilmiştir:
· Hipertansiyonu olan hastalar bu ilaçları hekim kontrolünde kullanmalıdır.
· Hipertansiyonun tedavisi müsekkinlerle veya sarımsak gibi bazı doğal maddelerle yapılmamalıdır.
· Uygun ilaçlarla birlikteaz tuzlu yemeye alışmalıdır. Tereyağlı yemeklerle ve et ağırlıklı gıdalarla beslenmenin zararlı olduğu bilinmeli, bunun yerine meyve ve sebze ağırlıklı beslenme tercih edilmelidir.
· Fazla kiloları vermenin, sigarayı bırakmanın ve her gün yürüyüş yapmanın da hipertansiyon tedavisine önemli yararı vardır.
· Hipertansiyon tedavisi bademcik iltihabı gibi kısa süreli bir tedavi değildir. Amaç kan basıncının kontrolde tutularak yukarıda sayılan önemli hastalıkların önlenmesidir. Bu nedenle tedavi uzun süreli, belki de hayat boyu sürecek bir tedavidir.
· Hipertansiyonu olan hastalarda eğer eşlik eden bir organ hastalığı, örneğin böbrek yetmezliği varsa tedaviye çok daha titizlikle uymalı ve daha sık hekim kontrolünden geçmelidir.
· Hipertansiyon zamanında teşhis edilip uygun ilaçlar ile tedavi edilirse, bütün bu hastalıkların ve onlara bağlı ölümlerin önlenmesi mümkün olabilir.


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Ağustos 2006       Mesaj #222
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
blank"Belin kuzeyi için egzersizler"

Sponsorlu Bağlantılar
Popoydu, bacaktı derken vücudunuzun üst kısımlarını çalıştırmıyorsanız, hata ediyorsunuz. Çünkü bu bölgeler çok daha hızlı şekle girer, poponuz ve bacaklarınız yeterince formda olmasa bile geniş omuzlar, sıkı kollar ve diri göğüslerle harika görünebilirsiniz!


Akdeniz kadını tipi yeni jenerasyonda bayağı bir evrilse de, bizim jenerasyon durumdan hala muzdarip. Ancak bir diğer problem de, popoları eritmek için uğraşırken, göğüs, omuz ve kollar gibi daha ikincil sırada gördüğümüz bölgeleri gözden çıkarmamız. Oysa omuzlarımız biraz daha geniş, göğüslerimiz biraz daha dik ve kollarımız da biraz daha sıkı olsa, vücudumuz arkada uzayıp giden popoya göre çok daha güzel görünecek. Mesela ben gençken bir 'Prenses Stephanie'nin kolları' mevhumu vardı. Cici prensesin dik omuzlarını ve ince kaslı kollarını yüzücü mayoları içerisinde görür, "bana da, bana da!" diye hayranlıkla haykırırdık. Bu egzersizleri o zaman bilseydim, yapardım doğrusu.

19extorso1a
19extorso1b
Yüzüstü yere uzanın ve ellerinizi omuzlarınızın yanına koyun. Her iki elinizin altında da iki parça kağıt olsun. Diz ve ayak parmaklarınız üzerinde dururken, drseklerinizi gerginleştirip, gövdenizi yukarı iterek şınav çekin. Bunu yaparken karnınızı sıkın, vücudunuzu düz bir çizgi şeklinde tutun. Vücudunuzun kalktığı en yüksek noktada, göğsünüzü sıkın ve kağıt parçaları üzerinde olan ellerinizi birbirlerine doğru kaydırarak iki elinizin yan yana göğsünüzün altında durmasını sağlayın. Daha sonra tekrar ellerinizi iyi yana kaydırın ve dirseklerinizi 90 derecede tutarak alçalın. Bu hareketi 8-12 tekrardan oluşan 2-3 set halinde yapın.

19extorso2a
19extorso2b
Bu egzersizde bir direnç bandıyla çalışmanız gerekiyor. Direnç bandını sağlam, sabit bir eşyanın/nesnenin arkasından geçirin. Bu eşya ya da nesneye bakarak, kollarınuzı önünüzde düz ve gergin bir biçimde tutun. Bunu yaparken avuçlarınız birbirine baksın. Dirseklerden hafifçe kırarak, kürek kemiklerinizi sıkın ve kollarınızı göğsünüze doğru çekin. Bunu yaparken kollarınızı omuz hizasında tutmalısınız. Omurganızı desteklemek için karın kaslarınızı sıkın. 12-16 tekrardan oluşan 2-3 set yapın.

19extorso3a
19extorso3b
Bacaklarınızı kalça genişliğinde açın. Her iki elinizde de birer dambıl tutarak, karnınızı içinize çekin ve gövdenizi dik tutun. Kollarınız önünüzde, bacaklarınızın üzerinde olsun. Dirseklerden hafifçe kırarak, kollarınızı yavaşça kaldırın ve daha sonra biraz indirin. Hemen ardından, kollarınızı iki yana açın ve hafifçe kaldırın. 8-12 tekrardan oluşan 2-3 set yapın.

19extorso4a
19extorso4b
Bu harekette, ayakta durabilir, ya da oturabilirsiniz. Her iki elinize de birer dambıl alın ve avuç içleriniz omuzlarına bakar pozisyonda ve onlarla aynı hizada dirseklerinizden kırın. Daha sonra kollarınızı düz tutarak başınızın üzerine kaldırın. Bunu yaparken ellerinizi de döndürerek avuç içlerinizin bu kez dışarı bakmalarını sağlayın. Daha sonra kollarınızı indirin ve avuç içlerinizi tekrar yüzünüze bakar duruma getirin. 12-16 tekrardan oluşan 2-3 set yapın.

19extorso5a
19extorso5b
Gövdenizi dik tutun, karnınızı sıkın ve her iki elinizde de birer dambıl, avuç içleriniz dışarı bakacak şekilde kollarınızı önünüzde düz olarak tutun. Dirseklerden kırın ve ağırlıkları omuzlarınıza doğru getirin. Daha sonra, dirsekleriniz 90 derecelik bir açı yapıncaya kadar açın ve pozisyonu bozmadan yukarı kaldırın. Daha sonra kollarınızı düzleştirerek, yavaşça başlangıç pozisyonuna dönün. 8-12 tekrarlık 2-3 set yapın.

19extorso6a
19extorso6a
Bir sandalye ya da basamağın üzerine oturup, ellerinizi bacaklarınızın yanlarına yerleştirin. Kollarınızı sabitleyerek, poponuzu öne taşıyın. Bunu yaparken bacaklarınızı ya düz, ya da kırık tutabilirsiniz. Düz tutarsanız daha ağır, kırık tutarsanız daha hafif bir çalışma olur. Kollarınızı dirseklerden kırın ve vücudunuzu birkaç santim alçaltın. Daha sonra başlangıç pozisyonuna dönün. 8-12 tekrardan oluşan 2-3 set yapın.
Başlangıç seviyesi: Hafif ağırlıklarla çalışın. Her egzersizden 8-12 tekrardan oluşan 1 set yapın.
Orta seviyedekiler: Ortalama ağırlıkta dambıl kullanıp, 8-12 tekrardan oluşan 2 set yapın. Böylece sadece istenilen sayıda tekrarı tamamlayabileseniz.
İleri seviyedekiler: 8-12 tekrardan oluşan 3 veya daha fazla set yapın. Çok ağır olmayan dambıllar kullanın ki sadece istenilen sayıda tekrarı tamamlayabileseniz.

Her zaman...
  • Çalışmaya başlamadan önce 5-10 dakikalık kardiyo çalışma ve esneme hareketleriyle ısının.
  • Bitirmeden önce esnemeye uzunca bir zaman ayırarak gevşeyin.Bol su için.
  • Bu egzersizleri vücudun alt kısımlarını çalıştıran diğer egzersizler ve düzenli kardiyo çalışmasıyla birleştirin.

Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
8 Ağustos 2006       Mesaj #223
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
KLİMA YOLUYLA BULAŞAN HASTALIKLAR

Memorial Hastanesi’nden Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Füsun Soysal klimalar yoluyla bulaşan hastalıklarla ilgili şu bilgileri verdi:

'Akciğer dokusunun iltihaplanması olarak tanımladığımız zatürrenin,havalandırma sistemleri yoluyla bulaşan şeklini ‘Legionella Pnömonisi’ olarak adlandırıyoruz.

Bu hastalık ilk kez,1976 senesinde Pensilvanya lejyonerlerinin yaptıkları bir toplantıda bulunan kişilerde görülmüş ve toplantı salonundaki havalandırma sisteminden kaynaklandığı anlaşılmıştır.Hastalığın tanınması ile birlikte, bu zatürre tipinin, alışılagelmiş yüksek ateş, öksürük, balgam gibi bulguların görüldüğü tipik zatürreden farklı olduğu anlaşılmıştır.

Hastalığa neden olan, Legionella Pneumophilia denen bir bakteridir. Bu bakteri,klimaların filtre sistemlerinde, uygun nem ve ısıda kolonize olmakta ve buradan ortam havasına dağılmaktadır. Sıklıkla otel ve hastanelerden kaynaklanan salgınlar yapa,ancak tek tek vakalar da nadir değildir. İnsandan insana bulaştığı görülmemiştir. Akciğerlere girişi için saptanmış en önemli yollar, solunum cihazları, havalandırma sistemleri ve hastanelerde solunum yollarına uygulanan birtakım işlemlerdir. Dolayısıyla, klimatize büyük otel ve iş yerlerinde çalışanlar, havalandırma işçileri ve sağlık personeli riskli gruplardır. Bu arada bakteriyi alan kişinin vücut direnci de çok önemlidir. Şeker hastaları, alkolikler, yaşlılar ve bebekler, kortizen tedavisi altında olanlar, kemoterapi görenler, böbrek yetersizliği ve kronik akciğer hastalıklarına sahip kişilerde hastalığın oluşumu daha yüksek orandadır. En yaygın, kolaylaştırıcı faktör ise sigara içimidir.

Hastalarda, tipik zatürreden farklı olarak, akciğere ait şikayetler ön planda değildir. Yaygın kas ağrıları, baş ağrısı, halsizlik, ateş, huzursuzluk vardır. İlk iki günde yoğun olmak üzere kuru öksürük görülür. Bulantı, kusma, ishal, karın ağrısı gibi sindirim sistemi bulguları olabilir. Hastaların %20 sinde sinir sistemi bulguları, ajitasyon, konsantrasyon bozuklukları, hatta koma görülebilir. Bu belirtiler arasında solunum sistemini aklımıza getirecek en önemli bulgu, kuru öksürüktür.

Hastanın muayenesi ve akciğer filminde, kesin tanıyı koydurabilecek özel bulgular yoktur. Grafide akciğerlerin alt kısımlarında iltihaplı alan görülebilir, akciğer zarında sıvı birikimi olabilir. Hastalık genellikle tek taraflıdır. Akciğerlerin bilgisayarlı tomografisi, daha detaylı incelemeye olanak verir. Laboratuar olarak, serolojik birtakım testler tanıya yardımcıdır.

Hastalığın tedevisinde, 15-21 gün süreyle, bu bakterilere yönelik antibiotiklerin kullanımı önemlidir. Uygun zamanda ve dozda kullanılan antibiotiklerle hastalığın iyileşmesi tamdır.

Klimaları yoğun olarak kullandığımız şu günlerde ateş ve öksürük şikayeti olan kişiler, bu bulguların basit bir gripal enfeksiyon olmayıp, zatürre başlangıcı da olabileceğini akılda bulundurmalı ve hastaneye başvurarak tetkiklerini yaptırmalıdır.’
Son düzenleyen GusinapsE; 15 Ağustos 2006 00:27
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
15 Ağustos 2006       Mesaj #224
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi


Hastalığı yaratan Rabbimiz ilâçların ham maddelerini de yaratmıştır. Araştırıp ortaya çıkarmak için bize sadece biraz gayret etmek ve çalışmak kalmıştır. İlk ve Orta Çağlardan günümüze kadar tecrübeyle gelen bitkilerden, hayvanlardan ve minerallerden elde edilen birçok ilâç bugün modern lâboratuarlarda insanlığın hizmetine sunulmaktadır.
İlâçlar yaygınlaşıp reklâmları ve kullanma sıklıkları arttıkça, cahilce ve şuursuz kullanımların sebep olduğu riskler de artmaktadır.

18 yaşında bir bayan hastahanenin acil servisine zar zor gelebildi. Çok zor nefes alıp-verebiliyordu. Gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Hemen yoğun bakım servisine kaldırıldı. Doktorların yerinde müdahalesi ile eski sağlığına birkaç gün içinde kavuştu. Bu genç bayan bu ölümcül tecrübeyi, aspirinin sebep olduğu alerjik bir reaksiyon neticesinde yaşadı. Kendisi aspirine alerjisi olduğunu biliyordu. Fakat aspirini farkına varmadan almıştı. Nasıl mı? Bu bayan, baş ağrısı olunca, sık kullanılan ve bileşiminde acetaminophen olan ilâcı kullanır. Ancak ilâcın prospektüsünü okuma zahmetine katlanmaz. Okusaydı ilâcın bileşiminde aspirin olduğunu görecekti. Araştırmalara göre bu tip ölümcül olabilecek vakalar çok sık olmamaktadır. Ama, prospektüsü okumama çok yaygındır. Amerikan Eczacılar Birliği'nin yeni bitirdiği bir ankete göre, yetişkinlerin % 47'si, kullandığı ilâcın içinden çıkan kâğıdı okumamakta, % 40'tan daha azı ilâç almadan önce eczacısına danışmakta ve % 43'ü kullandığı ilâcın potansiyel yan tesirlerini bilmemektedir.

İlâçları sık olarak, alerji, baş ağrısı, mide rahatsızlığı yüzünden kullanmaktayız. Eğer ilâcı doktor reçetesi ile almıyorsak mutlaka eczacı veya doktora danışmalıyız. İlâç kullananların çoğu, 100.000 çeşidi bulunan sık kullanılan ilâçları yutarken, spreylerken, burundan çekerken, sürerken uyarıları dikkate almamakta, tabiî olarak da risk altına girilmektedirler. İşte bu risklerden bazıları:

Aşırı doz
Yaygın olan bir inanış vardır: bir tanesi iyi gelmezse, ikincisini al. Bu iyi bir düşünce değildir. 45 yaşında bir kamyon şoförü devamlı başağrısı, mide bulantısı ve sık sık uykusunun gelmesi şikâyetiyle hastahaneye başvurur. Problemi çözmek uzun sürmez. Hasta bir yıl boyunca haftada 200 tane olmak üzere migren tabletleri kullanmıştır. İlâcın içinde en fazla sekiz tablet alınabileceği ve 48 saat içinde ikinci defa ilâç alınımının olmaması gerektiği yazmaktadır. Her tablette, 250 mg acetaminophen, 250 mg aspirin ve 65 mg kafein vardır.

Hastalar burada olduğu gibi ağrıları şiddetlendikçe daha fazla dozda ilâç kullanma eğilimindedirler. Birçok ilâç düşük dozda hazırlanmaktadır. Çünkü bunların fazla dozu ülsere ve ciddî mide kanamalarına yol açabilmektedir (Orudis, Ketoprofen gibi). Yine bazı ilâçların aşırı dozları böbrek rahatsızlıklarına sebep olmaktadır. Uzmanlara göre, ağrı kesicilerle bazı böbrek rahatsızlıklarının yakın bir münasebeti vardır.

Etkileşim
Tıbbî otoriteler, özellikle kronik hastalığı olanların sık kullanılan ilâçları almadan önce mutlaka doktora danışmaları gerektiğini söylemektedirler. Mide yanması, sindirim bozukluğu gibi mide problemlerinde milyonlarca kişinin popüler tercihi "tagamet"tir. Ancak bu kişiler kanın pıhtılaşmasını önleyen "Coumadin" (sık kullanılan başka bir ilâç) adlı ilâcı kullanacaklarsa riske girmiş olurlar. Tagamet ve Coumadin'in birbiriyle karşılıklı tesirleri iç kanamaya yol açabilir. Ağızdan, burundan ve anüsten kan gelebilir. Bu uyarı Tagamet'te ikaz edilerek belirtilmiştir, fakat Coumadin yerine onun başka bir ismi olan "warfarin" yazmaktadır.

Amerika'da çok sık kullanılan antidepresif bir ilâç olan "prozac" (en çok satılan beşinci ilâç), öksürük ilâçlarındaki dextromethorphon ile etkileşmekte, sonuçta serotonin-sendromu gibi ciddî sonuçlarla karşılaşılmaktadır.

Engelleme
Şunu herkes bilmelidir ki, kullandığımız bir ilâç, kullandığımız başka bir ilâcın tesirini azaltabilir veya yok edebilir. Kalb krizini azaltmak için aspirin alanların; tansiyonu düşürmek için bazı ilâçları almaları uygun değildir. Örneğin, aspirin "vasotec" adlı ilâcın tesirini azaltmaktadır. Kalb ve tansiyon ilâçlarında da benzer durumlar olabilmektedir. Bu ilâçları kullananlara doktorları aspirin almalarını söylemişse, hastalar aspirin alabilirler. Ancak tansiyonlarını sık sık kontrol etmelidirler.

Tansiyonu yüksek olan kişilerde ekseriyetle artrit de olmaktadır. Bu kişilerin de ilâç kullanmada dikkatli olmaları gerekmektedir.

Mide asitliği için kullanılan bazı ilâçlar (Rolaids, Tums) "Tetrasiklin" gibi antibiyotiklerin emilimini azaltabilirler. Antibiyotik alındığı hâlde tedavi sağlanamayabilir.

Alkol
A. Benedi, oğlundan grip kapar. Amerika'da en çok satan ilâç olan "tylenol" kullanır ve iyileşir. Birkaç gün sonra Benedi karaciğer rahatsızlığı yüzünden komaya girer ve acilen hastahaneye kaldırılır. Benedi'nin karaciğeri tylenol'daki acetaminophen yüzünden hasar görmüştür. Akşamları 2-3 bardak şarap içmesi karaciğerinin bu ilâca hassasiyetini artırmıştır. Bütün ilâçlar karaciğerde metabolize oldukları hâlde, onun karaciğeri alkol yüzünden iflas etmiştir.

Karaciğer nakli Benedi'nin hayatını kurtarır. 1997'de Texas Dallas'ta yapılan çalışmaya göre, ace taminaphen'in aşırı kullanımı akut karaciğer rahatsızlıklarının başlıca sebebidir ve bunların çoğunluğu ağır içiciler grubundadır. FDA'nın yeni uygulamasına göre ağrı kesici ilâçların üzerine alkol alanlar için uyarı konulmuştur.

Her ilâç alışınızda etiketini mutlaka okuyunuz. Aynı ilâcı ikinci kez aldığınızda da tekrar okumayı ihmal etmeyiniz. Çünkü firmalar ilâç içeriklerini ve isimlerini değiştirebilmektedirler. Örneğin, "Sudafed" adlı ağrı kesici adı altında 11 farklı ürün vardır. FDA, ilâç kutularının üzerine daha büyük harflerle dikkat çekici şekilde uyarıların yazılmasını istemektedir.

Bununla birlikte, dünyadaki bütün uyarılar, eğer onları okumazsak, bize yardımcı olamazlar.
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
15 Ağustos 2006       Mesaj #225
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
SAĞLIKLI YAŞAM KOŞULLARI
Sağlıklı bir yaşam için gerekli olan koşullar kısaca hijyenik koşullar olarak ifade edilir. Bir canlının yaşamını devam ettirebilmesi ve verimli olması için bazı özel koşullara gerek vardır. Bunlar ısı, rutubet, havalandırma, ışık, yem, su, yerleşim sıklığı, çevrede bulunan çeşitli mikroorganizmalar ve miktarları önemli çevresel faktörlerdir. Söz konusu olan bu faktörler hayvanın ihtiyaçlarına uygun şekilde sağlanmaz ise yada değişkenlikler gösterirse sağlık durumu bozulur. İlk olarak büyüme, gelişme gerilikleri, verimsizlikler gözlenir. Söz konusu canlılar daha kolay hasta olma eğilimi gösterir.

Sağlık koruma amaçlı temizlik kurallarının bilinmesi üretimde ve sorun yaşamama da çok önemlidir. Söz konusu kurallar ile çevrede bulunan hastalık yapan yada üretime darbe vuran mikroorganizmaların (virüs, bakteri, mycoplasma, küf, mantar, parazit) ve çeşitli toksit maddelerin çoğalmalarının önlenmesi, onların zayıflatılmaları veya tümden yok edilmeleri amaçlanır.

Kümeslerde, yem kaplarında, suluklarda, yuvalıklarda, tüneklerde ve çevrelerinde periyodik olarak temizlik yapılmalıdır. Yapılan temizlik işleminden sonra belirli aralıklarla dezenfeksiyon uygulamaları yapılmalıdır.

Temizlik uygulamasını 3 ana başlık altında toplayabiliriz:

1- Mekanik Temizlik
2- Dezenfeksiyon
3- Sterilizasyon

Mekanik olarak yapılan temizlik tüm kaba kirlerin gübre ve benzeri maddelerin kazınması, toplanıp süpürülmesi işlemleri ile başlatılır. Sonra su ile yıkama ve artık maddelerin yüzeyden sökülüp atılması işlemi yapılır. Son yıkama suyuna deterjan veya sabun katılması yağlı kirlerin sökülmesine yardımcı olur.

Kaba temizliği yapılan ve yıkanan bir yüzey temiz görünümlüdür. Fakat bu yüzey üzerinde pek çok bakteri, küf ve benzeri maddelerin bulunabileceği unutulmamalıdır.

Temizleme işleminin ikinci aşamasında yüzeylerde bulunan mikroorganizmaların öldürülme işlemleri yapılır. Bir ortamdaki virüs, bakteri, mantar ve benzeri mikroorganizmaların sayıca azaltılıp zarar vermeyecek düzeye indirilmesine dezenfeksiyon tüm olarak öldürülüp yok edilmelerine ise sterilizasyon denir.

Kümeslerde dezenfeksiyon işlemlerinin iyi ve periyodik bir şekilde yapılması yeterlidir. Kümesleri yaparken kolayca temizlenecek şekilde yapılmasına özen gösterilmelidir. Kümes tabanında su birikmemelidir. Tahta ve toprak zeminli kümeslerin dezenfekte edilmesi çok zor veya imkansızdır. Suluk, yemlik ve yuvalıkların temizliklerine özen gösterilmelidir.

SAĞLIK ve HASTALIK
Canlı bir organizmanın yaşamı çeşitli sistemlerin düzenli ve uyumlu çalışması sonucunda devam eder. Fizyolojik sınırları içerisinde canlının tüm sistemlerinin düzenli ve uyumlu olmasına sağlık denir. Bu uyumu bozan yada etkileyen bir sebebin canlı vücuduna girmesi sonucu oluşan duruma da hastalık denir. Hastalık durumunun ortaya çıkması için en az bir etkenin canlıyı mutlaka etkilemesi gereklidir.

HASTALIK ETKENLERİ

A- DIŞ ETKENLER

1- Fiziksel etkenler (çeşitli ışınlar, ısı, elektirik vb.)
2- Kimyasal etkenler (gazlar, zehirler, beslenme vb.)
3- Mekanik etkenler ( vurma, çarpma, boğulma vb.)
4- Biyolojik etkenler
a) Virüs
b) Bakteri
c) Mantar
d) Protozoon
e) Parazit (iç parazit, dış parazit)


B- İÇ ETKENLER

1- Hormonal
2- Metabolik
3- Genetik

Bunların dışında canlının bireysel duyarlılığı, bağışıklığı önemli rol oynar.

Hastalık canlının:
- Türüne
- Irkına
- Yaşına
- Cinsiyetine
- Bağışıklığına
- Çevresel etkilere bağlı olarak ta değişir.

C- ÇEVRESEL ETKİLER

1- İklim
2- Yerleşim
3- Barınak
4- Stres
5- İnsan

HASTALIKLARIN BULAŞMASI VE YAYILMASI
Mikroorganizmaların vücuda giriş yolları:

a) Sindirim sistemi yoluyla
b) Solunum sistemi yoluyla
c) Üreme sistemi yoluyla
d) Deri yoluyla
e) Göz-kulak yoluyla
f) Dolaşım sistemi yoluyla
g) Yumurta yoluyla

Mikroorganizmaların vücuttan çıkış yolları:

a) Deri yoluyla
b) Sindirim sistemi yoluyla
c) Solunum sistemi yoluyla
d) Üreme sistemi yoluyla
e) Salgılar yoluyla atılan bu hastalık etkenleri canlı ve cansız aracılarla veya insanlarla diğer canlılara bulaştırılır.

Bu etkenlerin taşınma ve bulaşma yolları:

- Kümes ekipmanları (yemlik, suluk, yuvalık vb.)
- Sinek, böcek, kemiriciler, keneler vb.
- İnsan
- Yem, su, gübre
- Tüyler
- Yabancı kuşlar
- Rüzgar
- Nakiller ile diğer canlıya taşınır bulaştırılır ve enfekte edilir.

GENEL KORUNMA ÖNLEMLERİ
1- Hastalıklı ve diğer kümeslerle temas kesilmelidir.
2- Hasta ve hastalıktan şüpheli hayvanlar acilen ayrılmalı mümkünse imha edilmelidir.
3- Kümese giriş çıkışlar kontrol edilmeli, yabancı kişiler ve kuşlar sokulmamalı, bilinmeyen yem verilmemelidir.
4- Çevrede hastalık görüldü ise kümes dezenfekte edilmeli dışarıdan insan-hayvan giriş çıkışları kontrol altına alınmalıdır.
5- Karantina tedbirleri uygulanmalı ve hastalık etkenleri uzak tutulmalıdır.
6- Mümkünse genç ve yaşlı hayvanlar ayrılmalıdır.
7- Kümeste havalandırma, ışık, rutubet, yemlik, yuvalık ve m2’ye düşen hayvan sayısı ayarlanmalıdır.
8- Hayvanların hastalıklara karşı dirençli bulundurulmaları ( aşılama) gerekir.
9- Hayvanlara ihtiyacı olan yem karmaları verilmeli, kesinlikle aç-susuz bırakılmamalıdır.
10- Bilinçsiz ilaç kullanımından kaçınılmalı, hasta hayvanlar ayrılmalı ve başka bir yerde tedavi edilmelidir. Ancak bazı hayvanlar kendileri iyileşse bile hastalığı taşımaya ve yaymaya devam ederler. Böyle hayvanlara taşıyıcı yada portör denir. O yüzden tedavi her zaman geçerli ve ekonomik değildir.

Unutmayınız ki hasta hayvanlara karşı bilinçsiz kullandığınız ilaçlar yarardan çok zarar getirmektedir. Bugün bir çok mikroorganizma çoğu ilaca direnç kazanmıştır. Sağlığı koruma tedavi etmekten daha kolay ve ucuzdur. Örneğin dişlerimizi her gün fırçalayarak diş fırçası ve macunu maliyetine katlanıyoruz eğer bu düşük maliyet ve cüzi zahmetten kaçınırsak tedavi etmek için çok daha fazla acı, zahmet, masraf ve zaman kaybıyla karşılaşırız. Ve asla dişleriniz eskisi gibi olmayacaktır. Aynen öyle güvercin yetiştiriciliğinde de koruyucu bakım ve programları ihmal edilmemelidir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Ağustos 2006       Mesaj #226
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
"Keyf-i Derya'da yoga keyfi"

Yoganın hem ruha,hem bedene iyi gelen özellikleri artık herkesçe biliniyor. Peki yoga, tai chi ve pilates yapmak isterseniz, nereye gideceksiniz? Maçka'daki Keyf-i Derya tam aradığınız yer.


10keyfiderya1

Yoga; beden, zihin ve duyguları temizleyip pozitif enerjiyle doldurur. İnsanı doğal yolla bütün olumsuz isteklerinden, düşüncelerinden ve eylemlerinden arındırır. Vücudu forma sokup omurgayı güçlendirir, kasları geliştirip esnetir. Bireyin kendisini tanımasını sağlayarak gerçek mutluluğu yakalayabilmesine olanak tanır.

Maçka'da açılan Keyf-i Derya’da tüm yoga dersleri, Yoga Grand Master Prof. Dr. Akif Manaf yönetiminde Yoga Academy tarafından verilmektedir.

Evrensel gelişim sistemi olan Yoga sayesinde birey,kendisinin sadece beden ve zihinden ibaret olmadığını, ruhu da olduğunu kavrar. Birey, tüm düzeylerde gelişir.

Mutluluk yalnızca beden ve zihin aracılığıyla yaşanmaz. Gerçek mutluluğu yakalayabilmek için ruhun da devreye girmesi şarttır. Çünkü gerçek kişilik, beden, zihin, duygu ve algının ötesindedir.Yoga teknikleri sayesinde ruh, soyut düzeyden deneyimlenebilir, somut düzeye taşınır. Ruh, sadece inanca dayanan bir kavram olmaktan çıkıp tecrübe edilebilecek bir gerçeklik haline gelir.

10keyfiderya2

Maha-Yoga olarak adlanan orijinal Yoga sistemi sekiz bölümden oluşur:

1. Yama: Evrensel eylem kontrolü
2. Niyama: Kişisel eylem kontrolü
3. Asana: Vücut kontrolü
4. Pranayama: Enerji kontrolü
5. Pratyahara: Duygu kontrolü
6. Dharana: Zihin kontrolü
7. Dhyana: Ego kontrolü
8. Samadhi: Bilinç kontrolü

Yoga; beden, zihin ve duyguları temizleyip pozitif enerjiyle doldurdukça, insan doğal olarak bütün olumsuz isteklerden, düşüncelerden ve eylemlerden arınır. Birey, özgür iradesini olumlu yönde kullanarak özgüvenini geliştirir, kaderine sahip çıkmaya başlar ve gerçek anlamdaki özgürlüğüne kavuşur.

Keyf-i Derya'da hamilelere, çocuklara ve sınava hazırlananlara yönelik ayrı ayrı yoga dersleri verilir.

Hamileler için yoga
Hamileliği kolaylaştırıp bu çok önemli dönemin rahat geçirilmesine yardımcı olur. Normal doğum için vücudu hazırlar. Doğum sonrasında ise vücudun daha kısa sürede toparlanmasını sağlar.

10keyfiderya3


Sınava yönelik yoga
Gelecekleri tek bir sınavda belirlenmeye çalışılan çocuklarımızı stresten kurtarmak, sınavda sakin ve verimli olmalarını sağlamak için sınava yönelik yogayı tavsiye ediyoruz. Çünkü yoga sayesinde düşünce ve eylemler denetim altına alınabilir. Konsantrasyonu artırır. İnsan duygu, düşünce ve eylemlerine hükmetmeyi öğrenir.

Çocuklar için yoga
Çocuklar, kendileri için hem egzersiz hem de oyun demek olan yoga sayesinde erken yaşta fiziksel esneklik ve koordinasyon kazanmaya başlarlar. Daha da önemlisi kendi iç dünyalarını keşfetmek yolundaki ilk adımı da atarlar.

Keyf-i Derya'da ayrıca t'ai-chi ve pilates sınıfları ile detoks ve masaj programları da vardır:

T’ai-chi
Kökleri yaklaşık 5000 yıl öncesine dayanan, geleneksel egzersiz sistemi T’ai-Chi’nin en önemli kuralı gevşemektir. T’ai-Chi, blokaj ve gerilimleri azaltıp zamanla yok ederek vücudun enerji akışını düzenler. T’ai-Chi uygulayıcısına dinamizm, denge ve esneklik kazandırır. Ruh-beden-zihin dengesini akord eder.

10keyfiderya4

Pilates
Kontrollü ve dengeli hareketlerden oluşan Pilates, dengeli kas yapısını sağlarken, zamanla çekirdek kas gücü, kas kontrolü, esneklik, doğru duruş, koordinasyon ve bedensel dayanıklılığın artmasını sağlar. Zihinsel farkındalığı fiziksel hareket ve egzersizle birleştirip kaslarınızı gözle görünür bir şekilde geliştirir.

Detoks
Detox, metropol insanını “günlük hayatın kiri”nden arındırmaya çalışan bir disiplin. Pazar sabahları uygulanan detox programı, sizi toksinlerden arındırıp haftaya dinç ve dingin girmenizi sağlar. Detox'un sağladığı arınma sayesinde insan kendisini çok daha enerjik ve rahatlamış hisseder.

Masaj
Kaslarınızdaki kasılmalara, sertleşmelere ve hareketsizlikten kaynaklanan kas ağrılarına ancak usta ve ne yaptığını tam olarak bilen eller derman olabilir. Masaj, kökü oldukça eskilere uzanan, rahatlatmaya yönelik bir disiplindir. Masaj sayesinde kaslar gevşeyip sertleşmeler çözülürken kan dolaşımı da düzenlenir.
Ücretler
4'lü Paket8'li PaketYoga 110200Pilates 165240Detoks 135250 Aylık3 AylıkT'ai-Chi 120300 Yoga (tek derse katılım)30 Pilates (tek derse katılım)50 Masaj1 seans70 Masaj4 seans250 Fiyatlara KDV dahil değildir.
Son düzenleyen Pasakli_Prenses; 22 Aralık 2008 03:59
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
17 Ağustos 2006       Mesaj #227
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi



Çağın yeni hastalığı: Orthoreksiya
Kanserojen madde içermeyen besin tüketme takıntısı, giderek daha fazla insanda görülmeye başlandı. "Orthoreksiya Nervoza" adı verilen bu hastalığın, önümüzdeki 10 yıl içinde de hızla yayılacağı tahmin ediliyor.


sikiyatrist Prof. Dr. Arif Verimli, İngiliz Beslenme Bozuklukları Derneği'nin (EDA) kanserojen madde içermeyen, hormonsuz ve katkısız besin tüketme takıntısı taşıyan, aşırı ve abartılı bir sağlık endişesi ve tam bir titizlik obsesyonu olan "Orthoreksiya"yı, çağımız insanının gelecekte en çok yakalanacağı bir yeme bozukluğu hastalığı olarak açıkladığını bildirdi.

Verimli, hastalıkla ilgili yaptığı açıklamada, "Orthoreksiya Nervoza"nın Yunanca "Ortho" yani "Doğru" kelimesinden türemiş, yepyeni bir yeme bozukluğunun adı olduğunu söyledi.

Besinleri çiğ yerler

Arif Verimli, "Modern çağ hastalığı" olarak tanımladığı Orthoreksiya ile ilgili şu bilgileri verdi: "Orthoreksiya nervozada kişi, her yediği yemeği abartılı bir şekilde kontrol eder. Ürünlerin ambalajlarını saatlerce inceler, o ürünün içinde kanserojen madde, hormon, boya, katkı maddesi olup olmadığına abartılı şekilde kafa yorar. Yiyeceklerin aşırı saf ve katkısız olmasına takıntılı bir titizlik içerisinde önem verir. Yemek konusunda inanılmaz sabit fikirlidirler ve yedikleri besinde 1 mg katkı maddesi olması endişesi hayatlarını karartır. Bu yüzden pek çok besini çiğ olarak yerler. Sağlıklı yemek yeme takıntısı hayatlarına o kadar çok hükmeder ki, pek çok ürünü tüketmekten vazgeçer ve 'Anoreksiya Nervoza'da (Yemek yememe bozukluğu) olduğu gibi kilo kaybetmeye başlarlar."

Evde inek besleyen bile oluyor

Ortorektiklerin bu tip bilgi ve haberleri abartılı bir endişeyle karşıladıklarına, hatta tedbiri, evlerinde inek besleyerek süt içmek ya da sebze yetiştirmek şeklinde daha da ileriye götürebildiklerine işaret eden Arif Verimli, hastalığın dünya üzerinde yaygınlığı henüz kesin olarak bilinmemekle birlikte, onbinde 5 gibi bir rakamdan söz edildiğini belirtti.

Verimli, hastalığın kadınlarda erkeklerden 2 kat daha fazla görüldüğünü, bu sayının gelecek 10 yılda katlanarak artmasının beklendiğini vurgulayarak, "Tedavisi için mutlaka bir psikiyatrist ve beslenme uzmanının konsültasyonu gerekir. Terapi ağırlıklı tedavi, başarılı sonuç verecektir" dedi.

Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 07:29
TheGrudge - avatarı
TheGrudge
Ziyaretçi
19 Ağustos 2006       Mesaj #228
TheGrudge - avatarı
Ziyaretçi

BESLENME Gerek sağlıklı bir ortamda spor yapmak, gerekse yüksek sportif performansı elde etmede başarının temel unsurlarından birisi bilindiği gibi ekip çalışmasıdır. Bu ekibin bir parçası da hiç kuşkusuz beslenme uzmanıdır. Ülkemizde tam anlamı ile yerleşmese de ender olarak bu ekip bazı kulüpler de oluşturulmaya başlanmıştır. Aşağıdaki bölümde beslenme konusu ile ilgili çeşitli temel kavramlara ve pratikte karşılaşılan sorulara yanıt vermeye çalışacağız. Bu konulardaki daha detaylı bilgilere kaynaklarımızdan veya bir beslenme uzmanından ulaşabilirsiniz.

1- Dengeli beslenme nedir?
Sportif bağlamda dengeli beslenme gerek antrenman, gerekse yarışma periyodunda, sporcunun gerek duyduğu besin öğelerinin, gerek duyduğu zaman diliminde alınmasıdır. Burada denge kavramı , sporcunun antrenman ve yarışmada harcayacağı besin öğelerinin sağlıklı bir biçimde alınması ve harcanmasının ardından yerine konulmasıdır.
2- Kaç çeşit karbonhidrat vardır?
Karbonhidratlara göz attığımıza genelde iki gruba ayılır. Basit karbonhidratlar şeker, kompleksler ise nişastadır. Basit karbonhidratlar zengin yiyecekler;çay şekeri , akide şekeri meyve şekerleme ve pelteleri, karamela, lokum, marmelat, reçel, bal, pekmez, çikolata, tahin helva , kuru sebze, meyve ve pestiller. Kompleksler ise ekmek, bisküvi, kek, pasta pirinç, makarna , bulgur, buğday, irmik, şehriye, tarhana, arpa, yulaf, mısır, patates, kestane, barbunya, bezelye, börülce, iç bakla, kuru fasulye, nohut, mercimektir.
3- Kaç çeşit yağ vardır?
İnsan vücudunun enerji gereksinimi en ekonomik şekilde yağlarda sağlanır. Gerek yağda eriyen vitaminler (A, D, E, K) gerekse elzem yağ asitleri (vücudun sentezleyemediği için diyetle alınması gerekir) vücuda yağ ile alınır. Yağlar üç ana gruptadır. Bunlar, doymuş, tekli doymamış ve çoklu doymamış yağlardır Doymuş yağlar:etin yağı, krema, kaymak içyağı, margarin, yağlı süt ve ürünleridir. Tekli doymuş yağlar;zeytinyağı ve yer fıstığı yağıdır. Çoklu doymamış yağlar da;mısır pamuk, ayçiceği, soya, susam ve balık yağıdır. Bilindiği gibi doymuş yağlar kan kolesterol düzeyini yükseltip, kalp hastalıkları ile ilgili bazı riskleri artırır.
4- Proteinlerin vücuttaki görevi ve protein kaynakları
Bilindiği gibi organizmadaki hücreler sürekli bir yenilenme içersindedir. Bu noktada proteinlere büyük görev düşmektedir. Yaşam süreleri farklı olan yıpranan hücreler ölüp, yerine yenileri yapılmaktadır. Proteinler enerji sağlamanın yanı sıra asıl görevleri olan bu yapıtaşı görevlerini yerine getirir. Ayrıca besin öğelerinin kullanılmasında görev alan enzim ve hormonların yapısında da proteinler bulunur. Enfeksiyonlara karşı vücudun verdiği savaşta da proteinler yer alır. Günlük enerji tüketiminin yaklaşık yüzde 10-15 ‘i proteinlerden sağlanmaktadır. Proteinler genelde bitkisel ve hayvansal kaynaklı yiyeceklerden sağlanır. Burada iyi kaliteli hayvansal kaynaklı yiyecekler;et, süt, peynir, yumurtadır. Bitkisel kaynaklı yiyecekler ise tahıl ve kuru baklagillerdir. Genel olarak proteinden zengin yiyecekler;süt, yoğurt, peynir, yumurta, kümes ve av hayvanları, balık ve deniz ürünleri, et ve ürünleri, kuru baklagiller ve yağlı tohumlardır.

ENERJİ KONUSU
1- İnsan vücudunun enerji kaynakları nelerdir?
Tüm besinlerin bileşmesinde çeşitli kimyasal moleküller bulunmaktadır. Bunlar “besin öğesi” diye adlandırılır. Ağızda başlayan sindirimin sonunda besin öğeleri parçalanır. Olaya enerji kaynakları bazında baktığımızda, insan vücudunun enerji gereksinimi üç temel besin grubunda sağlanır. Bunlar sırasıyla; karbonhidratlar, yağlar ve proteinlerdir. Genel olarak karbonhidratlar ve yağlar egzersiz sırasında temel yakıt olarak kullanılan enerji kaynaklarıdır. Proteinler organizmada yapıtaşı olarak görev yaparlar.
2- Vücutta hangi enerji kaynakları depolanır?
İnsan vücudundaki temel enerji kaynaklarından karbonhidratlar ve yağlar depo edilir. Proteinler depo edilmez. Bu yüzden gerekli olduğu kadar protein kullanılır, geriye kalanı dışarı atılır. Ayrıca, fazla olarak protein almak çeşitli sağlık sorunlarına da yol açabilir.
3- Hangi enerji kaynağı ne kadar enerji verir?
Karbonhidratlar ve proteinler gram başına yaklaşık 4 kilokalori, yağlar ise gram başına 9 kilokalori enerji verir. Genel olarak kilokalori ve kalori değerleri, ülkemizde birinin yerine kullanılan değerlerdir.
4- İnsan vücudu hangi koşullarda enerjiye gerek duyar?
İnsan organizması üç koşulda enerjiye gerek duyar. Bunlar:
a. Bazal metabolizma,
b. Fiziksel aktivite,
c. Besinlerin spesifik dinamik etkisi
Burada bazal metabolizma organizmanın dinlenik durumda yaşamını sürdürmesi için gerek duyduğu enerji gereksinimidir. Bazal metabolizma kişinin vücut ağırlığı, yaşı , cinsiyeti, sağlık durumu ve diğer faktörlere göre değişir. Fiziksel aktivite ise yürümekten, koşmaya;okumaktan, araba sürmeye kadar tüm fiziksel ve zihinsel aktivitelerimiz için gereksinim duyduğumuz enerjidir. Besinlerin spesifik dinamik etkisi ise, besinlerin sindirimi sırasında ortaya çıkan ısının , ortadan kaldırılması için harcanması gereken enerjidir.
5- Hangi sporda, hangi enerji kaynakları kullanılır?
Egzersiz sırasında genelde karbonhidratlar kullanılır. Özellikle kısa süreli aktivitelerde sadece bu enerji kaynağı kullanılır. Egzersizin süresi uzadıkça enerji kullanımında yağlar da devreye girer. Özellikle uzun süren aktivitelerde eforun süresi uzayıp, şiddeti düştükçe vücut yağ depoları enerji üretiminde devreye girmektedir. Bu tür aktivitelere en belirgin örnek maratondur.
6- Ağırlık çalışmalarının yapıldığı dönemde hangi enerji kaynağı fazla alınmalıdır?
Genel olarak ağırlık çalışmasının yapıldığı dönemlerde, amaç kuvvet gelişimi olduğu için kasın enine kesitinin büyümesi (hipertofi) söz konusudur. Bu da organizmanın gereğinden fazla protein kullanımı ile sağlanır. İşte bu nedenle ağırlık çalışmalının yapıldığı dönemde daha fazla protein alınmalıdır. Ama bu protein miktarı mutlaka bir diyetisyen (beslenme uzmanı) veya bir hekim tarafından belirlenmelidir. Unutulmaması gereken, aşırı protein alımının çeşitli sağlık sorunlarına yol açtığı, fazlasının yağa dönüşüp depolandığında ve geriye kalanının idrar yolu ile atıldığıdır. Sağlıklı bireylerde günlük protein alımında vücut ağırlığının her kilogramı başına 0.8-1 gramlık protein yeterli, özellikle kuvvet gerektiren sporlarda bu oran vücut ağırlığı başına 1. 5-2 gram, hatta 2. 5 grama kadar çıkabilmektedir. Kuvvet çalışmalarının yeni başladığı dönemlerde kas gelişimine yönelik ek kilogram başına 7-8 gram protein önerilmektedir. Ama bu değerler genel değerlendirilir. Konu mutlaka bir uzman tarafından denetlenmelidir.
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 07:31
el-ahzab - avatarı
el-ahzab
Ziyaretçi
22 Ağustos 2006       Mesaj #229
el-ahzab - avatarı
Ziyaretçi


Denizli Devlet Hastanesi (DDH) Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Nurgül Bozkurt, "Klima kullanımının ve havuza girme oranlarının hızla artması, solunum yolları enfeksiyonlarında da artışa neden oluyor" dedi.

DDH Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Nurgül Bozkurt, hava sıcaklıklarının mevsim normallerinin üzerinde seyretmesiyle, klima kullanımları ve havuza girme oranlarının hızla arttığını ve bu sebepten dolayı solunum yolları enfeksiyonlarında da hızla artış yaşandığını kaydetti. Solunum yolları enfeksiyonunun, özellikle kirli havalarda ve soğukta direncin düşmesiyle sık görüldüğünü belirten Dr. Bozkurt, "Yaz aylarında da klimalardan, duş başlıklarından ve havuzlardan alınabilecek enfeksiyonlar insan sağlığını etkileyebilmektedir. Başta A tipik pnömoni olmak üzere akut bronşit, pnömoni gibi hastalıklar da görülebilmektedir" diye konuştu.
Bu tür hastalıkların, kas ve baş ağrıları, halsizlik, ateş, huzursuzluk gibi belirtileri olduğunu ifade eden Dr. Bozkurt, "Bulantı, kusma, ishal, karın ağrısı gibi sindirim sistemi bulguları olabilir. Klimaları yoğun olarak kullandığımız şu günlerde, ateş ve öksürük şikayeti olan kişiler de bu bulguların basit bir gribal enfeksiyon olmayıp, zatürre başlangıcı da olabileceği düşünülerek, uzman bir doktora başvurarak tetkiklerini yaptırmalıdır" açıklamasında bulundu.
Hava sıcaklığının yüksek olduğu bu dönemlerde, özellikle direnci düşük ve kronik hastalığı olan kişilerin dikkatli olması gerektiğini vurgulayan Dr. Bozkurt, "Sıcak havalarda kişilerin havuç, domates gibi lifli sebzelerden yeterli miktarda tüketerek dengeli beslenmeleri de gerekmektedir. Bünyesi alerjik olan kişiler özellikle ağır pnömonilerden sonra astım gibi kronik hastalıklara yakalanmamak için dikkat etmelidir. Bu açıdan alerjisi olanlar beslenmelerine dikkat etmeli. A tipik pnömoniler açısından havuzların yeterli klorlama ve duş başlıklarının temizliğinin sık aralıklarla yapılması gerekir. Ayrıca klimaların kullanımını bilinçli ve dikkatli bir şekilde yapılmalı" şeklinde konuştu.
Harabe-Gönlüm - avatarı
Harabe-Gönlüm
Ziyaretçi
23 Ağustos 2006       Mesaj #230
Harabe-Gönlüm - avatarı
Ziyaretçi
SAĞLIKLI YAŞAM ÖNERİLERİ

Sağlıklı olmak, insan mutluluğunun öncelik taşıyan bir öğesidir. Sağlık genelliklekendiliğinden var olan bir durum olarak algılanır. Oysa sağlıklı olma uğrunda çaba gösterilmesi gerekir. Hatta bugünkü bilgilerimiz bize bu uğraşın daha doğum öncesi dönemde başlaması gerektiğini göstermektedir. Doğal olarak bu aşamada yapılması gerekenler, anne ve babalara düşmektedir. Olaya nesillerin sağlığı olarak bakıldığında, sağlığın ve sağlıksızlığın nesiller boyunca aktarılabileceği görülür. Anne ve babalar genetik özelliklerinin yanı sıra kendi sağlıklarına gösterdikleri özenle bebeklerine sağlık aktarabileceklerini bilmelidirler.
Sağlıklı bir yaşam için alınması gereken önlemlerin pek çoğu günlük yaşamımızda uygulamamız gereken küçük ve kolay çabalardan oluşur. Nerede olursa olsun günlük yaşamı düzenleyen bazı temel kuralların bilinerek uygulanması, sağlığın korunmasını ve diğer bireylerle paylaştığımız yaşamı kolaylaştırır. Bu kurallardan en önemli bazıları temizlik, sağlıklı beslenme, bedensel ve zihinsel çalışma, düzenli yaşam, sigara, alkol, uyarıcı ve uyuşturucu maddelerden uzak durma, kazalardan korunma, sorunlarla başa çıkmada doğru ve uygun yöntemler kullanmadır.
Çoğunlukla günlük çabalarda hedefin mutluluk olduğu varsayılır. Oysa altta yatan asıl neden güvenlik duygusudur. Çünkü hayatta kalmayı sağlayan en ilkel dürtü korkudur ve güvenlik duygusu korkunun yatıştırılmasıyla ortaya çıkar. Kendimizi güvende hissedebilmemizin ilk koşulu ise bilmektir. Ancak bildiğimiz şeyi, bildiğimiz kadarı ile kontrol edebiliriz. İkinci basamaksa bilginin eyleme dökülmesidir. Bilgimizi davranışımıza yansıtamıyorsak bu bilgi bizim için huzursuzluk kaynağı olmaktan öteye geçemez. Bir sonraki aşama ise paylaşarak çoğaltma, yandaş oluşturmadır. Bunun için bilgimize dayanan doğru bulduğumuz davranışı kurallaştırmaya çalışırız. Toplum içindeki pek çok kural bu yolla oluşmuştur. Zaman içinde altta yatan bilgi evrimleştikçe kurallar da değişecektir.
Bugün sağlıklı yaşam için bilinmesi gereken başlıca kurallar şunlardır:
I.TEMİZLİK

A.HİJYEN NEDİR, NE ÖNEMİ VARDIR?

Sağlığa zarar verecek ortamlardan korunmak için yapılacak uygulamalar ve alınan temizlik önlemlerinin tümü hijyen olarak tanımlanır.
elyikama
Her insan kendi temizliğinden sorumludur. Çocuk yaşlarda anne, baba veya öğretmenler tarafından çoğu zaman bizzat yapılarak öğretilen temizlik uygulamalarının, çocukluktan sonra bireyin kendisi tarafından yapılması gerekmektedir. Örneğin; tuvaletten sonra ve yiyeceklere dokunmadan önce ellerin yıkanması bir alışkanlık olmalıdır. Her gün yapılan işler arasında banyo yapma bir başka temizlik uygulamasıdır.
Temizliğin sadece görünür kirlenme olduğunda yapılması yeterli değildir. Örneğin; uykudan uyanınca yüzün yıkanması, çamaşırların değiştirilmesi, gündelik temizlik uygulamalarıdır.
sabun1
Su ve sabun olmadan temizlikten bahsetmek olası değildir. Gelişmiş toplumlarda kişisel temizlikte en fazla kullanılan malzemelerin başında su ve sabun gelmektedir. Bunun yanı sıra banyo süngerleri, lifleri, diş fırçaları, el ve ayak temizliği ile vücut temizliğinde kullanılan fırçalar, tırnak makası ilk akla gelen temizlik araçlarıdır. Bunların tümü başkalarıyla paylaşılmaması gereken, kişisel temizlik araçlarıdır.
Başta kişinin kendi sağlığı olmak üzere, başkalarının da sağlığını korumanın en önemli aracı temizliktir. Sadece beden temizliği değil, kullanılan her şeyi ve her ortamı temiz tutmak da temiz olmanın gereğidir.

B.CİLT TEMİZLİĞİ

cilt1
Vücuda ait kişisel temizlik ile pek çok hastalığın önüne geçilmektedir. Birkaç örnek vermek gerekirse; ishalli hastalıklar, soğuk algınlıkları, cildin mikrobik hastalıkları, cildin mantar, uyuz ve bitlenme gibi parazitlerle oluşan hastalıkları ve bazı allerjik hastalıklar sayılabilir. Uygun vücut temizliği bir çok deri sorununu ve hastalığını önleyici ve ortadan kaldırıcı bir önlemdir.

Kişisel temizlik alışkanlıklarının önlediği diğer bir sorun vücut kokusudur. Vücut kokusu vücut yüzeyinde bulunan mikropların (bakterilerin) teri parçalamasına bağlı olarak meydana gelmektedir. Koku meydana getiren vücut bölgeleri öncelikle ayaklar, kıl köklerinin yoğun olduğu kasık ve koltuk altlarıdır. Her gün banyo yapılamadığı durumlarda koltuk altı önce sabunlu bir bezle, sonra su ile iyice silinmeli ve temizlenmelidir. Deri üzerine daha sonra bir deodorant veya ter önleyici uygulanabilir. Deodorantlar kokuyu sadece maskelerler. Bu nedenle temizlik aracı olarak değil, geçici bir uygulama olarak değerlendirilmelidirler. Giysilere sinen ter kokusu, beden temizliği yapılsa bile, aynı giysinin temizlenmeden tekrar kullanılması halinde kalıcı olur. Özellikle sık yıkanmayan kalın kazaklar kullanılırken bu nedenle özen gösterilmelidir. Vücudun terleme oranının artması kokunun da artması anlamına gelecektir. Ancak insan bir süre sonra kendi kokusuna duyarsızlaşır. Yoğun bedensel çalışma vücuttan çıkan ter miktarının artmasına neden olmaktadır. Bedensel etkinliği fazla olmadığı halde, bazı bireylerin ter bezi salgısı fazla olabilir. Bu durum ergenlik ve menapoz durumlarında özellikle ortaya çıkabilir.

C.SAÇ TEMİZLİĞİ VE BAKIMI
Saçlar da baş derisinde bulunan kıl köklerinden uzayarak büyüyen kıllardır. Kıl köklerindeki bezlerden salgılanan maddeler yağlı yapıdadır.

Sağlıklı saçlara sahip olmak için düzenli biçimde yıkanmak gerekmektedir. Saçların fırçalanması dökülen saçlar, kir ve tozları uzaklaştırıcı işlev görmektedir. Normal bir saçın haftada en az bir ya da iki kez yıkanması gerekmektedir. Yağlı saçlar ise daha sık yıkanmalıdır. Saçlar temiz su ile iyice durulandıktan sonra kurutulmadan önce nazik bir biçimde taranmalıdır. Saçların kurulanmasında yumuşak bir havlu kullanılmalıdır. Kurulama işlemi de yumuşak olmalıdır. Eğer sert bir havlu kullanılır ya da çok şiddetli ovulursa saçların uçları çatallanabilir. Saçlar elektrikli kurutucularla kurutulabilir. Ancak kurutucunun saça çok yakın tutulmaması gerekmektedir. Bu durumda saçlı deri ve saçlar fazla sıcaktan olumsuz etkilenebilirler.

Saçların yıkanması için kullanılan sabunların ve şampuanların esasını kolay çözünebilir özellikteki yağ eritici bir madde oluşturur. Şampuanlara ayrıca koku, renk ve yoğunlaştırıcı maddeler eklenir. Bu ek maddeler saçlı deride tahrişe yol açabilirler. Piyasada bulunan şampuanlarda kullanılan bazı maddeler allerjik reaksiyonlara neden olabilir. Bu nedenle şampuan seçiminde, niteliği bilinmeyen maddelerden kaçınılmalıdır.
Saç diplerinde kepek varsa, sık sık çok sıcak olmayan su ve sabunla yıkamak yararlı olabilir. Saçlar bol su ile iyice durulandıktan sonra da kepeklenme önlenemiyorsa bir sağlık kuruluşuna danışılmalıdır. Hekim önerisi dışında saçlar için yararlı olduğu ileri sürülen maddeler güvenli olmayabilirler. Saç temizliğinde kişisel olarak kullanılan fırça ve taraklar sık aralıklarla sıcak sabunlu su ile yıkanmalı ve durulanmalıdır. Sağlık yararı dışında saçların temizlik ve düzeni, insanlar arasındaki ilişkilerde ve kendini iyi hissetmede etkisi olan olumlu dış görünüş açısından da önemlidir.


D.YÜZ, GÖZ VE KULAK TEMİZLİĞİ

sabun
Her sabah yataktan kalkıldığında su ile yüzün yıkanması gerekmektedir. Gece uykudan önce, yüzün sabunla yıkanarak temizlenmesi yüz derisi üzerindeki günün kirini arındırır. Cildin doğal kimyasal yapısına uygun sabunlar yüz temizliği için tercih edilmelidir.

Çoğu zaman görme keskinliğinin kaybedildiği farkedilmeyebilir. Bu nedenle düzenli aralıklarla göz muayenesi yaptırılmalıdır. Görme bozukluğu olanların gözlük yerine kontakt lens kullanması oldukça yaygındır. Bazı kişiler sadece göz rengini değiştirmek için estetik amaçlı kontakt lens kullanırlar. Kontakt lens kullanımında temizlik çok büyük önem taşımaktadır. Bu temizliğe ilk gün nasıl uyuluyorsa kontakt lens kullanıldığı sürece de aynı titizlikle uyulması gerekmektedir.

Bazen güzelliği daha belirgin hale getirmek için başta göz çevresi ve kirpikler olmak üzere makyaj amacıyla yüze sürülen çeşitli maddeler kullanmaktadır. Öncelikle bu maddelerin kaliteli olması çok önemlidir. Buna rağmen göz çevresinde ve yüzde mikrobik ya da allerjik sorunlarla karşılaşılabilir. Makyaj yapılıyorsa her akşam yatmadan önce muhakkak göz çevresinde ve yüzde kullanılan makyaj artıkları uygun krem ve solüsyonlar kullanılarak ya da su ve sabunla temizlenmelidir. Makyaj temizliğinde kullanılan malzemelerin niteliği de en az makyaj malzemeleri kadar önemlidir. Bu tür malzemeler yeterince kaliteli olmadığında cildin yıpranmasına, sivilce ve siyah noktaların oluşmasına hatta lekelenmelere yol açabilir.
Kulak temizliğinde kulak arkasının temizliği unutulmamalıdır. Kulak içine herhangi bir cisim sokulmamalıdır. Dış kulak yolunun zedelenmesi tehlikeli iltihaplanmalara neden olabilir.
Kulağa küpe takarken bunun kulakta allerji yapabileceği bilinmelidir. Bu nedenle kullanılacak küpelerin allerji yapma özelliği çok az olan altın ya da gümüşten yapılanları tercih edilmelidir.
Klipsi olmayan küpe kullananlar kulak memesinde delik açtırmaktadırlar. Bu deliği açarken kullanılan delici aracın ve peşi sıra takılan ip ya da halkanın mutlaka mikropsuz olması gerekir. Aksi takdirde kulak memesinde çok tehlikeli durumlara yol açabilecek iltihaplanmalar görülebilir. Ayrıca kulak memesine delik açılırken tek kullanımlık aletler kullanılmadığı taktirde bugün için çok yaygın hale gelmiş kan yolu ile bulaşabilen sarılık (hepatit B), AIDS (HIV) gibi, mikropların yol açtığı hastalıklara yakalanma tehlikesi vardır. Doğal olarak bu riskler kulak gibi vücudun başka yerlerine de takılan cildi delici takıların ve işlemlerin (dövme gibi) tümü için geçerlidir.

E.AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI

Diş ve diş eti hastalıkları ülkemizde ve dünyada en önemli sağlık sorunları arasındadır. Ancak hayatı doğrudan tehdit etmediği için gereken önem verilmemektedir.
Ağız sindirim kanalının girişidir. Ağızdaki olumsuzluklar diş sağlığının bozulmasına, sindirimin olumsuz etkilenmesine yol açar. Ağızla aldığımız yiyecekler çiğnenip, tükürükle karıştırılarak yutulmaya ve sindirime hazır hale getirilirler. Ağız aynı zamanda konuşmaya yardım eder. Tat alma organı olan dilin; çiğneme, yutma, konuşma gibi çok önemli yan görevleri de bulunmaktadır.
Dişlerin besinlerin parçalanması, öğütülmesi görevlerinin yanı sıra konuşmada ve görünümümüzde önemli etkileri vardır. Dişleri eksilmiş kişilerin bazı sesleri çıkarabilmeleri zorlaşır, çiğnemede ve/veya ısırmada da zorluk olur. Dişlerin gelişim süreci içerisinde ilk çıkan süt dişleri, daha sonra yerlerini kalıcı dişlere bırakır.
Ağız ve diş sağlığında en önemli iki hastalık diş çürükleri ve diş eti iltihaplanmalarıdır. Diş eti hastalıkları kimi zaman diş yuvasının bulunduğu çene kemiğinin erimesine kadar ilerleyen bir etki yapabilir. Diş sağlığının bozulması vücuttaki diğer organları da etkileyebilir. Dişler neredeyse bütün sistemleri olumsuz etkileyen sürekli enfeksiyon odağı haline gelebilir ve kalp, böbrek, eklemler vb. yapılarda önemli sağlık sorunlarına yol açabilen enfeksiyonlara kaynaklık edebilir.
Ağızda ve dişlerde yapısal ve işlevsel herhangi bir bozukluğun olmaması, ağız ve dişlerin görevlerini tam olarak yapabilmeleri durumu “ağız ve diş sağlığı”nın varlığını gösterir.

1. Diş Çürümesi
Diş çürüklerinin oluşmasında üç temel etmen bulunmaktadır: Duyarlı bir diş yüzeyi, mikroorganizmalar için elverişli yiyecek artıkları, bunların parçalanmasına ve asit oluşumuna yol açacak mikroorganizmaların varlığı. Besinler içinde diş çürümesine en çok neden olanlar karbonhidratlar, yani kabaca, şekerli gıdalardır.
Dişler düzenli olarak fırçalanır ve bakımlarına özen gösterilirse, mikroplar onlara zarar veremezler. Diş çürüğü, dişte oyuklar yaparak dişin yapısını bozan ve kendi kendine iyileşmeyen bir hastalıktır.
Dişler iyi temizlenmeyecek olursa, üzerinde besin artıkları ve mikroplar birikir. Ağız içerisindeki bakteriler yiyecek artıklarındaki şekerli maddeleri kullanarak onu saydam, yapışkan bir madde haline getirir ve dişler üzerine yapışmasını sağlar. Bu birikintilere plak denir. Bu plaklar bakterilerin diş üzerinde tutunmalarını da kolaylaştırırlar. Besinlerin tatlandırılması için kullanılan şekerli maddelerin içinde bulunan asit, dişlere zarar verebilir, ancak bakterilerin kendileri de asit oluşturabilmektedir. Asit diş minesinin erimesine neden olur. Böylece oluşan erime bölgelerinden giren mikroplar kolayca alttaki yumuşak dokuya ulaşabilirler.
Asitler dişin koruyucu tabakası olan diş minesi üzerinde küçük delikçikler oluşturur. Bu delikler giderek genişler ve küçük oyuklar haline gelir. Diş minesinin erimesinden sonra çürük hızla ilerler, alttaki tabakada geniş ve derin bir oyuk meydana getirir. Diş çürüğü diş özüne doğru ilerledikçe dişler ağrımaya başlar. Çürük daha da ilerlerse diş özü bölgesinde ve çene kemiği içerisinde cerahat oluşmaya ve birikmeye başlar. Buna diş apsesi denir. Eğer diş hekimi tarafından daha başlangıcında tedavi edilmeyecek olursa çürük diş için daha zor, karmaşık ve pahalı tedaviler gerekebilir. Diş plağı, diş etlerinin önemli hastalık nedenlerinden biridir. Yemeklerden sonra dişlerin fırçalanması ve diş ipi kullanarak yemek artıklarının çıkarılması dişlerin çürümesini, diş eti hastalıklarının oluşumunu ve ilerlemesini önler.
Dişlerin ağrımaması sağlıklı olduğu anlamına gelmez. Diş ağrısının olması için diş çürüğünün çok ilerlemiş olması gerekir. Diş çürüklerinin tedavi edilebilir dönemde belirlenmesi için ağrı oluşmasını beklemeden senede en az iki kez diş hekimine giderek dişlerin muayene ettirilmesi gerekir. Diş hekimleri gerektiğinde dişlerin filmini çekerek gözle görünmeyen diş oyuklarını da belirleyebilirler.
Diş çürüklerinin erken dönemde tanınması dişlerin kaybedilmesini engelleyebilir veya en azından geciktirebilir. Bu hem sağlık açısından, hem de sosyal ve ekonomik açıdan önemli katkılar sağlar. Ağza takma diş takılmasına olan ihtiyacı azaltır. Hiçbir şey kendi doğal dişlerimizin yerini tutamaz. Kalıcı dişlerin erken dökülmesi beslenme sorunlarına neden olur. Doğal dişlerin uzun süre dayanmasında ağız ve diş bakımının önemi çok büyüktür.
Diş sağlığı açısından sularla aldığımız flor da çok önemlidir. Sularında flor eksikliği olan yerleşim yerlerinde diş çürüklerinin oranı çok artar. Bu nedenle florla ilgili olarak sağlık kuruluşlarının önerilerine uyulmalıdır.

2. Diş Eti Hastalıkları
Dişin diş eti dışında görünen bölümü diş minesi denilen sert bir tabaka ile kaplanmıştır. Bunun altında daha yumuşak bir yapı vardır. En içte ise diş özü vardır. Burada bol miktarda damar ve sinir bulunur. Diş gövdesi diş etine ve onun altındaki kemiğe girdiği bölümde daralır. Bu bölüme dişin boyun bölümü denir. Çene kemiği içinde kalan bölümüne ise dişin kök bölümü adı verilir. Diş kökü diş yuvasında çene kemiğine özel doku uzantıları ile sıkıca bağlanmıştır. Diş eti hastalıkları, diş çürükleri ağız kokusuna neden olabilir. Ağız kokusu olduğunda nedeni araştırılmalıdır.

dis1
Diş eti hastalıkları en önemli diş sağlığı sorunları arasındadır. Ağız hijyeninin bozukluğu ile yakından ilişkilidir. Başlangıç döneminden itibaren diş etleri kolay kanar. Diş eti kanamalarında diş hekimi muayenesi zorunludur. Diş etleri, diş yuvaları ve ağız tabanındaki iltihaplanmalar genel olarak diş eti hastalığı olarak bilinmektedir. Diş üzerindeki plaklar bunun en önemli nedenidir. Tedavi edilmeyen diş eti iltihapları çene kemiğinin de iltihaplanmasına ve zarar görmesine yol açabilir.
Diş çürüğü, diş eti hastalıkları, sinüzit, bademcik iltihabı, solunum sistemi hastalıkları, sindirim sorunları, ağız bakım yetersizliği ağız kokusuna neden olabilir. Bu hal, sosyal ilişkileri de etkiler. Bazı metabolizma hastalıkları da ağızda kendine özgü kokular yapabilir.

3. Dişlerin Gelişim Bozuklukları
Ağızda kapanma bozukluklarına neden olan diş düzensizlikleri dişlerin çürümesini kolaylaştırır ve daha erken dönemde dökülmesine yol açar. Düzensiz dişler, alt ve üst çene arasındaki ilişkinin bozulmasına neden olabilir. Çiğneme ve temizleme güçlüğü yaratırlar, kötü ağız kokusuna yol açarlar.
Düzensiz dişlerin en önemli nedeni süt dişlerinin zamanından önce yitirilmesi olabilir. Bunun sonucunda çıkan kalıcı dişler birbiri üzerine gelecek biçimde yerleşebilirler. Düzensiz dişler konuşma bozukluklarına ve görünüm bozukluklarına neden olabilir.
Sigara dişlerde renk değişikliği yapar. Sigara içenlerin dişleri kahverengimsi bir renk alır. Canlılığını kaybetmiş olan dişler gri renkte görünür. Çocuklarda hatalı olarak kullanılan bazı ilaçlar da dişlerde renk değişikliğine neden olabilir. Aşırı derecede flor dişlerin sararmasına neden olabilir.
Hamilelikte ve süt çocukluğu döneminde kullanılan antibiyotik vb. bazı ilaçlar dişlerde kalıcı renk değişikliklerine neden olabilir. Bu nedenle hekim önerisi olmaksızın ilaç kullanılmamalıdır.

4. Ağız ve Diş Sağlığı Nasıl Korunur?
Diş hastalıkları ve diş sağlığının korunması açısından erken tanı çok önemlidir. Bu nedenle yılda en az iki kez diş hekimine muayene olunması önerilir.
Diş çürümelerinin önlenmesinde sularda yeterli flor olması, düzenli olarak dişlerin fırçalanması, diş ipi kullanılması, aşırı tatlı ve şekerli yiyeceklerden olabildiğince kaçınma bunlar yendiğinde mutlaka dişlerin fırçalanması, diş hekimi kontrollerine gidilmesi temel uygulamalardır. Diş eti hastalıklarının önlenmesinde de diş fırçalama ve düzenli diş hekimi kontrolleri önemlidir.
Dişlerde gelişim bozuklukları varsa erken dönemde özel diş hekimliği dallarında uzmanlaşmış birimlere başvurularak gerekli tedavi sağlanmalıdır.
Aşırı asitli ve şekerli yiyecekler mikroorganizmaların etkisini artırır. Dişler sert cisimlerle karıştırılmamalı, fındık, ceviz vb. kabuklu yiyecekler dişlerle kırılmamalıdır. Bunlar diş minesinin çatlamasına ve bakterilerin etkisinin artmasına neden olur. Diş minesinin koruyucu etkisi ortadan kalkar.

5. Diş Fırçalama Tekniği
Dişlerimizi korumanın en etkili yolu düzenli olarak fırçalamaktır. Diş fırçalamanın ilk adımı doğru fırça seçimidir. En uygun fırça naylon ve orta sertlikteki fırçalardır. Ağız içinde kolay hareket ettirilmesi ve arka dişlere rahat ulaşabilme açısından fırçanın kafasının fazla büyük olmaması tercih edilir. Uygun fırça seçildikten sonra dişler en az günde iki kere düzenli olarak fırçalanır. Diş macunu ağza verdiği hoşa giden koku ve his nedeniyle diş fırçalanmasını kolaylaştırır. Diş parlatma tozları diş hekimi önerisi olmadıkça kullanılmamalıdır. Aşırı kullanımlar diş sağlığı açısından zararlıdır.

Diş fırçalanmasında fırçanın duruşu dışındaki temel hareket aynıdır: Fırça diş eti çizgisine eğimli olarak yerleştirilir. Bu durum bozulmadan küçük dairesel hareketlerle dişler fırçalanır. Daha sonra fırça, bir fırça boyu kadar kaydırılarak fırçalama sürdürülür.
1. Diş fırçası 45 derecelik açı yapacak biçimde tutulur ve diş eti hizasından başlanarak ağız boşluğuna doğru fırçalamaya başlanır. Dış yüzeylerden başlayan fırçalama sert darbeler halinde değil, yumuşak ve daireler çizecek biçimde, ön dişlerden arka dişlere doğru yapılmalıdır.
2. Daha sonra dişlerin iç yüzeyleri aynı şekilde fırçalanır. Bu işlemde fırça eğik tutularak, diş etinden ağız boşluğuna doğru hareket ettirilir.
3. Daha sonra dişlerin çiğneme yüzeyleri fırça düz olarak ileri geri hareket ettirilerek fırçalanır.
Fırçalama işleminin en az iki-üç dakika sürmesi gerekir. Sağlıklı diş etleri fırçalama sırasında kanamaz.
Diş fırçası kişiye ait bir araçtır, başkalarıyla paylaşılmaz. Diş fırçaları birkaç ayda bir, en geç altı ayda değiştirilmelidir. Gerektiğinde ara yüzlerin etkin olarak fırçalanmasını sağlamak üzere ara yüz fırçaları kullanılır. Bunlarla ilgili önerilerini almak üzere diş hekimine başvurmak gereklidir.

6. Diş İpi Kullanımı

Diş ipi, diş aralarında kalan yiyecek artıklarının uzaklaştırılması açısından çok yararlı bir araçtır. Çok küçük yaşlardan başlanarak uygun diş fırçalama ve diş ipi kullanma tekniklerinin öğrenilmesi gerekmektedir.
Dişler fırçalandıktan sonra diş ve diş eti çizgisi ile dişler arasında kalan yemek artıklarının temizlenmesi için diş ipi kullanılır. Bu artıklar en önemli çürük nedenlerindendir.
1. Otuz santimetre kadar diş ipi alınır. Diş ipinin bir bölümü bir elin orta parmağına diğer ucu da diğer elin orta parmağına dolanır. İpin bir bölümü ortada kalmalıdır.
2. Ortada kalan ip bölümü işaret parmağı ile geriye doğru itilir.İp, dişler arasından geçirilir. Bu hareket sırasında sert olunmamalıdır. İp diş etine kadar indirildikten sonra ağız boşluğuna doğru diş aralarını sıyıracak biçimde indirilir. Bu sırada diş etinin kesilmemesine özen gösterilmelidir.
3. Aynı uygulama diğer bir parça ip alınarak alt dişler için de tekrarlanır.

H. EL VE TIRNAK TEMİZLİĞİ VE BAKIMI

eller
Günlük yaşamda en fazla kirlenen organların başında eller gelmektedir. Kirli yüzeylere sürtünen ve dokunan ellerin yıkanmadıkları sürece birer mikrop barınağı olmaya başladığı bilinmelidir. Bu nedenle ellerin düzenli olarak yıkanması gerekmektedir. Olanak bulunan her ortamda eller akar su altında sabunla, el sırtı, avuç içi ve parmak araları köpüklerle kaplanıp 15 saniye ovuşturularak (yavaşça 15’e kadar sayarak bu süre belirlenebilir) yıkanmalı, durulanmalı, başkası tarafından kullanılmamış havlu, kağıt havlu ya da kağıt mendille kurulanmalıdır. Kurulama olanağı yoksa elleri bir yere sürmek yerine havada kendiliğinden kurumasını sağlamak en doğru davranıştır. Tırnakların kesilmiş, varsa ojenin eskimemiş olması el temizliği için ön koşuldur. Su ve sabun bulunmayan yerlerde el temizliği hazır ıslak temizlik mendiliyle yapılabilir.
Eller ne zaman yıkanmalıdır?
  • yemeklerden önce ve sonra
  • yemek hazırlamadan önce ve sonra
  • diş, ağız, yüz, göz temizliği yapmadan önce
  • tuvalet gereksiniminin giderilmesinden önce ve sonra
  • kirli, tozlu bir işi tamamladıktan sonra
  • dışarıdan eve ve işe geldikten sonra
  • hasta olan bir yakınımızı ziyaretten sonra
-yukarıdakilere uyan hiçbir iş yapılmasa dahi gün içinde çeşitli saatlerde (her zaman temiz görünecek şekilde)

elyikama1
Tırnağın etten ayrıldıktan sonraki bölümünün altında kir ve yağ kolayca birikir. Ayrıca burada mikroplar barınabilir, bağırsak parazitlerinin yumurtaları da bulunabilir. Tırnakların düzenli kesilmesi, banyo yaparken de tırnak fırçası ile fırçalanarak temizlenmesi gerekir. Tırnak yemek, bu nedenle de sağlığa zararlı bir alışkanlıktır.
El tırnakları yarım ay biçiminde, ayak tırnakları ise düz olarak kesilir. Ayak tırnaklarının yarım ay biçiminde kesilmesi tırnak batmalarına neden olabilir


İ.AYAK TEMİZLİĞİ
Ayaklar her gün çorap ve ayakkabı içerisinde terlediğinden düzenli olarak yıkanmalıdırlar. Yıkanma işlemi yapılmaz ise çevreyi rahatsız edecek kokular, daha sonra da ayak sağlığını bozabilecek nasır gibi sorunlar ortaya çıkabilir. Ayaklar düzenli olarak yıkanmalı, her yıkamadan sonra parmak araları havlu hatta saç kurutma aracı ile iyice kurutularak mantar enfeksiyonları için ortam oluşması önlenmelidir. Ayak havluları ellerin kurulanmasında kullanılmamalıdır.
Ayak sağlığı ve temizliği için kullanılan çorap ve ayakkabı da önemlidir. Özellikle çorapların pamuklu olması ayak sağlığı için tercih nedenidir. Çorapların temiz olması ve günlük olarak değiştirilmesi gerekmektedir.

J. BANYO YAPMA
Mümkün olduğunca sık yıkanmak gerekir. Özellikle deri yüzeyinde bulunan mikropların, yığılan kirlerin, ter ve diğer bileşiklerin uzaklaştırılması ve dökülen yüzeysel hücrelerin atılması için de bu uygulama gereklidir.

Yıkanma, su ve sabun kullanarak derinin ovulması ve kirin akıtılmasıdır. Ter, yağ, diğer deri bezleri salgıları, deri üzerindeki mikroplar, deri döküntüleri, toz, çamur vb. birleşerek kir denilen tabakayı meydana getirir. Kirli ortamda çalışan kişilerde zararlı bir takım maddeler vücuda bulaşabilir. İşte tüm bunların günlük banyo ile hatta gereğinde daha sık banyo ile vücuttan uzaklaştırılması sağlanabilir. Vücuda bulaşan her tür zararlı kimyasal madde banyo ile hemen deriden uzaklaştırılmalıdır.

Yıkanma sırasında yıkanmayı kolaylaştıracak araç ve gereçlerden yararlanılabilir. Lif, kese mekanik etkinliği artırmak için yarar sağlayabilir. Lifler sabunun vücuda daha etkin olarak uygulanmasını sağlamaktadır. Sırt bölgesinin sabunlanmasında uzun saplı banyo fırçalarından yararlanılabilir. Kese geleneksel yıkanma araçlarındandır. Derideki döküntü hücrelerin uzaklaştırılmasına ve bir dereceye kadar deri dolaşımına yardımcı olabilir. Ancak soyucu etki yapacak şiddette kullanılmamalıdır.
Her banyodan sonra iç çamaşırları ve giysiler değiştirilmelidir. Çeşitli nedenlerle banyo yapılamadığı durumlarda da iç çamaşırlarının sık olarak değiştirilmesi gerekmektedir. Spor ve aşırı yorucu işler yaparak fazla terlenildiği durumlarda muhakkak banyo yapılmalı ve iç çamaşırları değiştirilmelidir

II. SAĞLIKLI GİYİNME


giyim
Sağlığın korunabilmesi için dış ortam koşullarına göre giyinilmesi gerekir. Giyecekler hava, mevsim ve sıcaklık şartlarına uygun olmalıdır. Giyeceklerin cildi tahriş etmeyecek, allerji yapmayacak, teri emebilecek özellikteki maddelerden yapılması gerekmektedir. Vücudun kirlenmesine yol açabilecek işlerde önlük, ellerin kirlenmesine yol açabilecek işlerde eldiven giyilmelidir. Ayrıca yapılacak iş sırasında ellerin, vücudun, gözlerin, kulakların, baş ya da ayakların korunmasını gerektiren bir durum ya da tehlike varsa özel koruyucu kıyafetler giyilmelidir. Bu giyecekler tüm iş uygulaması süresince çıkartılmamalıdır.
Sağlığa uygun giysiler vücudu dış ortamın tüm etkilerinden koruyan, mümkün olduğunca teri emebilen, allerji ve kokuya neden olmayan doğal maddelerden yapılan giysilerdir. Ayrıca serbest harekete olanak vermeyen giysiler rahatsızlık vericidir. Tüm giyecekler seçilirken, önce rahatlığın amaçlanması en doğru yaklaşımdır. Bu konu ayakkabılar için özellikle önemlidir.

III. ORTAMIN TEMİZLİĞİ VE BAKIMI


Sağlığımız, yaşadığımız ortamın temizliğinden de doğrudan etkilenir. Temizlik işlemleri bilinçli olarak yapılmadığında var olan kirlilik daha geniş yüzeylere yayılabilir. Ancak temizlik elemanları dahi, nasıl temizlik yapılması konusunda bilgi sahibi olmayabilirler.
Ortamın temizliği olabildiğince sık yapılır. Temizlik sırasında başka yerlere ait eşyalar yerlerine götürülüp (dolap içi, başka oda vs.) düzenlenerek ortam hazırlandıktan sonra temizlenmelidir. Yerler ve yüzeyler pürüzsüz olmalıdır. Bu nedenle cila ve boya bakımı en geç iki yılda bir yapılmalıdır.
Tüm mobilya ve malzemeler ortama yerleştirilirken, temizlik için kolaylık sağlama düşüncesiyle, özel ilgi gösterilmelidir. Örneğin; yerinden oynamayacak kadar ağır olan parçaların arkasında ve yanında boşluk bırakılır, jaluzi gibi fazla yüzey içeren ve temizliği zor olan malzeme yerine, olanak varsa yıkanabilen basit gereçler kullanılması yararlıdır.
Kirli zeminleri temizlerken kiri temiz alanlara yaymamak amaç olmalıdır. Temizlik gereçleri temizlenen yüzeylerden her zaman ve kesinlikle daha temiz olmalıdır.
  1. Önce görünen kirler temizlenir; ileri temizlik, aşamalı olarak uygun sıraylagerçekleştirilir.
  2. Temizlik sırasında öncelikle sıcak su kullanılır.
  3. Temizliği yapılan yüzeyler sonunda kuru olarak bırakılır.
  4. Kullanılacak malzeme etkili, kullanım amacına ve standartlara uygun olmalıdır.
A- FARKLI ORTAMLARIN TEMİZLİK ÖZELLİKLERİ

1. Yerler ve Yüzeyler
  • ·Temizlik sırasında olabildiğince çok yüzeye ulaşmak için, hareket edebilen eşyalar yerlerinden oynatılır.
  • ·Vakumlu süpürge ile toz kaldırmadan süpürülür.
  • ·Süpürme sonrası arap sabunlu su ile ıslatılmış paspasla silinir.
  • ·Uzun süre temizlenmemiş, kalıcı kirler bulunan ortamların temizliği özen ister. Yerlerin önce ıslatılarak, spatula gibi kazıyıcılar yardımıyla, mekanik olarak temizlenmesi gerekebilir.
  • ·Mobilyaların tozları, nemli bezle silinir. Lekeler varsa, yüzeyi bozmayacak özel temizleyiciler ya da deterjan kullanılarak temizlenmeli, kuru bez ya da nemli bezle son bakım yapılmalıdır.
  • ·Fayans yüzeyler her gün arap sabunlu nemli bezle silinir. Sabunsuz bezle durulanır.
  • ·Camlar, çerçeveler ve kapılar, en geç ayda bir, arap sabunlu su ile ıslatılmış bezle temizlenir ve sabunsuz bezle durulanır.
  • ·Kapı kolları, banko ya da merdiven kenarı gibi çok kişinin ellerinin değdiği yüzeyler, önce sıcak su ve arap sabunuyla, daha sonra dezenfektan eklenmiş suyla silinir.
  • ·Perdeler ve diğer kumaş materyal en geç iki ayda bir çamaşır makinesinde uygun programla yıkanır ya da gerekirse kuru temizleme yapılır.
  • ·Pano, tablo, ayna, abajur ve radyatör petekleri de temizlenecek yüzeyler arasındadır ve mobilyalar gibi temizlenir.
  • ·Akıtmayan naylon torbalar ile birlikte kullanılan çöp kovaları, en geç haftada bir, mekanik temizlik yapıldıktan sonra deterjanlı su ile fırçalanarak temizlenir, kurulanır
2. Buzdolapları
hijyen mutfak
·Dış kısmının yüzey olarak temizlenmesi, içinin düzenli kullanılması gereği dışında, otomatik eriticili değilse, buzluğun bakımı düzenli olarak yapılmalı, iç yüzeyleri ve raflar deterjanlı sıcak su ile silinmelidir.
·İçinde yalnızca besinler bulundurulmalıdır.

3. Lavabo ve Tuvaletler
  • . Önce görünür kirler ıslatılarak temizlik fırçalarının kazıyıcı kenarları da kullanılarak temizlenir.
  • ·Toz ya da sıvı, ovucu bir deterjanla önce fırçalanarak temizlenir ve su ile durulanır.
  • ·Musluk başları da toz ya da ovucu bir deterjanla, başka bir fırça ya da bez kullanılarak temizlenir.
  • ·Sabunlukların dış yüzey temizliği her temizlikte yerine getirilmelidir. Sıvı sabunlar bittiğinde sabunluklar fırçalanarak temizlenip, kurulanmalı ve bu işlemlerden sonra yeniden doldurulmalıdır.
  • ·Evyelerin dışında kalan yer ve yüzeyler yukarıda belirtildiği gibi temizlenir.
  • ·Tuvalet ve lavabo fırçaları ayrı olmalı, başka yüzeylerde kullanılmamalı ve temas ettirilmemelidir

Temizlik sırasında kullanılan malzemeler ve bunların bakımı da özen ister. Temizlik sırasında eldiven kullanmakta yarar vardır. Burada amaç el cildinin korunmasıdır. Eldiven giyilmeden önce eller kurallara uygun olarak yıkanır ve kurulanır. Kirliliğin yayılmasının eldivenler aracılığıyla olabileceği unutulmamalıdır. Atık bulaşmış eldivenler, kendileri de birer bulaştırıcı araç olurlar. Bu nedenle temizlik sırasında eldivenler, faraş ve fırça gibi bir araç kullanmadan doğrudan, atıklarla temas ettirilmemelidir.

Deterjanların doğa kirliliğinde önemli payı olduğu bilinmektedir. Bu nedenle gereksinimi karşılayacak en az miktarda kullanılmasına özen gösterilmelidir.Durulanarak yüzeylerde bulanık görüntü yapmayacak şekilde temizlenirler. Yüzey ve yerlerin kaplamalarına zarar vermeyecek özellikte olanlar kullanılmalıdır.Arap sabunu da sulandırılarak akışkan kıvamda deterjan gibi kullanılabilir. Arap sabunu ile hazırlanmış temizlik suyuna hiç bir zaman çamaşır suyu karıştırılmamalıdır. Karıştırılırsa etkileri azalacağı gibi ortama zehirli gazların çıkmasına neden olunur.

Temizlik bezleri ısıya dayanıklı, tüy bırakmayacak, yumuşak pamuklu kumaşlardan yapılmış sağlam bezler olmalıdır. Kuru ya da nemlendirilmiş olarak, kirlendikçe su ve sabun ya da deterjanla temizlenip durulanarak kullanılır. Yırtılınca yenilenirler. Sıcak su ile yıkanamama özelliği ve gözenekleri nedeniyle çok geniş alan oluşturdukları için temizlenmeleri zor olan plastik süngerler bez yerine kullanılmamalıdır. Görünür biçimde yıprandıklarında yer paspasları yenilenmelidir. Temizlik fırçaları esnek ve hareketli ancak kuvvet uygulayacak kadar sağlam ve ısıya dayanıklı olmalıdır. Bu özellikleri bozulduğunda kullanılmayıp yenilenmelidir.

B- YİYECEK VE İÇECEKLERİN TEMİZLİĞİ
Yiyecek ve içecekler hastalık yapıcı mikroplarla bulaşmamış olmalıdır. Denetlenmiş, kapalı kaynak suları en emin temiz içme suyudur. Açık su kullanmak güvenli değildir. Böyle sular, kaynama başladıktan sonra en az üç dakika daha kaynatılıp soğutulur ve bu sayede temiz olarak içilebilir.
Anne sütü mikropsuz olduğundan ilk altı ay yalnızca emzirilerek beslenen bebekler bu açıdan en güvenli durumda olanlardır. Emzirdikçe süt oluştuğundan, anneler sık emzirerek süt miktarını artırabilirler. Biberon kullanma hem emzirme üzerine olumsuz etkisi olduğundan hem de temizlenme zorluğu nedeniyle mikroplar için uygun ortam oluşturur. Gerektiğinde, bebek beslenmesinde biberon yerine kaşık ya da küçük bardak kullanılmalıdır.
Besin maddelerinde bulunan çok sayıda mikroorganizma, mutfak temizliğinin önemini artırır. Bu nedenle ayrıca özen ister. Gerekli malzemelerin satın alınması ile yemeklerin sunulması arasında, depolama, hazırlama, pişirme, bekletmeden, servis sonrası temizlik ve bakıma kadar tüm iş akışı mutfakta sağlıklı ortam oluşturmada ayrı ayrı önem taşır. Mutfaktaki sıcak ve nemli ortamda bulunan bakterilerin sayısı her 20 dakikada iki katına çıkabilir ve bir tek bakteri 10 saatte 1 milyar olacak şekilde üreyebilir.
Mutfakta alınması gereken sağlık önlemleri içinde, yiyecek maddelerinin gördüğü işlemler özel bir önem taşırsa da, mutfaktaki tüm malzemelerle yüzeyler ve zeminin temizliği en az diğer önlemler kadar önemlidir.
Mutfakta çalışanların elleri, diğer vücut yüzeyleri, ağızları, burunları, dışkı ve giysileri aracılığıyla yiyeceklere mikroplar bulaşabilir.
Mutfakta iş yapanlar ellerini önceden etkili şekilde yıkamalı, ellerinde kesik ve yara bandı olanlar yiyecek hazırlamamalı, yemek hazırlama sırasında sigara içmemeli, saçlar ve buruna temas etmemeli, yemeklerin tadına bakılması gerektiğinde temiz bir kaşık kullanıp sonra hemen yıkamalıdır.

C- BESİNLERLE İLGİLİ HİJYEN KURALLARI

hijyen gida

Besinler alındıktan sonra bekletilmeden buzdolabı ya da dolaplara kaldırılır. Son kullanma tarihleri geçmeden kullanılır. Kırık, çatlak ve kirli yumurtalar alınmaz. Zedelenmemiş ve beresiz alınmış sebze ve meyvalardaki toz, toprak, ilaç kalıntıları temiz bol akar suda yıkanır. Sebzelerin hazırlandığı tezgah diğerlerinden ayrıdır.

Dondurulmuş besinler sıcak ortamda değil buz dolabında çözülür, çözüldükten sonra tekrar dondurulmaz. Dondurulmalarına rağmen gıdalarda çürüme bir ölçüde devam eder. Çözme işlemi sırasında bu süreç hızlanır ve oda ısısında uzun sürede çözülen gıdalar kolaylıkla bozulabilir. Özellikle et, kıyma gibi yiyecekler mikropların üremesi için ideal ortamı oluşturur. Bazı buzluk ve derin dondurucuların kapaklarında gıdaların en fazla ne kadar süreyle saklanabileceğine ilişkin bilgi vardır. Gıdaların saklanmasında buna dikkat edilmeli aynı türden gıdaların eski ve yeni üretilmişleri aynı ortamda saklandığında önce eskilerinin tüketilmesine özen gösterilmelidir.
Besin hazırlama alanlarının temizliği besinler kaldırıldıktan sonra yapılır. Özellikle et suları ya da her çeşit etten yapılmış gıdalarla bulaşmış yüzey, alet ve malzemelerin temizliği çok önemlidir. Bu tür yüzey ve malzemeler iş biter bitmez, hemen soğuk suyla akıtılmalı, sonra da yüksek ısıda su ve deterjan kullanılarak temizlenmelidir. Yüzey temizliği için çamaşır suyu da kullanılabilir.

D- MUTFAKLA İLGİLİ HİJYEN KURALLARI
Kullanılan malzemelerin yüzey özellikleri, kalitesi, mutfağın yerleşme planı kuralların uygulanmasını kolaylaştırır şekilde olmalıdır. Yabancı parçalar, cam kırıkları, kırık araç gereç, tezgahlardaki çentik ve bütünlüğünü bozan her tür zedelenme ve kırılma temizlik açısından risk oluşturur.
Mutfakta yiyecek malzemesi kabul yeri, yiyeceklerin işlem gördüğü bölüm, artık ve bulaşıkların bulunduğu alanlar ve temiz kapların muhafaza olduğu yerler birbirinden ayrı olur.
Yerlere dökülen yiyecek maddeleri hemen kaldırılır ve zemin temizlenir.
Yemek kapları yıkanmadan önce, yemek artıklarının temizlenmeleri gerekir. Spatula, bulaşık telleri ve fırçalar bu işlem için kullanılacak araçlardır. Su ile durulama kirleri daha da azaltır. Tabakların makineye uygun şekilde yerleştirilmesi yıkamanın etkililiği için, yıkama işlemine kadar makinenin kapalı tutulması ise ortamın temizliğinin korunması için önemlidir. Bulaşıkların bir yerden bir yere taşınması ve yıkanmak için açıkta bekletilmesi mikropların bulaşmasını ve çoğalmasını artıran bir durumdur.

Bulaşık makinesi fırın ve ocakların temizliği, geniş yüzeyleri ve yiyecek artıkları ile temasları nedeniyle özellik taşır. Mekanik temizlikleri yiyecekler kurumadan spatula ve fırça ile yapılır. Başarı sağlanamayan durumlarda 1/50 konsantrasyonda sulandırılmış çamaşır suyu ile yüzey uygunsa göllenme yapılarak, değilse silinerek yiyecekler uzaklaştırılır.
Yer temizliğinde kullanılan araçlar, tezgah gibi çalışma zemini temizliğinde kesinlikle kullanılmazlar.


E- ATIKLAR
Çöpler ve diğer insan atıkları her zaman mikrop ve parazit yumurtası barındırır. Yemek ve bulaşık atıkları ıslak, dolayısıyla mikropların çok sevdikleri ortamlardır. Mikroplar genellikle bir aracı olmaksızın başkalarına geçip salgın hastalık yapmazlar. Atıkların üzerlerinde var olan ve üreyen mikroplar suya, ellere, dolayısıyla yiyeceklere geçerek hastalıklara neden olurlar. Bu nedenle el yıkama ile birlikte su ve besin temizliğinin yanı sıra çöplerin ve insan atıklarının uygun şekilde yok edilmesi de bulaşıcı pek çok hastalığa yakalanmamak için gereklidir.
cop
Ev atıklarını toplarken yiyecek atıklarıyla diğerlerini ayrı ayrı biriktirmek ve toplanma yerlerine götürmek en doğrusudur. Bu sayede dönüştürülebilir olanlar kolayca değerlendirilebilir. Çöp torbalarının sokak hayvanları tarafından parçalanması da önlenebilir. Çöp toplamanın sorun olduğu yerlerde yiyecek atıkları hayvan yiyeceği olarak ya da gömülerek yok edilebilir. Temiz boş naylon torbaların başka kullanım için saklanması, temiz olmayanların atılmadan önce katlanıp, düğümlenmesi uçuşan çöpleri azaltacaktır. Çocuk bezleri ve kadın bağları da naylon torbaların içinde, sıkıştırılıp ağzı düğümlenerek atılmalıdır. Kağıt atık, kutu ve konserve kaplarını atmadan önce düzleştirip sıkıştırarak, pet şişeleri küçülterek çöp yığınları kat kat azaltılabilir. Böylece mikrop, parazit, böcek ve kemiriciler tarafından çoğalmak için kullanılacak hacim ve yüzeyler de azaltılmış olur. Çöplerin toplanması için hazırlanmış yerler dışında bir yere kesinlikle çöp bırakmamak, yakında böyle yerler yoksa yiyecek atıklarını torbalara koymadan gömmek, diğerlerini uzakta da olsa var olan yere taşımak çöplerin istenmeyen etkilerinden korunmak için en uygun davranıştır.
Yüzey azaltma tüm haşere mücadelesinin esasıdır. Eskimiş yüzeylerde oluşan gözenek, delik ve çatlaklar haşeratın yerleşerek çoğalması için uygun ortam oluşturur. Bu nedenle yaşadığımız ortamların düzenli bakımını yapmak her tür haşeratla mücadele için ilaçlamadan daha sağlıklı ve güvenli bir yoldur.

IV. BESLENME


IV. BESLENME

Sağlıklı beslenme, vücudun büyüme, gelişme ve günlük işlevlerinin sürekliliğinin sağlanması için gerekli olan besin öğelerinin yeterli miktarlarda alınmasıdır. Gıdalar içerdikleri besin öğelerinin benzerlikleri açısından dört gruba ayrılırlar.

milk1)Süt, yoğurt, peynir grubu: Süt ve sütlü gıdaların oluşturduğu bu gruptaki besinler protein, hayvansal yağlar, kalsiyum, fosfor, B2 , B12, A vitaminleri açısından zengindir.


izgara1
2)Et, yumurta ve kuru baklagiller grubu: Kırmızı et, tavuk, balık, yumurta, kuru fasulye, nohut, mercimek gibi gıdaların oluşturduğu bu gruptaki besinler başlıca protein kaynağıdır, ayrıca yağ, B vitaminleri, demir ve çinko da içerir.
beslen3

salata

3) Taze sebze ve meyve grubu: Bu gruptaki gıdalar vücut için kalsiyum, demir,
magnezyum ve diğer bazı minerallerin, A, B, C, E, folik asit gibi vitaminlerin
kaynağıdır.


gida1

4)Tahıl grubu: İçerdikleri karbonhidratla başlıca enerji kaynağıdır, ayrıca B grubu vitaminleri içerir

hamburger2
Yaşam boyu geçilen bebeklik, çocukluk, ergenlik, gebelik, emzirme, menapoz, iyileşme gibi dönemler ve yapılan işlere uygun olarak bu dört ana gruptan alınması gereken miktarlar değişebilir. Ancak az ve sık yemek, güne mutlaka kahvaltı ile başlamak, öğün atlamamak, abur cubur yememek, günde en az 4 - 6 bardak suyiyecek2 içmek, kolalı içecekler, çay, kahve, kızartma, kavurmalar, aşırı yağlı, tuzlu ya da şekerli gıdalar ve açıkta satılan yiyeceklerden kaçınmak, yağ seçiminde doymamış yağları tercih etmek, yiyecekleri hazırlarken içlerindeki besin öğelerinin korunmasına dikkat etmek ve uygun koşullarda saklamak, çiğ yenen meyve ve sebzeleri bol ve temiz suyla iyice yıkamak her yaş ve dönem için geçerli temel sağlıklı beslenme kurallarıdır.

sisman4
Günümüzde beslenme ile ilgili sorunların başında, modern yaşamda günlük enerji tüketiminin azalmasına rağmen rafine gıdalardan alınan enerjinin artması sonucunda oluşan şişmanlık gelmektedir. Şişmanlık şeker hastalığı, yüksek tansiyon, kalp ve damar hastalıkları başta olmak üzere pek çok hastalık açısından risk oluşturur. Bu nedenle ideal kilonun korunması sağlık risklerini azaltmak açısından özellikle önem taşır. İdeal kilo beden kitle endeksi (BKİ) olarak adlandırılan bir formülle hesaplanır. Buna göre bireyin kilogram cinsinden tartısının metre cinsinden boyunun karesine bölünmesi ile bireyin vücut kitle endeksi hesaplanır (kg/m2). BKİ 20’nin altında zayıf, 20 - 24 arası normal, 25 - 29 arası hafif şişman, 30 - 40 arası şişman ve 40’ın üzerinde ise çok şişman olarak kabul edilir.
Gıdalarla ilgili bir diğer tehlikeli durum ise bazı hazır gıdaların içerdiği katkı maddeleridir. Bu katkı maddeleri çoğunlukla gıdaların görüntüsünü, kokusunu daha çekici hale getirmek, dayanıklılığını, kıvamını ve lezzetini artırmak üzere kullanılan kimyasal maddelerdir ve bunların bir bölümünün kanser yapıcı etkisinin olduğu kanıtlanmıştır. Bu nedenle tüketilen gıdaların bu tür maddeler içermemesine dikkat edilmelidir.
Gıdaların temini sırasında da dikkat edilmesi gereken bazı kurallar vardır. Alınanların mutlaka taze olmasına dikkat edilmelidir. Ambalajlı gıdalarda paket üzerinde yer alan son kullanma tarihlerine dikkat edilmeli, zedelenmiş ambalajlarda ya da kötü saklama koşullarında bekletilmiş mallar kesinlikle alınmamalıdır. Konserveler paslanmamış ve özellikle dışa doğru bombeleşmemiş olmalıdır. Sıcaktan etkilenecek gıdalar alışverişten eve getirilirken ya buz çantaları kullanılmalı ve/veya en kısa yoldan ulaştırılmalıdır.

VI. DÜZENLİ YAŞAM VE UYKU

insomniaSağlık ve zindelik için düzenli yaşam ve uyku da vazgeçilmez şartlardır. Uyku gereksinimi insan yaşamı boyunca süre açısından değişkendir. Yeni doğmuş bir bebek neredeyse günün tamamını uyuyarak geçirir. Aylar içinde uyku gereksinimi giderek azalır. Oyun çocukluğu döneminin özellikle ilk yıllarında öğlen uykuları pek çok çocuk için vazgeçilmezdir. Büyüme hormonu uykuda salgılandığından çocukların büyüme ve gelişmesinde düzenli ve yeterli uyku çok önemlidir. Yetişkinlik döneminde 7-8 saatlik uykunun yeterli olduğu kabul edilir. Yaşamın ilerleyen yıllarında yaşlılıkta gece uykuları dört saate kadar inebilir. Bunun yanında gün boyunca uyuklamalarla (şekerleme) gece uykusu telafi edilir. Bireyler arasında uyku gereksinimi ve ritmi farklılık gösterir. Bazı insanlar 4-6 saatlik uyku ile yetinirler kimileri ise 10-12 saat uyurlar. Bazıları erken yatıp erken kalktıklarında, bazılarıysa geç yatıp geç kalktıklarında kendilerini daha zinde hissederler. Uyku aynı zamanda ruh sağlığının bir göstergesidir. Streste ve pek çok psikiyatrik hastalıkta uyku ritmi ve süresi bozulur. Bunun yanında yeterli uyku uyunmadığında kişinin fiziksel ve ruhsal streslere dayanıklılığı azalır.
uyku1Yeterli süre uyunduğu halde uykudan zinde kalkılmıyorsa, üzerinde yatılan yatak, kullanılan yastık, odanın ısısı, ortamda yeterli temiz hava olup olmadığı, ortamda bulunan ısıtıcıların, eşya ya da malzemelerin cila, boya, deterjan gibi kimyasallar yoluyla ortam havasını kirletip kirletmediği, uyku sırasında süre giden bir gürültü kaynağının olup olmadığı gibi etkenler gözden geçirilmelidir. Doğal olarak burun tıkanıklığı ve nefes almada zorlukla birlikte seyreden tüm hastalıklarda ve aşırı şişmanlıkta da uykunun kalitesi bozulur.

Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 07:38

Benzer Konular

7 Mart 2016 / WaRrioR Sağlıklı Yaşam
7 Mart 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
7 Mart 2016 / prenses ayşe Cevaplanmış