TARİH
tarihöncesi ve öntarih
Sponsorlu Bağlantılar
Eski Dünya’da ilk kez Ortadoğu'daki Bereketli Hilal’de (İ.Ö. IX.-VII. binyıllar arasında) görülen ve üretim ekonomisiyle belirgin olan "yenitaş devrimi", Pakistan'da, Hindistan altkıtasındaki kadar eski yerleşmelerin bulunmasıyla ortaya çıktı (Mehrgarh gibi), indus havzasına hâkim olan Belucistan'ın bu kesiminde, daha o tarihlerde köylerin bulunuşu, “indus’" ya da “Harappa” adı verilen ilk hint uygarlığının, altkıtanın bu bölgesinde doğmuş olabileceğini düşündürmektedir: oysa aynı tarihlerde Hindistan'ın geri kalan tüm bölgelerinde, insan toplulukları çok daha geri bir uygarlık aşamasındaydılar.
İ.Ö. IV. binyıl'da gelişmeye başladığı sanılan indus uygarlığıyla birlikte, Tunç çağı, yani Hindistan’ın öntarihi başlar. Yaklaşık İ.Ö. 2500-1750 arasında en yüksek düzeyine ulaşan bu uygarlık yazıyı biliyordu. Ancak harappa yazısı ve dili henüz çözülemediğinden maddi özellikleri bakımından oldukça iyi tanınmakla birlikte, bu uygarlık bizim için hâlâ bir bilmecedir.
İndus uygarlığının parlak dönemini izleyen ve asıl tarih dönemlerinin başlangıcına (geleneksel olarak İ.Ö. VI. yy., yani Buddha dönemi) dek uzanan binyıl da bilinmezliğini koruyor. Bu binyılın aydınlatılması bütünüyle ünlü “Ariler” sorununa bağlıdır. Bir yandan, en eski hint edebiyat derlemesi olan Rigveda ile onu izleyen çeşitli derlemelerin İ.Ö. II. binyıl’ın ikinci yarısından sonra Kuzey-Batı Hindistan’dan kaynaklandığı sanılmaktadır; bunlar bir hint-avrupa dili olan sanskritçeyle yazılmıştır. Öte yandan arkeologlar, bugüne dek bu dönemde ve bu bölgelerde, belirgin göç hareketi izlerine rastlamadılar. Pencab'ın hem Pakistan hem de Hindistan kesiminde sadece geç harapça kültürlerinin kalıntıları bulundu; bunları, birkaç yüzyıl sürdüğü sanılan bir duraklama döneminin ardından, başka seramik tipleriyle (özellikle boyalı ve gri hamurlu çömlekler) belirgin olan ve daha çok Doab’da (Ganj ve Yamuna ırmakları arasında) ve yukarı Ganj vadisinde gelişen yeni bir kültürün kalıntıları izledi. İ.Ö. I binyıl'ın başlarında geliştiği tahmin edilen bu kültürden sonra, bu kez kesintisiz bir şekilde, merkezi Orta Ganj vadisi olan daha gelişmiş bir kültür ortaya çıktı (gri hamurlu çömlekler bakımından da daha ileri teknikler kullanılmıştı). Bu kültür, İ.Ö. I. binyıl’ın ikinci yarısında da devam ettiği için tarih dönemine aittir. Eldeki veriler çerçevesinde, göçebe oldukları anlaşılan ve göç hareketlerini iyi bilmediğimiz kabilelerin hint -avrupa dili ve ideolojisini taşıdıkları bir dönemde, Ariler’in Hindistan’a dilleri ve uygarlıklarıyla girmiş oldukları öne sürülebilir. Hint-avrupa kültürünün Hindistan’a girmesi sorununu da, harapça dilinin yapısıyla ilgili büyük varsayımlardan biri doğruysa (yani bu dil o tarihlerde bir hint-avrupa diliyse), yeniden incelemek gerekecektir.
Eski Hindistan
Eski Hindistan tarihi genellikle, kronolojik açıdan Buddha dönemi ile İ.S. 1206'da Delhi'de ilk müslüman iktidarın kurulduğu dönem arası olarak düşünülür. Bu tercih, her şeyden önce şu gerçeğe dayanmaktadır: ne zaman yeni bir din doğsa, onunla birlikte ülkenin tarihini aydınlatmak için yararlanılan edebi kaynaklar da değişmektedir; yoksa siyasal ya da toplumsal köklü bir değişim sözkonusu değildir: Hindistan’da buddhacılığın ve islamiyetin rolü önemli olmakla birlikte, Hindistan'ın çoğunluğu dün olduğu gibi bugün de hindudur. Burada sözkonusu olan tek şey kaynakların tarihsel olaylara uygunluğu sorunudur. Buddha kaynakları, gelişmesini İ.Ö. I. binyıl’ın ortasında tamamladığı sanılan veda edebiyat kaynaklarından daha açıktır. Öte yandan, bir inceleme konusu olarak tarih, Hindistan’a yaklaşık 2 000 yıl sonra, islamiyetle birlikte girmiştir.
Bu noktada, Eski Hindistan tarihçilerinin karşılaştığı en ciddi sorunlardan birine değinmek gerekiyor. Başlıca kaynaklar olarak kalan edebi metinler, ister budd- hacılığa isterse caynaya ya da brahmancılığa ait olsunlar-brahmancılığın kaynakları en önemlileridir geniş anlamda dini ya da sadece edebi yapıtlardır. Bu yüzden, Eski Hindistan'ın, dünyanın en büyük uygarlıklarından biri olarak geliştiği dönemlerdeki tarihi, çok daha güvenilir bir ideolojiler tarihi karşısında son derece şematik kalmaktadır ve bugüne kadar bu iki tarihi birleştirmek mümkün olmamıştır. Başka bir deyişle en eski zamanlar için güçlükle, sonraları paralar ve özellikle yazıtlar sayesinde daha kolayca hazırlanmış bir kronoloji, bize başlıca etkinlikleri saldırmak ve savunmak olan kralların listelerinden başka bir şey vermezken, toplumsal tarih de, toplumun en önünde yer almak isteyen brahmanların çizdiği donmuş ve büyük ölçüde ülküleştirilmiş bir görüntüye indirgenmiştir.
Bununla birlikte daha Guptalar döneminin sonunda (yaklaşık İ.S. 550’den sonra) başladığı sanılan bir gelişme, daha sonraki yüzyıllarda, yanlış olarak hint ortaçağı denilen bir döneme kadar sürdü: hint ortaçağı, kralın o zamana dek sadece brahmanlara, çeşitli dini topluluklara ya da tapınaklara yaptığı, dinsel bir anlamı olan toprak bağışlarından başka, çevresindekilere de, hizmetlerinin karşılığında toprak bağışında bulunmasıyla başlar Yavaş yavaş, bu bağışlar, hükümdarın hizmetine verilerek askeri birliklerin gereksinimlerini sağlama zorunluluğunu getirdi; ayrıca, önceleri zamanla sınırlı olan bağışlar, sonraları babadan oğula geçmeye başlayınca bir tür derebeylik soyluluğu oluştu. Pek çok hint krallığının tarihi, bağımsız olabilmek için bu toprak bağışlarından yararlanmasını bilen hanedanların tarihidir; bu hanedanlar zayıflayınca yerlerini başkaları almıştır. Bazen metbu, bazen vasal olarak yüzyıllarca devam eden hanedanların sayısının bu kadar çok oluşu bundan kaynaklanmaktadır.
Eski Hindistan: kronolojik bakış.
Cayna dininin kurucusu Mahavira'nın yaşadığı dönemle çakışan Buddha döneminde (İ.Ö. 560’a doğr. - İ.Ö. 480), yerli ya da “arileşmiş” çeşitli kabile toplulukları varlıklarını hâlâ sürdürüyorlardı. Bu tür topluluklar uzun süre ayakta kaldılar: bugün bile bunlara rastlamak mümkündür; hatta yüzyıl öncesine kadar Yenitaş çağının yaşam biçimlerini koruyan topluluklar vardı. Sözgelimi Buddha, Şakyalar kabilesinden (Şakyamuni, “Şakyalar’ın bilgesi" adını buradan almıştır) yönetici bir ailenin çocuğuydu. Ama daha önceleri Ganj vadisinde krallıklar kurulmuştu. İ.Ö. I. binyıl' ın ilk yarısından itibaren demir endüstrisi sayesinde bu vadinin değerlendirilmeye başlanması, aynı binyılın ortasına doğru ırmak boyunda ilk kentlerin kurulmasına olanak verdi. Buddhacı kaynaklarda, tümü de altkıtanın kuzey yarısında kurulmuş bazı krallıkların adı anılmaktadır Altkıtanın güney yarısındaysa tarihöncesi çok daha uzun sürdü, hatta İ.Ö. 1500'e kadar geldi; güney halklarından ilk kez Aşoka’nın saltanat döneminde söz edilir. (İ.Ö. 269'a doğr. - İ.Ö. 232). Bu krallıklardan biri olan Magadha krallığı (bilinen ilk kralı Bimbisara Buddha'nın çağdaşıydı) önem kazandı ve iki yüzyıl sonra Maurya hanedanı döneminde ilk Hint imparatorluğu’nun merkezi haline geldi. Magadha (bugünkü Bihar'ın güneyi), büyük bir olasılıkla çok zengin bakır ve demir yatakları sayesinde gelişti. Başkent önce bu yatakların yakınındaki Racagriha, sonra Ganj kıyısındaki Pataliputra'ydı (bugün Patna).
İ.Ö. 327 - İ.Ö. 325 arasında İskender, Hindistan’ın kuzey-batı sınırlarına ulaştı, indus ırmağını geçti, ama Hyphasis'i (bugünkü Bias, Pencab’ın beş büyük ırmağından biri) aşamadı. Hint kaynaklarında bu sefere ilişkin hiç bir kayıt yoktur; ama klasik kaynaklar, İskender’in gelmesinden çok kısa bir süre sonra iktidarın İ.Ö. 320'ye doğru, belki bu seferin de yardımıyla, ilk Maurya hükümdarı Candragupta'nın eline geçtiğini gösterir.
Eski Hindistan tarihinin en ünlü hükümdarı bu hanedandandır. Takma adı Aşoka olan Piyadasi, sütunların ve kayaların üzerine, İran Ahemenileri gibi fermanlar kazdırdı; Hindistan tarihinde benzeri olmayan bu fermanlar ilk hint yazıtlarıdır Bu yazıtlarda Aşoka’nın imparatorluğunun genişliği ve siyaseti üzerine bilgiler verilir; dhamma (sanskr. dharma) adıyla bilinen bu siyaset, en geniş anlamda "yasa" ya, yani dini düzende ve bu düzenin teminatı olan siyasal düzende kendini gösteren evrensel yasaya uymayı önerir. Kendisi de buddhacı olan imparatorun hoşgörü siyaseti kısmen, buddhacılığın olduğu kadar brahmancılığın da temelini oluşturan bir kavrama dayanır.
Ama imparatorluğun birliği, Aşoka’nın ölümünden sonra çok kısa bir süre devam etti. Çöküş dönemi tam olarak bilinmiyor; Mauryalar'dan sonra, İ.Ö. I. yy. ortasına doğru kesinlikle bilinmese de, giderek küçüldüğü sanılan bir krallığın başına geçen Şungalar ve Kanvalar’ın iktidar dönemleri de henüz aydınlığa çıkarılamamıştır. Aşoka, Eski Hindistan’ın, yaşadığı kesinlikle bilinen tek hükümdarıdır İ.Ö. 606-647 arasında Kanauc (Doab’da) kentinde hüküm süren ve sanskritçe yazılmış (ama tamamlanmamış) ender romanlardan biri olan Harsacarita sayesinde tanınan Pus- yabhuti hanedanı hükümdarı Harsa dışında, Eski Hindistan’ın öbür hükümdarları sadece adlarıyla bilinir.
Eski Hindistan’ın, kalıntıları hâlâ ayakta olan yapıtlar bırakmış hanedanları ve krallıkları, ayrı olarak ele alınacaktır. (ÇOLA, GUPTALAR, GURCARA-PRAHİTARA, HARSA, KANVA, KERALA, KUŞANA, MAURVA, PALA, PANDUA.)
ilk müslüman iktidarlar (1206-1526)
Asıl Hindistan’ın bir bölümünün bir İslam ordusu tarafından fethi, Irak valisi Haccac’ın yeğeni ve damadı Muhammet bin el-Kasım’ın 712’de Sind’i ele geçirmesiyle başlar Ama İslamiyet Hindistan'a beş yüz yıl kadar sonra, 1206'da sultan Gurlu Muhammet'in köle komutanı Kutbettin Aybek'in Delhi sultanlığfnı kurduğu sırada, Afganistan'a yerleşmiş Türkler tarafından yayıldı. Gurlu Muhammet’in fetihlerini (1186'da Lahor, 1193’te Delhi, 1202'de Bengal), 1000-1027 arasında türk sultanı Gazneli Mahmut'un Kuzey Hindistan'ın en büyük kentlerine karşı düzenlediği akınlar izledi. Delhi sultanlığı, kısa sürede Kuzey Hindistan’ın en büyük devleti haline geldi ve hindu krallıklarını yıkarak genişleyen bu sultanlıktan, kendisine benzeyen devletler doğdu. 1526'da Delhi sultanlığı' nın yıkıntıları üzerinde Hint-Türk imparatorluğu kurulmaya başladı.
Sonuncusu dışında, en azından kökeni bakımından hepsi türk olan beş hanedan, 1206-1526 arasında Delhi'de hüküm sürdüler; Memluk sultanlar hanedanı (1206-1290), Halaciler hanedanı (1290 -1320), Tuğluklar hanedanı (1320-1414), Seyitler hanedanı (1414-1450) ve nihayet, Hindistan'a yerleşmiş bir afgan aşiretinden gelen Ludiler hanedanı (1451-1526). iltutmuş (1211-1236) ve Balaban (1265 -1286), sultanlığı sağlam temellere oturttular; Alaettin Halaci (1296-1315), bir süre için, komutanı Melik Kâfûr'un Dekkan ve güneydeki son büyük hint krallıklarını fethetmesi sayesinde sultanlığı bir imparatorluk haline getirdi (bu krallıklardan Devagiri’de Yadava 1307’de, Dvarasamudra’ dan Maysor'a dek Hoysala 1310’da, Varangal’dan Telingana’ya dek Kakatiyalar 1309'da, iyice güneyde Madura'da Pandya 1311'de) fethedildi. Öncelleri gibi Alaettin’de, Kuzey-batı’yı sürekli tehdit eden Moğollar'ı durdurdu.
Muhammet Tuğluk’un saltanat döneminde (1325-1351) bazı eyaletler bağımsızlıklarını ilan ettiler: Delhi sultanlığından, başka güçlü sultanlıklar, hatta bir hindu krallığı doğdu. Celalettin Ahsen Şah, Madura sultanlığı'nı (1335), Harihara I de eski Hoysala krallığı’nın toprakları üzerinde Vicayanagar krallığı’nı (çok geçmeden imparatorluk haline geldi) kurdular; Haşan Gangu kendini Dekkan sultanı ilan etti ve Behmeniler hanedanını kurdu (1347); 1338’de Melik Hacı ilyas da, Lakhnavati'de (Bengal) ilyas Şah hanedanını kurdu.
Firuz Şah Tuğluk (1351-1388), kendisine kalan toprakları korumayı başarmakla birlikte Delhi’nin son büyük sultanı oldu. 1398’de Timur kenti ele geçirdi ve yağmaladı. Bu yenilgi sultanlığın parçalanmasını hızlandırdı: Malva 1401'de, Gucerat 1403'te bağımsız sultanlıklar haline geldiler ve Ludiler'in son hükümdarı İbrahim (1517-1526) Panipat’ta Babur'la yaptığı savaşta ölene dek çeşitli isyanları bastırmakla uğraştı.
Avrupalılar'ın gelişi (1498-1669)
1494’te denizlerin egemenliğini ispanyollar'la paylaşan (Tordesillas antlaşması) Portekizliler, Hindistan'a ulaşan ve burada ticaret üsleri kuran ilk AvrupalIlardı. Vasco ela Gama, 1498'de Kaliküt’e vardı; Pedro Alvarez Cabral, 1500’den itibaren burada ticaret yapmaya başladı. Barışçı amaçlar gütmeyen Portekizliler, Albuquerque’in Goa’yı Bicapur sultanlığından alması (1510) üzerine ülkeye kesin olarak yerleştiler. Albuquerque'in müttefiki ve işbirlikçisi olan Vicayanagar imparatorluğu ayakta kaldığı sürece (1565'e dek) portekiz ticareti çok gelişti. Portekizliler, hemen hemen tüm XVI. yy. boyunca Hint okyanusu'nun gerçek hâkimleri oldular.
Yenilmez Armada'nın bozguna uğraması (1588), o zamana dek gizli tutulan portekiz haritalarının HollandalIlar tarafından ele geçirilmesini (1595) ve böylelikle Protestan güçlerin Hindistan yolunu kullanabilmelerini sağladı. İngiliz ve Hollanda Doğu Hindistan şirketleri, sırasıyla 1600 ve 1602'de kuruldu, ingilizler, 1608’de Hint-Türk imparatorluğu'nun başlıca limanı olan Surat'a çıktılar. Uzun görüşmelerden sonra ilk ticaret acentalarını burada kurdular (1612).
1623’te Güney-Doğu Asya’da Hollandalılarla şiddetli çatışmalarda gerileyen ingilizler'in ticaret acentaları, bu tarihten sonra Hindistan'da gelişme gösterdi. Bunun üzerine İngiliz şirketi Hindistan'a doğru geri çekildi ve burada rakiplerini geçmişte alabildiğine zenginleştirmiş olan “üçgen" ticaretinden yararlanabilmek için Ooromandel kıyısına yerleşti: daha sonra Madras yakınında, Saint George adı verilen bir kale inşa ettirdi (1639). Şirket 1658'de Ganj’ın başlıca kolu olan Hooghly'nin kıyısında, Bengal körfezinin 160 km kuzeyindeki eski bir portekiz ticaret acentasını işgal etti. Üçüncü merkez üssü de, 1668’de İngiliz krallığı'ndan kiraladığı Bombay'dı (Bombay, o tarihte Catherine of Braganza'nın çeyiziydi). Bunun üzerine Surat terk edilerek Bombay 1669’da tahkim edildi. İngiltere'de, Charles I döneminde iflasın eşiğindeyken Cromvvell tarafından kurtarılan Şirket (1657 yasası), gitgide daha büyük ayrıcalıklar elde etti.
XVII. yy.’ın ikinci yarısında Fransa da, Hindistan'a yerleşti. Colbert, 1664'te Fransız Doğu Hindistan şirketi'ni kurdu. Fransızlar önce San-Thomö'yi (Madras) işgal ettiler (1670-1672), sonra François Martin, Bicapur sultanından Pondiçeri'ye yerleşme hakkını aldı (1674). Augsburg Birliği savaşı sırasında HollandalIlar tarafından ele geçirilen bu ticaret bölgesi, Ryswick antlaşması’nın imzalanmasından (1697) sonra, 1699'da Fransa'ya geri verildi. Öbür transız ticaret acentalarıysa XVIII. yy.'da kuruldu (Masulipatam, Kaliküt, Mahe ve Yanaon [1721-1723] ile 1739'da Karikal).
Kaynak: Büyük Larousse
Son düzenleyen Safi; 13 Ağustos 2016 16:35
SİLENTİUM EST AURUM